Logo

Ceza Genel Kurulu2023/476 E. 2024/86 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Sanığın eyleminin teşebbüs aşamasında kalan nitelikli kasten öldürme suçunu mu yoksa silahla tehdit suçunu mu oluşturduğu.

Gerekçe ve Sonuç: Sanığın mağduru öldürmek kastıyla hareket ettiğinin ispatlanamaması, mağdura isabet eden herhangi bir atış olmaması, olaydaki diğer deliller ve sanığın eyleminin silahla tehdit suçunun unsurlarını oluşturduğu gözetilerek yerel mahkemenin direnme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

DİRENME

KARARI VEREN

YARGITAY DAİRESİ : 1. Ceza Dairesi

MAHKEMESİ :Ağır Ceza

SAYISI : 14-39

I. HUKUKÎ SÜREÇ

Teşebbüs aşamasında kalan nitelikli kasten öldürme suçundan sanığın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 82/1-d, 35/2, 62, 53, 58 ve 63. maddeleri uyarınca 10 yıl 10 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin Bursa 9. Ağır Ceza Mahkemesince 13.10.2021 tarih ve 156-324 sayı ile kurulan hükme yönelik olarak sanık ve müdafii ile katılan vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince 24.02.2022 tarih ve 550-463 sayı ile hükmün vekalet ücreti yönünden düzeltilerek esastan reddine karar verilmiştir. Bu kararın da sanık müdafii ile katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 20.12.2022 tarih ve 5582-4400 sayı ile; "(...)Oluşa ve dosya kapsamına göre; sanığın, eşi olan müşteki ile ayrılma aşamasında olduğu ancak ayrılmak istemediği, bu konuda ısrarla konuşmak istediği, olay günüde müştekiyi takip ettiği, dolmuşa binen müştekinin ardından dolmuşa binerek müştekiye silahının olduğunu söyleyerek konuşmak istediğini belirttiği, bu isteği reddeden ve dolmuştan inmek isteyen müştekinin kolundan tutup 'Evimize gidelim' dediği, müştekinin sanığın elini ittirmesi üzerine, tabancasını çıkartarak bir el müştekinin yanına doğru ateş ettikten sonra olay yerinden kaçarak uzaklaştığı olayda; müştekinin ayrılma isteğini kabul etmeyen sanığın kendisi ile konuşmaya yanaşmayan müştekiyi korkutmak amacıyla dolmuşa bindiği akabinde tabanca ile ateş ederek eylemini gerçekleştirdiği anlaşıldığından; silahla tehdit suçundan, kastının yoğunluğu dikkate alınarak alt sınırdan uzaklaşılarak temel ceza tayiniyle cezalandırılması gerekirken, yazılı şekilde kasten öldürmeye teşebbüs suçundan mahkumiyetine karar verilmesi(...)" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Bursa 9. Ağır Ceza Mahkemesince 31.03.2023 tarih ve 14-39 sayı ile; "(...)Olay yeri inceleme ekipleri tarafından çizilen kroki ve çekilmiş fotoğraflardan anlaşılacağı üzere, sanığın müştekiye yönelik silahla ateş etme eylemini gerçekleştirdiği sırada kullandığı tabancaya ait boş kovanın aracın duruş istikametine göre sol arka tarafında olduğu, tabancadan çıkan mermi çekirdeğinin, yolcu indirme-bindirme kapısının aracın yolcu binerken sağ tarafında bulunan ve küresel bir yüzeye sahip boruya isabet ederek parçalandığı, küresel yüzeyin eğiminden de kaynaklı olarak araç içerisine dağıldığı ve mermi çekirdeğine ait büyük parçanın aracın orta bölümünde bulunan yolcu koltuklarının taban bölümüne sektiği, kolluk birimlerinin olaya ilişkin 01.03.2021 tarihli tutanağından anlaşılacağı üzere yaralayıcı-öldürücü etkisi olan, sanığın ateş ettiği tabancadan çıkan 7,65 mm çapında fişeğe ait çekirdeğin minibüs içerisinde bulunan yolcu indirme- bindirme kapısı yanında bulunan isabet noktası ve müştekinin, sanığın kendisine doğru ateş ettiğine ilişkin beyanı ve sanık ile müşteki arasındaki mesafenin kısalığı birlikte değerlendirildiğinde, sanığın savunmalarında her ne kadar havaya ettiğini söylemiş olsa da yukarıdaki hususlar göz önüne alındığında sanığın öldürme kastıyla hareket ettiği, olayın gerçekleştiği yerin polis karakolunun, tanık araç sürücüsünün sesli olarak yardım talebinde bulunacak kadar yakın olması, sanığın eylemini tüm bunlara rağmen gerçekleştirme iradesinden vazgeçmeyerek silahla ateş etmekten çekinmediği ve olay yerinden kaçma iradesini gösterecek kadar kastının yoğun olduğu sonuç olarak tüm dosya kapsamı, müşteki ve tanık beyanları birlikte değerlendirildiğinde sanığın üzerine atılı suç olan resmi eşe karşı kasten öldürmeye teşebbüs suçunu işlediği ve ve eylemin yukarıda kabulü yapıldığı şekilde sübut bulduğu kanaatine varıldığından(...)" şeklindeki gerekçeyle bozmaya direnilerek sanığın önceki hüküm gibi mahkûmiyetine karar verilmiştir.

Direnmeye konu bu mahkûmiyet hükmünün de sanık ve müdafii ile katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 29.04.2023 tarihli ve 40333 sayılı ve bozma istemli tebliğnamesi ile dosya, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 03.10.2023 tarih ve 4105-5852 sayı ile direnme kararının yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

II. UYUŞMAZLIK KONUSU

Özel Daire ile İlk Derece Mahkemesi arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar; sanığın eyleminin teşebbüs aşamasında kalan nitelikli kasten öldürme suçunu mu yoksa silahla tehdit suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine yönelik olup eylemin teşebbüs aşamasında kalan nitelikli kasten öldürme suçunu oluşturduğuna karar verilmesi hâlinde;

a- Sanık hakkında TCK'nın 35/2. maddesi uyarınca belirlenen ceza miktarının isabetli olup olmadığının,

b- Mahkûmiyet hükmünde katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekip gerekmediğinin,

Belirlenmesine ilişkindir.

III. OLAY VE OLGULAR

Sanıkla mağdurun yaklaşık dört yıldır evli oldukları ve suç tarihinden önceki dört aya yakın süredir aralarındaki sorunlar nedeniyle ayrı yaşadıkları, sanık hakkında eşinden uzaklaştırma kararı alındığı, ayrı kaldıkları süreçte mağdurun sosyal medyada arkadaşlarıyla birlikte çektirdiği fotoğrafları içeren paylaşımlarda bulunduğu, bu nedenle tarafların telefonla birçok kez görüştükleri, sanığın, mağdur eşinin kaldığı Melisa Evleri adlı sitenin adresini öğrendiği ve suç tarihinden bir gece öncesinde Osmangazi ilçesinde oturan teyzesinin oğlu ile eşinin ailece oturdukları evde kaldığı, suç tarihinde sabah saatlerinde bu evden çıkarak kuzeniyle balık pazarına gittiği, ardından oturduğu sitenin çıkışında karşılaştığı mağdura; "Bana paylaşımların hakkında izahat vereceksin!" dediği, mağdurun; "Sen kimsin, sen benim eski kocamsın, seninle ayrılmak istiyorum, anlamıyor musun?" şeklinde cevap verdiği ve el kaldırmak suretiyle durdurduğu 16 M 1787 plakalı minibüse bindiği, sanığın da eşinin hemen arkasından aynı minibüse binmek için el kaldırdığı, mağdurun minibüs şoförüne; "Onu almayın, hakkında uzaklaştırma kararı var!" dediği, ancak şoförün; "Meselenizi sonra aşağıda hâlledersiniz!" diyerek sanığı minibüse aldığı, mağdurun minibüsün en arka koltuğuna oturduğu ve ayaktaki eşiyle tartışmaya başladığı, sanığın mağdura; "Sevdiklerimle mangal keyfi diye paylaşım yapmışsın, bana bunu açıkla, bak emanet üzerimde, sana bir şey yapmıyorum!" dediği, ancak minibüs şoförü tanığın; "Tartışacaksanız aşağıda tartışın!" demesi üzerine tarafların bir süreliğine tartışmaya ara verdikleri, minibüs polis karakolu yakınlarında iken mağdurun; "İnecek var!" dediği, minibüsün durmasıyla sanığın; "Evimize gideceğiz." diyerek mağduru kolundan tutup zorla indirmek istediği, ancak mağdurun inmekten vazgeçtiği, minibüsten aşağı inmesine karşın mağdurun inmediğini gören sanığın kuru sıkıdan dönüştürülen tabancasıyla dolmuşun içine doğru bir el ateş ettiği, açılan kapı direğine isabet edip sekerek soldaki koltukların arasına düşen mermi çekirdeğinin mağdura isabet etmediği, minibüs şoförünün yakındaki polis karakoluna doğru "İmdat!" şeklinde bağırmasıyla da sanığın olay yerinden hızla koşarak uzaklaştığı hususunda Özel Daire ile İlk Derece Mahkemesi arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır.

IV. GEREKÇE

A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Ön Soruna İlişkin Görüşler

TCK'nın suç ve karar tarihi itibarıyla yürürlükte olan hâliyle "Kasten öldürme" başlıklı 81. maddesi;

"Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır." şeklinde düzenlenmiş,

"Nitelikli hâller" başlıklı 82. maddesi;

"(1) Kasten öldürme suçunun;

...d) Üstsoy veya altsoydan birine ya da eş veya kardeşe karşı,...

İşlenmesi hâlinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır." şeklindeki düzenlemeyle, eş, kardeş, üstsoy veya altsoydan birinin öldürülmesi, kasten öldürme suçunun nitelikli hâlleri arasında sayılmıştır.

Madde gerekçesinde; kasten öldürme suçunun belli akrabalık ilişkisi içinde bulunan kişilere yani üstsoy veya altsoydan birine yada eş veya kardeşe karşı işlenmesinin bu suçun nitelikli hâli olarak düzenlendiği belirtilmiştir.

Kasten öldürme suçu, mağduru öldürülen insan olan neticeli bir zarar suçudur. Ölüm neticesini meydana getirmeye elverişli herhangi bir hareketle suçun işlenmesi mümkündür. Bu suçla korunan hukuki yarar kişinin yaşama hakkıdır. Suçun manevi unsuru ise kasttır.

TCK'nın 82/1-d maddesinde faille mağdur arasındaki akrabalık ve yakınlık derecesinin bir türü olarak düzenlenen üst soy - alt soy ilişkisi, doktrinde suçun işlenmesine etki eden şahsi bir ağırlaştırıcı neden olarak kabul edilen ve asıl failin cezaî sorumluluğunun belirlenmesi bakımından uygulanması gereken bir nitelikli hâldir.

TCK'nın 82/1-d maddesinde yakın akrabalara karşı işlenen kasten öldürme suçunun nitelikli hâl olarak kabul edilmesinin nedeni; akrabasına karşı suç işleyen kimsenin suçu işlemek için daha yoğun bir kötülük içinde bulunması, bu nedenle kınanabilirliğinin daha fazla olması ve akrabası olan mağdurun failin kendisine karşı böyle bir eylemi yapmasını beklemeyeceğinden bahisle faile karşı kendisini savunma gereği ve ihtiyacı hissetmeyeceği gibi durumların var olmasıdır (Gökcan, Hasan Tahsin - Artuç, Mustafa, TCK Şerhi, Adalet Yayınevi, Ankara, 2021, Cilt: II, s.2977).

TCK'nın "Suça teşebbüs" başlıklı 35. maddesinde; "Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur." hükmü yer almaktadır.

Buna göre suça teşebbüs, işlenmesi kastolunan bir suçun icrasına elverişli araçlarla başlanmasından sonra, elde olmayan nedenlerle suçun tamamlanamamasıdır. Maddenin açık hükmüne göre, icra hareketlerinin yarıda kalması ya da sonucun meydana gelmemesi failin iradesi dışındaki engel nedenlerden ileri gelmelidir.

Öte yandan, suça teşebbüsle ilgili değerlendirme yapılabilmesi, failin hangi suçu işlemeyi kastettiğinin belirlenmesini gerektirir ki buna subjektif unsur denir. Failin gerçekleştirdiği davranış ile bir suçu işlemeye teşebbüs edip etmediğini, eğer etmişse hangi suça teşebbüs ettiğini belirleyebilmek için öncelikle kastın varlığının belirlenmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle, tıpkı tamamlanmış suçta olduğu gibi, teşebbüs aşamasında kalan suçta da, işlenmek istenen suç tipindeki bütün unsurlar failce bilinmelidir (İçel Suç Teorisi, Kayıhan İçel, Füsun Sokullu-Akıncı, İzzet Özgenç, Adem Sözüer, Fatih S. Mahmutoğlu, Yener Ünver 2. Kitap, 2. Baskı, İstanbul, 2000, s.315).

Bu husus, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 765 sayılı TCK'nın yürürlükte olduğu dönemde verilmiş olup kabul edilen ilkeler açısından TCK'nın teşebbüse ilişkin 35. maddesi yönüyle de varlığını devam ettiren 04.06.1990 tarihli ve 101-156 sayılı kararında da; "Teşebbüste aranan kast, icrasına başlanmış cürmü teşebbüs aşamasında bırakma kastı olmayıp, söz konusu suçu tamamlamaya yönelmiş kasıttır." şeklinde açıklanmıştır.

İlkeleri, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun istikrar bulunan ve süregelen kararlarında açıklandığı üzere, bir eylemin kasten öldürmeye teşebbüsü oluşturup oluşturmayacağının belirlenmesinde; fail ile mağdur arasında husumet bulunup bulunmadığı, varsa husumetin nedeni ve derecesi, failin suçta kullandığı saldırı aletinin niteliği, darbe sayısı ve şiddeti, mağdurun vücudunda yara meydana gelmiş ise bu yaraların yerleri, nitelik ve nicelikleri, hedef seçme imkânı olup olmadığı, failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenden dolayı mı son verdiği gibi ölçütler esas alınmalıdır.

Tehdit suçu ise TCK'nın 106. maddesinde;

"(1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

(2) Tehdidin;

a) Silahla,

b)Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,

c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,

İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(3) Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir." şeklinde düzenlenmiştir.

Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğü'nde "gözdağı verme" olarak tanımlanan tehdit, bir kimseye zarara ya da kötülüğe uğratılacağının bildirilmesidir. Bu bildirim sözlü olabileceği gibi başka yollarla ve bu bağlamda davranışlarla da iletilebilir.

Tehdidin, mağdurun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli bulunması yeterli olup, saldırının kişinin veya başkasının hayatına, vücut ya da cinsel dokunulmazlığına, belirli bir ağırlıkta olmak kaydıyla malvarlığına veyahut bunlar dışındaki sair bir kötülüğe yönelik olması gereklidir. Bu suçun oluşabilmesi için mağdurun iç huzurunun bozulup bozulmadığının veya korkup korkmadığının araştırılmasına gerek yoktur. Önemli olan failin tehdidi oluşturan fiili korkutmak amacıyla yapmış olmasıdır (Majno, Ceza Kanunu Şerhi, Sevinç Matbaası, Ankara 1978, C. 2, s. 127; Abdullah Pulat Gözübüyük, Mukayeseli Türk Ceza Kanunu, Kazancı Yayınları, 5. Baskı, C. 2, s. 517 ve 873).

Tehdit suçuyla korunan hukuki yarar ya da menfaat, madde gerekçesinde; "Tehdidin koruduğu hukukî değer, kişilerin huzur ve sükûnudur; böylece kişilerde bir güvensizlik duygusunun meydana gelmesi engellenmektedir. Bu nedenle, söz konusu madde ile insanın kendisine özgü sulh ve sükûnuna karşı işlenen saldırılar cezalandırılmış olmaktadır. Fakat tehdidin bu maddeyle korumak istediği esas değer, kişinin karar verme ve hareket etme hürriyetidir." şeklinde açıklanmaktadır.

Tehdidin silahla işlenmesi, mağdur üzerindeki korkunun etkisini artırıp eylemin icrasını kolaylaştırması, tehdidin ciddiliğini göstermesi ve faile cesaret vermesi nedenlerinden ötürü kanun koyucu tarafından nitelikli hâl olarak kabul edilmiştir. Suçun silahla işlendiğinin kabulü için failin silahlı olması yeterli olmayıp tehdidin gerçekleştirilmesi sırasında silahın kullanılmış olması, silahın korkutucu gücünden bir şekilde faydalanılmış olması gerekmektedir.

TCK’nın 21/1. maddesine göre, suçun kanuni tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olan ve failin iç dünyasını ilgilendiren kasıt, insanın iç dünyası ile ilgili bir kavram olduğundan, kastın açıkça ifade edilmediği durumlarda, iç dünyaya ait bu olgunun dış dünyaya yansıyan davranışlara bakılarak belirlenmesi yoluna gidilmektedir. Kişinin eyleminin, bir suçu oluşturup oluşturmadığının, oluşturuyorsa da hangi suçu oluşturduğunun saptanması için, eylemin bir aşamasındaki durumun değil, eylemin yapılması için verilen kararın, bu kararın icra ediliş biçiminin, olay öncesi, sırası ve sonraki davranışların da dikkate alınıp, tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi gerekir.

B. Somut Olaya Dair Hukuki Nitelendirme

Sanık ile mağdurun yaklaşık dört yıldır evli oldukları, ancak aralarındaki sorunlar nedeniyle dört aydır ayrı evlerde yaşadıkları, sanığın ayrı yaşadıkları bu dönemde mağdurun arkadaşları ile olan ilişkilerini ve sosyal medya paylaşımlarını kıskanması ve başkalarıyla birlikte olmasından şüphelenmesi nedeniyle defalarca bu hususu katılanla telefonda konuşması, sanığın aşamalarda olay tarihinde katılanın uyuşturucu kullandığını düşündüğü bir arkadaşıyla birlikte oturduğu siteye, mağdurun son yaptığı paylaşımlar ile ilgili olarak konuşmak istediği için gittiğini savunması ve mağdur ile ilk karşılaşmasında ona üzerinde bulunan tabancayı göstermemesi, yoldan geçen bir minibüse binen katılanın arkasından, konuşmak için ısrar ederek binen sanığın araç içinde de eşinin ayrı yaşadıkları sırada sergilediği davranışlar hakkında onu bir izahat vermeye zorlaması, eşine sorduğu sorulara cevap alamayan ve istediğini yaptıramayan sanığın minibüse binene kadar da hiçbir şekilde göstermediği ve kullanmadığı kuru sıkıdan dönüştürdüğü tabancasıyla mağduru tehdit ederek aşağı indirmeye çalışması, ancak mağdurun inmekten vazgeçmesi sonucu onu zorla aşağı indirmek isteyen ve ondan önce aşağı inen sanığın minibüste başladığı tehdit içeren hareketini, indikten sonra da bel seviyesinden yukarıda kalan minibüsün ortasına doğru bir el ateş edip iki saniye sonra da koşarak olay yerinden derhâl uzaklaşmak suretiyle sona erdirmesi, minibüsün içinde başlayan ve oldukça kısa süren tartışma sırasında sanığın silahını eşini öldürmek için yanına aldığının ve bu amaçla hareket ettiğinin ispatlanamaması, minibüsten içeri doğru yakın mesafeden hedef seçme imkânı da varken sadece bir el yaptığı atış sonucu mağdurun hiçbir isabet almamasının ve mağdurdan alınan svaplarda herhangi bir atış artığına rastlanmamasının sanığın mağdurun yanına doğru tehdit amaçlı olarak ateş ettiği yönündeki savunmasını doğrulaması karşısında; sanığın kastının eşini öldürmeye yönelik olduğunun her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı bir delille ispatlanamadığı, ancak eylemin bu hâliyle silahla tehdit suçunu oluşturduğu ve eylemin yoğunluğu ile ortaya çıkan tehlikenin büyüklüğü dikkate alındığında cezanın üst sınıra yakın bir miktarda takdir edilmesi gerektiği kabul edilmelidir.

Öte yandan, direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünde katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı lehine vekâlet ücreti takdir edilmemesinin eleştiri konusu yapılacak bir husus olduğu değerlendirilmiştir.

Bu itibarla, sanığın eyleminin teşebbüs aşamasında kalan kasten öldürme suçunu oluşturduğundan bahisle Yerel Mahkemece kurulan direnmeye konu mahkûmiyet hükmünün gerekçesinin isabetli olmadığına ve Özel Dairenin bozma gerekçesiyle aynı yönde bozulmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Ceza Genel Kurulu Üyesi; sanığın eyleminin teşebbüs aşamasında kalan kasten öldürme suçunu oluşturduğu düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.

V. KARAR

Açıklanan nedenlerle;

1- Bursa 9. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 31.01.2023 tarihli ve 14-39 sayılı direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün gerekçesinin İSABETLİ OLMADIĞINA ve hükmün, eylemin silahla tehdit suçunu oluşturduğu ve sanığın alt sınırdan uzaklaşılarak cezalandırılması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,

2- Yerel Mahkemece teşebbüs aşamasında kalan kasten öldürme suçundan kurulan hükmün sanığın eyleminin silahla tehdit suçunu oluşturması nedeniyle bozulmasına, sanığa yüklenen suçun niteliği ile anılan suç için kanunda öngörülen cezanın miktarı, sanığın cezaevinde geçirdiği süre, bozma gerekçesi ve 5275 sayılı Kanun'da koşullu salıverme süresi yönünden yapılan değişiklikler dikkate alındığında sanığın TAHLİYESİNE, başka suçtan tutuklu veya hükümlü değilse derhâl salıverilmesi için ilgili kuruma YAZI YAZILMASINA,

3- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 21.02.2024 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.