"İçtihat Metni"
İTİRAZ
İtirazname No : 2022/121317
KARARI VEREN
YARGITAY DAİRESİ : 4. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Ceza
SAYISI : 188-602
I. HUKUKİ SÜREÇ
Sanığın hakaret suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 125/2. maddesi delaletiyle aynı Kanun'un 125/1, 62 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca doğrudan 1.800 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye ilişkin Gümüşhane Asliye Ceza Mahkemesince verilen 05.11.2019 tarihli ve 435-575 sayılı kesin nitelikteki hükme yönelik Adalet Bakanlığının 10.02.2020 tarihli ve 1346-2020-Kyb sayılı kanun yararına bozma talebi ve bu talep üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 20.05.2020 tarihli ve 44784 sayılı ihbarnamede; "Sanıklar hakkında hakaret suçundan hüküm kurulurken temel cezanın 5237 sayılı Kanun'un 125/1. maddesi uyarınca 120 gün adli para cezası olarak belirlenmesini müteakip, anılan Kanun'un 62. maddesi gereğince 1/6 oranında indirim uygulanırken hesap hatası yapılarak 100 gün adli para cezası yerine 90 gün adli para cezasına karar verilmesi üzerine, günlüğü 20 Türk lirasından paraya çevrilmek suretiyle sanıkların sonuç olarak 2.000 Türk lirası yerine, 1.800 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmalarına karar verilerek eksik ceza tayin edildiği gözetilmeksizin, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiştir." gerekçesiyle kararın kanun yararına bozulmasının istenmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 12.01.2021 tarih ve 18887-313 sayı ile; "Sanıkların, olay tarihinde Gümüşhane Belediye Başkanı olarak görev yapmakta olan katılana yönelik gerçekleştirdikleri iddia ve kabul edilen hakaret eylemlerinin, katılan belediye başkanına yönelik görevinden dolayı gerçekleştirilmesi nedeniyle sanıklar hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 125/3-a maddesi gereğince ceza tayin edilmesi gerektiği gözetilmeden anılan Kanun'un 125/1. maddesi uyarınca uygulama yapılarak eksik ceza tayin edilmesinin hukuka aykırı olduğu," gerekçesiyle kanun yararına bozma isteği hakkında bu aşamada bir karar vermeye yer olmadığına, saptanan yeni hukuka aykırılık bakımından kanun yararına bozma yoluna başvurulup başvurulmayacağının takdiri için dosyanın Adalet Bakanlığına gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine karar verilmiştir.
Adalet Bakanlığının önceki talep ile birlikte Özel Dairenin tevdi kararında belirtilen hususu da kapsayan 26.04.2021 tarihli ve 1346-2020-Kyb sayılı kanun yararına bozma talebi ve bu talep üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 22.06.2021 tarihli ve 68959 sayılı ihbarname ile kararın kanun yararına bozulmasının istenmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 08.11.2021 tarih ve 30849-26519 sayı ile; "Sanıklara yükletilen hakaret suçu yönünden, mağdurun Gümüşhane Belediye Başkanı olduğu ve kamusal yatırımlara ilişkin yerinde incelemeler yapmasına ilişkin açıklama yapması nedeniyle facebook paylaşım sitesindeki bir profilde yayınlanan gönderinin altına hakaret içerikli yorum yazmak biçimindeki eylemlerin TCK'nın 125/3-a maddesinde düzenlenen kamu görevlisine karşı görevi nedeniyle hakaret suçunu oluşturduğu gözetilmeden, sanıklar hakkında TCK'nın 125/1. maddesi hükmünün uygulanması ve sanıklar hakkında belirlenen temel ceza üzerinden TCK'nın 62/1. maddesi uyarınca 1/6 oranında indirim uygulanması sonucu sonuç cezanın 100 gün cezası yerine 90 gün cezası olarak eksik belirlenmesi," isabetsizliklerinden aleyhe sonuç doğurmamak üzere kanun yararına bozulmasına karar verilmiştir.
Hükmün kanun yararına bozulması üzerine Gümüşhane Asliye Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda 28.06.2022 tarih ve 188-602 sayı ile; sanığın kamu görevlisine hakaret suçundan TCK'nın 125/2. maddesi delaletiyle aynı Kanun'un 125/1-3a, 125/4, 62/1 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca doğrudan 7.080 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye ancak 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 309. maddesi uyarınca aleyhte sonuç doğurmayacağından sanığa verilen cezanın 1.800 TL adli para cezası üzerinden infazına karar verilmiştir.
Bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 10.04.2023 tarih ve 16055-17048 sayı ile; "Sanık hakkında Gümüşhane Asliye Ceza Mahkemesinin 05.11.2019 tarih ve 2018/435 Esas, 2019/575 Karar sayılı ilamının kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleşmesini müteakip, kanun yararına bozma istemi üzerine Yargıtay 4. Ceza Dairesince verilen bozma kararı sonrası kurulan yeni hükmün temyizen incelenmesi talep edilmiş ise de; kanun yararına bozma sonrası kurulan hükme karşı sanığın olağan kanun yoluna başvurma hak ve yetkisi bulunmadığı anlaşıldığından, sanığın temyiz isteğinin, 5271 sayılı Kanun'un 298 inci maddesi gereği reddine," karar verilmiştir.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 22.06.2023 tarih ve 121317 sayı ile; "Salt kanun yararına bozma sonrası verildiğinden bahisle mahkeme kararının olağan kanun yolu denetimine kapatılmasının hakkın kısıtlanması niteliği taşıyacağı, kanun yararına bozma ile kesin hükmün otoritesinin ortadan kalktığı nazara alındığında, bozma sonrası yapılan yargılamanın yeni bir süreç olduğu ve Yargıtay bozma ilamına uygun karar verilip verilmediğinin denetiminin gerekli olduğu ayrıca Kanunumuzda kanun yararına bozma sonrası kurulan bir hükmün olağan kanun yolu denetimini kısıtlayıcı bir hükmün de yer almadığı,
Kanun yararına bozma sonrasında verilen kararların bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra hangi yasa yolu denetimine tabi olduğu hususunda Kanun'da açıkça bir düzenlemeye yer verilmediği, Yasa'daki mevcut boşluğun, 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrası hükmü kıyasen uygulanmak suretiyle giderilebileceği, başka bir ifadeyle, daha önceden temyiz incelemesinden geçerek bozma ilamı sonrası verilen hükümlerde olduğu gibi bölge adliye mahkemelerinin göreve başladığı 20.07.2016 tarihinden sonra, kanun yararına bozma sonucu verilen kararların da dosyanın daha önce Yargıtay denetiminden geçmesi nedeniyle yine temyiz yasa yoluna tabi olması gerektiği, bu durumun kanun koyucunun davanın makul sürede sonuçlandırılması yönündeki amacına uygun düşeceği, Dairece verilen kanun yararına bozma kararının sadece sınırlı, talep konusuyla bağlı kalınarak verilmediği, işin esasını çözmeyen bir noktadan bozma istenmesine karşın, karardaki diğer hukuka aykırılıklar yönünden de inceleme yapıldığı nazara alındığında, kanun yararına bozma sonrasında verilen son kararın istinaf denetimine tabi olduğunun kabul edilmesi, Yargıtay tarafından denetlenerek bozulan ilk hükmün, bölge adliye mahkemesi tarafından denetlenecek olması anlamına gelir ki, bu yöndeki kabulün, Yargıtayın yargılama sistemindeki konumunu düzenleyen Anayasamızın 154. maddesi hükümlerine uygun düşmeyeceği, istinaf kanun yoluna başvurulmadan doğrudan temyiz incelemesi yapılmasının davanın makul sürede sonuçlandırılması amacına da işlerlik kazandıracağı anlaşıldığından, sanık hakkında kanun yararına bozma sonrası verilen hükmün temyiz kanun yolu denetimine tabi olması gerektiği değerlendirilmiştir.
Bu itibarla, kanun yararına bozma sonrası kurulan Gümüşhane Asliye Ceza Mahkemesinin 28.06.2022 gün ve 2022/188 Esas, 2022/602 Karar sayılı mahkûmiyet hükmüne yönelik sanık tarafından verilen 05.07.2022 tarihli istemin, temyiz talebi olarak kabul edilerek, temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün onanmasına karar verilmesi gerektiği," görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesince 02.10.2023 tarih ve 12302-21850 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KAPSAMI ve KONULARI ile ÖN SORUN
İnceleme dışı sanık ... hakkında hakaret suçundan verilen mahkûmiyet hükmü kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme sanık ... hakkında hakaret suçundan verilen mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
1- Sanık hakkında Gümüşhane Asliye Ceza Mahkemesince 05.11.2019 tarih ve 435-575 sayı ile verilen hükmün CMK'nın 309. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması sonrasında Yerel Mahkemece verilen 28.06.2022 tarihli ve 188-602 sayılı yeni hükme yönelik olağan kanun yoluna başvurmanın mümkün olup olmadığı,
2- Olağan kanun yoluna başvurmanın mümkün olduğunun kabul edilmesi hâlinde hükmün istinafa mı temyize mi tabi olduğu,
Hususlarının belirlenmesine ilişkin olup Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 27. maddesi uyarınca öncelikle Yerel Mahkeme hükmünün CMK'nın 309. maddesi uyarınca aleyhe sonuç doğurmamak üzere bozulmasından sonra, Yerel Mahkemece verilen hükmün hukuki sonuç doğurup doğurmayacağı, bu bağlamda belirtilen hükme yönelik istinaf veya temyiz isteğinde bulunulmasının mümkün olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Gümüşhane Cumhuriyet Başsavcılığının 23.07.2013 tarihli ve 583-361 sayılı iddianamesi ile; Facebook isimli internet sitesinde yapılmış olan bir yorumun altına sanık ile inceleme dışı sanığın Belediye başkanı olana katılana yönelik hakaret içerikli yorumlarda bulunduklarından bahisle TCK'nın 125/2-3-a, 125/4 ve 53/1. maddeleri gereğince kamu görevlisine hakaret suçundan cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açıldığı,
Yerel Mahkemece sanık ile inceleme dışı sanığın TCK'nın 125/2. maddesi delaletiyle aynı Kanun'un 125/1, 62 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca doğrudan 1.800 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye ilişkin kesin nitelikte karar verildiği,
Bu hükme yönelik Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma talebi ve bu talep üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen ihbarnamede; sanık ve inceleme dışı sanık hakkında belirlenen temel cezanın 120 gün adli para cezasında takdiri indirim uygulanırken hesap hatası yapılarak 100 gün adli para cezası yerine 90 gün adli para cezası belirlendiği ve sonuç olarak sanık ile inceleme dışı sanığın 2.000 TL yerine 1.800 TL adli para cezası ile cezalandırılmalarına karar verilerek eksik ceza tayin edildiği gerekçesiyle kararın kanun yararına bozulmasının istenildiği,
Özel Dairece sanık ve inceleme dışı sanığın eylemlerini katılan belediye başkanına yönelik olarak görevinden dolayı gerçekleştirdikleri ve haklarında TCK'nın 125/3-a maddesi gereğince ceza tayin edilmesi gerektiği gözetilmeden aynı Kanun'un 125/1. maddesi uyarınca uygulama yapılarak eksik ceza tayin edilmesinin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle kanun yararına bozma isteği hakkında bu aşamada bir karar vermeye yer olmadığına, saptanan bu yeni hukuka aykırılık açısından kanun yararına bozma yoluna başvurulup başvurulmayacağının takdiri için dosyanın Adalet Bakanlığına gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdi edildiği,
Adalet Bakanlığının önceki talep ile birlikte Özel Dairenin tevdi kararında belirtilen hususu da kapsayan kanun yararına bozma talebi ve bu talep üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen ihbarname ile kararın kanun yararına bozulmasının istenmesi üzerine Özel Dairece ihbarnamede belirtilen isabetsizliklerden aleyhe sonuç doğurmamak üzere kanun yararına bozulmasına karar verildiği,
Bozmaya uyan Yerel Mahkemece sanık ve inceleme dışı sanığın bu defa kamu görevlisine hakaret suçundan TCK'nın 125/2. maddesi delaletiyle aynı Kanun'un 125/1-3-a, 125/4, 62/1 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca doğrudan 7.080 TL adli para cezası ile cezalandırılmalarına ve taksitlendirmeye ancak CMK'nın 309. maddesi uyarınca aleyhte sonuç doğurmayacağından verilen cezaların 1.800 TL adli para cezası üzerinden infazına temyiz yolu açık olmak üzere karar verildiği,
İnceleme dışı sanığın yüzüne karşı tefhim edilen hükme yönelik kanun yoluna başvurmadığı,
Sanığın, hükmün temyizen incelenmesi talebi üzerine Özel Dairece kanun yararına bozma sonrası kurulan hükme karşı olağan kanun yoluna başvurma hak ve yetkisi bulunmadığı gerekçesiyle temyiz isteminin reddine karar verildiği,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca ise;
1- CMK'nın 309/5. maddesi uyarınca bozma kararlarına karşı direnme kararı verilemeyeceği, diğer bir olağanüstü kanun yolu olan yargılamanın yenilenmesi üzerine verilen kararın olağan kanun yolu denetimine tabi olduğu, kanun yararına bozma sonrası verildiğinden bahisle mahkeme kararının olağan kanun yolu denetimine kapatılmasının hakkın kısıtlanması niteliği taşıyacağı, kanun yararına bozma ile kesin hükmün otoritesinin ortadan kalktığı nazara alındığında, bozma sonrası yapılan yargılamanın yeni bir süreç olduğu ve Yargıtay bozma ilamına uygun karar verilip verilmediğinin denetiminin gerekli olduğu ayrıca Kanunumuzda kanun yararına bozma sonrası kurulan bir hükmün olağan kanun yolu denetimini kısıtlayıcı bir hükmün de yer almadığı,
2- Kanun yararına bozma sonrasında verilen kararların bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra hangi kanun yolu denetimine tabi olduğu hususunda Kanun'da açıkça bir düzenlemeye yer verilmediği, daha önceden temyiz incelemesinden geçerek bozma ilamı sonrası verilen hükümlerde olduğu gibi bölge adliye mahkemelerinin göreve başladığı 20.07.2016 tarihinden sonra, kanun yararına bozma sonucu verilen kararların da dosyanın daha önce Yargıtay denetiminden geçmesi nedeniyle yine temyiz kanun yoluna tabi olması gerektiği, Dairece verilen kanun yararına bozma kararının sınırlı olarak ve talep konusuyla bağlı kalınarak verilmediği, işin esasını çözmeyen bir noktadan bozma istenmesine karşın, karardaki diğer hukuka aykırılıklar yönünden de inceleme yapıldığı nazara alındığında sanık hakkında kanun yararına bozma sonrası verilen hükmün temyiz kanun yolu denetimine tabi olması gerektiği,
3- Bu itibarla, kanun yararına bozma sonrası kurulan Gümüşhane Asliye Ceza Mahkemesinin 28.06.2022 tarihli ve 188-602 sayılı mahkûmiyet hükmüne yönelik sanık tarafından verilen 05.07.2022 tarihli dilekçenin, temyiz talebi olarak kabul edilerek temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün onanmasına karar verilmesi gerektiği görüşüyle itiraz yoluna başvurulduğu,
Anlaşılmaktadır.
V. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlıklar ile Ön Soruna İlişkin Açıklamalar
Kanun yollarına başvurulmadan ya da başvurulmakla birlikte istemin reddi veya hükmün onanması yahut düzeltilerek onanması suretiyle kesinleşmiş olan hükümlerin, kesin yargının tartışılmazlığı ve hukuki güvenlik ilkeleri uyarınca sonradan değiştirilmeleri kural olarak mümkün değildir. Bununla birlikte yapılan yargılama neticesinde ulaşılan maddi hakikatin her zaman mutlak hakikati ifade etmeyebileceği de gözetilerek, kesinleşmiş olan hükümde ciddi hata ya da ağır bir hukuk ihlali bulunduğunun anlaşıldığı durumlarda Anayasa'da güvence altına alınan hak arama hürriyeti, adil yargılanma hakkı ve kanun önünde eşitlik ilkesi kapsamında olağanüstü kanun yolları kabul edilmiştir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi (CMK'nın 308. maddesi), kanun yararına bozma (CMK'nın 309. maddesi), ve yargılamanın yenilenmesi (CMK'nın 311-323. maddeleri), kurumları olağanüstü kanun yolları olarak düzenlenmiştir.
Uyuşmazlık konusuna ilişkin CMK'nın "Kanun yararına bozma" başlıklı 309. maddesi şöyledir;
"(1) Hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal nedenlerini belirterek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirir.
(2) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, bu nedenleri aynen yazarak karar veya hükmün bozulması istemini içeren yazısını Yargıtayın ilgili ceza dairesine verir.
(3) Yargıtayın ceza dairesi ileri sürülen nedenleri yerinde görürse, karar veya hükmü kanun yararına bozar.
(4) Bozma nedenleri:
a) 223 üncü maddede tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, kararı veren hâkim veya mahkeme, gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verir.
b) Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin ise, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilir. Bu hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz.
c) Davanın esasını çözüp de mahkûmiyet dışındaki hükümlere ilişkin ise, aleyhte sonuç doğurmaz ve yeniden yargılamayı gerektirmez.
d) Hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektiriyorsa cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektiriyorsa bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesi doğrudan hükmeder.
(5) Bu madde uyarınca verilen bozma kararına karşı direnilemez."
Madde gerekçesi ise özetle; "Maddeye göre, hâkim veya mahkemece verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık olduğunu öğrenen Adalet Bakanı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirilecektir.
Olağanüstü temyiz de denilen bu kanun yoluna, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş bulunan kararlarda, gerek maddî hukuka ve gerek usul hukukuna ilişkin aykırılıkların giderilmesi için başvurulabilir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Adalet Bakanınca bildirilen nedenleri aynen yazarak karar veya hükmün bozulması istemini içeren yazısını Yargıtay ceza dairesine verir..." şeklindedir.
Ayrıntıları, 14.11.1977 tarihli ve 3-2 sayılı içtihadı birleştirme kararı ile Yargıtay Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararlarında (03.04.2012 tarihli ve 438-141, 10.05.2011 tarihli ve 80-90, 14.12.2010 tarihli ve 210-259, 15.06.2010 tarihli ve 117-146, 23.06.2009 tarihli ve 30-177 ile 19.02.2008 tarihli ve 19-31 sayılı gibi) açıklandığı üzere; CMK’nın 309. maddesinde, olağanüstü ve istisnai bir kanun yolu olarak düzenlenen kanun yararına bozma ile, hâkim ya da mahkemelerce verilen ve temyiz veya istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar yahut hükümlerdeki, gerek maddi gerekse usule ilişkin, varlığı hukuk devleti ve düzeni için kabul edilemez boyuttaki hukuka aykırılıkların hem ilgilisi hem de hukuk düzeni/kanun/toplum yönünden giderilmesi ile ülkede uygulama birliğinin sağlanması amaçlanmaktadır. Ancak, kesin kararlara/hükümlere karşı kabul edilmesi nedeniyle bu amaçlara hizmet etmeyen, sadece yapılan uygulamanın hatalı olduğunun tespiti ile yetinilmesi sonucunu doğuran hukuka aykırılıkların bu yolla çözülmesinde kanun yararı olmadığı gibi bu uygulamanın kesin hükmün otoritesini sarsacağı da açıktır.
Aynı nedenlerle olağan kanun yollarına göre kapsamının dar ve sınırlı olması, hukuka aykırılığın, davanın özüne ve cezaya esaslı bir şekilde etki etmesi ve tüm hukuka aykırılıkların bir defada giderilmesi gerekmektedir.
Hâkim ya da mahkeme tarafından değiştirilmesi veya geri alınması her zaman mümkün olan kararlarda kanunun aradığı kesinlikten bahsedilemez. Ciddi boyuta ulaşmayan, maddi meseleye ilişkin olan, hâkimin kanaat ve takdir yetkisi kapsamında kalan hususlar ile infaz aşamasında, soruşturma ya da kovuşturma safhasında alınacak bir kararla giderilebilecek nitelikte olanlar gibi başka bir yol ve yöntemle giderilmesi ihtimali bulunan hukuka aykırılıkların kanun yararına bozma konusu olamayacağı kabul edilmelidir.
Keza hem maddi hukuka hem de yargılama hukukuna ilişkin aykırılıkların, karar veya hükümlerin verildiği anda mevcut olması gerekir. Hükümden sonra ortaya çıkan veya hüküm verilinceye kadar mahkemenin bilgisine sunulmamış olup da daha sonradan belirtilen nedenlere dayanılarak kanun yararına bozma talebinde bulunulamaz.
Kanun yararına başvuru nedeniyle yapılan inceleme sırasında, Adalet Bakanlığının istem yazısında ileri sürülmeyen ve sonuca etkili bulunan başkaca hukuka aykırılıklar görüldüğünde, bu yönlerden de başvuruda bulunulmasını sağlamak bakımından Adalet Bakanlığına ihbarda bulunulması, ihbar üzerine başvuruda bulunulması hâlinde ise tüm hukuka aykırılıkların bir defada giderilmesi gerekmektedir. Ceza Genel Kurulunun 29.09.2009 tarihli ve 177-210 sayılı kararında da vurgulandığı üzere kanun yararına başvurulan ve olağanüstü temyiz denilen kanun yolunda geçerli istekle bağlılık kuralı gereği, isteme konu edilmeyen hüküm ve hukuka aykırılıklar, kanun yararına bozma konusu yapılamayacaktır.
CMK'nın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddi hukuka veya muhakeme hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması talebini, kanuni nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması talebini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi hâlinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse talep reddedilecektir.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre CMK'nın 309. maddesinin dördüncü fıkrasında düzenlenmiştir. Bu fıkranın düzenlenmesinde belirleyici olması nedeniyle yorumlanmasında da kesin hüküm (kaziyei muhkeme) kavramı temel kriter olarak nazara alınmalıdır.
Hukuk devletinin temel unsurlarından biri olarak hukuk güvenliği, toplum düzeni ve barışı için zorunlu olsa da son çare olarak başvurulması gereken yargılama/cezalandırma tehdidi altında sürekli olarak kalmamayı zorunlu kılar. Bu nedenle hukuk düzenleri, kesin hükmün otoritesini koruyagelmektedir.
Kesin hüküm, mahkemeler tarafından verilmiş hükümlerin belli şartlar altında kazanmış oldukları kanuni gerçeklik olarak tanımlanmaktadır (Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, 9.Bası, İstanbul 1989, s.44, Kuru/Arslan/Yılmaz, 2011, s. 686, Akkaş, Ahmet Hulusi, Ceza Muhakemesi Bağlamında Yargı Mercileri Kararlarının Birbirleri Üzerindeki Etkisi, Adalet Yayınevi, s. 71,) Genel ve temel bir ilke hâlini almış bu kanuni gerçeklik ile, bir yönden kişiler arasındaki uyuşmazlıkları bir noktada çözüme kavuşturarak toplumsal düzen ve barışı tesis etmek/korumak, davaların usulen sona ermesini sağlamak (şeklî anlamda kesin hüküm), diğer taraftan hukuksal uyuşmazlıkların kesin bir şekilde son bulmasını temin etmek (maddi anlamda kesin hüküm) istenmektedir. Şeklî anlamda kesin hüküm, hüküm hakkında öngörülmüş bir kanun yolunun bulunmadığı, bulunuyorsa kanun yollarının tüketilmesi sonucunda ortaya çıkan izafi bir gerçekliği ifade ettiğinden, kesin hükümden maksadın maddi anlamda kesin hüküm olduğu açıktır. Maddi anlamda kesin hüküm, yapılan yargılama sonunda hukuki ihtilafın esasını -kural olarak- bir daha yargılama konusu yapılamayacak biçimde çözmesi itibarıyla kanuni bir gerçeklik olmayı hak eder. Bu özelliği iledir ki, hem ilgililerini mutlak surette bağlar (olumlu etkisi) hem de ne bis in idem ilkesi koruması altında, aynı şahsın, aynı fiili nedeniyle ikinci kez yargılanmasına engel olur (olumsuz etkisi).
Şu hâle göre, maddi anlamda kesin hüküm niteliği kazanmış bir hükmün mevcut olduğu durumlarda kural olarak ikinci kez yargılama yapılamaz ve aleyhe sonuç doğuracak biçimde yeni bir hüküm tesis edilemez. Bu nedenle de olağanüstü kanun yollarını düzenleyen normların, istisnai norm olmaları itibarıyla dar yorumlanmaları kesin hükmün otoritesinin korunması gereğinin zorunlu sonucudur.
Bu bağlamda CMK'nın 309. maddesinin dördüncü fıkrasındaki düzenleme incelendiğinde:
a. Dördüncü fıkranın (a) bendi uyarınca; bozma nedeni 223. maddede tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, kararı veren hâkim veya mahkeme, gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verir. CMK'nın 223. maddesinde hükümler; mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi, adli yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları olarak tahdidi biçimde sayılmıştır. 03.06.1936 tarihli ve 129-11 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre de bu kararlardan; "Mahkûmiyet ve beraat kararı ile zamanaşımı, af ve davadan vazgeçme gibi düşme sebeplerine dayanılarak verilen kararlar davanın esasını halleden kararlardandır".
Bozmaya konu hüküm, mahkûmiyet, beraat ve düşme dışında kalan, davanın esasını çözmeyen ve bu hâliyle esasen maddi anlamda kesin hüküm niteliği de taşımayan bir hüküm ise, 26.10.1932 tarihli ve 29-12 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da benimsendiği gibi (Adalet Bakanının uygulamadaki hatalardan başka esas ve hükme etkili olan usul hatalarından dolayı da yazılı emir vermeye yetkili olduğu, yazılı emir üzerine bozulan mahkeme hükmünün davanın esasını hallettiği surette yargılamanın tekrarlanmaması, davanın esasını halletmediği surette yargılamanın tekrarlanması gerektiği); kararı veren hâkim veya mahkeme, gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verir. Bu ihtimalde işin esası ile ilgili yargılama yapıp yeni bir hüküm kurmaya engel bir durumdan bahsedilemez.
b. Dördüncü fıkranın (b) bendi uyarınca; bozma nedeni mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin ise, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilir. Bu hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz.
Bozmaya konu hükmün, bir mahkûmiyet hükmü olması itibarıyla 223. maddede sayılan ve davanın esasını çözen, maddi anlamda kesin hüküm olduğunda kuşku yoktur. Kanun koyucu bu ihtimalde yukarıda yer verilen açıklamalar doğrultusunda, bozmanın kapsamını, davanın esasını çözmeyen yönündeki veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usuli işlemlerdeki hukuka aykırılıkların giderilmesi amacıyla sınırlı tutmuştur. Bir anlamda maddi anlamda kesin hükmün kurulduğu yargılamanın, adil yargılanma ilkesi parametrelerine uygun olarak yapılmaması nedeniyle kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre tekrar hüküm kurulmasına imkân tanınmaktadır. Ancak bu hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
c. Dördüncü fıkranın (c) bendi uyarınca; bozma sebebi davanın esasını çözüp de mahkûmiyet dışındaki hükümlere ilişkin ise, aleyhte sonuç doğurmaz ve yeniden yargılamayı gerektirmez. Bu durumda bozmaya konu hüküm, beraat ve düşme gibi davanın esasını çözen ve bu hâliyle esasen maddi anlamda kesin hüküm niteliği de taşıyan bir hüküm olduğundan, Özel Dairenin varsa hukuka aykırılıkları tespit ederek hükmü, aleyhte sonuç doğurmamak ve yeniden yargılanmamak üzere bozmakla yetinmesi gerekmektedir. Hâl böyle olunca bozmadan sonra kararı veren mahkemece yeniden yargılama yapılması ve hüküm kurulmasının kanuni dayanağı yoktur. Bu durum göz ardı edilmek suretiyle bozmadan sonra, kararı veren mahkemece yargılamaya devam edilerek verilen yeni hüküm hukuki değerden yoksundur.
d. Dördüncü fıkranın (d) bendi uyarınca; bozma nedenleri hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektiriyorsa cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektiriyorsa bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesi doğrudan hükmeder. Bozmaya konu hükmün bir mahkûmiyet hükmü olduğunda ve dolayısıyla davanın esasını çözen ve bu haliyle esasen maddi anlamda kesin hüküm niteliği taşıdığında kuşku yoktur. Açıklanan nedenle bu ihtimalde kanun koyucu, hükmün aleyhe bozulmasına ve bozmadan sonra kararı veren mahkemece yargılamaya devam edilmesine izin vermemiştir. Eğer mahkûmiyet hükmüne konu cezanın kaldırılması gerekiyorsa cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesi gerekiyorsa bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesi doğrudan hükmedecektir.
e. 309. maddenin 1. fıkrasında; "hâkim veya mahkeme tarafından verilen ... karar veya hükümlerden" bahsedildiğine göre, düzenlemenin belli ölçüde muğlak olduğu görülmekte ise de, "hakim kararı"nın da şartları varsa kanun yararına bozmaya konu olabileceğinde tereddüt yaşanmamalıdır. Uygulama bu yönde istikrar kazanmış durumdadır. Anılan kararların nitelikleri itibarıyla maddi anlamda kesin hüküm kapsamında değerlendirilemeyecekleri açık olduğundan bozmadan sonra kararı veren hâkim gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verecektir. Yeni karar ilgilisinin lehine ya da aleyhine olabilir.
Görüldüğü üzere yasal düzenleme; bozmanın konusunun, davanın esasını çözen ve bu haliyle maddi anlamda kesin hüküm niteliği taşıyan bir hüküm olması durumunda, kural olarak yeniden yargılamaya ve aleyhte sonuç doğuracak biçimde yeniden hüküm tesis etmeye izin vermemektedir.
Bozma davanın esasını çözüp de mahkûmiyet dışındaki hükümlere ilişkin ise, aleyhte sonuç doğurmaz ve yeniden yargılamayı gerektirmez. Bu durumda Özel Dairenin hukuka aykırılıkları tespit ederek hükmü, aleyhte sonuç doğurmamak ve yeniden yargılanmamak üzere bozmakla yetinmesi gerekmektedir. Bozmadan sonra, kararı veren hâkim veya mahkemece yapılacak herhangi bir işlem yoktur.
Konuları mahkûmiyet hükmü olduğundan, dördüncü fıkranın (b) ve (d) bentlerinin birlikte değerlendirilmesi gerekir. Bu cümleden olarak, mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözen yönü ile ilgili olarak ne bis in idem ilkesi gereğince bozma kararı verilemez. Şu kadar ki, hükümlünün cezasının kaldırılması gerekiyorsa cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesi gerekiyorsa bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesi doğrudan hükmedecektir. Mahkûmiyet hükmünde cezanın noksan belirlenmesinin, davanın esasını çözen yönüne ilişkin olduğunda kuşku bulunmadığından Özel Dairenin işbu hukuka aykırılıkları tespit ederek hükmü, aleyhte sonuç doğurmamak ve yeniden yargılanmamak üzere bozmakla yetinmesi gerekmektedir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 29.09.2009 tarihli ve 145-214; 21.11.2006 tarihli ve 246-261; 04.07.2006 tarihli ve 185-175; 14.06.2005 tarihli ve 55-64 sayılı kararlarında da sanık aleyhine kanun yararına bozma yoluna başvurulabilmesinin mümkün olduğu, ancak bu hâlde hükmün aleyhe sonuç doğurmamak üzere bozulması gerektiği vurgulanmıştır.
B. Ön Soruna İlişkin Hukuki Değerlendirme
Sanığın, kamu görevlisine hakaret suçundan cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda basit hakaret suçundan TCK'nın 125/2. maddesi delaletiyle aynı Kanun'un 125/1, 62 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca doğrudan 1.800 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin ve sonuç ceza miktarı bakımından kesin nitelikteki hükme yönelik Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma talebi üzerine Özel Dairece sanığın eyleminin 5237 sayılı Kanun'un 125/3-a maddesinde düzenlenen kamu görevlisine hakaret suçunu oluşturduğu ve belirlenen temel ceza üzerinden indirim sırasında hesap hatası yapıldığı gerekçeleriyle aleyhe sonuç doğurmamak üzere hükmün kanun yararına bozulduğu,
Yerel Mahkemece sanığın bozma doğrultusunda kamu görevlisine hakaret suçundan TCK'nın 125/2. maddesi delaletiyle aynı Kanun'un 125/1-3a, 125/4, 62/1 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca doğrudan 7.080 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ancak CMK'nın 309. maddesi uyarınca aleyhte sonuç doğurmayacağından verilen cezanın 1.800 TL adli para cezası üzerinden infazına temyiz yolu açık olmak üzere karar verilmesi ve sanığın temyiz istemine istinaden Özel Dairece kanun yararına bozma sonrası kurulan hükme karşı olağan kanun yoluna başvurma hak ve yetkisi bulunmadığı gerekçesiyle reddedildiği anlaşılan olayda;
Özel Dairenin kanun yararına bozma kararından sonra Yerel Mahkemece verilen 28.06.2022 tarihli ve 188-602 sayılı karar hukuki değerden yoksun olması nedeniyle temyiz yoluna başvurulması olanaklı bulunmadığından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile kabulüne karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi sayın ...; Yerel Mahkeme hükmünün CMK'nın 309. maddesi uyarınca aleyhe sonuç doğurmamak üzere kanun yararına bozulmasından sonra, Yerel Mahkemece verilen hükme yönelik kanun yoluna başvuruda bulunulmasının mümkün olduğu düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
Ulaşılan bu sonuç karşısında asıl uyuşmazlık konuları değerlendirilmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının DEĞİŞİK GEREKÇE İLE KABULÜNE,
2- Gümüşhane Asliye Ceza Mahkemesince verilen 28.06.2022 tarihli ve 188-602 sayılı kararının HUKUKİ DEĞERDEN YOKSUN OLDUĞUNA,
3- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 10.04.2023 tarihli ve 16055-17048 sayılı ret kararından "Kanun yararına bozma sonrası kurulan hükme karşı sanığın olağan kanun yoluna başvurma hak ve yetkisi bulunmadığı," şeklindeki gerekçenin ÇIKARTILMASINA ve yerine "Kanun yararına bozma kararından sonra Yerel Mahkemece verilen hükmün hukuki değerden yoksun olduğu," ibarelerinin ret gerekçesi olarak EKLENMESİNE,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.06.2024 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.