Logo

Ceza Genel Kurulu2023/50 E. 2024/78 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararındaki hukuka aykırılıkların kanun yararına bozma yoluyla incelenip incelenemeyeceği.

Gerekçe ve Sonuç: Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının, sanık hakkında hukuki sonuç doğurduğu ve bu nedenle kesinleşen bu tür kararların uygulama birliği ve hukuka aykırılıkların giderilmesi amacıyla kanun yararına bozma konusu yapılabileceği gözetilerek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı kabul edilmiş, Özel Daire kararı kaldırılmış ve dosya Özel Daireye geri gönderilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

İTİRAZ

İtirazname No : 2021/46841

KARARI VEREN

YARGITAY DAİRESİ : 12. Ceza Dairesi

MAHKEMESİ :Asliye Ceza

SAYISI : 82-66

I. HUKUKİ SÜREÇ

Bilinçli taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda sanığın eyleminin taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olma suçunu oluşturduğu kabul edilerek 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 89/1, 89/2-b-e, 62 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 7.000 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye, 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 5 yıl süreyle denetim süresine tabi tutulmasına ilişkin Sarıveliler Asliye Ceza Mahkemesince verilen 18.06.2020 tarihli ve 82-66 sayılı karar itiraz edilmeksizin kesinleşmiştir.

Bu hükme yönelik Adalet Bakanlığının 01.04.2021 tarihli ve 3661 sayılı kanun yararına bozma talebi ve bu talep üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 21.04.2021 tarihli ve 46841 sayılı ihbarnamede; "5237 sayılı Kanun'un 89. maddesinin 5. fıkrasında 'Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Ancak, birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikâyet aranmaz' şeklinde yer alan düzenlemede karşısında, somut olayda, her ne kadar bilinçli taksirle bir kişinin yaralanmasına sebebiyet verme suçundan sanık hakkında iddianame düzenlenerek kamu davası açılmış ise de, eylemin bilinçli taksir kapsamında olmadığına ilişkin mahkemenin kabulüne nazaran, sanığın üzerine atılı taksirle yaralama suçunun soruşturma ile kovuşturmasının şikâyete tabi olduğu, mağdurun soruşturma aşamasında 31.05.2017 tarihli beyanında sanıktan şikâyetçi olmadığını ifade ettiği anlaşıldığından, sanık hakkında şikâyet yokluğu nedeniyle kamu davasının düşürülmesine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediği" gerekçesiyle kararın kanun yararına bozulmasının istenmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 18.10.2021 tarih ve 3673-7020 sayı ile; "Katılanın çalıştığı iş yerinde meydana gelen iş kazası nedeniyle katılanın yaralandığı olayda, iş yerinde şantiye şefi olan sanık ...'ın 5237 sayılı TCK'nın 89/1, 89/2-b-e, 62/1, 52/2-4 maddeleri uyarınca 7.000,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı CMK'nın 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Sarıveliler Asliye Ceza Mahkemesinin 18.06.2020 tarihli ve 2017/82 esas, 2020/66 sayılı karar, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin olup; kararın mahkûmiyet hükmü niteliğinde olmaması nedeniyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karardaki hukuka aykırılıkların ancak davanın düşmesi veya hükmün açıklanması hâlinde kanun yolu denetimi ile incelenmesinin mümkün olması karşısında; kanun yararına bozma talebine atfen düzenlenen ihbarnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına göre yerinde görülmediğinden kararına yönelik kanun yararına bozma talebinin CMK'nın 309. maddesi gereğince reddine" karar verilmiştir.

II. İTİRAZ SEBEPLERİ

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 04.01.2022 tarih ve 46841 sayı ile; "CMK'nın 231/5. maddesinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının sanık hakkında hukuki bir sonuç doğurmayacağı hüküm altına alınmış ise de; sanığın belirli sürelerle denetime tabi tutulmasını öngörmesi, adli sicile işlenmese dahi kendisine mahsus bir sisteme kaydedilmesi, 6545 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten sonra ikinci kez hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesine engel teşkil etmesi, yine müsadere, yargılama giderleri ve bu kapsamda vekâlet ücretinin sanığa yüklenmesi bakımından hukuki etkilerinin bulunması nedenleriyle bu karar, esasında kesin bir hükmün bir kısım hukuki sonuçlarını doğurmaktadır. Bu bağlamda temyiz ve istinaf kanun yollarından geçmeksizin kesinleşen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararların ülke sathında uygulama birliğine ulaşmak ve ciddi boyutlara ulaşan hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi amacıyla olağanüstü bir kanun yolu olan kanun yararına bozma konusu yapılabileceği kabul edilmeli ve Sarıveliler Asliye Ceza Mahkemesinin 18.06.2020 tarihli ve 2017/82 esas, 2020/66 sayılı kararının, 5271 sayılı CMK'nın 309. maddesi gereğince bozulmasına, sanık hakkında taksirle yaralama suçundan ceza tayinine ilişkin bendin hükümden çıkartılmasına ve davanın, şikâyetçinin soruşturma aşamasında sanık hakkında şikâyetçi olmaması nedeniyle TCK’nın 73/4 ve CMK'nın 223/8. maddeleri uyarınca düşmesine karar verilmesi gerekirken; Özel Dairece, '...karar hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin olup; kararın mahkumiyet hüküm niteliğinde olmaması nedeniyle, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karardaki hukuka aykırılıkların ancak davanın düşmesi veya hükmün açıklanması hâlinde kanun yolu denetimi ile incelenmesinin mümkün olması' şeklindeki gerekçe ile kanun yararına bozma talebinin reddine ilişkin kararın isabetli olmadığı" görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.

CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 07.11.2022 tarih ve 548-8085 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

III. UYUŞMAZLIK KAPSAMI VE KONUSU

İnceleme dışı sanık ... hakkında taksirle yaralama suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karara karşı yapılan itiraz nedeniyle mercisince, itirazın kabulüne ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kaldırılmasına karar verildiği, bunun üzerine Yerel Mahkemece yeniden yapılan yargılama neticesinde adı geçen inceleme dışı sanık hakkında açılan kamu davasının şikâyet yokluğundan düşmesine karar verilmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme sanık hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıyla sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararındaki hukuka aykırılıkların kanun yararına bozma yasa yolu ile incelenip incelenemeyeceğinin belirlenmesine ilişkindir.

IV. OLAY VE OLGULAR

İncelenen dosya kapsamından;

Bilinçli taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, sanığın eyleminin basit taksirle yaralama suçunu oluşturduğu kabul edilerek Yerel Mahkemece sanığın TCK'nın 89/1, 89/2-b-e, 62 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 7.000 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye, CMK'nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve beş yıl denetim süresi belirlenmesine ilişkin verilen 18.06.2020 tarihli ve 82-66 tarihli kararın itiraz edilmeksizin 04.09.2020 tarihinde kesinleştiği,

Katılanın soruşturma evresinde 31.05.2017 tarihinde alınan beyanında sanıktan şikâyetçi olmadığını ifade ettiği,

Adalet Bakanlığınca, sanık hakkında her ne kadar bilinçli taksirle bir kişinin yaralanmasına sebebiyet verme suçundan kamu davası açılmış ise de, Yerel Mahkemece sanığın eyleminin basit taksirle yaralama suçu kapsamında kaldığının kabul edildiği ve bu nedenle sanığa atılı suçun soruşturma ile kovuşturmasının şikâyete tabi olduğu, katılanın ise soruşturma evresinde sanıktan şikâyetçi olmadığını ifade ettiği anlaşıldığından, sanık hakkındaki kamu davanın şikâyet yokluğu nedeniyle düşürülmesine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle kanun yararına bozma talebinde bulunulduğu,

Anlaşılmaktadır.

V. GEREKÇE

A. İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Hukuki Açıklamalar

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun'un 23. maddesiyle CMK'nın 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkrayla büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı Kanun'un 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanun'un 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla çocuk suçlular ile yetişkin suçlular, hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tabi kılınmıştır.

Başlangıçta yetişkin sanıklar yönünden yalnızca şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, 5728 sayılı Kanun'un 562. maddesi ile CMK'nın 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezalarına ilişkin suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, 6008 sayılı Kanun'un 7. maddesiyle maddenin 6. fıkrasının sonuna "Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez" cümlesi, 6545 sayılı Kanun'un 72. maddesiyle de maddenin 8. fıkrasına "Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasına karar verilemez" cümlesi eklenmiştir.

5560, 5728, 6008 ve 6545 sayılı Kanun'larla CMK'nın 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;

1) Suça ilişkin olarak;

a- Yapılan yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,

b- Suçun Anayasa'nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,

2) Sanığa ilişkin olarak;

a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm edilmemiş olması,

b- Yargılamaya konu kasıtlı suçun, sanık hakkında daha önce işlediği başka bir suç nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin denetim süresi içinde işlenmemiş olması,

c- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,

d- Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,

e- Sanığın, hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması,

Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.

Bu şartların varlığı hâlinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve on sekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaktır.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, esas itibarıyla bünyesinde iki karar barındıran bir kurumdur. İlk karar teknik anlamda hüküm sayılan ancak açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle hukuken varlık kazanamayan bu nedenle hüküm ifade etmeyen, koşullara uyulması hâlinde düşme hükmüne dönüşecek, koşullara uyulmaması hâlinde ise varlık kazanacak olan mahkûmiyet hükmüdür. İkinci karar ise, bu ön hükmün üzerine inşa edilen ve önceki hükmün varlık kazanmasını engelleyen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıdır. Bu ikinci kararın en temel ve belirgin özelliği varlığı devam ettiği sürece, ön hükmün hukuken sonuç doğurma özelliği kazanamamasıdır.

Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildikten sonra, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak kamu davasının CMK’nın 223. maddesi uyarınca düşmesine karar verilecek, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde ise CMK'nın 231/11. maddesi gereğince hüküm açıklanacak, ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı hâlinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilecektir.

CMK'nın 231/5. maddesinde sanık hakkında hukuki bir sonuç doğurmadığı belirtilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı sanığın belirli sürelerle denetime tabi tutulmasını öngörmesi, adli sicile işlenmese dahi kendisine mahsus bir sisteme kaydedilmesi, 6545 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten sonra ikinci kez hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesine engel teşkil etmesi, yine müsadere, yargılama giderleri ve bu kapsamda vekâlet ücretinin sanığa yüklenmesi bakımından hukuki etkilerinin bulunması nedenleriyle bu karar esasında kesin bir hükmün hukuki sonuçlarını doğurmaktadır. (Nur Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayıncılık, 13. Bası, İstanbul, 2016, s. 779-780)

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesin bir hükmün hukuki sonuçlarını doğurduğu tespitinden sonra kurumun tabi olduğu olağanüstü kanun yolunun belirlenmesi açısından kanun yararına bozma konusuna ilişkin açıklamalara da değinmek gerekmektedir.

Kanun yararına bozma kanun yolu, temyiz ve istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlere karşı başvurulabilen olağanüstü bir kanun yolu olup, amacı, ülke sathında uygulama birliğine ulaşılması, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki ciddi boyutlara ulaşan hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesidir. Bu kanun yoluna başvurabilmenin ilk ve temel koşulu verilen hüküm veya kararın istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş olmasıdır.

Bu kapsamda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının itiraz kanun yoluna tabi bulunması nedeniyle, gerek itiraz edilerek gerekse itiraz kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleşmesi hâlinde olağanüstü bir kanun yolu olan kanun yararına bozma konusu yapılabileceğinde kuşku bulunmamaktadır.

Uyuşmazlığın isabetli bir çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle kanun yararına bozma yolu, kanun yararına bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri konularının açıklanmasında yarar bulunmaktadır.

Öğretide olağanüstü temyizde denilen, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 18. maddesi ile yürürlükten kaldırılan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanun'unda yazılı emir olarak adlandırılan bu olağanüstü kanun yolu, CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde kanun yararına bozma olarak yeniden düzenlenmiştir.

CMK’nın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddi hukuka veya muhakeme hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması talebini, kanuni nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecek, bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması talebini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecektir.

CMK’nın "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının Kanun Yararına başvurması" başlıklı 310. maddesine göre ise; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının da aynı Kanun'un 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendindeki hâllere özgü olmak üzere kanun yararına bozma yoluna başvurma yetkisi bulunmaktadır. Yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunan ve Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip hukuka aykırılığın bizzat giderilmesi gereken hâllerde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı bu yetkiyi kullanarak kanun yararına bozma nedenlerini gösterir ihbarnamesini düzenleyerek ilgili ceza dairesine gönderebilecektir.

İleri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi durumunda da karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse talep reddedilecektir.

Böylece ülke genelinde uygulama birliği sağlanacak, hâkim ya da mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar, toplum ve kişiler açısından hukuk yararına giderilmiş olacaktır.

Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrıma tabi tutularak maddenin dördüncü fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

Buna göre;

Bozma nedenleri CMK'nın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddenin dördüncü fıkrasının (a) bendi uyarınca kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu hâlde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığından verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.

Bozma nedenlerinin mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne ya da savunma hakkını kısıtlama veya kaldırma sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması durumunda, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu hâlde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.

Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulması hâlinde ise aynı fıkranın (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.

Aynı Kanun maddesinin dördüncü fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi hâlinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi hâlinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu hâlde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.

Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının, ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi hâllerde Yargıtayın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu, CMK’nın 309. maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken karar ve hüküm ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.

Kanun yararına bozma yoluna, istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi nedeniyle kesin hükmün otoritesinin bütünüyle zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık hâlinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir. Delillerin takdir ve tercihinde hataya düşüldüğünden bahisle bu yola başvurulmasının, bu olağanüstü yolun amaç ve kapsamıyla bağdaşmayacağında kuşku yoktur.

Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 29.04.2008 tarihli 81-94 ve 11.12.2007 tarihli 267-271 sayılı kararlarında da asgari hadden ifadesine yer verilmeden, sanık hakkında alt sınırdan uzaklaşılarak ceza takdir edilmesi hâlinde, bu hususun hakimin takdirine ilişkin bir husus olarak kabul edileceği ve kanun yararına bozmaya konu edilemeyeceği, buna bağlı olarak da "takdirin yerinde olup olmadığının denetlenmesine ilişkin başvuruların" reddine karar verilmesinin gerektiği, buna karşın, takdire dayalı bir hususla ilgili olarak hâkimin takdirini ne şekilde kullanacağını açıkça ifade ettikten sonra sehven belirttiği takdirin üzerinde ceza tayin etmesi hâlinde ise sanık aleyhine bir durum yaratılacağı ve bu hukuka aykırılığın, esaslı bir konuya ilişkin olması nedeniyle kanun yararına bozmaya konu edilebileceği kabul edilmiştir.

Nitekim Ceza Genel Kurulunun 10.04.2018 tarihli ve 487-151 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.

B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme

CMK'nın 231/5. maddesinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının sanık hakkında hukuki bir sonuç doğurmayacağı hüküm altına alınmış ise de; sanığın belirli sürelerle denetime tabi tutulmasını öngörmesi, adli sicile işlenmese dahi kendisine mahsus bir sisteme kaydedilmesi, 6545 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten sonra ikinci kez hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesine engel teşkil etmesi, yine müsadere, yargılama giderleri ve bu kapsamda vekâlet ücretinin sanığa yüklenmesi bakımından hukuki etkilerinin bulunması nedenleriyle bu karar, esasında kesin bir hükmün bir kısım hukuki sonuçlarını doğurmaktadır. Bu bağlamda temyiz ve istinaf kanun yollarından geçmeksizin kesinleşen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararların ülke sathında uygulama birliğine ulaşmak ve ciddi boyutlara ulaşan hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi amacıyla olağanüstü bir kanun yolu olan kanun yararına bozma konusu yapılabileceği kabul edilmelidir.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve kanun yararına bozma konusunda bir karar verilmek üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan yedi Ceza Genel Kurulu Üyesi; itirazın reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.

VI. KARAR

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 18.10.2021 tarihli ve 3673-7020 sayılı kanun yararına bozma isteminin reddine ilişkin kararının KALDIRILMASINA,

3- Kanun yararına bozma konusunda bir karar verilmek üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 21.02.2024 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.