"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “taşınmaza el atmanın önlenmesi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Pazar (Rize) 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacılar İstemi:
4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; davalının müvekkillerinin yokluğunu fırsat bilerek yaptığı başvuru sonucunda Pazar Kaymakamlığının 2005/7 sayılı kararı ile davacılar ile davalının maliki oldukları Rize İli, Pazar İlçesi, 234 ada 2 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki 84 m2 alana davacıların el atmasının önlenmesine karar verildiğini, anılan karar nedeniyle davalının muaraza çıkardığını, karara karşı Trabzon İdare Mahkemesinde iptal davası açılmasına karşın davalının müvekkilleri aleyhine Pazar İcra Müdürlüğünün 2005/145 sayılı dosyası ile 3091 sayılı Kanun’un tatbikinden kaynaklanan masrafları talep ettiğini, taşınmazın paylı mülkiyet esaslarına tabi olmakla birlikte taraflar arasında nizasız kullanım durumuna göre düzenlenmiş taksim durumunun mevcut olduğunu, bu duruma göre davalının iddia konusu yerde kullanım hakkının bulunmadığını ileri sürerek; davalının Pazar Kaymakamlığının 2005/7 sayılı kararı ile men edilen 84m2 alana yönelik muarazanın ve elatmanın önlenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ......; dava dilekçesinde aralarında yapılan rızai taksimin kabul edildiğini, ancak bu taksime göre taşınmazda kendisine bırakılan yerin davacılar tarafından kanıtlanması gerektiğini, yapılan sözleşme gereği kullanımda değişiklik olmadığını, davanın haksız ve dayanaksız olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Pazar Asliye Hukuk Mahkemesinin 14.11.2013 tarihli ve 2010/148 E., 2013/485 K. sayılı kararı ile; tüm dosya kapsamına göre davacılar ile davalı arasında yapılan taksim sonucu dava konusu yerin davacılara verildiği, 234 ada 2 parsel içinde bulunan ve davacılara bırakılan bu yerin mahalli bilirkişi beyanları ve fen bilirkişisi tarafından düzenlenen rapora göre davalı tarafından kullanıldığı gerekçesiyle davanın kabulü ile 06.10.2008 tarihli raporda etrafı mavi renk ile gösterilen 84m2 büyüklüğündeki kısma davalı tarafından yapılan müdahalenin önlenmesine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
8. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 16.02.2015 tarihli ve 2014/3324 E., 2015/2223 K. sayılı kararı ile;
“…Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.
Mahkemece, 06/10/2008 tarihli fen bilirkişi raporunda taralı olarak gösterilen alan yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.
Çekişme konusu 234 ada 2 parsel sayılı taşınmazın tarafların mirasbırakanı... ve dava dışı kişiler adına paylı olarak kayıtlı olduğu sabittir.
Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Öte yandan, Medeni Kanun’un 706, Borçlar Kanunu’nun 2l3, Tapu Kanunu’nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, "ahde vefa" kuralının yanında M.K’nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pekçok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
Somut olaya gelince, çekişme konusu taşınmazda tarafların mirasbırakanının kullanımına bırakılan bölümünün mirasçılar arasında taksim edildiği ve karara esas alınan bilirkişi raporuna ekli krokide taralı olarak gösterilen bölümün davacıların kullanımına bırakıldığı iddiası kanıtlanmış değildir. Ayrıca mirasbırakanın kullanımına bırakılan bölümde davacıların da çekişmesiz olarak bir kısım yerleri kullandıkları dosya kapsamı ile bellidir.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Pazar 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 09.06.2016 tarihli ve 2016/160 E., 2016/409 K. sayılı kararı ile; davacılar tarafından kaymakamlık kararı ile oluşan muarazanın giderilmesi ve el atmanın önlenmesi talebinde bulunulduğu, bozma kararında ise davanın fiili taksime dayalı müdahalenin önlenmesi davası olarak değerlendirilerek taksim olgusunun ispatlanamadığı ve davacıların çekişmeli taşınmazda bir kısım yerleri kullandığının belirtildiği, ancak Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre taşınmazda tüm paydaşların kullanım hakkına sahip oldukları, bu hâli ile Kaymakamlık kararı ile oluşturulan muarazanın haksız olduğu, keşifte dinlenen tanık ve mahalli bilirkişilerin de bu kısmı davacıların kullandığını beyan ettikleri gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, çekişme konusu taşınmazda tarafların murisinin kullanımına bırakılan bölümün kendi mirasçıları arasında taksim edilerek, karara esas alınan bilirkişi raporuna ekli krokide taralı olarak gösterilen kısmın davacıların kullanımına bırakıldığı iddiasının ispat edilip edilemediği, burada varılacak sonuca göre murise bırakılan bölümde davacıların çekişmesiz olarak kullandıkları bir kısım yerin bulunduğu gözetilerek davanın reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Bilindiği üzere bir taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkı, bir kişiye ait olabileceği gibi birden fazla kişiye de ait olabilir. Birinci durumda “ferdi mülkiyet” söz konusu iken, ikinci durumda 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 688 ve devamı maddelerinde düzenlenen “birlikte mülkiyet” söz konusu olur. Kanun’daki düzenlemeye göre birlikte mülkiyet ancak “paylı mülkiyet” ve “elbirliği mülkiyeti” şeklinde olabilir.
13. Paylı mülkiyette birden çok kimse, maddi olarak bölünmüş olmayan bir şeyin tamamına belli paylarla maliktir. Başka türlü belirlenmedikçe, paylar eşit sayılır. Paydaşlardan her biri kendi payı bakımından malik hak ve yükümlülüklerine sahip olup, bu pay üzerinde tek başına dilediği gibi tasarrufta bulunabilir. Her paydaş kendi payını başkasına devredilebileceği gibi payı üzerinde rehin hakkı da kurabilir. Yine paydaşlardan birinin payı, kendi alacaklıları tarafından haczettirilebilir. Bir paydaşın vefatı üzerine de payı miras yoluyla kendi mirasçılarına intikal eder.
14. Kanun veya kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti ise elbirliği mülkiyetidir.
15. Elbirliği mülkiyetinin hükümleri TMK’nın 702. maddesinde düzenleme altına alınmıştır. Bu hükme göre; “Ortakların hakları ve yükümlülükleri, topluluğu doğuran kanun veya sözleşme hükümleri ile belirlenir.
Kanunda veya sözleşmede aksine bir hüküm bulunmadıkça, gerek yönetim, gerek tasarruf işlemleri için ortakların oybirliğiyle karar vermeleri gerekir.
Sözleşmeden doğan topluluk devam ettiği sürece, paylaşma yapılamaz ve bir pay üzerinde tasarrufta bulunulamaz.
Ortaklardan her biri, topluluğa giren hakların korunmasını sağlayabilir. Bu korumadan bütün ortaklar yararlanır”.
16. Yukarıdaki hüküm uyarınca elbirliği mülkiyetinde malikler paydaş değil, ortaktır. Tüzel kişiliğe sahip olmayan bu ortaklıkta, mülkiyet hakkı bir bütün hâlinde ortaklara aittir. Ortakların tasarruf edebilecekleri bağımsız payları bulunmadığından, topluluğu doğuran sebebe göre kanun veya sözleşmede aksine hüküm bulunmadıkça, ortaklar gerek yönetim gerekse tasarruf işlemlerinde birlikte hareket etmek ve TMK’nın 702. maddesinin ikinci fıkrasına göre oy birliğiyle karar vermek zorundadırlar. Bu mülkiyet türünde kendine özgü işlevi olan bir pay kavramı bulunmakta olup, pay kazancın veya ortaklığın sona ermesi durumunda elde edilecek değerin paylaşımında önem taşımaktadır.
17. Diğer yandan, TMK’nın “Miras ortaklığı” başlıklı 640. maddesinde, birden çok mirasçı bulunması hâlinde, mirasın geçmesiyle birlikte paylaşmaya kadar, mirasçılar arasında terekedeki bütün hak ve borçları kapsayan bir ortaklığın meydana geleceği, mirasçıların terekeye elbirliğiyle sahip olacakları, sözleşme veya kanundan doğan temsil ya da yönetim yetkisi saklı kalmak üzere terekeye ait bütün haklar üzerinde birlikte tasarruf edecekleri düzenleme altına alınmıştır.
18. Bu hükümden anlaşılacağı üzere tereke (miras ortaklığı) TMK'nın 701 ve devam eden maddeleri uyarınca elbirliği (iştirak) mülkiyetine tabidir.
19. Somut olayda dava konusu 234 ada 2 parsel sayılı taşınmaz paylı mülkiyete konu olup, tarafların murisi... ile Muhittin Esin ve Fevzi Esin mirasçıları adına 1/3 paylarla tescillidir. Dosya kapsamı, toplanan deliller ve mahkemece yapılan keşif sonucu alınan bilirkişi raporuna göre taşınmazın paylı malikler arasında fiilen üçe taksim edilerek kullanıldığı, bu kullanım şeklinin uzun yıllardır devam ettiği, tarafların mirasbırakanı...’in kullanımına bırakılan bölümün patika yolun batı kısmında kalan yer olduğu ve krokide gösterildiği uyuşmazlık dışıdır. Taşınmazda 1/3 pay maliki olan...’in 28.02.1980 tarihinde vefatı üzerine ona ait payda mirasçılarının ölüm tarihinden itibaren elbirliği hâlinde ortak oldukları da açıktır.
20. Davaya konu yer fiili kullanım durumuna göre zeminde mirasbırakan...’e özgülenen bölüm içerisinde bulunmakta olup, davacı mirasçılar bu bölüm üzerinde de nizasız bir kullanım durumunun oluştuğunu ve yapılan taksime göre bu kısımda davalı mirasçının kullanım hakkının bulunmadığını ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.
21. Gerçekten de ortaklar, TMK'nın 702/2. maddesine göre kendi aralarında oybirliğiyle anlaşarak taşınmazın kullanım şeklini belirleyebilirler. Böyle bir kullanım şekli sözleşmeyle kararlaştırılabileceği gibi eylemli olarak da oluşabilir. Taşınmazda eylemli (fiili) bir kullanma biçimi oluşmuş ve ortaklar uzun süre bu durumu benimsemişlerse, bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya ortaklığın satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması “ahde vefa” kuralının yanında TMK’nın 2. maddesinde düzenlenen iyiniyet kuralının da bir gereğidir. Ancak oluşan fiili kullanım şeklinin hukuken korunabilmesi için her bir ortağın kullandığı yerin zeminde belli olması ve bu durumun uzun yıllar boyunca devam etmesi gerekir.
22. Eldeki davada, davacılar tarafından murislerinden intikal eden pay üzerinde mirasçılar arasında fiili bir taksim durumunun oluştuğu iddia edilerek dava açılmış ise de tüm mirasçıların imzasını taşıyan bir taksim sözleşmesi ibraz edilmediği gibi yine tüm mirasçıları kapsayan eylemli bir taksim durumu da ispat edilmiş değildir. Mahkemece yapılan keşifler sırasında dinlenilen bir kısım tanıklar 1988 yılından beri, bir kısım tanıklar da yaklaşık 20 yıldan beri murise ait evin doğusunda kalan bölümün davalı ve dava dışı mirasçı Emine tarafından, evin batısında kalan ve davaya konu 84m2 yerin içinde bulunduğu bölümün ise davacı üç mirasçı tarafından kullanıldığını beyan etmişler ise de bu kullanım şeklinin yukarıda anlatılan ilkelere uygun olduğu söylenemez. Keza zeminde her bir ortağın kullanacağı bölümler ayrı ayrı belirlenmemiş, mirasçılar arasında ikili ve üçlü bir ayrım yapılarak taşınmaz iki bölüm hâlinde kullanılagelmiştir. Böyle bir durumda, iki gruba ayrılan mirasçıların kendi aralarında bir uyuşmazlık çıktığı takdirde her birine zeminde bırakılan yer belli olmadığından uyuşmazlığın bu taksime göre çözümlenmesi mümkün olmayacaktır. Bu nedenle somut olayda gerçek anlamda bir fiili taksim durumu oluşmamıştır.
23. Paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki el atmanın önlenmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi ortaklardan biri öteki ortakların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine el atmanın önlenmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı davanın dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre, payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın uyuşmazlığı el atmanın önlenmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
24. Ayrıca belirtmek gerekir ki, davalının başvurusu sonucunda Pazar Kaymakamlığının 2005/7 sayılı kararı ile 3091 sayılı Kanun kapsamında dava konusu 84m2 yere davacıların el atmasının men’ine karar verilmiş ise de; bu karar idari nitelikteki bir önlem kararı olup, mülkiyet uyuşmazlığı bakımından sonuç doğurduğu söylenemez.
25. Böyle olunca, somut olayda yukarıda açıklanan şekilde fiili taksim olgusu bulunmadığı gibi davacı ortakların murisleri adına kayıtlı 1/3 paya isabet eden yer üzerinde çekişmeli olan 84m2 yer dışında çekişmesiz şekilde kullandıkları başka yerin de bulunduğu gözetilerek, davanın reddine karar verilmelidir.
26. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, davalının kabulünde olduğu üzere taşınmazın doğusunda kalan bölümün davalı ve dava dışı mirasçı Emine tarafından, batısında kalan bölümün ise davacılar tarafından kullanıldığı, bu kullanım şeklinin uzun yıllardır devam ettiği, çekişmeye konu 84m2 yerin de davacıların yönetimine bırakılan bölüm içinde kaldığı, uzun süredir tüm ortaklar tarafından benimsenen eylemli kullanım şeklinin korunmasının “ahde vefa” kuralının yanında TMK’nın 2. maddesinin de bir gereği olduğu, uyuşmazlığın çözümünde yerel mahkemece ortaklar arasındaki fiili kullanım durumunun dikkate alınarak davanın kabulüne karar verilmesinin isabetli olduğu ve kararın onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
27. Diğer yandan, 07.12.2005 olan dava tarihi direnmeye ilişkin gerekçeli karar başlığında 20.04.2016 olarak yazılmış ise de bu husus mahallinde düzeltilebilecek maddi hata niteliğinde olduğundan ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.
28. O hâlde; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, mahkemece önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararının bozulması gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalının temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 21.10.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Uyuşmazlık; çekişme konusu taşınmazda tarafların murisinin kullanımına bırakılan bölümün kendi mirasçıları arasında ortaklık işletmesi kurularak oluşan fiili kullanım durumuna göre bilirkişi raporuna ekli krokide taralı olarak gösterilen kısmın davacıların kullanımına bırakıldığı iddiasının ispat edilip edilemediği, bu bölümde davacıların çekişmesiz olarak kullandıkları bir kısım yerin bulunduğu gözetilerek davanın reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Mahkemece, taraflar arasında yapılan taksim sonucu, 234 ada 2 parsel içinde bulunan ve davacılara bırakılan yere, bir kısım tanık anlatımları, mahalli bilirkişi beyanları ve fen bilirkişisi tarafından düzenlenen rapora göre bu alanın davalı tarafından müdahale edildiği gerekçesiyle davanın kabulü ile 06.10.2008 tarihli raporda etrafı mavi renk ile gösterilen (84) m2 büyüklüğündeki kısma davalı tarafından yapılan müdahalenin önlenmesine karar verilmiş, davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece; “… çekişme konusu taşınmazda tarafların miras bırakanının kullanımına bırakılan bölümünün mirasçılar arasında taksim edildiği ve karara esas alınan bilirkişi raporuna ekli krokide taralı olarak gösterilen bölümün davacıların kullanımına bırakıldığı iddiası kanıtlanmış değildir. Ayrıca miras bırakanın kullanımına bırakılan bölümde davacıların da çekişmesiz olarak bir kısım yerleri kullandıkları dosya kapsamı ile bellidir. Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir…” gerekçesiyle karar bozulmuş, yerel mahkeme, önceki gerekçelere ek olarak; davacıların, kaymakamlık kararı ile oluşan muarazanın giderilmesi ve el atmanın önlenmesi talebinde bulundukları, bozma kararında ise taksim olgusunun ispatlanamadığı ve davacıların da bir kısım yerleri kullandığının belirtildiği…, keşifte dinlenen tanık ve mahalli bilirkişilerin beyanları ile bu kısmı davacıların kullandığını beyan ettikleri gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararı davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Somut olayda; davacılar, davalı ve dava dışı Emine, 234 ada 2 parsel sayılı taşınmazın (1/3) paydaşı ....’in mirasçıları olarak payda elbirliği mülkiyet hükümlerine göre ortaktır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 701. maddesinde, elbirliği mülkiyeti, “...Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir. Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır...” biçiminde yer almıştır.
Elbirliği (iştirak) hâlinde mülkiyet türünde malikler, mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil, ortaktır. Elbirliği mülkiyeti, yasa veya yasada gösterilen sözleşmeler uyarınca, aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olmaları durumudur.
TMK'nın 701-703. maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin (ortaklığın) tüzel kişiliği olmadığı gibi ortaklardan her birinin doğrudan doğruya bir hakkı da bulunmamaktadır. Mülkiyet, bir bütün olarak ortakların hepsine aittir. Başka bir deyişle, ortaklık tasfiye ile sona erinceye kadar ortaklardan her birinin ayrı bir mal veya hakkı olmayıp, hak sahibi ortaklıktır.
TMK'nın 702/2. maddesi, “Kanunda veya sözleşmede aksine bir hüküm bulunmadıkça, gerek yönetim, gerek tasarruf işlemleri için ortakların oybirliğiyle karar vermeleri gerekir” hükmünü taşımaktadır. Terekeye ait haklar üzerinde tasarruf söz konusu ise, ortakların oybirliği ile karar vermeleri maddenin açık hükmü gereğidir.
Ancak, TMK'nın 702/4. maddesinde “...ortaklardan her biri, topluluğa giren hakların korunmasını sağlayabilir. Bu korumadan bütün ortaklar yararlanır...” hükmü öngörülmüştür. Buna göre; olağan koruma eylemleri ve buna bağlı olarak onarımlar, mahsullerin toplanması bozulacak olanların satılması, acele olarak yapılması zorunlu bulunan işlemin yerine getirilmesi ile istihkak, el atmanın önlenmesi, tapu sicilinde hak sahipliğinin saptanması gibi taksimi mümkün olmayan talepler, ortaklardan her biri tarafından dava yoluyla ileri sürülebilir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun (HGK) 20.03.2013 tarihli ve 2012/8-861 E.,2013/391 K.; 05.10.2016 tarihli ve 2014/14-1243 E., 2016/958 K. sayılı kararları).
Uyuşmazlık konusu, 234 ada, 2 parsel sayılı taşınmaz 12.12.1991 tarihinde kadastrodan, 1/3 paylı olarak, ....,....n mirasçıları ve tarafların miras bırakanı İ.... adına tapuya kayıtlıdır. Taraflar, tüm taraf tanıkları ve mahalli bilirkişi beyanlarına göre paydaşlar arasında kuzey-güney çizgisinde taksim yapıldığı fiili kullanım biçiminin oluştuğu ve yıllardır taşınmazın bu şekilde kullanıldığı, tarafların miras bırakanı İbrahim Halil’e patika yolun batı kısmının bırakıldığı konusunda uyuşmazlık yoktur.
Taşınmazın (1/3) paydaşı ...’in ölümü üzerine mirasçıları davacılar, davalı ve dava dışı Emine TMK’nın 599. maddesi uyarınca ölüm tarihi 28.02.1980'den itibaren payda elbirliği mülkiyet hükümlerine göre ortaktır.
Paydaşların taksimine göre, İbrahim Halil mirasçıları kullanımına bırakılan alanda, ortaklar atalarından kalan ev dışında kalan bölümde, doğuda kalan kısım davalı ... Civecioğlu, Emine Esin, batıda kalan kısım davacılar...,...,....kullanımına bırakılarak kendi aralarında ikili ve üçlü olacak şekilde bir ortaklık işletmesi kurulduğu ve bu şekilde davalının Pazar Kaymakamlığına yaptığı müracaat tarihine kadar kullanıldığı ve ortaklık işletmesinin yönetildiği tarafların da kabulündedir. Keza, davalı uyuşmazlık konusu kısımla ilgili Kaymakamlık başvurusunda da üç davacı ortağı müdahale edenler olarak göstermiştir.
Davalı tarafından dosyaya sunulan “Tutanaktır” başlıklı, 05.01.2004 tarihli belge ile, ortakların paylaşım dışında bıraktıkları atalarından kalan ev ve etrafındaki 170 m2'lik alanın davalı ve dava dışı Emine’ye bırakılması karşılığında, miras bırakanlarından kalan İslamlar mevkindeki fındıklıktan iki pay almamayı ve fındıklığın satışına yönelik değer tespiti yapıldığı, tutanağın tespiti yapan muhtar Hakkı Yalaz, aza Durmuşali Esin ve bilirkişi Hüseyin Saat tarafından imzalandığı, belgenin bu şekliyle takas teklifi olduğu, tutanakta imzası bulunan üç tanığın beyanları ile de, dava konusu bölümdeki ev ve etrafındaki alan ile İslamlar mevkiindeki fındıklığın değer tespitinin yapıldığı ancak ortakların bu şekilde yeni bir kullanım biçimi ve ortaklık yönetimi kabul ettiklerine ilişkin davalı dahil diğer ortakların belgede imzası bulunmamaktadır.
Davalının başvurusu üzerine, Pazar Kaymakamlığının 03.10.2005 tarihli kararı ile 3091 sayılı Kanun uyarınca verdiği davacıların uyuşmazlık konusu 84 m2'lik bölüme tecavüzün meni kararı sonucu uyuşmazlığın çıktığı anlaşılmaktadır.
TMK’nın 702/2 maddesi uyarınca ortaklar, ortaklığın yönetimi konusunda oybirliği ile ortaklık yönetim biçimi oluşturabilir. Davalının da kabul ettiği şekilde ev sınır kabul edilerek taşınmazın batısı davacılar, doğusu davalı ve dava dışı Emine Esin tarafından kullanımı konusunda ortaklık işletmesi ve yönetimi oluştuğu tanık beyanlarıyla da sabittir.
Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi ortaklardan biri öteki ortakların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir.
Öte yandan, Medeni Kanun’un 706, Borçlar Kanunu’nun 2l3, Tapu Kanunu’nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş ya da fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmî taksime veya ortaklığın satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, "ahde vefa" kuralının yanında M.K’nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi hâlde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
Yasal düzenlemeler, tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde, paydaşlar arasında oluşan taksime göre, ortaklık kullanımına bırakılan bölümde, ortaklar tarafından, atalarından kalan evin doğusu, davalı ... ve dava dışı Emine, batısı davacılar kullanımına bırakılarak, ikili ve üçlü ortaklık işletmesi ve yönetimi oluşturulduğu, bu kullanım şeklinin, davalının 05.01.2004 tarihli işletme dışında bırakılan ev ve etrafındaki arazi olmak üzere toplam 170 m2 alanla ilgili önerisi ve 23.09.2005 tarihli başvurusu üzerine Pazar Kaymakamlığının verdiği men kararı ile davalının eylemi sonucu uyuşmazlık doğduğu anlaşılmaktadır.
Elbirliği mülkiyetinde, ortakların, ortaklık yönetimi konusunda oybirliği ile aldıkları karar sonucu uzun süreli fiili kullanımının ahde vefa kuralı gereğince, taşınmazda taksim, ortaklığın giderilmesi veya imar uygulaması yapılmasına kadar korunacağı ilkesi Yargıtay içtihatları ile yerleşmiştir.
Davalı kabulü ve mahalli bilirkişi ve taraf tanık anlatımlarına göre (1/3) paya isabet eden bölümde 2005 yılına kadar ortakların anlaşması sonucu oluşan ortaklık işletmesinin devam ettiği, bir kısım tanıklara göre 1988'den itibaren devam eden, bir kısım tanıklara göre de 20 yıllık kullanımın ahde vefa kuralı uyarınca korunması gerektiği, uyuşmazlık konusu 84 m2'lik alanın davacılar ortaklık işletmesine, yönetimine bırakılan bölüm içinde kaldığı kanıtlanmıştır.
Davacıların ortaklık işletmesi içinde kalan 84 m2'lik alanda davalının aldığı kararla uyuşmazlık yarattığı, yerel mahkemenin, davalının bu alana elatmasının önlenmesi kararının aynı zamanda muarazanın giderilmesini de kapsadığı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan bu gerekçelerle, yerel mahkemenin davanın kabulüne yönelik direnme kararının yerinde olduğu görüşünde olduğumuzdan, sayın çoğunluğun bozma gerekçelerine katılınmamıştır.