"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ve davalının infaz koruma memuru olduklarını, Antalya 4. İcra Müdürlüğünün 2012/9565 E. sayılı dosyasında davalının müvekkilinden almış olduğu 6.000TL'lik senedi 60.000TL yaparak icra takibine konu ettiğini, borcun kaynağının müvekkili adına çekilen banka kredisinden kaynaklandığını, her iki tarafın da memur olduğunu, 60.000TL'lik işlem hacmine sahip olmadıklarını, müvekkilinin elden yaptığı ödemeler ile birlikte davalı tarafa 6.000TL borcunun olduğunu, Antalya Cumhuriyet Başsavcılığının 2012/74642 E. sayılı dosyasında senet üzerinde inceleme yapıldığını ve senedin tahrifata uğratılmış olmasının ihtimal dahilinde olduğuna işaret edildiğini, Vakıfbanktan çekilen krediler de incelendiğinde hiçbir zaman alacak miktarının 60.000TL olmadığını, gabin ve müzayaka dolayısıyla bononun iptali gerektiğini ileri sürerek müvekkilinin belirtilen icra takibinde 54.000TL bakımından davalıya borçlu olmadığının tespitine, alacağın %40’ından az olmamak üzere kötü niyet tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının herhangi bir irade sakatlığı olmadan zorunlu unsurları tam olan bonoyu imzaladığını, iddiasını yazılı belgeler ile ispatı gerektiğini, ödeme iddiasını tanıkla ispat edemeyeceğini, davacı tarafından senedin tahrifata uğradığından bahisle müvekkili hakkında suç duyurusunda bulunulmuş ise de savcılık tarafından kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, malî durumunun kötü olması sebebiyle Vakıfbanktan üç defa kredi çekildiğini, kredilerin müvekkili tarafından ödendiğini, ayrıca müvekkili tarafından elden de üç defa toplam 14.000TL para verildiğini, verilen bu paraların faizleri de düşünülerek 60.000TL bedelli senet alındığını belirterek davanın reddini savunmuş, alacağın %20’si oranındaki tazminatının davacıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 18.09.2015 tarihli ve 2013/447 E., 2015/745 K. sayılı kararı ile; dava konusu yapılan senedin kambiyo senedi vasfında olduğu, senetteki imzanın davacı tarafça inkâr edilmediği, senette tahrifat yapılarak senedin 60.000TL olarak düzenlendiği iddia edilmiş ise de tahrifat yapılmadığı hususunun bilirkişi raporuyla belirlendiği, davacının 60.000TL bedelli senedin 54.000TL'sinden borçlu olunmadığı yönündeki iddiasını yazılı belgelerle ispat edemediği, ayrıca mahkemece verilmiş herhangi bir tedbir kararı bulunmadığı, alacaklının alacağına kavuşma ihtimalinin geciktirilmediği gerekçesiyle davanın reddine ve davalı tarafın %20 oranında tazminat talebinin de koşulları oluşmadığından reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunulmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 02.11.2016 tarihli ve 2016/2139 E., 2016/14255 K. sayılı kararı ile;
“…Dava bonoya dayalı icra takibinden dolayı borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir. Davacı tarafından düzenlenen bononun davalı tarafından davacı adına çekilmiş kredi borçlarının davalı yanca ödenmesi ve elden yapılan 14.000TL ödemeden kaynaklandığı belirtilmiştir. Bu durumda davalı alacaklı tarafından elden yapılan 14.000TL ödeme dışındaki, bankaya yapılan diğer ödemelerin araştırılması gerekir. Mahkemece, davalının belirtmiş olduğu kredi sözleşmeleri ile ilgili ödemeler konusunda ödeme belgeleri ibraz ettirilip konusunda uzman bankacı bilirkişi aracılığıyla banka kayıt ve defterleri de incelenmek suretiyle alınacak bilirkişi raporu ve toplanacak deliller doğrultusunda varılacak uygun sonuç dairesinde karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir,…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 31.03.2017 tarihli ve 2017/67 E., 2017/227 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi yanında ilgili kredi sözleşmeleri ve ödeme belgelerinin bankadan getirtilerek kayıt ve ödeme belgeleri üzerinde mali müşavir bilirkişi tarafından inceleme yapıldığı, mahkeme tarafından da raporun denetlendiği, böyle olunca bankacı bilirkişiden bu hususta rapor alınmasının davaya herhangi bir katkısının bulunmayacağı, davacı tarafın iddiasının borcunun 6.000TL olduğu, senedin tahrifat ile 60.000TL olarak düzenlendiği yönünde olup senette de tahrifat yapılmadığının düzenlenen bilirkişi raporuyla tespit edildiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece yapılan incelemenin hüküm kurmaya yeterli olup olmadığı, davalının belirtmiş olduğu kredi sözleşmeleri ile ilgili ödemeler konusunda ödeme belgeleri ibraz ettirilip konusunda uzman bankacı bilirkişi aracılığıyla banka kayıt ve defterleri de incelenerek sonucuna göre hüküm verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.
13. Davalı tarafından varlığı iddia edilen bir hukukî ilişkinin mevcut olmadığının (yok olduğunun) tespiti için açılan davaya menfi (olumsuz) tespit davası denir (Kuru, Baki: İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı (Kuru-El Kitabı), İstanbul 2013, s. 346).
14. Menfi tespit davası, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun (İİK) 72. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında ya da icra takibinden sonra borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Bu dava maddi hukuk ve usul hukuku bakımından genel hükümlere dayalıdır ve normal bir hukuk davası olarak açılır.
15. Eş söyleyişle kendisine karşı icra takibi yapılmış olan borçlu, ödeme emrine itiraz edilmemiş veya itiraz edilmiş olmakla birlikte yerinde görülmemiş olması sebebiyle icra takibi kesinleşse dahi maddi hukuk bakımından borçlu olmadığını ileri sürebilir. Bunun için, takip devam ederken alacaklıya karşı menfi tespit davası açabileceği gibi, böyle bir menfi tespit davası açmamış ve borcu cebri icra tehdidi altında ödemiş ise ödemiş olduğu paranın kendisine verilmesi için alacaklıya karşı istirdat davası açabilir (Kuru, Baki: İcra ve İflâs Hukukunda Menfi Tespit Davası ve İstirdat Davası, Ankara 2003, s. 233).
16. Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, menfi tespit davası icra takibinden önce sonuçlanmaz ve ihtiyati tedbir kararı verilmemiş olması (veya ihtiyati tedbir kararının kaldırılması) nedeniyle, (menfi tespit davası görülmekte iken) borç alacaklıya (davalıya) ödenmiş olursa, menfi tespit davasına istirdat davası olarak devam edilir (m.72/6); yani menfi tespit davası (kendiliğinden) istirdat davasına dönüşür; bu hâlde mahkeme menfi tespit davasına istirdat davası olarak devam eder (Kuru, Baki: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflâs Hukuku Ders Kitabı, Ankara, 2017, s. 146). Bu durumda İİK’nın 72/6 maddesi gereğince bedele dönüşen isteminin temeli menfi tespit davasıdır.
17. Menfi tespit davasında ispat yükü, kural olarak davalı alacaklıya düşer. Davacı (borçlu), davalının (alacaklının) varlığını iddia ettiği hukukî ilişkiyi (meselâ borcu) sadece inkâr etmekle yetinmekte ise, yani bu hukukî ilişkinin (borcun) hiç doğmadığını ileri sürmekte ise ispat yükü davalıya düşer. Çünkü hukukî ilişkinin (borcun) varlığını iddia eden davalı olduğu için, ispat yükü davalı alacaklıya düşer (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m. 190; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m.6). Fakat, menfi tespit davasını açan davacı (borçlu), davalının (alacaklı) varlığını iddia ettiği hukukî ilişkinin hiç doğmadığını iddia etmeyip, bilakis bu ilişkinin doğduğunu bildirerek başka bir nedenle hukukî ilişkinin geçersiz olduğunu veya son bulduğunu ileri sürmekte ise bu iddiayı ispat yükü TMK’nın 6. maddesi gereğince davacıya düşer. Örneğin; alacaklının dayandığı senedin karşılıksız olduğunu ispat yükü, davacıya (borçluya) düşer. Bunun gibi, davacı (borçlu), davalının (alacaklının) iddia ettiği alacağın ödeme, ibra ve takas gibi bir nedenle son bulduğunu ileri sürerse, bu iddiayı ispat yükü de davacı borçluya düşer (Kuru-El Kitabı, s.370 ilâ 372).
18. Hemen belirtilmelidir ki, dava konusu bononun keşide edildiği tarihte yürürlükte olan mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6762 sayılı TTK) 690. maddesi gereğince bonolarda mahiyetine aykırı düşmediği sürece uygulanması gereken “Senet metnindeki değişiklikler” başlıklı 660. maddesi;
“Bir poliçe metni tahrif edildiği takdirde değiştirmeden sonra poliçe üzerine imza koymuş olan kimseler değişmiş metin gereğince ve ondan önce imzasını koyanlar ise eski metin gereğince mesul olurlar” hükmünü içermektedir.
19. Kambiyo senedinin lehtara verilmesinden sonra senet metninde yapılan değişikliklere tahrifat denir ve bu eylem cezayı gerektirir. Poliçenin lehtara verildiği anda gerekli unsurları ihtiva etmemesi hâlinde geçersiz olur. Poliçenin tesliminden sonra, kısmen hasara uğratılması (yırtılması, silinmesi, çizilip karalanması vs) suretiyle esaslı unsurlarından birisini kaybetmesi hâlinde de poliçe geçersiz olur (Bilgen, Mahmut: Kambiyo Senetlerinde Tahrifat (Değişiklik) Yapılması, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 11, Özel S.: 2009, s. 985’de yer alan atıf: Kınacıoğlu, Naci : Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara 1993, s.157).
20. Şekli unsurları tamam olan ve tedavüldeki senede bazı ilaveler yapılabilir veya bazı kayıtlar silinip, karalanabilir. Senet metni üzerinde yapılan tahrifat poliçe kelimesine, bedele, vade, keşide tarihine, ödeme, keşide yerine, lehtarın ismine vb. ilişkin olabilir.
21. Şeklen geçersiz bir poliçenin eksik unsurlarının sonra tamamlanması veya geçerli bir poliçe metninden bazı unsuların çıkarılması suretiyle değiştirilmesi mümkün olup, eksikliğin tamamlanmasıyla geçersiz senet geçerli hâle gelir bu andan sonra imzalayanlar yeni metin gereğince sorumlu olurlar. Ancak bu hâlde önceki imza sahiplerini sorumlu tutmak mümkün değildir, zira senedin tamamlanması geriye doğru etkili olmaz.
22. Poliçe muayyen bir bedelin ödenmesini içermelidir (6762 sayılı TTK m. 582/2). Ödenecek paranın miktarı yazı ve rakamla ifade edilir. Metin içinde bu iki meblağ arasında farklılık bunması hâlinde yazı ve rakamda tahrifat bulunmaması hâlinde yazıya itibar edilir. Sadece yazı veya rakam kullanılmış ve bunlar arasında farklılık bulunursa poliçenin az olan miktar için düzenlendiği kabul edilir (6762 sayılı TTK m. 588).
23. Önemle vurgulamak gerekir ki, senet metninde değişiklik yapılmış olduğu iddiasının mutlak def’î niteliğinde olduğu ve herkese karşı ileri sürülebileceği gerek Yargıtay, gerek öğreti tarafından kabul edilmiştir (Reha, Poroy/Ünal, Tekinalp: Kıymetli Evrak Hukuku Esasları, İstanbul 2005, s. 80).
24. Senet metninde değişiklik hâlinde borçlunun sahip olduğu savunma imkânı, tahrif edilmiş senedin tamamen geçersiz olduğunun değil, kendisi bakımından senede ilişkin taahhütlerinin değişikliğe uğradığı oranda senedin geçersiz olduğunun def'î olarak ileri sürülebilmesidir. Zira imzaların bağımsızlığı ilkesi uyarınca, senetteki taahhütlerden birinin geçersizliği, diğerlerinin geçerliliğine etkide bulunmayacaktır. Böylelikle söz konusu def'î sadece sorumlulukları ağırlaşmış bulunan borçlular tarafından kullanılabilir ve diğer borçlulukların sorumlulukları devam eder (Domaniç, Hayri: Kıymetli Evrak Uygulaması, Türk Ticaret Kanunu Şerhi, C. IV, İstanbul 1990, s.115).
25. Senedin meblağı değiştirildiği takdirde, kanun hükmüne uygun olarak, değişiklikten sonra senedi imzalayanlar yeni meblağ üzerinden hamile karşı sorumlu olmakla birlikte hamil, senedin değiştirilmesinden önce senedi imzalamış olan borçludan, ancak orijinal metinde yer alan meblağ üzerinden talepte bulunabilecektir. Senedi değişiklikten önce imzalayan borçlular, kendileri bakımından senedin değişiklikten sonra artan miktar oranında geçersiz olduğunu hukukî görünüş ilkesi sonucu kendilerine kusur isnat edilemediği oranda iyi niyetli hamile karşı da ileri sürebileceklerdir (Uyar, Talih: Kambiyo Senetlerine İlişkin Haciz Yolu İle Takiplerde Borçlunun “Borçlu Olmadığı” İtirazı”, ABD, C. 57-58, S. 2000/4, s.194).
26. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; eldeki dava bonoya dayalı olarak yapılan icra takibi nedeniyle bonoda yer alan meblağda tahrifat yapıldığı iddiasıyla davalı tarafa borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkin olup, Antalya 4. İcra Müdürlüğünün 2012/9565 E. sayılı takip dosyası incelendiğinde davalı tarafından davacı aleyhine 01.10.2010 düzenleme, 14.11.2010 ödeme tarihli ve 60.000TL bedelli bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla icra takibine geçilmiştir.
27. Dava konusu senette tahrifat olup olmadığı yönünden talimat mahkemesi aracılığıyla bilirkişi incelemesi yapılmış, bilirkişi tarafından düzenlenen raporda; senette mekanik ya da kimyasal silinti ve kazıntı bulunmadığı gibi sürşarj yoluyla veya daha başka tahrifat yoluyla yapılmış herhangi bir değişikliğin olmadığı kanaatine varıldığı bildirilmiştir. Senette tahrifat yapılmadığı hususu bilirkişi raporuyla tespit edildiği gibi senetteki borcun 54.000TL’lik kısmının ödendiği de yazılı belgelerle ispat edilememiştir. Bu durumda mahkemece menfi tespit isteminin reddine karar verilmesi isabetlidir.
28. Diğer taraftan bozma kararında bankacılık konusunda uzman bilirkişiden rapor alınması gerektiği belirtilmiş ise de bu hususta rapor alınmasının davaya herhangi bir katkısının olmayacağı açıktır. Zira davacı tarafın iddiası bono bedelinde tahrifat yapıldığına ilişkindir. Bu hususta ispat yükü davacı tarafta olup, bonoda yazılı meblağın değiştirildiği iddiası davacı tarafça ispat edilememiştir.
29. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davalı alacaklı tarafından elden yapılan 14.000TL ödeme dışında bankaya yapılan diğer ödemelerin araştırılması gerektiği, mahkemece davalının belirtmiş olduğu kredi sözleşmeleri ile ilgili ödemeler konusunda ödeme belgeleri ibraz ettirilip konusunda uzman bankacı bilirkişi aracılığıyla banka kayıt ve defterleri de incelenmek suretiyle alınacak bilirkişi raporu ve toplanacak deliller doğrultusunda varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerektiği, bu nedenlerle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan gerekçelerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
30. Hâl böyle olunca, mahkemenin az yukarıda belirtilen maddi ve hukukî olguları gözeterek karar vermesinde bir isabetsizlik bulunmadığından, usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi gereğince uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesine uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 09.12.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.