Logo

Hukuk Genel Kurulu2017/3158 E. 2021/1308 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Evlilik birliğinin temelden sarsılması nedeniyle açılan boşanma davasında, davalı kadının kusurlu davranışlarının bulunup bulunmadığı ve bu kusurun boşanmaya karar verilmesi için yeterli olup olmadığı hususunda yaşanan uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Boşanmaya sebep olan olaylarda, davalı kadının kusurlu davranışlarını ispatlayacak yeterli ve inandırıcı delil bulunmadığı, tanık beyanlarının soyut ve yetersiz olduğu gözetilerek yerel mahkemenin direnme kararı onanmıştır.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi (Aile Mahkemesi Sıfatıyla)

1. Taraflar arasındaki "boşanma" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Alaşehir 2. Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili 21.02.2013 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 12.01.2005 tarihinde evlendiklerini, müvekkilinin üçüncü evliliği olduğunu, ilk evliliğinden üç ergin çocuğunun bulunduğunu, davalı ile yalnızlığını paylaşmak için evlendiğini, tarafların ortak çocuklarının bulunmadığını, evlilik gerçekleştikten kısa bir süre sonra davalının müvekkili ile ayrı yaşamak için bahaneler yarattığını ve sürekli Manisa'daki evde kaldığını, birlik görevlerini yerine getirmediğini, müvekkilini Alaşehir’de bulunan evde yalnız yaşamak zorunda bıraktığını, yanında istemediğini, hakaret ve küfür ettiğini, saygısız davrandığını, evlilik birliğinin temeli sayılan birlikte yaşama unsurunun somut olayda hiçbir zaman gerçekleşmediğini, tüm yaşananlara rağmen davalının anlaşmalı boşanmaya yanaşmadığını, davacının ölümünü bekleyerek olası mirasçı olmayı amaçladığını ileri sürerek, tarafların boşanmalarına, müvekkili yararına 10.000TL maddi ve 10.000TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili 13.05.2013 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, tarafların evlendikleri günden itibaren Manisa’da bulunan evi aile konutu olarak seçtiklerini ve burada oturduklarını, müvekkilinin 17.12.2012 tarihinde Manisa Devlet Hastanesinde troid bezi ameliyatı olduğunu, 25.02.2013 tarihinde taburcu edilerek aile konutuna döndüğünü, davacının bu tarihte müvekkilini telefonla arayarak evi boşaltması yönünde tehdit ettiğini, bunun üzerine davacı yararına Manisa 2. Aile Mahkemesinin 2013/110-11 D. İş sayılı dosyası ile koruma kararı verildiğini, buna rağmen davacının Manisa'ya gelerek söz konusu aile konutuna ait anahtarları değiştirerek müvekkilinin eve girmesini engellediğini, telefonla tehdit etmeye devam ettiğini, davacının koruma kararını ihlal ettiğini, geçimsizlik oluşturarak aile içi şiddet uyguladığını, müvekkilinin sürekli horlandığını, dışlandığını, evi terke zorlandığını, davacının eşine karşı psikolojik ve ekonomik şiddet uyguladığını, çamaşır makinesinin ilgili parçasını cebinde taşıyarak çamaşırları elde yıkattığını, elektrikli şofbeni çalıştırıp sıcak su elde etmesine engel olduğunu, müvekkiline eziyet ettiğini, parmaklarını kırmaya ve boğazını sıkmaya kalktığını, “seni bu evde istemiyorum, defol git” şeklinde hakaret ettiğini, eşinin hiçbir ihtiyacını karşılamadığı gibi harçlık da vermediğini, köle gibi kullandığını, sosyal çevresi ile ilişki kurmasını engellediğini, ameliyatında “benim sağlık güvencem ile tedavi oluyorsun” şeklindeki söyleminden anlaşılacağı üzere her şeyi eşinin başına kaktığını, müvekkilinin ilk evliliğinden olma kızı Gizem'i evde istemediğini ileri sürerek öncelikle davanın reddine, mahkeme aksi kanaatte ise müvekkili yararına 600TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 50.000TL maddi, 50.000TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. Alaşehir 2. Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinin 20.12.2013 tarihli ve 2013/58 E., 2013/457 K. sayılı kararı ile; yapılan yargılama ve toplanan delillerin değerlendirilmesinde bilhassa davacı tanığı olarak dinlenen ve davcının ilk evliliğinden olma oğlu ...'ın beyanından “babasına davayı baskı yapmak suretiyle” açtırdığının anlaşılması, tarafların evlilik ilişkisinde yaşanan geçimsizlikte davalıdan kaynaklanan kusurlu davranışları ispatlar mahiyette delil elde edilemediği, tarafların yaşı ve davalının talebi nazara alınarak ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 20.10.2014 tarihli ve 2014/9834 E., 2014/20172 K. sayılı kararı ile;

"...Hüküm davacı tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği düşünüldü:

Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden, davacı (koca)'nın; eşi hastalandığında ilgilenmediği, hakaret edip, evin kilidini değiştirdiği, buna karşılık davalı (kadın)'ın da; kocasına hakaret ettiği anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında Türk Medeni Kanununun 166/2. maddesi koşulları oluşmuş olup, davacı (koca) boşanma davası açmakta haklıdır. Davanın kabulü gerekirken (TMK md. 166/2) reddi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir, ..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

8. Alaşehir 2. Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinin 04.06.2015 tarihli ve 2015/129 E., 2015/216 K. sayılı kararı ile bozma öncesi kararda yer alan gerekçenin yanında; bozma ilamında isabetle değinildiği üzere erkeğin eşi hastalandığında ilgilenmediği, hakaret edip, evin kilidini değiştirdiği, ancak kadının eşine hakaret ettiğine dair davacı tanıklarının doğrudan görgüye dayalı anlatımları olmadığı gibi bu yönde başka bir delilin de bulunmadığı, bu durumlar karşısında geçimsizliğin meydana gelmesinde davacı, davalıya göre daha ağır kusurlu olsa bile davalı tarafından açılan davaya itiraz edildiği, ileri yaşta bulunan davalının boşanmaya karşı çıkmış olmasının hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilemeyeceği, evlilik birliğinin devamında oldukça ileri yaşta bulunan taraflar bakımından korunmaya değer yararın bulunduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

9. Direnme kararı yasal süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; boşanmaya sebep olan olaylarda kadın eşten kaynaklanan kusurlu bir davranışın ispatlanıp ispatlanmadığı, buradan varılacak sonuca göre davacının evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayalı boşanma davasının kabul edilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

11. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.

12. Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166. maddesinin 1 ve 2. fıkraları;

"Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.” hükmünü taşımaktadır.

13. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır.

14. Söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki “birlik artık sarsılmıştır” diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer (TMK m. 2). Nitekim benzer ilkeye HGK’nın 04.12.2015 tarihli ve 2014/2-594 E., 2015/2795 K. sayılı kararında da değinilmiştir. Bu durumda kusur ilkesine göre genel sebeple (TMK m. 166/1) boşanmaya karar verebilmek için davalının az da olsa kusurlu olması gerekir.

15. Yargıtay boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, fer'îleri ve boşanmanın malî sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusurluluk durumlarını ise “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiğini belirtmiştir. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine” karar verilerek her bir boşanma davasında tarafların kusurluluk durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğu kabul edilmiştir.

16. Evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı iddiasıyla boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz, az kusurlu veya eşit kusurlu (TMK m. 166/1) olmaya gerek olmayıp, ağır kusurlu tarafın dahi (TMK m. 166/2) dava hakkı vardır. Maddenin ikinci fıkrası uyarınca boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Tarafların TMK’nın 166/2. maddesine göre boşanmalarına karar verilirken dikkat edilmesi gereken husus; az kusurlu durumda olan davalı eşin açılan davaya itiraz hakkı olduğudur. Böyle bir durumda hâkim “ileri sürülen itirazın, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğuna ve ayrıca evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmadığı” kanaatine vardığı takdirde boşanmaya karar verilebilecektir.

17. Kanunda açık şekilde bir ayrım yapılmamasına rağmen, hukukumuzda deliller; kesin ve takdiri delil ayrımı esas alınarak incelenmektedir. Kesin delil terimi takdiri delil teriminin karşıtıdır. Kesin deliller; senet, yemin ve kesin hüküm olup, takdiri deliller ise; tanık (HMK m. 240-265), bilirkişi (HMK m. 266-287), keşif (HMK m. 288-292), senet dışında ki belgeler (HMK m. 199) ve kanunda düzenlenmemiş (HMK m. 192) deliller olup; takdiri deliller, koşullarını ve hükümlerini kanunun tayin etmediği, hâkimi bağlamayan, hâkimin üzerinde serbestçe takdir hakkını kullanabildiği delillerdir.

18. Yukarıda açıklandığı üzere, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) uyarınca tanık delili takdiri delildir. Aynı kanunun “Delillerin değerlendirilmesi” başlıklı 198. maddesine göre “kanuni istisnalar dışında hâkimin delilleri serbestçe” değerlendirebileceği açıklanmıştır. Burada hâkimin; tanık delili altında yer alan beyanları hükmün gerekçe bölümünde serbestçe takdir ederken, sadece kendi vicdani kanaatinden bahsetmesi yeterli olmayıp ayrıca dinlenen tanığın ifadesinin, hangi nedenlerle hükme esas alınıp alınmadığını da belirtmesi gerekmektedir. Başka bir olayda da Hukuk Genel Kurulu 20.02.2013 tarihli ve 2012/9-843 E., 2013/253 K. sayılı kararında bu hususu “….sıklıkla başvurulan delillerden biri olan tanık beyanı, takdiri bir delildir, hâkimi bağlamaz ancak hâkim, tanık beyanını serbestçe takdir ederken sadece vicdani kanaati ile karar veremez. Tanık beyanları yönünde ya da aksine hüküm tesis edilmesi durumunda, tanık beyanının neden kabul edildiği ya da edilmediği açıklanmalıdır,…” şeklinde açıklamıştır.

19. Bu açıklamalar kapsamında; eldeki davaya gelince; Mahkemece, boşanmaya sebep olan olaylarda davalı kadından kaynaklanan kusurlu bir davranışın ispatlanamadığı gerekçesiyle dava reddedilmiş ise de, Özel Dairece erkeğe yüklenen bir takım kusurlu davranışlar yanında kadının da eşine hakaret ettiği, böylece boşanmaya sebep olan olaylarda az da olsa kusurlu olduğu, dolayısıyla tarafların TMK’nın 166/2. maddesine göre boşanmasına karar verilmesi gerektiği belirtilerek karar bozulmuştur.

20. Dosyada mevcut deliller değerlendirildiğinde; tarafların 12.01.2005 tarihinde evlendikleri, ortak çocuklarının bulunmadığı, evlenme tarihinde erkeğin 65, kadının ise 45 yaşında olduğu, dava konusu evlilikle erkeğin üçüncü, kadının ise ikinci evliliğini gerçekleştirdiği, tarafların evlenerek Manisa’da yaşamaya başladıkları, Özel Dairece erkeğe yüklenen kusurlu davranışlara karşılık kadın eşe yüklenen hakaret eyleminin erkek eşin dinletmiş olduğu tanıklardan Birol ve Süleyman’ın beyanlarından kaynaklandığı, diğer tanık Neval’in davacının gelini olduğu, Alaşehir’de yaşadığı, davalı kadını evlendikten sonra bir kez gördüğü ve kusurlu bir davranışına yönelik görgü ve bilgisinin bulunmadığı, Süleyman’ın ise davacının oğlu olduğu, eşi Neval ile birlikte Alaşehir’de yaşadığı, davalıyı sadece evlenirken gördüğü, anlatımlarının tümünün davacıdan duyuma dayalı aktarma beyanlardan ibaret olması nedeniyle itibar edilemeyeceği, Birol’un ise tarafların komşusu olduğu ve “davalının bir keresinde eve girerken davacıya hakaret sözleri sarfettiğini apartman boşluğundan duydum” şeklindeki beyanının TMK’nın l66/2. maddesinde yazılı temelden sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan soyut, yer ve zaman içermemesi nedeniyle de inandırıcı olmaktan uzak olduğu anlaşılmaktadır. Bu hâliyle boşanmaya sebep olan olaylarda kadın eşten kaynaklanan ve boşanmayı gerektiren kusurlu bir davranışın ispatlanamadığı ve davacının davasının kabul edilemeyeceği belirgin olup, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin verilen direnme kararı yerindedir.

21. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, tanık Birol Yılmaz’ın beyanlarından kadının eşini eve almadığının anlaşıldığı, dolaysıyla boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen bu eylemiyle kusurlu olduğu, açıklanan bu değişik gerekçeyle direnme kararının bozulması gerektiği yönünde görüş bildirilmiş ise de bu görüş yukarıda açıklanan sebeplerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

22. O hâlde, direnme kararı usul ve yasaya uygun olup onanması gerekmektedir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 02.11.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.