"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Gaziosmanpaşa 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalının imam nikâhı kıyarak 08.06.2009 tarihinden itibaren birlikte yaşamaya başladıklarını, bu birliktelikten müşterek çocuklarının dünyaya geldiğini, müvekkilinin davalı ile evlenmek için Iğdır'dan İstanbul'a taşındığını, resmî nikâh yapma vaadiyle müvekkilini kandıran davalının onu oyaladığını, baskı ve şiddet uyguladığını, müvekkilinin psikolojik çöküntüye uğradığını, davalı ile yaşamaya başladıktan sonra sigortalı işini bıraktığı için ekonomik olarak da mağdur olduğunu, müvekkilinin evden kovulması üzerine çocuğu ile birlikte ablasının yanına gittiğini, bu olaylar nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğradığını ileri sürerek 100.000TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının iddialarının gerçeği yansıtmadığını, müvekkilinin eşinin ölümünden sonra üç çocukla birlikte ortada kaldığını, davacı ile Iğdır'da tanışıp evlendiklerini, davacının otuz beş yaşında olup evlenme yaşının çoktan geçtiğini, müvekkilinin davacıya on iki on üç kişiyle aynı evde yaşayacaklarını söylediğini ve davacının bu durumu kabul ettiğini, çoğu zaman yiyecek ekmek bulamadıklarını, davacının müvekkilinin çocuklarına kötü davrandığını ve sürekli huzursuzluk çıkarttığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Gaziosmanpaşa 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 30.12.2014 tarihli ve 2011/759 E., 2014/479 K. sayılı kararı ile; davanın, davalı tarafından aile kurma ve resmî nikah yapma vaadi ile davacının kandırılması ve kişilik haklarına saldırıda bulunulması nedeni ile manevi tazminat istemine ilişkin olduğu, ancak davalının davacının kişilik haklarına saldırıda bulunduğu ve resmî nikah yapma vaadi ile kandırdığı hususlarının ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 14.04.2016 tarihli ve 2015/6000 E., 2016/5100 K. sayılı kararı ile;
“...Dosya kapsamına göre, eşinin 15.03.2009 tarihinde ölümünden sonra davalının, yaşları küçük üç çocuğuyla yalnız kaldığı, babasının hastalığı sebebiyle memleketi olan Iğdır'a gittiğinde babasının tavsiyesi üzerine davacı ile evlenmeye karar verdiği, davalıyı ailesinden istediği, ailesinin de onay vermesiyle 08.06.2009 tarihinde Iğdır'da kına gecesi ve imam nikahı yapıldıktan sonra davalının davacıyı ikamet ettiği İstanbul iline götürdüğü, İstanbul’da davalı ve ailesi ile birlikte yaşamaya başladıkları, bu durumun yaklaşık iki yıl sürdüğü, 23/06/2010 tarihinde bir çocuklarının dünyaya geldiği, çocuğun davalı tarafından tanıma yolu ile nüfusa kaydının yapıldığı ancak bu süre içerisinde resmî nikahın yapılmadığı ve bunun sonucunda davacının davalının yanından ayrılarak ablasının evinde yaşamaya başladığı sabittir.
Dosya içerisinde bulunan evraklara göre tarafların evlenmek için yöresel gelenekleri yerine getirdikleri, düğün ile evlendikleri, sadece resmi nikahın yapılmadığı, davacının ve davalının kayden bekâr olduğu anlaşılmaktadır.
Toplumumuzun geleneksel yapısı ve tarafların yaşadıkları sosyal çevre de gözetildiğinde; resmi nikâh yapılacağı inancı ile davacının davalı ile iki yıl karı koca hayatı yaşaması, resmi nikâh yapılacağı vaat edildiği için evlenecekleri inancına kapılan davacının, Iğdır ilinden İstanbul'a getirilmesine rağmen iki yıl boyunca resmi nikahın yapılmaması, çocuğuyla birlikte ablasının evinde yaşamak zorunda kalması, toplumda dul damgasını taşıması, davacının yeni bir evlilik yapmasını zorlaştıracağı gibi ileride yapacağı evliliklerde de böyle bir durumun varlığının aleyhine kullanılabileceği kaçınılmaz bir gerçektir. Aynı sosyal çevreyi paylaşan davalının, davacının içine düşeceği bu durumu da gözeterek, daha hassas davranmasının, ondan beklenen ve olması gereken bir davranış modeli olduğu da unutulmamalıdır.
Tüm bu olgular birlikte ele alındığında davacının, davalı tarafından evlenme vaadi ile kandırıldığı ve bunun etkisi altında gerek fiziksel gerek ruhsal anlamda zarara uğratıldığı ve bundan elem ve üzüntü duyduğunun kabul edilmesi ve davacının hukuka aykırı olan eylemden dolayı bozulan manevi dengesinin eski haline dönüşmesi, duygusal olarak tatmin edilmesi, zarar verenin de bir daha böyle bir eylemde bulunmaktan alıkonulması amacıyla uygun bir manevi tazminat hükmedilmesi gereklidir.
Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, davacı yararına uygun bir tutarda manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken, isteminin reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Gaziosmanpaşa 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 01.02.2017 tarihli ve 2016/470 E., 2017/30 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; resmî nikâh yapılacağı inancıyla rızası ile gayri resmî evlilik hayatı yaşayan ancak resmî nikâh yapılmadan ayrılmak zorunda kalan davacı kadın lehine manevi tazminata hükmedilmesi gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
13. Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap manevi zarar değil, onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Acı ve elemin manevi zarar olarak nitelendirilmesi sonucu, tüzel kişileri ve bilinçsizleri; öte yandan, acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat isteme haklarından yoksun bırakmamak için yasalar manevi tazminat verilebilecek bazı olguları özel olarak düzenlemiştir.
14. Bunlar kişilik değerlerinin zedelenmesi [Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 24], isme saldırı (TMK m. 26), nişan bozulması (TMK m. 121), evlenmenin butlanı (TMK m. 158/2), boşanma (TMK m. 174/2) bedensel zarar ve ölüme neden olma [818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) m. 47, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 56] durumlarından biri ile kişilik haklarının zedelenmesi (818 sayılı BK m. 49, 6098 sayılı TBK m. 58) olarak sıralanabilir.
15. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesi ile 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi diğer yasal düzenlemelere nazaran daha kapsamlıdır.
16. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde;
“Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.
Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.”
düzenlemesi mevcuttur.
17. Davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinde ise;
“Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.
Hâkim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır.
Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir.”
hükmü yer almaktadır.
18. Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve Borçlar Kanunu’nun 49. maddelerinde belirlenen kişisel haklar, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru ve sır alanı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir.
19. Görüldüğü üzere BK'nın 49. maddesi gereğince kişilik hakları zarara uğrayanların manevi tazminat isteme hakları vardır.
20. Somut olaya gelince; tarafların Iğdır’da tanışıp imam nikâhı kıyarak 08.06.2009 tarihinden itibaren beraber yaşamaya başladıkları, bu birliktelikten bir çocuklarının dünyaya geldiği, davalı baba tarafından çocuğun tanıma yoluyla nüfusa kaydının yapıldığı, aradan uzunca bir süre geçmesine rağmen resmî nikâhın kıyılmaması üzerine davacının çocuğu ile birlikte evden ayrılarak ablasının evine gittiği sabittir.
21. Dosya içerisinde bulunan bilgilere ve tanık beyanlarına göre tarafların evlenmek için yöresel gelenekleri yerine getirdikleri, kına gecesi yaparak evlendikleri, sadece resmî nikâhın yapılmadığı, tarafların kayden bekâr olduğu ve resmî nikâh yapılma vaadinde bulunularak nikâhın daha sonraya bırakıldığı, ancak resmî nikâhın yapılmadığı anlaşılmaktadır.
22. Tüm bu olgular birlikte değerlendirildiğinde; davacı kadının davalı erkek tarafından resmî nikâh yapma vaadi ile kandırıldığı, bunun etkisi ile çocuk sahibi olduğu, nikâhın kıyılmaması ve ayrılmak zorunda kalması nedeniyle gerek fiziksel gerek ruhsal bakımdan zarara uğratıldığı, böyle olunca davacının acı ve üzüntü duyduğunun kabul edilmesi, hukuka aykırı bu fiilden dolayı etkilenen manevi dengesinin eski hâle dönüşmesi, duygusal olarak tatmin edilmesi, zarar verenin de bir daha böyle bir fiilde bulunmamasını sağlamak bakımından davacı lehine manevi tazminata hükmedilmesi gerekmektedir.
23. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki delillere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
24. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen geçici 3. maddeye göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16.12.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.