Logo

Hukuk Genel Kurulu2018/31 E. 2021/1615 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Boşanma davasında tarafların kusur oranlarının belirlenmesi ve buna bağlı olarak maddi-manevi tazminat taleplerinin değerlendirilmesi.

Gerekçe ve Sonuç: Erkeğin evlilik birliği görevlerini yerine getirmemesi, eşine ilgisiz ve kötü davranması gibi ağır kusurlu davranışlarına karşılık, kadının eşinin eşyalarını işyerine göndererek onu rencide etmesi ve evi terk etmesi gibi daha az kusurlu davranışları değerlendirilerek, yerel mahkemenin tarafları eşit kusurlu görmesi hatalı bulunmuş ve Özel Daire’nin, erkeğin ağır kusurlu olduğu ve kadının tazminat taleplerinin değerlendirilmesi gerektiği yönündeki bozma kararına uyulması gerektiği gerekçesiyle direnme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “karşılıklı boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Anadolu 9. Aile Mahkemesince verilen her iki davanın kabulüne ilişkin karar, davacı-karşı davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı-Karşı Davalı İstemi:

4. Davacı vekili 27.05.2013 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 16.09.2012 tarihinde evlendiklerini, müvekkilinin şu anda altı aylık hamile olduğunu, davalının umursamaz ve ciddiyetsiz davranışları, evlilik birliğinin üzerine yüklediği sorumlulukları yerine getirmemesi nedeniyle taraflar arasında gerçek anlamda evlilik birliğinin kurulamadığını, davalının sürekli şekilde müvekkiline evliliğin erken gerçekleştiğini söylediğini, fiziki görünüşü ile alay ettiğini, bir gün olsun güzel bir söz söylemediğini, bir hediye almadığını, baskıcı ve aşağılayıcı beyanlarda bulunduğunu, tüm bunların yanında davalının cinsel talepleri nedeniyle eşini hamile bıraktığını, hamilelik döneminde eşi ile ilgilenmediğini, sağlık kontrolüne götürmediğini, beslenmesine ve sağlığını korumasına yardımcı olmadığını, bir çok gece eve gelmediğini, hamileliğini sonlandırması yönünde müvekkiline baskı yaptığını, çocuğun kürtaj edilmesi için muvafakat verdiğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına, velayetin anneye verilmesine, çocuk yararına 500TL tedbir-iştirak, kadın yararına 750TL tedbir-yoksulluk nafaka ile 50.000TL maddi ve 100.000TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı-Karşı Davacı İstemi:

5. Davalı-karşı davacı vekili 26.06.2013 tarihli karşı dava dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, tarafların uzun bir süre flört yaşadıktan sonra birbirlerini severek evlendiklerini, dolayısıyla müvekkilinin eşini beğenmediği iddiasının gerçek olamadığını, evlilik birliğine kadın eşin ailesinin devamlı surette müdahale ettiğini, davacının buna izin verdiğini, bu nedenle çekirdek ailenin kurulamadığını, davalının denizcilik sektöründe çalıştığı için bazen mecburen fazla mesaiye kalmak zorunda olduğunu, çocuğun aldırılması yönünde davalının baskısının söz konusu olmadığını, evin tüm ihtiyaçlarının erkek eş tarafından karşılandığını, davacının ailesinin ise tarafların ortaklaşa alacakları evin tapusu konusunda dahi sorun çıkardıklarını, tapunun taraflar adına eşit şekilde alınması gerekirken davacı ve ablası adına ½ oranında tescil edildiğini, 29.04.2013 tarihinde çıkan tartışma sırasında davacının müvekkilini evden kovduğunu, davalının ailesini arayarak çocuk için eşine katlanmak zorunda olmadığını ve boşanmak istediğini söyleyerek ortak konuttan ayrıldığını, sonrasında ortak konuta gelerek evin kapı kilidini değiştirdiğini, eşine ait şahsi eşyaları kargo ile gönderdiğini, doğacak çocuğu asıl istemeyenin davacı olduğunu ve bu nedenle gerekebilecek tıbbi müdahale için müvekkilinden yazılı belge aldığını, alınan belgenin kötü niyetle kullanılmaya çalışıldığını, davacının eşinin ailesine saygı ve sevgi göstermediğini, çıkan tartışmalarda eşini boynundan tırnaklamak suretiyle fiziksel saldırılarda bulunduğunu, evlilik birliğini sona erdiren olaylarda tüm kusurun davacıya ait olduğunu ileri sürerek asıl davanın reddine, karşı davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, müvekkili yararına 50.000TL maddi ve 50.000TL manevi tazminat ödenmesine karar verimesini talep etmiştir.

Mahkeme Kararı:

6. İstanbul Anadolu 9. Aile Mahkemesinin 05.03.2015 tarihli ve 2013/448 E., 2015/176 K. sayılı kararı ile; 16.09.2012 tarihinde evlenen tarafların, ortak bir çocuklarının bulunduğu, yaklaşık iki yıldır ayrı yaşadıkları, boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin birlik görevlerini yerine getirmediği, eşinin hamilelik döneminde eve geç geldiği, bazen hiç gelmediği, bu şekilde eşine ilgisiz davrandığı, psikolojik ve duygusal baskı yaptığı, eşinin fiziki görünümü ile alay ettiği, ortak çocuğu istemediği ve aldırılması hususunda eşine baskı yaptığı, buna karşılık kadının da eşini evden kovduğu, eşyalarını kargo ile gönderdiği, evin kilidini değiştirdiği, ailesinin etkisi altında kaldığı, zamanını ailesi ile geçirdiği, evi ile ilgilenmediği böylece evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına tarafların eşit kusurlu davranışları ile sebep oldukları gerekçesiyle her iki davanın da kabulü ile tarafların boşanmalarına, velayetin anneye verilmesine, çocuk yararına 200TL tedbir-250TL iştirak nafakası ile davacı yararına 300TL tedbir-350TL yoksulluk nafakası ödenmesine, taraflar eşit kusurlu olduklarından karşılıklı tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

8. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 22.03.2016 tarihli ve 2015/14709 E., 2016/5637 K. sayılı kararı ile;

“...1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davacı-karşı davalı kadının aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazları yersizdir.

2-Mahkemece boşanmaya sebebiyet veren olaylarda taraflar eşit kusurlu kabul edilerek, boşanmaya karar verilmiş ise de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden davalı-davacı erkeğin mahkeme tarafından belirlenen ve temyiz edilmeksizin kesinleşen kusurlu davranışları yanında, davacı-davalı kadının da; evin kilidini değiştirdiği, eşinin eşyalarını kargo ile işyerine göndererek toplum içinde eşinin rencide olmasına sebebiyet verdiği anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında, davalı-karşı davacı erkek, davacı-karşı davalı kadına nazaran ağır kusurludur. Hal böyleyken, mahkemece tarafların eşit kusurlu kabul edilmesi ve bu yanılgılı kusur belirlemesine bağlı olarak davacı-karşı davalı kadının maddi ve manevi tazminat (TMK m. 174/1-2) taleplerinin reddi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. İstanbul Anadolu 9. Aile Mahkemesinin 08.09.2016 tarihli ve 2016/446 E, 2016/616 K. sayılı kararı ile bozma öncesi kararda yer alan gerekçenin yanında; bozma ilamında erkeğin ağır kusurlu olduğu belirtilmiş ise de, kadının eşini evden kovduğu, bilahare kapının kilidini değiştirdiği, eşinin eşyalarını çalıştığı işyerine göndererek onu patronu, amiri ve mesai arkadaşları karşısında küçük düşürdüğü bu sayılı hareketlerin tamamı tek bir kusur kavramı ile değil birbirinden bağımsız farklı kusurlu davranışlar olarak değerlendirilmesi gerektiği, öte yandan dosya kapsamı ile sabit olduğu üzere kadın eşin ablası ve eniştesinin yönlendirmesi ile hareket ettiği, onların tesirinde kaldığı, onun da eşine ve evine ilgisiz olduğu, zamanının çoğunu kendi evinde değil ablasının evinde geçirdiği, bu şekilde birlik görevlerini yerine getirmediği şeklinde gerçekleşen kusurlu davranışlarının Yargıtayca nazara alınmadığı, dolayısıyla boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu oldukları gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı yasal süresi içinde davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olup olmadıkları, buradan varılacak sonuca göre davacı-karşı davalı eş yararına maddi-manevi tazminat şartlarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili kanun maddeleri ve kavramların incelenmesinde yarar görülmektedir.

13. Bilindiği üzere TMK’nın “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166. maddesinin 1 ve 2. fıkraları;

"Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.” hükmünü taşımaktadır.

14. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır. Bu bağlamda evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açan davacının, davasının kabul edilerek, boşanma kararı elde edebilmesi için iki koşulun gerçekleştiğini kanıtlamış olması gerekir. Bunlardan ilkinde davacı; kendisinden, evlilik birliğinin devamı için gereken “ortak hayatın sürdürülmesi” olgusunun artık beklenmeyecek derecede birliğin temelinden sarsıldığını, ikinci olarak “temelden sarsılmanın” karşı tarafın kusurlu davranışları sonucu gerçekleştiğini ispatlamak zorundadır.

15. Belirtmek gerekir ki; söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki “birlik artık sarsılmıştır” diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer (TMK m. 2). Nitekim benzer ilkeye HGK’nın 04.12.2015 tarihli ve 2014/2-594 E., 2015/2795 K. sayılı kararında da değinilmiştir. Bu durumda kusur ilkesine göre genel sebeple (TMK m. 166/1) boşanmaya karar verebilmek için davalının az da olsa kusurlu olması gerekir.

16. Yargıtay kararlarında boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, fer’îleri ve boşanmanın malî sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusur durumlarının “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine” karar vererek her bir boşanma davasında tarafların boşanmaya esas teşkil eden kusur durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.

17. Diğer yandan, boşanma, bozucu yenilik doğuran bir karar niteliğinde olup, boşanma kararının kesinleşmesiyle evlilik birliği sona erer. Boşanmanın eşler bakımından kişisel ve malî olmak üzere bir takım sonuçlarının bulunduğu kuşkusuzdur. Maddi ve manevi tazminat talepleri de boşanmanın eşlerle ilgili mali sonuçlarındandır.

18. Türk Medeni Kanunu’nun “Maddi ve manevi tazminat” başlıklı 174. maddesinde "Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir." hükmü düzenleme altına alınmıştır. Görülüyor ki hâkim, boşanmaya sebep olan olaylarda kusursuz veya az kusurlu bulunan eş yararına tazminat ödenmesine karar vermek yetkisine sahiptir.

19. Maddi tazminat, mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu tarafın, kusurlu taraftan talep ettiği tazminattır. Maddi tazminatın ön koşulu, talep edenin boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatlerinin zedelenmesi, boşanma ve maddi zarar arasında nedensellik bağının bulunmasıdır. Başka bir sebepten kaynaklı kayıplar maddi tazminat kapsamında yer alamaz. Mevcut menfaatlerin belirlenmesinde evliliğin taraflara sağladığı yararlar göz önünde bulundurularak tarafın maddi tazminat talebi değerlendirilir. Evliliğin boşanma ile sona ermesi hâlinde taraflar birliğin sağladığı menfaatlerden ileriye dönük olarak faydalanamayacaklardır. Beklenen menfaatler ise evlilik birliği sona ermeseydi kazanılacak olan olası çıkarları ifade eder.

20. Türk Medeni Kanunu’nun 174/2. maddesinde düzenlenen manevi tazminata boşanmaya sebep olan olayın, kişilik haklarına saldırı teşkil etmesi hâlinde hükmedilir. Manevi zarar ise, insan ruhunda kişinin iradesi dışında meydana gelen acı, ızdırap ve elem olarak ifade edilmektedir. Manevi tazminat da, bozulan manevi dengenin yerine gelmesi için kabul edilen bir telafi şeklidir. Hukuka aykırı ve kusurlu bir davranış sonucu hakkı ihlal edilenin zararının giderilmesi, menfaatinin denkleştirilmesi hukukun temel ilkesidir. Ancak TMK’nın 174/2. maddesi genel tazminat esaslarından ayrılmış, aile hukukunda getirilmiş, kendine özgü bir haksız fiil düzenlemesidir. Haksız fiil tazminatının temel unsuru olan “gerçek zararın belirlenmesi” koşulu, Aile Hukuku’nda, Borçlar Hukuku’ndaki düzenlemeden farklıdır. Eşler arasındaki ilişkinin özelliği itibariyle burada gerçek zararı tam olarak belirlemek zordur. Bu özelliği nedeniyledir ki; yasa, menfaati zedelenen eşe uygun bir tazminat verileceğini açıklamıştır. Bu nedenle hâkim; manevi tazminatın miktarını belirlerken, kişilik haklarına yapılan saldırının niteliği ve tarafların ekonomik ve sosyal durumlarını dikkate alarak takdir hakkını kullanmalıdır.

21. Eldeki davaya gelince; yerel mahkemece erkek eşe yüklenen “birlik görevlerini yerine getirmeme, eşinin hamilelik döneminde eve geç gelme, bazen hiç gelmeme, bu şekilde eşine ilgisiz davranma, psikolojik ve duygusal baskı yapma, eşinin fiziki görünümü ile alay etme, ortak çocuğu istememe ve aldırılması hususunda eşine baskı yapma” şeklinde gerçekleştiği tespit edilen kusurlu davranışlar, erkek eş yönünden kararın temyiz edilmemesi suretiyle kesinleşmiştir. Hükmün kadın eş tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Daire; erkeğin kesinleşen bu davranışlarına karşılık, boşanmaya sebep olan olaylara, kadının da “evin kilidini değiştirdiğini ve eşinin eşyalarını kargo ile işyerine göndermek suretiyle toplum içinde eşinin rencide olmasına sebebiyet verdiğini” belirterek gerçekleşen olaylara göre erkeğin ağır kusurlu olduğu gerekçesiyle kadın eş yararına uygun miktarda maddi ve manevi tazminat ödenmesi gerektiğini belirterek kararı bozmuştur. Mahkemenin ise; kadının “ailesinin tesirinde kalarak onların yönlendirmesi ile hareket ettiği, ayrıca eşine ve evine ilgisiz olmakla birlik görevlerini yerine getirmediği” şeklinde gerçekleşen kusurlu davranışlarının Özel Daire tarafından dikkate alınmadığı dolayısıyla boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu oldukları gerekçesiyle direndiği görülmüştür.

22. Toplanan delillerin değerlendirilmesinde; tarafların 16.09.2012 tarihinde evlendikleri, eldeki davanın 27.05.2013 tarihinde açıldığı, bu tarihte kadının altı aylık hamile olduğu, yapılan yargılamada erkeğin dört tanık dinlettiği, ... ve ...’ın evli oldukları ve beyanlarından “Tarafların tartıştıklarını duymaları üzerine barıştırmak için evlerine gittikleri, bu ortamda kadının ablası ve eniştesinin tartışmaya müdahele ettikleri, ancak sonuçta tarafların barışmalarını sağladıkları, bu şekilde evden ayrıldıkları, ancak 15 gün kadar sonra tarafların yeniden tartıştıklarını duydukları, yine barıştırmak için gittikleri ancak kadının evde olmadığını ve evin kilidinin değiştirilmiş olduğunu gördükleri” bunun dışında tarafların anlaşmazlığına ilişkin bilgi ve görgülerinin bulunmadığı anlaşılmıştır. ...’ın beyanlarından da, erkeğin ablası ile evli olduğu, tarafların evlerine sadece Hayık ve Hayganuş’un anlattığı tartışma gecesinde eşleri barıştırmak için gittiği, bunun dışında kadını kayınvalidesine geldiği zamanlarda gördüğü ve tarafların anlaşmazlıkları hakkında “Bizim yanımızda birebir yaşadığı olay yoktur, zira biz Küçükçekmece'deyiz taraflar Ataşehir'de oturuyorlardı, görmemiz mümkün değildir” şeklinde beyanda bulunduğu anlaşılmıştır. ...’ün ise davalı-karşı davacı erkek eşin iş arkadaşı olduğu, ailecek görüşmelerinin olmadığı, beyanında “karı kocanın birebir benim yanımda yaşadığı bir olayları olmadı” dediği, anlatımlarının arkadaşından duyum ve kendi his ve gözlemlerine dayalı olduğu görülmektedir. Tanıkların bu anlatımlarına göre kadın eşin ailesinin tesirinde kalarak onların yönlendirmesi ile hareket ettiği, ayrıca eşine ve evine ilgisiz kalarak birlik görevlerini yerine getirmediği şeklinde kusurlu bir davranışının ispatlandığından söz etme imkânı bulunmamaktadır.

23. Tüm bu anlatılanlar ışığı altında; erkeğin kesinleşen kusurlu davranışlarına göre, birlik görevlerini yerine getirmediği, eşinin hamilelik döneminde eve geç geldiği, bazen hiç gelmediği, eşine ilgisiz davrandığı, psikolojik ve duygusal baskı yaptığı, eşinin fiziki görünümü ile alay ettiği, ortak çocuğu istemediği ve aldırılması hususunda eşine baskı yaptığı, buna karşılık kadının da boşanmaya sebep olan olaylarda ortak evin kilidini değiştirdiği ve eşinin eşyalarını kargo ile işyerine göndererek toplum içinde rencide olmasına sebebiyet verdiği ispatlanmıştır. Gerçekleşen bu kusurlu davranışlar karşılaştırıldığında erkeğin eşine nazaran ağır kusurlu olduğu ve gerçekleşen kusurlu davranışların kadın eşin kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği anlaşılmaktadır. Hâl böyle olunca tarafların eşit kusurlu olduğunun kabulü ile bu hatalı kusur belirlemesinin sonucu olarak kadının maddi ve manevi tazminat (TMK m. 174/1-2) taleplerinin reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

24. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda eşit kusurlu oldukları, buna yönelik direnme gerekçesinin isabetli olduğu ve onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş, yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

25. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

26. Diğer taraftan; her ne kadar mahkemece direnmeye ilişkin gerekçeli karar başlığında dava tarihi 28.05.2013 yerine 06.06.2016 olarak yazılmış ise de bu yanlışlık mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde olduğundan bozma nedeni yapılmamıştır.

27. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı-karşı davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 07.12.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.