"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili; müvekkili ile davalı arasında kira ilişkisi bulunduğunu, davalının müvekkiline ait dükkânı beş yıl süre için kiraladığını, ancak bu süre dolmadan tahliye etmek istediğini, bunun üzerine davalı ile işlettiği eczanedeki demirbaş ve ilaçların müvekkiline devredilmesi konusunda anlaştıklarını, müvekkilinin demirbaş ve ilaçlar karşılığında davalıya 40.000TL tutarında senet verdiğini, davalının ise eczaneyi bir süre daha işlettikten sonra içindekileri de alarak tahliye ettiğini, senedin ise talebe rağmen iade edilmediğini ileri sürerek müvekkilinin 30.06.2011 vade tarihli 40.000TL bedelli senetten dolayı davalıya borçlu olmadığının tespitine, davalının baskısı sonucunda dava açmak zorunda kaldığından asıl alacağın %40 ı oranında tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı cevabı:
5. Davalı vekili; davacının, dükkânı daha iyi şartlarla başkasına kiraya verebileceğini düşünerek süresinden önce boşaltması karşılığında dava konusu senedi müvekkiline verdiğini, aralarında demirbaş ve ilaç devri gibi bir anlaşma bulunmadığını, senedin de bu iddiayı doğrulayan bir beyan içermediğini, doktor olan davacının eczane işletmesinin mümkün olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemenin 01.11.2012 tarihli ve 2011/334 E., 2012/429 K. sayılı kararı ile; üzerindeki imzaların inkâr edilmediği dava konusu senedin arkasındaki yazıda bononun eczanenin devri hâlinde kullanılacağının belirtildiği, dolayısıyla bononun davalı kiracının işlettiği eczaneyi davacı kiralayana devretmesi karşılığında düzenlendiği ancak devir işleminin yapılmadığı, dolayısıyla davacının bono nedeniyle davalıya borçlu olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne, asıl alacağın %40'ı oranındaki 16.000TL haksız takip tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Bozma Kararı :
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 30.09.2013 tarihli ve 2013/2008 E., 2013/13259 K. sayılı kararı ile;
“…1-Dosya kapsamına, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerekçele göre temyiz eden davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasında 01.10.2007 başlangıç tarihli, 5 yıl süreli kira sözleşmesinin varlığı ve kiralananın 05.03.2011 tarihinde tahliye edildiği hususunda uyuşmazlık yoktur. Davalı kiraya verenin ,”bu senet... Kadı Eczanesinin ...'a 30.06.2011 tarihinde devredildiği taktirde kullanılabilir şekilde düzenlenmiştir.” ibareli ve tarafların imzasını taşıyan 30.06.2011 vadeli,40.000,00 TL bedelli bononun davalı kiracı ... adına düzenlediği görülmüştür. İ.İ.K.nun 72. maddesinin 4. fıkrasına göre, davacı borçlu lehine tazminata hükmedilebilmesi için davalı alacaklının takibini alacaklı olmadığını bile, bile kötüniyetli olarak yapması gerekir. Olayımızda, davacının borçlu olmadığının tespiti yargılamayı gerektirmiş olup takibin kötüniyetli olarak yapıldığı davacı tarafından kanıtlanamamıştır. Bu durumda kötüniyet tazminatı isteminin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Hüküm bu nedenle bozulmalıdır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Mahkemenin 18.12.2014 tarihli ve 2014/582 E., 2014/440 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesinin yanında, senedin eczanenin içindeki müştemilatı ile birlikte devri hâlinde işleme konulacağının kararlaştırılmasına karşın bu şekildeki bir devrin söz konusu olmadığı dolayısıyla davalının senet nedeniyle talepte bulunma şartının oluşmadığını bilerek davacı aleyhine icra takibi yaptığı ve kötü niyetli olduğu gerekçesiyle direnme kararı vermiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davalı alacaklının icra takibi başlatmakta kötü niyetli olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre davalı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Öncelikle uyuşmazlığa konu “menfi tespit davası” ve “kötüniyet tazminatı” na ilişkin yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır:
13. Borçlu, aslında borçlu olmadığı veya borçlu olmadığına inandığı bir borcu ödememek için, alacaklının takip yapmasını veya dava açmasını bekleyebilir. Bu durumda aleyhine başlatılan ilamsız icra takibine itiraz edebilir ve itiraz üzerine takip duracağından, alacaklı bu itirazı bertaraf ettirmek için harekete geçtiğinde, alacaklının itirazın iptali veya kaldırılması talebi üzerine, borçlu bu konudaki savunmalarını genel mahkemede veya icra mahkemesinde ileri sürebilecektir.
14. Diğer hâlde borçlu, alacaklının harekete geçmesini beklemeden borçlu olmadığının tespitinde korunmaya değer bir yararı bulunması hâlinde borçlu olmadığının tespiti için dava açabilir [2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun (İİK) m. 72/2].
15. Alacaklının takibe girişmesinden sonra, hatta takip kesinleştikten sonra da borçlunun, borçlu olmadığının tespitini mahkemeden istemesi mümkündür (İİK. m. 72/3). Borçlu, belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açarak bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi iptal edilir ve borcu ödemekten kurtulur. Ancak, borçlu borcunu icra dairesine ödedikten sonra, artık menfi tespit davası açamayacaktır. Zira borçlunun sırf borçlu olmadığının tespitinde, hukukî bir yararı yoktur. Bundan sonra, ödediği paranın geri alınması için bir dava açması söz konusu olur ki bu da istirdat davasıdır (Pekcanıtez, Hakan./ Atalay, Oğuz./ Özkan, Meral Sungurtekin./ Özekes, Muhammet.: İcra ve İflas Hukuku, s.156-164).
16. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun (İİK.) 72. maddesi uyarınca yukarıda açıklanan şekilde menfi tespit davası açan borçlunun tazminat isteme hakkı vardır. Anılan maddenin 5. fıkrası aynen “Dava borçlu lehine hükme bağlanırsa derhal takip durur. İlamın kesinleşmesi üzerine münderecatına göre ve ayrıca hükme hacet kalmadan icra kısmen veya tamamen eski hale iade edilir. Borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırsa, talebi üzerine, borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararın da alacaklıdan tahsiline karar verilir. Takdir edilecek zarar, haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olamaz” hükmünü içermektedir.
17. 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun’un 15. maddesi ile 2004 sayılı İİK’nın 72/5. fıkrasında yer alan “yüzde kırkından” ibaresi “yüzde yirmisinden” olarak değiştirilmiştir.
18. Madde metninden de açıkça anlaşıldığı üzere menfi tespit davası açmak zorunda bırakılan borçlunun tazminat talep edebilmesi için gerekli koşullar; bu yönde bir talep olması, borçluya karşı icra takibi yapılmış bulunması ile takibin haksız ve kötü niyetli olmasıdır (Kuru, Baki.: İcra ve İflas Hukuku, 2006, s. 334, 335).
19. Başka bir ifadeyle; İİK’nın 72. maddesinin beşinci fıkrası hükmüne göre, menfi tespit davasının davacı lehine sonuçlanması üzerine, alacak likit olsun veya olmasın, böyle bir alacağa dayalı takibin, haksız ve kötü niyetli olması hâlinde, istem varsa, davacı lehine kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gereklidir. Takibin haksız olması tek başına yetmemekte, ayrıca kötü niyetli olması da gerekmekte olup, ispat yükü; takibin kötü niyetli olduğunu iddia eden davacının üzerindedir.
20. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.02.2019 tarihli ve 2017/19-1645 E., 2019/79 K.; 20.02.2013 tarihli ve 2012/19-778 E., 2013/250 K. sayılı kararlarında da yer verilmiştir.
21. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı tarafından senet arkasında yazılı olan koşulun yerine getirilmediği ileri sürülerek borçlu olmadığının tespitiyle birlikte davalıdan kötü niyet tazminatının tahsili talep edilmiştir. Davalı ise eldeki dava açıldıktan sonra anılan senedi kambiyo senetlerine mahsus takip yolu ile icraya koymak suretiyle alacak talep etmiştir. Gerçekten de senedin arka yüzünde “Bu senet …KADI eczanesinin ...’a 30.06.2011 tarihinde devredildiği takdirde kullanılabilir şekilde düzenlenmiştir” ibaresi bulunmakta olup, ibarenin altında her iki tarafın da imzası yer almaktadır.
22. Senedin arka yüzünde bulunan ibare nedeniyle, davalının talepte bulunma şartının oluşmadığını bilerek takibe geçtiği, böylece kötü niyetli olduğu gerekçesiyle mahkemece davacı lehine kötü niyet tazminatına hükmedilmiş ise de anılan ibarenin yorumu yargılamayı gerektirdiği gibi davalının kötü niyetli olduğunun davacı tarafından ispat edildiği de söylenemez. Böyle olunca davalının kötü niyetli olduğunun kabulü ile davacı lehine kötü niyet tazminatına hükmedilmesi yerinde değildir.
23. Sonuç itibariyle, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
24. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 09.11.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.