"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, mümkün olmazsa tenkis” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Anadolu 28. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı ...’nın, 06.01.2013 tarihinde vefat eden muris ... mirasçıları olduğunu, müvekkilinin babaannesi olan murisin maliki olduğu İstanbul ili Kadıköy ilçesi Erenköy mahallesinde bulunan 377 ada 12 sayılı parseldeki 10 numaralı bağımsız bölümün çıplak mülkiyetini davalı ...’ye, intifa hakkını ise davalı ...’nin eşi olan diğer davalı ...’ya 28.06.1990 tarihinde satış göstererek devrettiğini, murisin Kadıköy 6. Noterliğince düzenlenen 16.03.2001 tarihli vasiyetnamede çekişmeli taşınmazı davalı ...’ye sattığını ancak vasiyetnamenin içeriği ve işlemlerin tarihi dikkate alındığında murisin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı temlik yaptığını, müvekkilinin babası ...’in muristen önce öldüğünü, murisin oğlu Türkgün’ün cenazesine dahi katılmadığını, muris ve eşi tarafından müvekkilinin dışlandığını ileri sürerek, dava konusu bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile miras payı oranında müvekkili adına tesciline, mümkün olmazsa saklı payı oranında tenkisine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalılar vekili cevap dilekçesinde; murisin dava konusu bağımsız bölümü vefa borcu ve minnet duygusuyla uygun bir bedelle müvekkili ...’ye sattığını, eşinin ölümü üzerine murisin hayatının geri kalanını müvekkillerinin yanında geçirmeye karar verdiğini, ölümüne kadar da muris ve müvekkillerinin birlikte yaşadıklarını, bu süre zarfında murisin tüm ihtiyaçlarının karşılandığını ve bakımının yapıldığını, satış bedelinin müvekkili ... tarafından ödenmesi nedeniyle intifa hakkının ...’ya tanındığını, satış bedelinin ... tarafından ödendiğine dair murisin 25.03.1994 tarihli belgeyi imzaladığını, yine Kadıköy 6. Noterliğinin 21.03.1994 tarihli mirastan feragat sözleşmesi ile diğer mirasçı ...’in 50.000.000ETL karşılığında murisin mirasından feragat ettiğini, iki belgenin de satışın gerçek olduğunu gösterdiğini, davacının aileden dışlanmadığını, muris ve müvekkillerinin oğlu Sudi’nin, davacının 1997 yılındaki düğününe katılıp fotoğraf çektirdiklerini, ayrıca murisin eşi ...’nin ölümünden önce Ethemefendi caddesi Balkan apartmanında bulunan 1 numaralı dairesini oğlu Türkgün’ün eşi Gülçin’e (davacının annesi) bağışlamasına rağmen tapuda satış gösterdiğini, aslında bu işlemin muvazaalı olduğunu, murisin çekişmeli temlik ile vefa borcunu ve denkleştirme iradesini ortaya koyduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. İstanbul Anadolu 28. Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.11.2014 tarihli ve 2013/567 E., 2014/397 K. sayılı kararı ile; murisin eşinin 1990 yılında ölümü üzerine davalıların dava konusu daireye taşındıkları, murisin taşınmaz satışından elde edilecek paraya ihtiyacı olmadığı, emekli hâkim olan eşinden dolayı ölüm aylığı aldığı, satış bedelinin ödendiğine dair bir belge bulunmadığı, murisin sağlığında çekişmeli dairenin kızının olmasını istediğini beyan ettiği, tapuda gösterilen satış bedeli ile taşınmazın gerçek değeri arasında fahiş fark bulunduğu, alıcı ve satıcı arasındaki yakın akrabalık ile murisin eşinin kendisine ait bir daireyi davacının annesine devretmesinden sonra aile ilişkilerinin kötüleştiği birlikte değerlendirildiğinde temlikin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 27.09.2017 tarihli ve 2015/1858 E., 2017/4676 K. sayılı kararı ile; "...6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 190. maddesine göre; ''İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.'', TMK'nun 6. maddesine göre ise; ''Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür. '' şeklindedir.
Somut olayda; yukarıda değinilen olgular, açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, mirasbırakanın mirastan mal kaçırma kastıyla hareket ettiği konusunda yeterli delil bulunmadığı işlemin gerçek satış olduğu, mirasbırakanın beyanları ve tanık anlatımlarının da bu yönde olduğu kanaatine varılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile kabul edilmesi isabetsizdir…’’ gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. İstanbul Anadolu 28. Asliye Hukuk Mahkemesinin 20.12.2018 tarihli ve 2018/449 E., 2018/453 K. sayılı kararı ile; tanık ifadelerine yeniden ayrıntılı şekilde değinilerek önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda dosya kapsamı ve taraflarca sunulan delillere göre, mirasbırakan ...’in dava konusu 10 numaralı bağımsız bölümün çıplak mülkiyetini davalı kızı ...’ye, intifa hakkını ise damadı olan diğer davalı ...’ya (... eşi) 28.06.1990 tarih ve 4676 yevmiye numaralı akitle satış yoluyla temlik etmesi işleminin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunun ispat edilip edilemediği, varılacak sonuca göre davanın reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, mümkün olmazsa tenkis istemine ilişkindir.
13. Uyuşmazlığın çözümü bakımından öncelikle ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.
14. Muvazaa kavramı, Türk Hukuk Lûgatında; ‘‘Anlaşmalı saptırma gerçek dışı durumlara gerçekmiş niteliğini kazandırma işlemi. Hukuksal bir işlem konusunda gerçek duruma aykırılıkta birleşilerek yapılan ortak açıklama (beyan) ya da ortaya konulan belgedir. Danışıklı işlem’’ şeklinde tanımlanmıştır (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 819).
15. Muvazaa, pozitif hukukumuzda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 19. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 18.) maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddenin birinci fıkrasında;
"Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır" hükmüne yer verilmiştir.
16. Buna göre muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmaları, şeklinde tanımlanabilir.
17. Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır; mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukukî işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukukî işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukukî işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukukî işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar.
18. Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukukî sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.
19. Eldeki davanın konusunu oluşturan ve “muris muvazaası” olarak isimlendirilen muvazaa türünün ise Türk Hukukunda büyük bir yeri ve önemi vardır. Muvazaa davalarının büyük bölümü muris muvazaasına ilişkin bulunmaktadır.
20. Az yukarıda açıklanan Türk Borçlar Kanunu’nun genel hükmü dışında muris muvazaasına ilişkin bir düzenleme kanunlarımızda yer almamaktadır. Muris muvazaası kaynağını daha çok Yargıtay İçtihatlarından ve bilimsel görüşlerden almakta ise de esas kaynağını 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı oluşturmaktadır.
21. 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında sonuç olarak; “Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu'nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına” hükmedilmiştir.
22. 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, mirasbırakanın tapulu taşınmazlarının temliklerinde yaptığı muvazaalı işlemlere ilişkindir.
23. Muris muvazaasında, mirasbırakan ile sözleşmenin karşı tarafı, aralarında yaptıkları bağış sözleşmesini genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile gizlemektedirler. Başka bir anlatımla, mirasbırakan ile karşı taraf malın gerçekten temliki hususunda anlaşmışlardır. Görünüşteki ve gizlenen sözleşmelerin her ikisinde de samimi olarak temlik istenmektedir. Ne var ki, görünüşteki satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesinin vasfı (niteliği) muvazaalı sözleşme ile değiştirilmekte, ayrıca gizli bir bağış sözleşmesi düzenlenmektedir. Görünüşteki sözleşmenin vasfı (niteliği) tamamen değiştirildiğinden, muris muvazaası aynı zamanda “tam muvazaa” özelliği de taşınmaktadır.
24. Muris muvazaasını öteki nispi muvazaalardan ayıran unsur ise mirasçıları aldatmak amacıyla yapılmasıdır. Daha açık bir anlatımla, 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı içtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere bu muvazaa türünde mirasbırakan, mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu memuru önünde iradesini satış veya ölünceye kadar bakma akdi şeklinde açıklamaktadır.
25. Bu nedenle, mirasbırakanın muvazaalı işlemi yaparken gerçek irade ve amacı mirasçılarından mal kaçırmak olmalıdır. Murisin mirasçılarından mal kaçırma amacının bulunmaması hâlinde 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararını uygulama olanağı bulunmamaktadır.
26. Muris muvazaasına dayalı olarak açılan davalarda ispat yükü ise muvazaanın varlığını iddia eden tarafa aittir. Gerek 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesindeki “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” hükmü ve gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 190/1. maddesindeki “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” hükmü uyarınca, mirasbırakanın yaptığı temlikteki gerçek irade ve amacının mirasçıdan mal kaçırmak olduğunu, bu hususu ileri süren davacı taraf kanıtlamalıdır.
27. Diğer bir anlatımla, muris muvazaası davalarında, mirasbırakan tarafından yapılan temlikin muvazaalı ve terekeden mal kaçırma amacıyla yapıldığını ispat yükü davacı tarafa aittir.
28. Dava açan mirasçılar, mirasbırakan ile davalı arasındaki sözleşmenin dışında olduklarından üçüncü kişi konumundadırlar. Bu nedenle iddialarını tanık dâhil olmak üzere her türlü delille kanıtlamaları mümkündür. Kanunen kendilerine intikal etmesi gereken miras haklarına, mirasbırakan tarafından muvazaalı olarak yapılan sözleşme ile engel olunduğundan bu sözleşmenin muvazaalı olduğunu ileri sürerek iptalini istemekte hukukî yararlarının bulunduğu açıktır.
29. Ancak bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır.
30. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması ise genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanması yanında, birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
31. Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, muris muvazaasına ilişkin davaların niteliği gereğince taraflarca sunulan delillerin, her somut olayın özelliğine göre az yukarıda açıklanan objektif olgulardan da yararlanılarak bir bütün olarak değerlendirilmesi ve sonuca ulaşılması gerekmektedir.
32. Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; 01.07.1924 doğumlu mirasbırakan ... 06.01.2013 tarihinde vefat etmiş, geriye mirasçı olarak çocukları... ... (1946 d’lu) ve ... (1947 d’lu) ile kendisinden önce 1984 yılında vefat eden oğlu ...’ten olma torunu ...’i bırakmıştır. Mirasbırakanın eşi Mehmet Ali ... de 07.02.1990 tarihinde vefat etmiştir. Davalı ...’nın, 03.12.1973 tarihinde evlendiği mirasçı ...’nin eşi olduğu anlaşılmıştır. Eldeki dava, mirasçı torun Ayşe Selen tarafından mirasçı olan davalı ... ile onun eşi ...’ya karşı açılmıştır.
33. Dava konusu 377 ada 12 parsel sayılı taşınmazdaki 10 numaralı bağımsız bölümün (mesken) tamamı mirasbırakan adına kayıtlı iken, mirasbırakan tarafından anılan bağımsız bölümün çıplak mülkiyeti 15.000.000ETL’ye davalı ...’ye, intifa hakkı ise 30.000.000ETL’ye diğer davalı ...’ya 28.06.1990 tarihli ve 4676 yevmiye numaralı akitle satış yoluyla temlik edilmiştir.
34. Davalı tarafça delil olarak dayanılan ve dosyaya ibraz edilen Kadıköy 6. Noterliğinin 21.03.1994 tarihli ve 15246 yevmiye numaralı mirastan feragat sözleşmesi incelendiğinde; mirasçı... ... ile mirasbırakan ... arasında akdedildiği, Kemal Erkin’in 50.000.000ETL karşılığında ...’in mirasından kardeşi ... lehine feragat ettiği görülmektedir. Feragat sözleşmesinden dört gün sonra, yani 25.03.1994 tarihinde iki tanık huzurunda mirasbırakan tarafından imzalanan adi yazılı belge incelendiğinde ise; mirasbırakanın dava konusu 10 numaralı bağımsız bölümünü bedeli karşılığında kızı ...’ye sattığını, satış bedelini damadı ...’dan aldığını, satış bedelinden 50.000.000ETL’lik kısmı oğlu...’e daire satın alması için verdiğini, kalan kısmı kendi için ayırdığını, kimsenin etkisi altında kalmadan satışı yaptığını beyan ettiği tespit edilmektedir.
35. Taraflarca delil olarak dayanılan Kadıköy 6. Noterliğinin 16.03.2001 tarihli ve 9520 yevmiye numaralı vasiyetname incelendiğinde; mirasbırakan ...’in, eşi ...’nin 1990 yılında vefat ettiği, vefat etmeden önce kendisine ait bir daireyi resmî senette satış göstererek oğlu Türkgün’ün eşi Gülçin’e bağışladığı, eşi Mehmet Ali’nin ölümünden sonra ihtiyacı nedeniyle dava konusu 10 numaralı dairesini kızı ...’ye bedeli karşılığında sattığı, ölümü hâlinde bu devir nedeniyle dava açılmaması kaydıyla oğlu Erkin ve annesi Gülçin’in muvafakati ile torunu Ayşe Selen’in, eşi Mehmet Ali’nin yaptığı gizli bağışa karşı çıkmayacaklarını beyan ettiği, anılan vasiyetnamenin İstanbul Anadolu 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/208 Esas sayılı dosyasında 28.03.2013 tarihinde açılıp okunduğu anlaşılmaktadır.
36. Dosya kapsamı ve dinlenen tanık beyanlarından; eşinin ölümü üzerine yalnız kalan mirasbırakanın ikamet ettiği dava konusu daireye davalılar taşınmışlar ve mirasbırakan ile birlikte yaşamaya başlamışlardır. O dönem mirasbırakan ölen eşinden dolayı ölüm aylığı alsa da ev ve diğer masraflarını rahatça karşılayamamıştır. Yaşlılığında aile ortamında huzurlu bir yaşam sürmek isteyen mirasbırakan da kendisine ölünceye kadar bakıp gözetmeleri, ikamet ettiği evin ve kendisinin masraflarını karşılamaları amacıyla uygun bir bedelle çekişmeli bağımsız bölümün çıplak mülkiyetini kızı ...’ye, intifa hakkını ise damadı ...’ya devretmiştir. Mirasbırakan satış bedelini ödeyen ...’ya intifa hakkını tanıyarak kızı ve damadı arasında da bir denge sağlamıştır. Mirasbırakanın bu iradesi 25.03.1994 tarihli belgeye yansımıştır.
37. Öte yandan, yukarıda da değinildiği üzere 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararını uygulayabilmek için davacı tarafın mirasbırakanın yaptığı temlik ile mirasçılarından mal kaçırma amacıyla hareket ettiğini ispatlaması gerekmektedir.
38. Somut olayda, mirasbırakanın davacı torunu Ayşe Selen’den mal kaçırmasını gerektirecek bir neden ortaya konulamamıştır. Davacının babası olan Türkgün’ün ölümü üzerine mirasbırakanın üzüntüsünden dolayı cenaze merasimine katılamadığı tanık beyanından anlaşılmaktadır. Devam eden süreçte de mirasbırakan ile davacı arasındaki beşeri ilişkinin koptuğuna dair somut olgular mevcut değildir. Aksine dosyaya ibraz edilen ve davacı tarafça itiraz edilmeyen bir fotoğrafta davacının 10.05.1997 tarihindeki düğün törenine mirasbırakanın iştirak ettiği, bir diğer fotoğrafta ise davacının 1999 doğumlu kızı Ceren ile mirasbırakanın ilgilendiği görülmektedir.
39. Anılan tüm hususlar birlikte değerlendirildiğinde, eldeki davada ispat yükü kendisinde olan davacı tarafın mirasbırakanın çekişmeli temlik ile mirastan mal kaçırma amacıyla hareket ettiğini kanıtlayamadığı anlaşılmıştır. Akit tablosunda gösterilen bedel ile dava konusu bağımsız bölümün keşfen saptanan gerçek değeri arasındaki fark da tek başına muvazaanın kanıtı sayılamaz.
40. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, mirasbırakanın mal satmayı gerektirecek bir ihtiyacının bulunmadığı, babasının ölümünden sonra davacının aileden dışlandığı, 16.03.2001 tarihli vasiyetname ve 25.03.1994 tarihli belge içeriklerinden mirasbırakanın bedelsiz bir devir yaptığının anlaşıldığı, mirasbırakanın ileride bir dava açılmasını engellemek için bu belgeleri düzenlediği, neticede dosya kapsamı ve toplanan deliller ile mirasbırakanın mirasçılardan mal kaçırma amacıyla hareket ettiğinin kanıtlandığı, direnme kararının yerinde olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
41. O hâlde; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, mahkemece önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararının bozulması gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 08.03.2022 tarihinde yapılan ikinci görüşmede, oy çokluğu ile karar verildi.