"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bakırköy 7. Aile Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar, davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 03.03.2015 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 08.09.1995 tarihinde evlendiklerini, ortak iki çocuklarının bulunduğunu, davalının aşırı sinirli bir yapıya sahip olduğunu, eşini aşağılayıcı davranışlar sergilediğini, hakaret ettiğini, ortak çocuklara şiddet uyguladığını, eşine de saldırgan davranışlar sergilediğini, davacının bu evliliğe yıllarca çocukları için katlandığını, yaşanan olaylar neticesinde eşlerin ... 1. Aile Mahkemesinin 2009/15 E. sayılı dosyası ile boşanmaya karar verdiklerini, ne var ki aynı tarihlerde davalıya kanser teşhisi konulması nedeniyle davadan feragat edildiğini, müvekkilinin, eşinin bu hastalığı ile ilgilenmek için zaman zaman davalı ile aynı çatı altında yaşadığını ancak aralarında hiçbir zaman karı-koca ilişkisinin kurulmadığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına ve ortak çocukların velâyetlerinin davacı babaya verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili 30.03.2015 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, davacının gayri resmî şekilde başka bir kadınla evlenerek düğün yaptığını, bu kadından iki çocuğunun olduğunu, bu olayı öğrendikten sonra davalının psikolojisinin bozulduğunu, yıkıma uğradığını, bu durum sonucunda doğal olarak eşler arasında tartışma çıktığını, davalının ortak çocuklara şiddet uyguladığına dair iddianın doğru olmadığını, her ailede olan tatlı-sert ikazların kötü niyetle dava konusu edildiğini, davacının eşine olan davranışları nedeni ile davalının meme kanseri hastalığına yakalandığını ileri sürerek davalı yararına aylık 1.500TL nafaka ödenmesini savunmuş, 07.10.2015 tarihli ön inceleme duruşmasında ise cevap dilekçesini ıslah edeceklerini beyan ederek davalı yararına 100.000TL manevi tazminat ile 3.000TL yoksulluk nafakası ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkeme Kararı:
6. Bakırköy 7. Aile Mahkemesinin 27.05.2016 tarihli ve 2015/148 E., 2016/412 K. sayılı kararı ile; kadının eşine şiddet uyguladığı, hakaret ettiği, buna karşılık erkeğin de başka bir kadın ile düğün töreni yaparak birlikte yaşadığı, hâl böyle olunca taraflar arasındaki evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı, evliliğin bu hâle gelmesinde eşlerin eşit kusurlu oldukları gerekçesiyle tarafların boşanmalarına, eşit kusurlu olan davalının manevi tazminat talebinin reddine, boşanma nedeniyle yoksulluğa düşeceği anlaşılan kadın yararına 300TL tedbir-yoksulluk nafakası ödenmesine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
8. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 13.09.2018 tarihli ve 2016/21995 E., 2018/9136 K. sayılı kararı ile;
“…1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle velayeti davalı anneye verilen ortak çocuk 28.10.1999 doğumlu ...’nin inceleme tarihi itibari ile ergin olduğunun anlaşılmasına göre, davalı kadının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Mahkemece taraflar eşit kusurlu kabul edilerek boşanmaya karar verilmiş ise de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden davalı kadına kusur olarak yüklenen erkeğe hakaret ettiği vakasının ispatlanamadığı bu sebeple kusur belirlemesine esas alınamayacağı, tarafların mahkemece kabul edilen ve gerçekleşen diğer kusurlu davranışlarına göre, boşanmaya neden olan olaylarda davacı erkeğin, kadına nazaran daha ağır kusurlu olduğu anlaşılmaktadır. Yanılgılı değerlendirme sonucu tarafların eşit kusurlu olarak kabulü doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.
3- Yukarıda 2. bentte açıklandığı üzere davacı erkek ağır kusurlu olup, bu vakıalar aynı zamanda kadının kişilik haklarına saldırı teşkil eder niteliktedir. TMK m. 174/2 koşulları kadın yararına oluşmuştur. Kusurun ağırlığı, tarafların ekonomik ve sosyal durumları ile hakkaniyet kuralları gözetilerek kadın yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, hatalı kusur belirlemesinin sonucu olarak reddi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Bakırköy 7. Aile Mahkemesinin 08.03.2019 tarihli ve 2018/911 E., 2019/187 K. sayılı kararı ile önceki kararda yer alan gerekçenin yanında; davacı erkeğin eşini aldattığı, kadının da eşine ve çocuklarına şiddet uygulaması nedeni ile kusurlu olduğu, her ne kadar bozma ilamında “kadının eşine hakaret ettiği” vakıasının ispatlanamadığı belirtilmiş ise de tanık beyanlarından kadının eşine “aptal, salak” gibi sözler söylediği, sinkaflı küfürler ettiği, çocuklarına bağırdığı, “babanızın yanına gidin” diyerek kapıya koyduğunun ispatlanmış olduğu, hâl böyle olunca boşanmaya sebep olan olaylarda eşlerin eşit kusurlu bulundukları gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı yasal süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olup olmadıkları, buradan varılacak sonuca göre davalı eş yararına manevi tazminat şartlarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.
13. Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166. maddesinin 1 ve 2. fıkraları;
"Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.” hükmünü taşımaktadır.
14. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır. Bu bağlamda evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açan davacının, davasının kabul edilerek, boşanma kararı elde edebilmesi için iki koşulun gerçekleştiğini kanıtlamış olması gerekir. Bunlardan ilkinde davacı; kendisinden, evlilik birliğinin devamı için gereken “ortak hayatın sürdürülmesi” olgusunun artık beklenmeyecek derecede birliğin temelinden sarsıldığını, ikinci olarak “temelden sarsılmanın” karşı tarafın kusurlu davranışları sonucu gerçekleştiğini ispatlamak zorundadır.
15. Yargıtay kararlarında boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, fer’îleri ve boşanmanın malî sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusur durumlarının “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine” karar vererek her bir boşanma davasında tarafların boşanmaya esas teşkil eden kusur durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.
16. Diğer yandan, boşanma, bozucu yenilik doğuran bir karar niteliğinde olup, boşanma kararının kesinleşmesiyle evlilik birliği sona erer. Boşanmanın eşler bakımından kişisel ve malî olmak üzere bir takım sonuçlarının bulunduğu kuşkusuzdur. Maddi ve manevi tazminat talepleri de boşanmanın eşlerle ilgili malî sonuçlarındandır.
17. Türk Medeni Kanunu’nun “Maddi ve manevi tazminat” başlıklı 174. maddesinde "Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir." hükmü düzenleme altına alınmıştır. Görülüyor ki hâkim, boşanmaya sebep olan olaylarda kusursuz veya az kusurlu bulunan eş yararına tazminat ödenmesine karar vermek yetkisine sahiptir.
18. Maddi tazminat, kişinin malvarlığında iradesi dışında gerçekleşen azalmanın karşılığını oluşturan giderimdir (Türk Hukuk Lugatı, Ankara-2021 Baskı, Cilt-I, s. 746). Boşanma nedeniyle, mevcut veya beklenen menfaatleri zedelenen, kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun miktarda tazminat talep edebilir. Maddi tazminatın ön koşulu, talep edenin boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatlerinin zedelenmesi, boşanma ve maddi zarar arasında nedensellik bağının bulunmasıdır. Başka bir sebepten kaynaklı kayıplar maddi tazminat kapsamında yer alamaz. Mevcut menfaatlerin belirlenmesinde evliliğin taraflara sağladığı yararlar göz önünde bulundurularak tarafın maddi tazminat talebi değerlendirilir. Evliliğin boşanma ile sona ermesi hâlinde taraflar birliğin sağladığı menfaatlerden ileriye dönük olarak faydalanamayacaklardır. Beklenen menfaatler ise evlilik birliği sona ermeseydi kazanılacak olan olası çıkarları ifade eder.
19. Türk Medeni Kanunu’nun 174/2. maddesinde düzenlenen manevi tazminata boşanmaya sebep olan olayın, kişilik haklarına saldırı teşkil etmesi hâlinde hükmedilir (Türk Hukuk Lugatı, Ankara-2021 Baskı, Cilt-I, s. 763). Manevi zarar ise, insan ruhunda kişinin iradesi dışında meydana gelen acı, ızdırap ve elem olarak ifade edilmektedir. Manevi tazminat da, bozulan manevi dengenin yerine gelmesi için kabul edilen bir telafi şeklidir. Hukuka aykırı ve kusurlu bir davranış sonucu hakkı ihlâl edilenin zararının giderilmesi, menfaatinin denkleştirilmesi hukukun temel ilkesidir. Ancak TMK’nın 174/2. maddesi genel tazminat esaslarından ayrılmış, aile hukukunda getirilmiş, kendine özgü bir haksız fiil düzenlemesidir. Eşler arasındaki ilişkinin özelliği itibariyle burada manevi zararı tam olarak belirlemek zordur. Manevi tazminat miktarı, maddi olarak kesin bir miktar değildir. Manevi tazminat talep eden eşin ruhen uğramış olduğu çöküntü ile psikolojik olarak yaşamış olduğu sıkıntılara karşılık olarak onu rahatlatacak olan bir bedeldir. Bu özelliği nedeniyledir ki; yasa, menfaati zedelenen ve kişilik hakları ihlâl edilen eşe “uygun bir tazminat” verileceğini belirtmektedir. O hâlde hâkim; manevi tazminatın miktarını belirlerken, kişilik haklarına yapılan saldırının niteliği ile tarafların ekonomik ve sosyal durumları dikkate alınarak takdir hakkını kullanmalıdır.
20. Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya gelince; tarafların 08.09.1995 tarihinde evlendikleri, ortak iki çocuklarının bulunduğu, eldeki davanın 03.03.2015 tarihinde açıldığı, yapılan yargılamada ortak çocuklar ... ile ... dışında erkek eşin ... ve ...’nu tanık olarak dinlettiği, ortak çocukların annelerinin babalarına hakaret ettiğine dair bir beyanlarının bulunmadığı, aynı şekilde ...’nun da kadının eşine hakaret ettiğine ilişkin görgüsünün bulunmadığı, her ne kadar bu tanıklardan ... tarafından kadının eşine hakaret ettiği beyan edilmiş ise de bu tanığın anlattığı olaylara 2006-2007 yıllarında şahit olduğu, bu olaylardan sonra taraflar arasında boşanma davası açıldığını ancak boşanmaktan vazgeçtiklerini beyan ettiği, sonrasında taraflarla daha seyrek görüştüğü ve eşler hakkındaki bilgisinin duyuma dayalı olduğu, hâl böyle olunca Özel Daire bozma kararında belirtildiği üzere kadının eşine hakaret ettiği iddiasının ispat edildiğinden söz etme imkânının bulunmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla mahkemece kabul edilen diğer kusurlu davranışlar ve gerçekleşen olaylara göre, boşanmaya sebep olan olaylarda sadakat yükümlülüğünü ihlâl eden erkek eşin ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekir.
21. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
22. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 24.05.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.