"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 11. İş Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 01.05.2008 tarihinden iş sözleşmesinin haksız ve bildirimsiz olarak feshedildiği 31.12.2010 tarihine kadar İzmir Büyükşehir Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü bünyesinde Belediyenin düzenlediği ihaleleri alan alt işveren şirketlerde çalıştığını, iş sözleşmesi sona ermesine rağmen haklarının ödenmediğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücretinin davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... Belediyesi Başkanlığı (Belediye) vekili cevap dilekçesinde; davacının 01.05.2008 tarihinden itibaren hizmet alım ihalelerini kazanan şirketlerin işçisi olarak çalıştığını, 31.12.2010 tarihinde dava dışı ... Güvenlik Sis. Tur. Kurye Dağ. Taş. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti. ile yapılan hizmet alım sözleşmesinin sona ermesinin ardından davacının ara vermeksizin 01.01.2011 tarihinde ... A.Ş. nezdinde işe başladığını ve kesintisiz şekilde 10.07.2013 tarihine kadar çalıştığını, iş sözleşmesinin son ihaleyi alan ... A.Ş. tarafından 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25/II-g ve işyerindeki toplu iş sözleşmesi disiplin ceza cetveli 5-d maddeleri uyarınca 10.07.2013 tarihinde haklı nedenle feshedildiğini, davacının iş sözleşmesine haklı nedenle son verildiğinden kıdem ve ihbar tazminatlarına hak kazanmasının mümkün olmadığını, davacının 2011 yılında 16 işgünü ve 2012 yılında 10 işgünü yıllık izinlerini kullandığını, alt işveren ... A.Ş. tarafından davacının ücret ve sosyal haklarının da ödendiğini ileri sürerek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. İzmir 11. İş Mahkemesinin 09.06.2015 tarihli ve 2014/87 E., 2015/404 K. sayılı kararı ile; davacının iş sözleşmesinin 31.12.2010 tarihinde feshedilmediği, bu tarihte ihbar olunan ... Ltd. Şti.’nin ihale süresinin bitmesi üzerine 01.01.2011 tarihinden itibaren ihaleyi alan ihbar olunan ... A.Ş. nezdinde çalışmasına devam ettiği, iddia edilen uyuşmazlık dönemi içinde davacının iş sözleşmesi sona ermediğinden feshe bağlı alacaklardan olan kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücreti alacağının doğmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. İzmir 11. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 01.10.2018 tarihli ve 2017/14769 E., 2018/20430 K. sayılı kararı ile; “…Taraflar arasında, fesih olgusunun bulunup bulunmadığı ve davacının feshe bağlı olan alacaklara hak kazanıp kazanmadığı hususunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanunu'nun 120. maddesi uyarınca yürürlüğü devam eden mülga 1475 sayılı Kanun'un 14/2. maddesi hükmü, 4857 sayılı Kanun’un 6. maddesinde belirtilen işyeri devrini de içine alan geniş bir düzenleme olarak değerlendirilebilir. Gerçekten maddede işyerlerini devir veya intikalinden söz edildikten sonra “yahut herhangi bir suretle bir işverenden başka bir işverene geçmesi veya başka bir yere nakli” denilmek suretiyle uygulama alanı 4857 sayılı Kanun’un 6. maddesine göre daha geniş biçimde çizilmiştir. O halde kıdem tazminatı açısından asıl işveren alt işveren ilişkisinin sona ermesinin ardından işyerinden ayrılan alt işveren ile daha sonra aynı işi alan alt işveren arasında hukuki veya fiili bir bağlantı olsun ya da olmasın kıdem tazminatı açısından önceki işverenin devir tarihindeki ücret ve kendi dönemi ile sınırlı sorumluluğu, son alt işverenin ise tüm dönemden sorumluluğu kabul edilmelidir.
Feshe bağlı diğer haklar olan ihbar tazminatı ve kullanılmayan izin ücretlerinden son işveren sorumlu olup, devreden işverenin bu işçilik alacaklarından herhangi bir sorumluluğu bulunmamaktadır. Asıl işverenin ise, davacının tüm çalışma dönemine ilişkin olmak üzere, iş sözleşmesinden doğan tüm alacaklarından sorumlu olması İş Kanunu’nun 2. maddesi gereğidir.
Sonuç olarak, tarafların fesih konusunda irade açıklamaları veya fesih işlemi yerine geçecek işlemleri olmadığı sürece, işçinin asıl işverenden alınan iş kapsamında ve değişen alt işverenlere ait işyerinde ara vermeden çalışması halinde iş yeri devri kurallarına göre çözüme gidilmesi yerinde olur. Bu durumda değişen alt işverenler işçinin iş sözleşmesini ve doğmuş bulunan işçilik haklarını devralmış sayılır. Asıl işveren tüm hizmet süresine göre kıdem tazminatı alacağından; devreden alt işveren ise kendi çalıştırdığı dönem ve ücret seviyesine göre belirlenecek kıdem tazminatından sorumludur.
Somut olayda, davacı, davalı asıl işveren Belediyede alt işveren işçisi olarak çalışırken 31.12.2010 tarihinde iş akdinin haksız nedenle sona erdirildiğini iddia ederek kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin ücret alacak talebinde bulunmuş ise de hizmet döküm cetveli ve sosyal güvenlik kurum kayıtlarına göre davacının 01.01.2011 tarihinde yeni ihaleyi alan ihbar olunan davalı ... İns. Kay. Tem. Bak. ve Org. San. ve Tic. A.Ş. de ara vermeden asıl işveren davalı ... nezdinde çalışmaya devam ettiği görüldüğünden davacının ihale bitimi nedeni ile iş sözleşmesinin sona ermediği anlaşılmaktadır. Mahkemece bu yönde yapılan değerlendirme isabetli ise de dava tarihi itibari ile davacının iş akdinin ihaleyi alan yeni alt işveren döneminde 10.07.2013 tarihinde feshedildiği dosya içeriğine göre sabittir. Bu durumda fesih olgusunun nasıl gerçekleştiği tespit edilerek talep edilen dönem itibari ile davalı asıl işverenin feshe bağlı alacaklardan sorumlu olup olmadığı değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddi hatalıdır. Yıllık izin ücreti yönünden ise bu hakkın ücrete dönüşmesi için iş sözleşmesinin feshi şarttır ancak sözleşmenin sona erme şeklinin ve haklı nedene dayanıp dayanmadığının önemi bulunmamaktadır. Dava tarihi itibari ile davacının iş sözleşmesinin sona erdiği hususunda tereddüt bulunmadığına göre bu konuda taraf delilleri değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekmektedir. Anılan yönler düşünülmeden yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozma sebebidir...” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. İzmir 11. İş Mahkemesinin 28.02.2019 tarihli ve 2018/566 E., 2019/90 K. sayılı kararı ile; dava dilekçesinde 31.12.2010 tarihi itibari ile iş sözleşmesinin sona erdiği belirtilerek feshe bağlı haklardan olan kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücreti alacağı talep edilmişse de, iş sözleşmesinin 31.12.2010 tarihinde feshedilmediği, davacının 01.01.2011 tarihinden itibaren ihaleyi alan ihbar olunan ... A.Ş. bünyesinde çalışmaya devam ettiği, HMK’nın 26. maddesi uyarınca hâkimin, tarafların talep sonuçlarıyla bağlı olduğu, ondan fazlasına veya bir başka şeye karar veremeyeceği, Yargıtay bozma kararında belirtilen ihaleyi alan firma dönemindeki 10.07.2013 tarihindeki feshe göre feshe bağlı hakların talep edilip edilemeyeceği konusunun ileride söz konusu dönemi kapsayan dava açılması hâlinde değerlendirilmesi mümkün olduğu gibi, mahkeme dosyasında sadece asıl işverenin davalı konumunda olduğu, davacının bildirdiği tarih itibari ile feshe bağlı haklarını talep edemeyeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı yasal süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 31.12.2010 tarihinde iş sözleşmesinin feshedildiği iddiasıyla kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücretinin tahsili istemiyle açılan eldeki davada, iş sözleşmesinin 31.12.2010 tarihinde feshedilmediği ancak dava tarihi itibariyle, 10.07.2013 tarihinde fesih olgusunun gerçekleştiği dikkate alındığında; davacının talep edilen dönem itibariyle dava konusu işçilik alacaklarının değerlendirilmesinin gerekip gerekmediği, 10.07.2013 tarihli feshin ne şekilde gerçekleştiğinin tespitinin açılacak ayrı bir davada değerlendirilmesi gereken bir durum olup olmadığı ve bu değerlendirmenin eldeki dava bakımından HMK’nın 26. maddesinde düzenlenen “Taleple bağlılık ilkesi” ne aykırı olup olmayacağı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Öncelikle uyuşmazlık konusu ile ilgili yasal düzenlemelere kısaca değinilmesinde yarar bulunmaktadır.
13. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 8. maddesinde, “İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir.” şeklinde tanımlanmıştır.
14. İş sözleşmesini sona erdiren en önemli sebeplerden biri fesihtir. Fesih, sürekli (belirli ya da belirsiz süreli) bir iş sözleşmesini derhal veya belirli bir sürenin geçmesi ile sona erdiren, tek taraflı ve karşı tarafa ulaşması gerekli bozucu yenilik doğuran bir haktır. Dolayısıyla fesih karşı tarafa ulaştığı andan itibaren hüküm ve sonuçlarını doğuran, karşı tarafın kabulünü gerektirmeyen bir irade açıklamasıdır (Senyen Kaplan, Emine Tuncay: Belirli Süreli İş Sözleşmesinin Haksız Feshinin Hüküm ve Sonuçları, Sicil İş Hukuku Dergisi, 2016, Sayı: 36, s.23).
15. Kural olarak fesih bildirimi herhangi bir şekle tabi değildir. Fesih bildirimi yazılı yapılabileceği gibi sözlü de yapılabilir. Hatta bazı durumlarda örneğin işçinin elinden işyeri giriş kartının alınması, işyerine sokulmaması ya da işçinin devamsızlık yapması gibi hâllerde iş sözleşmesinin eylemli olarak feshedilmesi de mümkündür. Dolayısıyla sözleşmeyi fesheden tarafın, iş sözleşmesini sona erdirme iradesini yeterli açıklıkta ortaya koyması gereklidir.
16. Fesih bildiriminde bulunma hakkı, sözleşmenin her iki tarafına, yani işçi ve işverene tanınmıştır. Çünkü, sonsuza dek uzanıp sona erdirilemeyecek bir iş ilişkisi, tarafların kişilik haklarına ters düşer (Centel, Tankut.; İş Güvencesi, 1. Baskı, İstanbul 2013, s.11). Bununla birlikte 4857 sayılı İş Kanunu’nun 17. maddesi uyarınca iş sözleşmesinin ihbar önelli feshi (süreli fesih) ile aynı Kanun’un 24 ve 25. maddelerinde düzenlenen haklı nedenle derhal fesih hakkı hem işçi hem de işverene tanınmış iken, 18. maddesinde düzenlenen geçerli sebeple fesih hakkı sadece işverene tanınmış bir haktır.
17. Davacı işçi, aynı asıl işveren nezdinde değişen alt işverenler yanında çalıştığından, bu noktada işyeri devrinin iş sözleşmesine etkisi üzerinde de durulmalıdır.
18. İşyeri devri 4857 sayılı İş Kanunu'nun 6. maddesinde düzenlenmiş olup, anılan madde; “İşyeri veya işyerinin bir bölümü hukukî bir işleme dayalı olarak başka birine devredildiğinde, devir tarihinde işyerinde veya bir bölümünde mevcut olan iş sözleşmeleri bütün hak ve borçları ile birlikte devralana geçer.
Devralan işveren, işçinin hizmet süresinin esas alındığı haklarda, işçinin devreden işveren yanında işe başladığı tarihe göre işlem yapmakla yükümlüdür.
Yukarıdaki hükümlere göre devir halinde, devirden önce doğmuş olan ve devir tarihinde ödenmesi gereken borçlardan devreden ve devralan işveren birlikte sorumludurlar. Ancak bu yükümlülüklerden devreden işverenin sorumluluğu devir tarihinden itibaren iki yıl ile sınırlıdır.
Tüzel kişiliğin birleşme veya katılma ya da türünün değişmesiyle sona erme halinde birlikte sorumluluk hükümleri uygulanmaz.
Devreden veya devralan işveren iş sözleşmesini sırf işyerinin veya işyerinin bir bölümünün devrinden dolayı feshedemez ve devir işçi yönünden fesih için haklı sebep oluşturmaz. Devreden veya devralan işverenin ekonomik ve teknolojik sebeplerin yahut iş organizasyonu değişikliğinin gerekli kıldığı fesih hakları veya işçi ve işverenlerin haklı sebeplerden derhal fesih hakları saklıdır.
Yukarıdaki hükümler, iflas dolayısıyla malvarlığının tasfiyesi sonucu işyerinin veya bir bölümünün başkasına devri halinde uygulanmaz.” hükmünü içermektedir.
19. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 6. maddesinin 1 ilâ 3. fıkraları uyarınca; işyerinin devri hâlinde mevcut olan iş sözleşmeleri bütün hak ve borçları ile birlikte devralan işverene geçecektir. Devralan işveren hizmet süresinin esas alındığı hâllerde işçinin devreden işveren yanında işe başladığı tarihe göre işlem yapmak zorundadır. Bu durumda ihbar ve kıdem tazminatları ile yıllık izin ücreti gibi haklarda işçinin devreden işveren yanında işe başladığı tarihten devralan işveren nezdinde çalıştığı ve bu hakları elde ettiği tarihe kadar olan çalışma süresinin toplamı üzerinden hesaplama yapılması gerekecektir. Devir tarihinden önce doğmuş ancak devir tarihinde ödenmesi gereken işçilik alacaklarından ise devreden ve devralan işveren müteselsilen sorumlu olup, bu sorumluluk devreden işveren açısından 2 yıllık süre ile sınırlıdır. Buna karşılık 4857 sayılı İş Kanunu'nun 120. maddesi ile yürürlükte bırakılan 1475 sayılı İş Kanunu'nun kıdem tazminatını düzenleyen 14. maddesinde devreden işverenin kıdem tazminatından sorumluluğu bakımından 2 yıllık süre sınırlaması bulunmamaktadır. Bu hâlde kıdem tazminatının tümü son ücret üzerinden devralan işveren tarafından ödenecek, devralan işveren ödediği tazminatın devreden işverenin işçiyi çalıştırdığı süre ve devir tarihinde aldığı ücret seviyesine göre belirlenecek kısmı için devreden işverene rücu edebilecektir.
20. İhbar tazminatı ve kullanılmayan yıllık izin ücretlerinden son işveren sorumlu olup, devreden işverenin bu işçilik alacaklarından herhangi bir sorumluluğu bulunmamaktadır.
21. Asıl işverenin, davacının tüm çalışma dönemine ilişkin olmak üzere iş sözleşmesinden doğan tüm alacaklarından sorumlu olması ise 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesi gereğidir.
22. Açıklanan bu maddi ve hukukî olgular ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı 31.12.2010 tarihinde iş sözleşmesinin feshedildiği iddiasıyla kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücretinin tahsili talebiyle 12.02.2014 tarihinde bu davayı açmıştır.
23. Davalı ..., davacının iş sözleşmesinin iddia ettiği tarihte değil, daha sonra 10.07.2013 tarihinde feshedildiğini savunmuş, mahkemece davacının iddia ettiği tarihte fesih gerçekleşmediğinden feshe bağlı alacakları talep edemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
24. Davacının, hizmet döküm cetveli ve Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarına göre 31.12.2010 tarihinde ihbar olunan ... Güvenlik Sis. Tem. Kur. Dağ. Taş. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin ihale süresinin bitmesi üzerine ara vermeksizin 01.01.2011 tarihinde yeni ihaleyi alan ihbar olunan ... A.Ş. nezdinde yine davalı Belediyeye ait işyerinde çalışmaya devam ettiği, aynı asıl işverenden iş alan alt işverenler nezdinde çalışması devam eden davacı açısından işyeri devrinin gerçekleştiğinin kabulü gerekir.
25. Ne var ki, davacı, fesih olgusuna dayanarak eldeki davayı açtığından, dosyadaki bilgi ve belgeler doğrultusunda feshin gerçekleşip gerçekleşmediğini belirleme yetkisi hâkime aittir. Hâkim, vakıanın gerçekleşip gerçekleşmediğini değerlendirerek bir sonuca varıp, bu sonuca uygun olarak hukuku kendiliğinden uygular.
26. Şu hâlde dosyada bulunan fesih bildirimine göre, davacının iş sözleşmesinin 10.07.2013 tarihinde ihbar olunan alt işveren ... A.Ş. tarafından dava açılmadan evvel feshedildiği anlaşılmakla, feshe bağlı alacaklar olan kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücretinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Buna göre, 10.07.2013 tarihindeki fesih olgusunun nasıl gerçekleştiği tespit edilmeli ancak taleple bağlı kalarak 31.12.2010 tarihine kadar olan dönem için hesaplama yapılarak alacaklar hakkında hüküm tesis edilmelidir. Yıllık izin ücreti yönünden ise, bu hakkın ücrete dönüşmesi için iş sözleşmesinin feshi şart olmakla birlikte, sözleşmenin sona erme şeklinin önemi bulunmamaktadır. Bu kapsamda hesaplamanın 31.12.2010 tarihine kadar yapılacak olması sebebi ile talep aşımının söz konusu olmadığı kabul edilmiştir.
27. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, davacının iş sözleşmesinin 31.12.2010 tarihinde feshedildiği iddiası karşısında, dava konusu edilmeyen dönemde gerçekleşen fesih durumunun araştırılarak eldeki davadaki taleplerin değerlendirilemeyeceği, aksi durumun talep aşımı mahiyetinde olduğu, re’sen araştırma ve inceleme yapılmasını gerektiren bir durum bulunmadığı, 2013 yılındaki fesih için davacının ayrı bir dava açmasının gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
28. Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
29. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 25.11.2021 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.