Logo

Hukuk Genel Kurulu2019/557 E. 2022/632 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davacının, imzasının sahte olduğu iddia edilen bir kredi sözleşmesine dayanarak başlatılan icra takibine karşı açtığı menfi tespit davasında, davacının icra dosyasına verdiği mal beyanı dilekçesindeki ikrarının borcu kabul anlamına gelip gelmediği.

Gerekçe ve Sonuç: Davacının icra takibinden sonra verdiği mal beyanında krediyi aldığını ve imkanı olduğunda ödeyeceğini beyan etmesi, ihtiyati haciz veya benzeri bir baskı altında olmadığı gözetilerek borcun ikrarı olarak değerlendirilmiş ve bu nedenle yerel mahkemenin direnme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Borçka Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı dava dilekçesinde; Borçka İcra Müdürlüğünün 2008/326 E. sayılı icra dosyası ile hakkında icra takibi başlatıldığını, takip dayanağı olan 02.11.1999 tarihli tarımsal krediler ikraz sözleşmesine imza atmadığını, alacaklı bankaya borcunun bulunmadığını, T.C. Ziraat Bankası Borçka Şubesinden hiçbir zaman kredi kullanmadığını ileri sürerek borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı, dava dilekçesi usulüne uygun tebliğ edilmesine rağmen cevap dilekçesi sunmamış, davalı vekili yargılama aşamasında alınan beyanlarında davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı:

6. Borçka Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.09.2013 tarihli ve 2012/74 E., 2013/331 K. sayılı kararı ile; Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinin 04.06.2013 tarihli raporu ve tüm dosya kapsamı içeriğinden davalı banka tarafından davacı aleyhine başlatılan icra takibine esas 02.11.1999 tarihli Tarımsal Krediler İkraz Sözleşmesindeki davacıya atfen atılan imzanın davacının eli ürünü olmadığı anlaşıldığından davanın kabulü ile Borçka İcra Müdürlüğünün 2008/326 E. sayılı icra dosyası nedeniyle davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 25.03.2014 tarihli ve 2014/1595 E., 2014/5749 K. sayılı kararı ile;

“…Davacı aleyhine Borçka İcra Müdürlüğü'nün 2008/326 Esas sayılı dosyasında 02.11.1999 tarihli 99/484 sayılı Tarımsal Krediler İkraz Sözleşmesine dayalı başlatılan ilamsız icra yolu ile takip nedeniyle İsmet oğlu 1970 doğumlu Borçka Demirciler köyü nüfusuna kayıtlı davacı ...'ın 20.01.2003 tarihli mal beyanı dilekçesinde "...1999 yılında Borçka Ziraat Bankası'nca "zirai kredi adı altında para dağıtılmakta idi. Benim de o tarihlerde paraya ihtiyacım olduğu için bende bir miktar kredi çektim. 1 yıl sonra faizi ile borcumu ödemek istedim. Banka müdürü ve muhtarlar Borçka ve köylerinde kuraklık yaşandığını ve kredilerin 1 yıl faizsiz olarak erteleneceğini ve yeni kredi verilmeyeceğini beyan ettiler. Ardından gelen ekonomik krizler ve işsizlik az olan imkanlarımızı tamamen tüketti. Ancak daha sonra banka, tarafımızdan yüksek oranlardaki faizi ile birlikte paranın ödenmesini istedi. Ben bu parayı ödeme imkanım olmadığı ve faizlerle katlanan meblağı ödeyemeyeceğim, herhangi bir mal varlığım yoktur. Ödeme imkanım olduğu taktirde ödeyeceğim..." şeklinde beyanda bulunmuştur.

Bu halde davacının 20.01.2013 tarihli dilekçesi üzerinde durulup tartışılarak, sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde eksik inceleme ile hüküm tesisi doğru görülmemiştir,...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı:

9. Borçka Asliye Hukuk Mahkemesinin 09.12.2014 tarihli ve 2014/340 E., 2014/470 K. sayılı kararı ile; Özel Dairenin bozma kararına uyulduktan sonra icra takibine esas 02.11.1999 tarihli Tarımsal Krediler İkraz Sözleşmesindeki davacıya atfen atılan imzanın davacının eli ürünü olmadığının Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinin raporu ile anlaşıldığı, sözleşmenin imzalandığı 1999 yılında davalı bankadan çok sayıda sahte belgelerle kredi çekme olayının gerçekleştirildiği, bu olay nedeniyle T.C. Ziraat Bankası müdürü ve personeli hakkında Artvin Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açıldığı, hukuk mahkemesinde de dört yüz civarında menfi tespit davası açıldığı ve bu davaların neredeyse tamamının davalı banka aleyhine sonuçlandığı, davacı icra dosyasına verdiği mal beyanında, krediyi çektiğine ilişkin ifadeler kullanmış ise de, bu beyanlarının krediyi çekenleri bildiğini düşündüğü o zamanki köy muhtarı Sebahattin Soyer'e krediyi ödetmek maksadına matuf olduğunu söylediği, söz konusu kredinin, krediyi çekenlere ödenmesine ilişkin makbuzun, toplu ikrazat makbuzu şeklinde olduğu, yani kredinin davacıya ödendiğine ilişkin yazılı belge bulunmadığı, icra dosyasında mevcut mal beyanı dilekçelerinin matbu şekilde hazırlanmış olması hususu da göz önünde bulundurularak, söz konusu mal beyanı dilekçesinin mal beyanında bulunmamak suçlaması ile karşılaşmamak amacıyla icra baskısı altında verilmiş olması da mümkün bulunduğundan mal beyanında yer alan ifadelerin borcu kabul anlamına gelmeyeceği gerekçesiyle davanın kabulü ile davacının davalı bankaya borçlu olmadığının tespitine karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:

10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.

11. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 05.10.2015 tarihli ve 2015/7706 E., 2015/12022 K. sayılı kararı ile;

“…Mahkemece Dairemizin bozma kararına uyulduğu halde bozma gereği tam olarak yerine getirilmemiştir. Zira, davacının icra dosyasındaki mal beyanı dilekçesinde davalı bankadan kredi aldığı ve imkanı olduğunda borcunu ödeyeceği açıkça beyan edilmiştir. Bu beyan takip kesinleştikten sonra verilen bir beyan olup, ihtiyati haciz sırasında verilmiş bir beyan olmadığından manevi baskı altında verildiğinin kabulü doğru görülemez. Hal böyle olunca; davacının beyanının borcu kabulü anlamına geldiği ve kendisini bağlayacağının kabulü gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

12. Borçka Asliye Hukuk Mahkemesinin 01.04.2016 tarihli ve 2016/34 E., 2016/137 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

13. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; icra takibine esas 02.11.1999 tarihli Tarımsal Krediler İkraz Sözleşmesindeki davacıya atfen atılan imzanın Adli Tıp Kurumu raporu ile davacının eli ürünü olmadığı belirlenen somut olayda, davacının icra dosyasına verdiği 17.01.2003 tarihli mal beyanı dilekçesindeki beyanları dikkate alındığında, anılan sözleşme uyarınca kullanıldığı iddia edilen kredi nedeniyle borçlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

15. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.

16. Davalı tarafından varlığı iddia edilen bir hukukî ilişkinin mevcut olmadığının (yok olduğunun) tespiti için açılan davaya menfi (olumsuz) tespit davası denir (Kuru, Baki: İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı (Kuru-El Kitabı), Ankara 2013, s. 346).

17. Menfi tespit davası, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun (İİK) 72. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında ya da icra takibinden sonra borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Bu dava maddi hukuk ve usul hukuku bakımından genel hükümlere dayalıdır ve normal bir hukuk davası olarak açılır.

18. Bir başka deyişle kendisine karşı icra takibi yapılmış olan borçlu, ödeme emrine itiraz edilmemiş veya itiraz edilmiş olmakla birlikte yerinde görülmemiş olması sebebiyle icra takibi kesinleşse dahi maddi hukuk bakımından borçlu olmadığını ileri sürebilir. Bunun için, takip devam ederken alacaklıya karşı menfi tespit davası açabileceği gibi, böyle bir menfi tespit davası açmamış ve borcu cebri icra tehdidi altında ödemiş ise ödemiş olduğu paranın kendisine verilmesi için alacaklıya karşı istirdat davası açabilir (Kuru, Baki: İcra ve İflâs Hukukunda Menfi Tespit Davası ve İstirdat Davası, Ankara 2003, s. 233).

19. Başka bir anlatımla, menfi tespit davası icra takibinden önce sonuçlanmaz ve ihtiyatî tedbir kararı verilmemiş olması veya ihtiyatî tedbir kararının kaldırılması sebebiyle, menfi tespit davası görülürken borç davalı alacaklıya ödenirse, menfi tespit davası istirdat davasına dönüşür ve davaya istirdat davası olarak devam edilir. Bu durumda İİK’nın 72/6. maddesi gereğince bedele dönüşen istemin temeli menfi tespit davasıdır.

20. Menfi tespit davasında ispat yükü, kural olarak davalı alacaklıya düşer. Davacı (borçlu), davalının (alacaklının) varlığını iddia ettiği hukukî ilişkiyi (meselâ borcu) sadece inkâr etmekle yetinmekte ise, yani bu hukukî ilişkinin (borcun) hiç doğmadığını ileri sürmekte ise ispat yükü davalıya düşer. Çünkü hukukî ilişkinin (borcun) varlığını iddia eden davalı olduğu için, ispat yükü davalı alacaklıdadır [6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m. 190; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 6]. Fakat, menfi tespit davasını açan davacı (borçlu), davalının (alacaklı) varlığını iddia ettiği hukukî ilişkinin hiç doğmadığını iddia etmeyip, bilakis bu ilişkinin doğduğunu bildirerek başka bir nedenle hukukî ilişkinin geçersiz olduğunu veya son bulduğunu ileri sürmekte ise bu iddiayı ispat yükü TMK’nın 6. maddesi gereğince davacıdadır. Örneğin; alacaklının dayandığı senedin karşılıksız olduğunu ispat yükü, davacıya (borçluya) düşer. Bunun gibi, davacı (borçlu), davalının (alacaklının) iddia ettiği alacağın ödeme, ibra ve takas gibi bir nedenle son bulduğunu ileri sürerse, bu iddiayı ispat yükü de davacı borçluya aittir (Kuru-El Kitabı, s. 370-372).

21. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı banka tarafından davacı ile dava dışı borçlular aleyhine Borçka İcra Müdürlüğünün 2008/326 E. sayılı icra dosyasında 02.11.1999 tarihli Tarımsal Krediler İkraz Sözleşmesine dayalı olarak ilamsız icra takibi başlatılmıştır.

22. Davacı tarafından dosya içerisinde yer alan icra takibine dayanak Tarımsal Krediler İkraz Sözleşmesindeki imzaya itiraz edilmesi üzerine Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinden rapor alınmış, alınan 04.06.2013 tarihli raporda sözleşmedeki imzanın davacının eli ürünü olmadığı tespit edilmiştir.

23. Davacı tarafından icra dosyasına sunulan 17.01.2003 tarihli mal beyanı dilekçesi ile “...1999 yılında Borçka Ziraat Bankası'nca zirai kredi adı altında para dağıtılmakta idi. Benim de o tarihlerde paraya ihtiyacım olduğu için bende bir miktar kredi çektim. 1 yıl sonra faizi ile borcumu ödemek istedim. Banka müdürü ve muhtarlar Borçka ve köylerinde kuraklık yaşandığını ve kredilerin 1 yıl faizsiz olarak erteleneceğini ve yeni kredi verilmeyeceğini beyan ettiler. Ardından gelen ekonomik krizler ve işsizlik az olan imkanlarımızı tamamen tüketti. Ancak daha sonra banka, tarafımızdan yüksek oranlardaki faizi ile birlikte paranın ödenmesini istedi. Ben bu parayı ödeme imkanım olmadığı ve faizlerle katlanan meblağı ödeyemeyeceğim, herhangi bir mal varlığım yoktur. Ödeme imkanım olduğu taktirde ödeyeceğim..." şeklinde beyanda bulunulmuştur.

24. Her ne kadar icra takibine dayanak Tarımsal Krediler İkraz Sözleşmesinde davacıya atfen atılı bulunan imzanın davacının eli ürünü olmadığı yönünde Adli Tıp Kurumu raporu var ise de, davacının icra dosyasındaki mal beyanı dilekçesinde, davalı bankadan kredi aldığını ve imkânı olduğunda borcunu ödeyeceğini açıkça ifade ettiği anlaşılmaktadır. Davacının 17.01.2003 tarihli bu beyanı, hakkında başlatılan icra takibinin kesinleşmesinden sonra verilmiş olup, ihtiyatî haciz sırasında verilmiş bir beyan da olmadığından mal beyanı dilekçesinin manevî baskı altında düzenlendiğinin kabulü de mümkün değildir. Bu durumda davacının bu beyanının kendisini bağlayacağı ve borcun kabulü anlamına geldiği sonucuna varılmıştır.

25. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

26. Diğer taraftan dava tarihi 14.03.2012 olduğu hâlde gerekçeli karar başlığında 15.02.2016 olarak gösterilmesine ilişkin yanlışlık, mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde bulunduğundan bu husus ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.

27. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun'un 440-III/1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 28.04.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.