"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “Kurum işleminin iptali ve tespit" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesince Ankara 33. İş Mahkemesinin davanın kabulüne ilişkin kararına yönelik davalı ... vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin verilen kararın davalı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, ilk derece mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin dava dışı ...’e ait 1117293 sicil numaralı işyerinde 2007 yılı 2. ayında 30; 3. ayında 20 gün temizlik işçisi olarak çalıştığını, ancak sosyal güvenlik denetmeni tarafından hazırlanan 28.01.2015 tarihli ve 006 sayılı rapora istinaden bu işyerinden bildirilen hizmetlerinin iptal edildiğini, buna bağlı olarak da prim gün sayısı şartının yerine getirilmediğinden bahisle yaşlılık aylığının kesilerek ödenen miktarların borç çıkarıldığını, bu konuda davalı Kurum nezdinde yaptığı başvurunun reddedildiğini ancak davacının çalışmalarının fiili ve gerçek olduğunu ileri sürerek davacının 2007 yılı 2. ayında 30 ve 3. ayında 20 günlük hizmetlerinin iptaline ve buna bağlı olarak yaşlılık aylığının kesilmesine ilişkin Kurum işlemlerinin iptaline, çıkarılan borcun silinmesine, davacının dava dışı ...’e ait işyerinde sigortalı olarak çalıştığının tespitine, kesilen aylıkların kesildiği tarihten itibaren yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... (SGK/Kurum) vekili cevap dilekçesinde; davacının sigortalılığının eylemli ve gerçek bir çalışmaya dayanmadığının Kurum kontrol memurunun mahallinde yaptığı araştırma ve soruşturma sonucu belirlendiğini, bu nedenle Kurum işlemlerinin yerinde olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Ankara 33. İş Mahkemesinin 14.02.2017 tarihli ve 2016/671 E., 2017/25 K. sayılı kararı ile; dava dışı ...'e ait temizlik işyerinden sahte bildirimler yapıldığının çekişmesiz olduğu, özellikle sigortalılık bildirimlerini yapan ...'un çalışmayan bazı kişilerin sigortalı olarak gösterildiğini belirttiği, Kurum müfettişi tarafından yapılan teftişteki beyanında çalışanların ismini verirken çalışmayanların isimlerini net olarak söylemediği, mahkemedeki tanıklığında ise davacının çalıştığını beyan ettiği yine bordro tanığı ...’in de davacının fiilen çalıştığı yönünde açıklamada bulunduğu, davacının savcılık tarafından yürütülen soruşturmada temizlik işyerinde çalıştığını, ...'in ismini duyduğunu ancak tanımadığını ifade ettiği, bir an için emekliliğini sağlamak için sahte bildirimde bulunulduğu düşünülse bile davacının çalışmadığına dair kanıt elde edilemediği gibi bizzat çalıştığına dair tanık anlatımlarının varlığı karşısında iptal edilen hizmetin fiili çalışmaya dayandığı yönünde kanaate ulaşıldığı, öte yandan işverenin davada yer almasında hukuki yarar görülmediği, savcılık soruşturmasının beklenmesinin ise sonuca etkili olmayacağı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
7. Ankara 33. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili istinaf yoluna başvurmuştur.
8. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 09.05.2017 tarihli ve 2017/801 E., 2017/840 K. sayılı kararı ile; ilk derece mahkemesince yapılan yargılamada toplanan deliller ve özellikle davacının savcılıkta ve sosyal güvenlik memuru nezdinde verdiği samimi görülen beyanları, denetim aşamasında bazı sigortalıların çalıştıklarını beyan etmeleri, dava dışı işverenin vergi kaydının ilişkin olduğu faaliyet alanı ile süresinin işyeri ile uyuşması yargılama aşamasında dinlenen tanık beyanlarının denetim raporu öncesinde alınanlarla örtüşmesi karşısında davanın kabulüne dair kararda vakıa ve hukuki değerlendirme yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davalı Kurum vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Kararı:
9. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
10. Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 25.12.2018 tarihli ve 2017/3802 E., 2018/9653 K. sayılı kararı ile; "...Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davacıya 01/04/2007 tarihinden itibaren 5090 gün üzerinden 506 sayılı Yasa kapsamında yaşlılık aylığı bağlandığı, Kurumun 16/04/2015 tarihli işlemi ile davacının 1117293 sicil sayılı ...'e ait işyerinde geçen 01/02/2007-20/03/2007 tarihleri arasındaki sigortalılığının fiili çalışmaya dayanmadığı ve 5027 günü bulunduğu gerekçesiyle yaşlılık aylığının iptal edildiği, ...'e ait temzilik işleri mahiyetli 117293 sicil sayılı işyerinin sahte işyeri olup olmadığı ile ilgili yapılan denetim sonucu düzenlenen 28/01/2015 tarihli araştırma ve inceleme raporunda işyeri adresine gidildiğinde kullanılmayan eşyaların bulunduğu boş bir dükkan ile karşılaşıldığı, davacı yazılı beyanında, bir önceki işyerinden ayrıldığında emekliliğe çok az bir süre kaldığından Polatlı İlçesinde bir temizlik firmasında bir kaç ay çalıştığını, ancak unvanını ve işverinini tanımadığını, bu işi Cem adlı bir kişinin bulduğunu, temzilik işi yaptığı yerin Polatlı SSK hastanesinin yanındaki büro olduğunu, ...'i tanımadığını ve sigorta bildirimlerinin neden oradan yattığını bilmediğini,ücretini Cem Bey'den avans şeklinde aldığını beyan ettiği, işveren ... beyanında özetle, davacıyı ve diğer sigortalıları çalıştırmadığını, bu bildirimleri muhasebecinin yapmış olabileceğini, 2007 yılı sonunda temzilik işine son verdiğini, sadece Mehmet Akay isimli kişinin çalıştığını, Muhasebeciler Cahit Manav ve Zafer Atak'tan şikayetçi olduğunu beyan ettiği, Kurum memurunca dinlenen komşu işyeri çalışanı Mevlüt Güçlü , 2004-2005 yıllarında 1 hafta- 10 gün kadar bu adreste temzilik firmasının bulunduğu daha sonra işyerinin kapandığını beyan ettiği, Ersin Ünal, Hasan Temiz ve Levent Yıldırım isimli sigortalıların bu işyerinden sigortalı gösterilmek için para ödediklerini beyan ettikleri,bu işyerinden yapılan bildirimler ile ilgili Resmi Belgede Sahtecilik ve Kamu Kurum ve Kuruluşları Zararına Dolandırıcılık suçlarından yürütülen soruşturmanın bulunduğu, davacı tanıklarının dinlenildiği anlaşılmaktadır.
Somut olayda, davacı temizlik işi yapan işyerinde çalıştığını iddia etmekte ise de, Kurum memuruna verdiği ilk beyanında işyeri adresini beyan edememiş, yargılama aşamasında temizlik yaptığı yerlerin nereler olduğu araştırılmamış ve tüm dosya kapsamından bu işyerinden bir kısım sigortalıların işyerinde fiilen çalışmadıkları halde sigortalı gösterildikleri açık olduğu halde, davacının gerçek çalışma olgusu kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ispatlanmadan karar verilmesi hatalıdır.
Yapılacak iş, davacının banka, okul, inşaat gibi hangi işyerlerini temizlediği konusunda beyanını almak, ilgili işyerleri yönetici veya sahiplerinden ... ile temizlik konusunda sözleşme yapıp yapmadıklarını sormak, varsa fatura vb belgelerin sunulmasını istemek ve davacının temizlik yaptığı yerlerin sahipleri veya yöneticilerini resen tespit edip beyanlarına başvurmak, davanın nitelikçe kamu düzenini ilgilendirdiği nazara alınıp araştırma genişletilerek tüm deliller toplandıktan sonra sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
O halde, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, Bölge Adliye Mahkemesince eksik inceleme ve araştırma sonucu SGK vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebepten dolayı ORTADAN KALDIRILMASI, ilk derece mahkemesinin kararının bozulması gerekmiştir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı
11. Ankara 33. İş Mahkemesinin 20.06.2019 tarihli ve 2019/52 E., 2019/170 K. sayılı kararı ile; yapılan araştırma sonucu fiili çalışmanın varlığı yönünde kanaate ulaşıldığı, temizlik işlerine bakan davacının çalıştığı işyerlerini ayrıntılı olarak beyan etmesinin beklenemeyeceği, diğer yandan bu işyerlerine ulaşma ve sözleşmenin varlığını araştırmanın uzun bir yargılama sürecini gerektirdiği, davacının 2007 yılındaki 50 günlük sigortalılık bildiriminin 8 yıl sonra 2015 yılında iptal edildiği, iptalin dayanağı denetimin 2013-2015 yılları arasında yapıldığı, raporun 28.01.2015 tarihinde düzenlendiği, davacının 01.04.2007 tarihinden beri aldığı yaşlılık aylığının 16.04.2015 tarihi itibariyle iptal edildiği, davalı Kurumun 8 yıl sonra davacının kısa süreli çalışmasını ve buna bağlı olarak yaşlılık aylığını iptal ederek ödenen miktarları geri istemesinin sosyal devlet ilkesi ve sosyal güvenlik hakkı ile bağdaşmadığı gibi uzun bir süreci gerektirecek araştırmaya yönelik bozma kararının davacının açlığa mahkum edilmesi anlamına gelebileceği, bu durumun yaşama ve sağlık hakları ile de çeliştiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararını süresi içinde davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının dava dışı işyerinden bildirilen ve Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından sahte olduğundan bahisle iptal edilen 01.02.2007-20.03.2007 tarihleri arasındaki sigortalılık bildirimlerinin gerçek ve fiili çalışmaya dayanıp dayanmadığı konusunda mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm vermeye yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
14. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle ilk derece mahkemesince davanın kabulüne ilişkin verilen kararın Özel Dairece davacının banka, okul, inşaat gibi hangi işyerlerini temizlediği konusunda beyanı alınarak buna göre gerekli araştırmaların yapılması gerektiği belirtilerek bozulması üzerine davacı vekilinin bozma ilamına karşı beyanında “Davacı işverenin gönderdiği yerlere gidip temizlik yapmıştır. Dosyadaki tüm kanıtlarla davamız kanıtlanmıştır.” yönündeki beyanı ile bozma gereğinin yerine getirilip getirilmediği, direnme adı altında verilen kararın yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulu tarafından mı yoksa Özel Daire tarafından mı yapılması gerektiği ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiş; davacı vekilinin müvekkilinin hangi işyerlerini temizlediği konusunda açık beyanının bulunmadığı, mahkemece bu konuda araştırma yapılmadığı ve bu nedenle ön sorun mevcut olmadığı oy birliği ile kabul edilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
IV. GEREKÇE
15. Öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler üzerinde kısaca durulmasında fayda bulunmaktadır.
16. 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (5510 sayılı Kanun) geçici 7. maddesinin 1. fıkrasında; “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı, 02/09/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08/06/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanun’un Geçici 20'inci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiili hizmet süresi zammı, itibari hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler” yönünde düzenleme bulunmaktadır.
17. Bu itibarla 01.10.2008 tarihinden önceki döneme ilişkin hizmet tespiti uyuşmazlıklarında mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu (506 sayılı Kanun); bu tarihten sonraki dönem bakımından ise 5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekecektir.
18. Öncelikle ifade etmek gerekir ki, 506 sayılı Kanun ve 5510 sayılı Kanun’un 4. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı niteliğini kazanmanın koşulları başlıca üç başlık altında toplanmaktadır.
19. Bunlar:
a) Çalışma ilişkisinin kural olarak hizmet sözleşmesine dayanması,
b) işin işverene ait işyerinde ya da işyerinden sayılan yerlerde iş organizasyonu içerisinde yapılması,
c) çalışanın 506 sayılı Kanun’un 3. maddesinde (5510 sayılı Kanun’un 6. maddesi) belirtilen istisnalardan olmaması şeklinde sıralanabilir. Sigortalı olabilmek için bu koşulların bir arada bulunması zorunludur.
20. Dolayısıyla sigortalı olarak çalışabilmenin temel koşulu, hizmet sözleşmesine dayalı çalışmanın bulunmasıdır. Bu anlamda bir sözleşme, hizmet sözleşmesi olarak kabul edilmediğinde sigortalılıktan da söz edilmesi de mümkün olmayacaktır.
21. İşçi ve sigortalı kavramlarının tanımında hizmet sözleşmesinden hareket edilmekteyse de, 4857 sayılı İş Kanunu (4857 sayılı Kanun) ile yürürlükten kaldırılan 1475 sayılı İş Kanunu’nda ve 506 sayılı Kanun’da bu sözleşmenin tanımına ilişkin bir hükme yer verilmemiştir. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 8. maddesinde, “İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir.” tanımlaması yapılmıştır. Belirtmek gerekirse, 4857 sayılı İş Kanunu’nda “Hizmet akdi” sözcüğü terk edilmiş, yerine “İş sözleşmesi” ifadesi kullanılmıştır.
22. Hizmet akdi, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 313. maddesinin 1. fıkrasında ise, “Hizmet akdi, bir mukaveledir ki onunla işçi, muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeyi ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeği taahhüt eder.” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımda sadece hizmet ve ücret unsurları belirgin iken, 4857 sayılı Kanun’da daha önce Anayasa Mahkemesi ve öğretinin de kabul ettiği gibi “bağımlılık” unsuruna da yer verilmiştir. 5510 sayılı Kanun’un 3/11. maddesinde ise, hizmet akdinin 22.04.1926 tarihli ve 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda tanımlanan hizmet akdini ve iş mevzuatında tanımlanan iş sözleşmesini veya hizmet akdini ifade edeceği belirtilmiştir. Görüldüğü üzere 506 sayılı Kanun döneminde sigortalı niteliğini kazanmanın koşulları 5510 sayılı Kanun döneminde de farklılık arz etmemektedir.
23. Hemen belirtilmelidir ki, 5510 sayılı Kanun’un atıf yaptığı 818 sayılı Kanun 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) ile yürürlükten kaldırılmıştır. TBK'nın 393. maddesinin 1. fıkrasına göre, “Hizmet sözleşmesi, işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle iş görmeyi, işverenin de ona zamana ve yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir”. Bu hâliyle 5510 sayılı Kanun’un 3/11. maddesi uyarınca 818 sayılı Borçlar Kanunu’na yapılan atfın artık 6098 sayılı Kanun’un 393/1. maddesine yapıldığının kabulü gerekecektir.
24. Sigortalılık niteliğinin kazanılması açısından işveren ile çalıştırılan kişi arasında hizmet sözleşmesinin yapılması tek başına yeterli değildir. Ayrıca işin işverene ait işyerinde ya da işyerinden sayılan yerlerde yapılması gerekmektedir. 506 sayılı Kanun’un 5. maddesine göre (5510 sayılı Kanun’un md. 11) işyeri, bir hizmet sözleşmesine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanların işlerini yaptıkları yerdir. İşin niteliği ve yürütümü bakımından işyerine bağlı bulunan yerlerle dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden veya meslek eğitimi yerleri, avlu ve büro gibi diğer eklentiler ve araçlar da işyerinden sayılır.
25. Ayrıca 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun geçici 7. maddesi uyarınca, uygulama yeri bulan 506 sayılı Kanun'un 2. ve 6. maddelerinde öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte çalıştırılanlar, kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak, bu kimselerin ayrıca aynı Kanun’un 3. maddesinde sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları 506 sayılı Kanun'un 6. maddesinin 1. fıkrasında yer alan açık hüküm gereğidir (5510 sayılı Kanun 4 ve 92. maddeleri).
26. Ne var ki, sigortalıların bazı haklardan yararlanmaları öncelikle Kuruma bildirilmeleri, belirli süre prim ödemiş olmaları ve kanunun gerektirdiği bilgilerin açık bir şekilde bilinmesi koşullarına da bağlıdır. Anılan bilgi ve belgelerin Kuruma ulaştırılmaması veya eksik ulaştırılması hâlinde ise bildirimsiz (kaçak) çalıştırma olgusu ortaya çıkacaktır. Bu durum, prim ve gelir vergisi ödememek için işverenlerce sıklıkla başvurulan bir yol olup ülkenin gerçeklerinden biridir. İşte bu noktada, işçinin birtakım yasal haklardan yararlanabilmesi için sigortalı hizmetinin tespitini istemesi gereği ortaya çıkmaktadır.
27. Belirtilen amaca yönelik davaların yasal dayanaklarından 506 sayılı Kanun'un 79. maddesinin 10. fıkrasında, “Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları kurumca tespit edilmeyen sigortalıların hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak hizmet tespiti isteyebilecekleri” düzenlemesine; 5510 sayılı Kanun’un 86. maddesinin 8. fıkrasında ise, “Aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır.” hükmüne yer verilmiştir.
28. Sigortalı tarafından açılan hizmet tespiti davasında her türlü delille kanıtlanabilen çalışma olgusunun usulünce belirlenmesinden sonra bu çalışmanın sigortalı çalışma olup olmadığı ve çalışılan zaman üzerinde durulmalıdır.
29. Sosyal güvenlik hukukunun hem kamu hukuku hem de özel hukuk alanında kalan özellikleri dikkate alındığında, özellikle hizmet tespiti davalarında kendiliğinden araştırma ilkesinin ağır bastığı görülür. Gerçekten hizmet tespiti davaları, taraflarca hazırlama ilkesi kapsamı dışında olup kendiliğinden araştırma ilkesi söz konusudur.
30. Sigortalılık başlangıç tarihi ve hizmet tespitine yönelik davaların kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi icap ettiği Yargıtayın yerleşmiş içtihadı gereği olduğundan kamu düzenini ilgilendiren hizmet tespiti davalarında, hâkimin özel bir duyarlılık göstererek delilleri kendiliğinden toplaması ve sonucuna göre karar vermesi gerekir. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı bu davalarda ispat yükü, bir tarafa yüklenemez.
31. Hizmet tespiti davalarının amacı, hizmetlerin karşılığı olan sosyal güvenlik haklarının korunması olduğundan tespiti istenen dönemde kişinin sigortalı niteliği taşıyıp taşımadığı ile yapılan işin Kanun kapsamına girip girmediği araştırılmalıdır. Çalışma iddiasının gerçeğe uygunluğu ancak bu koşullar varsa inceleme konusu yapılabilecektir.
32. Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabileceğinden bu davalarda işyerinde tutulması gerekli dosyalar ile Kurumdaki belge ve kanıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları getirtilmeli, müfettiş raporları olup olmadığı araştırılmalı, mümkün oldukça tespiti istenen dönemde işyerinin yönetici ve görevlileri, işyerinde çalışan öteki kişiler ile o işyerine komşu ve yakın işyerlerinde, tarafları veya işyerini bilen veya bilebilecek durumda olanlar zabıta marifetiyle araştırılarak saptanmalı, sigortalının hangi işte hangi süre ile çalıştığı, çalışmanın konusu, sürekli, kesintili, mevsimlik mi olduğu, başlangıç ve bitiş tarihleri ve alınan ücret konularında beyanları alınarak tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, işyeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli, beyanları diğer yan delillerle desteklenmelidir.
33. Bu amaçla tanıkların hizmet tespiti istenen tarihte işyeri veya komşu işyeri sigortalısı ya da işvereni olup olmadıkları araştırılmalı, davalı Kurumdan bu kişilerin belirtilen tarihte sigortalılık bildirimlerinin hangi işyerinden yapılmış olduğu da sorularak, elde edilen bilgilerin ifadelerde belirtilen olgularla örtüşüp örtüşmediği de irdelenmeli, işyerinin kapsam, kapasite ve niteliği ile bu beyanlar kontrol edilmelidir.
34. Diğer taraftan bu davalarda, işverenin çalışma olgusunu kabulü ya da reddinin tek başına hukukî bir sonuç doğurmayacağı da göz önünde tutulmalıdır.
35. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 16.12.2020 tarihli ve 2017/21-2336 E., 2020/1044 K.; 11.02.2021 tarihli ve 2017/(21)10-2115 E., 2021/70 K. ile 04.03.2021 tarihli ve 2016/(21)-10-1856 E., 2021/206 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
36. Somut olayda davacıya 4490 gün sigortalı hizmetleri ve 600 gün askerlik borçlanması olmak üzere toplam 5090 prim gün sayısı esas alınarak 01.04.2007 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlandığı, sosyal güvenlik denetmen yardımcısı tarafından hazırlanan 28.01.2015 tarihli ve 006 sayılı inceleme raporunda 1117293 sicil numaralı ... unvanlı temizlik işleri işyerinin kanun kapsamına alındığı 02.08.2005 tarihinden itibaren sahte işyeri olduğu ve bu işyerinden bildirimi yapılan tüm kişilerin sigortalılıklarının fiili çalışmaya dayanmadığı yönünde tespit yapıldığı, bu rapora istinaden davalı Kurumca davacının dava dışı ...'e ait sözü edilen işyerinden bildirilen 2007 yılı 2. ayında 30 ve 3. ayında 20 gün olmak üzere toplam 50 günlük çalışmasının iptal edilerek geriye 5027 prim gün sayısı kaldığı, 5075 prim gün sayısı koşulunun oluşmadığı belirtilerek yaşlılık aylığının başlangıçtan itibaren kesildiği ve 23.05.2007-23.04.2015 tarihleri arasında ödenen aylıkların borç çıkarıldığı anlaşılmıştır.
37. Öte yandan sözü edilen işyerinden bildirimi yapılan ve sosyal güvenlik denetmeni tarafından yapılan inceleme sırasında bilgisine başvurulan kişilerden bazılarının üniversite öğrencisi olduğu, ...'i tanımadıklarını ve işyerinde çalışmadıklarını; bu kapsamda Ersin Ünal ve Hasan Temiz'in sigortalı gösterilmeleri için para verdiklerini beyan ettikleri, Levent Yıldırım'ın da emekli olmak, sağlık yardımlarından yararlanmak ve bankalardan konut kredisi almak için para karşılığı ...'e ait işyerinden sigortalı gösterildiğini söylediği, sigortalılık bildirimlerini yapan ...'un çevreden eş, dost ve yakın akrabanın talebi doğrultusunda erken emekli olmalarını ve sağlık yardımlarından yararlanmalarını sağlamak için adlarına bildirim yapıldığını ifade ettiği, davacının ise "Avni Koyuncu'nun yanından ayrıldığım zaman emekliliğime çok az bir süre kalmıştı. Burdan ayrıldıktan sonra Polatlı ilçesinde bir temizlik firmasında birkaç ay kadar çalıştım ancak unvanını ve işverenini bilmiyorum. Bu işi bana Cem adlı bir kişi buldu ve maaşımı ondan alıyordum. Temizlik işini yaptığım yerin adresi Polatlı SSK hastanesinin yanındaki bir büroydu. Bu büro soyadını bilmediğim Cem adlı kişiye aitti. Bana sormuş olduğunuz Levent Yıldırım, ..., Şenol Çınar ve Ersin Ünal adlı kişileri tanımıyorum. Ayrıca sormuş olduğunuz ... adlı bir kişiyi ya da işvereni tanımıyorum. Sigorta bildirimlerinin neden ... işyerinden yattığını bilmiyorum..." şeklinde beyanda bulunduğu, ...'in de davacıyı ve diğer sigortalıları çalıştırmadığını, bu bildirimleri muhasebecinin yapmış olabileceğini, 2007 yılı sonunda temizlik işine son verdiğini, sadece Mehmet Akay isimli kişinin çalıştığını, muhasebeciler Cahit Manav ve Zafer Atak'tan şikayetçi olduğunu beyan ettiği, komşu işyeri sahiplerinin ...'i tanımadıklarını, iş hanında temizlik firması olmadığını; Mevlüt Güçlü'nün ayrıca 2004-2005 yıllarında 1 hafta 10 gün kadar süre ile bir temizlik firmasının çalıştığını belirttikleri, bu konuda resmi belgede sahtecilik, kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık suçundan soruşturma bulunduğu tespit edilmiştir.
38. Mahkemece ... ile ... davacı tanığı olarak dinlenmiş olup ... davacının işyerinde çalışmış olmasına rağmen sosyal güvenlik denetmenine çalışmadığını söylemesi nedeniyle kararsız kaldığını, bu nedenle tam bir şey söyleyemediğini; ... ise davacı ile birlikte çalıştığını ve iş arkadaşı olduklarını belirtmiştir. Davacının Kurum yetkilisi tarafından alınan beyanında tanımadığını söylediği ... mahkemedeki tanıklığında davacı ile birlikte çalıştığını söylemiş ise de tanığın aynı istemle açtığı 2015/535 E. sayılı davada Ankara 16. İş Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin kararın davalı Kurum vekilinin istinaf başvurusu üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verildiği, kararın Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 07.06.2021 tarihli ve 2020/9217 E., 2021/7721 K. sayılı kararı ile onandığı, yine aynı işyerinden yapılan sigortalılık bildirimi iptal edilerek yaşlılık aylığı kesilen Recep Öner tarafından benzer istemle Ankara 3. İş Mahkemesinde 2005/706 E. sayısı ile açılan davada istinaf ve temyiz incelemesinden geçerek kesinleşen tespit kapsamında sigortalının ... unvanlı işyerindeki hizmetinin sahte olduğunun belirlendiği görülmüştür.
39. Şu hâlde yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; tüm dosya kapsamından dava dışı ...'e ait sözü edilen işyerinden sigortalılık bildirimi yapılan bazı kişilerin fiilen çalışmadıklarının anlaşılmasına rağmen sahte olduğu ileri sürülen bildirimleri yapan ... ile dava dışı işyerindeki çalışmalarının sahte olduğu kesinleşmiş mahkeme kararı ile belirlenen ...'in beyanı ile davacının sigortalılığının fiili ve gerçek çalışmaya dayandığına karar verilmesi hatalı olup mahkemece davacının banka, okul, inşaat gibi hangi işyerlerini temizlediği konusunda beyanı alınmalı, beyanında belirttiği işyerlerinin yönetici veya sahiplerinden ... ile temizlik konusunda sözleşme yapıp yapmadıkları sorulup varsa fatura vb belgelerin sunulması istenmeli, bu işyerlerinin sahipleri veya yöneticileri re'sen tespit edildikten sonra beyanlarına başvurulmalı ve davanın nitelikçe kamu düzenini ilgilendirdiği nazara alınıp araştırma genişletilerek tüm deliller toplandıktan sonra sonucuna göre karar verilmelidir.
40. Hâl böyle olunca Özel Dairenin bu yönlere işaret eden bozma kararı yerindedir.
41. Bununla birlikte davacının yaşlılık aylığının bağlanması talebi yönünden 506 sayılı Kanun (5510 sayılı Kanun 4/1-a maddesi) kapsamındaki çalışmaları ile askerlik borçlanması dışında başka sosyal güvenlik kurumlarına tabi sigortalılığı bulunup bulunmadığı araştırılarak bu konuda değerlendirme yapılmalıdır.
42. O hâlde direnme kararı Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenler yanında yukarıda belirtilen (41. paragraf) ilave nedenden ötürü bozulmalıdır.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen sebeplerle ve yukarıda yazılı ilave nedenden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 373/1. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine, 03.03.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.