"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi (Tüketici Mah. Sıfatıyla)
1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen “alacak” davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda Fethiye 3. Asliye Hukuk Mahkemesince (Tüketici Mahkemesi sıfatıyla) verilen asıl ve birleşen davaların reddine ilişkin karar, asıl ve birleşen davada davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı asıl ve birleşen davada davacılar vekili ve davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Asıl ve Birleşen Davalarda Davacılar İstemi:
4. Asıl davada davacılar vekili Fethiye Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine verdiği 25.10.2007 tarihli asıl dava dilekçesinde; müvekkillerinin davalı ...’dan 22.03.2005 tarihli sözleşme ile Muğla ili, Fethiye ilçesi, Çalış mevkii, ... Apartmanları, A blok 3, 9 ve 10 nolu daireler ile C blok 5 nolu daireyi satın aldıklarını, ancak projeye davalı ... tarafından devam edileceği bildirilerek yapılan sözleşmenin satıcı kısmına davalı ...’in adı yazılarak yeniden sözleşme imzalandığını, tüm bedelin ödendiğini ve 12.07.2006 tarihinde hisseli tapu devrinin yapıldığını ancak teslim edilmesi gereken tarihte dairelerde başkalarının oturduğunun anlaşıldığını ileri sürerek tapu devrinden önce yapılan 11.07.2007 tarihli sözleşme gereğince belirlenen sürede dairelerin teslim edilmemesi nedeniyle kararlaştırılan tazminattan şimdilik 13.000 İngiliz Poundu’nun faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
5. Birleşen davada davacılar vekili Fethiye Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine verdiği 19.09.2011 tarihli dava dilekçesinde; ek dava mahiyetinde açılan dava ile bakiye 247.000 İngiliz Poundu’nun faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Asıl ve Birleşen Davalarda Davalılar Cevabı:
6. Asıl ve birleşen davada davalı ... usulüne uygun tebligata rağmen cevap dilekçesi sunmamıştır.
7. Asıl ve birleşen dava davalısı ... vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin davalı ...’ya verdiği borç ile yaptığı işlerin karşılığı olarak dava konusu taşınmazların tapusunun geçici olarak müvekkiline verildiğini, ancak borç ödenince davalı ...’nın talimatı ile daire tapularını davacılar adına devrettiğini, bunun dışında davacılarla bir ilgisinin bulunmadığını, zaten davacıların daireleri teslim aldıklarını belirterek asıl ve birleşen davaların reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
8. Fethiye 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 18.03.2011 tarihli ve 2007/482 E., 2011/119 K. sayılı kararı ile; davalıların sözleşmelerden kaynaklı tüm alacaklarını almalarına, hisseli olarak tapuyu devretmelerine, bu şekilde haricî sözleşmelerin bir kısmına uymalarına rağmen cezai şart talebiyle karşılaştıklarında geçersizliği öne sürmelerinin hakkın kötüye kullanımı niteliğinde olduğu, dairelerin boş olarak teslimi konusunda ibralaşma bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulü ile 13.000 İngiliz Poundu’nun dava tarihi ile karşılığı olan 32.110TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
9. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davalılar ... vekili ve ... tarafından temyiz isteminde bulunulması üzerine, Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 20.09.2012 tarihli ve 2011/16678 E., 2012/20289 K. sayılı kararı ile; davaya tüketici mahkemesi sıfatıyla bakılarak karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir.
10. Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda Fethiye 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Tüketici Mahkemesi Sıfatıyla) 28.01.2015 tarihli ve 2013/49 E., 2015/26 K. sayılı kararı ile; taşınmaz satışlarında resmi yazılı şekil dışında yapılan işlemlerin geçersiz olduğu, sözleşmenin bazı maddelerine geçerlilik tanınamayacağı dolayısıyla cezai şart alacağının da geçersizlik yaptırımına mahkûm olduğu, ayrıca sözleşmenin ifası sırasında cezai şarta ilişkin hakka ihtirazî kayıt konulmaksızın ifanın kabul edilmiş olması nedeniyle de artık cezai şart alacağının talep edilemeyeceği gerekçesiyle asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı :
11. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada davacılar vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
12. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 26.12.2017 tarihli ve 2017/14939 E., 2017/18212 K. sayılı kararı ile; “…Taraflar arasında davaya konu Sunset Apartmanları A Blok 3-9 ve 10 numaraları daireler ile C Blok 5 no.lu daireyi davacılara satışı hususunda 22.03.2005 tarihli harici sözleşmeler imzalandığı, daha sonra 11.07.2006 tarihli ''ibraname'' başlıklı sözleşme ile arsa üzerinde ''Turizm Tesis Alanı'' şerhi bulunduğu, taşınmaz üzerinde mesken yapılamayacağı, kat irtifakı, kat mülkiyeti kurulamayacağı, bu nedenle davacılara tapuda dört adet daireye isabet eden 264/3017 oranında hisse devrinin tapu maliki Osman Mutaf tarafından yapılacağına karar verildiği, 12.07.2006 tarihinde de bahsi geçen 264/3017 oranında hissenin, davacılar adına tapuda devredildiği anlaşılmakta olup bu hususlar taraflar arasında da çekişmesizdir.
Davaya konu 22.03.2005 ve 11.07.2006 tarihli harici sözleşmeler resmi şekilde yapılmadığından geçersiz ise de, sözleşmede belirtilen tapuların devri davacılar adına yapıldığına göre artık geçerli hale gelmiştir. Geçerli hale gelen sözleşme de satışa konu dairelerin teslim tarihi 10/10/2006 olarak belirtilmiş, gecikme halinde davacılara her bir daire için 65.000 İngiliz Paundu ödeneceği hükmü düzenlenmiştir. O halde davacıların, bu hüküm gereğince geç teslim nedeniyle davalılardan gecikme nedeniyle uğradıkları zararın tazminini isteyebilecekleri açıktır.
O halde mahkemece; tapu devri ile geçerli hale gelen sözleşmeler değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
13. Fethiye 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Tüketici Mahkemesi Sıfatıyla) 28.03.2019 tarihli ve 2019/1 E., 2019/92 K. sayılı kararı ile; davaya konu taşınmazların davacılar üzerine tescil edilmesi üzerine artık haricî düzenlenen taşınmaz satış sözleşmelerinin geçersizliğinin ileri sürülemeyeceği ancak taşınmazların devri sırasında cezai şart isteme hakkı saklı tutulmadığından davacıların cezai şart isteme haklarının mevcut olmadığı gerekçesiyle asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
14. Direnme kararı süresi içinde asıl ve birleşen davada davacılar vekili ve davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
15. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki davada, 11.07.2006 tarihli “ibranamedir” başlıklı sözleşmede yer alan ve boş olarak teslim edilmeyen her bir daire için 65.000 İngiliz Poundu tazminat ödeneceğine dair hüküm gereği davacıların cezai şart isteyip isteyemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
A) Davalı ... vekilinin temyiz itirazlarına dair yapılan değerlendirmede:
16. Hukukî yarar dava şartı olduğu kadar, temyiz istemi için de aranan bir şarttır.
17. Mahkemece verilen ilk karar, asıl ve birleşen davada davalı ... vekili tarafından temyiz edilmemiştir. İlk kararı temyiz etmeyen tarafın direnme kararını temyizinde artık hukukî yararı bulunmamaktadır.
18. O hâlde, asıl ve birleşen davada davalı ... vekilinin direnme hükmüne yönelik temyiz isteminin hukukî yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.
B) Asıl ve birleşen davada davacılar vekilinin temyiz itirazlarına dair yapılan değerlendirmede:
19. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “cezai şart (ceza koşulu)” kavramı üzerinde durulmasında fayda vardır.
20. Kanun koyucu 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 158-161. maddelerinde “cezai şart” kavramını kullanmış, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 179-182. maddelerinde ise bunun yerine “ceza koşulu” kavramını tercih etmiştir.
21. Cezai şart borçlunun, asıl borcunu ilerde, hiç veya gereği gibi ifa etmediği takdirde alacaklıya karşı ifa etmeyi önceden taahhüt ettiği edime denir. Bu nedenle cezai şart, asıl borca bağlı olarak ve ancak bu borcun ihlâli ile doğabilecek olan fer’î bir edimdir. Borçlu cezai şart ödemeyi taahhüt etmişse, artık alacaklı herhangi bir zarara uğradığını iddia etmek veya zararının şümulünü ispat etmek zorunda kalmadan, tazminat elde etme imkânını bulacaktır. Cezai şartın kararlaştırılabilmesi için asıl borcun mahiyeti önemli değildir; bir verme borcu kadar, yapma veya yapmama borçlarında da cezai şart kararlaştırılabilir (Akman, Sermet/Burcuoğlu, Halûk/Altop, Atilla/ Tekinay, Selahattin Sulhi: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1993, s. 358-359).
22. Cezai şartın, kanundaki ifadesi ile ceza koşulunun istenebilmesi için sözleşmede buna ilişkin bir hüküm bulunması gerekir. Sözleşmede kararlaştırılmamış olsa dahi temerrüt hâlinde TBK’nın 125/I. maddesi hükmünce alacaklı gecikme tazminatı talep edebilir ise de, ceza koşulunun istenebilmesi için sözleşmede bununla ilgili açık hüküm bulunması şarttır.
23. Cezai şartın esas itibariyle iki temel amacı (işlevi) bulunmaktadır. Bunlardan biri, borçluyu ifaya zorlamak ve böylece asıl borcun ifasını teminat altına almak; diğeri ise, borcun ihlâli hâlinde borçlu tarafından ödenecek tazminatı önceden ve götürü olarak belirlemektir. Bu iki temel amacı dışında, cezai şartın (ceza koşulunun) diğer bir amacı da, ifayı engelleyen cezai şartta (dönme/fesih cezasında) borçlunun cezai şartı ödemek suretiyle sözleşmeden kolayca dönmesini sağlamaktır [Kocaağa, Köksal: Ceza Koşulu (Sözleşme Cezası), Ankara 2018, s. 31-33].
24. Cezai şart, uyuşmazlığın ortaya çıktığı tarihte yürürlükte bulunmakla somut olayda uygulanması gereken BK’nın 158-161. maddelerinde düzenlenmiştir.
25. Borçlar Kanunu’nun 158. maddesi;
“Akdin icra edilmemesi veya natamam olarak icrası halinde tediye edilmek üzere cezai şart kabul edilmiş ise, hilafına mukavele olmadıkça, alacaklı ancak ya akdin icrasını veya cezanın tediyesini isteyebilir.
Akdin muayyen zamanda veya meşrut mahalde icra edilmemesi halinde tediye olunmak üzere cezai şart kabul edilmiş ise, alacaklı hem akdin icrasını hem meşrut cezanın tediyesini talep edebilir. Meğer ki alacaklı bu hakkından sarahaten feragat etmiş veya kayıt dermeyan etmeksizin edayı kabul eylemiş olsun.
Borçlunun, cezai şartı tediye ile akitten rücu etmek hakkını ispat edebilmek salahiyeti mahfuzdur” hükmünü içermektedir.
26. Maddenin birinci bendinde seçimlik cezai şart düzenlenmiştir. Buna göre sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi hâlinde ödenmek üzere cezai şart vaadedilmiş ve aksi de sözleşmede öngörülmemiş ise, alacaklı ya sözleşmenin ifasını ya da cezai şartın ödenmesini isteyebilir. Seçimlik cezai şartta alacaklı seçimlik bir yetkiye sahiptir. Buna göre o şartın gerçekleşmesi yani borçlunun asıl edimi hiç veya gereği gibi ifa etmemesi durumunda ya asıl edimin ifasını ister ya da bundan vazgeçerek cezai şartın ödenmesini talep eder. Seçimlik cezai şartta alacaklı hem asıl edimin ifasını hem de cezai şartın ödenmesini isteyemeyecektir.
27. İkinci bentte düzenlenen ifaya ekli cezai şartta ise alacaklı, açıkça vazgeçmiş veya ifayı kayıtsız şartsız kabul etmiş olmadıkça, hem sözleşmenin ifasını hem de kararlaştırılan cezanın ödenmesini talep edebilir.
28. Dönme (fesih) cezası olarak da adlandırılan ifayı engelleyen cezai şart ise maddenin üçüncü bendinde hükme bağlanmıştır. Burada borçlunun cezai şartı ödemek suretiyle tek taraflı olarak sözleşmeden dönme hakkına sahip olduğunu ispat yetkisi saklı tutulmuştur. Böylece borçlu alacaklı ile yaptığı anlaşmada dilerse sözleşmeden dönmeyi ve alacaklıya sadece cezai şart ödemeyi kararlaştırabilir. Bu tür cezai şartta borçlu cezayı ödemek suretiyle sözleşmeden dönebileceği gibi, alacaklı da sadece cezai şartın ödenmesini talep edebilir. Bu durumda artık alacaklı borçludan asıl edimin ifasını isteyemeyecektir.
29. Seçimlik ve ifaya eklenen ceza koşulu, borçlunun borcunu ihlâl etmesine karşı alacaklıya bir talep hakkı sağlarken, dönme cezası borcun ihlâli koşulu aranmaksızın, belirli bir meblağı ödemek suretiyle borçluya sözleşmeyi sona erdirme imkânı verir. Borçlu, borca aykırı davranışı bulunmasa bile, ceza koşulunu ödeyerek sözleşmeyi ortadan kaldırabilir. Burada asıl borcun ifasının yerini dönme (fesih) cezası almaktadır. Bundan dolayı dönme cezasının, asıl borcun alacaklı lehine ifasını teminat altına almak gibi bir işlevinin bulunmadığı, aksine onu zayıflatıcı rol oynadığı söylenebilir. Gerçekten, “borcumu ifa etmekten vazgeçersem 1.000TL ödeyeceğim” ifadesinde yerini bulan dönme cezasında asıl borcun ifasının teminat altına alınması suretiyle alacaklının hukukî durumunun güçlendirilmesi değil, aksine dönme cezasını ödemek ve sözleşmeden dönmek (veya sözleşmeyi feshetmek) suretiyle borçlunun durumunun iyileştirilmesi söz konusudur (Kocaağa, s. 145-154).
30. Cezai şarta ilişkin hükümler emredici nitelikte değildir. Taraflar bunların aksini kararlaştırabilirler. Borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi dışında kalan diğer borca aykırılık hâlleri için ifaya eklenen ceza koşulu kararlaştırabilecekleri gibi; bu iki ihlâl durumu için seçimlik ceza koşulu da kararlaştırabilirler. Örneğin satıcının ayıplı mal teslim etmesi hâlinde, alacaklıya hem ayıpsız bir mal teslim edileceği hem de ceza koşulu ödeneceği kararlaştırılabilir. Ayrıca tarafların, ceza koşulu anlaşmasında, seçimlik ceza koşulu ile ifaya eklenen ceza koşuluna birlikte yer vermeleri de mümkündür (Kocaağa, s. 138-139). İstisnası cezanın tenkisiyle (indirilmesiyle) ilgili BK’nın 161. maddesinde (TBK m. 182) düzenlenmiş olup, maddenin birinci bendinde ceza miktarını tarafların serbestçe belirleyebilecekleri belirtildikten sonra, üçüncü bendinde: "Hâkim fahiş gördüğü cezaları tenkis ile mükelleftir" denilmek suretiyle, bu ceza miktarının hâkim kararı ile azaltılabileceği öngörülmüştür.
31. Nitekim aynı ilkelere Hukuk Genel Kurulunun 29.06.2021 tarihli ve 2017/(13)3-2245 E., 2021/880 K.; 07.07.2021 tarihli ve 2017/15-3169 E., 2021/948 K. sayılı kararlarında da değinilmiştir.
32. Somut olayda, taraflar arasında imzalanan 11.07.2006 tarihli “İbranamedir” başlıklı sözleşmenin 7. maddesinde düzenlenen; “Satışa konu dört adet dairedeki bütün eksik işler satıcı tarafça, standartlara uygun olarak tamamlanacak ve ibranamenin imzalanmasını müteakip en geç üç ay sonra (10.10.2006) oturulabilir ve boş olarak teslim edilecektir. Bu süre zarfında daireler boş olarak teslim edilemediği takdirde, boş olarak teslim edilemeyen her bir daire için satıcı taraf, alıcı tarafa, 65.000 (Atmışbeşbin) İngiliz Paundu tazminat ödenecektir. Alıcı taraf, 10.10.2006 tarihinde, eksik işlerin bedelinin ve dairelerin boş teslimin karşılığında 8.000 (Sekinbin) İngiliz Paundu ödemeyi kabul ve taahhüt etmiştir.” şeklindeki hükmün ifaya ekli cezai şart mahiyetinde olduğu her türlü duraksamadan uzaktır.
33. Az yukarıda açıklandığı gibi BK’nın 158/II. maddesinde ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir denilmek suretiyle ifaya ekli cezai şart düzenlenmiştir. Bu cezaya, gecikme cezası da denmektedir.
34. Anılan hükme göre borçlunun borca aykırı davranışı hâlinde, alacaklı hem aynen ifayı, hem de kararlaştırılan cezanın ödenmesini talep edebilecektir. Bu nedenle, burada ceza koşulunun aynen ifaya ilave olarak (kümülatif) talep edilebilmesi olanaklıdır.
35. Borçlunun borca aykırı davranışı hâlinde alacaklının ifaya ek olarak talep ettiği alacak bir ceza koşulu alacağı ise, zarar koşulunu gerektirmez. Alacaklı borçlunun borca aykırı davranışı nedeniyle zarara uğramasa dahi kararlaştırılan ceza koşulunu talep edebilir.
36. İfaya ekli cezai şartın istenebilmesi için sözleşmede açıkça kararlaştırılmış olmadıkça gecikmiş ifanın çekincesiz olarak kabul edilmemesi gerekir. Aksi hâlde cezai şartı isteme hakkı düşer. Gecikmiş ifadan önce keşide edilen ihtarla gecikme cezası isteme hakkı saklı tutulmuş, sözleşmede cezai şart talep edebilmek için ihtirazî kayda gerek olmadığı kararlaştırılmış ya da ifadan önce alacaklının bu hakkını saklı tuttuğu anlamına gelecek davranışları mevcut ise sonradan yapılan teslimde çekince konulmamış olsa dahi cezai şart isteme hakkı düşmez, talep edilebilir.
37. Cezayı isteme hakkının saklı tutulması (çekince, ihtirazî kayıt), yenilik doğuran bir irade beyanı olup, ifa anında açıkça yapılmalıdır. Saklı tutma, teslim-kabul tutanağına düşülecek bir kayıtla veya ifayı kabulden önce yapılacak yazılı bildirimle yahut iş bedelinin ceza alacağı kesilerek ödenmesi gibi buna delalet eden bir eylem veya işlem ile gerçekleştirilebilir.
38. Açık feragat ise, borçluya yöneltilen ve varması gereken bir irade beyanıyla veya sözleşmeye önceden eserin çekincesiz kabul edileceğine ilişkin bir hükmün konulmasıyla olur. Bazen de, çekincenin varlığı bazı koşulların gerçekleşmesine bağlanabilir (Selimoğlu, Yaşar Engin: Eser Sözleşmesi, Ankara 2017, s. 350-353).
39. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendiğinde; taraflar arasında yapılan haricî taşınmaz satım sözleşmelerinin, karşılıklı edimlerinin yerine getirilmiş olması nedeniyle artık geçersizliklerinden bahsedilemeyeceği hususu çekişme dışıdır. Bu durumda taraflar arasında imzalanan ve geçerli olduğu anlaşılan sözleşmedeki cezai şarta dair düzenlemenin de geçerli olacağının kabulü gerekir. Cezai şarta ilişkin madde hükmü geçerli olmakla birlikte davacıların bu maddeye dayanarak cezai şart bedeline hak kazanıp kazanamayacakları hususu ise uyuşmazlık noktasını oluşturmaktadır. Mahkemece, sözleşmenin ifası yani taşınmazların devri sırasında davacılar tarafından ihtirazî kayıt konulmamış olması nedeniyle BK’nın 158/2. maddesi gereği cezai şart talep edilemeyeceği belirtilmiş ise de, tapulu taşınmazın tapuda ferağının verilmiş olması mücerret taşınmazın tesliminin ifası olarak kabul edilemez. Bunun yanında tapu devrinin, “ibranamedir” başlıklı sözleşmenin imzalanmasının hemen ertesi günü 12.07.2006 tarihinde yapıldığı, taşınmazların boş olarak teslim vaadinde ise 10.10.2006 tarihinin işaret edildiği anlaşılmakla ifa sırasında, 12.07.2006 tarihinde, ihtirazî kayıt konulmasını beklemek sözleşmenin amacı ile çelişir. Bu durumda sözleşmeye konu taşınmazların vaadedildiği tarihte ve şekilde teslim edildiğine dair ispat külfeti davalılarda olup dosya kapsamı itibariyle bu yönde ispat bulunmadığı anlaşıldığından davacıların sözleşmede geçen cezai şarta hak kazanacaklarının kabulü gerekir.
40. Diğer taraftan, birleşen davada dava tarihi 19.09.2011 olduğu hâlde direnme kararının başlık kısmında 26.09.2011 olarak hatalı yazılmış ise de bu durum mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde olduğundan ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.
41. Hâl böyle olunca; Mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
42. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1) Davalı ... vekilinin temyiz isteminin hukukî yarar yokluğundan REDDİNE (III-A),
2) Asıl ve birleşen davada davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA (III-B),
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21.04.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.