"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi
1. Taraflar arasındaki “kamulaştırmasız el atma nedeniyle mülkiyetin tespiti ve tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun kabulüne ve HMK'nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının gerekçe bölümünün kaldırılarak gerekçenin düzeltilmesine ve davanın reddine ilişkin hükmün davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; mülkiyeti Hazineye ait Ankara ili Çankaya ilçesi Karakusunlar mahallesi 94 parselin 295 m2'lik bölümü üzerine müvekkilinin ev yaparak ağaç diktiğini, 2981 sayılı Gecekondu Önleme Kanunu gereğince 12.11.1984 tarihli ve 5147 sayılı dilekçe ile belediyeye başvurarak yer bedelini bankaya yatırması üzerine tapu tahsis belgesi düzenlendiğini ve 94 parselin tapu kaydının beyanlar hanesine 27 nolu gecekondunun davacıya ait olduğunun şerh düşüldüğünü ancak tapu işlemleri devam ederken davalı idare tarafından taşınmazın Bakanlığa ait telsiz istasyonu için kamulaştırıldığını, bu sırada yapılan imar uygulaması sonucu tahsisli yerin yeni 27423 ada 3 parsel içinde kaldığını, esasen mülkiyeti davacıya ait olduğu ileri sürülen yer için davalı idarece yapılan kamulaştırma nedeniyle tapu verilemediğini ve bedelinin de ödenmediğini, davacının mağdur olduğunu belirterek dava konusu yerin mülkiyetinin davacıya ait olduğunun tespiti ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 25.000TL tazminatın davalı idareden faizi ile birlikte tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı idare vekili cevap dilekçesinde; dava konusu taşınmazın idareleri tarafından kamulaştırıldığını, taşınmazın bitişik parsellerle şuyulandırılması nedeniyle özel şahıslara ait hisse bedellerinin ödendiğini, davacının taşınmaz üzerindeki bina ve muhtesatı için de kıymet takdiri yapılarak tebligat çıkartıldığını, davacı tarafından açılan ve kısmen kabulüne karar verilen bedel artırım davasının onanarak kesinleştiğini, tapuda pay sahibi olmaması nedeniyle bedel isteyemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesinin Kararı:
6. Ankara 18. Asliye Hukuk Mahkemesinin 22.09.2016 tarihli ve 2015/409 E. 2016/416 K. sayılı kararı ile; dava konusu 94 nolu parselin Maliye Hazinesi adına kayıtlı iken davacının müracaatı üzerine adına tapu tahsis belgesi düzenlendiği, Dışişleri Bakanlığı haberleşme alanı olarak ayrılan 27423 ada 3 parsel üzerinde kalan davacıya ait gecekondunun 25.07.2000 tarihinde Dışişleri Bakanlığınca kamulaştırıldığı, davacının bina, müştemilat ve ağaçları için takdir olunan bedelin artırılması için Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2000/561 E. sayılı dosyasında açtığı davanın kısmen kabul edilerek kesinleştiği ancak kamulaştırma tarihinde henüz arsa tahsis işleminin yapılmadığı, adına tapu kaydı düzenlenmediği ve taşınmazın mülkiyetinin davacıya geçmediği, bu nedenle davacı tarafından mülkiyetini kazanmadığı taşınmaz için bedel istenemeyeceği, belediyeye ödediği taşınmaz bedelini de davalıdan talep etmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
7. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı davacı vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
8. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 27.12.2016 tarihli ve 2016/232 E. 2016/228 K. sayılı kararı ile; tahsis kapsamındaki yerin hak sahibi adına tescil edilebilmesi için, hukukî yönden geçerliliğini koruyan bir tapu tahsis belgesinin bulunması, ıslah imar planlarının yapılmış olması, tahsise konu yerin kamu hizmetine ayrılmamış olması gerekmekte olup yapılan ıslah imar planı uygulaması sonucunda davacıya tahsis edilen yerin kamu hizmetine yani davalı idareye ait telsiz istasyonu ve arşiv binası alarak planlanan alanda kaldığı, kamulaştırılmış olup davacıya yer tahsis edilmediği, bu nedenle tapu tahsis belgesinin hukukî geçerliliğini yitirdiği, davacının mülkiyetin kendisine ait olduğunun tesbitini isteyemeyeceği gibi taşınmazda mülkiyet hakkı bulunmadığından kamulaştırmadan kaynaklı zemin bedelini de talep edemeyeceği gerekçesiyle davacı vekilinin bu husustaki istinaf başvurusunun kabulü ile HMK'nın 353/1-b/2. maddesi uyarınca mahkeme kararının gerekçe bölümünün kaldırılarak açıklanan şekilde düzeltilmesine ve davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
9. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
10. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 31.05.2018 tarihli ve 2017/24415 E. 2018/10895 K. sayılı kararı ile; “…Dosyada bulunan kanıt ve belgelere göre; davacının mülkiyeti Hazineye ait olan 94 parsel sayılı taşınmaz üzerine gecekondu yaparak ağaç diktiği, 2981 sayılı Gecekondu Önleme Yasası gereğince 12.11.1984 tarih ve 5147 sayılı dilekçe ile belediyeye yaptığı müracaat üzerine işgal ettiği 233 m2'deki 27 kapı nolu yığma konut için tapu tahsis belgesi verilerek 94 parsel sayılı taşınmazın beyanlar hanesine 18.12.1985 tarih ve 5719 yevmiye ile bu hususun şerh verildiği, dava konusu taşınmazın da içinde bulunduğu alanda yapılan imar ıslah planı uygulaması sonucunda gecekondunun 27423 ada 3 parselde kaldığı, ancak iş bu taşınmaz 1998 tarih ve 1627 sayı ile onaylanan 74910 sayılı imar planında Dışişleri Bakanlığı Haberleşme Alanı olarak ayrılması nedeniyle Dışişleri Bakanlığınca 25.07.2000 tarihinde kamulaştırıldığından davacıya arsa tahsis işlemi yapılamadığı, imarla oluşan 27423 ada 3 parselde şahıs mülkiyetinde olan payların kamulaştırmaya bağlı satın alma suretiyle 132.65,00 m2 olan tamamının Hazine adına tescil edildiği ve davacıya ait yapı ve muhtesatın da bu kapsamda kamulaştırıldığı, davacının Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2000/561 Esas sayılı dosyası ile açmış olduğu bedel arttırım davasının kısmen kabulüne dair kararın onanarak kesinleştiği anlaşılmıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 04.12.1996 tarihli 1996/14-763-864 sayılı kararında da belirtildiği üzere tapu tahsis belgesi bir mülkiyet belgesi olmayıp yanlızca fiili kullanmayı belirleyen bir zilyetlik belgesidir. İlgilisine ancak kişisel hak sağlayabilir ve salt tahsis belgesinin varlığı tahsis edilen yerin tahsis edilen adına tescilini sağlamaz. Anılan belge ancak bunu veren idarece taşınmazın bulunduğu yörede imar ıslah çalışmalarının başlaması halinde ilgilisine tapu verilmesi vaadini taşıyabilir.
Somut olayda davacıya verilen tapu tahsis belgesinin iptal edilmediği, dava tarihi itibariyle tahsis işleminin geçerliliğini koruduğu, bu itibarla davacıya kişisel hak sağlamaya devam ettiği, tahsise konu yerin Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan kamulaştırması tarihinde henüz arsa tahsis işleminin yapılmadığı ve tapu tahsis belgesinin gerçek tapuya dönüşmediği anlaşıldığından, ilk derece mahkemesince taşınmazın mülkiyeti davacıya geçmediğinden tapu ile malik olmadığı taşınmaz için davalı idareden bedel isteyemeceği ve belediyeye ödediği bedeli de davalıdan talep etmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine dair verilen kararın yerinde olduğu, bu nedenle istinaf başvurusunun HMK'nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği halde tapu tahsis belgesinin hukuki geçerliliğini yitirmesi sebebiyle davanın reddi gerektiğinden bahisle mahkeme kararının gerekçe bölümünün düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulması,
Doğru görülmemiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
11. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 13.03.2019 tarihli ve 2018/2401 E. 2019/642 K. sayılı kararı ile; önceki karardaki gerekçe ile direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kamulaştırmasız el atma nedeniyle mülkiyetin tespiti ve tazminat istemine ilişkin eldeki davada, tapu tahsis belgesinin hukukî geçerliliğini yitirip yitirmediği noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
14. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesine geçilmeden önce, bölge adliye mahkemesi tarafından verilen ilk kararın Özel Dairece bozulmasından sonra bölge adliye mahkemesince tarafların duruşmaya davet edilerek bozma ilamına karşı diyeceklerinin sorulması üzerine 27.02.2019 tarihli celsede davacı vekilinin “davaya ilişkin Yargıtayın bozma ilamı tarafımızdan net olarak anlaşılamamıştır, süre verilsin, bozmaya karşı beyanda bulunacağız”, davalı idare vekilinin ise “biz bozmaya uyulmasını ve bozma gerekçesinde yer aldığı şekilde karar verilmesini talep ediyoruz” şeklinde, 13.03.2019 tarihli celsede ise davacı vekilinin “Dairenize sunmuş olduğumuz 05/03/2019 tarihli dilekçemizi aynen tekrar ediyoruz, Yargıtay bozma ilamındaki gerekçeye katılmamakla birlikte söz konusu kararı biz temyiz ettiğimiz için uyulmasını talep etmek zorunda kaldığımızdan bu yönde karar verilmesini istiyoruz”, davalı idare vekilinin “Dairenizce mülkiyetin tespitine yönelik talepde değerlendirilerek davanın reddine karar verilmiştir bu itibarla Dairenizin kararının doğru olduğunu düşünmekteyiz ve Yargıtay kararına karşı Dairenizce direnilmesini talep ediyoruz” şeklindeki beyanları gözetildiğinde bölge adliye mahkemesince direnme kararı verilip verilemeyeceği hususu ön sorun olarak ele alınıp incelenmiştir.
15. Bilindiği üzere 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 373/3. maddesi hükmüne göre; bölge adliye mahkemesi, 344. madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir.
16. Mahkeme kural olarak, Yargıtayın bozma kararına uyup uymamak konusunda tarafların düşünce ve istekleri ile bağlı olmayıp, bu yönden serbest davranmak; uyma ya da direnme kararı vermek yetkisine sahiptir.
17. Diğer taraftan, çekişmeli yargıda bozma nedenlerinin kamu düzenine ilişkin ve dolayısı ile hâkimin kendiliğinden (re’sen) göz önünde bulundurması gereken sebeplerden olmaması hâlinde taraflar veya vekilleri, bozma kararına uyulmasını istemişlerse, artık mahkeme önceki kararda direnemez. Zira bozmaya uyulması talep edilmekle artık bozma lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak doğmuş olur.
18. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (HUMK) ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır.
19. Bu kurum davaların uzamasını önlemek, hukukî alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir (Hukuk Genel Kurulunun 22.01.2014 tarihli ve 2013/19-556 E. 2014/40 K., 18.02.2020 tarihli 2016/21-817 E., 2020/167 K. sayılı kararları).
20. Bu bağlamda, aleyhine verilen bozma kararını benimsemek suretiyle bozma kararına uyulmasını isteyen tarafın bu kabulü, hukukî sonuç doğuracak nitelikte olup, bozma hükümlerinin yerine getirilmesi konusunda, bozma kararı lehine olan taraf yararına usule ilişkin kazanılmış hak oluştuğunun kabulü gerekir.
21. Böyle bir durumda mahkemenin, bozmayı kabul yönündeki bu irade açıklamasını nazara almadan, kazanılmış hakkı ihlâl ederek direnme kararı vermesi olanaklı değildir.
22. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; kamu düzenine ilişkin bozma nedenleri bulunmayan eldeki davada, bölge adliye mahkemesi kararının Özel Dairece bozulmasını takiben tarafların beyanları alınmıştır. Davacı vekili 27.02.2019 tarihli celsede bozma ilamına karşı beyanda bulunmak için süre talebinde bulunmuş, davalı idare vekili bozma kararına uyulmasını talep etmiştir. 13.03.2019 tarihli celsede davacı vekili bozma kararına uyulmasını istemiş, davalı idare vekili direnme kararı verilmesini talep etmiştir. Bu durumda davalı idare vekilinin bozma ilamına uyulmasını talep ettikten sonra bu beyanından dönerek önceki kararda direnilmesini talep etmesi mümkün değildir.
23. Hâl böyle olunca bölge adliye mahkemesince tarafların beyanları ve bu beyanların doğurduğu hukukî sonuç da gözetilerek Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
24. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan usuli nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/2. maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 14.06.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.