Logo

Hukuk Genel Kurulu2019/775 E. 2022/962 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davacı akaryakıt dağıtım şirketinin, davalı bayi ile arasındaki akaryakıt alım taahhüdünün ihlali nedeniyle cezai şart talep edip edemeyeceği.

Gerekçe ve Sonuç: Davacı şirketin, uzlaşma tutanağıyla cezai şart talebinde bulunma hakkını saklı tutsa da, ifaya eklenen cezai şartın talep edilebilmesi için, her yıl için ayrı ayrı ihtarname çekmesi veya akaryakıt teslimatlarını ihtirazi kayıtla yapması gerektiği, davacı tarafından bu hususların yerine getirilmediği ve davalının son sözleşme döneminde taahhüt edilen miktardan daha fazla akaryakıt aldığının tespit edilmesi gözetilerek direnme kararı onanmıştır.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 10. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun’la değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin ikinci fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davacı vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verildikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin bir kamu iktisadi kuruluşu olan ve sermayesi Devlet Hazinesine ait bulunan TPAO tarafından kurulmuş bir akaryakıt dağıtım şirketi olduğunu, 13.05.2008 tarihli bayilik sözleşmesi ve protokol ile taraflar arasında dağıtıcı bayilik ilişkisinin başladığını, davalının protokol gereğince İzmir İli, Seferihisar İlçesi, Düzce Köyü, Ağaççeşmesi Mevkii 889 parsel sayılı istasyon arazisi üzerine davacı lehine on beş yıl süre ile intifa hakkı tesis etmeyi taahhüt ettiğini, protokol kapsamında davacı şirketin 1.000.000USD+KDV bayilik hizmet bedeli ödemeyi üstlendiğini, davalı şirketin 13.05.2008 tarihli satış taahhütnamesi gereğince davacıdan her yıl asgari 2.000m3 beyaz ürün almayı, her ne sebeple olursa olsun satış taahhüdünü yerine getirmediği taktirde satamadığı beher m3 beyaz ürün için 50,00USD cezai şart ödemeyi taahhüt ettiğini, sözleşme gereğince intifa hakkının tesis edildiğini, müvekkilinin davalıya 1.180.000USD bayilik hizmeti bedelini ödediğini, anlaşma kapsamında taraflar arasındaki 13.05.2008 tarihli protokole göre 2.100.000TL bedelli davacı lehine ipotek tesis edildiğini, diğer davalıların da imzaladıkları kefaletname ile davalı şirketin davacıya olan 1.000.000USD'ye kadar olan borçları için müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatı ile üstlendiklerini, bu şekilde 13.05.2008 tarihli protokol ve 15.05.2008 tarihli on beş yıl süreli intifa sözleşmesinden müteşekkil dikey anlaşma tesis edildiğini, davalı şirketin davacının İzmir bayisi olarak faaliyetine başladığını, bu sırada Rekabet Kurulunun 05.03.2009 tarihli ve 09-09/187-56, 57 sayılı kararına istinaden söz konusu kurumun internet sitesinde 12.03.2009 tarihli duyurusunda akaryakıt bayilik sözleşmesi ile bağlantılı olarak yapılan intifa ve benzer etkiye sahip sözleşmelerin rekabet yasağı süresini fiilen uzatacak şekilde kullanılamayacağı ve bu tür anlaşmaların varlığı hâlinde beş yılı aşan süreler bakımından 2002/2 sayılı tebliğde tanınan muafiyet koşullarının ortadan kaldırılacağının kamuoyuna bildirildiğini, bu gelişmeyi takiben davalı şirket ile 19.02.2010 tarihli uzlaşma tutanağı yapıldığını, bu tutanakla davalının müvekkili davacı ile 1.000.000USD+KDV karşılığı anlaştığını, bu bedelin on beş yıl süre ile bayilik yapmak ve perakende satış fiyatından olmak üzere 29.300 m3 beyaz ürünün davacıdan almak karşılığında tahsil edildiğini kabul ve beyan ettiğini, 13.05.2013 tarihine gelindiğinde yeni anlaşma tesis edilemediğini, faaliyetlerin aksamaması için 13.05.2013 tarihli bir ay süreli ek bayilik anlaşması imzalandığını, ancak 13.06.2013 tarihine kadar taraflar arasında mutakabat sağlanamadığından aralarındaki sözleşmenin sona erdiğini, davalının başka bir dağıtıcı ile sözleşme imzalayarak bayilik faaliyetine devam ettiğini, davalının bayilik sözleşmesi süresince gerçekleştirilmesi gerekli olan asgari alım taahhüdünü yerine getirmemesi nedeniyle sözlü ve yazılı olarak uyarıldığını, davalının 13.05.2013 dönemine ilişkin ilk 5 yıllık öngörülen taahhüdünün 9.300m3 olduğunu, belirtilen dönemde toplam 2.823,01m3 alımları olduğunu, bu döneme karşılık gelen ve gerçekleşmeyen beyaz ürün taahhüdünün 6.476,99m3 olduğunu, karşılığının 323.849USD cezai şart oluşturduğunu ileri sürerek, 323.849USD'nin dava tarihinden itibaren 3095 sayılı kanunun 4/a maddesi gereğince Devlet Bankalarının ABD doları ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesaplarına uyguladığı en yüksek faizi ile davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, uyuşmazlık konularının belirlendiği ön inceleme duruşmasında davadaki ana sebebin cezai şart hukukî sebebine göre 323.849USD'ye ilişkin talep olduğunu, kâr mahrumiyeti ve sebepsiz zenginleşme nedeniyle doğan alacaklarının bu davanın konusu olmadığını beyan etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davanın bir yıllık zamanaşımına tâbi olması sebebiyle reddini talep ettiklerini, 19.02.2010 tarihli uzlaşma tutanağının baskı ve zorlama sonucu imzalattırıldığını, davalı tarafa itiraz hakkı tanınmadığını, aksi taktirde akaryakıt ikmali yapılmayacağını, şirket nezdindeki teminatlara el konulacağı ve sözleşmenin feshedileceğini, davalıya 10.06.2013 tarihli protokolün imzalanması yoksa sözleşmenin yenilenmeyeceği hususunun dayatıldığını, şartların kabulünün davalının ekonomik mahvına neden olabileceğini, sözleşmenin yenilenmemesine davacının sebep olduğunu, davalının yıllık satış taahhüdünü yerine getirememesinde de davacı uygulamalarının sebep olduğunu, davacının dürüstlük ilkelerine aykırı tutum ve davranışlarının hukuken korunmasının mümkün olmadığını, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 52. maddesindeki hükümler uyarınca davacı şirketin alacak talebinin hak ve nesafet kurallarına aykırı olduğunu, davalı müvekkili şirketin hiçbir zaman sözleşmede öngörülen asgari tutarda akaryakıt ürünü almamasına rağmen davacının ürün sağlamaya devam ettiğini ve sözleşme boyunca alacak talebinde bulunmadığını, cezai şart ödemesi için dava açmadığını, dava konusu alacağın 13.05.2008 tarihli kefaletname kapsamında olmayıp davacının kefillere yöneltilmesinin mümkün olmadığını, sözleşmede kararlaştırılan yıllık satış miktarı ve cezai şart miktarının fahiş ve davalının ticarî hayatına engel teşkil edecek mahiyette olduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Ankara 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin 30.03.2016 tarihli ve 2013/629 E., 2016/192 K. sayılı kararı ile; davacının davayı cezai şarta hasrettiği, kâr mahrumiyeti ve sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayalı taleplerinin bu davanın konusu olmadığı, davacının taraflar arasındaki 13.05.2008 tarihli protokol ve aynı tarihli satış taahhütnamesi gereğince cezai şart isteyebilmesi için bir yıldan uzun süreli protokole göre taahhütnamedeki asgari alım taahhüdünü yerine getirmeyen davalı şirkete karşı takip eden yıllar bakımından her yıla ilişkin edimin yerine getirilmesi için ihtar çektiğini veya müteakip teslimleri ihtirazi kayıt koyarak yaptığını ispat etmesi gerektiği, bu konuda dosyaya herhangi bir belge ibraz edilmediği, bilirkişi heyetinin bayilik sözleşmesinin son yılını (13.05.2012-13.05.2013) dikkate alarak yaptığı inceleme sonunda davalı şirketin davacıdan 2.072,135m3 beyaz ürün aldığını tespit ettiği, taahhütnameye göre ise her yıl 2.000m3 beyaz ürün alması gerektiği, davalı şirketin son dönemde taahhütten daha fazla miktarda ürün aldığından cezai şart talebinin yerine olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Ankara 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 02.03.2017 tarihli ve 2016/11972 E., 2017/1688 K. sayılı kararı ile;

“…(1) Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

(2) Davacı ... ile bayi arasında imzalanan 19.02.2010 tarihli uzlaşma tutanağının 4. maddesinin b bendi, “Bayi, TP’nin sözleşme ve eklerinin yürürlükte kaldığı süre içinde doğmuş ve doğacak tüm haklarını (özellikle satış taahhüdünden kaynaklanan cezai şartı) saklı tuttuğunu kabul ve taahhüt eder” düzenlemesini içermektedir. Bu düzenleme uyarınca davacı ... bayilik sözleşmesinin yürürlükte kaldığı süre için asgari alım taahhüdünün yerine getirilmemesi nedeniyle cezai şart isteyebilecektir. Mahkemece bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir, …” gerekçesi ile karar oy çokluğuyla bozulmuş, davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının ise reddine karar verilmiştir.

Direnme Kararı:

9. Ankara 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin 31.01.2018 tarihli ve 2017/614 E., 2018/71 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi yanında, uzlaşma tutanağının 4. maddesinde yer alan düzenlemede "doğmuş ve doğacak haklardan" söz edildiği, ancak davacı taraf bu tutanağı imzalamadan önceki yıllarda davalıya ihtirazi kayıtsız ürün vermeye devam ettiğinden bu dönemde doğmuş bir cezai şart alacağı bulunmadığı, taraflar arasındaki uzlaşma tutanağındaki bu hükmün tutanak imzalandığında doğmuş hakları saklı tutmakta olduğu, doğmamış hakları eskiye dönük olarak canlandırmasında hukuken imkân bulunmadığı, davacının ancak uzlaşma tutanağının imzalanmasından sonra doğan cezai şart varsa bunu talep edebileceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı ... ile davalı bayi arasında imzalanan 19.02.2010 tarihli uzlaşma tutanağının 4. maddesinin (b) bendinde yer alan; “Bayi, TP’nin sözleşme ve eklerinin yürürlükte kaldığı süre içinde doğmuş ve doğacak tüm haklarını (özellikle satış taahhüdünden kaynaklanan cezai şartı) saklı tuttuğunu kabul ve taahhüt eder” bu düzenleme uyarınca, davacı ... şirketinin bayilik sözleşmesinin yürürlükte kaldığı süre için asgari alım taahhüdünün yerine getirilmemesi nedeniyle cezai şart talep edip edemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü için “cezai şart (ceza koşulu)” kavramı üzerinde durulmasında yarar vardır.

13. Kanun koyucu mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 158-161. maddelerinde “cezai şart” kavramını kullanmış, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 179-182. maddelerinde ise bunun yerine “ceza koşulu” kavramını tercih etmiştir.

14. Cezai şart borçlunun, asıl borcunu ilerde, hiç veya gereği gibi ifa etmediği takdirde alacaklıya karşı ifa etmeyi önceden taahhüt ettiği edime denir. Bu nedenle cezai şart, asıl borca bağlı olarak ve ancak bu borcun ihlâli ile doğabilecek olan fer'î bir edimdir. Borçlu cezai şart ödemeyi taahhüt etmişse, artık alacaklı herhangi bir zarara uğradığını iddia etmek veya zararının şümulünü ispat etmek zorunda kalmadan, tazminat elde etme imkânını bulacaktır. Cezai şartın kararlaştırılabilmesi için asıl borcun mahiyeti önemli değildir; bir verme borcu kadar, yapma veya yapmama borçlarında da cezai şart kararlaştırılabilir (Akman, Sermet/Burcuoğlu, Halûk/Altop, Atillâ/ Tekinay, Selahâttin Sulhi: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1993, s. 358-359).

15. Cezai şartın, Kanun’daki ifadesi ile ceza koşulunun istenebilmesi için sözleşmede buna ilişkin bir hüküm bulunması gerekir. Sözleşmede kararlaştırılmamış olsa dahi temerrüt hâlinde TBK’nın 125/1. maddesi hükmünce alacaklı gecikme tazminatı talep edebilir ise de, ceza koşulunun istenebilmesi için sözleşmede bununla ilgili açık hüküm bulunması şarttır.

16. Cezai şartın esas itibariyle iki temel amacı (işlevi) bulunmaktadır. Bunlardan biri, borçluyu ifaya zorlamak ve böylece asıl borcun ifasını teminat altına almak; diğeri ise, borcun ihlâli hâlinde borçlu tarafından ödenecek tazminatı önceden ve götürü olarak belirlemektir. Bu iki temel amacı dışında, cezai şartın (ceza koşulunun) diğer bir amacı da, ifayı engelleyen cezai şartta (dönme/fesih cezasında) borçlunun cezai şartı ödemek suretiyle sözleşmeden kolayca dönmesini sağlamaktır (Kocaağa, Köksal: Ceza Koşulu (Sözleşme Cezası), Ankara 2018, s. 31-33).

17. Cezai şart, somut olayda uygulanması gereken ve uyuşmazlığın ortaya çıktığı tarihte yürürlükte bulunan TBK’nın 179–182. maddelerinde düzenlenmiştir.

18. Türk Borçlar Kanunu’nun 179. maddesi:

“…Bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın ifasını isteyebilir.

Ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir.

Borçlunun, kararlaştırılan cezayı ifa ederek sözleşmeyi, dönme veya fesih suretiyle sona erdirmeye yetkili olduğunu ispat etme hakkı saklıdır…” düzenlemesini içermektedir.

19. Maddenin birinci bendinde seçimlik cezai şart düzenlenmiştir. Buna göre sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi hâlinde ödenmek üzere cezai şart vaad edilmiş ve aksi de sözleşmede öngörülmemiş ise alacaklı ya sözleşmenin ifasını ya da cezai şartın ödenmesini isteyebilir. Seçimlik cezai şartta alacaklı seçimlik bir yetkiye sahiptir. Buna göre o şartın gerçekleşmesi yani borçlunun asıl edimi hiç veya gereği gibi ifa etmemesi durumunda ya asıl edimin ifasını ister ya da bundan vazgeçerek cezai şartın ödenmesini talep eder. Seçimlik cezai şartta alacaklı hem asıl edimin ifasını hem de cezai şartın ödenmesini isteyemeyecektir. Örneğin, satıcının sattığı malı teslim etmemesi hâlinde alıcının mal yerine 100.000TL ceza koşulu isteyebileceği kararlaştırılmışsa, alıcı ister malın teslimini, isterse ceza koşulunu isteyebilir. Görüldüğü üzere burada seçimlik bir hak söz konusu olup, alacaklı ancak ya asıl borcun ifasını ya da ceza koşulunun ödenmesini isteyebilir; alacaklı aynı anda hem asıl borcun ifasını hem de ceza koşulunun ödenmesini kural olarak isteyemez. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, asıl borcun sonraki imkânsızlık nedeniyle ifa imkânının ortadan kalkması hâlinde, alacaklıya tanınmış olan bu seçim hakkı bir anlam ifade etmez. Asıl borcun ifası imkânsız olduğunda, alacaklı koşulları varsa yalnızca tazminat isteme hakkına sahip olur. Buna göre alacaklı, ya zararının tazmin edilmesini ya da ceza koşulunun ödenmesini ister.

20. Buradaki “seçimlik” ifadesinden, ceza koşulu ile asıl borç arasındaki ilişkinin, seçimlik borçlarda yer alan birden çok edim arasındaki ilişkiye benzediği sanılmamalıdır. Asıl borç ile ceza koşulu arasında gerçek anlamda bir seçimlik borç (alacak) ilişkisi söz konusu olmayıp, yalnızca alacaklıya tanınmış bir seçim hakkı söz konusudur. Bunun önemi şu noktada ortaya çıkar: Borçlu asıl borcun ifasıyla yükümlü olmakla birlikte, alacaklı asıl borcun ifasından vazgeçerek ceza koşulunun ödenmesini istediğini borçluya bildirebilir. Borçlu ceza koşulu kendisinden istenmedikçe yalnız asıl borcu ifa edebilir. Bu seçim hakkı, teknik anlamdaki seçimlik borçtan (alacaktan) farklıdır (Kocaağa, s. 133-136).

21. İkinci bentte düzenlenen ifaya ekli cezai şartta ise alacaklı, açıkça feragat etmiş veya ifayı kayıtsız şartsız kabul etmiş olmadıkça, hem sözleşmenin ifasını hem de kararlaştırılan cezanın ödenmesini talep edebilir.

22. Dönme (fesih) cezası olarak da adlandırılan ifayı engelleyen cezai şart ise maddenin üçüncü bendinde hükme bağlanmıştır. Burada borçlunun cezai şartı ödemek suretiyle tek taraflı olarak sözleşmeden dönme hakkına sahip olduğunu ispat yetkisi saklı tutulmuştur. Böylece borçlu alacaklı ile yaptığı anlaşmada dilerse sözleşmeden dönmeyi ve alacaklıya sadece cezai şart ödemeyi kararlaştırabilir. Bu tür cezai şartta borçlu cezayı ödemek suretiyle sözleşmeden dönebileceği gibi, alacaklı da sadece cezai şartın ödenmesini talep edebilir. Bu durumda artık alacaklı borçludan asıl edimin ifasını isteyemeyecektir.

23. Seçimlik ve ifaya eklenen ceza koşulu, borçlunun borcunu ihlâl etmesine karşı alacaklıya bir talep hakkı sağlarken, dönme cezası borcun ihlâli koşulu aranmaksızın, belirli bir meblağı ödemek suretiyle borçluya sözleşmeyi sona erdirme imkânı verir. Borçlu, borca aykırı davranışı bulunmasa bile, ceza koşulunu ödeyerek sözleşmeyi ortadan kaldırabilir. Burada asıl borcun ifasının yerini dönme (fesih) cezası almaktadır. Bundan dolayı dönme cezasının, asıl borcun alacaklı lehine ifasını teminat altına almak gibi bir işlevinin bulunmadığı, aksine onu zayıflatıcı rol oynadığı söylenebilir. Gerçekten, “borcumu ifa etmekten vazgeçersem 1.000TL ödeyeceğim” ifadesinde yerini bulan dönme cezasında asıl borcun ifasının teminat altına alınması suretiyle alacaklının hukukî durumunun güçlendirilmesi değil, aksine dönme cezasını ödemek ve sözleşmeden dönmek (veya sözleşmeyi feshetmek) suretiyle borçlunun durumunun iyileştirilmesi söz konusudur (Kocaağa, s. 145-154).

24. Cezai şarta ilişkin hükümler emredici nitelikte değildir. Taraflar bunların aksini kararlaştırabilirler. Borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi dışında kalan diğer borca aykırılık hâlleri için ifaya eklenen ceza koşulu kararlaştırabilecekleri gibi; bu iki ihlâl durumu için seçimlik ceza koşulu da kararlaştırabilirler. Örneğin satıcının ayıplı mal teslim etmesi hâlinde, alacaklıya hem ayıpsız bir mal teslim edileceği hem de ceza koşulu ödeneceği kararlaştırılabilir. Ayrıca tarafların, ceza koşulu anlaşmasında, seçimlik ceza koşulu ile ifaya eklenen ceza koşuluna birlikte yer vermeleri de mümkündür (Kocaağa, s.138-139). İstisnası cezanın tenkisiyle (indirilmesiyle) ilgili TBK’nın 182. maddesinde düzenlenmiş olup, maddenin birinci bendinde ceza miktarını tarafların serbestçe belirleyebilecekleri belirtildikten sonra, üçüncü bendinde bu ceza miktarının hâkim kararı ile azaltılabileceği öngörülmüştür. Nitekim aynı hususlara Hukuk Genel Kurulunun 14.10.2021 tarihli ve 2017/(19)11-3083 E., 2021/1225 K.; 29.06.2021 tarihli ve 2017/(13)3-2245 E. ve 2021/880 K. sayılı kararlarında da değinilmiştir.

25. Somut olayda; davaya konu sözleşmeye ekli 13.05.2008 tarihli satış taahhütnamesinde “…taşınmazda yer alan Akaryakıt ve LPG Satış ve Servis istasyonunda, TP Petrol Dağıtım Ltd. Şti.’nin bayisi olarak ve Akaryakıt Bayilik Sözleşmesi hükümleri gereğince ve süresince beher yılda asgari 2.000m3/yıl beyaz ürünü (benzinler ve motorinler)----ton/yıl siyah ürün (Kal-Yak, Fuel-Oil 6)-----ton/yıl madeni yağ, 100 ton yıl Otogaz LPG’yi TP’den (veya TP ile anlaşmalı olan LPG dağıtım şirketlerinden) satın alarak satmayı, başka şahıs ve/veya şirketlerden ürün alıp satmamayı, her ne sebeple olursa olsun bu satış taahhüdünü yerine getirmediğim takdirde, taahhüt ettiğim halde TP’den satın alıp satmadığım beher m3 beyaz ürün için 50 USD (elliamerikan doları) siyah ürün için….USD (…..amerikandoları), madeni yağ için……USD (….amerikandoları), Otagaz LPG için 50 USD (elliamerikandoları) tutarında cezai şart ödemeyi, cezai şart ödeme koşulu doğrultusunda, cezai şart talep ve miktarına karşı Yargı’da ve İcra’da herhangi bir itiraz dermeyan etmemeyi ve cezai şartın tenkisinin talep ve dava etmemeyi,…….taahhüt ederim.” hükmünün; 18.02.2010 tarihli satış taahhütnamesi ise; “…3. Perakende Satış fiyatından olmak üzere asgari 29.300 m3 beyaz ürünü ve 1500 ton Otogaz LPG’yi TP’den (veya TP ile anlaşmalı olan Otogaz LPG dağıtım şirketlerinden) satın almayı, 4. Her ne sebeple olursa olsun işbu satış taahhüdünü yerine getirmediğim takdirde, taahhüt ettiğim halde TP’den satın almadığım beher m3 beyaz ürün için 50 USD (elliamerikandoları), beher ton Otogaz LPG için 50 USD (elliamerikandoları) tutarında ceza-i şart ödemeyi ve Perakende Satış miktarının işbu satış taahhüdünden kaynaklanan ceza-i şartın hesaplanmasına esas teşkil ettiğini, 5. Yıllık olarak 2000m3 beyaz ürünü ve 100 ton Otogaz LPG’yi TP’den satın almadığım takdirde TP’nin o yıla ait ceza-i şartı talep edebileceği gibi Sözleşme süresinin bitimi itibariyle 3. maddede taahhüt ettiğim miktardan eksik kalan kısmın ceza-i şartını da toplam olarak talep edebileceğini,……..taahhüt ederim.” hükmünü içermekte olup, bu maddeler gereğince eldeki davada cezai şartın ifaya eklenen cezai şart mahiyetinde olduğu her türlü duraksamadan uzaktır.

26. Cezayı isteme hakkının saklı tutulması (çekince, ihtirazi kayıt), yenilik doğuran bir irade beyanı olup, ifa anında açıkça yapılmalıdır. Saklı tutma, teslim-kabul tutanağına düşülecek bir kayıtla veya ifayı kabulden önce yapılacak yazılı bildirimle yahut iş bedelinin ceza alacağı kesilerek ödenmesi gibi buna delalet eden bir eylem veya işlem ile gerçekleştirilebilir.

27. Açık feragat ise, borçluya yöneltilen ve varması gereken bir irade beyanıyla veya sözleşmeye önceden ifanın çekincesiz kabul edileceğine ilişkin bir hükmün konulmasıyla olur. Bazen de, çekincenin varlığı bazı koşulların gerçekleşmesine bağlanabilir (Selimoğlu, Yaşar Engin: Eser Sözleşmesi, Ankara 2017, s. 350-353).

28. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında düzenlenen 13.05.2008 tarihli sözleşme ve eki niteliğinde taahhütnamelerde davalı şirketin davacıdan her yıl belli miktarda akaryakıt almayı taahhüt ettiği, taahhüt ettiği kadar ürünü almaması hâlinde ise yıllık cezai şartın kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır.

29. Bayilik sözleşmelerinde intifa sürelerinin beş yıldan fazla olmasını yasaklayan Rekabet Kurulu kararı nedeniyle davacı ... ile davalı bayi arasında imzalanan 19.02.2010 tarihli uzlaşma tutanağının 4. maddesinin (b) bendi, “Bayi, TP’nin; Sözleşme ve eklerinin yürürlükte kaldığı süre içinde doğmuş ve doğacak tüm haklarını (özellikle satış taahhüdünden kaynaklanan ceza-i şartı) saklı tuttuğunu kabul ve taahhüt eder” düzenlemesini içermekte ise de bu tür hükümler taraflar arasında bağlayıcı kabul edilmemektedir.

30. Zira, davacının yıllık ürün alım taahhüdüne uymaması nedeniyle davalılardan cezai şart talep etmesinde kural olarak bir usulsüzlük bulunmamakta ise de bu cezai şartın talep edebilmesi için cezai şartın oluştuğu yıldan sonraki yıllarda ürün verirken ihtiraz-i kayıt koyarak bu hakkını saklı tutması gerekir (TBK m. 179/2; BK m. 158/2).

31. Davacı taraf taahhütnamedeki asgari alım taahhüdünü yerine getirmeyen davalı şirkete karşı takip eden yıllar bakımından her yıla ilişkin edimin yerine getirilmesi için ihtar çekildiğini veya müteakip teslimleri ihtiraz-i kayıt koyarak yaptığını ispat etmesi gerekir. Bu konuda davacı tarafça dosyaya herhangi bir belge ibraz edilmediği gibi bilirkişi heyeti de bu sebeple bayilik sözleşmesinin son yılını (13.05.2012-13.05.2013) dikkate alarak yaptığı inceleme sonunda davalı şirketin davacıdan 2.072,135m3 beyaz ürün aldığını tespit etmiştir. Taahhütnameye göre ise davalının her yıl 2.000m3 beyaz ürün alması gerekmekte olup, davalı şirket son dönem taahhütten daha fazla ürün aldığından davacı tarafın cezai şart talebi yerinde değildir.

32. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; 19.02.2010 tarihli uzlaşma tutanağının 4-b maddesinde TP Petrol Dağıtım A.Ş.’nin sözleşme yürürlükte kaldığı süre içinde doğmuş ve doğacak tüm haklarını (özellikle satış taahhüdünden kaynaklanan cezai şartı) saklı tuttuğu, her sözleşme dönemi TP Petrol Dağıtım A.Ş.’nin ihtiraz-i kayıt koymadan ürün vermesi nedeniyle 19.02.2010 uzlaşma tarihine kadar TP Petrol Dağıtım A.Ş.’nin satış taahhüdünden doğmuş cezai şart alacağının bulunmadığı, bu nedenle de saklı tutulmuş doğmuş bir cezai şart alacağı olmadığı; ancak uzlaşma tutanağında doğacak cezai şart alacağı saklı tutulduğundan, davalı tarafın uzlaşma tarihi olan 19.02.2010 tarihi ile 13.05.2013 tarihi arasındaki dönem için her yıl baz alınmak kaydıyla satış taahhüdü gereğince ne kadar ürün teslim aldığı tespit edilmek suretiyle davacı şirketin cezai şart alacağının bulunup bulunmadığının tespiti gerektiği, bu nedenle direnme kararının belirtilen bu değişik gerekçe ile bozulması yönünde görüş ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan gerekçe ile Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

33. Hâl böyle olunca, mahkemenin az yukarıda belirtilen maddi ve hukukî olguları gözeterek davacı şirketçe cezai şart talep edilemeyeceğine karar vermesinde bir isabetsizlik bulunmadığından, usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi gereğince uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21.06.2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.