Logo

Hukuk Genel Kurulu2019/810 E. 2022/641 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Haksız fiilden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davasında, Özel Daire'nin hükmün sonuç kısmının infazda tereddüt oluşturacak şekilde kurulduğu ve ıslahla istenen miktarın zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle bozma kararına karşı verilen direnme kararının usule uygun olup olmadığı.

Gerekçe ve Sonuç: Direnme kararında, HMK'nın 297. maddesinde öngörülen şekilde usulüne uygun bir hüküm fıkrası ve gerekçe oluşturulmadığı, Özel Daire bozma kararına hangi açılardan uyulup uyulmadığının açıkça belirtilmediği ve her bir bozma nedenine karşı direnme kararı verilip verilmediğinin net olmadığı gözetilerek direnme kararı usulden bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Milas 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı ... Havacılık Tic. Ltd. Şti., davalı ... ve katılma yoluyla davacılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacılar, davalı ... Havacılık Tic. Ltd. Şti. ve davalı ... vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun’la değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin 2. fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davalı ... Havacılık Tic. Ltd. Şti. vekilinin duruşma isteminin reddine karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü.

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; davalı ... Havacılık Ltd. Şti ile davalı ... Müdürlüğünün orman yangınlarının söndürülmesi hususunda yaptığı sözleşmeye istinaden davalı şirketin işletiminde olan Ukrayna ordusuna ait helikopterin Ukrayna uyruklu pilotlar tarafından yangın söndürme faaliyetlerinde kullanılmaya başlandığını, davalı şirkette pilot olarak çalışan müvekkillerinin desteği müteveffanın da helikopterde nezaretçi pilot olarak görevlendirildiğini, 03.09.2004 tarihinde Muğla ilinde yıldırım düşmesi sebebiyle başlayan orman yangınını söndürmek için müvekkillerinin desteğinin de olduğu helikopterin sözlü talimat ile görevlendirildiğini ancak havalandıktan sonra beş kişinin ölümü ile sonuçlanan helikopter kazasının meydana geldiğini, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nün 14.12.2005 tarihli kaza raporunda yangına dökmek için alınan suyun konulduğu sepetin (bambu paket) halat boyunun teknik limitlerden çok uzun olmasından dolayı kuyruk rotor paline çarpmasının kazaya sebebiyet verdiğinin belirtildiğini, dikkatsiz ve tedbirsiz davranan davalıların bu durumdan sorumlu olduklarını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla müteveffanın eşi müvekkili için 10.000TL, çocukları için ayrı ayrı 5.000TL destekten yoksun kalma tazminatı ile eş için 30.000TL, çocuklar için ayrı ayrı 15.000TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5.1. Davalı ... Havacılık Tic. Ltd. Şti. vekili cevap dilekçesinde; zamanaşımı itirazında bulunduklarını, düşen helikopterin Ukrayna firmasının işletme sorumluluğunda olduğunu, müvekkili şirketin helikoptere müdahale etme veya talimat verme yetkisi olmadığını, kazadan dolayı müvekkiline kusur yüklenemeyeceğini, görev ve sorumluluklarının belirtildiği talimat dosyasının içinde bambu paketinin kullanımının da müteveffaya tebliğ edildiğini, şirketin 01.06.2004-15.11.2004 tarihleri arasında orman yangınlarının söndürülmesi ihalesini ... Tarım Uçakları İşletmesi ile iş ortaklığı şeklinde üstlendiğinden bu işletmenin de sorumlu olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

5.2. Davalı ... Müdürlüğüne izafeten Çevre ve Orman Bakanlığı vekili cevap dilekçesinde; davanın idari yargı merciinde açılması gerektiğini, zamanaşımına uğradığını, husumetin ...’ne doğrudan yöneltilmesi gerektiğini, hizmet alım tip sözleşmesi ve genel şartnamede iş başında veya işe bağlı nedenlerle ölenlerin defin giderleri ve ödenecek tazminatların yüklenici tarafından karşılanacağının açıkça belirtildiğini, gerçekleşen kaza sebebiyle müvekkiline kusur da yüklenemeyeceğini belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

5.3. Davalı ... Müdürlüğüne izafeten Milas Orman İşletme Müdürlüğü vekili cevap dilekçesinde; mücbir sebep sonucu gerçekleşen kazada hizmet işleri genel şartnamesi gereği sorumluluklarının olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. Milas 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 15.05.2015 tarihli ve 2013/191 E., 2015/478 K. sayılı kararı ile; davacıların murisinin gözlemci pilot olması sebebiyle hava aracının sevk ve idaresinde belirleyici olmadığı dolayısıyla kendisine herhangi bir kusur izafe edilemeyeceği, davalıların zamanaşımına ilişkin def’îlerinin ise meydana gelen kazada uzamış ceza zamanaşımının uygulanması gerektiğinden yerinde olmadığı, ...'nün ayrı bir tüzel kişiliği bulunduğundan Orman ve Su İşleri Bakanlığına husumet yöneltilemeyeceği, davalılar arasında imzalanan sözleşmenin tarafı olmayan davacıları bağlamayacağı, hüküm altına alınan maddi ve manevi tazminattan olayın oluş şekli, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, hesaplamaya etki eden diğer hususlar da nazara alınarak %25 oranında hakkaniyet indirimi yapılması gerektiği gerekçesiyle davalı ... yönünden davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine, diğer davalılar yönünden ise davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... Havacılık Tic. Ltd. Şti., davalı ... vekilleri ve katılma yoluyla davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 22.05.2018 tarihli ve 2016/8713 E., 2018/4364 K. sayılı kararı ile;

“…1-Davacıların temyiz itirazlarının incelenmesinde; Karar, taraflarca temyiz edilmiştir. Davacılar vekiline gerekçeli karar 16/09/2015 tarihinde, davalıların temyiz dilekçesi ise 07/10/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir. HUMK’nun 432/1. maddesinde yazılı onbeş günlük ve 427/4 ve 433/2. maddelerinde belirlenen on günlük süreleri geçirdikten sonra 21/10/2015 tarihinde temyiz ettiğine göre davacıların temyiz isteminin reddedilmesi gerekir.

2-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalılar ... ve ... Havacılık Ltd. Şti.'nin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.

3-Davalılar ... ve ... Havacılık Ltd. Şti.'nin diğer temyiz itirazlarının incelenmesinde; Dava, haksız eylem nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davalı ... yönünden davanın husumet nedeniyle reddine, diğer davalılar yönünden kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacı vekili, davalılar ... ve ... Havacılık Ltd. Şti. vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

….a-Davacılar vekili; davalılardan ... ile diğer davalı ... Havacılık Tic.Ltd. Şti. arasında orman yangınlarına müdahalede kullanılmak üzere helikopter kiralanmasına ilişkin hizmet alımı sözleşmesi imzalandığını, helikopterin yabancı uyruklu pilot tarafından kullanılması durumunda yasa gereği hava araçlarında Türk uyruklu pilot bulundurulmasının zorunlu olduğunu, bu nedenle davacıların murisi ...'ün olay tarihinde yangına müdahale eden helikopterde ''nezaretçi pilot'' olarak bulunduğunu, 03/09/2004 günü yıldırım düşmesi neticesinde orman yangını meydana geldiğini, yangına müdahale etmek için helikopter havalandıktan sonra hızlanma esnasında kuyruk rotor paline bambi paket (suyun konulduğu sepet) halatının çarpması neticesinde helikopterin anormal duruma girerek yere çarpması sonucu aralarında davacıların murisinin de bulunduğu beş kişinin hayatını kaybettiğini, bambi paketinin teknik tarifnamelerine uygun kullanılmasının ve buna uyulmamasının hayati önemde olduğu belirtilmesine rağmen davalılar tarafından belirlenen bu kriterlerin yerine getirilmemesi nedeniyle kazanın meydana geldiğini belirterek, uğranılan maddi ve manevi zararın giderilmesi isteminde bulunmuştur.

Davalılar vekilleri, kusur ve sorumluluklarının bulunmadığını belirterek, davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece, davacıların bilirkişi raporu ile belirlenen maddi zararının kusuru nispetinde davalılardan tahsiline karar verilmiştir.

6100 sayılı HMK 297/2. maddesi uyarınca; (1086 sayılı HUMK 388. maddesi) hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.

Dava dosyasının incelenmesinde; mahkemece, olayın oluş şekli, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, hesaplamaya etki eden diğer hususlar da nazara alınarak %25 oranında hakkaniyet indirimi yapılması gerektiği belirtilerek; davacıların her biri için belirlenen maddi tazminat miktarının ''...davalıların kusur durumları da nazara alınarak % 25 oranında hakkaniyet indirimi de uygulanarak kalan bakiyenin olay tarihi olan 03/09/2004 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte % 90'ının davalı ... Havacılık Ltd. Şti'nden, % 10'luk kısmın da davalı ... Müdürlüğünden tahsil edilerek davacıya verilmesine,...'' şeklinde kurulan hükümle davalılardan tahsiline karar verilmiştir. Şu durumda, mahkemece, yukarıda anılan bu düzenlemeye aykırı olarak infazda tereddüt oluşturacak şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamış, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.

b-Uygulama ve öğretide kabul edildiği üzere, zamanaşımı failin ve zararın öğrenildiği tarihten başlatılmalıdır. 03/09/2004 tarihinde meydana gelen dava konusu olayda, davacılar 13/12/2006 gününde davayı ikame etmiş ve 04/03/2015 tarihinde ıslah yolu ile maddi tazminat isteklerini artırmışlardır. Davalılar, ıslaha karşı süresinde ve usulüne uygun biçimde zamanaşımı def'inde bulunmuştur. Olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60/1. maddesi gereğince haksız eylem nedeniyle açılacak tazminat davaları bir yıllık zamanaşımına tabidir. Ne var ki, aynı Kanunun 60/2. maddesine göre, davalının eyleminin suç teşkil etmesi durumunda (uzamış) ceza zamanaşımının uygulanması gerekir. Dava konusu eylem suç niteliğindedir. Bu durumda, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60/2. maddesi ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 455/2. ve 102/3. maddesi uyarınca olayda uygulaması gereken zamanaşımı süresi 10 yıldır. Somut olayın 03/09/2004 tarihinde meydana geldiği ve 04/03/2015 ıslah tarihi itibari ile 10 yıllık (uzamış) ceza zamanaşımı süresi dolduğu ıslah dilekçesinin ise zamanaşımı süresi dolduktan sonra verildiği görülmektedir. Açıklanan nedenlerle, ıslahla istenen miktarın zamanaşımını nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken kabulü yerinde olmamış bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir….” gerekçesiyle oy çokluğu ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Milas 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 31.10.2018 tarihli ve 2018/547 E., 2018/619 K. sayılı kararı ile; haksız fiil nedeniyle tazminat davalarında bir yıllık kısa zamanaşımı süresinin başlaması için zarar görenin hem zararı hem de failini öğrenmesi gerektiği, sadece birinin öğrenilmesinin kısa zamanaşımı süresinin işlemesi için yeterli olmadığı, zamanaşımının işlemeye başlaması için zarar verici olayın değil zararın miktarının öğrenilmesi gerektiği, on yıldan sonra doğan zararların zamanaşımına uğramasına göz yummanın hukukun temel ilkelerine aykırılık teşkil ettiği, zamanaşımıyla ilgili yasa boşluğunun söz konusu olduğu, bu boşluğun hak kaybının önlenmesi amacıyla kanunun hakime verdiği yetkiye dayalı hukuka ve hakkaniyete göre doldurulması gerektiği, bu ilkeler ışığında eldeki davada yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle 10 yıllık sürenin dolduğu, ancak sürenin başlamasının zararın miktarını tespit eden bilirkişi raporunun tebliği ile mümkün olduğu, bu durumda da hakkın zamanaşımına uğramadığı gerekçesiyle diğer bozma yönünden bir değerlendirme yapılmaksızın ıslaha karşı zamanaşımına yönelik bozma yönünden direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacılar, davalı ... Havacılık Tic. Ltd. Şti. ve davalı ... vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; maddi tazminata konu olayın 03.09.2004 tarihinde meydana geldiği, davacılar vekilince ıslah dilekçesinin 04.03.2015 tarihinde dosyaya sunulduğu ve davalıların ıslaha karşı zamanaşımı def’înde bulundukları somut olayda ıslah ile arttırılan miktarın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN

12. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 297. maddesi uyarınca usulüne uygun bir direnme kararı bulunup bulunmadığı ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.

IV. GEREKÇE

13. Ön sorunun çözümünde mahkeme kararlarının niteliği ile hangi hususları kapsayacağına ilişkin yasal düzenlemenin değerlendirilmesinde yarar vardır.

14. Bilindiği üzere ilk derece mahkemesince direnme kararının verildiği tarihte yürürlükte olan 6100 sayılı HMK'nın 297. maddesi bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiğini açıklamıştır. HMK'nın “Hükmün kapsamı” başlıklı 297. maddesinde:

“(1) Hüküm "Türk Milleti Adına" verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:

a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini

b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini

c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri

ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini

d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını

e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi

(2)Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir” şeklinde düzenleme mevcuttur.

15. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 294. maddesinin 3. fıkrasında ise “Hükmün tefhimi herhalde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur” hükmüne yer verilmiştir.

16. Aynı Kanun'un “Hükmün yazılması” başlıklı 298. maddesi ise:

“(1) Hüküm, hükmü veren hâkim, toplu mahkemelerde başkan veya hükme katılmış olan hâkimlerden başkanın seçeceği bir üye tarafından yazılır.

(2) Gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz.

(3) Hükümde gerekçesi ile birlikte karşı oya da yer verilir.

(4) Hüküm, hükmü veren hâkim veya hâkimler ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır” düzenlemesini içermektedir.

17. Bu düzenlemelere göre bir mahkeme kararında, tarafların iddia ve savunmalarının özetlerinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukukî sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.

18. Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hâl, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar. Hükmün hedefine ulaşmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.

19. Diğer taraftan yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.

20. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur. Bu itibarla hükmün sonuç kısmının özetlenerek açıklanmasına, karar ile taraflara yükletilen borç ve tanınan hakların bir kesiminin belirtilmemiş bulunmasına, bunun yanında tefhim edilen karara sonradan eklentiler yapılmasına ya da gerekçedeki ifadelerin tekrarı suretiyle hüküm sonucu gösterilmeden karar oluşturulmasına yasal olanak bulunmamaktadır.

21. Mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren HMK’nın 297. maddesi bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.

22. Öte yandan mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukukî ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle ve kısa karar ile gerekçeli karar arasında ve hatta hükmün kendi içinde tereddüde yol açacak çelişkiler taşımaması ile mümkündür.

23. Önemle vurgulanmalıdır ki, direnme kararlarının hukuksal niteliklerinin doğal sonucu ve gereği olarak Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yapacağı inceleme ve değerlendirme sırasında gözeteceği temel unsurlardan birini, bozma kararına karşı tarafların beyanlarının tespiti ile uyulup uyulmama konusunda verilen ara kararları ile sonuçta hüküm fıkrasını içeren kısa ve gerekçeli kararların birbiriyle ve kendi içinde tam uyumu ve buna bağlı olarak da kararın ortaya konulan sonucuna uygun gerekçesi oluşturmaktadır. Bunlardan birisinde ortaya çıkacak farklılık ya da aksama çelişki doğuracaktır ki bunun açıkça usul ve yasaya aykırılık teşkil edeceği kuşkusuzdur.

24. Başka bir ifadeyle, mahkemece düzenlenecek kısa ve gerekçeli kararlara ilişkin hüküm fıkralarında Özel Daire bozma kararına hangi açılardan uyulup hangi açılardan uyulmadığının hüküm fıkrasını oluşturacak kalemler yönünden tek tek, anlaşılır ve infazı kabil biçimde kaleme alınması, varsa hükmedilen miktarların doğru ve çelişki oluşturmayacak biçimde ortaya konulması, kararın gerekçe bölümünde de bunların nedenlerinin ne olduğu ve bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması kararın yargısal denetimi açısından aranan ön koşullardır.

25. Ayrıca belirtilmelidir ki, ilk derece mahkeme kararı, bozma kararı ile birlikte ortadan kalkıp hukukî geçerliliğini yitirmektedir. Bozulan karar, sonraki kararın eki niteliğinde de değildir. İnfaz edilecek olan karar son karar olup, ilk karar da bunun eki niteliğinde olmadığından, yeni hükmün HMK'nın 297. maddesine uygun infazda tereddüt yaratmayacak açıklıkta kurulması gerekmektedir.

26. Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 25.05.2021 tarihli ve 2017/3-2468 E., 2021/608 K., 11.11.2020 tarihli ve 2020/1-332 E., 2020/884 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler vurgulanmıştır.

27. Somut olaya gelince, mahkemece aslolan kısa kararda mevzuata uygun hüküm fıkrası oluşturulmamış, sadece “1-Mahkememizin önceki kararında DİRENİLMESİNE, Sair hususların gerekçeli kararda yazılmasına,” denilmekle yetinilmiş, dosya kapsamı dikkate alınarak taraflara yüklenen borç ve tanınan hakkın sıra numarası altında belirtildiği açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı nitelikleri haiz kısa karar kurulmamıştır.

28. Diğer taraftan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin eldeki davada, mahkemenin davalı ... yönünden davanın husumet nedeniyle reddine, diğer davalılar yönünden maddi ve manevi tazminat istemlerinin kısmen kabulüne dair kararı Özel Dairece hükmün infazda tereddüt oluşturacak şekilde kurulmasının doğru olmadığı ve ıslahla istenen miktarın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği yönünde iki husustan bozulmuş, bozma kararı sonrasında mahkemece sadece bozma nedenlerinden ıslahla ilgili talep yönünden bozmaya uyulmayarak direnildiği ancak diğer bozma gerekçesi yönünden değerlendirme yapılmadığı belirtilmiştir. Mahkemece bu şekilde her bir bozma nedenine karşı uyma veya uymama yönünde bir karar verilmeksizin direnme kararının verildiğinin belirtilmesi ile de usulün aradığı nitelikleri haiz şekilde hüküm kurulmadığı anlaşılmaktadır.

29. Bu durumda direnme kararının HMK’nın 297. maddesine uygun oluşturulduğundan bahsedilemez. O hâlde mahkemece yapılacak iş; dosya kapsamı dikkate alınarak taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında belirtildiği, açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, her bir bozma nedenini karşılayacak usulün aradığı nitelikleri haiz kısa karar ile buna uygun gerekçeli karar oluşturulmasıdır.

30. Hâl böyle olunca, açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler çerçevesinde usulünce oluşturulmuş bir direnme kararı bulunmadığından, sair yönler incelenmeksizin direnme kararının salt usulî bu değişik gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

V. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalılar vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen geçici 3. maddeye göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,

Bozma nedenine göre davacılar ve davalılar vekillerinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17.05.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.