Logo

Hukuk Genel Kurulu2019/831 E. 2022/158 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Özel Daire bozma kararına karşı direnen Bölge Adliye Mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olup olmadığı.

Gerekçe ve Sonuç: Bölge Adliye Mahkemesinin Özel Daire bozma kararına uyduğunu belirten ara karar verdikten sonra, aynı duruşmada verdiği direnme kararının usulî kazanılmış hak ilkesine aykırı olduğu gözetilerek direnme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi

1. Taraflar arasındaki "Tespit" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin dava dışı ... Halıcılık Anonim Şirketine ait 83652 sicil numaralı işyerinde 02.04.1990 tarihinde çalışmaya başladığını, işe giriş bildirgesinin Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK/Kurum) verilmesine rağmen dönem bordrosu düzenlenmediğini ve primlerinin ödenmediğini, sigortalılık başlangıç tarihinin 02.04.1990 olarak tescil edilmesi için davalı Kuruma yaptığı 09.05.2016 tarihli başvurusunun dönem bordrolarında hizmetine rastlanmadığından bahisle reddedildiğini, ancak işe giriş bildirgesi verilmesinin en azından bir gün o işyerinde çalışıldığına karine teşkil ettiğini, aynı işyerinde çalışan başka bir sigortalı tarafından açılan davanın kabul edildiğini ileri sürerek davacının sigortalılık başlangıç tarihinin 02.04.1990 olduğunun tespitine ve muarazanın giderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; 5 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini, Kurum işleminin usul ve yasaya uygun olduğunu, öte yandan bu tür davalarda fiili çalışma olgusunun hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde ispatlanması gerektiğini, salt tanık beyanlarının yeterli olmadığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Kepsut Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) 12.04.2017 tarihli ve 2016/54 E., 2017/28 K. sayılı kararı ile; toplanan deliller kapsamında davacının iddiasını ispat ettiği gerekçesiyle davanın kabulüne, davacının sigortalılık başlangıç tarihinin 02.04.1990 olduğunun tespitine ve davalı Kurum tarafından yaratılan muarazanın men’ine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

7. Kepsut Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Kurum vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. 8. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 05.02.2018 tarihli ve 2017/1544 E., 2018/173 K. sayılı kararı ile; davacının dava dışı şirkete ait 83652 sicil numaralı işyerinde 02.04.1990 tarihinde çalışmaya başladığı yönünde düzenlenen ve geçerliliği çekişmesiz olan işe giriş bildirgesinin 13.04.1990 tarihinde Kuruma verildiği, dönem bordroları ile bildirimi yapılmayan ve primi ödenmeyen 10.10.1973 doğumlu davacının bildirgedeki kimlik bilgilerinin doğru olduğu, bildirgenin hak düşürücü süre içinde Kuruma verildiği, 4447 sayılı Kanun’un yürürlük tarihi öncesinde Kuruma sunulan bildirgenin çalışma olgusunun karinesini oluşturduğu, bu karinenin aksini ortaya koyacak kanıt ileri sürülmediği, işyerinin uyuşmazlık konusu dönemi kapsar şekilde 506 sayılı Kanun kapsamında olduğu, bildirgenin düzenlendiği tarihten sonra süregelen dönemde prim ödemesi yapmayan işveren hakkında davalı Kurum tarafından herhangi bir işlem yapılmamış olmasının sigortalı aleyhine sonuç doğurmasının mümkün olmadığı, ayrıca tanıkların iddiayı teyit eder yönde, aydınlatıcı ve net anlatımları karşısında davacının dava dışı işyerinde bir günlük çalışma olgusunun sabit olduğu, ancak sigortalılık başlangıç tarihinin 18 yaşını doldurduğu 10.10.1991 tarihi olması gerektiği hususunun ilk derece mahkemesince gözden kaçırıldığı, ayrıca gerekli tüm bilgi ve belgeler getirilmeksizin hüküm kurulmasının hatalı olduğu gerekçesiyle davalı Kurum vekilinin istinaf isteminin kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne, davacının dava dışı ... Halıcılık Anonim Şirketine ait 83652 sicil numaralı işyerinde 02.04.1990 tarihinde 506 sayılı Kanun hükümleri kapsamında hizmet akdi ile tüm sigorta kollarına tabi olarak asgari ücretle çalıştığının ve anılan 1 (bir) günlük sürenin prim ödeme gün sayısı olarak değerlendirilmesi gerektiğinin, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının uygulanmasında dikkate alınacak sigortalılık başlangıç tarihinin ise 18 yaşını doldurduğu güne karşılık gelen 10.10.1991 olduğunun tespitine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Bozma Kararı:

9. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.

10. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 18.12.2018 tarihli ve 2018/1731 E., 2018/10735 K. sayılı kararı ile; "...Davalı Kurum vekili, kuruma başvurmadan dava açıldığı, davanın hak düşürücü süreye uğradığı, kurum aleyhine yargılama giderleri yükletilmemesi gerektiğini beyanla kararın bozulmasını istemiştir.

V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:

506 sayılı Kanunun 108. maddesi gereğince sigortalılık başlangıç tarihinin belirlenmesine ilişkin açılan her dava, sigortalılığın saptanması istemini de içerdiğinden, aynı Kanunun 79/10 maddesi kapsamında bir günlük çalışmanın belirlenmesi davasıdır.

Davalı işverene ait halı atölyesinde 02.04.1990 günü çalışmaya başladığı yönünde hakkında düzenlenen işe giriş bildirgesi davalı Kuruma verilmesine karşın herhangi bir sigortalılık bildirimi ve adına prim ödemesi gerçekleştirilmeyen davacının istemi, sigortalılık başlangıç tarihinin tespitine ilişkin olup mahkemece yapılan yargılamada davanın kabulüne dair verilen karar, davalı kurum vekilinin istinaf başvurusunda bulunması üzerine İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi tarafından kısmen kabul edilmiş, ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak davanın kabulüne, 29596175510 T.C. Kimlik ve 1001019805566 sigorta sicil numaralı davacının, dava dışı işveren ... Halıcılık A.Ş.'ye ait 83652 sicil numaralı işyerinde 02.04.1990 günü 506 sayılı Kanun hükümleri kapsamında hizmet akdine dayanarak, tüm sigorta kollarına tabi olarak asgari ücretle çalıştığının, anılan 1 günlük sürenin prim ödeme gün sayısı olarak değerlendirilmesi gerektiğinin, malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının uygulanmasında dikkate alınacak sigortalılık başlangıç tarihinin ise 18 yaşını doldurduğu güne karşılık gelen 10.10.1991 olduğunun tespitine karar verilmiştir.

Davanın yasal dayanağı olan 506 sayılı Kanunun 3. maddesinin II numaralı fıkrasına, 09.07.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3395 sayılı Kanunun 1. maddesiyle eklenen (D) bendinde “El halıcılığı dokuma işlerinde çalışanlar hakkında yalnız iş kazaları ile meslek hastalıkları, analık ve hastalık sigorta kolları uygulanır. Ancak bunlar istekleri halinde malullük, yaşlılık ve ölüm sigorta kolları bakımından 85 inci madde hükmüne göre isteğe bağlı sigortalı olabilirler.” düzenlemesine yer verilmiş, sonrasında 06.08.2003 günü yürürlüğe giren 4958 sayılı Kanunun 57. maddesiyle söz konusu bent ilga edilmiş olup yürürlükten kaldırmaya yönelik yasama işleminin geriye yürütüleceğine ilişkin herhangi bir yasal düzenleme bulunmadığından, şu durumda 09.07.1987 – 05.08.2003 (dahil) dönemi bakımından bentte yazılı nitelikteki hizmetin 506 sayılı Kanun hükümleri gereğince uzun vadeli sigorta kollarına tabi zorunlu sigortalılık olarak değerlendirilemeyeceği belirgindir.

Yukarıdaki yasal düzenleme ve açıklamalar ışığında dava irdelendiğinde, anılan Kanun kapsamında malûllük, yaşlılık ve ölüm sigorta kolları bakımından 85. madde gereğince isteğe bağlı sigortalılık başvurusu bulunmayan davacının sunduğu yazılı belgeler karşısında uyuşmazlık konusu dönemde davacının, işverene bağlı olarak yerine getirdiği faaliyetin “el halıcılığı dokuma işi” niteliğinde olup olmadığı belirlendikten sonra, yapılan işin el halıcılığı kapsamında olduğunun anlaşılması halinde davanın reddine, aksi halde kabulüne karar verilmelidir.

O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi'nin kararı, yukarıda yazılı nedenlerden dolayı bozulmalıdır..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

11. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 22.05.2019 tarihli ve 2019/546 E., 2019/776 K. sayılı kararı ile; ... tarafından açılan ve temyiz incelemesinden geçerek kesinleşen davada tanık olarak dinlenen davacının beyanının hükme dayanak alındığı, gerek kesinleşen davada, gerek eldeki davada toplanan kanıtlardan davacının çalıştığı işyerinin 506 sayılı Kanun kapsamında bulunan halı atölyesi işyeri olduğu, 02.04.1990-02.08.1991 tarihleri arasında şube konumuyla vergi kaydının bulunduğu, iki yılı aşkın süreyle faaliyet gösterdiği yönündeki zabıta araştırma tutanağı ile tanık anlatımları da dikkate alındığında davacının çalışmasının geçtiği işyerinde el halıcılığı dokuma işi yapılmadığının kesinleşen kararla belirlendiği, bu nedenle yapılan işin niteliği konusunda ek inceleme ve araştırma yapılmasına gerek olmadığı, ayrıca 22.05.2019 tarihli duruşma tutanağındaki yazım yanlışlığının sonuca etkili olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 85. maddesi gereğince isteğe bağlı sigortalılık başvurusu bulunmayan davacının sigortalılık başlangıç tarihinin tespitini talep ettiği işyerinde işverene bağlı olarak yerine getirdiği faaliyetin 506 sayılı Kanun’un 3. maddesinin (II) numaralı fıkrasına 09.07.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3395 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile eklenen ancak 06.08.2003 yürürlük tarihli 4958 sayılı Kanun’un 57. maddesiyle yürürlükten kaldırılan (D) bendindeki hüküm kapsamında sadece kısa vadeli sigorta kollarından yararlanılmasını gerektirir şekilde el halıcılığı dokuma işi niteliğinde olup olmadığı araştırılarak yapılan işin el halıcılığı dokuma işi kapsamında olduğunun anlaşılması hâlinde davanın reddine, aksi hâlde kabulüne karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN

14. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında öncelikle bozma kararına uyulup uyulmadığı, bozma kararına uyulduğunun kabulü hâlinde davalı Kurum lehine usulî kazanılmış hak oluşup oluşmadığı; buradan varılacak sonuca göre direnme kararının usulden bozulmasının gerekip gerekmediği ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.

IV. GEREKÇE

15. Öncelikle usulî kazanılmış hak kavramına kısaca değinmek gerekmektedir.

16. Usulî kazanılmış hak kurumu, davaların uzamasını önlemek, hukukî alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir.

17. Anlam itibariyle, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.

18. Örneğin mahkemenin Yargıtay bozma kararına uymasıyla bozma kararı lehine olan taraf bakımından kazanılmış hak doğar.

19. Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen biçimde inceleme ve araştırma yapmak ve yine o kararda belirtilen hukuksal esaslar gereğince karar vermek yükümlülüğü oluşur. Bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozma kararında gösterilen ilkelere aykırı bulunması usule uygun olmadığından bozma nedenidir.

20. Bozma kararı ile dava usul ve yasaya uygun bir hâle sokulmuş demektir. Bozmaya uyulduktan sonra buna aykırı karar verilmesi usul ve yasaya uygunluktan uzaklaşılması anlamına gelir ki; böyle bir sonuç kamu düzenine açıkça aykırılık oluşturur. Buna göre Yargıtayın bozma kararına uymuş olan mahkeme bu uyma kararı ile bağlıdır. Daha sonra bu uyma kararından dönerek direnme kararı veremez; bozma kararında gösterilen biçimde inceleme yapmak ya da gösterilen biçimde yeni bir hüküm vermek zorundadır.

21. Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usuli kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı çıkması, o konuda yeni bir kanunun yürürlüğe girmesi, uygulanması gereken kanun hükmünün hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilmesi hâlleri usulî kazanılmış hakkın istisnalarıdır.

22. Bu sayılanların dışında ayrıca görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz edilemez (Kuru Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. V, 6. Bası, İstanbul 2001, s 4738 vd).

23. Somut olayda; Bölge Adliye Mahkemesince 22.05.2019 tarihli duruşmada verilen ara kararında bozma ilamına uyulmasına yazıldığı ancak daha sonra fiziki duruşma tutanağındaki “uyulmasına” ifadesine el yazısı ile “ma” hecesi eklenerek paraflandığı, UYAP’ta kayıtlı elektronik imzalı duruşma tutanağında “ise bozma ilamına uyulmasına” ifadesinin yer aldığı, direnme kararının gerekçesinde 22.05.2019 tarihli duruşma tutanağındaki yazım yanlışlığının sonuca etkisi bulunmayacağının belirtildiği, davalı ... vekilinin ise uyulmasına karar verilen bozma ilamındaki eksikliklerin giderilmesi gerektiği yönünde açık temyizinin bulunduğu anlaşılmıştır.

24. Şu hâlde yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Özel Dairenin araştırmaya yönelik bozma kararına uyulması ile davalı Kurum lehine usulî kazanılmış hak oluşmuştur. Usulî kazanılmış hakkın gerçekleşmesine engel olacak istisnai bir durum da bulunmadığına göre artık duruşma zaptında yer alan ve "Yargıtay 10. Hukuk Dairesi'nin 18/12/2018 tarih ve 2018/1731 Esas, 2018/10735 Karar sayılı ilamına uyulmasına..." olarak yazılan kısımdaki "uyulmasına" ifadesinin tutanağın yazılmasından sonra "uyulmamasına" şeklinde elle paraflanmak suretiyle önceki kararda direnilmesi usulen mümkün değildir. Başka bir anlatımla bir defa bozmaya uyulmasına karar verildikten sonra uyma kararından dönülmesinin davaya bir etkisi bulunmamaktadır. Usulî kazanılmış hak ilkesi kamu düzeni ile ilgili olup temyiz aşamasında da kendiliğinden dikkate alınması gerekir.

25. Açıklanan nedenlerle mahkemece bozmaya uyulmakla gerçekleşen usulî kazanılmış hak nazara alınarak hükmüne uyulan bozma kararı gereklerinin yerine getirilmesi gerekirken uyma kararından dönülüp direnme kararı verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.

26. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 08.03.2017 tarihli ve 2014/10-2377 E., 2017/428 K.;

11.04.2018 tarihli ve 2017/4-1495 E., 2018/774 K. ile 11.11.2021 tarihli ve 2021/10-601 E., 2021/1398 K. sayılı kararları da aynı yöndedir.

27. Hâl böyle olunca direnme kararı yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı usulden bozulmalıdır.

V. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,

Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/2. maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine 17.02.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.