"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesi
1. Taraflar arasındaki “maddi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesince verilen karar, davacı vekili ile davalı ... vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili ile davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalılardan ...'in müvekkili bankanın ... Şube Müdürü, davalı ...'nin ise bankada servis yetkilisi olarak görev yaptığını, diğer davalıların ise ... Türk Telekom Müdürlüğünün çalışanları olduklarını, davalılar ..., ... ve ...'ın birbirlerine kefil olup müvekkili bankadan bireysel kredi çektiklerini, çektikleri paranın yetersiz kalması üzerine Türk Telekom Müdürlüğünde çalışan dava dışı şahısları borçlu gösterip sahte kredi sözleşmesi yaptıklarını, davalılar ... ve ...'nin görevleri nedeniyle kendi korumalarına terk edilen davacı bankaya ait nakit paranın usulsüz bir şekilde kullandırılmasına ilişkin önleyici tedbirleri almamaları nedeniyle bankadan muhtelif tarihlerde 202.442,75TL para çekilmesine neden olduklarını, davalılar hakkında ... Ağır Ceza Mahkemesinin 2004/194 E. sayılı dosyasıyla ceza davası açıldığını ileri sürerek faiz ve BSMV dahil toplam 276.194,96TL banka zararının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar Cevabı:
5. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; olay tarihinde müvekkilinin ... Bankası ... Şubesinde müdür olarak görev yaptığını, davalılardan ..., ... ve ...’ın birbirlerine kefil olarak bireysel kredi çektiklerini, bunun için Türk Telekom Müdürlüğünde çalışan bazı kişilere ait kimlik bilgilerini ve burada çalıştıklarına dair belgeleri fotokopi ile çoğaltarak servis yetkilisi ... ile şube müdürü ...'e verdiklerini, sonrasında on dokuz ayrı bireysel kredi sözleşmesi imzaladıklarını ve bankadan bu şekilde para çektiklerini, vadesi geldiğinde paranın ödenmemesi üzerine müvekkili hakkında görevi nedeniyle önleyici tedbirleri almayarak bankanın zarara uğramasına sebebiyet verdiği gerekçesiyle ceza davası açıldığını, çekilen kredilerinin işlemlerinin banka şefi olan ...'nin bilgisayarından yapıldığının belgelerle sabit olduğunu, müvekkilinin ise bu sahte belgelerden haberdar olmadığını, müvekkilinin sorumluğunun ve kusurunun bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
6. Davalılar ... ile ... usulüne uygun davetiye tebliğine rağmen davaya cevap vermemiş, ancak davalılar vekili duruşmadaki beyanında; davacı ... Bankasının müvekkillerine kullandırmış olduğu kredilerden dolayı müvekkillerinin menfaat temin ettiklerine dair somut delil elde edilemediğini, ... Ağır Ceza Mahkemesinin 2004/194 Esas sayılı dosyasında Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 223/2-c maddesi gereğince suçun unsurlarının oluşmadığından dolayı müvekkillerinin beraatlerine karar verildiğini, bilirkişi raporunda kullanılan kredilerin usulüne uygun verildiği ve müvekkillerinin sorumluluklarının bulunmadığının bildirildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
7. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; dava konusu alacağın çekilen krediler nedeniyle uğranılan zarardan kaynaklandığını, müvekkilinin banka görevlisi olmadığını, bankadan kredi çekmediğini ve kimseye kefil olmadığını, banka tarafından talep edilen miktarların ne derece doğru olduğunun tespit edilemediğini, bu kredilerden dolayı banka müdürünün, yetkili memurun, krediyi alan ve buna imza atan kişilerin sorumlu olması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
8. Davalılar ... ile ...'ye dava dilekçesi usulüne uygun olarak tebliğ edilmesine rağmen cevap dilekçesi sunmamışlardır.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
9. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 28.12.2016 tarihli ve 2006/88 E., 2016/549 K. sayılı kararı ile; davacı banka personeli olan davalı ...'nin kredi belgeleri üzerinde imza mukayesesi ve gereği gibi kimlik kontrolü yapmadan kredi tediyesini gerçekleştirdiği, lehtar ve kefillerin açık veya negatif kredi bilgilerinin banka sisteminden sorgulanmasında hatalı isimler girerek “kayıt yok” şeklinde döküm elde edilmesini ve böylelikle hak sahibi olmayan kişilere ödeme yapılmasını sağladığı, dava konusu zimmet eyleminde diğer davalılar ... ve ...'nin ... ile birlikte iştirak hâlinde hareket ettikleri, davalılar ... ve ...’nın kullandıkları kredinin usulüne uygun olduğu, her ne kadar alınan bilirkişi raporunda idari kontrol görevini yerine getirmeyen davalı ...'in kusurlu olduğu belirtilmiş ise de, davalılar ... ve ...'ın zimmet eylemini anlaşılması kolay olmayan birtakım usulsüz işlemler ile gerçekleştirmeleri nedeniyle denetim görevinin imkânsız hâle getirilmiş olması ve ceza dosyasında zimmetin nitelikli zimmet olarak tespit edilmiş bulunması karşısında davalı ...'in kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle davalılar ..., ... ve ... hakkında açılan davanın reddine, davalılar ..., ... ve ... hakkında açılan davanın kısmen kabulü ile 257.474,59TL'nin 02.03.2006 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte adı geçen davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
10. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf isteminde bulunulmuştur.
11. ... Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesinin 22.06.2017 tarihli ve 2017/629 E., 2017/737 K. sayılı kararı ile; ceza mahkemesinde nitelikli zimmet suçundan yargılama yapıldığı, ceza mahkemesinin hukuk mahkemesini bağlayan maddi olgusu iddianame ile kamu davası açılan eyleme yönelik mahkemenin tespitleri ile sınırlı olup ceza mahkemesinde davalı ...’in maddi menfaat temin ettiği yönünde kesin delil elde edilememesi nedeniyle beraatine karar verildiği, davalı ... hakkında görevi kötüye kullanma veya görevi ihmal suçlarından açılan kamu davası olmadığı ve bu konuda yargılama yapılmadığına göre ceza mahkemesi gerekçesinde yer alan açıklamaların hukuk hâkimi yönünden bağlayıcılığı olmadığı, davalı ...’in gerek ceza yargılaması sırasında alınan bilirkişi raporunda gerekse yargılama sırasında alınan bilirkişi heyeti raporlarında banka müdürü olarak tüm kredi sözleşmelerini ve tediye fişlerini imzaladığı, başvuru formuna veya başka belgelere açılacak kredi miktarını yazdığı, kredi sürecinde idari kontrol görevini yerine getirmeyerek kusurlu olduğu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 49. maddesi uyarınca, kusurlu ve hukuka aykırı fiili ile davacı kuruma verdiği zarardan diğer davalılar ile birlikte sorumluluğunun bulunduğu gerekçesiyle davalı ... yönünden istinaf başvurusunun kabulü ile davalı ... ile ilgili davanın reddine ilişkin kararının kaldırılmasına, yeniden esas hakkında karar verilerek davalılar ..., ..., ... ve ... aleyhine açılan davanın kısmen kabulü ile 257.474,59TL tazminatın (davalı ... 175.760,99TL'sinden sorumlu olmak kaydı ile) 02.03.2006 tarihinden (davalı ... yönünden 19 ayrı kredinin her birinin ödendiği tarihten) itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
12. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ile davalı ... vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
13. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 26.06.2019 tarihli ve 2018/4248 E.,2019/3571 K. sayılı kararı ile;
“…Şu halde; davalı ...'in dosyada mevcut deliller ve özellikle ... Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2004/1994 esas sayılı dosyasında davalılar ..., ... ve ... tarafından iştirak halinde gerçekleştirilen eylemin nitelikli zimmet olarak kabul edilmesi, bu haliyle banka şube yöneticisi olan davalı ...'in denetimini imkansızlaştırmış olmaları ve ceza mahkemesince ... için zimmet suçunun ve denetim görevini ihmal yada görevini ihmal suçlarının oluşamayacağının kabul edilmiş olması gözetildiğinde kusurunun varlığı tespit edilemeyen davalı ... yönünden istemin kısmen kabulüne karar verilerek sorumluluğuna gidilmesi doğru değildir. Açıklanan nedenlerle davalı ... yönünden Bölge Adliye Mahkemesi'nce davanın kısmen kabulüne karar verilmesi yerinde olmadığından anılan kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
Direnme Kararı:
14. ... Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesinin 18.09.2019 tarihli ve 2019/1762 E., 2019/1768 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
15. Direnme kararı süresi içerisinde davacı vekili ile davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
16. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının uğramış olduğu kurum zararının tahsili istemine ilişkin eldeki davada; banka şube yöneticisi olan davalı ...'in kusurlu olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre davalı ...'in tazminatla sorumlu tutulmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
17. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuyla ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
18. İlke olarak borçların kaynakları sorumluluk hukuku olarak da adlandırılan borçlar hukukunda düzenlenmiştir.
19. Geniş anlamıyla sorumluluk kavramı, bir kişinin başka bir kişiye verdiği zararları giderme yükümlülüğü olarak açıklanmıştır. Hukukî anlamda sorumluluk ise taraflar arasındaki borç ilişkisinin zedelenmesi sonucu doğan zararların giderilmesi (tazmin edilmesi) yükümlülüğünü içerir.
20. Sorumluluk hukukunun tarihsel gelişim süreci içerisinde, kusur sorumluluğundan kusursuz sorumluluğa uzayan bir yol izlenmiştir. Kusur sorumluluğu, bir kimsenin hukuka aykırı ve kusurlu bir davranışla sözleşme dışında diğer bir kimseye vermiş olduğu zararın giderilmesini düzenleyen sorumluluk türüdür. Bu sorumlulukta kusur, sorumluluğun kurucu unsuru olarak düzenlenmiştir (Eren, Fikret.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, ... 2017, s. 594). Kusur sorumluluğunda bir zararı başkasına tazmin ettirmek, ancak zarar onun kusurlu bir fiilinden doğmuş ise mümkündür (Tandoğan, Haluk:Türk Mesuliyet Hukuku, ... 2010, s. 89). Kusur sorumluluğuna doktrin ve uygulamada eş anlamda olmak üzere “haksız fiil sorumluluğu” veya “sübjektif sorumluluk” da denilmektedir.
21. Haksız fiilden doğan borçlar; 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 41 ilâ 60 [6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 49 ilâ 76] maddeleri arasında düzenlenmiştir.
22. Olay tarihinde yürürlükte bulunan BK’nın “Mesuliyet şeraiti” başlıklı 41. maddesinde;
“Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur.
Ahlaka mugayir bir fiil ile başka bir kimsenin zarara uğramasına bilerek sebebiyet veren şahıs, kezalik o zararı tazmine mecburdur.” hükmü yer almaktadır.
23. Haksız fiil, kusurlu ve hukuka aykırı bir eylemle başkasına zarar verilmesidir. Bir haksız fiil sonucu zarara uğrayan kimse, uğradığı zararın tazminini bu haksız fiilden sorumlu olan kimseden veya kimselerden talep edebilir.
24. Haksız fiilden söz edilebilmesi için BK'nın 41. maddesine göre şu dört unsurun birlikte bulunması zorunludur: Öncelikle hukuka aykırı bir fiil bulunmalı, bu fiili işleyen kusurlu olmalı, kusurlu şekilde işlenen ve hukuka aykırı olan bu fiil nedeniyle bir zarar doğmalı ve sonuçta doğan zarar ile hukuka aykırı fiil arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Bu unsurların tümünün bir arada bulunmadığı, bir veya birkaç unsurun eksik olduğu durumlarda haksız fiilin varlığından söz edilemez.
25. Bu aşamada ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesinde görülmekte olan davalara etkisinin incelenmesinde fayda vardır.
26. Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesinde görülmekte olan davaya etkisi, BK’nın 53. maddesinde düzenlenmiş olup; hukuk hâkimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır.
27. Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımını; aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının ise kişi ilişkilerinin medeni hukuk alanında düzenlenmesi ve özellikle tazmin koşullarını öngörmesi esasına dayanmaktadır.
28. Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun “Ceza hukuku ile medeni hukuk arasında münasebet” başlıklı 53. maddesi;
“Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraet kararıyla da mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hâkimini takyit etmez” hükmünü içermektedir.
29. Aynı düzenleme, TBK’nın 74. maddesinde de;
“Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir.
Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz” şeklinde yer almaktadır.
30. Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen beraat kararının, kusur ve derecesinin, zarar tutarının, temyiz gücü ve yükletilme yeterliğinin ve illiyet gibi esasların hukuk hâkimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır.
31. Hukuk hâkiminin yukarıda açıklanan bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtayın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hâkiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hâkiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır.
32. Yargıtayın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hâkimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusunda kesinleşmiş kabul bulunması hâlinde, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir. Nitekim aynı ilkelere Hukuk Genel Kurulunun 16.09.2021 tarihli ve 2017/(15)6-498 E., 2021/1023 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
33. Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalılardan ...’in ... Bankası ... Şube Müdürü, ...’nin de servis yetkilisi olarak çalıştığı, diğer davalıların ise ... çalışanları olduğu, 15.03.2004 ile 10.08.2004 tarihleri arasında davacı bankanın ... Şubesinden verilen 202.442,75TL tutarındaki krediler nedeniyle davalılar hakkında ihtilasen zimmet ve bu suça iştirakten dolayı kamu davası açıldığı, ... Ağır Ceza Mahkemesinin 15.04.2008 tarihli ve 2004/194 E., 2008/79 K sayılı kararı ile; kredi dosyalarındaki imzaların dava dışı müştekilere ait olmadığının tespit edildiği, sahte evrak ile kullanılan kredilere kefil olan ... ve ...’nın krediler nedeniyle maddi bir menfaat temin ettiklerine ilişkin delil bulunmadığı, davalı banka müdürü ...’in ise krediler ile ilgili işlemlerinde eksiklikler ve yanlışlıklar olmakla birlikte bunların zimmet suçunun oluşması için yeterli olmadığı, kredilerin bir kısmını kendisinin aldığının tespit edilemediği gerekçesiyle davalılar ..., ... ve ... yönünden zimmet suçunun unsurları oluşmadığından beraatlerine, diğer davalılar hakkında ise nitelik zimmet suçundan mahkumiyetlerine karar verildiği, kararın Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 02.07.2009 tarihli ve 2009/3217 E., 2009/8840 K. sayılı kararıyla onanarak kesinleştiği anlaşılmaktadır.
34. Bu durumda; ... Ağır Ceza Mahkemesinin kesinleşen 2004/194 esas sayılı dava dosyasında davalılar ..., ... ve ... tarafından iştirak hâlinde gerçekleştirilen eylemin nitelikli zimmet olarak kabul edilip hüküm kurulması, davalı ... bakımından ise zimmet, denetim görevini ihmal ya da görevi ihmal suçlarının oluşmayacağının kabul edilmesi ve kararın Yargıtay 5. Ceza Dairesince onanarak kesinleşmiş olması karşısında davacı Bankanın uğradığı zararın davalı ...’in kusurlu davranışından kaynaklanmadığı sonucuna varılmıştır.
35. Yukarıda açıklandığı üzere Borçlar Kanunu’nun 53. maddesi gereğince ceza mahkemesinin kusur belirlemesine ilişkin kararı hukuk hâkimi yönünden bağlayıcı değil ise de, davalının kusursuz bulunduğuna ilişkin ceza mahkemesince yapılan belirleme somut olaya uygundur. Bu nedenle mahkemece, davalı ...’in kusursuz olduğu benimsenerek davanın reddine karar verilmesi gerekir.
36. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; ceza mahkemesi kararının hukuk hâkimini bağlamayacağı, davalı banka müdürü ...’in kredilerin açılması aşamasında basiretli davranmadığı, davacı bankanın uğradığı zarardan dolayı davalının da kusurlu olduğu, bu nedenle direnme uygun olup uğranılan zarar miktarı yönünden incelenme yapılması için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
37. Hâl böyle olunca; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
38. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Bozma nedenine göre davacı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
İstek hâlinde temyiz peşin harçlarının yatıranlara geri verilmesine,
Dosyanın HMK’nın 373/2. maddesi uyarınca ... Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 28.12.2022 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.