Logo

Hukuk Genel Kurulu2020/176 E. 2022/1336 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davacı tarafından, ürün satışlarından yapılan Bağ-Kur primi kesintilerinin iadesi nedeniyle reddedilen sigortalılık tescil talebine ilişkin açılan davada, verilen direnme kararının usulüne uygun olup olmadığı.

Gerekçe ve Sonuç: Mahkeme kararının gerekçesinde davacının 1999-2002 yılları arasında sigortalı sayılması gerektiği belirtilmesine rağmen, hüküm kısmında Kurumun ret işleminin iptaline ve davacının 1991, 2001 ve 2002 yılları ile 1999 yılındaki ilk tevkifat tarihinden sonraki dönemde sigortalı sayılmasına karar verilerek gerekçe ile hüküm arasında çelişki yaratılması ve hükmün infazında tereddüt oluşturacak şekilde belirsiz olması nedeniyle, direnme kararının usulden bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi Sıfatıyla)

1. Taraflar arasındaki “Tespit" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda ... Asliye Hukuk Mahkemesince (İş Mahkemesi sıfatıyla) verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin ... ili Merkez ve ... köyü ile diğer pancar üretim alanlarında pancar ekimi yaparak tarımsal faaliyette bulunduğunu, 1999, 2000 ve 2002 yıllarında şeker fabrikasına teslim ettiği pancar ürünlerinden Bağ-Kur primi kesilmesine rağmen Kurumca re’sen sigortalılık tescilinin yapılmadığını, bunun üzerine tevkifat yapılan tarihlerde sigortalı kabul edilmesi ve 6552 sayılı Kanun’dan yararlandırılması için yaptığı başvurunun Kurumun 26.03.2015 tarihli yazısı ile tevkifat tutarlarının geri alındığından bahisle reddedildiğini, ancak Kurum işleminin Anayasa’ya ve Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin içtihatlarına aykırı olduğunu ileri sürerek davacının 1999, 2000 ve 2002 yıllarına ilişkin tarımsal faaliyetinin tespit ve tesciline, tahakkuk edecek prim borcu yönünden 6552 sayılı Kanun’dan yararlanması gerektiğinin tespitine ve Kurumun 26.03.2015 tarihli işleminin iptali ile yaratılan muarazanın men’ine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı ... (SGK/Kurum) vekili cevap dilekçesinde; davacının prim kesinti tutarlarını geri alması nedeniyle 01.06.1996-01.06.2002 tarihleri arasındaki döneme ilişkin talebinin Kurumca reddedildiğini, Kurum işleminin hukuka uygun olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) 29.03.2016 tarihli ve 2015/286 E., 2016/143 K. sayılı kararı ile; davacının tarımsal faaliyetinin belirtilen devrede sürekliliğinin kabulü ile 1999-2002 yılları arasında 2926 sayılı Kanun’a tâbi sigortalı sayılması ve bu bağlamda 6552 sayılı Kanun’dan yararlandırılması gerektiğine ilişkin 16.02.2016 tarihli bilirkişi raporunun ilmi verilere ve hakkaniyete uygun olduğu kanaatine varıldığı gerekçesiyle davanın kabulü ile 26.03.2015 tarihli 4.40.00.00-4441928 sayılı Kurum işleminin iptaline, davacının 1999 yılındaki ilk tevkifatın yapıldığı tarihi takip eden ay başından geçerli olmak üzere Tarım Bağ-Kur sigortalılığının başladığının tespitine, tevkifata konu 1991, 2001, 2002 tarihleri arasındaki devrede 2926 sayılı Kanun’a tâbi sigortalı sayılmasına ve 6552 sayılı Kanun’dan yararlanması gerektiğinin tespitine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.

8. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 26.09.2018 tarihli ve 2016/9137 E., 2018/7132 K. sayılı kararı ile; "...Yukarıdaki açıklamalar ışığında dava değerlendirildiğinde, davacı adına 1999, 2000, 2001 yıllarında yapılan prim tevkifatlarının davacıya iade edilip edilmediğinin usulünce araştırılması, iade edilmediğinin anlaşılması halinde davacının talebi doğrultusunda 1999-2000 yılları arasında Tarım Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespitine karar verilebileceği, 2002 yılına ilişkin talebine yönelik ise, davacının sigortalılık iradesini ortaya koyacak herhangi bir başvurusu, prim ödemesi, ürün satışı veya bu satışlardan yapılan prim tevkifatı yapılması koşuluyla olabileceği gözetilmek suretiyle yapılacak araştırma ve inceleme sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) 10.04.2019 tarihli ve 2019/126 E., 2019/184 K. sayılı kararı ile; davacının 2926 sayılı Kanun’un 2., 3. ve 36. maddeleri kapsamında Bağ-Kur sigortalısı olma hakkının bulunduğu, hatta Kurumun 2926 sayılı Kanun’un 36. maddesi gereğince prim alacağını davacının teslim ettiği ürün bedellerinden tevkifat suretiyle tahsil etmesi nedeniyle davacıyı re’sen sigortalı olarak kayıt ve tescil etme yönündeki kanundan kaynaklanan zorunluluğunu yerine getirmediği gibi bilahare prim kesintilerin geri alındığından bahisle tescil işlemi yapmamasının da yerinde olmadığı, davacının 1999, 2000 ve 2002 yıllarına ait primleri geri aldığı kabul edilse bile bu durumun sözü edilen dönemde 2926 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olduğu gerçeğini değiştirmeyeceği, sigortalılığın zorunlu olması karşısında iade yönündeki iradenin sonuç doğurmayacağı, geri alınan primlerinin ihyasının her zaman mümkün olduğu, davacının 16.03.2015 tarihli dilekçesi ile de zaten bu hususu talep ettiğinin anlaşıldığı, Kurumun cevabı yazısında davacının bahse konu prim kesintilerini geri aldığının belirtildiği, davacının da buna bir itirazının olmadığı; 2002 yılına yönelik talep yönünden de davacının dosyada mevcut 09.10.2014 ve 16.03.2015 tarihli müracaat dilekçeleri ile sigortalı olma iradesini ortaya koyduğu, ayrıca prim kesintisi yapıldığı, ihya her zaman mümkün olduğundan primlerinin iadesinin sonuca etkisinin bulunmadığı, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 2017/6391 E., 2018/7406 K sayılı onama kararının da aynı mahiyette olduğu belirtilerek önceki gerekçe de tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararını Temyiz:

10. Direnme kararı süresi içinde davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; yapılan prim tevkifatlarının geri alınmış olmasının tescile engel teşkil edip etmeyeceği, buradan varılacak sonuca göre; 1999 ve 2000 yıllarında yapılan prim tevkifatlarının davacıya iade edilip edilmediğinin araştırılarak prim tevkifatlarının iade edilmediğinin anlaşılması hâlinde davacının talebi doğrultusunda 1999-2000 yılları arasında Tarım Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespitine; 2002 yılına ilişkin talebi yönünden ise davacının sigortalılık iradesini ortaya koyacak başvurusu, prim ödemesi, ürün satışı ve bu satışlardan yapılan prim tevkifatı olup olmadığı araştırılarak sonucuna göre karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN

12. Hukuk Genel Kurulunca yapılan görüşmeler sırasında öncelikle hükmün gerekçesi ile hüküm sonucu arasında ve hüküm fıkralarının kendi aralarında çelişkili bulunup bulunmadığı, kararın infaza elverişli olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre direnme kararının usulüne uygun olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.

IV. GEREKÇE

13. Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 297. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi ve infaza elverişli olması gerekir.

14. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 294. maddesinin 3. fıkrasında ise “Hükmün tefhimi, her hâlde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur” düzenlemesine yer verilmiştir. Basit yargılama usulüne tâbi davalar yönünden aynı konu 321. maddede düzenlenmiş olup bu maddedeki hüküm gereğince kararın tefhimi, mahkemece hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanması ile gerçekleşir. Ancak zorunlu hâllerde hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebilir. Bu durumda gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir.

15. Mahkeme kararları için öngörülen bu biçim kuralları, yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hâl, yeni tereddüt ve ihtilâflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar, hükmün hedefine ulaşılmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.

16. Diğer taraftan kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.

17. Zira tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimi yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.

18. Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın (Anayasa) 141/3. maddesi ile aynı yönde düzenleme içeren HMK hükümleri işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.

19. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukukî ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesi ve kısa karar ile gerekçeli karar arasında tereddüde yol açacak çelişkiler bulunmaması ile mümkündür.

20. Somut olayda davacı vekilinin Kuruma verdiği 18.03.2015 tarihli dilekçe ile müvekkilinin 01.06.1996-01.06.2002 tarihleri arasındaki dönemde 2926 sayılı Kanun kapsamında Tarım Bağ-Kur sigortalısı olarak tespit ve tescili ile tahakkuk ettirilecek prim borçlarının yapılandırılmasını talep ettiği, Kurumun 26.03.2015 tarihli ve 4.40.00.00-4441928 sayılı yazısı ile prim kesinti tutarların iade alındığının tespiti nedeniyle 01.06.1996-01.06.2002 tarihleri arasındaki dönem faaliyetlerinin tescilinin yapılmayacağının bildirildiği, bunun üzerine davacının eldeki davayı açarak Kurum işleminin iptali ile davacının 1999, 2000 ve 2002 yıllarına ilişkin tarımsal faaliyetinin tespit ve tescilini talep etiği, Mahkemece gerek ilk gerekse direnme kararında davacının belirtilen devrede tarımsal faaliyetinin sürekliliğinin kabulü ile 1999-2002 yılları arasında 2926 sayılı Kanun'a tâbi sigortalı sayılması ve bu bağlamda 6552 sayılı Kanun'dan yararlandırılması gerektiğine ilişkin 16.02.2016 tarihli raporun ilmi verilere ve hakkaniyete uygun olduğu kanaatine varıldığı gerekçesine yer verildikten sonra hüküm sonucunda Kurumun 26.03.2015 tarihli ve 4.40.00.00-4441928 sayılı işleminin iptaline, davacının 1999 yılındaki ilk tevkifatın yapıldığı tarihi takip eden ay başından geçerli olmak üzere Tarım Bağ-Kur sigortalılığının başladığının tespitine, tevkifata konu 1991, 2001 ve 2002 tarihleri arasındaki devrede 2926 sayılı Kanun'a tâbi sigortalı sayılmasına ve 6552 sayılı Kanun'dan yararlanması gerektiğinin tespitine karar verildiği anlaşılmıştır.

21. Şu hâlde yukarıda değinilen yasal ve Anayasal düzenlemeler ile yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Mahkemece kararın gerekçesinde davacının 1999-2002 yılları arasında Tarım Bağ-Kur sigortalısı sayılması gerektiğine ilişkin bilirkişi raporunun benimsendiğinin belirtilmesine rağmen hüküm sonucunda davacının 01.06.1996-01.06.2002 tarihleri arasında Tarım Bağ-Kur sigortalısı olarak tescili talebini reddeden Kurum işleminin iptaline karar verilip akabinde davacının 1999 yılındaki ilk tevkifatın yapıldığı tarihi takip eden ay başından geçerli olmak üzere Tarım Bağ-Kur sigortalılığının başladığının tespitine, tevkifata konu 1991, 2001 ve 2002 tarihleri arasındaki devrede 2926 sayılı Kanun'a tâbi sigortalı sayılmasına karar verilmek suretiyle gerekçe ile hüküm sonucu arasında ve hüküm fıkraları arasında çelişkiye neden olunduğu gibi 1999 yılındaki ilk tevkifatın yapıldığı tarihin ve ayrıca kabulüne karar verilen diğer yıllar yönünden hangi tarihler arasında davacının Tarım Bağ-Kur sigortalısı sayıldığı açıkça gösterilmeyerek hükmün infazında tereddüt ve duraksamalara yol açılmış olup bu durumda ortada Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenebilecek nitelikte yasaya uygun biçimde verilmiş bir direnme kararının varlığından söz etme imkânı bulunmamaktadır.

22. Hâl böyle olunca gerekçe ile hüküm sonucu ve hüküm sonucundaki hüküm fıkraları arasındaki çelişkiyi giderecek aynı zamanda infaza elverişli bir karar verilmesi gerektiğinden salt bu usulî eksikliğe dayalı olarak tesis edilen direnme kararı davalı Kurum vekilinin işin esasına yönelik temyiz itirazları incelenmeksizin usulden bozulmalıdır.

V. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,

Bozma nedenine göre davalı vekilinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, 19.10.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.