"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
1. Taraflar arasındaki “Prime esas kazancın tespiti” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kahramanmaraş 2. İş Mahkemesinin davanın kısmen kabulüne ilişkin kararına yönelik taraf vekilleri ile fer’î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekilinin istinaf başvurusu üzerine Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi tarafından ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden hüküm kurmak suretiyle davanın kısmen kabulüne dair verilen karar davacı ve fer’î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı taraf vekilleri ile fer’î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince davacı vekilinin temyiz başvurusunun yapılmamış sayılmasına dair verilen ek karar davacı vekili tarafından temyiz edilmemiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı şirkete ait işyerinde 3 yıl 5 ay süreyle tır şoförü olarak çalıştığını, aylık ücretinin işe başladığında 1.000TL, sonrasında 1.250TL, sonraki yıl 1.500TL, 2013 yılında da 1.700TL olduğunu, prime esas kazancının asgari ücret olarak gösterilmesi nedeniyle çok cüzi yaşlılık aylığı aldığını ileri sürerek 06.05.2010-30.09.2013 tarihleri arasındaki çalışmalarının gerçek ücreti üzerinden tespitine, yaşlılık aylığının yeniden düzenlenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının ücretinin Kurum kayıtlarında belirtilen tutar olduğunu, Kahramanmaraş 1. İş Mahkemesinin 2015/22 E. sayılı dosyasında bulunan ödeme belgesinde hangi alacak kalemlerine ilişkin ödeme yapıldığı belirtilmediğinden bu belgenin eldeki davada delil niteliğinin bulunmadığını ayrıca Kahramanmaraş 1. İş Mahkemesinin 2015/22 E. sayılı dosyasında ve eldeki davada davacı tarafından ileri sürülen iddiaların çelişkili olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
6. Fer’î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK/Kurum) vekili; zamanaşımı itirazında bulunduklarını, davacının ne iş yaptığının ve ne kadar ücret aldığının gösterilmediğini, davanın reddi gerektiğini belirtmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
7. Kahramanmaraş 2. İş Mahkemesinin 22.12.2016 tarihli ve 2015/195 E., 2016/431 K. sayılı kararı ile; tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde davacının davalı şirkete ait işyerinde 06.04.2012-30.09.2013 tarihleri arasında şoför olarak asgari ücretin üzerinde aylık ücretle çalıştığı, bu tarihler arasında eksik bildirilen prime esas kazanç toplamının 11.572,82TL olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
8. Kahramanmaraş 2. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri ile fer’î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
9. Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 11.07.2017 tarihli ve 2017/616 E., 2017/989 K. sayılı kararı ile; yazılı delil başlangıcının sonraki dönemleri de kapsadığı gözetilerek toplanan delillere göre verilen ilk derece mahkemesi kararının isabetli olduğu ancak fer’î müdahil Kurumun harçtan muaf olduğu ve aleyhine yargılama giderine hükmedilemeyeceği gözetilmediğinden bu yönüyle fer’î müdahil Kurum vekilinin istinaf başvurusunun yerinde olduğu gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak düzeltilip yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
10. Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ve fer’î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
11. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 08.10.2019 tarihli ve 2017/5877 E., 2019/7176 K. sayılı kararı ile; “…Davanın niteliği gereği, çalışma olgusunun her türlü delille ispatlanabilmesine karşılık ücretin ispatında bu denli bir serbestlik söz konusu değildir. Çalışma olgusunun her türlü delille kanıtlanması olanağı bulunmakla birlikte; Hukuk Genel Kurulu’nun 2005/21-409 E., 2005/413 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 288. maddesindeki yazılı sınırları aşan ücret alma iddialarının yazılı delille kanıtlanması zorunluluğu bulunmaktadır.
Ücret miktarı HMK’nun Geçici 1. maddesinin ikinci fıkrası delaletiyle HUMK 288. maddesinde belirtilen sınırları aşıyorsa, tespiti gereken gerçek ücretin; hukuksal geçerliliğe haiz olarak düzenlenmiş bulunmaları kaydıyla, işçinin imzasının bulunduğu aylık ücreti gösteren para makbuzları, banka kayıtları, ticari defter kayıtları gibi delillerle sigortalının imzasını taşıyan ücret bordroları veya hizmet sözleşmesinde yazılı olan ücretin gerçek olmadığı kanıtlanabilir.
Yazılı delille ispat sınırın altında kalan miktar için yine HMK’nun Geçici 1. maddesinin ikinci fıkrası delaletiyle HUMK’nun 289. maddesi gereğince tanık dinletilebilir. Tespiti istenen miktar sınırı aşıyor olsa bile varlığı iddia edilen çalışmanın öncesine ve sonrasına ait yazılı delil başlangıcı sayılabilecek belgeler bulunuyorsa tanık dinletilmesi mümkündür.
506 sayılı Kanunun 78. maddesinde ve 5510 sayılı Kanunun 82. maddesinde prime esas günlük kazançların alt ve üst sınırlarının ne olacağı gösterilmiştir. Günlük kazancın alt sınırı HUMK’nun 288. maddesinde belirtilen sınırı aşıyorsa ücretin yazılı delille saptanması gereğinin pratikte bir önemi kalmayacaktır. Zira 506 sayılı Kanunun 78. maddesine göre, “....günlük kazançları alt sınırın altında olan sigortalılar ile ücretsiz çalışan sigortalıların günlük kazançları alt sınır üzerinden hesaplanır” 82. madde de bu düzenlemeye paralel bir hüküm içermektedir. Ücretin alt sınırla tespit edilen miktardan fazla olması halinde ise günlük kazancın hesaplanmasında asgari ücret esas alınır.
Somut uyuşmazlıkta; Mahkemece, davacının 16.04.2012-30.09.2013 tarihleri arasındaki sürede aldığı aylığın tespitinde, davalı işverenin imzasını taşıyan Yapı Kredi Bankasına sunulan, davacının 16.04.2012 tarihinde, 1.500,00 TL maaş aldığını belirten belge esas alınmak suretiyle, bu tarihten emekli olduğu tarihe kadar asgari ücretin 1.69 katı oranında ücret aldığı kabul edilerek sonuca gidilmiş ise de, anılan 16.04.2012 tarihli belgenin sadece ilişkin olduğu aya yönelik aldığı maaş tutarını belirtir yazılı delil niteliğinde bir belge olduğu, ancak diğer aylara yansıtılmak suretiyle emekli olduğu tarihe kadar kabulünün hatalı olduğu gözetilerek, ihtilaf konusu dönemde geçerli olan prime esas aylık kazanç alt sınırını ve yazılı delille ispat sınırını aşan prime esas ücret tutarları yönünden, yukarıdaki esaslar dahilinde yazılı delil yada yazılı delil başlangıcı sayılabilecek belgeler celp edilip değerlendirilerek, bu yönde delil bulunmaması halinde, tanık beyanları yada sendika ve benzeri sivil toplum örgütlerinden alınan ortalama ücret tutarları esas alınarak karar verilemeyeceği gözetilerek, sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, hatalı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Diğer yandan davacı, dava dilekçesinde; her ne kadar davalı işyerinde tır şöforü olarak 3 yıl 5 ay süre ile çalıştığını, aldığı ilk aylık tutarının 1.000,00 TL olduğunu, artmak suretiyle 1.250,00 TL, 1.500,00 TL, 2013 senesinde de 1.700,00 TL olduğunu beyan etmekte ise de, prime esas kazanca esas alınması gereken uyuşmazlık konusu dönem açısından, ay ve yıllar belirtilmek suretiyle, davacıya talebinin açıklattırılması gereği gözetilmeden karar verilmesi isabetsiz olmuştur.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekili ve fer'i müdahil Kurum vekillerinin, bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin kararı bozulmalıdır. …” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı :
12. Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 15.01.2020 tarihli ve 2019/2279 E., 2020/12 K. sayılı kararı ile; ilk derece mahkemesi tarafından kabul edilen sigorta primine esas kazanç miktarının davacı vekili tarafından istinaf sebebi yapılmadığı, bu husus kamu düzenine ilişkin olmadığından davacı bakımından kabul edilen sigorta primine esas kazanç miktarının kesinleştiği, eldeki davada uyuşmazlığın sigorta primine esas kazancın düşük gösterilip gösterilmediğinin belirlenmesi olduğu, 06.05.2010-30.09.2011 tarihleri arasındaki dönem bakımından davacının iddiasını ispatlayacak mahiyette yazılı delil bulunmadığı, 01.10.2011-15.04.2012 tarihleri arasındaki dönem bakımından davacı vekilinin lehine olan bozma kararını direnilmesini talep etmesi karşısında dinlenmeyen tanık ...’ün beyanının alınmasına gerek olmadığı, davalı lehine usulî kazanılmış hak oluştuğu, 16.04.2012-30.09.2013 tarihleri arasındaki dönem bakımından ise davalı işverenin basiretli tacir olarak verdiği belgeler ve davacının diğer şoförlerden yüksek ücret aldığına ilişkin tanık beyanları dikkate alındığında bozma kararının yerinde görülmediği, dava konusu dönemlerin net olması nedeniyle davacıya açıklama yaptırılmasını gerektirecek belirsizlik de olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
13. Direnme kararı süresi içinde taraf vekilleri ile fer’i müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesinin Ek Kararı:
14. Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 17.03.2020 tarihli ve 2019/2279 E., 2020/12 K. sayılı kararı ile; eksik temyiz başvuru harcı ile temyiz karar ve ilam harcının ödenmesi için tebliğ tarihinden itibaren bir haftalık kesin süre verilmesine ilişkin muhtıra davacı vekiline 08.03.2020 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen yasal süre içerisinde harç eksikliğinin tamamlanmaması nedeniyle davacı vekilinin temyiz başvurusunun yapılmamış sayılmasına dair ek karar verilmiş; bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmemiştir.
II. UYUŞMAZLIK
15. Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; prime esas kazancın tespiti istemine ilişkin eldeki davada;
1- Mahkemece davacının 16.04.2012-30.09.2013 tarihleri arasında aldığı ücretin tespitinde davalı işveren tarafından davacının 16.04.2012 tarihinde 1.500TL ücret aldığı belirtilen belgenin esas alınarak emeklilik tarihine kadar ücretin, asgari ücretin 1.69 katı oranında olduğunun kabul edilmesinin doğru olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre ihtilaf konusu dönemde geçerli olan prime esas aylık kazanç alt sınırı ile yazılı delille ispat sınırını aşan prime esas ücret tutarı yönünden bozma kararında belirtilen ispat kuralları çerçevesinde yazılı delil ya da yazılı delil başlangıcı sayılabilecek belgelerin getirtilerek değerlendirilmesi, bu yönde delil bulunmaması durumunda ise tanık beyanları veya sendika ve benzeri sivil toplum örgütlerinden alınan ortalama ücret tutarı esas alınarak karar verilmesinin gerekip gerekmediği,
2- Uyuşmazlık konusu dönem bakımından ay ve yıl belirtilmek suretiyle davacıya talebinin açıklattırılmasına gerek olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
A. (1) numaralı uyuşmazlık yönünden;
16. Davanın yasal dayanağını, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (5510 sayılı Kanun) 86. maddesinin 9. fıkrası teşkil etmektedir. Anılan maddede “Aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilâm ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır.” hükmüne yer verilmiştir.
17. Belli bir dönemdeki çalışmaların tespiti istemini içeren hizmet tespiti davası, dava dilekçesinde açıkça belirtilmiş olmasa da 5510 sayılı Kanun’un 86. maddesinin 9. fıkrasında da düzenlendiği üzere özünde prime esas kazançlarının ve prim ödeme gün sayılarının tespiti talebini de içermektedir. Mahkemenin hizmet tespitine ilişkin kararı ise işverenin Kuruma vermediği bildirgeler yerine geçecek belge niteliğindedir. Bu nedenle mahkeme dava sonunda vereceği kararda tespit edilen dönem için aylar itibariyle prim ödeme gün sayıları ile 5510 sayılı Kanun’un 86. maddesine göre hesaplanacak olan “o dönemdeki” bir günlük ücreti de belirtecektir.
18. Somut olayda davacı vekili, tır şoförü olarak çalışan müvekkilinin 2012 yılında 1.500TL, 2013 yılında ise 1.700TL ücret almasına rağmen prime esas kazancının asgari ücret üzerinden gösterildiğini ileri sürmüştür.
19. Davalı işveren şirket tarafından imzalanan ve Türkiye Yapı Kredi Bankası Sanayi Şubesine hitaben düzenlenen belgede, davacının 1.600TL ücret aldığı, çalışmasına 23.10.2012 tarihi itibariyle devam ettiği; 16.04.2012 tarihinde İş Bankasına yazılan yazı da ise belgenin düzenlendiği tarih itibariyle davacının 1.500TL aldığı, performansına göre ücretinin arttırıldığı bildirilmiştir.
20. Kahramanmaraş Şoförler ve Otomobilciler Odası 14.12.2015 havale tarihli yazısı ile tır şoförü olarak çalışan kişinin ücretinin 1.700TL olduğu belirtilmiştir.
21. Yargılama sırasında dinlenen davacı tanığı ..., davacının on yıllık şoför olması nedeniyle 1.400TL ücret aldığını; davacı tanığı ..., kendisinin 1.100TL ücret aldığını, davacının davalı işyerindeki çalışma süresi nedeniyle daha yüksek miktarda ücret aldığını ancak ücretin ne kadar olduğunu bilmediğini; davacı tanığı ... davacının diğer şoförlere göre daha yüksek ücretle çalıştığını, davacıya her yıl zam yapıldığını; davacı tanığı ... ise davacının diğer şoförlere göre davalı işyerinde daha fazla çalışması olduğundan 300-400TL fazla ücret aldığını beyan etmiştir.
22. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacının 16.04.2012 tarihinden sonraki çalışma döneminde asgari ücretin üzerinde ücret aldığını ispatladığı, 16.04.2012 tarihinden emekli olduğu tarihe kadar asgari ücretin 1,69 katı ücretle çalıştığı kabul edilerek eksik bildirilen prime esas kazanç tutarı hesap edilmiştir.
23. Bu itibarla davalı işverenin davacının asgari ücretin üzerinde bir ücretle çalıştığını bankalara bildirdiği yazılarla açıkça ifade etmesi, davacının diğer şoförlere göre davalı işyerinde daha fazla ve yüksek ücretle çalıştığına ilişkin davacı tanıklarının birbirini doğrulayan beyanlarının bulunması, emsal ücret araştırması sonucunda bildirilen ücret miktarı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 200. maddesinde belirtilen senetle ispat sınırının 2012 ve 2013 yılları için 2.500TL olması ve tespit edilen aylık ücretin bu miktarın altında kalması hususları ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde Bölge Adliye Mahkemesince davacının ücretinin asgari ücretin 1.69 katı olarak kabul edilmesi isabetli bulunmuştur.
24. Hâl böyle olunca direnme kararının (1) numaralı uyuşmazlıkla ilgili bölümü usul ve yasaya uygundur.
25. Ne var ki Özel Dairece bozma nedenine göre davalı ve fer’î müdahil Kurum vekillerinin diğer temyiz itirazları incelenmediğinden bu yönde inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
B. (2) numaralı uyuşmazlık yönünden;
26. Uyuşmazlığın çözümü için somutlaştırma yükünden bahsetmekte yarar bulunmaktadır.
27. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “Somutlaştırma yükü ve delillerin gösterilmesi” başlıklı 194. maddesi uyarınca;
“(1) Taraflar, dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdırlar.
(2) Tarafların, dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmeleri zorunludur”.
28. Anılan maddenin gerekçesinde, maddenin amacının, bir yandan ispatın genel hükümleri çerçevesinde temel bir kavrama yer vermek iken diğer yandan da uygulamada genel geçer ifadelerle somut vakıalara dayanmadan davaların açılıp yürütülmesinin önüne geçmek olduğu belirtilmiştir. Gerekçenin devamında “…Bir davada, ispat faaliyetinin tam olarak yürütülebilmesi, mahkemenin uyuşmazlığı doğru tespit ederek yargılama yapabilmesi, karşı tarafın ileri sürülen vakıalara karşı kendini savunabilmesi için, iddia edilen vakıaların açık ve somut olarak ortaya konulması gerekir. Genel geçer ifadelerle, somut bir şekilde ortaya koymadan iddia veya savunma amacıyla vakıaların ileri sürülmesi durumunda, yargılamanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi mümkün olmayacağı gibi, vakıaların anlaşılması için ayrıca bir araştırma yapılması ve zaman kaybedilmesi söz konusu olacaktır. Taraflar, haklarını dayandırdıkları hukuk kuralının aradığı koşul vakıalara uygun, somut vakıaları açıkça ortaya koymalıdırlar. Bu vakıaların somut olarak ileri sürülmesi, ilgili taraf için bir yüktür; bu yükü yerine getirmeyen sonuçlarına katlanacaktır…” şeklindeki ifadelere yer verilerek somutlaştırma yükünün anlam ve önemi vurgulanmıştır.
29. Diğer taraftan, HMK’nın “Dava dilekçesinin içeriği” başlıklı 119. maddesinin 1. fıkrasının (e) bendi uyarınca, davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerinin dava dilekçesinde yer alması zorunludur. Bununla birlikte, vakıaların açık ve somut olarak gösterilmesi yeterli görülmemiş; aynı maddenin (f) bendinde yer alan hükmünde ayrıca, açık ve somut olarak gösterilmesi gereken her bir vakıanın hangi delille ispat edileceğinin de belirtilmiştir. Keza bu durum, yukarıda açıklanan 194. maddenin 2. fıkrasındaki tereddüt uyandırmayacak derecede açık hükmün bir gereğidir.
30. Davacının dilekçesinde talebine dayanak yaptığı bazı iddialar (vakıalar) olmakla birlikte, bunlar somut ve açık değilse, somutlaştırma yükünün yerine getirilmemesinden söz edilmelidir. Somutlaştırma yükü yerine getirilmeden karşı tarafın sağlıklı bir savunma yapması ve sağlıklı bir hüküm verilmesi mümkün değildir. Çünkü karşı tarafın hukukî dinlenilme hakkının gereği olarak açıklama ve ispat hakkını kullanabilmesi için öncelikle kendisine yöneltilen iddialar hakkında tam olarak bilgilenmesi zorunludur (HMK m. 27). Keza hükümde yer alması gereken unsurların belirtildiği HMK’nın 297. maddesi gereğince, tarafların iddia ve savunmalarının, uyuşmazlık noktalarının, hükmün dayandığı ve sabit görülen vakıaların gerekçeli kararda tam olarak gösterilmesi gerekmektedir (HMK m. 297/1-c). Somut vakıalar ortaya konulmadan, hâkimin sağlıklı bir yargılama gerçekleştirmesi ve karar vermesi de mümkün değildir.
31. Öte yandan davanın dayanağı olan vakıaların soyut olarak gösterilmesi yetmez, bu vakıaların ispata elverişli şekilde zaman, mekan ve içerik olarak somutlaştırılması zorunludur. Somutlaştırmak, bir iddiayı, zaman, mekan, kişi, oluş şekli gibi unsurlarıyla algılamaya, anlamaya, tartışmaya ve ispata elverişli şekilde ortaya koymaktır. Vakıaların somutlaştırılmasından sonra karşı tarafça cevap verilebilir, mahkemece bir vakıa tam olarak algılanabilir, ispat faaliyeti yürütülebilir ve bu suretle vakıa hakkında karar verilebilir.
32. Soyut ve genel ifadelerle iddiada bulunmak, talepte bulunanın dahi bilmediği, somut olarak ileri sürmediği belirsiz bir olguya ilişkin karşı tarafın cevap vermesi ve bu belirsiz olgudan mahkemenin sonuç çıkarmasını beklemek anlamına gelir ki, bu durum hukuk kuralları bir yana mantık kurallarıyla da bağdaşan bir durum değildir. Yargıtayın yerleşik kararlarında da belirtildiği üzere, dava malzemesini getirmek tarafların, hukuku uygulamak mahkemenin işidir. Taraflar dava malzemesini eksik değil, tam olarak getirmek durumundadırlar. Unutmamak gerekir ki, alacağın miktarının tam olarak tespit edilemediği belirsiz alacak davasında dahi hukukî ilişkinin belirtilmesi zorunludur (HMK m. 107). Zira kişi, belirsiz ve bilinmeyen bir hukukî ilişki ve vakıadan hareketle bir talepte bulunamaz.
33. Somutlaştırma yükümlülüğüne riayet edilmemesi durumunda özellikle hâkimin davayı aydınlatma ödevi (HMK m. 31) ile ön inceleme hükümleri (HMK m. 320, 137, 140) dikkate alınmalıdır. Yukarıda da değinildiği üzere "maddi ve hukukî açıdan belirsiz yahut çelişkili" hususlarda hâkim davayı aydınlatmak ile yükümlüdür. Somut olmayan vakıalarda, maddi ve hukukî belirsizlik mevcut olduğundan bu belirsizliğin giderilmesi gerekir. Özellikle HMK’nın 137, 140 ve 320. maddelerinde yer alan hükümler gereğince bu belirsizliğin hâkim tarafından giderilmesi gerekir. Çünkü ön incelemede tarafların iddia ve savunmalarının tespit edilmesi, anlaştıkları ve anlaşamadıkları noktaların tek tek belirlenmesi gerekli ve zorunlu olup bu aynı zamanda hâkimin ödevidir. Bu çerçevede hâkimin ön incelemede mutlaka somutlaştırmayı sağlaması gerekir. Bu sebeple sadece tarafların dilekçelerini tekrar ettikleri yönündeki beyanların tutanağa geçirilmesi veya soyut ifadelerle tespit yapılması yeterli değildir. Bu, mahkemenin yargılamayı yürütmesi bakımından sağlıklı olmayacağı ve Kanuna aykırı olacağı gibi Yargıtay denetimine elverişli bir durum da oluşturmayacaktır.
34. Eğer somutlaştırma yükü, hâkimin davayı aydınlatma ödevi ve ön incelemedeki görevine rağmen, davacı tarafından yerine getirilmemişse, o zaman bu yüke bağlanan yaptırım ortaya çıkacaktır. Somutlaştırma yükümlülüğünü yerine getirmemenin yaptırımı, iddiayı veya davayı ispatlayamamaktır. Bu ise aslında vakıanın ispata elverişli kabul edilememesi ve bunun sonucu olarak da belirsizlik rizikosuna katlanma şeklinde gerçekleşecektir. Böyle bir durumda, somutlaştırma yükü ve dolayısıyla ispat yükü yerine getirilmediğinden ispat edilemeyen davanın reddi sonucu doğacaktır ki, bu hâlde dava esastan reddedildiğinden işin esası bakımından kesin hüküm ortaya çıkacaktır.
35. Sonuç olarak HMK’nın 119. maddesinin 1. fıkrasının (e) bendi ve 194. maddesi gereğince dava dilekçesinde somutlaştırma yükünün yerine getirilmemiş olması hâlinde, davayı aydınlatma ödevi ve ön incelemedeki görevi gereği hâkim, soyut ve belirsiz hususların somutlaştırılmasını (yeni bir vakıa ileri sürülmeden, sadece mevcut vakıa çerçevesinde) davacıdan istemeli, bu eksiklik tamamlanırsa yargılamaya devam edilerek karar verilmeli; bu eksiklik tamamlanmaz, somutlaştırma gerçekleştirilmezse, ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir.
36. Somut olayda davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkilinin işe başladığı 06.05.2010 tarihinde aylık ücretinin net 1.000TL, devam eden yılın Mayıs ayından itibaren net 1.250TL, sonraki yılın Mayıs ayından itibaren ise net 1.500TL, 2013 yılında da net 1.700TL olduğunu, prime esas kazancının asgari ücret olarak gösterilmesi nedeniyle çok cüzi yaşlılık aylığı aldığını ileri sürerek 06.05.2010-30.09.2013 tarihleri arasındaki çalışmalarının gerçek ücreti üzerinden tespitine, yaşlılık aylığının yeniden düzenlenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
37. Görüldüğü gibi davacı vekili uyuşmazlık konusu dönemini kapsayan şekilde ayrı ayrı ay ve yıl belirtmek suretiyle davacının aldığını iddia ettiği gerçek ücret miktarını açıklayarak talebini ayrıntılı, açık ve anlaşılır şekilde belirtmiştir. Bu nedenle somutlaştırma yükümlülüğünü yerine getirdiği anlaşılan davacı tarafın talebinin açıklattırılmasına gerek olmadığı, direnme kararının (2) numaralı uyuşmazlıkla ilgili bölümünün yerinde olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
38. Ne var ki Özel Dairece bozma nedenine göre davalı ve fer’î müdahil Kurum vekillerinin diğer temyiz itirazları incelenmediğinden bu yönde inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
IV. SONUÇ :
(1) ve (2) numaralı uyuşmazlık yönünden direnme uygun bulunduğundan davalı ve fer’î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekillerinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE (III-A ve B), 18.05.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.