Logo

Hukuk Genel Kurulu2020/631 E. 2022/1710 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Miras bırakanın, dava konusu taşınmazın yarısını eşine devretmesinin mirastan mal kaçırma amaçlı muvazaalı bir işlem olup olmadığı.

Gerekçe ve Sonuç: Davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, miras bırakanın gerçek irade ve amacının, ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi hususlar da değerlendirilerek tespit edilmesi gerektiği, somut olayda ise miras bırakanın ilk eşinden olan davacı ile uzun süredir görüşmediği, davalının ev hanımı olup taşınmazın bedelini ödeyebilecek ekonomik gücünün bulunmadığı, davalının savunmasının aksine miras bırakanın ekonomik sıkıntıları nedeniyle davalıya ait başka bir taşınmazın satışı ve bu satış karşılığında dava konusu taşınmazın davalıya devredildiğinin ispatlanamadığı gözetilerek, ilk derece mahkemesi gibi davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğine dair direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi

1. Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince verilen davalının istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının ortadan kaldırılmasına ve davanın reddine ilişkin karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin miras bırakan ...’ın ilk evliliğinden olma kız, davalının ise miras bırakanın ikinci eşi olduğunu, dava konusu 38 ada 3 parsel sayılı taşınmazın miras bırakan ve davalı eşi tarafından 1983 yılında birlikte satın alınıp yarı yarıya adlarına tescil edildiğini, murisin adına kayıtlı 1/2 payı 07.05.1986 tarihinde mirastan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak davalı eşine satış yoluyla temlik ettiğini, davalının da taşınmazı 06.02.2009 tarihinde dava dışı ...’e muvazaalı olarak satış yoluyla temlik ettiğini ve bu işlemden on dört gün sonra 20.02.2009 tarihinde taşınmaz üzerine dava dışı banka lehine ipotek tesis edildiğini, dava dışı kişinin de taşınmazı üzerindeki ipotekle birlikte tekrar 06.09.2013 tarihinde muvazaalı olarak davalıya satış yoluyla temlik ettiğini, miras bırakanın çekişmeli payı davalıya satması için haklı bir neden bulunmayıp temlikin bedelsiz olduğunu, davalının alım gücünün bulunmadığını ileri sürerek dava konusu 38 ada 3 parsel sayılı taşınmazın ½ payının tapu kaydının miras payı oranında iptali ile müvekkili adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; miras bırakanın işleri nedeniyle sıkıntılar yaşadığını, alacaklarını tahsil edemediğini, kredi borçlarının bulunduğu bir dönemde, bu sıkıntıların giderilmesi için zaman zaman taşınmaz satıp mirasını parça parça taksim ettiğini, ...’da bulunan ve kendisine ait olan dava dışı 105 ada 865 parsel sayılı taşınmazdaki 13 no’lu dairenin de miras bırakanın borçları nedeniyle satıldığını ve bunun karşılığında çekişmeli payı kendisine devrettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 02.02.2017 tarihli ve 2014/473 E., 2017/67 K. sayılı kararı ile; tanık beyanlarında muris ...'ın dava konusu taşınmazdaki 1/2 hissesinin davalıya vefa borcu nedeniyle devredildiğinin belirtildiği, ortada gerçek bir satış ve devir durumunun söz konusu olmadığı yapılan devir işleminin yıllar önce davalının yaptığı iddia edilen fedakarlığın karşılığı olarak bir nevi davalıya bağışlandığı ancak görünürde yapılan tasarruf işleminin (satış) tarafların gerçek iradesine uymadığı, bunun yanında davalının ev hanımı olması nedeniyle yapılan sosyal ekonomik durum araştırmasında da görüldüğü üzere ekonomik durumu gereği taşınmazın 1/2 hissesini bedel karşılığı almasının zaten hayatın olağan akışına aykırı olduğu gibi muris ... ile ikinci eşinin, murisin ölümüne kadar aynı evde yaşadıkları ve tarafların karı koca oldukları hususu da dikkate alındığında ortada muvazaalı bir işlemin söz konusu olduğu ve bu işlem ile davacının yasal miras payının ihlal edildiği, davalıya muris tarafından taşınmaz üzerindeki 1/2 hissesinin devri ve sonrasında yapılan işlemlerin muvazaa nedeniyle iptalinin gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

7. Mahkeme kararına karşı davalı tarafından süresi içinde istinaf yoluna başvurulmuştur.

8. ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 16.06.2017 tarihli ve 2017/802 E., 2017/858 K. sayılı kararı ile; murisin yaptığı işlemin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğu kabul edilerek davanın kabulüne karar verilmiş ise de; davacı tanıklarının bu iddiayı doğrular nitelikte herhangi bir beyanda bulunmadıkları, satış senetleri incelendiğinde davalı adına kayıtlı taşınmazın satışının muris tarafından vekaleten yapıldığı, dava konusu olan taşınmazın davalıya satışının da bu satıştan sonra yapılmış olduğunun anlaşıldığı, murisin gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olduğunun davacı tarafından ispatlanamadığı gerekçesiyle davalı tarafın istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması ile davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

9. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

10. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 03.03.2020 tarihli ve 2017/4364 E., 2020/1498 K. sayılı kararı ile;

“…davalının, mirasbırakanın ikinci eşi, davacının ise ilk eşten olma çocuğu olduğu, davacı küçük yaşta iken annesiyle mirasbırakanın boşandıkları, davacı tanıklarının anlatımlarından davacı ile mirasbırakanın uzun yıllardır görüşmedikleri ve ilişkilerinin kopuk olduğu, davacının aynı zamanda amcası olan davalı tanığı ...’ın beyanına göre davacı ile dava dışı kardeşinin dahi birbirlerini mirasbırakanın ölümü sırasında tanıdıklarının anlaşıldığı; bunun yanısıra davalının ... ilinde bulunan dava dışı 105 ada 865 parsel sayılı taşınmazdaki 13 no’lu dairesinin mirasbırakanın borçları nedeniyle satıldığı ve bunun karşılığında mirasbırakanın çekişmeli payı kendisine devrettiği yönündeki savunmasını ispatlayamadığı da gözetildiğinde temlikin ilk eşten olma davacıdan mal kaçırmak amacıyla yapıldığı ve muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır.

Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir…” gerekçesiyle karar oy çokluğu ile bozulmuştur.

Direnme Kararı:

11. ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 13.07.2020 tarihli ve2020/765 E. 2020/608 K. sayılı kararı ile; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190 ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 6. maddesi uyarınca herkesin iddiasını kanıtlamak zorunda olduğu, davacının iddiasını ispata yarar tanık deliline dayandığı, davacı tanığı ... ve ...’ın tahmine göre beyanda bulunduğu, davalı tanığı amca ...’ın da açıkça satışla ilgili herhangi bir bilgisinin olmadığını beyan ettiği, kardeşlerin murisin ölümü sırasında birbirlerini tanıdıkları yönündeki tanık beyanının tek başına murisin mal kaçırma iradesini göstermeyeceği, davacı tarafından, öncelikle yapılan devir işleminin mal kaçırma amaçlı olduğunun ispatlanması gerektiği ve ispat yükünün davalıya yüklenemeyeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, miras bırakanın dava konusu taşınmazın yarı hissesinin davalıya satışına ilişkin işleminin ve davalı tarafından üçüncü kişiye yapılan satış işlemlerinin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak yapıldığı iddiasının davacı tarafça ispat edilip edilemediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

14. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

15. Uyuşmazlığın çözümü bakımından öncelikle ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.

16. Muvazaa kavramı, Türk Hukuk Lûgatında; ‘‘Anlaşmalı saptırma gerçek dışı durumlara gerçekmiş niteliğini kazandırma işlemi. Hukuksal bir işlem konusunda gerçek duruma aykırılıkta birleşilerek yapılan ortak açıklama (beyan) ya da ortaya konulan belgedir. Danışıklı işlem’’ şeklinde tanımlanmıştır (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 819).

17. Muvazaa, pozitif hukukumuzda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 19. [mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (BK) 18.] maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddenin birinci fıkrasında;

"Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır" hükmüne yer verilmiştir.

18. Buna göre muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmaları, şeklinde tanımlanabilir.

19. Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır; mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukukî işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukukî işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukukî işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukukî işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar.

20. Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukukî sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.

21. Eldeki davanın konusunu oluşturan ve “muris muvazaası” olarak isimlendirilen muvazaa türünün ise Türk Hukukunda büyük bir yeri ve önemi vardır.

22. Az yukarıda açıklanan TBK’nın genel hükmü dışında muris muvazaasına ilişkin bir düzenleme kanunlarımızda yer almamaktadır. Muris muvazaası kaynağını daha çok Yargıtay içtihatlarından ve bilimsel görüşlerden almakta ise de esas kaynağını 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı oluşturmaktadır.

23. 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında sonuç olarak; “Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması hâlinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu'nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına” hükmedilmiştir.

24. 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, miras bırakanın tapulu taşınmazlarının temliklerinde yaptığı muvazaalı işlemlere ilişkindir.

25. Muris muvazaasında, miras bırakan ile sözleşmenin karşı tarafı, aralarında yaptıkları bağış sözleşmesini genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile gizlemektedirler. Başka bir anlatımla, miras bırakan ile karşı taraf malın gerçekten temliki hususunda anlaşmışlardır. Görünüşteki ve gizlenen sözleşmelerin her ikisinde de samimi olarak temlik istenmektedir. Ne var ki, görünüşteki satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesinin vasfı (niteliği) muvazaalı sözleşme ile değiştirilmekte, ayrıca gizli bir bağış sözleşmesi düzenlenmektedir. Görünüşteki sözleşmenin vasfı (niteliği) tamamen değiştirildiğinden, muris muvazaası aynı zamanda “tam muvazaa” özelliği de taşınmaktadır.

26. Muris muvazaasını öteki nispi muvazaalardan ayıran unsur ise mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla yapılmasıdır. Daha açık bir anlatımla, 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere bu muvazaa türünde miras bırakan, mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu memuru önünde iradesini satış veya ölünceye kadar bakma akdi şeklinde açıklamaktadır.

27. Bu nedenle, miras bırakanın muvazaalı işlemi yaparken gerçek irade ve amacı mirasçılarından mal kaçırmak olmalıdır. Murisin mirasçılarından mal kaçırma amacının bulunmaması hâlinde 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararını uygulama olanağı bulunmamaktadır.

28. Muris muvazaasına dayalı olarak açılan davalarda ispat yükü ise muvazaanın varlığını iddia eden tarafa aittir. Gerek TMK’nın 6. maddesindeki “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” hükmü ve gerekse HMK’nın 190/1. maddesindeki “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” hükmü uyarınca, miras bırakanın yaptığı temlikteki gerçek irade ve amacının mirasçıdan mal kaçırmak olduğunu, bu hususu ileri süren davacı taraf kanıtlamalıdır.

29. Diğer bir anlatımla, muris muvazaası davalarında, miras bırakan tarafından yapılan temlikin muvazaalı ve terekeden mal kaçırma amacıyla yapıldığını ispat yükü davacı tarafa aittir.

30. Dava açan mirasçılar, miras bırakan ile davalı arasındaki sözleşmenin dışında olduklarından üçüncü kişi konumundadırlar. Bu nedenle iddialarını tanık dâhil olmak üzere her türlü delille kanıtlamaları mümkündür. Kanunen kendilerine intikal etmesi gereken miras haklarına, miras bırakan tarafından muvazaalı olarak yapılan sözleşme ile engel olunduğundan bu sözleşmenin muvazaalı olduğunu ileri sürerek iptalini istemekte hukukî yararlarının bulunduğu açıktır.

31. Ancak bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır.

32. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması ise genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanması yanında, birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

33. Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, muris muvazaasına ilişkin davaların niteliği gereğince taraflarca sunulan delillerin, her somut olayın özelliğine göre az yukarıda açıklanan objektif olgulardan da yararlanılarak bir bütün olarak değerlendirilmesi ve sonuca ulaşılması gerekmektedir. Burada hemen belirtmek gerekir ki muris muvazaasına ilişkin davalarda miras bırakanın asıl irade ve amacı belirlenirken, tarafların dayandıkları delillerin her olayın kendi özelliklerine göre objektif olgulardan da yararlanılarak birlikte değerlendirilmesi ve sonuca ulaşılması gerektiği açıktır. Fiili karineler de denilen bu objektif olgular, tarafların iddialarının doğruluğu veya bir delilin güvenilebilirlik derecesi hakkında hâkimin kanaat edinmesine yarayan, yaşam tecrübelerinin ortaya koyduğu, hukukla ilgili bulunmayan değer hükümleri olarak kabul edilmektedir. Bu fiili karinelerin varlığı tarafın ispat yükünü ortadan kaldırmaz ise de somut olayda olduğu gibi tanık delili dışında dayanılan başka delillerin bulunması durumunda dayanılan bu delillerin değerlendirilmesi sırasında da gözetileceği kuşkusuzdur.

34. Somut olaya gelindiğinde ise; 1942 doğumlu miras bırakan ...’ın 28.10.2013 tarihinde öldüğü, mirasçı olarak geride ilk eşten olma davacı kızı ... ile davalı ikinci eşi ... ve bu eşten olma dava dışı oğlu ...’ın kaldığı tespit edilmiştir.

35. Miras bırakan ile davacının annesinin 1970 yılında boşandıkları ve miras bırakan ile davalının 1980 yılında evlendikleri, dava konusu 38 ada 3 parsel sayılı taşınmazın 08.05.1983 yılında miras bırakan ve davalı tarafından birlikte satın alındığı ve 1/2 pay oranında kendi adlarına tescil edildiği, murisin 1/2 payını 07.05.1986 tarihinde davalı ikinci eşine satış yoluyla temlik ettiği, davalının dava konusu taşınmazın tamamına malik olduğu, davalının 06.02.2009 tarihinde taşınmazı kuzeni olan dava dışı ...’e, adı geçenin de üzerindeki ipotekle takyidatlı olarak 06.09.2013 tarihinde tekrar davalıya satış yoluyla temlik ettiği, taşınmazın tamamının dava tarihinde davalıya ait olduğu tespit edilmiştir.

36. Dosya kapsamında yer alan deliller ve dinlenen tanık beyanlarından; murisin ilk evliliğinden olan davacının çok uzun yıllardan beri miras bırakan ile görüşmediği, ilişkilerinin kopuk olduğu murisin ölene kadar dava konusu evde ikinci eş olan davalı birlikte yaşadığı, davalının ev hanımı olduğu, sosyal ekonomik durum araştırmasına göre ekonomik durumunun taşınmazın 1/2 hissesini bedel karşılığı almasına yeterli olmadığı gibi devir işlemi için davalının bedel ödemediği anlaşılmıştır.

37. Davalı taraf savunmasında, miras bırakanın işlerinde yaşadığı ekonomik sıkıntı nedeniyle kendidinin ...’nda bulunan dairesinin satıldığını, dava konusu taşınmazın da bu satış işlemine karşılık gelmek üzere davalıya devredildiğini belirtmiştir. Kendisine devir yapılan davalının kuzeni olduğu belirtilen dava dışı üçüncü kişinin beyanında, savunmada sözü edilen taşınmazdaki bağımsız bölümün davalının dava dışı babasına ait iken ölümü üzerine davalı ile birlikte annesi ve kardeşine intikal ettiği ve miras bırakan tarafından işlerinde kullanılmak üzere satıldığı belirtilmiştir. Satış işleminin miras bırakan tarafından davalıya vekaleten 31.01.1986 tarihinde yapıldığı anlaşılmaktadır. Savunmanın yani söz konusu satış işleminin miras bırakanın borçları nedeniyle yapıldığı, satış işleminden elde edilen paranın murisin borçlarına aktarıldığı objektif olgularla ispatlanamadığı gibi, çekişmeli payın davalıya bu nedenle temlik edildiği de kanıtlanamamıştır. Devir işleminin miras bırakan tarafından vekaleten yapılmasının ise tek başına ispata yarar kabul edilemeyeceği kuşkusuzdur.

38. Bu durumda temlikin ilk eşten olma davacıdan mal kaçırmak amacıyla yapıldığı, muris tarafından taşınmaz üzerindeki 1/2 hissesinin devri ve sonrasında yapılan işlemlerin muvazaalı olduğu sonucuna varıldığından, davanın kabulüne karar verilmelidir.

39. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; dosya kapsamında sunulan delillerden murisin ekonomik durumunun güçleştiği dönemde davalı eşine ait ...'da bulunan daireyi sattığı ve davaya konu temlik işleminin de bu satış işlemine karşılık olarak yapıldığı sabit olduğundan temlik işleminin mirastan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı şekilde yapıldığının ispatlanamadığı ve davanın reddine dair verilen Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

40. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

41. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek halinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine,

Dosyanın aynı Kanunu’nun 373/2. maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 08.12.2022 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

KARŞI OY

Davacı tarafça 1/2 şer pay olarak muris ile davalı adına kayıtlı taşınmazda murise ait olan 1/2 payın diğer mirasçılardan mal kaçırma amacıyla muvazaalı olarak 07.05.1986 tarihinde satış gösterilmek suretiyle bedelsiz olarak temlik edildiği belirtilerek miras payı oranında tapunun iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

...’da bulunan ve kendisine ait olan dava dışı 105 ada 865 parsel sayılı taşınmazdaki 13 no’lu dairenin de miras bırakanın borçları nedeniyle satıldığını ve bunun karşılığında mirasbırakanın çekişmeli payı kendisine devrettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Dava muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılmış tapu iptali ve tescil davasıdır. Bu davalarda ispat yükü davacı tarafta olup murisin diğer mirasçılardan mal kaçırma amacıyla aslında bağışlamak istediği bir taşınmazı tapuda satış göstermek suretiyle bedelsiz olarak temlik ettiğinin ispatlanması gerekir.

Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Dava dilekçesinde davacının 1986 yılında yapılan nişan töreninden sonra murisin davacıyı bir daha görmediği belirtilmiştir. Davacı tanığı ... murisi tanımadığını ancak davacının düğün töreninde yaşanan tatsız bir olaydan sonra davacı ve murisin bir daha görüşmediği beyan etmiştir. Davacı tanığı ... ise kendisi 6 yaşında iken anne ve babası boşandıktan sonra davacı ile babası murisin hiç görüşmediğini belirtmiştir. Davacı tanıklarının görüşmeme olgusu dışında muris ile kızı davacı arasındaki beşeri ilişkilere ilişkin muris muvazaasının varlığına işaret edecek bilgileri yoktur. Davacı tanığı ...’ın 6 yaşından beri görüşmeme beyanının doğru olmadığı bizzat davacı beyanı ve diğer tanık beyanıyla da anlaşılmıştır.

Davaya konu temlik 07.05.1986 tarihinde yapılmış olup davacının evlenme tarihi 05.06.1987’dir. Murisin nikaha çağırılması, düğün tarihinde yaşanan tatsız olaydan söz edilmesi, kızının nişanında murisin bulunması beyanları birlikte değerlendirildiğinde muris ile kızı davacı arasındaki görüşebilir düzeyde beşeri bir ilişkinin 1986 olan temlik tarihindeki varlığını ortaya koymaktadır. Sonrasında hiç görüşmediklerine dair tanık beyanları temlik tarihi itibarıyla dahi aralarının bozuk olduğunun kabul edilmesi ve bunun da muvazaanın varlığına delil teşkil edebilmesi mümkün değildir. Davacı tanıklarının anlatımlarıyla muvazaanın varlığını ispatlanmış değildir. Davalı tanıklarının anlatımlarında da muvazaanın varlığını doğrulayan beyan yoktur.

Davalı savunmasında ...’da bulunan ve kendisine ait olan dava dışı 105 ada 865 parsel sayılı taşınmazdaki 13 no’lu dairenin de mirasbırakanın borçları nedeniyle satıldığını ve bunun karşılığında mirasbırakanın çekişmeli payı kendisine devrettiğini belirtmiş ve bozma kararında davalının bu savunmasını ispatlayamadığı da belirtilerek muvazaanın varlığı kabul edilmiş ise de davalı bu savunmasını doğrulayan olguların varlığını dosya kapsamıyla ortaya koymuştur. Bu taşınmaz davalı ile annesi ve kardeşi adına tapuda kayıtlı iken satılmıştır. Davalının annesi ve kardeşinin rızasını da almak suretiyle ve kendi rızasıyla murisin borçlarını ödeyebilmek için bu taşınmazın satıldığı ilk derece mahkemesi ve bölge adliye mahkemesi tarafından kabul edilmiştir. Satış vekaletinin murise verilmiş olması da bu iddiayı desteklemektedir. Satış tarihi 31.01.1986’dır. Murisin davaya konu taşınmazdaki payını davalıya devrettiği tarih ise bundan 3 ay 7 gün sonrası olan 07.05.1986 tarihidir. Arada geçen sürenin çok kısa olması davalının savunmasını doğrulamaktadır.

Kaldı ki davalı bu savunması nedeniyle ispat yükü altına girmiş değildir. Davalının davaya konu taşınmazın temliki nedeniyle bir bedel ödemediğini belirtmesi ikrar sayılabilir ise de bu beyanın ikrara yeni bir vakıa eklenmek suretiyle, satılan ...’daki taşınmaz nedeniyle dava konusu taşınmazın verildiği şeklinde yapıldığının gözetilmesi gerekir.

Bu ikrar vasıflı ikrar diğer bir ifadeyle gerekçeli inkardır. Vasıflı ikrar bağlantılı bileşik ikrar olup bölünemeyen ikrarlardandır. Bölünemeyen ikrarlarda ispat yükü yer değiştirmiş sayılmayacağından ispat yükü davalıya geçmiş değildir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle davanın reddine karar verilmiş olması dosya kapsamındaki delillere uygun olup direnme hükmünün onanması gerektiği görüşünde olduğumdan özel daire kararı gibi hükmün bozulması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.