"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ:Ticaret Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “istirdat ve alacak” davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... 16. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen asıl davanın reddine ve birleşen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar asıl davada davacı-birleşen davada davalı şirket; birleşen davada davacı-asıl davada davalı vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı asıl davada davacı-birleşen davada davalı şirket; birleşen davada davacı-asıl davada davalı vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Asıl Dava:
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin Rekabet Kurulu kararıyla 18.09.2010 tarihinde sona erdiğini, bu sözleşme nedeniyle davalının elinde bulunan 400.000TL ve 300.000TL bedelli iki adet teminat mektubunu haksız olarak nakde dönüştürdüğünü ileri sürerek tahsil edilen teminat mektupları tutarı toplamından şimdilik 10.000TL'nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, ıslah ile talebini 451.382,53TL’ye yükseltmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin ve intifa hakkının süresinden önce sona ermesi nedeniyle müvekkilinin kullanılmayan sürelere ilişkin olarak davacıdan intifa bedeli yatırım bedeli ve işletme yardım bedeli ile sair ödemelerin kullanılmayan kısmının iadesini talep etme hakkı bulunduğunu, çekilen ihtara davacı taraf itiraz ettiğinden davacıya ait teminat mektuplarının nakde çevrilmesinin hukuka uygun olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Birleşen Dava:
Davacı İstemi:
6. Davacı vekili dava dilekçesinde; davacı ile davalılardan ., . ve .'a ait taşınmaz üzerinde davacı lehine on iki yıl süreli intifa hakkı tesis edildiğini, davalılardan . Petrol A.Ş. ile davacı arasında on iki yıllık bayilik sözleşmesi kurulduğunu, Rekabet Kurulu Kararı uyarınca sona eren sözleşmenin kullanılmayan kısmına yönelik borcun ödenmesi için çektiği ihtara davalının itiraz ettiğini, bu nedenle davalı şirkete ait teminat mektuplarının nakde çevrilerek 700.000TL'lik kısmının tahsil edildiğini, bu miktarın tenzili ile işletme yardım bedeli ile sabit yatırım bedeli olarak bakiye 510.527,22TL'nin avans faiziyle davalı şirketten, taşınmaz maliklerine ödenen ve intifa süresi bakiyesi olarak 29.646,80TL'nin gerçek kişi diğer davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Cevabı:
7. Davalılar vekili cevap dilekçesinde; davaya konu taşınmazın . ve ...'a ait olduğunu, diğer davalıların malik olmadığını, ...-.Caddesindeki bir taşınmaz için on iki yıllığına 20.000USD üzerinden intifa kurulmayacağının belli olduğunu, bayilik sözleşmesinin 11. maddesine göre sözleşmenin sona ermesi hâlinde davalının . bayisi olarak faaliyet gösterdiği her ay için 3.000USD'nin davacı tarafından ödenen 450.000USD'den mahsup edileceğinin yazılı olduğu on iki yıllık intifa bedelinin ise 450.000USD olduğunu, davacının 430.000Dolardan başka ödediği bir bedel bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı ve devamında izlenen süreç:
8. ... 16. Asliye Ticaret Mahkemesinin 17.09.2015 tarihli ve 2014/472 E., 2015/685 K. sayılı kararı ile; asıl davanın; Rekabet Kurulu kararına dayanılarak bayii tarafından feshedilen akaryakıt bayilik sözleşmesinin teminatını teşkil eden teminat mektuplarının haksız nakde tahvil edildiğinden bahisle bayii tarafından akaryakıt dağıtım firmasına karşı ileri sürülen istirdat; birleşen davanın ise; akaryakıt dağıtım firmasınca bayiye karşı ileri sürülen sözleşmenin uygulanamayan dönemine isabet eden cari hesaba dayalı işletme destek bedeli, sabit duran varlık yatırım bedeli ve intifa bedeli alacağının tahsili istemine ilişkin olduğu, asıl ve ek raporlarla taraflar arasındaki sözleşmenin sona erdiği, davaya konu istasyonun asıl dosya davacısı-birleşen dosya davalısı . Petrol A.Ş. tarafından akaryakıt istasyonu olarak kullanılmaya devam edildiği, asıl davada davacının teminat mektuplarının nakde tahvil edilmiş olması nedeniyle faiz dahil 486.016,99TL alacak talebinde bulunabileceği; birleşen davada davacı ...'in sözleşmenin uygulanmayan dönemine ilişkin güncellenmiş intifa bedelinden dolayı faiz dahil 56.820,99TL alacak talebinde bulunabileceği mütalaa edilmiş ise de; mahkemece bu rapora iştirak edilemediği, zira bu raporda ortaya konulan sözleşmenin uygulanmayan dönemine ilişkin intifa bedeli alacağı davalıların malik olmaması nedeniyle yerinde görülmediği, asıl dava davacısı/birleşen dosya davalısı .’in davaya konu istasyonda faaliyetine devam ettiği ve anılı istasyonda asıl dosya davalısı/birleşen dosya davacısı .'in keşfen de belirlendiği üzere istasyon inşaatlarından dolayı amortisman indirimi sonrası 441.465,50TL sabit duran varlık istasyon inşaat bedeli davacı/birleşen dosya davalısına kazandırmış olup, anılı bedel davacı/birleşen dosya davalısı şirket açısından kazandırmalar ve istasyonu kullanmaya devam etmesi nedeniyle sebepsiz zenginleşme teşkil ettiğinden, mahkemece bilirkişi raporunun aksine davalı/birleşen dosya davalısı . tarafından sebepsiz zenginleşme kapsamında talep edilebileceği; asıl ve ek raporlarla davalı/birleşen dosya davacısı .'in 238.607,47TL cari hesaptan sözleşmenin uygulanmayan dönemine isabet eden işletme destek bedeli alacağı olduğu belirlendiği, bu durumda davalı/birleşen dosya davacısı .'in toplam alacağının 680.262,97TL olduğu, 18.09.2010 temerrüt tarihi ile . tarafından teminat mektuplarının nakte tahvil edildiği 14.12.2010 tarihi arasında işleyen (faiz oranları değişiklik arz ettiğinden dönemler ayrıştırılarak yapılan faiz hesabında; 61x14x680.262,97TL: 36500=15.916,78TL ve 16x17x680.262,97TL: 36500=8.257,70TL toplam faiz 24.153,98TL) 24.153,98TL faiz ile birlikte birleşen davada .'in talep edebileceği toplam alacağın 704.416,95TL olduğu ve .'in 700.000TL değerinde teminat mektuplarını nakde tahvil ederek kısmen tahsilat yaptığı, bu kısmın mahsubu sonucu birleşen davada .'in 4.416,95TL alacak talebinde bulunabileceği kanaatiyle birleşen davanın kısmen kabulüne, 4.416,95TL'nin 18.09.2010 temerrüt tarihinden itibaren değişen oranlarda avans faiziyle birlikte birleşen dosya davalısı .Petrol İstasyonu ve Turizm Yatırım İşletmeleri A.Ş.'den tahsili ile davacı ...'e ödenmesine; ekonomik ömrünü tamamlayan yeraltı yakıt tankının birleşen dosya davacısına iadesine, davalılar ., ., . ve .'e yönelik davalar açısından adı geçen davalıların sabit duran varlık yatırımlarından ve işletme destek bedelinden sorumlu oldukları kanıtlanamadığından bu davalılara ilişkin davaların (kısa kararda davalı AS Servis İşletmesi A.Ş.'den tahsili kararı verilmekle diğer şahıs davalılar yönünden istem reddedilmiştir) ve fazlaya ilişkin istemin reddine; asıl davada her ne kadar davacı . vekili teminat mektuplarının haksız nakde tahvil edildiğini, müvekkilinden alacak talebinde bulunulamayacağını ileri sürmüş ise de; teminat mektuplarının asıl dava davalısı /birleşen dava davacısı . tarafından taraflar arasındaki ticari ilişki, sözleşme ve hukuka uygun olarak nakde tahvil edildiğinden asıl davanın kanıtlanamadığı gerekçesiyle asıl davanın reddine karar verilmiştir. (Hüküm kısmında birleşen davada davalılar., ., . ve ... hakkında hüküm kurulmamıştır.)
9. ... 16. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davacı-birleşen davada davalı şirket; birleşen davada davacı-asıl davada davalı vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
10. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 16.06.2016 tarihli ve 2016/2034 E., 2016/10933 K. sayılı kararı ile; “…HMK'nın 297/2. maddesi hükmüne göre, "Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden herbiri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir."
Somut olay bakımından; davalı-birleşen dava davacısı . Petrolcülük A.Ş. tarafından davalılar ....A.Ş., ..., ., . ve . aleyhine açılan ve birleştirilen dava bakımından belirtilen tüm davalılar yönünden hüküm tesis olunması gerekirken, gerek kısa kararda gerekse gerekçeli kararda davalılardan sadece ....A.Ş. yönünden hüküm oluşturulduğu, diğer dört davalı yönünden herhangi bir hüküm konulmaksızın karar verildiği görüldüğü gibi kararın gerekçe bölümünde "davalılardan ....A.Ş. hakkında kabul kararı verilmekle diğer davalılar yönünden istem reddedilmiştir." denilmek suretiyle gerekçeli kararın hüküm ve gerekçe kısmı arasında da çelişki oluşturulduğu, böylece mahkemece tesis olunan hükümde HMK'nun 297/2. maddesine aykırılık meydana geldiği anlaşıldığından,…” gerekçesiyle karar bozulmuş, taraflar vekillerinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı:
11. ... 16. Asliye Ticaret Mahkemesince bozma kararına uyularak, 08.12.2016 tarihli ve 2016/946 E., 2016/848 K. sayılı karar ile; asıl davanın reddine, birleşen davanın kısmen kabulü ile; 4.416,95TL'nin 18.09.2010 temerrüt tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte birleşen dosya davalısı . . Petrol İstasyonu ve Turizm Yatırımları İşletme A.Ş.'den tahsili ile birleşen dosya davacısına ödenmesine; ekonomik ömrünü tamamlayan yer altı yakıt tankının birleşen dosya davalısından alınarak birleşen dosya davacısına verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, birleşen dosyada davalılar ..., ., . ve. adına açılan davaların adı geçenlerin malik olması ve her ne kadar intifa bedeli ödemesi adı geçenlere yapılmış ise de dosyada mübrez 12.11.2010 tarihli 14045 nolu akit tablosunun yapılan tetkikinde davacı yanın malikler lehine intifa hakkından akit tablosunda belirlenen bedelle(418 ada, 118 parsel için 2.327.100,00TL, 119 parsel için 2.471.000,00TL) feragat ettiği anlaşıldığından ayrıca ilave talepte bulunamayacağı, bu sebeple sebepsiz zenginleşme iddiasının intifa ödemesi nedeniyle adı geçen davalılara karşı ileri sürülemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire İkinci Bozma Kararı:
12. ... 16. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen ikinci kararına karşı süresi içinde asıl davada davacı-birleşen davada davalı şirket; birleşen davada davacı-asıl davada davalı vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
13. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 05.02.2019 tarihli ve 2018/1370 E., 2019/596 K. sayılı kararı ile;
“….ile . Petrol A.Ş. arasındaki bayilik sözleşmesinin sona ermesi üzerine ., .A.Ş.den bayilik hizmet bedeli, sabit yatırım bedeli, intifa bedeli, verdiği borcun bakiyesinin ödenmesi için talepte bulunmuş, ödeme yapılmadığı için bayi tarafından teslim edilen toplam 700.000,00TL'lik teminat mektubu nakte çevrilmiştir..'in iddia ettiği sabit yatırımların . A.Ş. istasyonunun bulunduğu taşınmazın değerinde bir artış/fayda sağlaması, . A.Ş.nin kalıcı nitelikteki bu yatırımları kullanarak ticari faaliyetinin devam ettiğinin sabit olmasına bağlıdır. İstasyonun faaliyete geçmesi için zaruri olmayan giderlerin geri istenmesi mümkün değildir. Ne var ki, istasyonun işletilmesi için zorunlu olup halen davalıya fayda sağlayan (akaryakıt tankı, tank havuzu, hizmet binası, kanopi-tonoz, vb.) sabit yatırım bedelleri . tarafından talep edilebilir. Dairemizin istikrar kazanmış uygulaması bu yöndedir. Bu durumda mahkemece öncelikle, taşınmaz üzerinde keşif yapılarak davacı tarafından yapılan yatırımların (bina gibi) neler olduğu ve bu yatırımların kullanılmaya devam edilip edilmediği ile ayrıca taşınmaza değer katıp katmadığı yönünde, konusunda uzman bilirkişi aracılığı ile inceleme yapılarak sabit yatırımlardan. A.Ş.nin ekonomik fayda sağlayıp sağlamadığının tespiti gerekir. Bunun dışında . tarafından bayiye 430.000,00 USD borç verilmiştir. Sözleşme uyarınca sözleşme sona erince bu borcun bayinin . bayisi olarak faaliyet gösterdiği her ay için 3.000,00 USD mahsup edildikten sonra kalanının .'e iadesi gerekmektedir. Bu durumda iade edilmesi gereken borç miktarı ile yapılacak keşifle istasyondaki sabit yatırımların bakiye ekonomik katkıları saptanırsa bu ekonomik katkı miktarı toplandıktan sonra .'in bayisini bu borcun ödenmesi için temerrüde düşürüp düşürmediği araştırılarak, bayinin borcuna temerrüt tarihinden teminat mektuplarının nakde çevrildiği tarihe kadar faiz işletilerek teminat mektuplarının bu borcu karşılayıp karşılamadığının üzerinde durulup, nakde çevrilen teminat mektubu tutarı fazla ise fazla için asıl davanın kabul edilmesi, nakde çevrilen teminat mektubu tutarı bayinin borcunu karşılamadığı takdirde asıl davanın reddi ile teminat mektubunun karşılamadığı tutarın birleşen davada . lehine hüküm altına alınması gerekir. Birleşen davada .'in bakiye intifa bedeli talebinin değerlendirilmesine gelince, intifanın 12 yıl için 32.500,00 TL bedel karşılığında kurulduğu ve daha sonra terkin edildiği anlaşılmaktadır. İntifa bedeli 12 yıl için ödenmiştir. ., bu bedelin intifa süresinin kullanılmayan bölümüne ilişkin kısmını herhangi bir güncelleme yapılmaksızın üzerinde intifa kurulan taşınmazın yeni malikleri ... ve .'den ve bayilik sözleşmesinde intifa bedelinin geri ödenmesi açısından bayinin kefaleti söz konusu ise bayiden talep edebilir. Birleşen davanın davalılar ., . ile ilgisi saptanamamıştır. Mahkemece yukarıda açıklanan şekilde tahkikat ve inceleme yapılarak sonuca gidilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş hükmün bozulması gerekmiştir,…” gerekçesiyle karar taraflar yararına bozulmuştur.
Direnme Kararı:
14. ... 16. Asliye Ticaret Mahkemesinin 05.12.2019 tarihli ve 2019/376 E., 2019/1091 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi yanında, mahkeme kararının Özel Daire bozma ilamında belirtilen ve bozma gerekçesi yapılan hususları karşılamakta olduğu, başka bir deyişle bozma kararında ifade olunan doğrultuda tahkikat gerçekleştirilerek işlem tesis edildiği, mahkemece bu kapsamda mahallinde sabit yatırımlar ve sebepsiz zenginleşme noktasında inceleme yapıldığı, faiz hesabının bilirkişi raporundan istifade edilerek hesaplamanın mahkemece re’sen yapılarak toplam alacak miktarından nakde tahvil edilen teminat mektubu mahsup edilmek suretiyle teminat mektuplarının asıl dosya davalısı-birleşen dosya davacısı . alacağını karşılamaya yetmediğinden asıl davanın reddedildiği; bakiye . alacağının birleşen davada hüküm altına alındığı, mahkemece kurulan hükmün kararı usul ve yasaya uygun nitelik taşıdığı, bozma ilamında şahıs davalılar yönünden "... ve. yönünden bayilik sözleşmesinde intifa bedelinin geri ödenmesi açısından bayinin kefaleti söz konusu ise talep edilebileceği, davalılar . ve .'in dava ile ilgisinin bulunmadığı" bozma gerekçesi yapılmış ise de; mahkemenin bozmaya konu kararında şahıs davalılar yönünden intifa bedeli alacağından akit tablosu gereği feragat edildiğinden davanın reddine karar verildiği, bozma kararında mahkemenin ret gerekçesine değinilmediği, mahkeme gerekçesi doğrultusunda ... ve .'den tahsili talebinin yerinde olmadığından tüm şahıs davalılar yönünden davanın reddine karar verildiği, davalılar . ve .r yönünden aksi düşünülse ve dava ile ilgili olmadıkları kabul edilse dahi mahkemenin "davanın reddi" kararının sonuç itibariyle doğru bir karar olduğu, salt bu sebeple bozmaya uyulmasının maddi hukuk ve usul hukuku kurallarına uygun olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
15. Direnme kararı süresi içinde asıl davada davacı-birleşen davada davalı şirket; birleşen davada davacı-asıl davada davalı vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
16. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; asıl ve birleşen davalarda mahkemece Özel Daire bozma kararında belirtildiği şekilde inceleme yapılıp yapılmadığı ve birleşen davada davacı ...'in bakiye intifa bedeli talebinin değerlendirilmesi bakımından, intifanın on iki yıl için 32.500TL bedel karşılığında kurulduğu ve daha sonra terkin edildiği,.’in bu bedelin intifa süresinin kullanılmayan bölümüne ilişkin kısmını herhangi bir güncelleme yapılmaksızın üzerinde intifa kurulan taşınmazın yeni malikleri davalılar ... ve.'den ve bayilik sözleşmesinde intifa bedelinin geri ödenmesi açısından bayinin kefaleti söz konusu ise bayiden talep edip edemeyeceği; birleşen davanın davalılar ., . ile bir ilgisinin bulunup bulunmadığı noktalarında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
A. Birleşen davada davalılar . ve . için kurulan hüküm bakımından yapılan incelemede;
17. Direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için mahkeme bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir.
18. Mahkemenin yeni bir bilgi, belge ve delile dayanarak veya bozmadan esinlenip gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirerek, dolayısıyla da ilk kararının gerekçesinde dayandığı hukukî olguyu değiştirerek karar vermiş olması hâlinde direnme kararının varlığından söz edilemez.
19. İstikrar kazanmış Yargıtay içtihatlarına göre; mahkemece direnme kararı verilse dâhi bozma kararında tartışılması gereken hususları tartışmak, bozma sonrası yapılan araştırma, inceleme veya toplanan yeni delillere dayanmak, önceki kararda yer almayan ve Özel Daire denetiminden geçmemiş olan yeni ve değişik gerekçe ile hüküm kurmak suretiyle verilen karar direnme kararı olmayıp, bozmaya eylemli uyma sonucunda verilen yeni hüküm olarak kabul edilir.
20. Bu açıklamalar kapsamında eldeki davaya gelince; mahkemece birleşen davada davalılar ..., ., . ve . adına açılan davaların adı geçenlerin malik olması ve her ne kadar intifa bedeli ödemesi adı geçenlere yapılmış ise de dosyada mübrez 12.11.2010 tarihli 14045 nolu akit tablosunun yapılan tetkikinde davacı tarafın malikler lehine intifa hakkından akit tablosunda belirlenen bedelle (418 ada, 118 parsel için 2.327.100,00TL, 119 parsel için 2.471.000,00TL) feragat ettiği anlaşıldığından ayrıca ilave talepte bulunamayacağı, bu sebeple sebepsiz zenginleşme iddiasının intifa ödemesi nedeniyle adı geçen davalılara karşı ileri sürülemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, Özel Dairece birleşen davanın davalılar . ve . ile ilgisi saptanamadığı gerekçesiyle karar bozulmuştur.
21. Mahkemece bu bozma kararı üzerine; tüm gerçek şahıs davalılar yönünden davanın reddine karar verildiği, davalılar . ve . yönünden aksi düşünülse ve dava ile ilgili olmadıkları kabul edilse dahi "davanın reddi" kararının sonuç itibariyle doğru bir karar olduğu, salt bu sebeple bozmaya uyulmasının maddi hukuk ve usul hukuku kurallarına uygun olmadığı, yargılama ilkelerine uygun düşmediği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
22. Buna göre mahkemenin direnme olarak adlandırdığı kararın, usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı, Özel Daire denetiminden geçmemiş yeni ve değişik gerekçeye dayalı yeni hüküm niteliğinde olduğu her türlü duraksamadan uzaktır.
23. Hâl böyle olunca, kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye aittir.
24. Bu nedenle yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
B. Asıl davada davacı-birleşen davada davalı şirket; birleşen davada davacı-asıl davada davalı vekillerinin diğer temyiz itirazları bakımından yapılan incelemede;
25. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.
26. 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'un (RKHK) 4. maddesinde; bir mal veya hizmet piyasasında doğrudan veya dolaylı olarak rekabeti engelleme, bozma veya kısıtlama amacını taşıyan veya bu etkiyi doğuran yahut doğurabilecek nitelikte olan teşebbüsler arası anlaşmalar, uyumlu eylemler ve teşebbüs birliklerinin bu tür karar ve eylemleri yasaklanmış; “Muafiyet” başlıklı 5. maddesinin 1. fıkrasında ise;
a) Malların üretim veya dağıtımı ile hizmetlerin sunulmasında yeni gelişme ve iyileşmelerin ya da ekonomik veya teknik gelişmenin sağlanması,
b) Tüketicinin bundan yarar sağlaması,
c) İlgili piyasanın önemli bir bölümünde rekabetin ortadan kalkmaması,
d) Rekabetin ( a ) ve ( b ) bentlerindeki amaçların elde edilmesi için zorunlu olanlardan fazla sınırlanmaması şartlarının tamamının gerçekleşmesi durumunda, teşebbüsler arası anlaşma, uyumlu eylem ve teşebbüs birlikleri kararlarının 4. madde hükümlerinin uygulanmasından muaf tutulmasına karar verilebileceği kurala bağlanmış; 2. fıkrasında ise muafiyetin belirli bir süre için verilebileceği gibi, muafiyet verilmesinin belirli şartların ve/veya belirli yükümlülüklerin yerine getirilmesine bağlanabileceği; muafiyet kararlarının, anlaşmanın ya da uyumlu eylemin yapıldığı veya teşebbüs birliği kararının alındığı yahut bir koşula bağlanmış ise, bu koşulun yerine getirildiği tarihten itibaren geçerli olduğu kuralına yer verilmiş; 3. fıkrasında, Kurul'un, şartların gerçekleşmesi hâlinde, belirli konulardaki anlaşma türlerine grup olarak muafiyet tanınmasını sağlayan ve bunların şartlarını gösteren tebliğler çıkarabileceği getirilmiştir.
27. 2002/2 sayılı Dikey Anlaşmalara İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği'nin 2. maddesinde, üretim ve dağıtım zincirinin farklı seviyelerinde faaliyet gösteren iki ya da daha fazla teşebbüs arasında belirli mal veya hizmetin alımı, satımı veya yeniden satımı amacıyla yapılan anlaşmalar dikey anlaşma olarak tanımlanmaktadır. Yine aynı Tebliğ'in 5/a maddesinde ise, Tebliğ ile tanınan muafiyetin anlaşmalarda alıcıya getirilen belirsiz süreli veya süresi beş yılı aşan rekabet etmeme yükümlülüğüne uygulanmayacağı kurala bağlanmıştır.
28. Diğer taraftan, konuyla ilgili sözleşmeler ile kira sözleşmelerinin tamamının tek bir dikey anlaşma olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Bu dikey anlaşmalar ile bayiye beş yıldan uzun süreli rekabet yasağı getirilmesi, söz konusu dikey ilişkiyi grup muafiyeti kapsamı dışına çıkarmaktadır. Bunun yanında 2002/2 sayılı Tebliğ'in 5. maddesinde, anlaşmalardaki rekabet etmeme yükümlülüklerine veya bu yükümlülüğün anlaşmanın asli bir parçası olduğu hâllerde anlaşmanın tamamına yönelik olarak getirilen beş yıllık grup muafiyeti sınırına dair olarak bir istisna düzenlenmiştir. Söz konusu düzenleme, “Alıcının anlaşmaya dayalı faaliyetlerini sürdürürken kullanacağı tesisin mülkiyeti arazi ile birlikte veya alıcı ile bağlantısı olmayan üçüncü kişilerden sağlanan bir üst hakkı çerçevesinde sağlayıcıya ait ise yahut alıcı bu faaliyetini sağlayıcının alıcı ile bağlantısı olmayan üçüncü kişilerden elde ettiği bir ayni veya şahsi kullanım hakkının konusu olan bir tesiste sürdürecekse, alıcıya getirilen rekabet etmeme yükümlülüğü, söz konusu tesisin alıcı tarafından kullanıldığı süreye bağlanabilir; şu kadar ki, rekabet etmeme yükümlülüğü, bu sürenin beş yılı aşan kısmı bakımından, sadece alıcının söz konusu tesiste yürüteceği faaliyetini kapsar” şeklindedir. 2002/2 sayılı Tebliğ'in açıklanmasına dair Dikey Anlaşmalara İlişkin Kılavuz'un 39. paragrafında ise, “Tebliğ'in 5. maddesiyle getirilen bu istisna, “öncelikle ve özellikle” ilişkinin başlangıcından itibaren 3. şahıslardan ayni ya da şahsi haklar kapsamında taşınmazın kullanma ve/veya yararlanma hakkının alınması ve bunu müteakiben tesisin bizzat sağlayıcı tarafından işletilmesi ya da kullanma/yararlanma hakkı veren ile hiçbir bağlantısı olmayan şahıslarla bayilik ilişkisinin kurulması ile sınırlıdır. Muafiyet kapsamındaki beş yıllık süre dolmadan; faaliyetlerin sona erdirilmesi, devralma vb. yollarla dikey anlaşmanın taraflarında değişiklik ortaya çıkması halinde muafiyetten yararlanılabilecek sürenin uzaması söz konusu değildir” şeklinde açıklama yer almaktadır.
29. Öte yandan, 18.9.2003 tarihli ve 25233 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 2002/2 sayılı Dikey Anlaşmalara İlişkin Grup Muafiyeti Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına dair 2003/3 sayılı Tebliğle, 2002/2 sayılı Tebliğ'e, “Bu Tebliğ'in yürürlüğe girdiği tarihten önce yapılmış olan anlaşmaların 2002/2 sayılı Tebliğ'de öngörülen grup muafiyetinden yararlanabilmesi için, bu Tebliğ'in yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl içerisinde yukarıdaki 1. madde ile getirilen değişikliğe uygunluğunun sağlanması gerekir. Bu süre içerisinde anılan anlaşmalara 4054 Sayılı Kanunun 4. maddesinde öngörülen yasaklama uygulanmaz” yönünde geçici madde eklenmiştir.
30. Akaryakıt dağıtım sektöründeki dikey anlaşmaların 2002/2 sayılı Tebliğ'e uygunluğunun belirlenmesine yönelik Rekabet Kurulu'nun 15.11.2006 tarihli ve 06-84/1059-306 sayılı kararıyla rekabet yasağı yönünden yukarda getirilen ve geçici madde ile belirlenen geçiş dönemi incelenerek; beş yıl olarak belirlenen rekabet yasağının, 2003/3 sayılı Tebliğ ile teşebbüslerin mevcut anlaşmalarını iki yıl içerisinde bu değişikliğe uygun hâle getirilmesinin kurala bağlandığı, mevcut sözleşmelerdeki bu değişikliklerin hangi surette yapılacağı ve bunların kalan uygulama sürelerinin nasıl belirleneceği konusuna Rekabet Kurulu'nun 26.1.2006 tarihli ve 06-04/55-13 sayılı kararında açıklık getirildiği, buna göre; 18.9.2005 tarihinden önce yapılan ve rekabet etme yasağı süresi beş yılı aşan sözleşmelerden 18.9.2005 tarihi itibarıyla uygulama süresinin beş yıldan az olanlarda herhangi bir değişiklik yapmaya gerek olmayıp, bunların süresinin sonuna kadar geçerli olduğu, 18.9.2005 tarihi itibarıyla kalan süresi beş yılı aşan sözleşmelerin 18.9.2010 tarihine kadar geçerli olup sözleşme tadillerinin buna göre yapılması gerektiği, 18.9.2005 tarihi itibarıyla rekabet yasağının süresi beş yılı geçenlerin, imzadan itibaren “en yüksek yasal hadde indirildiği” ve beş yıllık azami süre dolana kadar 2002/2 sayılı Tebliğ'in öngördüğü koşulları sağladığı sonuçlarına varılmıştır.
31. 2003/3 sayılı Tebliğ ile bu Tebliğ'in yürürlüğe girdiği 18.9.2003 tarihi itibarıyla, bu tarihten önce dağıtıcılar ile bayiler arasında kurulan sözleşmelere yönelik olarak, bu sözleşmelerin süresinin Tebliğ'e uygun hâle getirilmesi amacıyla iki yıllık geçiş sürecinin getirildiği, Kurul tarafından geçiş sürecini irdeleyen kararlarında da, 18.9.2003 tarihinden önce kurulan bayilik-dağıtıcı ilişkisinin, en son 18.9.2010 tarihine kadar 2002/2 sayılı Tebliğ hükümlerinden yararlanacağı, bu tarihten sonra ise gerekli değişikliklerin yapılmaması durumunda 4054 sayılı Kanun’un 4. maddesi çerçevesinde işlem tesis edileceği anlaşılmaktadır. Nitekim aynı hususlara Danıştay 13. Dairesinin 14.04.2015 tarihli ve 2011/688 E., 2015/1456 K. sayılı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25.11.2021 tarihli ve 2017/(19)11-834 E., 2021/1505 K. sayılı kararlarında değinilmiştir.
32. Eldeki davanın, akaryakıt bayilik sözleşmesinin süresinden önce sonuçlanması nedeniyle, tarafların birbirlerine sözleşmenin süresinde sona ereceği varsayımıyla yaptığı kazandırmaların tasfiyesine ilişkin olduğu açıktır. Akaryakıt dağıtım ilişkilerinde, yatırım dağıtım şirketi tarafından yapıldığı için, pratikte bayinin zenginleşmesinin tasfiyesi söz konusu olacaktır. Somutlaştırmak gerekirse, dağıtım şirketi bayiye yatırım yapmakta, bayi bu yatırımların karşılığını derhâl ödemeyip, on beş senelik dağıtım ilişkisi suresince elde ettiği kazançtan pay vermek suretiyle geri ödemektedir. Bu durum, intifa sözleşmelerinin aynı zamanda varlık nedenidir. Bu sözleşmeler uzun ekonomik ilişkinin hukukî zeminini oluşturduğu gibi; ayni etkileri nedeniyle sağlam bir teminat işlevi icra etmektedirler. Keza bazı dikey ilişkiler acısından, dağıtım şirketleri intifa hakkı karşılığında intifa bedelleri ödemektedirler.
33. Bu ilişkinin beş senenin sonunda geçersizlik nedeniyle son bulması (dolayısıyla tarafların ilişkiye devam etmemesi), dağıtım şirketinin sözleşme ile beklediği geliri elde edememesine; bayinin de (somut olaya göre) zenginleşmesine sebebiyet verecektir. İşte bir tarafın zenginleşmesine, diğer tarafın ise gelir kaybına uğramasına neden olan geçersizliğin mali sonuçları, hukuken nasıl tasfiye edileceği başka bir sorumdur. Tabiatıyla sözleşme geçersiz olduğu için, dağıtım şirketi bayiye sözleşmeye dayalı bir talep ileri süremez. Dolayısıyla talep hakkı doğrudan kanundan doğmalıdır.
34. Bu olgu, tipik bir “sebepsiz zenginleşme” teşkil eder (BK. m.61 vd; RKHK. m. 56). Sözleşme ilişkisinin öngörülen sureden önce geçersiz hâle gelmesi, istasyon malikinin kendisine yapılan kazandırmalar nedeniyle dağıtım şirketi aleyhine haksız zenginleşmesine sebebiyet vermiştir. Bayinin zenginleşmesinin, geçerli bir hukukî sebebi yoktur. Zira sözleşmeler geçersiz hâle geldiği için, hukukî sebep sonradan ortadan kalkmıştır (condictio obcausam finitam). Dağıtım şirketi, BK’nın 61 vd. hükümleri çerçevesinde bayiye karşı bir alacak hakkına sahiptir (Sanlı, Kerem Can: Rekabet Hukuku ve Özel Hukuk Açısından Akaryakıt Dağıtım Sözleşmeleri II: Gelinen Nokta, Sorunlar ve Değerlendirmeler, Rekabet Dergisi, C. 11, S. 3, Temmuz 2010, s.209-210).
35. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece dava konusu uyuşmazlığın çözümü için bilirkişi heyetinden 27.09.2012 tarihli rapor alınmış, tarafların bu rapora itirazları üzerine inşaat ve makine konusunda uzman bilirkişilerin de katılımıyla mahallinde 07.12.2012 tarihinde keşif icra edilmiş ve bilirkişilerce 04.03.2013 tarihli birinci ek rapor mahkemeye sunulmuştur. Bu rapora da taraf vekillerince itiraz edilmesi üzerine bu kez muhasebeci bilirkişinin de heyete katılımıyla 28.11.2013 tarihli bilirkişi heyetince ikinci ek raporu mahkemeye arz edilmiştir.
36. Yapılan bu işlemlerin akabinde; mahkemece 10.04.2014 tarihli ara kararında; “Dosyada mübrez 1.ek raporun mahallinde inceleme ve değerlendirme kısmında "yapıldığı iddia edilen her bir ... kalemi için metraj listesi, ... teslim tutanağı, hakediş listesi, tadilat projesi vb... gibi evrakların ve dosyaya ibraz edilen bir kısım faturaların da değerlendirme yapmak için detaylı olmaması nedeniyle mahallinde yapılan incelemeye dayalı olarak iddia edilen işler için bir değerlendirme yapılamadığı" yönünde mütalaada bulunulmuş ise de, ... bu defa mahallinde taraflar arasındaki bayilik protokolünün akdedilmesi ve devamı sırasında yapılmış ve halen devam eden sabit yatırım mevcut ise bu sabit yatırımın davacı birleşen dosya davalısınca kullanılmaya devam edilip edilmediği, intifa sözleşmesine konu ve istasyonun üzerinde bulunduğu gayrimenkule değer katacak nitelikte kalıcı yatırım vasfının bulunup bulunmadığı, değer katmakta ise bu değerin bilgi, belge ve evraklardan bağımsız olarak zeminde yapılacak teknik tespit, maliyet ve amortisman hesaplamaları sonucu alternatifli olarak tespit edilerek ve davalı birleşen dosya davacısının itirazlarını da giderir şekilde bilirkişilerden ek rapor alınmasına, ek incelemenin 30.04.2014 günü saat 13.30'da icrasına,…” karar verilmiş, belirtilen gün ve saatte icra edilen keşif üzerine bilirkişi heyeti tarafından 30.05.2014 tarihli üçüncü ek rapor hazırlanarak mahkemeye sunulmuştur.
37. Bu aşamayı takiben, bilirkişi heyetince alternatifli olarak temerrüt tarihi ile teminat mektuplarının nakde tahvil tarihleri arasındaki dönem için birleşen davada faiz hesabı yapılması (intifa bedeli dahil edilerek ve edilmeyerek ayrı ayrı alternatifli toplam alacak miktarı üzerinden, yine alternatifli olarak istasyon inşaat değeri dahil edilmeksizin belirlenecek miktar üzerinden) ve bu noktada değerlendirmede bulunulması, ayrıca asıl dosya davalısı birleşen dosya davacısı vekilinin itirazlarının karşılanması için dördüncü ek rapor düzenlenmiştir.
38. Mahkeme kararının Özel Daire bozma ilamında belirtilen ve bozma gerekçesi yapılan hususları karşılamakta olduğu, başka bir deyişle bozma kararında ifade olunan doğrultuda tahkikat gerçekleştirilerek işlem tesis edildiği, mahkemece bu kapsamda mahallinde sabit yatırımlar ve sebepsiz zenginleşme noktasında inceleme yapıldığı, ancak Özel Dairece bu hususların incelenmediği anlaşılmaktadır.
39. Hâl böyle olunca; mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe kapsamında asıl ve birleşen davalarda Özel Daire bozma kararında belirtildiği şekilde inceleme yapıldığından bu yöne ilişkin olarak verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, yerindedir.
40. Ne var ki, Özel Dairece esas yönünden bir inceleme yapılmadığından bu yöne ilişkin asıl ve birleşen davalarda taraf temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Birleşen davada davalılar .ve . bakımından taraf vekillerinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, ancak karar düzeltme yolunun açık olması nedeniyle öncelikle mahkemesince Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararının taraflara tebliği ile taraflarca karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE (“A” bendi),
Mahkemece asıl ve birleşen davalarda Özel Daire bozma kararında belirtildiği şekilde inceleme yapıldığından bu yöne ilişkin olarak direnme uygun olduğundan, asıl davada davacı-birleşen davada davalı şirket; birleşen davada davacı-asıl davada davalı vekillerinin esasa yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, ancak karar düzeltme yolunun açık olması nedeniyle öncelikle mahkemesince Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararının taraflara tebliği ile taraflarca karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE (“B” bendi),6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi gereğince uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme açık olmak üzere,Asıl davada davacı-birleşen davada davalı şirket; birleşen davada davacı-asıl davada davalı vekillerinin bozma sebep ve şekline göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, 25.10.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.