Logo

Hukuk Genel Kurulu2020/733 E. 2022/525 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Hâkimin hukuki sorumluluğuna dayalı tazminat davasında, davacıya yapılan duruşma tebligatının usulüne uygun olup olmadığı ve davanın açılmamış sayılmasına karar verilip verilemeyeceği.

Gerekçe ve Sonuç: Davacıya yapılan tebligatın Tebligat Kanunu'nun 21/2 ve 23/8. maddeleri ile Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 16/2. maddesine uygun olarak usulüne uygun ve geçerli olduğu, davacının bu tebligata rağmen duruşmaya katılmaması ve davalı vekilinin de davayı takip etmek istememesi üzerine dosyanın işlemden kaldırılmasının ve akabinde yenilenmemesi nedeniyle davanın açılmamış sayılmasının hukuka uygun olduğu gözetilerek, Özel Daire kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Yargıtay 4. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)

1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı Yargıtay 4. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda, davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.

2. Karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı dava dilekçesinde; murisi olan ...’nın vasiyetnamesinin iptali ve tenkisi için ... Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı 2002/886 E. sayılı dava ile bu vasiyetnamenin mükellefiyetin yerine getirilmemesi nedeniyle iptali talepli aynı mahkemede açtığı 2003/28 E. sayılı dosyaların birleştirilerek davanın 2002/886 E. sayılı dosya üzerinden görülmeye devam ettiğini, daha sonra 2014/74 E. sayılı dosyada açılan dava ile de bu davalara ilişkin hile sebebine dayalı olarak yargılanmanın yenilenmesi talebinde bulunduğunu, davalara konu taşınmazların yolsuz tescil işleminin tesciline dayanak olan dosyanın ... Tereke Hâkimliğinin ...’nın vasiyetnamesinin açılması dosyası olduğunu, muris ... adına bu davaya dayanarak yolsuz tescil yapıldığını, kararda “vasiyetnamenin tenfizi” ibaresinin paraf dahi atılmadan sonradan eklendiğini, usul ve yasaya aykırı kararın kesinleştirme işleminin de kanuna aykırı olup yolsuz tescilin ispatı olduğunu, ayrıca yargılanmanın yenilenmesi dosyasında da tereke hâkimliği dosyasının tamamına yolsuz tescil ve hilenin ispatı için delil olarak dayandığını, yolsuz tescile dayanan vasiyetnamenin kanuna aykırılığının vasiyetnamenin iptali sebebi olduğunu, vasiyetnamenin iptali ve tenkis davası ile hile sebebiyle yargılamanın yenilenmesi davasının süresinde açıldığı hâlde Yargıtay 3. Hukuk Dairesi tetkik hâkimi ve 3. Hukuk Dairesi Başkanlığı tarafından tapu sicilinde tescile dayanak deliller istenmeyerek incelenmemesinin, hilenin ve hileyi öğrenme tarihinin ispatı yapılmaksızın dosyanın sonuca bağlanmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek taşınmazların 15 yıllık kira bedeli (120.000x15) karşılığı miktarı maddi tazminat olarak talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; davanın süresinde açılmadığını, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesinde belirtilen koşulların mevcut olmadığını, HMK’nın 48. maddesine göre dayanılan sorumluluk nedenlerine ilişkin delillerin açıkça belirtilmediği gibi sorumluluğu ispata yarayacak yeterli delilin sunulmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

Özel Daire Kararı:

6. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 13.03.2018 tarihli, 2018/20 E., 2018/14 K. sayılı ve Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 07.06.2018 tarihli, 2018/4 E., 2018/3 K. sayılı kararları ile ayrı ayrı verilen görevsizlik kararları üzerine Yargıtay Başkanlar Kurulunun 24.05.2019 tarih ve 9 sayılı kararı ile davanın ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 4. Hukuk Dairesinde görülmesi gerektiğinin belirtilmesinden sonra yargılama Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılmıştır.

7. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 08.10.2020 tarihli ve 2019/30 E., 2020/35 K. sayılı kararı ile;

“…DAVA : Davacı dilekçesinde özetle; ... isimli kişinin ... Noterliğince düzenlenmiş 04.12.1985 tarihli vasiyetnamesinin ... Tereke Hakimliği'nin 28.09.1989 gün ve 30 esas - 49 karar sayılı ilamıyla açılmasına karar verildiğini, temyiz edilmeksizin kesinleştiğini, miras bırakının ise ... Noterliğince düzenlenen 12.10.1990 tarihli vasiyetname ile ... Vakfı ismiyle bir vakfın kurulması koşuluyla Üniversiteyi mirascı olarak atadığını, ... Sulh Hukuk Mahkemesi'nin vasiyetnamenin açılması kararıyla durumu öğrendiğini, saklı paylı mirascı olduğunu, miras bırakanın bu tasarrufu ile saklı payın ihlal edildiğini ileri sürerek vasiyetnamenin tenkisen iptaline karar verilmesini isteyerek dava açtıklarını, ... Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 03.12.2007 gün ve 2002/886 esas – 2007/317 karar sayılı ilamı ile asıl davada tenkis, birleşen davada vasiyetnamenin iptali istemlerinin reddedildiğini, bu kararın temyizi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesi'nin 26.01.2010 gün ve 2009/13542 esas- 2010/95 karar sayılı ilamı ile onandığını, karar düzeltme isteminin reddedildiğini, yargılamanın yenilenmesi istemlerinin de 24.12.2014 tarihinde reddedildiğini, temyiz ettiklerini, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi'nin 08/12/2015 gün ve 5850 esas- 19889 karar sayılı ilamıyla onandığını, karar düzeltme isteminin 02/03/2017 tarihinde reddedildiğini, karar düzeltme istemine ilişkin verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, tetkik hakiminin tapu siciline tescile dayanak delileri istemediğini ve incelemediğini, Yargıtay Kanunu'nun 26 ve İç Yönetmelik 58'inci maddelerinde belirtilen görevlere aykırı hareket edildiğini, ... Tereke Hakimliği'nin dosyası getirtilip incelenmeden, hilenin ve hileyi öğrenme tarihinin istpatı yapılmadan karar düzeltme talebinin reddine karar verilmesinin, vasiyetnamenin hile etkisi altında yapıldığının kesinleşme şerhinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, böylece HMK nın 46/c maddesinde belirtilen farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar acık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar verildiğini beyan ederek maddi zararının tazminini istemiştir.

CEVAP : Cevap dilekçesinde, zamanaşımı süresinin dolduğu, HMK 46. maddesindeki sorumluluk koşullarının da oluşmadığı savunulmuş ve davanın reddine karar verilmesi talep edilmiştir.

GEREKÇE : Dava, hakimlerin hukuki sorumluluğuna dayalı tazminat istemine ilişkindir.

Dosya kapsamından davacı asılın 30/06/2020 tarihli ön inceleme duruşmasına gelmediği, mazeret de bildirmediği, duruşmaya katılan davalı vekilinin de davayı takip etmeyeceğini beyan etmesi üzerine, HMK'nun 150/1. maddesi gereğince süresi içinde yenileninceye kadar dosyanın işlemden kaldırıldığı, takip eden üç aylık süre içerisinde de davanın yenilenmediği anlaşıldığından, davanın HMK'nun 150/5. maddesi uyarınca açılmamış sayılmasına karar vermek gerekmiştir.

H Ü K Ü M : Yukarıda yazılı bulunan gerekçelerle;

1-Davanın ...nun 150/5. maddesi uyarınca AÇILMAMIŞ SAYILMASINA,

2-Alınması gereken 54,40-TL maktu karar ve ilam harcının peşin alınan 2.049,50-TL'den mahsubuna, kalan 1.995,10-TL'nin istek halinde davacıya iadesine,

3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi uyarınca takdir olunan 4.950,00-TL maktu avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,

4-Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına…” karar verilmiştir.

Kararın Temyizi:

8. Özel Daire kararı süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmiştir.

II. ÖN SORUN

9. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, davacının temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına yönelik istemi ön sorun olarak tartışılmış ve değerlendirilmiştir.

III. GEREKÇE

Ön sorun yönünden;

10. Ön sorun ile ilgili hususların açıklığa kavuşturulması açısından temyiz incelemesinde duruşma yapılmasına ilişkin yasal düzenlemelerin incelenmesi ve konunun adil yargılanma hakkı kapsamında irdelenmesi gereklidir.

11. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin 1. fıkrasında:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir" hükmü yer almaktadır.

12. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir. Anılan maddeye göre, “Herkes davasının medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir…”.

13. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının temel unsurlarından birisi de Anayasa’nın 141. maddesinde düzenlenen yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması ilkesidir. “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin 1. fıkrası :

“Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir” şeklindedir.

14. Yargılamanın açıklığı ilkesinin amacı adli mekanizmanın işleyişini kamu denetimine açarak yargılama faaliyetinin saydamlığını güvence altına almak ve yargılamada keyfiliği önlemektir. Bu yönüyle anılan ilke hukuk devletinin en önemli gerçekleştirme araçlarından birisini oluşturur. "Duruşmalı yargılama hakkı" her türlü yargılamanın mutlaka duruşmalı yapılması zorunluluğu anlamına gelmez. Adil yargılama ilkelerine uyulmak şartıyla usül ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi amaçlarla bazı yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma yapılmaksızın karara bağlanması anayasal hakların ihlalini oluşturmaz. Özellikle ilk derece mahkemeleri önünde duruşmalı yargılama yapılıp karar verildikten sonra kanun yolu incelemesinin, tarafların iddia veya savunmaları yazılı olarak alındıktan sonra dosya üzerinden yapılması hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (Anayasa Mahkemesi, Mehmet Soysal ve diğerleri, B. No: 2014/2678, 17.11.2016, § 36; Cengiz Topel Çelikoğlu, B. No: 2013/8049, 18.02.2016, § 80; ... İnşaat Turizm Gıda Sanayi ve Tic. Ltd. Şti, B. No: 2013/2370, 11.12.2014, § 23; Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17.9.2013, § 32).

15. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında “aleni yargılama” hakkının tanınması, zorunlu olarak “sözlü yargılama” hakkını da içerir. Bununla birlikte AİHS’nin bu maddesinde yer alan söz konusu yükümlülük mutlak değildir (Anayasa Mahkemesi, Adnan Altın, B. No: 2013/9748, 07.01.2016, § 44). Yargılamada, tarafların şüpheye yer vermeyecek şekilde bu haklarından vazgeçmesi ve kamu yararının sözlü yargılama yapılmasını gerekli kıldığı bir durumun bulunmaması hâlinde duruşma yapılmayabilir. Vazgeçmenin, açıkça veya zımnen yapılması mümkündür. Duruşma yapılmasına ilişkin talebin sürdürülmemesi ya da hiç ileri sürülmemesi, zımnen vazgeçmeye örnek gösterilebilir. Bunun yanında dava dosyası ve tarafların yazılı görüşleri temelinde yeterince çözülemeyen hukuki ve olgusal herhangi bir sorunla karşılaşılmaması örneğinde olduğu gibi yargılamanın istisnai koşulları da duruşma yapılmasını gerektirmeyebilir (Adnan Altın kararı, § 46). (Benzer yöndeki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları için bkz. Blom/İsveç, B. No:28338/95, 14.3.2000; ... Turizm Taşımacılık Tekstil Gıda San ve Tic. Ltd. Şti/Türkiye ve diğer 7 başvuru, B. No:40988/06, 2.7.2013).

16. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ayrıca özellikle inandırıcılık sorunu taşımayan, karmaşık olmayan veya olaylarla ilgili hiçbir tartışmanın bulunmadığı, oldukça teknik davalar ile mahkemelerin tarafların sunduğu görüşlere ve diğer belgelere dayanarak, adil ve makul bir biçimde karar verebilecekleri davalar için duruşma yapılmasının gerekli olmayabileceğini belirtmiştir (Jussila/Finlandiya, § 41, Döry/İsveç, B. No:28394/95, 12.11.2002, § 37, Mehmet Emin Şimşek/Türkiye, B. No: 5488/05, 28.2.2012, § 30). (Adnan Altın, kararı, § 47).

17. Temyiz yolunda, hüküm mahkemesinin kararı sadece hukuka uygunluk bakımından inceleme konusu yapılabilir. Yargıtay, istinaf mahkemesi gibi, bir vakıa, tahkikat ve yargılama mahkemesi değildir. Temyiz yolunda, hüküm mahkemesinin kararı incelenerek, hüküm mahkemesine bildirilmiş olan vakıaların usulüne uygun biçimde incelenip incelenmediği, özellikle o vakıalara kanunların (hukukun) doğru uygulanıp uygulanmadığı kontrol edilir.

18. Nitekim Anayasa Mahkemesi de bireysel başvuru yoluyla önüne gelen davalarda verdiği, Mehmet Soysal ve diğerleri, B. No: 2014/2678, 17.11.2016; Cengiz Topel Çelikoğlu, B. No: 2013/8049, 18.02.2016; Adnan Altın, B. No: 2013/9748, 07.01.2016; ... İnşaat Turizm Gıda Sanayi ve Tic. Ltd. Şti, B. No: 2013/2370, 11.12.2014; Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17.09.2013 kararlarında, başvurucuların duruşma talepleri bulunmasına rağmen dosya üzerinden inceleme yapılmasının adil yargılanma hakkının ve bu kapsamda aleni yargılama hakkının ihlali niteliğinde olduğu yönündeki başvurularının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

19. Yukarıda yapılan açıklamalar ve özellikle temyiz yolunda yeni vakıa ve delillerin Yargıtay tarafından incelenemeyecek olması karşısında, duruşma isteminin reddi kararlarının hak ihlali olarak değerlendirilmesi mümkün görülmemektedir.

20. Aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2021 tarihli ve 2017/12-2540 E., 2021/571 K.; 17.09.2019 tarihli ve 2019/4-60 E., 2019/879 K.; 22.11.2017 tarihli ve 2016/11-1239 E., 2017/1398 K. ve 22.11.2017 tarihli ve 2017/8-2835 E., 2017/1399 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.

21. Somut olayda dava, HMK'nın 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkin olup, karmaşık bir dava türü olmadığı gibi verilen karara karşı temyiz istemleri için taraflara başvuru olanağı tanınmış, temyiz dilekçesinin bir örneği cevap hakkı için karşı tarafa tebliğ edilmiştir.

22. Hâkimlerin sorumluluğunu düzenleyen ve eldeki davanın dayanağı olan HMK’nın 46 ve devamı maddeleri gereğince, Dairelerin ilk derece mahkemesi sıfatıyla karar verdiği ve temyiz incelemesini Hukuk Genel Kurulunun yaptığı işlerde duruşmalı olarak temyiz incelemesi yapılacağı konusunda açık bir düzenleme yer almamaktadır. Ayrıca Yargıtay Kanunu’nda da bu işlerin temyizinin duruşmalı olarak inceleneceği konusunda açık bir hükme yer verilmemiştir.

23. Şu durumda, Hukuk Genel Kurulunun ağırlıklı işini oluşturan direnme kararlarının dahi temyiz incelemelerinin açıklanan nedenlerle duruşmalı yapılamayacağı öngörülmüşken, diğer işlerinin duruşmalı yapılacağını kabule olanak verecek yasal bir düzenleme ve gereklilik bulunmadığı açıktır. Bu nedenle Hukuk Genel Kurulunun incelemesine tabi işlerde ayrık ve açık bir düzenleme olmadığı sürece duruşmalı inceleme yapılması olanaklı görülmemektedir.

24. Bu nedenle davacının duruşma isteğinin reddine oy birliğiyle karar verildikten sonra işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

Esas Yönünden;

25. Medeni usul hukukunda yer alan temel ilkelerden bir tasarruf ilkesidir. Hiç kimse dava açmaya zorlanamayacağı gibi, açılan davaya devam etmeye de zorlanamaz. Tasarruf ilkesi, davanın açılması, yürütülmesi ve sonuçlandırılması bakımından geçerlidir. Açılmış bir dava mahkeme kararıyla esastan veya usulî nedenlerden dolayı sona erdirilebilir. Bunun dışında taraflar da yargılamayı iradeleri ile sona erdirebilirler. Ancak irade beyanı taraflarca bazen zımni olarak da yapılabilir. Diğer bir anlatımla taraflar, açılmış davayı takip etmeyerek duruşmalara gelmeyerek zımnen davaya devam etmek istemeyebilirler. Bu durumda, henüz esas hakkında incelemesini tamamlamadığından mahkemenin esas hakkında bir karar vermesi mümkün olmayacağı gibi taraf iradeleri de söz konusu olmadığından mahkeme tarafından dava sonlandırılamamaktadır. Bu sebeple kanun koyucu tarafların bu şekilde davaya devam etmemelerine birtakım sonuçlar bağlamıştır (Pekcanıtez Hakan/Özekes, Muhammet/Akkan, Mine/Korkmaz, Hülya Taş: Pekcanıtez Usûl, Medeni Usûl Hukuku, Cilt II, İstanbul 2017, s.1456).

26. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 150. maddesinde “Tarafların duruşmaya gelmemesi, sonuçları ve davanın açılmamış sayılması” başlığı altında;

“(1) Usulüne uygun şekilde davet edilmiş olan taraflar, duruşmaya gelmedikleri veya gelip de davayı takip etmeyeceklerini bildirdikleri takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir.

(2) Usulüne uygun şekilde davet edilmiş olan taraflardan biri duruşmaya gelir, diğeri gelmezse, gelen tarafın talebi üzerine, yargılamaya gelmeyen tarafın yokluğunda devam edilir veya dosya işlemden kaldırılır. Geçerli bir özrü olmaksızın duruşmaya gelmeyen taraf, yokluğunda yapılan işlemlere itiraz edemez.

(3) Duruşma gününün belli edilmesi için tarafların başvurması gereken hâllerde gün tespit ettirilmemişse, son işlem tarihinden başlayarak bir ay geçmekle dosya işlemden kaldırılır.

(4) Dosyası işlemden kaldırılmış olan dava, işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde taraflardan birinin dilekçe ile başvurusu üzerine yenilenebilir. Yenileme dilekçesi, duruşma gün, saat ve yeri ile birlikte taraflara tebliğ edilir. Dosyanın işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak bir ay geçtikten sonra yenileme talebinde bulunulursa, yeniden harç alınır, bu harç yenileyen tarafça ödenir ve karşı tarafa yüklenemez. Bu şekilde harç verilerek yenilenen dava, eski davanın devamı sayılır.

(5) İşlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde yenilenmeyen davalar, sürenin dolduğu gün itibarıyla açılmamış sayılır ve mahkemece kendiliğinden karar verilerek kayıt kapatılır.

(6) İşlemden kaldırılmasına karar verilmiş ve sonradan yenilenmiş olan dava, ilk yenilenmeden sonra bir defadan fazla takipsiz bırakılamaz. Aksi hâlde dava açılmamış sayılır.

(7) Hangi sebeple olursa olsun açılmamış sayılan davadaki talep dahi vaki olmamış sayılır” düzenlemesi yer almaktadır.

27. Bu düzenlemeye göre iki tarafın duruşmaya gelmemesi veya gelip de davayı takip etmek istememeleri durumunda ayrıca, duruşma gününün belirlenmesi için tarafların başvurması gereken hâllerde taraflardan hiçbiri son işlem tarihinden itibaren bir ay içinde duruşma günü tespiti için mahkemeye başvurmazlarsa dosya işlemden kaldırılır.

28. İşlemden kaldırılan dosya, kanunda belirtilen yenileme süresi olan üç ay boyunca derdest olarak kalır. Üç ay içinde yenilenmezse sürenin dolduğu gün itibarıyla açılmamış sayılır ve mahkemece kendiliğinden karar verilerek dosya kapatılır (Pekcanıtez Usûl, s.1480).

29. Bu aşamada eldeki davada Özel Dairece davacı adına duruşma gün ve saatinin tebliğ edilerek bildirildiği duruşmaya davacının gelmemesi sebebiyle dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verildiğinden yapılan tebligatın usulüne uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir.

30. 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik (Yönetmelik) hükümlerine göre mahkemelerce tebligat yapılmaktadır.

31. Tebligat ile ilgili Kanun ve Yönetmelik hükümleri tamamen şeklidir. Değinilen işlemler, bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği de bulunan bir usul işlemi olmakla, gerek tebliğ işlemi ve gerekse tebliğ tarihi ancak Kanun ve Yönetmelikte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir. Bu sebeple tebligatın usul yasaları ile ilişkisi de daima göz önünde tutulmalıdır.

32. Kanun ve Yönetmeliğin amacı tebligatın muhatabına en kısa zamanda ulaşması, konusu ile ilgili olan kişilerin bilgilendirilmesi (tebligatın bilgilendirme fonksiyonu) ve bu hususların belgeye (tebligatın belgelendirme fonksiyonu) bağlanmasıdır. Hâl böyle olunca, Kanun ve Yönetmelik hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur. Tebligat Kanunu ile Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelikte öngörülen şekilde işlem yapılmış olmadıkça tebliğ memuru tarafından yapılan yazılı beyan onun mücerret sözünden ibaret kalır ve dolayısıyla belgelendirilmiş sayılmaz. Nitekim, Kanunun ve Yönetmeliğin belirlediği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligatların geçerli olmayacağı yerleşik yargısal içtihatlarda da açıkça vurgulanmıştır.

33. Tebligat Kanunu'nun bilinen adrese tebligatı düzenleyen 10. maddesinin 1. fıkrasına göre; tebligat, muhatabın bilinen en son adresinde yapılır. Tebligat Kanunu’nun 10. maddesine 19.01.2011 tarihli ve 6099 sayılı Kanun ile eklenen 2. fıkrası “…Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat bu adrese yapılır…” şeklindedir.

34. Yönetmeliğin 16. maddesinin 2. fıkrası "…Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır, ayrıca başkaca adres araştırması yapılmaz. Yönetmeliğin 79. maddenin ikinci fıkrasına göre renkli bastırılan tebligat zarfında, adresin muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi olduğu belirtilerek bu adrese tebligat yapılacağına dair meşruhata yer verilir…" hükmünü, Tebligat Kanunu’nun 23. maddesinin 8. bendi ise “…tebligatın adres kayıt sistemindeki adrese yapılması durumunda buna ilişkin kaydı…” hükmünü içermektedir.

35. Tebligat Kanunu’nun “Tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina” başlıklı 21. maddesine 19.01.2011 tarihli ve 6099 sayılı Kanun ile eklenen 2. fıkrasında; "Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru, tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır." düzenlemesi yer almaktadır.

36. Yukarıda belirtilen düzenlemelerde terditli bir tebligat söz konusudur. Muhataba önce bilinen en son adresi esas alınarak (normal yolla) tebligat çıkarılması gerekir. Bilinen adrese tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilerek ve tebligat buraya yapılır. Tebligat Kanunu’nun 10. maddesinin 2. fıkrasına göre adres kayıt sistemindeki adresi bilinen en son adres kabul edilerek çıkarılacak tebligatlarda, tebligatı çıkaracak merci tarafından Yönetmeliğin 16. maddesinin 2. fıkrası uyarınca aynı Yönetmeliğin 79. maddesinin 2. fıkrasına göre açık mavi renkte bastırılan tebligat zarfına, adresin muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi olduğu belirtilerek bu adrese Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrasına göre tebligat yapılacağına dair meşruhata yer verilir. Böylece gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi olduğundan, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli ayrılmış olsa dahi Tebligat Kanunu'nun 21. maddesinin 2. fıkrasına göre tebligat yapılabilecektir. Adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi, başkaca araştırma yapılmasını gerekli kılmayan son adres olarak kabul edildiğinden, tebligatı çıkartan merci veya posta memuru başkaca bir adres araştırması da yapmayacaktır.

37. Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrası gereğince işlem yapılabilmesi için tebligatı çıkaran merciin adresin, adres kayıt sistemindeki adres olduğunun Kanun ve Yönetmeliğe uygun olarak tebliğ evrakında belirtmesi (meşruhat vermesi, şerh düşmesi) gerekir (Muşul, Timuçin: Tebligat Hukuku, Ankara 2018, s. 409). Yasal düzenlemelere göre tebligatı çıkaran merci tarafından söz konusu şerh verilmeden dağıtıcı tarafından Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrasına göre tebliğ işlemi yapılamayacağı açıktır.

38. Yönetmeliğin “Tebliğ imkânsızlığı ve tebellüğden kaçınma ile adres kayıt sistemindeki adreste bulunmama halinde yapılacak işlem” başlıklı 31. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde tebliğ memurunun; muhatap, gösterilen adreste hiç oturmamış veya bu adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi tebligatın, muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine bu hususun meşruhat verilerek çıkarılması hâli gerçekleştiğinde tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti veya meclisi üyesinden birine ya da kolluk amir veya memuruna imza karşılığında teslim edeceği, (2) numaralı örneğe uygun olarak düzenlenen ihbarnameyi gösterilen adresteki kapıya yapıştıracağı belirtilmiştir. Aynı maddenin 2. fıkrasında ise, 1. fıkranın (c) bendi gereğince yapılacak tebligatlarda tebliğ memurunca Yönetmeliğin 30. maddesine göre araştırma yapmayacağı düzenlenmiştir. Yönetmeliğin muhatabın adreste bulunmaması, ölmesi veya adresinden sürekli olarak ayrılması hâlinde yapılacak işlemler başlıklı 30. maddesinin 1. bendinin ilk cümlesinde “adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine meşruhat verilerek çıkarılan tebligatlar hariç olmak üzere” açıklaması ile Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrasına göre yapılacak tebligatlarda Yönetmeliğin 30. maddesinde belirtilen adres araştırmasının yapılamayacağı ayrıca vurgulanarak pekiştirilmiştir. Bu hâlde Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrasına ile Yönetmeliğin 32. maddesine göre (2) nolu ihbarnamenin gösterilen adresteki kapıya yapıştırıldığı tarih tebliğ tarihi sayılır. Ayrıca Yönetmeliğin 31. maddesinin 2. fıkrasına göre en yakın komşu, yönetici veya kapıcıya haber verme zorunluluğu bulunmamaktadır.

39. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 20.01.2021 tarihli ve 31460 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 20.11.2020 tarihli ve 2019/2 E., 2020/3 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da; Tebligat Kanunu’nun lafzı ile 6099 sayılı Kanun’un genel gerekçesi ve Tebligat Kanunu’nun 10 ve 21. maddelerinde yapılan değişikliklere ilişkin gerekçeler ve doktrindeki görüşler birlikte değerlendirildiğinde adres kayıt sistemindeki adresin resmî tebligat adresi olarak kabul edildiği, adres kayıt sistemindeki adresin Tebligat Kanunu’nun 10. maddesinin 2. fıkrasında yazılı durumlarda başkaca adres araştırması yapılmasını gerekli kılmayan son adres olarak kanun koyucu tarafından kabul edildiği, bu nedenle Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrası uyarınca yapılacak tebligatlarda muhatap o adreste hiç oturmamış veya adresten sürekli ayrılmış olsa dahi yeni adresi araştırılmaksızın o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında tebligatın teslim edileceği, ihbarnamenin gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırılacağı, ihbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarihin tebliğ tarihi olacağı belirtilmiştir. Söz konusu İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrasına göre muhatabın adres kayıt sisteminde kayıtlı adresine tebligat yapılabilmesi için önce Tebligat Kanunu’nun 10. maddesinin 1. fıkrası uyarınca muhatabın bilinen en son adresine tebligat çıkarılması, bu tebligatın tebliğ edilemeden iade edilmesinin gerekli ve yeterli olduğu belirtilmiştir. Bu şekilde birinci aşama tamamlandıktan sonra tebliği çıkaran merci tarafından çıkarılacak tebligat zarfı üzerine mernis adresi şerhi ile birlikte tebligatın Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrası uyarınca yapılacağına dair şerhin yazılması, tebliğ memurunun başkaca bir adres araştırması yapmadan muhatabın mernis adresine doğrudan Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrasına göre tebligat yapılması gerekmektedir. Tebliği çıkaran mercinin tebligat zarfı üzerine yazdığı adresin tebliğe çıkarma tarihinde muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi olması yeterli olup, tebliğin yapıldığı tarihte tebligat yapılan adresin muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olmaması tebliğin usulsüzlüğü sonucunu doğurmaz.

40. Somut olayda, hâkimin hukukî sorumluluğuna dayalı tazminat davası açan davacı dava dilekçesinde sürekli adresini bildirmiş ve mahkemece tensip zaptı, duruşma gün ve saatini bildirir ön tensip tutanağı dilekçesinde belirttiği bu adrese tebliğ edilmiş, davacı ön inceleme duruşmasına katılarak beyanda bulunmuş ve davacıya yatırdığı eksik harcı tamamlamak üzere süre verilerek tahkikat aşamasına geçildiği tutanağa bağlanarak duruşma 07.04.2020 tarihi saat 09:40’a bırakılmıştır.

41. Covid-19 salgın hastalığının ülkemizde görülmüş olması sebebiyle yargı alanındaki hak kayıplarının önlenmesi amacıyla alınan tedbirler kapsamında davacının hazır olduğu duruşmada tarafına bildirilen duruşma gününün 30.06.2020 tarihine ve önceki belirtilen saate ertelenmesine 23.03.2020 tarihinde Özel Dairece karar verilmiş, bu karar ayrıca başkan ve üyelerce imzalanarak tutanağa bağlanmıştır. Yeniden belirlenen duruşma gün ve saati de davacıya dava dilekçesinde belirttiği, daha önce yapılan tebligatları aldığı bilinen ve son adresi olan “...” adresine çıkarılmıştır. Ancak tebligat 25.03.2020 tarihinde “Site kaydı yok tanınmıyor” şerhi ile iade edilmesi üzerine, davacının “...” adresine çıkarılan tebligatın “Mernis adresi” şerhiyle 23.08.2020 tarihinde “Tebliğ evrakında gösterilen adres, adres kayıt sistemindeki (Mernis) adresi olup, tebliğ imkansızlığı nedeniyle tebliğ evrakı Teb. Kan. 21/2 mad. Gereğince ... mahallesi muhtarına teslim edilmiş, 2 nolu haber kağıdı muhatabın kapısına yapıştırılmıştır” şerhiyle tebligat yapılmıştır. Ayrıca tebligat üzerine tebliği çıkaran merci tarafından muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi olduğu belirtilerek bu adrese Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrasına göre tebligat yapılacağına dair meşruhata yer verilmiştir.

42. Sonuç itibariyle davacıya belirlenen duruşma gün ve saatinin çıkartıldığı tebligat Tebligat Kanunu’nun 21/2 ve 23/8. maddesi ile Yönetmeliğin 16/2. maddelerine göre usulüne uygun ve geçerlidir. Davacı bu tebligata rağmen duruşmaya katılmamış, Özel Dairece 30.06.2020 tarihli duruşmada davalı Hazine vekilinin de davayı takip etmek istememesi üzerine dosyanın işlemden kaldırılmasına, işlemden kaldırılma tarihinden itibaren üç aylık süre içerisinde davanın yenilenmemesi sebebiyle de 08.10.2020 tarihinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.

43. Hâl böyle olunca, yapılan açıklamalara, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, Daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle davacının temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına, 12.04.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.