"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi Sıfatıyla)
1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... Asliye Hukuk Mahkemesince (İş Mahkemesi sıfatıyla) verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 11.01.2012 tarihinden iş sözleşmesinin haklı neden olmaksızın davalı işveren tarafından feshedildiği 01.08.2014 tarihine kadar davalıya ait işyerinde ilaçlama bölümünde çalıştığını, alacaklarının ödenmediğini ve yıllık izinlerinin de kullandırılmadığını ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları, fazla çalışma, genel tatil, hafta tatili ve yıllık izin ücretleri ile ikramiye, aile, çocuk, yakacak ve giyim yardımı alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; alacakların zamanaşımına uğradığını, dava açılmadan davacı ile anlaşma imkânı bulunduğu hâlde kötü niyetle dava açıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) 02.03.2016 tarihli ve 2014/323 E., 2016/75 K. sayılı kararı ile; davacının toplu iş sözleşmesi imzalanmadan önce sendikaya üye olması nedeniyle bilirkişi tarafından toplu iş sözleşmesi hükümlerine göre yapılan hesaplamaların yerinde olduğu, iş sözleşmesinin kıdem ve ihbar tazminatlarına hak kazanmayacak şekilde feshedildiğinin davalı tarafından ispatlanamadığı, davacının yıllık izin ücreti alacağının bulunduğu, ikramiye ve ilave tediye alacaklarına hak kazandığı, tanık beyanlarına göre fazla çalışma yapmadığı, hafta tatili ve genel tatil günlerinde çalışmadığı anlaşıldığından bu alacaklara hak kazanamadığı, aile, çocuk, yakacak ve giyim yardımı alacakları bakımından ise bu alacaklar davalı işverence ödendiğinden taleplerin reddedildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 26.06.2019 tarihli ve 2016/30566 E., 2019/14168 K. sayılı kararı ile; “…1-Dosyadaki yazılara, belgelere ve tüm dosya kapsamına göre, davalının tüm davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasında öncelikle çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için gerekli şartları taşıyıp taşımadığı noktasında toplanmaktadır.
…Somut olayda, dava dilekçesinde açıkça, davanın belirsiz alacak davası türünde açıldığı belirtilmiştir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, somut olayın özellikleri dikkate alınarak,dava konusu alacakların belirsiz alacak olup olmadığının ayrı ayrı değerlendirilmesi gereklidir.
Kıdem tazminatı, ihbar atzminatı ve yıllık izin ücreti alacakları bakımından davacı, çalışma süresini, kendisine en son ödenen aylık ücret miktarını, tazminat hesaplamasına esas alınacak aylık ücrete ek para veya parayla ölçülebilen sosyal menfaatleri, hak kazandığı izin süresini, çalışma süresi boyunca varsa kullanmadığı veya karşılığı ödenmeyen izin sürelerini belirleyebilecek durumdadır. Bu halde, dava konusu kıdem tazminatı,ihbar tazminatı ve yıllık izin ücreti alacaklarının gerçekte belirlenebilir alacaklar olduğu ve dolayısıyla belirsiz alacak davasına konu edilemeyecekleri nazara alınarak, hukuki yarar yokluğundan anılan alacaklara yönelik taleplerin usulden reddi gerekirken, yazılı şekilde esasa girilerek karar verilmesi hatalı olmuştur.
Uyuşmazlık konusu ikramiye, ilave tediye, aile yardımı, çocuk yardımı, yakacak ve giyim yardımı alacaklarını, davacı; sendikaya üye olduğu ve toplu iş sözleşmesinden yaralanabileceği tarihi, çalışma süresini, en son ödenen ücreti, toplu iş sözleşmesi gereği alması gerektiğini iddia ettiği aylık ücret miktarını, yan alacaklarını işyerinde uygulanan toplu iş sözleşmesi hükümleri gereğince belirleyebilecek durumdadır. Bu halde talep edilen bu alacak kalemleri de belirsiz alacak değildir. Dava konusu edilen alacakların gerçekte belirlenebilir alacak olmaları ve belirsiz alacak davasına konu edilemeyecekleri anlaşılmakla, hukuki yarar yokluğundan davanın usülden reddi gerekirken, yazılı şekilde esasa girilerek karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.
3-Kabule göre de, davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı gözetilerek hüküm altına alınan miktarlarda faiz başlangıç tarihin kıdem tazminatı hariç dava tarihi olarak belirlenmesi gerekirken dava ve ıslah tarihinden faize hükmedilmesi hatalı olmuştur…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) 12.02.2020 tarihli ve 2019/90 E., 2020/26 K. sayılı kararı ile; uyuşmazlık konusunun kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücreti, ikramiye, ilave tediye, aile, çocuk, yakacak ve giyim yardımı alacaklarının belirsiz alacak davasına konu edilip edilemeyeceğine ilişkin olduğu, davacı vekili tarafından müvekkilinin iş sözleşmesinin haksız olarak feshedildiği ancak alacaklarının ödenmediği ileri sürülerek fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak sureti ile bir kısım işçilik alacaklarının tahsilini talep ettiği ve davasını açıkça belirsiz alacak davası olarak nitelendirdiği, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.05.2019 tarihli ve 2016/22-1166 E., 2019/576 K. sayılı kararının da dikkate alındığı belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda dava konusu kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, ikramiye, ilave tediye, aile, çocuk, yakacak ve giyim yardımı alacaklarının belirsiz alacak olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre davacının sözü edilen alacaklar bakımından belirsiz alacak davası olarak eldeki davayı açmakta hukukî yararının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
12. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle; Özel Dairenin bozma kararının içeriği nazara alındığında, bozma kararının (1) numaralı bendinde davalının tüm temyiz itirazlarının reddine karar verilmesinin maddi hataya dayalı olup olmadığı, maddi hata olmadığının anlaşılması hâlinde bozma öncesi kararı temyiz eden ve temyiz itirazları tümden reddedilen davalı vekilinin direnme kararını temyiz etmekte hukukî yararının bulunup bulunmadığı hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
13. Mahkemece kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, ikramiye ve ilave tediye alacaklarının kabulüne, diğer taleplerin reddine karar verilmesi üzerine karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir. Özel Dairece dava konusu edilen alacakların belirsiz alacak davası olarak açılıp açılamayacağının değerlendirilmesine yönelik bozma kararı verilmiş, alacaklara hak kazanma durumu bakımından herhangi bir tespit yapılmamıştır. Yine kararın içeriği dikkate alındığında bozmanın kısmen davacı kısmen de davalı lehine olduğu, dolayısıyla Özel Dairenin davalının tüm temyiz itirazlarının reddine ilişkin (1) numaralı bendindeki ifadenin maddi hataya dayandığı davalı vekilinin temyizinde hukukî yararın mevcut olduğu anlaşılarak ön sorunun bulunmadığı oy birliğiyle kabul edilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
IV. GEREKÇE
14. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 107. maddesiyle mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir.
15. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Belirsiz alacak ve tespit davası” başlıklı 107. maddesinin 28.07.2020 tarihli ve 31199 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un (7251 sayılı Kanun) ile değiştirilmeden önceki metninde;
“(1)Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
(2)Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
(3)Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.” düzenlenmesi bulunmakta iken; 7251 sayılı Kanun’un 7. maddesi ile madde başlığı “Belirsiz alacak davası”; 2. fıkrası “(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir. Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanır.” şeklinde değiştirilmiş; maddenin 3. fıkrası ise yürürlükten kaldırılmıştır.
16. Hükümet tasarısında yer almayan bu madde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu tarafından esasen baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacakla ilgili hak arama durumunda olan kişinin, hukuk sisteminde karşılaştığı güçlüklerin bertaraf edilerek hak arama özgürlüğü çerçevesinde mümkün olduğunca en geniş şekilde korunmasının sağlanması gerekçesi ile ihdas edilmiş ve kanunlaşmıştır.
17. Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hâli, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkânsızlığa dayanmalıdır.
18. Madde gerekçesinde; “Bu davanın kabul edilmesinin artık salt hukukî korumanın ötesine geçilerek “etkin hukukî koruma”nın gündeme gelmiş olmasının da bunu gerektirdiği belirtildiği gibi, hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi, muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilecektir. Belirsiz alacak ve tespit davalarına ilişkin hükümlerin mukayeseli hukukta da yer aldığı dikkate alınarak, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukukî ilişki ile asgarî bir miktar ya da değer belirterek belirsiz alacak davası açabilmesi kabul edilmiştir. Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir. Miktarı belirsiz alacaklarda zamanaşımının dolmasına çok kısa sürenin varolduğu hâllerde yalnızca tespit yahut kısmi eda ile birlikte tespit davasının açılabileceği genel olarak kabul edilmektedir.” şeklindeki açıklamayla alacağın belirsiz olup olmadığı ile ilgili olarak bazı kıstaslar kabul edilmiştir.
19. Bu kıstaslar; davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin;
i. Davacının kendisinden beklenememesi,
ii. Bunun olanaksız olması,
iii. Açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması olarak belirtilmektedir.
20. Belirsiz alacak davasının getirdiği en önemli etkin koruma, usul ekonomisi ve hak arama özgürlüğüne hizmet etmesi yanında davacının yüksek yargılama giderlerine katlanma ve dava konusu hakkın zamanaşımına uğrama riskini azaltmasıdır.
21. İşçilik alacakları bakımından, dava konusu edilen alacağın belirli olup olmadığı ile ilgili olarak davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin davacıdan beklenememesi kıstası ile açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktar ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması kıstasının birlikte değerlendirilip sonuca gidilmesi gerekir.
22. Kural olarak kişinin alacağını belirleyebilmesi için aynı zamanda belgeye bağlama yetkisinin olması veya bu konuda belge düzenlenip kendisine verilmesi gerekir.
23. 4857 sayılı İş Kanunu’nun (İş Kanunu) 8. maddesinin 3. fıkrası ile işverene yazılı sözleşme yapılmayan hâllerde en geç iki ay içinde genel ve özel çalışma koşullarını, günlük ya da haftalık çalışma süresini, temel ücreti ve varsa ücret eklerini, ücret ödeme dönemini, süresi belirli ise sözleşmenin süresini, fesih hâlinde tarafların uymak zorunda oldukları hükümleri gösteren yazılı bir belgeyi işçiye verme yükümlülüğü getirilmiştir.
24. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 32. maddesinin 2. fıkrası ile ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakın kural olarak Türk parası ile işyerinde veya özel olarak açılan bir banka hesabına ödeneceği, çalıştırdığı işçilerin söz konusu alacaklarını özel olarak açılan banka hesapları vasıtasıyla ödeme zorunluluğuna tabi tutulan işverenler veya üçüncü kişilerin özel olarak açılan banka hesapları dışında bu alacakları ödeyemeyeceği belirtilmiştir.
25. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 37. maddesi ile işverene işyerinde veya bankaya yaptığı ödemelerde işçiye ücret hesabını gösterir imzalı veya işyerinin özel işaretini taşıyan bir pusula verme yükümlülüğü hükme bağlanmıştır. Söz konusu pusulada ödemenin günü ve ilişkin olduğu dönem ile fazla çalışma, hafta tatili, bayram ve genel tatil ücretleri gibi asıl ücrete yapılan her çeşit ekleme tutarlarının ve vergi, sigorta primi, avans mahsubu, nafaka ve icra gibi her çeşit kesintilerin ayrı ayrı gösterilmesi zorunluluğu hüküm altına alınmıştır.
26. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 67. maddesinde, günlük çalışmanın başlama ve bitiş saatleri ile dinlenme saatlerinin işyerlerinde işçilere duyurulacağı; 75. maddesinde ise işverene çalıştırdığı her işçi için işçinin kimlik bilgilerinin yanında, İş Kanunu’nun ve diğer kanunlar uyarınca düzenlemek zorunda olduğu her türlü belge ve kayıtları saklamak ve bunları istendiği zaman yetkili memur ve mercilere göstermek zorunda olduğu bir özlük dosyası düzenlemesi gerektiği yükümlülükleri getirilmiştir.
27. İş sözleşmesi ile iş görme edimini yerine getiren, belge düzenleme yetkisi ve yükümlülüğü bulunmayan işçinin, alacaklarını belirleyebilmesi için işveren tarafından düzenlenen kanuna uygun belgelere ihtiyacı vardır. Diğer yandan iş ilişkisindeki alacak kalemlerinin hesaplanmasında çıplak ücret ya da giydirilmiş ücrete göre hesaplanan farklı alacak türleri bulunmaktadır. Örneğin kıdem tazminatı giydirilmiş ücretten hesaplanırken diğer işçilik alacakları (fazla çalışma, hafta tatili, yıllık ücretli izin alacakları gibi) çıplak ücretten hesaplanmaktadır.
28. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.10.2012 tarihli ve 2012/9-838 E., 2012/715 K. sayılı kararında belirtildiği üzere işçilik alacaklarının özelliği dikkate alınarak alacakların belirli olduğunu söylemek mutlak olarak doğru olmadığı gibi aksinin kabulü de doğru değildir. Aynı şekilde bu nedenle talep konusu işçilik alacaklarının belirli olup olmadığının somut olayın özelliğine göre değerlendirilmesi ve sonuca gidilmesi daha doğru olacaktır.
29. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.12.2019 tarihli ve 2016/22-2227 E., 2019/1402 K; 08.12.2020 tarihli ve 2015/(22)9-3234 E., 2020/1005 K.; 16.03.2021 tarihli ve 2021/(22)9-178 E., 2021/284 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler kabul edilmiştir.
30. Öte yandan işçilik alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olup olamayacağı konusunda Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunca yapılan değerlendirme sonucunda 15.12.2017 tarihli ve 2016/6 E., 2017/5 K. sayılı karar ile “İşçilik alacaklarının çok çeşitli tür, nitelik ve kapsamda olması, somut olayın özelliklerine göre oldukça değişkenlik göstermesi, hatta aynı tür işçilik alacaklarında dahi somut olayın özellikleri itibariyle işçilik alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olup olamayacağı konusunda soyut ve genel nitelikte, her bir olayda geçerli olacak ölçüde bir karar alınamayacağından içtihadı birleştirmeye gerek olup olmadığı ön sorun olarak tartışılmış ve sonuç olarak içtihadı birleştirmeye gerek olmadığı” yönünde karar verilmiştir.
31. Somut olayda, davacı vekili dava dilekçesinde müvekkilinin 11.01.2012 tarihinden iş sözleşmesinin davalı işverence haklı neden olmaksızın feshedildiği 01.08.2014 tarihine kadar çalıştığını ileri sürmüş ancak ücret miktarına ilişkin açıklamada bulunmamış; davalı vekili ise cevap dilekçesinde davacının çalışma süresi ve ücreti ile ilgili beyanda bulunmamıştır.
32. Dosyaya sunulan ... Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü müfettişleri tarafından davacının şikâyeti üzerine yapılan inceleme sonucunda düzenlenen 21.08.2014 tarihli tutanakta ise davacının 11.01.2012-01.08.2014 tarihleri arasında brüt 1.317,83TL ücret ile çalıştığı ve kullanmadığı 11 gün yıllık izninin bulunduğu belirtilmiştir.
33. Ancak davacı vekili müvekkilinin çalışma süresinin 11.01.2012-01.08.2014 tarihleri arasındaki dönem olarak kabul edildiği ve 21.08.2014 tarihli tutanağa göre 11 gün yıllık izin ücreti alacağının olduğunun kabul edildiği ilk bilirkişi raporuna karşı verdiği itiraz dilekçesinde, müvekkilinin bilgisi ve rızası dışında davalı işveren tarafından bölüm değişikliği yapılması nedeniyle işyeri sicil numarası farklılığından dolayı çalışma süresinin hatalı hesaplandığını, esasen işe giriş tarihinin 04.06.2011 olduğunu belirtmiş, bu itiraz üzerine alınan bilirkişi ek raporunda Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarında davacının işe giriş tarihinin 04.06.2011 olduğu belirtilerek yıllık izin ücreti 29 gün üzerinden hesaplanmıştır.
34. Öte yandan davacı tanığı ..., ücretlerin düzensiz şekilde 3-4 taksit hâlinde ödendiğini; davalı tanıklarından ... ücretlerin parça parça ödendiğini; ... de benzer ifadelerde bulunarak bordroları almalarının zor olduğunu, bordroların takibini yapamadıklarını beyan etmiştir.
35. Öncelikle belirtmek gerekir ki, dosya içeriğinden davalı işyerinde sendikal örgütlenme olduğu, toplu iş sözleşmesi düzeni bulunduğu ve davacı işçinin sendika üyesi olarak toplu iş sözleşmesinden yararlandığı anlaşılmaktadır.
36. Bilirkişi raporlarında davacının kıdem ve ihbar tazminatlarına esas giydirilmiş ücreti toplu iş sözleşmesi hükümlerine göre tespit edilmiş, yıllık izin ücreti ise yukarıda da belirtildiği üzere davacı vekilinin çalışma süresi bakımından itirazı dikkate alınarak bilirkişi ek raporunda yeniden değerlendirilmiştir. İkramiye ve ilave tediye alacakları da yine toplu iş sözleşmesi hükümleri uyarınca hesaplanmıştır.
37. Açıklanan maddi ve hukukî olgulara göre, dava konusu ikramiye, ilave tediye, yıllık izin ücreti, kıdem ve ihbar tazminatları alacaklarının hesaplanabilmesi için kanunda öngörülen kayıt ve belgeleri tutma ve işçinin bilgisine sunmakla yükümlü olan işverenin sunacağı bordrolara ihtiyaç duyulduğundan mahkemece davanın belirsiz alacak davası olarak görülmesi yerindedir.
38. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.03.2021 tarihli ve 2020/(22)9-435 E., 2021/272 K.; 06.07.2021 tarihli ve 2021/(22)9-453 E., 2021/914 K. sayılı kararları da aynı doğrultudadır.
39. Aile, çocuk, yakacak ve giyim yardımı alacaklarının ise davacıya ödendiği gerekçesiyle reddine karar verildiği dikkate alındığında direnme kararını temyiz eden sıfatına göre bu alacakların belirsiz alacak davasına konu edilip edilemeyeceği, alacakların belirsiz alacak niteliğinde olup olmadığı ile ilgili olarak Hukuk Genel Kurulunca inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
40. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, uyuşmazlık konusu alacak miktarının davacı tarafından belirlenebileceği, belirsiz alacak davasının koşullarının bulunmadığı, bu nedenle direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
41. Hâl böyle olunca direnme kararı yerindedir.
42. Ne var ki, Özel Dairece bozma nedenine göre davanın esasına yönelik diğer temyiz itirazları incelenmediğinden, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
Direnme uygun bulunduğundan davalı vekilinin işin esasına ilişkin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 15.03.2022 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.