Logo

Hukuk Genel Kurulu2021/958 E. 2022/449 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Hâkimlerin yargılama faaliyeti nedeniyle verdikleri kararlar sonucu oluşan zarardan dolayı Devletin tazminat sorumluluğunun olup olmadığı.

Gerekçe ve Sonuç: HMK’nın 46. maddesinde sınırlı olarak sayılan hakimin yargılama faaliyetinden doğan Devlet aleyhine tazminat davası açılabilecek hallerden hiçbirinin gerçekleşmediği, idare mahkemesi hakiminin farklı yorum yapmasının HMK 46/1-c de düzenlenen "başka bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar verme" kapsamında değerlendirilemeyeceği gözetilerek, Özel Daire kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Yargıtay 4. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)

1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı Yargıtay 4. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda, davanın esastan reddine karar verilmiştir.

2. Karar davacı vekili ve katılma yoluyla davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili; müvekkili şirket tarafından işletilmekte olan stabilize malzeme ocağının Sakarya 2. İdare Mahkemesinin verdiği yürütmenin durdurulması ve iptal kararı üzerine 29.05.2014 tarihinde kapatılarak mühürlendiğini, anılan davaya konu idari işlemin müvekkili şirketin işlettiği ocağa ilişkin verilen 12.10.2010 tarihli “ÇED gerekli değildir” kararı olduğunu, davayı açan köy tüzel kişiliğinin bu kararı 01.02.2011 tarihinde görüş bildirmek suretiyle öğrendiğini, anılan davanın bu tarihten itibaren 60 günlük dava açma süresi içinde açılması gerekirken aradan 2,5 yıl geçtikten sonra 23.09.2013 tarihinde açıldığını, adı geçen mahkemece işin esasına girilmeden davanın süre yönünden reddi gerekirken yürütmeyi durdurma ve iptal kararı verildiğini, kararların hukuka aykırı olduğunun Danıştay 14. Dairesinin kesin bozma kararı ile belirlendiğini, ihbar olunan hâkimlerin dava açma süresini ağır kusurları ile gözetmediklerini, müvekkili şirkete ait maden ocağının 29.05.2014 tarihinden 24.06.2015 tarihine kadar kapalı kaldığını, ihbar olunan hâkimlerin verdikleri kararlar ile müvekkili şirketi maddi ve manevi zarara uğrattıklarını, yargılama faaliyetinden kaynaklı zararlardan HMK'nın 46 ve devamı maddeleri uyarınca Devletin sorumlu olduğunu ileri sürerek 20.000TL manevi ve ileride belirlendiğinde arttırılmak üzere 80.000TL maddi tazminatın zarar tarihinden işleyecek en yüksek banka ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş; yargılama sırasında maddi tazminat talebini 83.315,32TL olarak ıslah etmiştir.

Davalı Cevabı:

5.1. Davalı vekili; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 46. maddesinde belirtilen koşulların oluşmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

5.2. Fer’î müdahil ...; kamu yararı gerektiren uyuşmazlıklarda dava açma süresinin idari sürecin nasıl tamamlandığı, özel kanun ve yönetmelik hükümleri ve ilgili bölgenin haberdar edilme şekli bakımından gerekli duyuruların ve ilanların nasıl yapıldığının araştırılarak incelenmesi gerektiğini, idare mahkemesinin davanın süresinde olduğu sonucuna hukukî yoruma bağlı olarak ulaştığını, bu nedenle HMK’nın 46. maddesinde belirtilen şartların oluşmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

5.3.Fer’î müdahil ...; “ÇED gerekli değildir” kararına yönelik açılan iptal davalarında dava açma süresinin başlangıcının tartışmalı olduğunu, Danıştay’ın her iki yönde de kararlarının bulunduğunu, dolayısıyla idare mahkemesinin hukukî yoruma bağlı olarak davanın süresinde olduğu sonucuna ulaştığını, bu nedenle HMK’nın 46. maddesinde belirtilen şartların oluşmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

5.4. Fer’î müdahil ...; idare mahkemesinin hukukî yoruma bağlı olarak davanın süresinde olduğu sonucuna ulaştığını, davacının eldeki davayı açmasının tamamen kötü niyetli olduğunu, bu nedenle HMK’nın 46. maddesinde belirtilen şartların oluşmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

5.5. Fer’î müdahil ...; Danıştay’ın bozma kararının gerekçesinden de anlaşılacağı üzere idare mahkemesi ile Danıştay arasında hak düşürücü sürenin başlangıcına yönelik yorum farkı bulunduğunu, zira kamu yararı gerektiren uyuşmazlıklarda hukukî yoruma bağlı olarak hak düşürücü sürenin başlangıcının incelendiğini, dolayısıyla 6100 sayılı HMK’nın 46. maddesinde belirtilen koşulların oluşmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.

5.6. Fer’î müdahil ...; “ÇED gerekli değildir” kararına yönelik açılan iptal davalarında dava açma süresinin başlangıcının hukukî yorum gerektirdiğini, bu davalarda dava açma süresinin “ÇED gerekli değildir” kararlarının valilik ilan panolarında ilan edilmesi tarihinden başlatılmasının hak ihlâline neden olduğunu, nitekim Anayasa Mahkemesinin benzer uyuşmazlıkla ilgili hak ihlâli kararı bulunduğunu, dolayısıyla idare mahkemesinin hukukî yoruma bağlı olarak davanın süresinde olduğu sonucuna ulaşmasının hukuka aykırı olarak nitelenemeyeceğini, bu nedenle HMK’nın 46. maddesinde belirtilen şartların oluşmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

Özel Daire Kararı:

6. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 25.05.2021 tarihli ve 2018/78 E., 2021/39 K. sayılı kararı ile;

“…DAVA :

1-Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili KRG Şirketi'nin işletmekte olduğu stabilize malzeme ocağının Sakarya 2.İdare Mahkemesi'nin verdiği yürütmenin durdurulması ve iptal kararı üzerine 29/05/2014 tarihinde kapatılarak mühürlendiğini, iptal davasının 01/02/2011 tarihinden itibaren 60 günlük dava açma süresi içinde açılması gerekirken aradan 2,5 yıl geçtikten sonra 23/09/2013 tarihinde açıldığını, adı geçen mahkemece işin esasına girilmeden davanın süre yönünden reddi gerekirken anılan kararların verildiğini, kararların hukuka aykırı olduğunun Danıştay 14. Dairesi'nin kesin bozma kararı ile belirlendiğini, ihbar olunan hakimlerin dava açma süresini ağır kusurları ile gözetmediklerini, davacıya ait maden ocağının 29/05/2014 tarihinden 24/06/2015 tarihine kadar kapalı kaldığını, ihbar olunan hakimlerin verdikleri kararlar ile davacı şirketin maddi ve manevi zarara uğramasına sebep olduklarını, yargılama faaliyetinden kaynaklı zararlardan HMK'nun 46 ve devamı maddeleri uyarınca Devletin sorumlu olduğunu belirterek 20.000,00 TL manevi ve ileride belirlendiğinde arttırılmak üzere 80.000,00 TL maddi tazminatın zarar tarihinden işleyecek en yüksek banka ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

2-Davacı vekili 03/02/2020 tarihli dilekçesi ile maddi tazminat talebini 3.315,32 TL arttırmak suretiyle 83.315,32 TL olarak ıslah etmiştir.

CEVAP :

3-Davalı vekili cevap dilekçesinde; davanın zamanaşımı süresi içinde açılmadığını, HMK'nın 46.maddesindeki sorumluluk koşullarının oluşmadığını, davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasının usule uygun olmadığını savunmuş, davanın reddini istemiştir.

4-İhbar olunanlar ve davalı ... yanında fer'i müdahil olmak isteyenler ..., ..., ..., ... ve ... ayrı ayrı verdikleri benzer içerikli dilekçelerinde HMK'nın 46.maddesindeki sorumluluk koşullarının oluşmadığını belirtmişler, davanın reddini savunmuşlardır.

GEREKÇE :

5-Dava, hakimlerin yargılama faaliyeti sebebiyle tazminat istemine ilişkin olup, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 46.maddesine dayanmaktadır.

6-İlk derece idare mahkemesi hakimlerinin yargılama faaliyetleri sebebiyle davalı ... aleyhine açılan iş bu davanın görüm ve çözümünde HMK'nın 47; 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 14.maddesine istinaden alınan Yargıtay Büyük Genel Kurulu'nun iş bölümüne ilişkin 09/02/2018 tarih ve 2018/1 sayılı kararı uyarınca (İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla) Yargıtay 4. Hukuk Dairesi görevli bulunduğundan yargılama Dairemizce yürütülüp, sonuçlandırılmıştır.

7-Davacı vekili 19/05/2021 tarihli dilekçesi ile Covid-19 salgını sebebiyle 25/05/2021 tarihli duruşmaya katılamayacağını, tahkikatın tamamlandığını beyan ederek yokluklarında karar verilmesini talep ettiğinden bu beyanı tahkikatın tümü hakkında açıklamada bulunma (HMK 184) ve sözlü yargılamada son sözlerini söyleme (HMK 186) haklarından sarfı nazar olarak değerlendirilmiş, bu itibarla usulüne uygun mazereti ve yokluklarında karar verilmesine yönelik talebi kabul edilmiş ve dava nihai karara bağlanmıştır.

8- Davacı, stabilize malzeme ocağı projesine verilen 12/10/2010 tarih 2010/62 sayılı ÇED gerekli değildir kararının (Sakarya Valiliğince tesis edilen idari işlemin) iptali istemi ile açılan davada ilk derece idare mahkemesi hakimlerince süre aşımı sebebiyle iptal davasının reddine karar verilmesi gerekirken 2577 sayılı İdari Yargılama Usulu Kanunu'nun 7.maddesine aykırı olarak yürütmenin durdurulmasına ve davanın kabulüne karar verilmesinin şirketlerinin 29/05/2004 tarihi ile 24/06/2015 tarihleri arasını kapsayan dava süresince faaliyette bulunamamasına, dolayısıyla zararına sebep olduğunu, bu durumun ihbar olunan hakimlerin farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması (HMK 46/1-c) şeklinde gerçekleşen ağır kusurlu davranışlarından kaynaklandığını, HMK'nun 46/1-c maddesinde belirtilen sorumluluk koşulunun oluştuğunu, devletin anılan hakimlerin yargılama faaliyetinden kaynaklanan zararlarını tazmin etmesi gerektiğini ileri sürmüştür.

9-İdari işlemlere karşı iptal davası açma süresinin 60 gün olduğu (İYUK 7) ve bu sürenin hak düşürücü nitelikte bulunduğu (İYUK 14,15), yine dava açma süresinin başlangıç tarihinin ise idari işlemin tebliği, yayın veya ilan tarihi olduğu (İYUK 8) hususları çekişmesizdir. Ancak kanunda öngörülen bu durumların söz konusu olmadığı hallerde 60 günlük sürenin hangi tarihten başlayacağına veya başlamış sayılması gerektiğine ilişkin olarak idari yargı merciilerinin farklı uygulamaları vardır. Bazı durumlarda daraltıcı yorumla herhangi bir şekilde öğrenme tarihi (örneğin; görüşüne başvurulan ilgili kurumun görüş yazısının kendisine ulaştığı tarih) sürenin başlaması için yeterli kabul edilirken, bazı durumlarda ise genişletici yorumla idari işlemin usulüne uygun tebliği ve bütün unsurlarıyla ilgililer tarafından öğrenilmesi sürenin başlangıcına esas olarak kabul edilmektedir.

10-Somut olayda; ilk derece idare mahkemesince iptal davası açma süresinin 60 gün dışında daha uzun bir süre olduğuna ilişkin bir kabul ve buna göre bir uygulama yoktur. Yüksek mahkemenin (Danıştay) aksine ilk derece idare mahkemesince dava açma süresinin başlangıcı 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun 30.maddesindeki düzenleme uyarınca 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu kapsamında idari davanın davacısı muhtarlık tarafından yapılan başvuruya verilen cevabın tebliğ tarihi olarak kabul edilmiş ve buna göre süresinde olduğu değerlendirilen davanın esası ile ilgili olarak yürütmenin durdurulması ve iptal kararı verilmiştir. Oysa Danıştayca bu gibi durumlarda Çevre Kanunu'nun 30.maddesi ve Bilgi Edinme Hakkı Kanunu'ndaki düzenlemeler uyarınca değil davacı muhtarlığa görüş yazısının tebliğ edildiği tarih idari işlemin öğrenildiği tarih kabul edilmek suretiyle sonuca gidilmesi gerektiğine hükmedilmiştir. İlk derece idare mahkemesince dava açma süresinin başlangıcının farklı bir tarih olarak benimsenmesi hukukun farklı olarak yorumlanması niteliğinde olup, başka bir anlam yüklenemeyecek kadar kesin kanun hükmüne aykırı karar verme (HMK 46/1-c) kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir.

11-Yukarıda izah edildiği üzere, davacı HMK'nın 46.maddesindeki sorumluluk koşullarının gerçekleştiğini ispat edememiş, bu sebeple davanın reddine karar vermek gerekmiştir.

12-HMK’nın 49.maddesi uyarınca, davanın esastan reddi halinde disiplin para cezasına hükmedilmesi gerektiğinden, bu konuda dava konusu olayın gelişim biçimi ve dosyaya yansıyan olgular göz önünde bulundurulmuş, 1.000,00-TL disiplin para cezasına hükmedilmesinin uygun olacağı değerlendirilmiştir.

HÜKÜM: Yukarıda gösterilen nedenlerle;

1-HMK'nun 46. maddesindeki koşullar oluşmadığından davanın esastan reddine,

2-HMK'nun 49.maddesine göre takdiren 1.000,00-TL disiplin para cezasının davacıdan tahsiline ve hazineye gelir kaydedilmesine,

3-Alınması gereken 59,30-TL maktu karar ve ilam harcının peşin alınan 1.707,75-TL'den mahsubuna, kalan 1.648,45-TL'nin istek halinde davacıya iadesine,

4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi uyarınca takdir olunan 5.940,00-TL maddi tazminat, 5.940,00-TL manevi tazminat olmak üzere toplam 11.880,00-TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,

5-Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına…” oy çokluğu ile karar verilmiştir.

Kararın Temyizi:

7. Özel Daire kararı süresi içinde davacı vekili ve katılma yoluyla davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. GEREKÇE

8. Dava, HMK’nın 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.

9. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmıştır. HMK’nın 46. maddesinde “(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:

a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.

ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.

d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.

e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.” düzenlemesi bulunmaktadır.

10. Somut olayda HMK'nın 46. maddesinde sınırlı sayıda belirtilen sorumluluk sebeplerinden hiçbiri bulunmadığından ve hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı tazminat şartları oluşmadığından Özel Dairece davanın reddine karar verilmesi yerindedir.

11. Hâl böyle olunca, yapılan açıklamalara, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, Daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve davalı yararına hüküm altına alınan vekâlet ücretinin de karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/4 maddesine uygun olmasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.

III. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin ve katılma yoluyla davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına, 05.04.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.