Logo

Hukuk Genel Kurulu2022/1118 E. 2022/1701 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Boşanma davasında, bölge adliye mahkemesince takdir edilen yoksulluk nafakası miktarının azlığı nedeniyle Yargıtay tarafından bozma kararı verilmesine karşı direnme kararının verilip verilemeyeceği.

Gerekçe ve Sonuç: Bölge adliye mahkemesinin, yoksulluk nafakası miktarının belirlenmesinde hâkime tanınan takdir yetkisini kullanırken, maddi vakıa ve delillerle ulaşılan hukuki sonucu yanlış değerlendirdiği, bu hususta Yargıtay'ın denetim yetkisinin bulunduğu ve Özel Daire’nin bozma kararının yerinde olduğu gözetilerek direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi

1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen “karşılıklı boşanma” davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesince verilen karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı-birleşen davada davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Asıl Davada Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların 05.06.2015 tarihinde evlendiklerini, evlendikleri günden itibaren aralarında sorunlar yaşandığını, davalının müvekkiline şiddet uyguladığını, eşyalarını toplayıp evi terk et dediğini, bunun üzerine müvekkilinin eşyalarını toplayarak ablasının evine gittiğini, boşanmak için avukata vekâletname vermesinin ardından davalının bir daha şiddet uygulamayacağına dair söz vermesi üzerine evine geri döndüğünü, ancak davalının 01.12.2016 tarihinde müvekkiline şiddet uygulayarak vücudunun çeşitli bölgelerinde morluklara yol açtığını, müvekkilinin davalının aynı zamanda abisi olan doktor ...'ı arayarak yardım istediğini, ...'in gelip darp raporu düzenlediğini fakat müvekkiline vermediğini, polise gitmesine engel olduklarını, boşanmaya neden olan olaylarda davalının kusurlu olduğunu ileri sürerek tarafların boşanmalarına, aylık 1.000TL yoksulluk nafakası ile100.000TL maddi ve 100.000TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, evlilik birliğinin sarsılmasında kusurlu olan tarafın davacı olduğunu, tarafların evlendikleri tarihten 2016 yılı sonuna kadar sürekli davacı yüzünden kavga ettiklerini, en son davacının müvekkilini bırakarak ... Köyü'ne gittiğini, davacının saldırgan bir yapıda bulunduğunu, iddia edilenin aksine davacının müvekkiline karşı şiddet uyguladığını ve müvekkilinin eylemlerinin savunma amaçlı gerçekleştirildiğini, davacının psikolojik problemlerinin bulunduğunu, taleplerinin hukukî dayanaktan yoksun olduğunu, müvekkilinin de boşanmak istediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Birleşen Davalarda Davacı İstemi:

6. Birleşen davalarda davacı vekili; müvekkili ile davalının 2015 yılında evlendiklerini, tarafların çocuklarının olmadığını, taraflar arasında sürekli kavga ve şiddet yaşandığını, davalının ortak konutu terk ettiğini ileri sürerek tarafların boşanmasına karar verilmesini talep etmiştir.

Birleşen Davalarda Davalı Cevabı:

7. Birleşen davada davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının açtığı davaların ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2017/24 E. sayılı dosyası ile birleştirilmesini talep etmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

8. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin (Aile Mahkemesi Sıfatıyla) 19.07.2018 tarihli ve 2017/24 E., 2018/169 K. sayılı kararı ile; boşanmaya sebep olan olaylarda davalı erkeğin kusurlu olduğu gerekçesiyle asıl dava yönünden davacının davasının kısmen kabulü ile tarafların 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 166/1. maddesi gereğince boşanmalarına, davacı kadın lehine 7.500TL maddi tazminat ile 5.000TL manevi tazminatın karar tarihinden itibaren geçerli olmak üzere aylık 400TL yoksulluk nafakasının davalı erkekten tahsiline, birleşen davaların reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

9. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde taraf vekilleri istinaf isteminde bulunulmuştur.

10. ... Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 24.05.2021 tarihli ve 2018/3236 E., 2021/804 K. sayılı kararı ile; istinaf taleplerinin kısmen kabul kısmen reddi ile kadın lehine hükmedilen tazminat miktarları yükseltilerek 20.000TL maddi ve 10.000TL manevi tazminat ile 400TL'den takdiren iki yıllık toplam 9.600TL toplu yoksulluk nafakasının davalı erkekten tahsiline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

11. Bölge adliye mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davacı-birleşen davada davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

12. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 27.12.2021 tarihli ve 2021/8833 E., 2021/10116 K. sayılı kararı ile; “…1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davacı-davalı kadının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2-Tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre davacı-davalı kadın yararına hükmolunan toplu yoksulluk nafakası azdır. Mahkemece Türk Medeni Kanunu'nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak daha uygun miktarda nafakaya hükmedilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

13. ... Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 12.05.2022 tarihli ve 2022/340 E., 2022/886 K. sayılı kararı ile önceki kararda yer alan gerekçenin yanında; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) ile benimsenen istinaf kanun yolu incelemesi sonrasında artık Yargıtayın tamamen bir hukukî denetim ve içtihat mercii olduğu, temyiz incelemesinde maddi vakıa ve delil değerlendirilmesine girilemeyeceği, sadece hukukî denetim yapılması gerektiği, HMK’nın 371. maddesi ile temyiz incelemesi kapsamının belirlendiği, bozma sebebi nispi nitelikte ise tespit edilen bozma sebebinin hükmü etkilemesi gerektiği, nitekim karara etki eden yargılama hatası veya eksikliklerin mevcut olması hâlinde bunların bozma sebebi sayılabilmesi için ayrıca hüküm sonucunu etkilemiş olmaları gerektiği, buna karşılık dava şartlarının bulunmaması veya taraflardan birinin davasını ispat için dayandığı delillerin yasal bir sebep olmadan kabul edilmemesi hâllerinin ise mutlak bozma sebebi olduğu, davacı-davalı kadının kusurunun erkeğe göre az olduğu ve gelir durumu gözetilerek kadın lehine yoksulluk nafakasına karar verilmesi doğru olmakla birlikte, kadının 1991 doğumlu, erkeğin ise 1985 doğumlu olduğu, 05.06.2015 tarihinde evlendikleri ve asıl davanın 13.02.2017 tarihinde açıldığı, iki yıldan kısa süre evli kaldıkları, müşterek çocuklarının bulunmadığı dikkate alınarak tarafların malî ve sosyal durumları göz önüne alındığında kadın lehine ilk derece mahkemesince hükmedilen tazminatların miktarının da istinaf incelemesi sonucunda arttırıldığı da dikkate alınarak TMK'nın 176/1. maddesi uyarınca toplu yoksulluk nafakasının ve bu nafakanın aylık 400TL 'den iki yıl olarak belirlenmesinin doğru olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

14. Direnme kararı yasal süresi içerisinde davacı-birleşen davada davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

15. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; bölge adliye mahkemelerince takdir edilen yoksulluk nafakasına ilişkin temyiz talepleri hakkında, Yargıtayca yapılacak incelemenin niteliği ve miktarları yönünden Yargıtayın temyiz olunun kararı bozup bozamayacağı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

16. Uyuşmazlığın çözümü için ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.

17. Ülkemizde iki dereceli yargı sistemi uygulanmakta iken, 2004 yılında kabul edilen 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un yürürlüğe girmesi ve HMK ile istinaf kanun yolu hükümlerinin düzenlenmesi, bu düzenlemeye uygun olarak 20.07.2016 tarihinde bölge adliye mahkemelerinin faaliyete başlaması ile üç dereceli yargı sistemine geçilmiş bulunmaktadır.

18. Kural olarak, HMK’nın 361. maddesinde de kabul edildiği üzere; bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurabilir. Aynı Kanun’un 362. maddesinde temyiz yoluna başvurulması mümkün olmayan kararlar düzenlenmiştir. Öncelikle eldeki davanın temyizi kabil kararlar kapsamında olduğu açıktır.

19. Yargıtayın bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinin ve ilk derece mahkemelerinin vermiş olduğu temyizi kabil kararların temyiz inceleme kapsamı HMK’nın 369. maddesinin 1. fıkrasında; “Yargıtay, tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleriyle bağlı olmayıp, kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususları da inceleyebilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre Yargıtay, bölge adliye mahkemesi gibi istinaf sebepleri ve kamu düzeni ile sınırlı bir inceleme yetkisinden ziyade tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleri ile bağlı olmaksızın kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü hususları inceleyebilir.

20. “Bozma sebepleri” HMK’nın 371. maddesinde;

“(1) Yargıtay, aşağıda belirtilen sebeplerden dolayı gerekçe göstererek temyiz olunan kararı kısmen veya tamamen bozar,

a) Hukukun ve taraflar arasındaki sözleşmenin yanlış uygulanmış olması.

b) Dava şartlarına aykırılık bulunması.

c) Taraflardan birinin davasını ispat için dayandığı delillerin kanuni bir sebep olmaksızın kabul edilmemesi.

ç) Karara etki eden yargılama hatası veya eksikliklerin bulunması” şeklinde düzenlenmiştir. Bu sebeplerin bulunması durumunda Yargıtay bölge adliye mahkemesinin kararlarını gerekçesini göstererek bozabilecektir.” şeklindeki hüküm ile düzenleme altına alınmıştır.

21. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371/1-a maddesinde “Hukukun ve taraflar arasındaki sözleşmenin yanlış uygulanmış olması” bozma sebebi olarak gösterilmiştir. Temyiz yolunda, istinaf mahkemesi kararı hukuka uygunluk bakımından inceleme konusu yapılır. Temyiz, istinaf mahkemesi kararının hukuka aykırı olması nedenine dayanır. Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır. Bu hâliyle hukukumuzda en önemli temyiz sebebi bir maddi veya usul hukuk kuralının olaya hiç uygulanmaması veya yanlış uygulanmış olmasıdır (HMK m. 371/a). Zira hâkim Türk Hukukunu re'sen uygular (HMK m. 33). Hukuk deyimi Anayasayı, kanunları, kanunlara aykırı olmayan yönetmelik ve bunlara aykırı olmayan tüzükleri, örf ve adet hukukunu hatta olaya uygulanması gerekli bulunan yabancı mahkeme kararlarını da kapsamaktadır (Kuru, Baki; İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, s. 706, 707, 708 vd).

22. Davanın temelini vakıalar oluşturur. Vakıa tarafların iddia ve savunmasını dayandırdığı olaylardır. HMK’nın 194, 119/e, f ve 129/d, e maddelerine göre taraflar dava ve cevap dilekçelerinde dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdırlar. Ayrıca tarafların dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmeleri zorunludur. HMK’nın 25. maddesine göre, kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz. Ayrıca kanunla belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz. HMK’nın 187. maddesine göre, ispatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir. Aynı Kanun’un 189/4. maddesine göre ise bir vakıanın ispatı için gösterilen delilin caiz olup olmadığına mahkemece karar verilir. Yargıtay bu usul kurallarına aykırılık olması durumunda HMK’nın 371/c maddesinde düzenlenen “Taraflardan birinin davasını ispat için dayandığı delillerin kanuni bir sebep olmaksızın kabul edilmemesi” sebebine göre bölge adliye mahkemesinin kararını bozabilecektir.

23. İlk derece mahkemeleri ve bölge adliye mahkemeleri derece mahkemesi olup, Yargıtay ise denetim mahkemesidir ve derece mahkemelerince verilen ve temyizen önüne gelen kararların hukuka uygunluğunu denetlemekle görevlidir. Yargıtay hukukî denetim ve içtihat mercii olup, yasal süresi içerisinde ileri sürülmeyen yeni vakıalar ve deliller Yargıtay tarafından inceleme konusu yapılamaz, delil toplanamaz, temyizen gelen dosya ve içerisinde bulunan bilgi ve belgelerle karar verir. Bununla birlikte mahkemenin vakıayı tespit ederken kanuna aykırı davranmış olması, örneğin taraflarca ileri sürülmeyen bir vakıanın re'sen dikkate alınarak hüküm verilmesi, vakıa tespitinin dosyada ki delillerle çelişik bulunması, dosyada bulunan bir delilin gözden kaçırılarak karar verilmiş olması, maddi vakıa tespitinin akla aykırı bir konuya ilişkin bulunması, hâkimin mantık kurallarına aykırı bir maddi vakıa tespiti yapması ve bunun sonucunda da yanlış bir hukukî sonuca varması hâlinde pek tabi Yargıtay bu hatalı tespit ile bağlı olmayacak ve hatalı kararı denetleyecektir. Bunların yanı sıra Yargıtay maddi vakıalara bağlanan sonuçları da denetleyecektir. Bu kapsamda Yargıtay taraflar lehine veya aleyhine hükmedilen yoksulluk nafakasının miktarlarını da maddi vakıaya bağlanan sonuç niteliğinde bulunması nedeniyle denetlemekle yükümlüdür.

24. Yargıtayın asıl görevi, hukukun ülke içinde içtihat birlikteliğini temin edecek şekilde uygulanmasını sağlamaktır. Yargıtayın kuruluş ve vücut sebebi olan bu önemli görevi dolayısıyla bütün mahkeme hükümlerini hukukun uygulanması bakımından kontrol edebileceğini ve bu kontrol yetkisinin mutlak olduğunu kabul zarureti vardır.

25. Hâkim önüne gelen bir uyuşmazlıkla ilgili maddi vakıaları tespit ettikten sonra hukuk alanındaki faaliyetine geçer. Bu faaliyet dört aşamadan oluşur ve her aşama hukukî niteliği haiz olduğundan Yargıtayın mutlak denetimine tabidir. Hâkim ilk önce usul hükümlerine uygun olarak tespit ettiği somut olaya ilişkin vakıalara uygulanacak hukuk kuralını tespit eder. Hâkim, tespit ettiği vakıalara uygulayacağı hukuk kuralının belirlemesinde yanılmışsa, buna dayanarak vereceği hükmün de yanlış olması kaçınılmazdır. İkinci aşamada hâkim, tespit ettiği hukuk kuralının gerçek ve doğru anlamını açıklar. Hâkim hukuk kuralının açıklanmasında (tefsirinde) hataya düşerse yapacağı hukuk uygulaması da yanlış olacaktır. Üçüncü aşamada hâkim bulduğu ve açıklayarak elle tutulur hâle getirdiği hukuk kuralında yer alan soyut vakıa ile davada tespit ettiği somut vakıayı karşılaştırarak vakıanın hukukî nitelendirmesini yapar (tavsif). Burada hâkimin yaptığı nitelendirme hukukun uygulanmasına ilişkindir. Hâkim, hukukun uygulanması alanında ilk üç aşamayı doğru olarak yürüttüğü takdirde nihayet mantıken varılan hukukî sonuç ortaya çıkar. Burada özellikle üzerinde durulması gereken husus; hâkimin “hukuki sonuca yönelik olarak kullandığı takdir hakkının bir hukuk meselesi” olduğu hususudur. Hâkim somut olaydaki hukuksal faaliyetin ilk üç aşamasını doğru olarak tamamladıktan sonra dördüncü aşamada vardığı hukukî sonucun “takdir hakkının” kullanılmış olduğu gerekçesiyle Yargıtay denetimine tabi olmadığı sonucuna varılamaz. Zira Yargıtayın maddi hukukun doğru olarak uygulanıp uygulanmadığı yönünden mutlak denetim yetkisi vardır. Takdir hak ve yetkisinin denetlenmesi de bir hukukîlik denetimi olup Yargıtayın yetki alanında bulunduğu da muhakkaktır.

26. Yukarıda anlatılanlarla birlikte somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde; eldeki davada, tarafların boşanması sonucu ilk derece mahkemesince kadın eş yararına aylık 400TL yoksulluk nafakası ile 7.500TL maddi ve 5.000TL manevi tazminata hükmedildiği, taraf vekillerinin istinaf başvurusu üzerine bölge adliye mahkemesince istinaf taleplerinin kısmen kabulü ile kadın eş yararına 20.000TL maddi ve 10.000TL manevi tazminata ve TMK'nın 176/1. maddesi uyarınca aylık 400TL olmak üzere iki yıllık toplam 9.600TL toplu yoksulluk nafakası ödenmesine karar verildiği, Özel Dairece nafakanın niteliği, tarafların tespit edilen ekonomik-sosyal durumları ve günün ekonomik koşullarına göre TMK’nın 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi dikkate alındığında davacı kadın yararına takdir edilen yoksulluk nafakasının az olduğu gerekçesi ile kararın bozulduğu anlaşılmıştır. Bölge adliye mahkemesi ise, Yargıtayın temyiz incelemesinde sadece hukukî denetim yapacağı, maddi vakıa ve delil değerlendirmesi yapma hakkı bulunmadığı gerekçesiyle direnmiştir.

27. Boşanma nedeni ile oluşan yoksulluk nafakası TMK’nın 175. maddesinde “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz” şeklinde düzenleme altına alınmıştır. Kanun 176. maddesi ile de maddî tazminat ve yoksulluk nafakasının toptan veya durumun gereklerine göre irat biçiminde ödenmesine karar verilebileceğini hüküm altına almıştır. Toplanan deliller ve tüm dosya içeriğinden, kadın yararına TMK’nın 175. maddesi koşullarının oluştuğu anlaşılmaktadır. Hâkim, TMK’nın 4. maddesi gereği tarafların ekonomik ve sosyal durumları ve hakkaniyet gereği uygun bir nafakaya hükmetme yetkisine sahiptir. Burada hâkime tanınan takdir hakkının maddi hukuktan kaynaklanan ve hukukî sonuca yönelik olarak kullanılan bir hukuka uygunluk sorunu olduğu tartışmasızdır.

28. Belirtilen bu nedenlerle bölge adliye mahkemesi maddi vakıa ve delilleri doğru belirlemesine rağmen bunlarla varılacak hukukî sonucu yanlış değerlendirmiş bir başka ifade ile hata yapmıştır. Özel Dairenin bu hususu belirten bozma kararı ise Yargıtayın denetimi kapsamında ve yerinde bir sonuçtur.

29. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; yoksulluk nafakasının TMK’nın 174. maddesi uyarınca boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olan tarafın geçimi için karşı tarafın malî gücü oranında hükmedilen bir nafaka olduğu, taraflar arasındaki evliliğin kısa sürmesi, lehine hüküm kurulan davacı kadının yaşı ve üniversite mezunu olarak çalışmaya engel bir durumunun bulunmaması, nafaka yükümlüsü erkeğin ise düzenli geliri bulunmakla birlikte bu gelirin miktarı ve kredi borcu ödüyor olması karşısında, bölge adliye mahkemesince hükmedilen yoksulluk nafakası miktarının az olmadığı, bu nedenle direnme kararının bu değişik gerekçeyle onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş, yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

30. O hâlde, Mahkemece Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararının bozulması gerekmiştir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı-birleşen davada davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın HMK’nın 373/2. maddesi uyarınca ... Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 08.12.2022 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

KARŞI OY

Dava evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayalı boşanma istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda tarafların boşanmalarına, davacı kadın lehine maddi ve manevi tazminat ile aylık 400TL yoksulluk nafakasına hükmedilmiş, taraf vekillerinin istinaf kanun yoluna başvurması üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesince istinaf taleplerinin kısmen kabul kısmen reddi ile kadın lehine hükmedilen tazminat miktarları yükseltilerek 20.000TL maddi 10.000TL manevi tazminatın ayrıca aylık 400TL’den takdiren 2 yıllık toplam 9.600TL yoksulluk nafakasının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Bu kararın davacı kadın vekili tarafından temyizi üzerine Özel Dairece diğer temyiz itirazları reddedildikten sonra “Tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre davacı-davalı kadın yararına hükmolunan toplu yoksulluk nafakası azdır. Mahkemece Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak daha uygun miktarda nafakaya hükmedilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.” gerekçesi ile bozma kararı verilmiştir.

Bölge adliye mahkemesince; temyiz incelemesinde maddi olay ve delil değerlendirmesine girilemeyeceği, sadece hukukî denetim yapılması gerektiği belirtilmek suretiyle önceki gerekçeler de tekrarlanarak direnme kararı verilmiştir.

Yoksulluk nafakası şartlarının değerlendirilmesi ve bu kapsamda miktarın belirlenmesi hukukun uygulanması ile ilgili olup bu konudaki direnme gerekçeleri yerinde değildir.

Taraflar 05.06.2015 tarihinde evlenmişler, eldeki boşanma davası ise 13.02.2017 tarihinde açılmıştır. Dava dilekçesindeki bilgilere göre fiili ayrılık tarihi 26.12.2016 olup evlilik yaklaşık olarak 1,5 yıl sürmüştür ve tarafların müşterek çocukları bulunmamaktadır.

Dosyadaki diğer bilgi ve belgeler ile taraflar hakkında düzenlenen sosyal ve ekonomik durum araştırma raporuna göre davacı kadın üniversite mezunu ve 25 yaşındadır. İşi ve geliri yoktur, anne ve babası ile birlikte kalmaktadır. Fiziksel bir engeli ya da çalışmasını engelleyecek hastalığı yoktur. Üzerine kayıtlı menkul ve gayrimenkul bulunmamaktadır. Davalı erkek Devlet memuru olup aylık 3.800TL-4.000TL geliri bulunmaktadır. Kredi ile aldığı evde oturmakta ve kredi borcu ödemektedir. 2012 model bir marka aracı olup başkaca menkul ya da gayrimenkul malı bulunmamaktadır.

Yoksulluk nafakası 4271 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 175. maddesinde “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olan taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

Bu düzenlemede açık bir şekilde ifade edildiği üzere yoksulluk nafakasının miktarı bakımından nafaka yükümlüsünün malî gücü önemli bir kriter olmaktadır.

Somut olayda tarafların evliliği fiilen 1,5 yıl sürmüş ve müşterek çocukları yoktur. Davacı kadın 25 yaşında ve üniversite mezunu olup araştırma raporunda açıkça belirtildiği üzere fiziksel bir engeli ya da çalışmayı engelleyecek bir rahatsızlığı bulunmamaktadır. Bölge adliye mahkemesince de tarafların yaşları ve evlilik süresi dikkate alınarak yoksulluk nafakası 2 yıllık bir süre için ve aylık 400TL olarak takdir edilmiş olup, nafakasının süresi bakımından Özel Daire ile mahkeme arasında uyuşmazlık oluşmamıştır.

Her ne kadar aylık 400TL’den 2 yıllık toplam 9.600TL yoksulluk nafakası miktarı Özel Dairece ve Hukuk Genel Kurulu Sayın çoğunluğunca az bulunarak bozma kararı verilmiş ise de;

Yoksulluk nafakası Türk Medeni Kanunu 174. madde uyarınca boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olan tarafa geçimi için karşı tarafın malî gücü oranında hükmedilen bir nafaka olup; taraflar arasındaki evlilik birliğinin çok kısa sürmesi, lehine hüküm kurulan davacı kadının yaşı ve üniversite mezunu olup çalışmaya engel bir durumunun bulunmaması, nafaka yükümlüsü davalı erkeğin ise düzenli geliri bulunmakla birlikte bu gelirin miktarı ve kredi borcu ödüyor olması karşısında, bölge adliye mahkemesince hükmedilen yoksulluk nafakası miktarının az olmadığı, bu nedenle direnme kararının bu değişik gerekçe ile onanması gerektiği düşüncesinde olduğumdan bozma yönündeki Sayın çoğunluğun düşüncesine ve kararına katılamıyorum.