"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
SAYISI : 2021/409 E., 2021/972 K.
KARAR : Davanın kabulüne
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 03.06.2021 tarihli ve
2020/4806 Esas, 2021/7643 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki tespit davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; müvekkilinin 15.06.1998 tarihinde davalı asıl işveren Belediye nezdinde dava dışı alt işveren Gazi İmar İnşaat Özel Eğitim Hiz. San. Tic. Ltd. Şti. (Gazi İmar İnşaat Ltd. Şti.) işçisi olarak çalışmaya başladığını, sigorta primlerinin 15.06.1998-30.06.2001 tarihleri arasında Gazi İmar İnşaat Ltd. Şti; 27.01.2001 tarihinden 2011 yılı Ocak ayına kadar ise davalı Belediye tarafından yatırıldığını, 2011 yılı Ocak ayından itibaren İl Milli Eğitim Müdürlüğünde çalışmaya başladığını ve hâlen aynı yerde çalışmaya devam ettiğini, davalı Belediyede işe başlama tarihinin 27.07.2001 olarak göründüğünü, nakil bildiriminde bu tarihten önce dava dışı şirketlerde geçen çalışmaların kıdeme esas sürenin belirlenmesinde gözetilmediğini ileri sürerek 15.06.1998-30.06.2001 tarihleri arasında Gazi İmar İnşaat Ltd. Şti. tarafından Kuruma bildirilen çalışmaların davalı Belediye işyerinde Belediye işçisi olarak geçtiğinin tespitine ve bu sürelerin Belediyede geçen diğer hizmet sürelerine eklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili; davacının uyuşmazlık konusu dönemde müvekkili nezdinde çalışmadığını, kıdeme esas süreye ilave edilmesi talep edilen çalışmaların müvekkili ile hizmet alım sözleşmesi imzalanan şirketler nezdinde geçtiğini, taraflar arasında hizmet akdi bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 03.07.2018 tarihli ve 2017/205 Esas, 2018/404
Karar sayılı kararı ile; davacının 15.06.1998-18.04.2000 ile 19.04.2000-30.06.2001 tarihleri arasında davalı Belediyeden ihale ile iş alan dava dışı Gazi İmar İnşaat Ltd. Şti’de; 27.07.2001-14.01.2011 tarihleri arasında ise davalı Belediyede çalıştığı, 13.07.2005 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5393 sayılı Belediye Kanunu'nun 67 nci maddesindeki düzenleme ile belediyelerin asıl işlerinin işletmenin ve işin gereği ile teknolojik sebeplerle uzmanlık gerektiren iş olup olmadığına bakılmaksızın üçüncü kişilere gördürülmesinin mümkün kılındığı, ancak bu yasal düzenleme öncesi olan dava konusu dönemde Belediyenin asıl işlerini ihaleyle devretmesinin mümkün olmadığı, somut olayda hizmet alım sözleşmelerinin 2005 yılı öncesine ilişkin olduğu, tanık beyanlarından anlaşıldığı üzere davacının davalı Belediyeye ait işyerinde alt işverenler nezdinde sokak temizliği işinde çalıştığı, 27.01.2001 tarihinden sonra da aynı işi yapmaya devam ettiği, emir ve talimatları Belediye yetkililerinden aldığı, ücretin davalı Belediye tarafından ödendiği, bu itibarla uyuşmazlık konusu dönemde davalı Belediyenin teknolojik sebeplerle uzmanlık gerektirmeyen ve asıl işi olan temizlik işini başka şirketlere ihale ile veremeyeceği, davacının dava dışı Gazi İmar İnşaat Ltd. Şti’de geçen tüm hizmetlerinin davalı Belediyenin hizmet alanında ve emri altında devam ettiği, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin muvazaalı olduğu, davacının ücret ve yıllık izin süresinin belirlenebilmesi için kıdeme esas hizmet süresinin tespiti talebiyle eldeki davayı açmakta hukuki yararının bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile davacının 15.06.1998-18.04.2000 ile 19.04.2000-30.06.2001 tarihleri arasında dava dışı Gazi İmar İnşaat Ltd. Şti’de geçen hizmetlerinin davalı Belediye işyerinde Belediye işçisi olarak geçtiğinin tespiti ile bu hizmetlerinin davacı adına davalı Belediye tarafından Kuruma bildirilen 27.07.2001-14.01.2011 tarihleri arasındaki ihtilafsız çalışma (kıdem) sürelerine eklenmesine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 14.11.2019 tarihli ve 2018/3396 Esas, 2019/2278 Karar sayılı kararı ile; İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
"...Dava, davacının, davalı ... Bld. Bşk. taşeronları olan şirketlerde geçmiş gibi görünen çalışmalarının fiilen davalı belediye nezdinde geçtiğinin tespiti istemine ilişkindir.
Dava hakkı hukuki yarar ile sınırlıdır. Davacının dava açma hakkına sahip olması, dava açabilmesi için yeterli değildir. Davacının mahkemeden hukuki korunma istemesinde korunmaya değer bir yararı olmalıdır. Hukuki yarar bir dava şartı olup, mahkeme dava şartlarını re’sen incelemekle görevlidir. Dava açılmasında korunmaya değer bir hukuki yarar yok ise, davanın bu yönden esasa girilmeden reddi gerekir.
Bu ilkeden hareketle, dava şartı olarak hukuki yararın varlığının, mahkemece, taraflarca dava dosyasına sunulmuş deliller, olay veya olgular çerçevesinde, kural olarak davanın açıldığı tarihe göre, kendiliğinden ve yargılamanın her aşamasında gözetilmesi gerekir. Bu sayede, iç hukukumuzun bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme)'nin 6. maddesi ve 1982 Anayasası’nın 36. maddesinde düzenlenen “hak arama özgürlüğü” nün dürüstlük kuralına uygun kullanılması sağlanabilecek; bu durum, haksız davalar açmak suretiyle dava hakkının kötüye kullanılmasına karşı bir güvence oluşturacaktır.
Her dava, açıldığı tarihteki fiili ve hukuki sebeplere ilişkin koşullara göre hükme bağlanır.
Somut olayda; davacının çalışmalarının kuruma eksiksiz bildirildiği anlaşılmakla, davacının işbu davayı açmakta hukuki yararı bulunmadığından hukuki yarar yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
O halde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesinin davalı vekilinin istinaf isteminin esastan reddine kararının kaldırılarak, ilk derce mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır...." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili; davacının son işveren tarafından uyuşmazlık konusu yapılan sürelerin ödeme sırasında esas alınıp alınmayacağının belirli olmadığı bir aşamada kıdeme esas hizmet süresinin tespitine yönelik davayı açmakta hukuki yararının bulunmadığını, kaldı ki alacak davası açabileceğini, dava dilekçesinde muvazaa iddiası bulunmamasına rağmen mahkeme tarafından bu husus değerlendirilerek karar verilmesinin hatalı olduğu gibi asıl işveren-alt işveren ilişkisinin muvazaalı olmadığını, eksik inceleme ile sadece soyut tanık beyanlarına göre karar verilmesinin hatalı olduğunu belirterek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının 15.06.1998-30.06.2001 tarihleri arasında dava dışı Gazi İmar İnşaat Ltd. Şti. tarafından Kuruma bildirilen çalışmaların davalı Belediye işyerinde Belediye işçisi olarak geçtiğinin tespiti ve bu sürelerin Belediyede geçen diğer hizmet sürelerine eklenmesi istemiyle eldeki davayı açmakta hukuki yararının bulunup bulunmadığı; buradan varılacak sonuca göre davanın hukuki yarar yokluğundan usulden reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 106 ncı maddesi.
2. Değerlendirme
1. Öncelikle konuyla ilgili kavram ve yasal düzenlemelere kısaca değinilmelidir.
2. Tespit davası hukuki ilişkide bir kaygı, güvensizlik ve endişe olan hâllerde başvurulabilecek bir araçtır. Bu dava ile hukuki ilişki hakkındaki kuşku ve tereddütler giderilebilir. Tespit davaları hakların istikrarını temin etmekle toplumsal bir yarar sağlar. Bu davanın amacı hukuki belirsizliği gidermek, yani hukuki ilişkiler taraflar açısından belirli hâle getirmekten (hukuki belirliliği sağlamaktan) ve bu yolla hukuki barışı sağlamaktan ibarettir (Baki Kuru, Ali Cem Budak, Tespit Davaları, İkinci Baskı, İstanbul 2010, s. 68, 69).
3. Tespit davası 6100 sayılı Kanun’un 106 ncı maddesinde;
“(1) Tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir.
(2) Tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır.
(3) Maddi vakıalar, tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamaz.” şeklinde düzenlenmiştir.
4. Bu hükümden hareketle mahkeme tarafından tespit davasının esasına girilerek davacının talebi hakkında bir hüküm verilebilmesi için usul hukukundaki genel dava şartlarına ek olarak dava konusunun bir hakka veya hukuki ilişkiye yönelik olması ve davacının tespit davası açmakta hukuki yararının bulunması gerekmektedir.
5. Belirtmek gerekir ki, her türlü hukuki ilişki ve hakkın varlığı yahut yokluğu, tespit davasına konu edilebilir: Borç ilişkileri, aile hukuku ilişkileri, ayni haklar, miras hakkı, fikri haklar, isim hakkı gibi birçok hukuki ilişki. Buna karşılık bir hukuki ilişki niteliğinde olmayıp maddi vakıadan ibaret olan ilişkilerin tespiti için açılan tespit davası dinlenmez. Yine somut bir olaya ilişkin olmayan soyut hukuki sorunların da tespit davasına konu edilmesi mümkün değildir (Kuru, Budak, s. 81).
6. Bundan başka bazı özel kanun hükümlerinde de tespit davasına açıkça yer verilmiş olup bu özel kanun hükümlerinden olan mülga 506 sayılı Kanun’un 79 uncu ve 5510 sayılı Kanun'un 86 ncı maddelerinde sigortalıların hizmetlerinin tespitine ilişkin olarak dava açabileceği açıkça ve özel olarak düzenlenmiştir.
7. Diğer taraftan tespit davasının ikinci şartı, davacının hukuki ilişkinin hemen tespitinde hukuki yararın bulunması gerekliliğidir.
8. Medeni usûl hukukunda hukuki yarar, mahkemede bir davanın açılabilmesi için, davacının bu davayı açmakta ve mahkemeden hukuksal korunma istemekte bir çıkarının bulunması gerektiğine ilişkin ilke anlamına gelir. Davacının davayı açtığı tarih itibariyle dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalıdır.
9. Hukuki yarar dava şartlarından olup davacının dava açmakta hukuken korunmaya değer bir yararının bulunması gerekir. Bu şart dava konusuna ilişkin genel dava şartlarından biri olup davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve esas hakkında hüküm verilebilmesi için varlığı gerekli olduğundan olumlu dava şartları arasında sayılmaktadır. Bu nedenle menfaate, davanın dinlenebilmesi (mesmu olması, kabule şayan olması) şartı da denilmektedir (Emel Hanağası, Davada Menfaat, Ankara 2009, s.19-21).
10. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Dava şartları” başlıklı 114 üncü maddesinin gerekçesinde de "...Maddenin birinci fıkrasının (h) bendinde ise davacının dava açmakta hukukî yararının bulunmasının bir dava şartı olduğu hususu açıkça vurgulanmıştır. Burada sözü edilen hukukî yarardan maksat, davacının sübjektif hakkına hukukî korunma sağlanması hususunda mahkemeye başvurmasında hâli hazırda hukuken korunmaya değer bir yararının bulunmasıdır. Bir başka ifadeyle, davacı hakkına kavuşmak için, hâli hazırda mahkeme kararına muhtaç bir konumda değilse onun hukukî yararının bulunduğundan söz etmek mümkün değildir..." yönünde açıklamalara yer verilmiştir.
11.Bir davada menfaat (hukuki yarar) ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesinin yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olacağı her türlü duraksamadan uzaktır.
12. Bu ilkeden hareketle bir davada hukuki menfaatin bulunup bulunmadığı mahkemece tarafların dava dosyasına sunduğu deliller, olay veya olgular çerçevesinde yargılamanın her aşamasında ve kendiliğinden gözetilmelidir. Böylelikle kişilerin haksız davalar açmak suretiyle dava hakkını kötüye kullanmasına karşı bir güvence de sağlanmış olmaktadır (Hakan Pekcanıtez, Medeni Usul Hukuku, C.II, 15. Baskı, İstanbul 2017, s. 946-949).
13. Tespit davası bakımından hukuki yararın bulunup bulunmadığı değerlendirilirken üç şartın birlikte gerçekleşmesi aranmaktadır:
14. Bunlardan ilki davacının bir hakkı veya hukuki durumu, güncel (hâlihazır) bir tehlike ile tehdit edilmiş olmalıdır. Söz konusu tehdidin genellikle davalıya ait beyanların yahut davranışların sonucu olduğu kabul edilmektedir. Aynı zamanda davacıya yönelen tehdidin barındırdığı tehlike güncel bir nitelik taşımalıdır.
15. İkincisi bu tehdit nedeniyle davacının hukuki durumu tereddüt içinde olmalı ve bu husus davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmalıdır. Daha önce de ifade edildiği gibi tespit davasına hukuki ilişkilerde yaşanan kaygı, güvensizlik ve endişe durumlarında başvurulmalıdır. Belirtmek gerekir ki, davacının hukuki durumuna ilişkin her türlü tehdit değil, ancak zarara yol açacağına kanaat getirilen bir tehdit sebebiyle tespit davası açılabilir.
16. Son olarak yalnız kesin hüküm etkisine sahip olup cebri icraya yetki vermeyen (icraya konulamayan) tespit hükmü, bu tehlikeyi ortadan kaldırmaya elverişli olmalıdır. Tespit davası neticesinde verilen hükümler, kesin hüküm niteliği taşımakla birlikte davacıya icra yetkisi vermez. Bu sebeple davacının hukuki belirsizliğini ortadan kaldırmak için tespit hükmünün en uygun ve en elverişli olduğu durumlarda, davacının tespit davası açmasında hukuki yararının bulunduğu sonucuna varılabilir.
17. Buna göre tespit hükmü davacının içinde bulunduğu hukuki belirsizliği gidermek için bir fayda sağlamadığında ve istenen hukuki koruma için diğer dava türlerinden birinin açılması gerekli olduğunda hukuki yarar şartının yerine getirildiği söylenemez.
18. Öte yandan yasal koşulların oluşması hâlinde işyerinde yürütülen mal veya hizmet denetimine ilişkin işin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde asıl işverenden başka işverenlerin işçi çalıştırmasının mümkün olduğu, bu durumda ortaya çıkan asıl işveren-alt işveren ilişkisi 4857 sayılı İş Kanun'un (4857 sayılı Kanun) 2 nci ve Alt İşverenlik Yönetmeliği'nin 4 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeler ile işverenler arasında muvazaalı biçimde asıl işveren-alt işveren ilişkisi kurulmasının önüne geçilmek istenmiştir. 4857 sayılı Kanun’un 2 nci maddesinin yedinci fıkrasında bu konuda bazı muvazaa kriterlerine yer verilmiştir. Bu hükümlere göre asıl işveren-alt işveren ilişkisinin muvazaalı olduğunun anlaşılması hâlinde alt işveren işçisi, başlangıçtan itibaren asıl işveren işçisi sayılarak işlem gerçekleşecektir. Bu hâlde ise işçinin davacının öncesinde veya sonrasında asıl işveren yanında geçirdiği bir hizmet süresi varsa bu süreye muvazaalı çalıştırmadan kaynaklanan çalışma süresinin eklenmesi mümkün olacağından kıdem tazminatı ve yıllık izin süresinin hesaplanmasında göz önünde tutulacak olan işe başlama ve sona erme tarihlerini kapsayan kıdem süresinin de buna göre belirleneceği, ayrıca işyerinde uygulanmakta olan bir toplu iş sözleşmesi varsa toplu iş sözleşmesinde kıdeme bağlı olarak ekonomik ve sosyal hakların belirlenmesi noktasında kıdem süresinin tespiti önem arz edeceği açıktır.
19. Somut olayda davacı vekili, müvekkilinin 15.06.1998-30.06.2001 tarihleri arasında Gazi İmar İnşaat Ltd. Şti'de çalıştığını ancak bu çalışmanın esasen davalı Belediye işyerinde Belediye işçisi olarak geçtiğini, devamında 27.01.2001 tarihinden 2011 yılı Ocak ayına kadar sigorta primlerinin davalı Belediye tarafından yatırıldığını, 2011 yılı Ocak ayından itibaren de İl Milli Eğitim Müdürlüğünde çalışmaya başladığını ve hâlen aynı yerde çalışmaya devam ettiğini, nakil bildiriminde yasal düzenlemeler gereği kıdeme esas sürenin belirlenmesinde dava dışı Gazi İmar İnşaat Ltd. Şti'de geçen çalışmasının yer almadığını ileri sürerek bu çalışmaların davalı Belediye işyerinde Belediye işçisi olarak geçtiğinin tespitine ve Belediyede geçen diğer hizmet sürelerine eklenmesine karar verilmesini talebiyle eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.
20. Şu hâlde yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde davacının 15.06.1998-30.06.2001 tarihleri arasında dava dışı Gazi İmar İnşaat Ltd. Şti. tarafından Kuruma bildirilen çalışmaların davalı Belediye işyerinde Belediye işçisi olarak geçtiğinin tespiti ve bu sürelerin Belediyede geçen diğer hizmet sürelerine eklenmesine ilişkin dava açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararının bulunduğu kabul edilmelidir.
21. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında eldeki dava sonucunda mahkemece verilecek hükmün davacının hak kazanabileceği kıdem tazminatı ve yıllık izin ücretinden sorumluluğu bulunan son işveren Milli Eğitim Bakanlığının hak alanını etkileyebilecek mahiyette olduğu, bu nedenle Milli Eğitim Bakanlığının davaya dâhil edilerek taraf teşkili sağlandıktan sonra dosya kapsamı birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi ve direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüşse de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
22. Hâl böyle olunca direnme kararı usul ve yasaya uygundur.
23. Ne var ki bozma nedenine göre davalı vekilinin diğer temyiz itirazları incelenmediğinden bu yönde inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
24. Diğer taraftan her ne kadar karar başlığında davalı adı İlkadım Belediye Başkanlığı yerine ...; dava tarihinin 27.07.2015 yerine 18.02.2016 olarak yazılması maddi hata kabul edilmiş işin esasına etkili görülmeyerek bozma nedeni yapılmamış, işaret etmekle yetinilmiştir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Direnme uygun bulunduğundan davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
24.01.2024 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.