Logo

Hukuk Genel Kurulu2022/1275 E. 2023/402 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: İş sözleşmesinde fazla çalışma ücretinin aylık ücrete dahil olduğuna dair hüküm bulunmasına rağmen, işçiden yıllık fazla çalışma onayı alınmaması halinde, işçinin fazla çalışma ücretine hak kazanıp kazanmadığı.

Gerekçe ve Sonuç: Mahkemenin ilk kararında fazla mesai ücretinin yıllık 270 saatlik fazla çalışma süresi düşüldükten sonra hesaplanması gerektiği yönündeki bozma kararına uyulması gerektiği, bu hususta davalı lehine usuli kazanılmış hak doğduğu gözetilerek direnme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

SAYISI : 2021/702 E., 2022/272 K.

KARAR : Davanın kısmen kabulüne

1. Taraflar arasındaki işçilik alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda ... Anadolu 8. İş Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne dair karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı işyerinde 24.03.2008-24.09.2014 tarihleri arasında ticari bankacılık bölümünde yönetmen/müdür yardımcısı olarak çalıştığını, son ücretinin brüt 7.492,00 TL olduğunu, davalı işyerinde çalışma saatlerinin 08.45-18.00 arasında olmasına rağmen çalışma saatlerinin ara dinlenme olmaksızın 20.00-21.00 saatlerine kadar, bazı günler ise saat 23.00’a kadar devam ettiğini, davalı işyerinin öğle arasında da açık olması sebebi ile çalışanların en fazla 25-30 dakika çalışmaya ara verdiklerini, müvekkilinin ayda bir cumartesi günü de 09.00 ilâ 17.00-17.30 saatleri arasında çalıştığını ancak bu çalışmalarının karşılığı ücretin ödenmediğini ileri sürerek fazla çalışma ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı

5. Davalı ...Ş. (Banka) vekili cevap dilekçesinde; davacının müvekkili işyerinde 24.03.2008-24.09.2014 tarihleri arasında yönetmen olarak çalıştığını, son ücretinin brüt 7.494,00 TL olduğunu, iş sözleşmesinin 8 inci maddesinde fazla çalışma ücretinin aylık ücrete dâhil olduğu yönünde düzenleme bulunduğunu, davacının imzaladığı iş sözleşmesiyle tüm fazla çalışma ücretlerinin aylık ücretine dâhil olduğu konusunda muvafakat verdiğini, müvekkili bankaya ait Fazla Çalışma Talimatında fazla çalışma yapabilecek unvanların belirtildiğini, yönetmen unvanı bu kapsamda olmadığı gibi davacının çalışma saatlerini düzenleme konusunda da inisiyatifinin bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemenin Birinci Kararı

6. ... Anadolu 8. İş Mahkemesinin 17.12.2015 tarihli ve 2014/766 Esas, 2015/601 Karar sayılı kararı ile; davacının 24.03.2008-24.09.2014 tarihleri arasında çalıştığı ve fazla çalışma ücretine hak kazandığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı

7. ... Anadolu 8. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

8. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 11.09.2019 tarihli ve 2016/6227 Esas, 2019/15651 Karar sayılı kararı ile; "Davacı işçi fazla çalışma isteğinde bulunmuş, Mahkemece tanık beyanlarına göre yapılan hesaba itibar edilerek isteğin kısmen kabulüne karar verilmiştir. Davalı vekili 21/09/2015 tarihli dilekçe ile davacının çalıştığı bilgisayarla ilgili açılış-kapanışa dair log kayıtlarını sunmuş buna göre ek rapor alınmasını talep etmiştir. Mahkemece sözü edilen kayıtlarla ilgili bir değerlendirme yapılmaksızın salt tanık beyanlarına itibar edilerek sonuca gidilmesi hatalıdır. Bilirkişi ek raporunda da bu hususta herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır. Gerekirse bilirkişiden ek rapor alınarak log kayıtları bir değerlendirmeye tabi tutularak karar verilmelidir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Mahkemenin İkinci Kararı

9. ... Anadolu 8. İş Mahkemesinin 29.03.2021 tarihli ve 2019/1616 Esas, 2021/855 Karar sayılı kararı ile; bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda bilirkişi tarafından yapılan hesaplamaların hüküm kurmaya elverişli olmaması nedeniyle log kayıtları incelenerek ve tanık beyanları birlikte değerlendirildiğinde davacının çalışma saatlerinin haftanın beş günü 09.00-19.30 saatleri arasında olduğu, bir saat ara dinlenme süresinin mahsubu ile haftada 2,5 saat fazla çalışma yaptığı, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 41 inci maddesi ve bu Kanuna dayanılarak çıkarılan İş Kanununa İlişkin Fazla Çalışma ve Fazla Sürelerle Çalışma Yönetmeliği uyarınca fazla çalışma için işçiden her yıl muvafakat alınması gerektiği ancak davacıdan her yıl muvafakat alınmadığı anlaşıldığından iş sözleşmesinde yer alan fazla çalışmanın ücrete dâhil olduğuna ilişkin hükme itibar edilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı

10. ... Anadolu 8. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

11. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 11.11.2021 tarihli ve 2021/11407 Esas, 2021/15634 Karar sayılı kararı ile; "1-Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, taraflar arasındaki sözleşmeye, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2- Taraflar arasında davacının fazla çalışma alacağının hesabı hususunda uyuşmazlık bulunmaktadır.

Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır.

Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların, tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.

İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yaptığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin fazla çalışma alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazi kaydının bulunması halinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille söz konusu olabilir. Buna karşın, bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda dahi, işçinin geçerli bir yazılı belge ile bordroda yazılı olandan daha fazla çalışmayı yazılı delille ispatlaması gerekir. Bordrolarda tahakkuk bulunmasına rağmen bordroların imzasız olması halinde ise, varsa ilgili dönem banka ve tüm ödeme kayıtları celp edilmeli ve ödendiği tespit edilen miktarlar yapılan hesaplamadan mahsup edilmelidir.

Fazla çalışmaların aylık ücret içinde ödeneceğinin öngörülmesi ve buna uygun ödeme yapılması halinde, yıllık 270 saatlik fazla çalışma süresinin ispatlanan fazla çalışmalardan indirilmesi gerekir.

Somut uyuşmazlıkta; taraflar arasında imzalanan 24.03.2008 tarihli iş sözleşmesinin 8.maddesinde 270 saatlik fazla çalışma süresinin ücret içinde olduğu belirtilmiştir.

Mahkemece bozma sonrası alınan 2. ek bilirkişi raporunda sadece log kayıtlarına itibarla fazla mesai hesaplaması yapılmış, 3.ek raporda ise terditli olarak a seçeneğinde log kayıtları ve yıllık 270 saati aşan çalışmalar için fazla mesai ücreti hesaplaması ile b seçeneğinde ise log kayıtları ve tanık ifadeleri ortalaması alınarak fazla mesai ücret hesaplamaları yapılmıştır.

Mahkemece bozma ilamına uyularak verilen karar gerekçesinde ise; log kayıtlarının tek başına mesainin başlangıç ve bitiş saatlerini belirlemeye elverişli olmadığını , bu kayıtların davacı tanıklarının beyanları ile birlikte değerlendirmeye tabi tutulması gerektiğini, davacının mesai düzeninin ortalama haftanın 5 günü 09:00-19:30 saatleri arası olduğu, 1 saat ara dinlenme süresinin tenzili ile davacının haftalık 47,50 saat çalışma ile haftalık 2,50 saat fazla çalışma yaptığı kanaatine varıldığı belirtilerek resen hesaplama yapılmıştır.

Mahkemece resen yapılan hesaplamada ayrıca 4857 sayılı İş Kanunu'nun 41. maddesi ve buna dayanılarak çıkarılan İş Kanunu'na ilişkin Fazla Çalışma ve Fazla Sürelerle Çalışma Yönetmeliği uyarınca fazla mesai için her yıl yeniden işçinin muvafakatinin alınması gerektiği ancak davacıdan onay alınmadığı gerekçesiyle sözleşmede yer alan fazla çalışmanın ücrete dahil olduğuna dair maddeye itibar edilmemiştir.

Ancak; fazla çalışma onayı alınması ile iş sözleşmesinde temel ücret içinde fazla çalışma ücretlerinin ödeneceği kuralı arasında herhangi bir bağlantı bulunmayıp iş sözleşmesi hükmünün tüm çalışma dönemi için kabul edilmesi gerekmektedir. Fazla çalışmaların aylık ücret içinde ödendiğinin ilk sözleşmede öngörüldüğünden, yıllık 270 saatlik fazla çalışma süresinin ispatlanan fazla çalışmalardan indirilmesi gerekir. Mahkemece re’sen yapılan fazla mesai ücretinin hesabında davacının haftalık 47,50 saat çalışması nedeniyle 2,50 saat haftalık fazla çalışma yaptığı tespitiyle hesaplama yapıldığı anlaşılmaktadır. Sözleşme hükmü dikkate alındığında haftalık 5,2 saati aşan fazla mesai olmadığı için davacı fazla mesai alacağına hak kazanmaz. Fazla mesai ücretinin reddi gerekirken kabulü hatalıdır..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı

12. ... Anadolu 8. İş Mahkemesinin 21.04.2022 tarihli ve 2021/702 Esas, 2022/272 Karar sayılı kararı ile; davacının çalışma süresinin, fazla çalışma yaptırmak için işçinin her yıl onayının alınması gerektiği yönündeki düzenlemenin yürürlükten kaldırıldığı 25.08.2017 tarihinden önceki dönemi kapsadığı, bu nedenle her yılın başında onay alınmadan fazla çalışma yaptırılmasının emredici kurallara aykırı olduğu, sözleşme ile asıl ücretin dışında ücret talep edilmeksizin fazla çalışmaya rıza gösterdiği kabul edilse dahi bu rızanın emredici hükümlere aykırı olarak gerçekleştirilen fazla çalışmayı kapsadığının kabul edilemeyeceği, aksi durumun Anayasa Mahkemesinin 2019/1450 başvuru numaralı Onur Özdamar başvurusunun karar gerekçesinde de belirtildiği üzere mülkiyet hakkının ihlâline sebebiyet vereceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

13. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı Bankada 24.03.2008-24.09.2014 tarihleri arasında çalışan davacı ile 10.03.2008 tarihinde imzalanan iş sözleşmesinde fazla çalışma ücretinin aylık ücrete dâhil olduğuna ilişkin düzenleme bulunduğu, İş Kanununa İlişkin Fazla Çalışma ve Fazla Sürelerle Çalışma Yönetmeliği uyarınca fazla çalışma için her yıl işçiden muvafakat alınması gerektiği, davacıdan ise bu onayın alınmadığı dikkate alındığında fazla çalışmanın aylık ücrete dâhil olduğuna ilişkin sözleşme hükmüne itibar edilip edilemeyeceği; buradan varılacak sonuca göre davacının haftalık 5,2 saati aşan fazla çalışması olmadığından fazla çalışma ücreti talebinin reddinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

15. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “usuli kazanılmış hak” ile ilgili açıklama yapılmasında yarar vardır.

16. Usule ait kazanılmış hak müessesesi, Usul Hukukunun dayandığı ana esaslardandır ve kamu düzeni ile de ilgilidir. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (1086 sayılı Kanun) ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (6100 sayılı Kanun) “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Usuli kazanılmış hak kurumu, davaların uzamasını ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak amacıyla Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve Usul Hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine, dolayısıyla diğeri aleyhine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir. Örneğin mahkemenin Yargıtay bozma kararına uymasıyla bozma kararı lehine olan taraf bakımından kazanılmış hak doğar.

17. Türk Hukuk Lûgatında da “kazanılmış hak” daha önce yürürlükte olan hükümlere göre bir kişi yararına kazanılmış olan hak şeklinde ifade edilmiştir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 676).

18. “Bir mahkemenin Temyiz Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince karar verme mükellefiyeti meydana gelir ve bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen esaslara aykırı bulunması, usule uygun sayılamaz ve bozma sebebidir, meğer ki bu aykırılık sadece bozma kararında gösterilen bir usul kaidesine ilişkin bulunsun ve son kararın neticesini değiştirecek bir mahiyet arz etmesin. Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen bozma gereğince muamele yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisi lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usuli müktesep hak yahut usule ait müktesep hak denilmektedir. Usul Kanunumuzda bu şekildeki Usule ait müktesep hakka ilişkin açık bir hüküm konulmuş değilse de Temyizin bozma kararının hakka ve usule uygun karar verilmesini sağlamaktan ibaret olan gayesi ve muhakeme usulünün hakka varma ve hakkı bulma maksadıyla kabul edilmiş olması yanında hukukî alanda istikrar gayesine dahi ermek üzere kabul edilmiş bulunması bakımından usule ait müktesep hak müessesesi; usul kanununun dayandığı ana esaslardandır ve amme intizamıyla da ilgilidir.

Gerçekten, mahkemenin doğru bularak uyduğu ve yahut kanun gereğince uymak zorunda olduğu bozma kararı ile dava, usul ve kanuna uygun bir çığıra sokulmuş demektir. Buna aykırı karar verilmesi, usul ve kanuna uygunluktan uzaklaşılması manasına gelir ki, böyle bir netice asla kabul edilemez” (09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı).

19. Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usuli kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır:

a. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili yeni bir kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma kararına uyulmuş olmakla oluşan usuli kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır.

b. Benzer şekilde uygulanması gereken bir kanun hükmünün, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usuli kazanılmış hakka göre değil Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.

c. Bu sayılanların dışında ayrıca görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı ve harç gibi kamu düzeni ile ilgili konularda da usuli kazanılmış haktan söz edilemez.

d. Ayrıca Yargıtay bozma kararına uyulmakla meydana gelen usuli kazanılmış hak kuralı, Usul Hukukunun ana esaslarından olmakla ve Yargıtayca titizlikle gözetilmekle birlikte, bu kuralın açık bir maddi hata hâlinde dahi katı bir biçimde uygulanması bazı Yargıtay kararlarında adalet duygusuyla, maddi olgularla bağdaşmaz bulunmuş ve dolayısıyla giderek uygulamada uyulan bozma kararının her türlü hukuki değerlendirme veya delil takdiri dışında maddi bir hataya dayanması hâlinde usuli kazanılmış hak kuralının hukuki sonuç doğurmayacağı esası benimsenmiştir.

20. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 15.03.2023 tarihli ve 2021/2-668 Esas, 2023/191 Karar; 15.02.2022 tarihli ve 2019/(15)6-797 Esas, 2022/128 Karar; 15.06.2021 tarihli ve 2019/(22)9-489 Esas, 2021/752 Karar; 18.03.2021 tarihli ve 2017/(13)3-704 Esas, 2021/303 Karar sayılı kararlarında da benimsenmiştir.

21. Şu hâlde usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir.

22. Açıklanan bu maddi ve hukuki olgular çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; Mahkemece tanık anlatımları dikkate alınarak yılda 270 saati aşan fazla çalışma ücreti alacağının kısmen kabulü yönünde verilen 17.12.2015 tarihli birinci kararın davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine karar Özel Dairece, davalı vekilinin 21.09.2015 tarihli dilekçe ekinde davacının çalıştığı bilgisayarla ilgili açılış-kapanışa dair log kayıtlarını sunduğu ve bu kayıtlara göre ek rapor alınmasını talep ettiği, Mahkemece sözü edilen kayıtlarla ilgili bir değerlendirme yapılmaksızın salt tanık beyanlarına itibar edilerek sonuca gidilmesinin hatalı olduğu, bilirkişi ek raporunda da bu hususta herhangi bir değerlendirme yapılmadığı, gerekirse bilirkişiden ek rapor alınarak log kayıtları bir değerlendirmeye tabi tutularak karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur.

23. Mahkemece bozma kararına uyulmasına karar verildikten sonra yapılan yargılama sonucunda, bilirkişi tarafından yapılan hesaplamaların hüküm kurmaya elverişli olmaması nedeniyle log kayıtları incelenerek resen hesaplama yapıldığı, log kayıtları tek başına çalışma saatlerini belirlemeye elverişli olmamakla birlikte bu kayıtların davacı tanıklarının beyanları ile birlikte değerlendirilerek sonuca gidilmesi gerektiği, log kayıtlarının incelenmesinde giriş saatinin ağırlıklı olarak 09.00 olduğu, çıkış saatinin ise 17.00, 18.00, 19.00, 20.00, 21.00 olarak değiştiği, tanıkların haftada iki cumartesi günü çalıştıklarını beyan etmelerine rağmen log kayıtlarında beş gün çalışma ve iki gün ara verme şeklinde çalışma sisteminin göründüğü, davalı bankanın hafta sonları açık olduğunun ispatlanamadığı anlaşıldığından iddia edilen cumartesi günü çalışmalarının hesaplamalara dâhil edilmediği, log kayıtları ve tanık beyanları bir arada değerlendirildiğinde davacının çalışma saatlerinin haftanın beş günü 09.00-19.30 saatleri arası olduğu, bir saat ara dinlenme süresinin mahsubu ile davacının haftada 2,5 saat fazla çalışma yaptığı, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 41 inci maddesi ve buna dayanılarak çıkarılan İş Kanununa İlişkin Fazla Çalışma ve Fazla Sürelerle Çalışma Yönetmeliği uyarınca fazla çalışma için işçiden her yıl muvafakatin alınması gerektiği ancak davacıdan onay alınmadığından iş sözleşmesinde yer alan fazla çalışmanın ücrete dâhil olduğuna ilişkin maddeye itibar edilmediği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

24. Görüldüğü üzere Mahkemenin 17.12.2015 tarihli birinci kararında hükme esas alınan bilirkişi raporunda iş sözleşmesinin 8 inci maddesindeki hükme itibar edilerek yıllık 270 saat fazla çalışmanın aylık ücrete dâhil olduğu kabulüne göre alacak hesaplanmış ve davacı tarafından rapora bu yönde itiraz edilmediği gibi karar temyiz de edilmemiştir. Karar, davalı vekilinin temyizi üzerine davalı lehine bozulmuştur. Bu durumda yıllık 270 saatlik fazla çalışmanın aylık ücrete dâhil olduğuna ilişkin sözleşme hükmünün dikkate alınması gerektiği konusunda davalı lehine usuli kazanılmış hak oluşmuştur.

25. Bu itibarla Mahkemenin bozmaya uyarak verdiği 29.03.2021 tarihli ikinci kararında fazla çalışma ücretinin hesaplanması bakımından yıllık 270 saatlik fazla çalışmanın dikkate alınarak fazla çalışma ücreti alacağının değerlendirilmesi gerektiği açıktır.

26. Hâl böyle olunca direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekmiştir.

IV. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3 üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,03.05.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.