Logo

Hukuk Genel Kurulu2022/160 E. 2022/1559 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Miras yoluyla intikali iddia edilen eski çiftlik tapu kayıtlarına dayanılarak açılan kadastro tespitine itiraz davasında, tapu kayıtlarının hukuki geçerliliği, davacının zilyetliğinin niteliği, taşınmazın orman vasfında olup olmadığı ve zilyetlik yoluyla iktisap edilip edilemeyeceği hususları.

Gerekçe ve Sonuç: Davacıların dayandıkları tapu kayıtlarının geliri vakfedilmiş miri arazi niteliğinde olduğu, davacı ve önceki zilyetlerin taşınmazı bir insan ömrünü aşan süredir malik sıfatıyla kullandıkları, bu zilyetliğin Medeni Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten önce en az 10 yıllık süreyi kapsadığı, taşınmazın orman vasfında olmadığı ve zilyetlik yoluyla iktisap edilebilir nitelikte olduğu gözetilerek, davacı zilyet lehine 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesindeki iktisap koşullarının oluşup oluşmadığının değerlendirilmesi gerektiğinden direnme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi

1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen “kadastro tespitine itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... Kadastro Mahkemesince davacıların davasının reddine ilişkin olarak verilen karar asıl davada davacı ... vekili, birleştirilen davada davacılar ... ve arkadaşları vekili ile davalı Hazine vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı asıl davada davacı ... vekili ile birleştirilen davada davacılar ... ve arkadaşları vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (HUMK) 438. maddesinin ikinci fıkrasında direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılması öngörülmediğinden birleştirilen davada davacılar ... ve arkadaşları vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Asıl Davada Davacı İstemi:

4. Davacı ... vekili ... Asliye Hukuk Mahkemesine sunduğu 19.11.1990 havale tarihli dava dilekçesinde; ... ilçesi ... köyü ... mevkiinde bulunan ve doğusu: su arkı, batısı: devlet ormanı, güneyi: eski orman, kuzeyi: ... taşınmazı ile çevrili yaklaşık 2000 m2 yüzölçümündeki taşınmazı müvekkilinin 21.08.1990 tarihinde zilyetliğini devir almak suretiyle satın aldığını, müvekkilinin anılan taşınmazı aralıksız, çekişmesiz ve malik sıfatıyla zincirleme olarak 25 yılı aşkın bir süredir kullandığını ileri sürerek taşınmazın müvekkili adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

Birleştirilen Davada Davacı İstemi:

5. Davacılar ... çocukları ... ve arkadaşlarının tereke temsilcisi ... (aşamada mirasçılar ... ve arkadaşları) vekili ... Asliye Hukuk Mahkemesine sunduğu 10.12.1990 havale tarihli dava dilekçesinde; tescil davasına konu edilen taşınmazın müvekkilleri ve murisleri adına 21.07.1969 tarih ve 63, 64 ile 07.02.1962 tarih ve 4 sırada kayıtlı tapunun sınırları içerisinde kaldığını, anılan tapuların ve geldi kayıtlarının icareteynli vakıf olup, mutasarrıfları tarafından taviz bedeli ödendiğinin Eylül 1340 tarihli geldi kaydına şerh verildiğini, mutasarrıfların haklarının mülkiyete dönüştüğünü, ... Valide Sultan Vakfından icareli taşınmazın taviz bedeli ödenerek vakıf ile ilişiğinin kesilmesine kadar üçüncü kişiler tarafından kazandırıcı zamanaşımı ile iktisabının mümkün olmadığını, Medeni Kanun’un 939/2. maddesinin uygulanamayacağını, çekişmeli arazi parçasının tapu maliklerince köylü kişilere icara verilerek kullanıldığını, tapu kayıtlarının muntazam intikal gördüğünü, tapu kayıtları içerisinde kalan özel ormanların 4785 sayılı Kanun ile devletleştirildiğini ve tahdidin kesinleştiğini, bu nedenle üç tarafı kesinleşen orman sınırları ve bir tarafı da ... körfezi ile çevrili tapu kayıtlarının sabit hudutlu olduğunu ve tescile konu taşınmazın bu tapu kayıtları içerisinde kaldığını ileri sürerek eldeki davanın tescil davası ile birleştirilmesine, tescil davasının reddine ve davalının el atmasının önlenmesine karar verilmesini istemiştir.

Asıl ve Birleştirilen Davalarda Davalı Cevabı:

6. Davalı ... idaresi vekili; tescili istenilen yerin orman ile ilişiği olduğu görülmekte ise de ellerinde tasdikli kroki olmadığından orman ile ilişiği saptanamadığını, orman tahdit harita ve tutanaklarının keşif sırasında mahalline uygulanması ile tescili istenilen yerin orman olup olmadığının belirleneceğini beyan etmiştir.

7. Davalı Hazine vekili; davacı ...’un taşınmaza nasıl zilyet olduğunun araştırılması gerektiğini bildirerek davanın reddini savunmuştur.

8. Davalı ... Tüzel Kişiliği; usulüne uygun tebligata rağmen cevap dilekçesi sunmadığı gibi duruşmaları da takip etmemiştir.

İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı:

9. ... Asliye Hukuk Mahkemesince; davalar birleştirildikten sonra, davaya konu parsel hakkında kadastro tutanağı düzenlenmiş olması nedeniyle 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 5. ve 27. maddeleri gereğince görevsizlik kararı ile dosya Kadastro Mahkemesine aktarılmıştır.

10. ... Kadastro Mahkemesinin 25.11.2010 tarihli ve 2009/1870 E., 2010/848 K. sayılı kararı ile; davacıların miras bırakanı ...’a isabet ettiği bildirilen çiftliklerin paylaşma işleminin 21 Haziran 1885 (1301 H.) tarihli başvuruya rağmen başvuru ile ilgili belgeler bekletilerek 25 yıl sonra 21 Ağustos 1910 (1326 H.) tarihinde yapıldığı, 26 Temmuz 1291 tarihinde yürürlüğe giren Nizamname hükümlerine göre bu tarihten sonra vakıflarla ilgili olarak her türlü kayıt ve belgelerin tapu idarelerine devredildiği, her türlü tasarruf işlemlerinin devrin yapıldığı tapu idarelerince yapılması gerektiği, miras paylaşımının 1301 tarihinde yapılması nedeni ile tapu maliki ...nin en geç bu tarihte öldüğünün kabulünün zorunlu olduğu, 1326 tarihine kadar tapu intikalinin yaptırılmayarak beklenildiği ve 1326 tarihinde Liva Meclisinde yaptırıldığı, 26 Temmuz 1291 tarihli Nizamname gereği tapu idaresi önünde yapılması gerekirken neden 25 yıl sonra liva meclisinde yaptırıldığının anlaşılamadığı, davacıların dayandıkları bütün tapu kayıtlarının bu kayda dayanan ve bu kayıttan tedavül gören tapu kayıtları olduğu, işlem tarihi itibarı ile uyulması gereken yasal prosedüre uyulmayarak intikal yapılmasının ve bu intikal için de 25 yıl beklenilmesinin tapunun hukukî kıymetinin kalmadığını gösterdiği, yapıldığı tarihte merî olan yasanın ya da mevzuatın öngördüğü maddi ya da şekli şartları taşımayan işlemlerin hukukî sonuç doğurmasının mümkün olmadığı, bu durumda tapu kaydının dava konusu taşınmaz bakımından hukukî kıymetini kaybettiği; davacılar ... ve arkadaşlarının tutunduğu tapu kaydının gayri sabit sınırlı olup, dayanılan kayıtlardaki hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelememesi, bazı hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbirleri ile düz hatlarla birleştirilmesi sonucu oluşan geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dere, dağ, ırmak, tepe, orman, kayalık-taşlık alan gibi yerlerin bulunması karşısında dış hat ya da sınır olarak belirlenen geometrik şeklin tarafları bağlayıcı addedilmesinin olanaksız olduğu, dayanılan tapu kaydının bu nedenle sınırları itibarı ile geçerli sayılmasının mümkün olmadığı; tapu kaydında sabit kabul edilebilecek bir sınır olmadığı için kayıtta yazılı miktarın nereden ölçüleceğini tespit etmenin mümkün olmadığı, kadastro çalışması sırasında tespit gören ve özel mülkiyete konu olabilecek nitelikte olan arazilerin çevresi dağ, tepe, orman, taşlık kayalık ve benzeri arazilerle çevrili küçük sayılabilecek alanlardan oluştuğu, sınırların birleştirilmesi ile oluşan geometrik şeklin içinde kalan arazi yapısı içerisinde miktar itibarı ile uygulama yaparak davacıların tutundukları tapu kapsamında taşınmaz belirlenemeyeceği, tapu kaydının miktarı itibarı ile de araziye uygulanmasının mümkün olmadığı, bu açıdan da tapu kaydının hukukî sonuç doğurmasının mümkün olmadığı; 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B maddesi uyarınca harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise kayıt ve belgelerde gösterilen sınırlar esas alınarak tespit yapılacağı, davacılar ... ve arkadaşlarının ise davalı tarafın taşınmazı kendilerine teb’an ve kiracı sıfatıyla kullandığını kanıtlayamadığı, eski tapu kaydının davacıların zilyetliği ile birleşmediği, mülkiyet iktisabı için zilyetliklerinin bulunmadığı; kaldı ki, ailenin dayandığı tapu kayıtlarının miktar itibarı ile geçerli olduğu varsayılsa bile tapu kaydında yazılı taşınmaz miktarı, tapu kaydında malik görünen kişi sayısı, kaydın oluşturulduğu ve tedavül gördüğü zamanın tarımsal üretim metot ve tekniği, toprak işlemenin hayvan ve insan gücü ile yapılması, bir insanın da işleyeceği alanın çok kısıtlı olması hususları nazara alındığında davacıların ve miras bırakanlarının tapu kaydında belirtilen miktarı işlemelerinin mümkün olmadığı, eski tapu kayıtlarına tutunan davacıların işçi tutarak, araç gereç temin ederek vb. yollardan kayıtta yazılı miktarı işlediklerini de kanıtlayamadıkları, bu boyutta bir arazinin kiracılara verme usulü ile işlenmesi hâlinde bu durumun yöre halkının gözünden kaçmasının, şahit olan insan bulunamamasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı, tapuda malik görünenlerin davaya konu taşınmaza hiçbir zaman zilyet olmadıkları sabit olduğu için lehlerine tapunun hüküm doğurmasının mümkün olmadığı; hukukî değerini yitiren tapu kayıtlarının tedavül görmesi neticesinde yeni hak iddia edenler ortaya çıkmış ise de hukukî geçerliği olmayan tapu kayıtlarının tedavül görmesi ile yeni hak sahibi olunamayacağı, dava konusu taşınmazın bulunduğu sahada kadastro tespit tarihinden önce seri bazda yapılıp ilan edilen ve 1967 yılında kesinleşen orman tahdidi bulunduğu, orman bilirkişi raporunda dava konusu taşınmazın orman tahdidi sınırları dışında kaldığı belirtilmiş ise de Netcad ortamında çakıştırılan orman tahdit haritası ve kadastro paftası incelendiğinde; taşınmazın tespit gören kuzey ve batı kısımlarının bir kısmının orman sınırı içinde kaldığı, içerisinde bulunan dört adet büyük sığla ağacının taşınmazın öncesinde sınırdaş olan sığla ormanı ile aynı olduğunu teyit ettiği, ayrıca mahalli bilirkişi ve tanıkların taşınmazın 15-20 yıldır ekilmediğini beyan ettikleri, Asliye Hukuk Mahkemesi aşamasındaki keşfin farklı bir taşınmazda yapıldığı, davacı tarafın bu durumu izah edemediği, 6831 sayılı Kanun’un 1. maddesinin 1. fıkrası gereğince tabii olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık topluluklarının yerleriyle birlikte orman sayıldığı, dava konusu taşınmazın batısında ve kuzeyin kalan sığla ormanının devamı niteliğinde olduğu, bu durumun içerisinde bulunan erişkin ve büyük sığla ağaçlarıyla teyit edildiği, çekişmeli taşınmazın orman olduğu, öte yandan fen bilirkişi raporunda miktarı ve geometrik şekli gösterilen bir kısım yer hakkında kadastro tespit tutanağı düzenlenmediği, 3402 sayılı Kadastro Kanun’un 26. maddesi gereğince bu kısım yönünden mahkemenin görevsiz olduğu gerekçesiyle davacıların davasının reddine, dava konusu 189 ada 23 parsel sayılı taşınmazın orman vasfı ile tespit ve Hazine adına tesciline, dava konusu taşınmazın tespit dışı kaldığı anlaşılan bölümü yönünden görevsizliğe karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:

11. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davacı ... vekili ve davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

12. Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 07.02.2012 tarihli ve 2011/9869 E., 2012/1289 K. sayılı kararı ile; "...Bir kısım davacılar vekili Avukat ... tarafından dosyaya eklenmek üzere sunulan belgeler arasında yer alan ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 20.10.2010 gün ve 2010/1028-926 sayılı veraset ilamından, davacılardan ...'nin, 14.10.2010 tarihinde öldüğü, mirasçı olarak geride eşi ... kızı 1941 doğumlu ... ile çocukları ... ve ...'ın kaldığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, ...nin adı geçen mirasçıları davadan ve duruşma gününden haberdar edilmeden yargılama sona erdirilerek karar verilmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23.11.2011 gün ve 2011/11-554 -2011/684 sayılı kararında da değinildiği gibi, ...nin öldüğü tarihte yürürlükte bulunan 1086 sayılı H.Y.U.Y'nın 73. (6100 sayılı HMK’nun 27.) maddesinde yasanın gösterdiği istisnalar dışında hakimin tarafları dinlemeden veya iddia ve savunmalarını bildirmeleri için yasaya uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremeyeceği öngörülmüştür. Mahkemece davacı ...'nin ölümüyle, mirasçıları davadan ve duruşma gününden haberdar edilip, kanuni şekillere uygun olarak davet edilmedikçe hüküm verilmesi mümkün değildir. Aksi halde iddia ve savunma hakkı kısıtlanmış sayılır.

Açıklanan hususlar gözetilerek, davacılardan ...'nin yargılama sırasında öldüğü anlaşıldığından, dava dilekçesi ve duruşma gününün adı geçenin tüm mirasçılarına yöntemince tebliğe edilerek, davacı sıfatıyla davayı takip etmeleri için kendilerine olanak tanınması ve bu şekilde taraf teşkilinin sağlanması gerekirken, yargılamaya devamla işin esası hakkında karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.’’ gerekçesiyle ve bozma nedenine göre diğer yönlerin bu aşamada incelenmesine yer olmadığı belirtilerek hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı:

13. ... Kadastro Mahkemesinin 13.02.2013 tarihli ve 2012/36 E., 2013/51 K. sayılı kararı ile; bozma ilamına uyularak ve ... mirasçıları davaya dahil edilerek yapılan yargılama neticesinde aynı gerekçe ile ilk hükümdeki gibi karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:

14. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davacı ... vekili, birleştirilen davada davacılar ... ve arkadaşları vekili ile davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

15. Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 17.12.2013 tarihli ve 2013/9078 E., 2013/11773 K. sayılı kararı ile; "…Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, kadastro tespitine itiraza ilişkindir.

Çekişmeli taşınmazların bulunduğu yerde tesbit tarihinden önce 1967 yılında yapılıp kesinleşen orman kadastrosu ile daha sonra dava tarihinde kesinleşen aplikasyon ve 1744 sayılı Kanun ile değişik 6831 sayılı Kanunun 2. madde uygulaması ve 1988 ilâ 1990 yılları arasında yapılıp 08.07.1991 tarihinde ilân edilerek dava tarihinde kesinleşmemiş olan aplikasyon, sınırlandırması yapılmamış ormanların kadastrosu, 2896 ve 3302 sayılı kanunlar ile değişik 2/B madde uygulaması vardır.

Mahkemece, davacı gerçek kişilerin tapu kayıtlarının hukukî kıymetini yitirdiği ve taşınmazın bir bölümünün kesinleşen orman tahdidi içinde, bir bölümünün de sınırındaki sığla ormanın devamı niteliğinde olduğu kabul edilerek hüküm kurulmuş ise de, yapılan araştırma ve inceleme hüküm kurmaya yeterli ve elverişli değildir.

Şöyle ki, muteriz davacılar tarafından açılan davada; çekişmeli taşınmazların Temmuz 1969 tarih 63, 64 ve Şubat 1962 tarih 4 sıra sayılı tapuların kapsamında kaldığından katılanların dayandığı tapu kaydının mükerrer tapu olduğunu savunmuşlar, yargılama aşamasında başkaca delillere de dayanmalarına rağmen dayanılan tapu kayıtları ve delilleri taşınmazlara denetime elverişli ve yeterli kanaat oluşturacak şekilde uygulanmadığı gibi davanın tarafları arasında çözülmesi gereken, çekişmeli taşınmazın, cinsi ... Valide Sultan Vakfı olan ..., ... ve ... - ... Çiftlik tapuları kapsamında olup olmadığı, bu tapu kayıtları kapsamında ise, geldisi olan ... Valide Sultan Vakfının mülk araziden tahsis edilen, sahih ve icareteynli vakıf olup olmadığı, Mart 1290 tarih ve 18, 19 ve 20 numaralı çiftlik tapularından paylaşım ve intikal yoluyla oluşan Ağustos 1326 tarih ve 2, 3 ve 4 numaralı tapularda malik olarak görülen ... kızı ...'ın kök tapu kaydı maliki ... (...) ...'nin kızı olup olmadığı, tapu kayıtlarının doğru temele dayanıp dayanmadığı ve düzenli şekilde intikallerinin yapılıp yapılmadığı ve yine 1948 yılında ölen ... kızı ...ın davacı kişilerin miras bırakanı olup olmadığı, tapu kayıtlarının sahih esasa dayanıp dayanmadığı, çekişmeli taşınmazın bilinen en eski tarihte kimin tarafından kullanıldığı, kimden kime kaldığı, kadastro mahkemesine aktarılan tescil davasında dayanılan zilyetliğin Medenî Kanunun yürürlüğünden 10 yıl önceye uzanıp uzanmadığı, Arazi Kanunnamesinin 20 ya da 78. madde hükümlerinin yürürlükte olup olmadığı ve somut olayda uygulanıp uygulanamayacağı; davacıların dayandığı tapu kayıtlarının ... (... Çiftliği), ... (... çiftliği) ve ... (... Çifliği) Köylerinde yapılan kadastro işlemlerinde revizyon görüp görmediği, görmüş ise hangi parsellere revizyon gördüğü, hükmen uygulanmış ise hangi parsellere uygulandığı, harita, plan ya da krokisinin bulunup bulunmadığı, değişebilir sınırlar içerip içermediği, sınırları itibariyle ya da miktarı ile çekişmeli parseli kapsayıp kapsamadığı, kayıt fazlasının nereden kaynaklandığı, zilyetlik yoluyla edinilip edinilemeyeceği, zilyetlik yoluyla kazanma iddiasında bulunan kişiler için bu koşulların oluşup oluşmadığı, adlarına tescil kararı verilen kişilerin zilyetliklerinin kiracı sıfatıyla mı yoksa malik sıfatıyla mı olduğu, zilyetlerin, tapu malikleri ve maliki evvellerine kira ya da benzeri bir ödeme yapıp yapmadıkları, çiftlik tapu malikleri ile ... Köyünden 79 kişi arasında görülüp kesinleşen ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 1988/333-51 sayılı kararının ve davacıların sunduğu diğer kararların, davanın tarafları için kesin hüküm niteliğinde bulunup bulunmadığı, çekişmeli taşınmazın bu kararların kapsamında kalıp kalmadığına ilişkin hususlar çözüme kavuşturulmamış, taraflarca ileri sürülen deliller gerektiği şekilde irdelenmemiş, hangi delile niçin değer verildiği ya da niçin değer verilmediği, hangisinin diğerine üstün tutulduğu konusunda yeterli açıklama yapılmamış, iddia ve savunmada ileri sürülen hususlar cevaplanmamıştır.

O halde, mahkemece; aynı tapu kayıtlarına dayanılarak açılan bir çok davanın bulunduğu, bunlardan bir kısmının sonuçlandırılıp bir kısmının halen devam ettiği anlaşıldığından, halen görülmekte olan dava dosyalarının birleştirilmesi, yargılamayı geciktirip, para ve emek sarfına yol açacağı ve yıllardan beri devam eden davaları daha da karmaşık ve içinden çıkılamaz hale getireceği göz önünde bulundurularak; dava dosyaları birleştirilmeden, muteriz davacılar ... mirasçıları ve arkadaşlarının dayandığı delillerin eksiksiz olarak toplandığı aynı nitelikteki dava dosyalarından birisi kılavuz dosya seçilerek;

Tapu kayıtlarında geçen ..., ... (...-..., ...), ... (...), ..., ... (...) köylerinin bulunabilecek en eski tarihli idari sınırlarına ait harita ve diğer belgeler, gerektiğinde eski kayıt ve defterler üzerinde inceleme ve araştırma yapabilecek nitelikte konunun uzmanı bilirkişiler tayin edilerek, Cemaziyelahir 1208, Zilhicce 1207 (9 Ocak 1794) Tarihli Mülkname, ... Valide Sultan Vakfıyesine ilişkin 21 Zilhicce 1209 (1795) tarih ( 12 Ramazan 1263 (1847) ) tarih 477 sayılı Temessük, 25 Safer 1291 (1876) tarihli temessük, ... Çiftliği Mart 1290 tarih D.9 V.18 ... (...) Çiftliği Mart 1290 tarih D.9V.19, ... ve ... Çiftliği Mart 1290 tarih D.9V.20 sayılı tapu kayıtları ile bu sicillerden gelen Ağustos 1326 (1910) tarih ve 3 numaralı ... (...) Çiftliği, Ağustos 1326 (1910) tarih ve 2 numaralı ... - ... Çiftliği, Ağustos 1326 (1910) tarih ve 4, ... Çiftliği tapu kayıtları ile bu kayıtların gittileri ve tedavülleri olan diğer tapu kayıtları ve bu kayıtların revizyonları yerel yönetim ve genel müdürlükten getirtilerek bir sıra dahilinde dosya arasına konulmalı,

Bu tapu kayıtlarının revizyon gördüğü ya da hükmen bu tapuların uyduğu belirlenen kadastro parselleri, gerekirse mahkemedeki tüm dosyalar ve tapu sicile devredilmiş tüm dosyalar üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle saptanmalı, bu parsellerin tesbit tutanakları, tesbitleri kesinleşmişse bu yolla oluşan tapu kayıtları, hükmen kesinleşenlerin bilirkişi raporları dosyaya eklenmeli,

Belirlenen revizyon parselleri ile aynı şekilde dava konusu edilen tüm parselleri bir arada gösteren pafta örnekleri getirtilmeli,

Sözü edilen tapu kaydına dayanılarak halen ... Asliye, Sulh ve Kadastro Mahkemelerinde devam eden davaların konusu ve kimler arasında görüldüğü, sonuçlanan davalar varsa bunların konusu ve neticesi hakkında tarafların hazırlayacağı dava listesi kendilerinden alınmalı, esas defterleri üzerinde inceleme yaptırılarak aynı türden uyuşmazlıklar tutanak ile belgelenmeli,

Vakıf Taşınmazları ve Vakıf Hukuku Konusunda uzman bilirkişiler belirlenip, dosyadaki tarafların tutunduğu mülknameden başlanarak tüm kayıtlar ve belgeler incelettirilmeli, ... Valide Sultan Vakfının mülk araziden tahsis suretiyle edinilip edinilmediği, sahih vakıflardan olup olmadığı yönünde rapor düzenlettirilmeli, muteriz davacıların tapu kayıtlarının tesis ve tedavüllerinin nitelikleri ve mevzuat karşısındaki geçerlilikleri konuları üzerine değişik zamanlarda, üniversite öğretim üyelerinden 6100 sayılı H.M.K.'nun 293. maddesi hükmü uyarınca aldıkları bilimsel mütalaalar incelenmeli, gerekirse bu uzman kişiler H.M.K.'nun 293/2 maddesi uyarınca dinlenilmeli,

Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yere ait, en eski tarihlisinden en yeni tarihte düzenlenen memleket haritaları dahil, yöreye ait tüm memleket haritalarının orijinalinden renkli ve onaylı fotokopi örnekleri ile hava fotoğrafları ve amenajman planları, çekişmeli taşınmazın bulunduğu yer ve mevki ismi, varsa yakın kadastro parsel numaraları yazılmak suretiyle, çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerin 2863 sayılı Kanun hükümlerine göre doğal ya da kültürel sit alanı olup olmadığı sorulmalı, ilgili karar ve harita örnekleri getirtilerek dosyasına eklenmeli,

Tapu kayıtlarındaki sınırları ve memleket haritasındaki mevkileri bilecek ve bu davalar ile ilgisi olmayan, olabildiğince yaşlı ve yansız yerel bilirkişiler tesbit edilmeli, gerektiğinde tapu kayıtlarının bilinmeyen sınırlarında yardımcı olacak ve zilyetlik konusunda bilgi verecek tanık isimleri taraflardan istenmeli, önceki keşiflere katılmamış üç orman yüksek mühendisi, üç harita mühendisi, üç jeolog bilirkişi ve üç ziraat uzmanı bilirkişinin ismi yöntemince belirlenmeli, bu bilirkişilere tarafların itirazları olursa değerlendirilerek, gerektiğinde onların yerine başkaları seçilmeli,

Bilahare kılavuz dosya üzerinden yapılacak keşifte; ... Valide Sultan Vakfiyesi ve 17 Rabiulevvel 1295 tarihli İcmali Hakani sureti: ... sancağında, Ula kazasında vaki bir tarafı Çıtırlılı ve bir tarafı ... ve bir tarafı ... ve ... Hududuna müntehi olup işbu hudut ile mahdut mahal derununda ... Çiftliği denmekle arif bir kıta çiftlik, ... Çiftliği denmekle arif bir kıta çiftlik ve ... çiftliği denmekle arif bir kıta çiftlik sınırları ve ilk tesisi Mart 1290 tarih D.9, V.18 , aynı tarih Varak 19, aynı tarih Varak 20 sayılı tapu kayıtları tüm tesis ve tedavülleri ile, bu kayıtlardan önce oluşturulmuş ise, bu kayıtların, Ağustos 1326 tarihli tarihinde yapılan ifrazlara göre oluşan yeni sınırları itibariyle yerel bilirkişiler yardımıyla yerine uygulanmalı, bu çiftlik sınırları için ayrıca oluşturulan çiftliğe ait tarla ve bina nitelikli tapu kayıtları varsa, onlar dahi uygulanmalı, uygulama sırasında, tutunulan ... Çiftliği, ... Çiftliği ve ... Çiftliği tapularında Mezar Gediği, Dikilitaş, ... sınırlarının ortak sınır, ... (...), ...(...) sınırlarının köy ya da çiftlik sınırları olduğu, tapu kayıtlarının eşcar-ı müsmire ve gayr-ı eşcarı müsmireyi müştemil çiftlik kayıtları olup, bu sınırlar içinde devlet ormanları, dereler, taşlık ve kayalık niteliğindeki Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin bulunduğu, sınırlarının mevki ya da nokta sınırlar olduğu, bu sınırların çoğunluğunun devlet ormanı içinde kalması nedeniyle sabit kabul edilemeyeceğinden, 3402 sayılı Kanunun 20/C maddesi gereğince kayıt kapsamının yüzölçümüne değer verilerek saptanacağı, ... Çiftliğine ait tapu kaydının aynı köy 1 ilâ 169 sayılı parselle uygulandığı, ancak bu parseller hakkında tapuya dayanmayan ve zilyetlikle kazanma iddiasında bulunan gerçek kişiler tarafından itiraz edilip, birçok dava açıldığı, ... Çiftliği tapusunun ... köyü 373 ilâ 633 sayılı parsellere uygulandığı gözönünde bulundurularak, tapu kayıtları yerine uygulanmalı; bilinmeyen sınırlar konusunda tarafların gösterecekleri tanıklar dinlenmeli, yerel bilirkişi ve tanık sözleri, komşu parsel kayıtları ve eski tarihli memleket haritaları, köy isimleri ve sınırlarına ilişkin tüm kayıtlarla denetlenmeli,yerel bilirkişi ve tanıklar tarafından tarif edilen ve gösterilen sınırlardaki çelişkilerin yöntemince giderilmeli, revizyon parselleri ile ... (...) ve ... (...) Köyleri (ya da Çiftlikleri) ile memleket haritasında ... köyü olarak işaretlenmiş bulunan sınırlar gözetilerek sabit sınırların nereler olabileceği değerlendirilerek kayıtlar 3402 sayılı Kanunun 20 ve 21. maddeleri hükmüne göre, sabit sınırlarla bağlantısı kesilmemek suretiyle, bu sınırlardan başlanarak, genel kadastroda revizyon gördüğü, çiftlik tapu sahipleri adına kesinleşen parseller de dikkate alınmak suretiyle uygulanarak, kayıtların yüzölçümüyle kapsadığı alanlar tereddüte yer bırakmayacak biçimde belirlenmeli, harita mühendisi bilirkişi ve fen bilirkişilere tapu kaydının sınırları itibariyle kapsadığı alanı ve yüzölçümüyle geçerli kapsamını ayrı ayrı gösteren ayrı renkli kalemlerle işaretli müşterek imzalı kroki düzenlettirilmeli;

Daha sonra, dosyaya getirtilen en eski tarihli hava fotoğrafları, memleket haritaları, amenajman planları ve orman kadastro haritası ile kadastro paftası ve dayanılan tapu kayıtlarının sınırları ve yüzölçümüyle geçerli kapsamını gösteren bilirkişi krokisi ve haritası, fen ve uzman orman bilirkişiler eliyle yöntemince uygulanarak, tapu kaydının yüzölçümüyle kapsadığı alanlar içinde kalıp 4785 sayılı Kanun hükümlerine göre devletleştirilen orman alanları belirlenmeli, yüzölçümüyle geçerli kapsamı dışında kalan orman alanlarının, 3116 sayılı Kanun hükümlerine göre zaten devlet ormanı sayılması nedeniyle, devletleştirmeye ve iadeye konu edilemeyeceği gözetilmeli, devletleşen orman alanları var ise, bu alanlarının yüzölçümü, tapu kayıtlarının yüzölçümünden düşüldükten sonra, artan bölümün tarım alanları ve yerleşim alanları için hüküm ifade edeceği, başka deyişle birbirlerine sınır olduğu ve toplam 14000 dönüm yüzölçümünde olduğu anlaşılan bu üç tapu kaydının yüzölçümüyle kapsadıkları alan içinde kalan ormanların devletleştirme kapsamında olduğu gözönünde bulundurularak, devletleştirilen orman alanının yüzölçümü, tapu kaydı miktarından düşüldükten sonra, kalan miktarın bir bütün halinde çiftliğin tapu kaydı kapsamındaki diğer araziler olabileceği düşünülerek muteriz davacıların tapu kayıtlarının kapsamı belirlenmeli, orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritasının ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle, aynı yörede dava konusu edilen taşınmazların konumunu çevre taşınmazlarla birlikte bu harita ve fotoğraflar üzerinde bir arada gösterecekleri, tapu kayıtlarının sınırları, yüzölçümü ile kapsadığı alanları ve devletleştirilen orman alanlarını birlikte gösterir ayrı renklerle işaretli ve bilirkişilerin onayını taşıyan, kroki düzenlettirilmeli ve düzenlenen bu rapor ve krokiler aynı nitelikteki tüm dava dosyalarına konulmalıdır.

Yukarıda anlatılan şekilde yapılacak uygulama ve değerlendirme sonucunda, dava konusu taşınmazın muteriz davacıların dayandığı tapu kaydı kapsamı içinde kaldığı belirlendiği takdirde; kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme iddiasında bulunan davacı gerçek kişi ve katılan taraf ile tapu kaydına tutunan muteriz davacı tarafların tanıkları ve yerel bilirkişiler taşınmaz başında dinlenip, zilyetliğin kiracı yada malik sıfatıyla olup olmadığı, Medenî Kanunun yürürlüğünden en az 10 yıl öncesine dayanan zilyetlik olup olmadığı, varsa zilyetliğin başlangıcının ne şekilde hatırlandığı veya kendilerine bu bilgilerin ne şekilde aktarıldığı sorulup, somut olaylara dayalı yeterli ve kesin yanıtlar alınmalı, bir birinin tekrarı niteliğindeki soyut sözlerle yetinilmemeli, tarafların dayandıkları deliller ile özellikle Asliye Hukuk Mahkemesinin 1988/333 E. - 1994/51 K. ve Asliye Hukuk Mahkemesinin 1960/104 E. - 1961/25 K. sayılı kararları ile 1989/103 Esas sayılı dava dosyası krokileri yerine uygulanmalı, çiftlik ve tapu sahipleri tarafından sunulan kiralamaya ilişkin 1940 yılından sonra noterde düzenlenen taahhüt senetleri kendilerine okunarak, bu belgelerde söz edilen kişi ve taşınmazlar ile çekişmeli taşınmazın ve taşınmaza zilyet olanın ilgisinin olup olmadığı hususundaki bilgileri sorulmalı, bu deliller karşısında bazı dosyalarda davacı, bazılarında davalı durumunda olan köylülerin zilyetliğinin asli zilyetlik olup olmadığı değerlendirilmeli, Türkiye genelinde 1936-1937 yıllarında arazi ve bina vergi yazımı yapıldığından ..., ... (..., ...), ..., ... (...) Köylerinde bu yıllarda vergiye kayıt edilen arazi ya da bina olup olmadığı Özel İdare Müdürlüğünden sorularak varsa getirtilip yerine uygulanmalı, bu köyde, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanan gerçek kişiler, bunların bayi ya da murislerinin, o yıllara ait hiç vergi kaydı yoksa bunun nedeni araştırılmalı, 1926 yılından önce asli zilyet olan kişilerin 1936-1938 yıllarında sahip oldukları yerleri vergiye kayıt ettirmemiş olmalarının hayatın olağan akışına uygun olup olmadığı, köylülerin vergi kayıtları olmayıp, çiftlik sahiplerinin vergi kayıtları olması halinde bu durumun köylülerin ... Köyü arazilerine o yıllarda aslî zilyet olmadıklarının karinesi sayılıp sayılmayacağı tartışılmalı,

Yukarıda anlatılan şekilde yapılacak uygulama ve değerlendirme sonucunda, dava konusu taşınmazın muteriz davacıların dayandığı tapu kaydı kapsamı dışında kaldığı belirlendiği ya da tapu kaydı kapsamında kalmakla birlikte tapu kaydının, zilyetleri yararına hukuki kıymetini kaybettiği kabul edildiği takdirde, dava tarihi olan 17.12.1990 tarihinden 15-20 yıl önceki en az iki zamanda birbirini izleyen bindirmeli olarak çekilen çiftli hava fotoğrafları ve bu fotoğrafların yorumlanması ile üretilen memleket haritaları ve standart topografik fotogrametri yöntemi ile düzenlenen kadastro haritalarının, özellikle ön bindirmeli çekilen ve birbirini izleyen streoskopik çift hava fotoğraflarının streoskop aletiyle ve üç boyutlu olarak incelenip taşınmazın niteliği, konumu ve kullanım durumu ve taşınmazın niteliği belirlenmeli ve oluşacak sonuca göre karar verilmelidir’’ gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Direnme Kararı:

16. ... Kadastro Mahkemesinin 18.07.2018 tarihli ve 2015/39 E., 2018/35 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

17. Direnme kararı süresi içinde asıl davada davacı ... vekili ve birleştirilen davada davacılar ... ve arkadaşları vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

18. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; birleştirilen davada davacıların (... ailesi) tutunduğu tapu kayıtlarının hukuken geçerli kayıtlar olup olmadığı, davacı ... zilyetliğinin 1858 tarihli Arazi Kanunnamesi’nin 20 ve 78. maddeleri gereğince tapu kaydının hukukî kıymetini kaybettirecek nitelikte bulunup bulunmadığı, davacıların tutunduğu tapu kayıtlarına kapsam tayini gerekip gerekmediği, dava konusu taşınmazın orman sayılan yerlerden olup olmadığı ve taşınmazın niteliğinden kaynaklı olarak zilyetlik yoluyla iktisabını engelleyen bir durumun bulunup bulunmadığı, sonucuna göre de, mahkemece tapu kayıtlarına kapsam tayini yönünden bozma ilamında belirtilen şekilde araştırma ve inceleme yapılmasının gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

19. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu ... ili ... ilçesi ... köyü ... mevkiinde kain 189 ada 23 parsel sayılı taşınmazın 14.12.2007 tarihinde yapılan kadastro çalışması neticesinde, tarla niteliğinde, 1236,61 m2 olarak aynı ada 21 ve 22 sayılı parseller ile bir bütün hâlinde ... kızı ...’nun ceddinden intikalen ve taksimen zilyetliğinde iken 1990 yılında üç parçaya ifraz ederek dava konusu taşınmazı tutanağa ekli 21.08.1990 tarihli harici satış senedi ile ...’a satarak hak ve alakasını kestiği saptanmış ise de, taşınmazın ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 1990/529 Esas sayılı dosyasında davalı olduğu belirtilerek ve mülkiyet hanesi boş bırakılarak tespitinin yapıldığı anlaşılmaktadır.

20. Davacılar ... ve arkadaşlarının, ... Valide Sultan Vakfı’na ait olan Mart 1290/Safer 1291 tarih, 18 numaralı (4000 dönüm), 19 numaralı (3000 dönüm) ve 20 numaralı (7000 dönüm) maliki ... adına kayıtlı çiftlik tapu kayıtlarına dayandıkları, anılan tapu kayıtlarının ... (...) kızı ...’a intikal ederek Ağustos 1326 tarih 2, 3 ve 4 numaralı tapulara gittiği, ...’ın da çocukları ..., ..., ... ve ...’e ölünceye dek bakıp gözetmeleri karşılığında verdiği ve Eylül 1340 tarih 3, 4 ve 5 numaralı kayıtların oluştuğu, bu kayıtların da 7.2.1962 tarih 1, 4 ve 5 numaralı tapulara tedavül gördüğü; 18 numaralı kök tapu kaydının 23.05.1969 tarih 10 ve 11 numaralı tapulara, oradan da 21.07.1969 tarih 63 ve 64 numaralı tapulara gittiği, bu kayıtların da ... köyü 1 ilâ 169 numaralı parsellere revizyon gördüğü; 19 numaralı kök tapu kaydının revizyon görmediği; 20 numaralı kök tapu kaydının ise ... köyü 373 ilâ 633 numaralı parsellere revizyon gördüğünün belirtildiği, ancak tespitlere itiraz edildiği; tapu kayıtlarının ... Çiftliğine ait ... köyü 1 ilâ 169 sayılı parsellere revizyon gören sınırlarının; D: Mezar Gediği, B: Dikili Taş, K: ..., G: ... ve bu yerden müfrez çiftlik; ...-... Çiftliğine ait Şubat 1962 tarih 1 sıra numarada 639 hektar 5240 m2 yüzölçümündeki (7000 dönüm) kadastro sırasında ... köyü 373 ilâ 633 sayılı parsellere revizyon gören sınırları; D: Kocalan ve Balan Dağı, B: Taşbük ve ..., K: Çilecik Gediği, G: Gökbel ve Karadağ ve Mezar Gediği ile çevrili olan ve ... (...) Çiftliğine ait Şubat 1962 tarih 4 sıra numarada 275 hektar 7907 m2 (3000 dönüm) yüzölçümündeki ve kadastro sırasında hiç bir parsele revizyon görmeyen sınırları; D: Mezar Gediği, B: İnbükü ve Dikilitaş K. ..., G: ... sınırlı kayıtlar olduğu ve bu kayıtların doğru temele dayanan, intikalleri düzenli yapılan tapu kaydı niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.

21. Öncelikle, davacı ... ve arkadaşlarının dayandığı tapu kayıtları; hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelememesi, bazı hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbiri ile düz hatlarla birleştirilmesi suretiyle meydana gelen geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dağ, dere, orman, ırmak, tepe gibi yerlerin bulunması, diğer bir anlatımla 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/C maddesine göre sınırların değişebilir ve genişletilmeye elverişli olması nedeniyle dayanılan kayıtlar sabit hudutlu tapu kayıtları olmadığından hudutları ile değil, miktarı ile geçerli olan tapu kayıtlarıdır.

22. Diğer yandan, davacı tapu maliklerinin (... ailesi) dayandığı Mart 1290/Safer 1291 tarih 18, 19 ve 20 numaralı kök tapu kayıtları kapsamındaki taşınmazların ... Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas, 2001/16 Karar sayılı dosyasına sunulan 08.03.2000 tarihli ..., ... ve ... tarafından düzenlenen raporda belirtildiği gibi, gayrisahih (tahsisat kabilinden, irsadi ) vakıf taşınmazı olarak ... Valide Sultan Vakfına ait olan ve geliri vakfedilen mirî araziler olduğu ve bu hususun aynı tapu kayıtlarına dayalı olarak açılan ve Yargıtay’dan geçerek kesinleşen bir çok dava sonucunda saptandığı da açıktır.

23. Mirî arazilerde uygulanan 1274 tarihli (1858) Arazi Kanunnamesi’nin 20. ve 78. maddesinin yürürlükte olduğu da tartışmasızdır. Dava konusu edilen taşınmazda/taşınmazlarda da koşulları varsa bu hükümler uygulanacaktır. Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesinin uygulanmasında öncelikle dava konusu taşınmazın zilyet edilebilir nitelikte bir taşınmaz olması gerekir. Diğer iktisap şartları da şöyle sıralanmaktadır:

1) Davacının kesintisiz 10 yıl boyunca araziye malik sıfatıyla zilyet olması

2) Davacının süre boyunca küçük veya gayri mümeyyiz olmaması

3) Davacının araziye kaba güçle el koymuş olmaması

4)Arazinin ulaşması çok uzun sürecek uzak bir yerde olmaması (Sahibinin yaşadığı yer açısından)

5)Davacının araziyi geçerli bir sebep olmaksızın ele geçirip kullandığını süre içinde ikrar ve itiraf etmiş olmaması.

Şu hâlde, 10 yıl boyunca malik sıfatıyla zilyet olma, Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesine göre hak kazanmanın temel şartıdır. 20. maddenin aradığı maddi vakıaların ve kanuni şartların Medeni Kanun’un yürürlük tarihi olan 04.10.1926 tarihine dek tamamlanmış olması gereklidir. Buna göre, mirî arazi niteliğindeki tapulu taşınmaz zilyedi tarafından malik sıfatıyla 04.10.1926 tarihinde yürürlüğe giren Medeni Kanun’dan geriye doğru yani en az 1916 yılından 1926 yılına kadar kullanılıyorsa ve anılan maddedeki diğer koşulların da gerçekleşmesi hâlinde zilyet lehine tescil kararı verilebilecektir. Bunun yanı sıra edinim koşullarının oluşup oluşmadığının, her parsel yönünden ayrı ayrı irdelenmesi, parsel bazında tapu kaydının hukukî kıymetini koruyup korumadığının değerlendirilmesi gerekir. Tapu kaydının dava konusu edilen bir taşınmaz yönünden Arazi Kanunnamesi’nde belirtilen hükümler gözetilerek hukukî kıymetini yitirmiş olması, o tapu kaydının tamamen hukukî kıymetini yitirdiği anlamına gelmeyip, sadece dava konusu edilen ilgili taşınmaz yönünden hukukî kıymetini kaybettiğini göstermektedir. Başka bir taşınmaz yönünden aynı tapu kaydı, Arazi Kanunnamesi’ndeki koşullar oluşmamışsa hukukî kıymetini koruyacaktır.

24. Mahkemece dikkate alınması gereken husus, dava konusu edilen taşınmaz kadim tarım arazisi ise zilyedi lehine 1274 tarihli (1858) Arazi Kanunnamesi’nin 20.maddesinde düzenlenen koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılmasıdır. Taşınmaz kadim tarım arazisi olmayıp, hâli arazi gibi zilyet edilmesi olanaklı bir yer değilse, en az 1916-1926 yılları arası 10 yıl zilyet olma koşulu gerçekleşmiş olmayacağından ve tapu hukukî kıymetini kaybetmeyeceğinden tapu kaydının kapsamının belirlenmesi ve hak sahibi olacak kişinin belirlenen bu kapsamdaki yeri kullanıyor olması gerekir.

25. Öte yandan, dava konusu taşınmazın orman sayılan yerlerden olup olmadığının tespiti bakımından orman kavramı ve mevzuatının irdelenmesinde yarar vardır.

26. 1937 tarihli 3116 sayılı Orman Kanunu, Cumhuriyet döneminin ormanlarla ilgili ilk toplu mevzuatı olarak yürürlüğe girmiştir. Ormanın hukukî tanımı ilk defa bu Kanunda yapılmış, 1938 yılında 3444 sayılı Kanun'la bazı maddeleri değiştirilmiş, 1945 yılında da 4785 sayılı Kanun'la orman tanımının yer aldığı 1. maddesinde değişiklik yapılarak Devlet Ormanları dışındaki özel ormanların bazı istisnaları hariç olmak üzere devletleştirilmesi esası getirilmiştir.

27. 1950 yılında 5653 sayılı Kanun ile 3116 sayılı Kanun’un 1. maddesinde orman; “Bu kanunun tatbikinde kendi kendine yetişmiş veya emekle yetiştirilmiş olup da herhangi bir çeşit orman hasılatı veren ağaç ve ağaççıkların toplu halleri ile beraber orman sayılır” şeklinde tanımlanmıştır. 1956 tarihinde yürürlüğe giren 6831 sayılı Orman Kanunu’nda da, 3116 sayılı Kanun gibi 1. maddesinde orman tanımına yer verilmiş ancak maddenin kapsamı daha genişletilmiştir.

28. 6831 sayılı Kanun'un 1. maddesi;

“Tabii olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır.

Ancak :

A) Sazlıklar;

B) Step nebatlariyle örtülü yerler;

C) Her çeşit dikenlikler;

Ç) Parklar;

D) (Değişik: 23/9/1983 - 2896/1 md.) Şehir mezarlıklarıyla kasaba ve köylerin hudutları içerisinde bulunan eski (kadim) mezarlıklardaki ağaç ve ağaçlıklarla örtülü yerler,

E) Sahipli arazide bulunan ve civarındaki ormanlarda tabii olarak yetişmiyen ağaç ve ağaççık nevilerinin bulunduğu yerler;

F) (Değişik : 22/5/1987 - 3373/1 md.) Orman sınırları içinde veya bitişiğinde tapulu, orman sınırları dışında ise her türlü tasarruf belgeleriyle özel mülkiyette bulunan ve tarım arazisi olarak kullanılan, dağınık veya yer yer küme ve sıra halinde ki her nevi ağaç ve ağaçcıklarla örtülü yerler,

G) (Değişik : 22/5/1987 - 3373/1 md.) Orman sınırları dışında olup, yüzölçümü üç hektarı aşmayan sahipli arazideki her nevi ağaç ve ağaççıklarla örtülü yerler,

H) (Değişik: 5/11/2003-4999/1 md.) Orman sınırları içinde veya bitişiğinde tapulu, orman sınırları dışında ise her türlü tasarruf belgeleri ile özel mülkiyette bulunan ve muhitin hususiyetlerine göre yetişmiş veya yetiştirilecek olan (…)(1) fıstık çamlıkları ve palamut meşelikleri dahil olmak üzere her nevi meyveli ağaç ve ağaççıklar;

İ) (Değişik: 23/9/1983 - 2896/1 md.) Sahipli arazideki aşılı ve aşısız zeytinliklerle, özel kanunu gereğince Devlet Ormanlarından tefrik edilmiş ve imar, ıslah ve temlik şartları yerine getirilmiş bulunan yabani zeytinlikler ile 9/7/1956 tarih ve 6777 sayılı Kanunda tasrih edilen yabani veya aşılanmış fıstıklık, sakızlık ve harnupluklar.

J) Funda veya makilerle örtülü orman ve toprak muhafaza karakteri taşımayan yerler, orman sayılmaz” şeklinde düzenlenmiştir.

29. 1956 yılında 6831 sayılı Kanun ile birlikte 3116 sayılı ve sonraki kanunlarda yer alan “orman mahsulü verme” koşuluna yer verilmemiş, ölçüt olarak “orman ve toprak muhafaza karakteri taşıyıp taşımama olgusu” getirilmiştir (Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 30.04.2010 tarihli ve 2004/1 E., 2010/1 K. sayılı kararı).

30. Bu açıklamalar ışığında öncelikle davacılar ... ve arkadaşlarının dayandığı tapu kayıtlarının dava konusu taşınmaz bakımından hukukî kıymetini koruyup korumadığının tespiti gerekmektedir.

31. Kadastro Mahkemesi aşamasında 25.09.2010 tarihinde dava konusu taşınmaz başında yapılan keşif sırasında dinlenen 1928 doğumlu mahalli bilirkişi beyanında, dava konusu taşınmazın 20, 21 ve 22 sayılı parseller ile bir bütün hâlinde evvelinde ...’e ait olduğunu, ...’in ikinci dünya savaşı yıllarında öldüğünü, ölümü ile taşınmazın oğlu ...’e kaldığını, ... tarafından kırk yıl kadar önce ...’na satıldığını, ...’nin eşi ...’na verdiğini, ...’nin de sattığını, ancak alan kişiyi tanımadığını, davacılar ... ve arkadaşlarının isimlerini köyde 1970’li yıllarda kadastro çalışmaları sırasında duyduğunu, çok sayıda taşınmaza dava açmışlar ise de hepsini kaybettiklerini, köyde yerleri olduğunu ve bu yerlerini kiraya verdiklerini şimdiye kadar duymadığını ve görmediğini ifade ettiği, 1922 ve 1951 doğumlu davacı zilyet tanıklarının da dava konusu taşınmazın evveli ile ilgili mahalli bilirkişi beyanını aynen tekrarladıkları anlaşılmaktadır. Mahkeme tarafından yapılan gözlemde; taşınmazın üçgen biçimde olduğu, etrafının çok eskiden yapıldığı belli yüksek olmayan taş duvarla çevrili olduğu, kuzey kısmında bir bölümünün tescil harici kaldığı, tescil harici kalan kısım içerisinde orta yere yakın bölümde üç adet sığla ağacının bulunduğu, taşınmazın yakın zamanda zirai amaçla kullanıldığını gösterir emare bulunmadığı, batısında ... dere yatağının bulunduğu, doğusunun sığla ağaçları ile kaplı olduğu tespit edilmiştir.

32. Fen bilirkişi, dava konusu 189 ada 23 parsel sayılı taşınmazın 1236,72 m2 olduğunu, ekli krokisinde kesik çizgilerle gösterdiği dava konusu taşınmazın kuzeyinde kalan 705,78 m2’lik kısmın orman sınırları içerisinde bırakıldığını (doğrusu tescil harici bırakıldığı) tespit etmiştir. Ziraat bilirkişi, dava konusu taşınmazın düz ve hudutlarının bir metre yüksekliğinde taş duvar ile çevrili olduğunu, kuzeyinde tespit dışı bırakılan kısım yönünden de hak iddia edildiği, taşınmazdaki toprağın derin bir profile sahip (100-120 cm) killi-tınlı, su tutma kapasitesi iyi düzeyde, gevşek, geçirgen ve süzek olduğunu, bu hususların toprağın uzun yıllardır işlendiğini gösterdiği ve bu nedenle de toprağın ince taneli olduğunu, ancak taşınmazın son 4-5 yıldır ekilip biçilmediğini, hayvan otlatmak maksadıyla kullanıldığını, dava konusu taşınmaz içerisinde iki adet kırk yaşlarında yabani armut (ahlat) ağacı ve bir adet on beş yaşlarında günlük (sığla) ağacı bulunduğunu, kuzey kısımda tescil harici bırakılan yerde ise üç adet yüz yaşlarında günlük (sığla) ağacı bulunduğunu, taşınmazın zirai manada imar-ihyasının tespitten geriye doğru yaklaşık 40-45 yıl öncesinden tamamlandığını (bir başka ifadeyle zilyetliğin tamamlanma tarihinden daha da öncesine dayandığı) ve kadim ziraat arazisi olduğunu belirtmiştir. Orman bilirkişi, dava konusu taşınmazın 1967 yılında kesinleşmiş orman tahdidi dışında kaldığını, orman içi açıklık olmadığı gibi 6831 sayılı Kanun’un 1744 sayılı Kanun ile değişik 2. madde ve 3302 sayılı Kanun ile değişik 2/B maddesi kapsamında orman dışına çıkarılan yerlerden de olmadığını, taşınmaz içerisinde toprak muhafaza karakterli bitki örtüsü bulunmadığını, toprak yapısı ve bitki örtüsü yönünden orman niteliğinin bulunmadığını, dava konusu taşınmazın kuzeyindeki kısmın (içerisinde üç adet yüz yaşında sığla ağacı bulunan kısım) orman olması nedeniyle tespit harici bırakıldığını, 1959 ve 1996 tarihli memleket haritaları ile 1992 tarihli hava fotoğrafında dava konusu taşınmazın açıklık gözüktüğünü, yine amenajman planında (Z) rumuzlu ziraat arazisi olarak geçtiğini saptamıştır. Jeoloji bilirkişi, dava konusu taşınmazda kayalık, taşlık, doğal kumluk, çakıllık, sazlık ve bataklık bir alanın bulunmadığını tespit etmiştir.

33. Dosya içeriği, toplanan deliller ve özellikle bilirkişi raporları ile de doğrulanan mahalli bilirkişi ve zilyet tanık beyanlarına göre; ... Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas, 2001/16 Karar sayılı dosyasına sunulan 08.03.2000 tarihli ..., ... ve ... tarafından düzenlenen raporda da belirtildiği gibi, davacı tapu maliklerinin (... ailesi) dayandığı Mart 1290/Safer 1291 tarih 18, 19 ve 20 numaralı kök tapu kayıtları kapsamındaki taşınmazların ... Valide Sultan Vakfı’na ait taşınmazlardan geliri vakfedilen (tahsisat kabilinden, irsadi) miri arazilerden olduğu, miri arazilerde uygulanan ve hâlen yürürlükte olan 1858 tarihli Arazi Kanunnamesi’nin 20. ve 78. maddelerinin eldeki davaya uygulanması gerektiği, dava konusu taşınmazın zilyet edilebilir nitelikte bir taşınmaz olduğu, davacı ve önceki zilyetlerin dava konusu taşınmazı bir insan ömrünü aşan zamandan beri malik sıfatıyla ve zirai amaçla kullandığı, bu zilyetliğin Medeni Kanun’un yürürlük tarihi olan 04.10.1926 tarihinden önce en az 10 yıllık süreyi kapsadığı, bir başka ifadeyle en az 1916 yılından 1926 yılına kadar davacı tarafın zilyetliğinin kanıtlandığı, bu durum karşısında davacı ... ailesinin tutunduğu tapu kayıtlarının Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesi gereğince dava konusu taşınmaz bakımından hukukî kıymetini yitirdiği ve dayanılan tapu kayıtlarına kapsam tayini gerekmediği anlaşılmaktadır.

34. Yukarıda yer verilen tespitler çerçevesinde dava konusu taşınmazın orman sayılan yerlerden olup olmadığı değerlendirildiğinde; mahkemece, dava konusu taşınmazın orman olduğu saptanırken içerisinde dört adet sığla ağacı bulunduğu belirtilmiş ise de yukarıda (§31) açıklandığı üzere üç adet yüz yaşındaki sığla ağacının dava konusu taşınmazın kuzeyinde tescil harici bırakılan kısımda yer aldığı, dava konusu taşınmaz içerisinde sadece 15 yaşlarında (genç) bir adet sığla ağacının bulunduğu ve taşınmaz üzerinde kapalılık oluşturmadığı, içerisinde toprak muhafaza karakterli bitki örtüsünün bulunmadığı, 1959 ve 1996 tarihli memleket haritaları ile 1992 tarihli hava fotoğrafında dava konusu taşınmazın açıklık gözüktüğü, yine amenajman planında (Z) rumuzlu ziraat arazisi olarak geçtiği, her ne kadar son 4-5 yılda taşınmazda tarım yapılmamışsa da bu durumun taşınmazın terk edildiği anlamına gelmediği, orman tahdit haritası ve tutanaklarının uygulanması ile taşınmazın orman tahdidi dışında kaldığının da tespit edildiği bir bütün hâlinde gözetildiğinde, dava konusu taşınmazın orman sayılan yerlerden olmadığı ve zilyet edilebilir nitelikte bulunduğu ortadadır. Mahkemenin, taşınmazın niteliğinden kaynaklı olarak zilyetlik yoluyla iktisap edilemeyeceği şeklindeki gerekçesi doğru değildir.

35. O hâlde, dava konusu taşınmazın niteliğinden kaynaklı kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğiyle edinimine engel bir durumun bulunmadığı gözetilerek dosya kapsamındaki mevcut bilgi ve belgeler çerçevesinde davacı zilyet lehine 3402 sayılı Kanun’un 14. maddesindeki iktisap koşullarının oluşup oluşmadığı değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekmektedir.

36. Hâl böyle olunca direnme kararı, yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

I- Birleştirilen davada davacılar ... ve arkadaşları vekilinin temyiz itirazlarının (§18-23) ve (§29-32) bentleri arasında açıklanan nedenlerle REDDİNE,

II- Davacı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının (§24-28) ve (§33-34) bentleri arasında açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22.11.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.