Logo

Hukuk Genel Kurulu2022/172 E. 2022/1656 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Muteriz davacıların tapu kayıtlarının hukuki geçerliliği, müdahil davacıların zilyetliğinin tapu kaydının hukuki değerini yitirip yitirmediği, tapu kayıtlarına kapsam tayini gerekip gerekmediği, taşınmazın orman olup olmadığı ve zilyetliğin mümkün olup olmadığı hususları.

Gerekçe ve Sonuç: 190 ada 99 parsel yönünden, direnme kararının gerekçesi ile hüküm fıkrası arasında çelişki bulunduğu ve usulüne uygun bir direnme kararı mevcut olmadığı, 192 ada 13 parsel yönünden ise, davacıların zilyetliğinin Arazi Kanunnamesi'nin 20. maddesi şartlarını sağladığı ve tapu kaydının bu kısım yönünden hukuki değerini yitirdiği, ancak C kısmı hakkında hüküm kurulmadığı gözetilerek direnme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi

1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen “kadastro tespitine itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... Kadastro Mahkemesince müdahil davacılar ... ve ...’in davalarının kısmen kabulüne, müdahil davacı ... İdaresinin davasının kabulüne, muteriz davacıların davasının reddine ilişkin olarak verilen karar muteriz davacılar ... ve arkadaşları vekili, birleştirilen davada davacı ... vekili, davalı ... İdaresi ve davalı Hazine vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı muteriz davacılar ... ve arkadaşları vekili ile davalı ... İdaresi ve davalı Hazine vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Asıl Davada Davacı İstemi:

4. Davacı ... vekili ... Asliye Hukuk Mahkemesine sunduğu 18.09.1995 havale tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin, ... ilçesi ... köyü ... mevkiinde bulunan ve doğusu:..., batısı:..., güneyi:... ... vereseleri, kuzeyi:... çayı ile çevrili yaklaşık 2000 m2 yüzölçümündeki taşınmazı 30 yıldan daha uzun zamandan beri malik sıfatıyla nizasız ve fasılasız zilyetliğinde bulunduran ...’dan 03.10.1994 tarihli senetle; yine aynı mevkide bulunan ve doğusu:..., batısı:... ..., güneyi:..., kuzeyi:... taşınmazları ile çevrili yaklaşık 1000 m2 yüzölçümündeki taşınmazı 30 yıldan daha uzun zamandan beri malik sıfatıyla nizasız ve fasılasız zilyetliğinde bulunduran ...’den 04.09.1995 tarihli senetle devraldığını, tarla niteliğindeki bu iki taşınmazı satın aldığı tarihten bu yana kullandığını ileri sürerek anılan taşınmazların müvekkili adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

5. Muteriz davacılar ... ve arkadaşları vekili 10.10.1995 tarihli itiraz dilekçesince; tescil davasına konu taşınmazların müvekkilleri ve murisleri adına kayıtlı 21.07.1969 tarihli ve 63, 64 sıra ve 07.02.1962 tarih 1 ilâ 4 sıra ve Eylül/1340 tarihli ve 3 sıra numarada kayıtlı tapular ile geldi kayıtları kapsamında kaldığını, sözü edilen tapuların iç hudutları itibariyle birbiri içerisine girdiğini, anılan tapuların ve geldi kayıtlarının icareteynli vakıf olup ilgili mevzuat gereği müvekkillerinin m...tine geçtiğini, tapuların hukukî kıymetini koruduğunu, davacı tarafından mükerrer tapu kaydı oluşturulmak istendiğini ileri sürerek asıl davanın reddine ve davacının el atmasının önlenmesine karar verilmesini istemiştir.

6. Muteriz davacılar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ..., ... ... ve ... vekili 01.10.2009 tarihli dilekçesiyle; vekâletnamesindeki feragat yetkisine dayalı olarak kadastro tespitine itiraz davasından feragat ettiğini mahkemeye bildirmiştir.

7. Müdahil ... vekili 28.06.2010 tarihli dilekçesiyle; dava konusu 192 ada 13 parsel sayılı taşınmazla ilgili müdahale talep ettiklerini, dava konusu taşınmazın aslen ... zilyetliğinde ve tasarrufunda iken müvekkili tarafından 25.01.2007 tarihli senetle satın alındığını, anılan taşınmazın 500 m2’lik kısmını ...’e sattığını, müvekkilinin kalan kısmı satın aldığı tarihten itibaren kullandığını ileri sürerek 192 ada 13 sayılı parselin müvekkili adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

8. Müdahil ... vekili 07.10.2010 tarihli dilekçesiyle; dava konusu 192 ada 13 parsel sayılı taşınmazla ilgili müdahale talep ettiklerini, dava konusu taşınmazın aslen ... zilyetliğinde ve tasarrufunda iken müvekkili tarafından 1000 m2’lik kısmının 26.01.2007 tarihli senetle satın alındığını, yine ... tarafından 1000 m2’lik kısmın 25.01.2007 tarihinde ...’e, ... tarafından 500 m2’lik kısmın 08.02.2007 tarihinde ...’e satıldığını, müvekkili tarafından ...’den 500 m2’lik kısmın 27.02.2007 tarihli senetle satın alındığını ileri sürerek 192 ada 13 sayılı parselin müvekkili adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

Birleştirilen 2009/1764 Esas Sayılı Davada Davacı İstemi:

9. Davacılar ... ve ... vekili ... Asliye Hukuk Mahkemesine sunduğu 21.05.1997 havale tarihli dava dilekçesinde; ... ilçesi ... köyü ... mevkiinde bulunan ve doğusu:...-..., batısı:dere (... çayı), güneyi:..., kuzeyi:... taşınmazları ile çevrili yaklaşık 2000 m2 yüzölçümündeki taşınmazı müvekkillerinin 27.12.1995 tarihli senetle ...’den; yine aynı mevkide bulunan ve doğusu:..., batısı:... ..., güneyi:yol, kuzeyi:... taşınmazları ile çevrili yaklaşık 2000 m2 yüzölçümündeki taşınmazı müvekkillerinin 06.06.1995 tarihinde ...’dan satın aldığını, önceki zilyetlerin satış tarihine kadar 20 yıldan fazla süre nizasız, fasılasız ve malik sıfatıyla kullanımlarının olduğunu, daha sonra müvekkilleri tarafından kullanımın devam ettiğini ileri sürerek anılan taşınmazların müvekkili adına müşterek olarak tesciline karar verilmesini istemiş, davacılar vekili 27.09.2004 tarihli dilekçesiyle; müvekkili ...’ın tescil talep edilen taşınmazlardaki ½’şer paylarının tamamını ekli 07.07.2004 tarihli senetle diğer müvekkili ...’a sattığını ileri sürerek taşınmazların tamamının müvekkili ... adına tescilini istemiş, davacı asıl ... kimlik tespitinin yapıldığı 21.07.2004 tarihli dilekçesiyle; dava konusu taşınmazlardaki ½’şer paylarını devrettiğinden davacılık hak ve sıfatını da diğer davacıya devrettiğini bildirmiştir.

10. Muteriz davacılar ... ve arkadaşları vekili 18.11.1997 havale tarihli itiraz dilekçesinde; tescil davasına konu taşınmazların müvekkilleri ve murisleri adına kayıtlı 21.07.1969 tarihli ve 63, 64 sıra ve 07.02.1962 tarih 1 ilâ 4 sıra ve Eylül/1340 tarihli ve 3 sıra numarada kayıtlı tapular ile geldi kayıtları kapsamında kaldığını, tapulu taşınmazların zilyetlikle iktisabının mümkün olmadığını, davacılar tarafından mükerrer tapu kaydı oluşturulmak istendiğini ileri sürerek birleştirilen 2009/1764 esas sayılı davanın reddine ve davacıların el atmasının önlenmesine karar verilmesini istemiştir.

11. Müdahiller ... ve ... vekili 25.01.2010 tarihli dilekçesiyle; kadastro tespitinden önce 192 ada 7 ve 17 parsel sayılı taşınmazların yarısına isabet eden 1000 m2’lik kısmın müvekkilleri tarafından ...’den 1996 yılında satın alındığını, bu kısmın fiilen zilyetleri olduklarını, tespit sırasında anılan kısmın müvekkilleri adına tespit görmesi gerekirken ... ve ...’ın açtığı davada davalı olduğu değerlendirilerek tutanakların mahkemeye gönderilmesinin hatalı olduğunu ileri sürerek 192 ada 7 ve 17 sayılı parsellerin 17 sayılı parsel sınırından devam etmek suretiyle 1/2’sinin bir bütün hâlinde müvekkilleri adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

Birleştirilen 2010/257 Esas Sayılı Davada Davacı İstemi:

12. Davacı ... vekili ... Asliye Hukuk Mahkemesine sunduğu 26.06.2003 havale tarihli dava dilekçesinde; ... ilçesi ... köyünde bulunan ve doğusu:..., batısı:..., güneyi:..., kuzeyi:... taşınmazları ile çevrili yaklaşık 500 m2 yüzölçümündeki taşınmazı müvekkilinin 20 yıldan daha uzun zamandan beri malik sıfatıyla nizasız ve fasılasız zilyetliğinde bulunduran ...’den 17.10.2001 tarihinde devraldığını ileri sürerek taşınmazın müvekkili adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

Birleştirilen 2004/163 Esas Sayılı Davada Davacı İstemi:

13. Davacılar ... ve arkadaşları vekili ... Asliye Hukuk Mahkemesine sunduğu 01.09.2004 havale tarihli dava dilekçesinde; birleştirilen 2010/257 Esas sayılı tescil davasına konu edilen taşınmazın müvekkilleri ve murisleri adına kayıtlı ilk geldisi 1290 tarih, defter 9, varak 18 ve 19 ile gitti kayıtları kapsamında kaldığını, zilyetlikle iktisabının mümkün olmadığını, anılan tapuların ve geldi kayıtlarının icareteynli vakıf olup, ilgili mevzuat gereği müvekkillerinin m...tine geçtiğini, dava konusu taşınmazın da aynı çiftlik hududunda kalan diğer yerler gibi icara verilmek suretiyle kullanıldığını, tapu kayıtlarının muntazam intikal ve tedavül gördüğünü, 1970 yılındaki kadastro işlemleri sırasında tapu malikleri ile çiftlik köylüleri arasında ihtilaflar çıkması üzerine müvekkillerinin tasarruflarına kaba kuvvetle son verildiğini ileri sürerek tescil davası ile birleştirilmesine, tescil davasının reddine ve davalı ...’nın el atmasının önlenmesine karar verilmesini istemiştir.

Asıl ve Birleştirilen Davalarda Davalı Cevabı:

14. Davalı ... idaresi vekili; orman tahdit haritası getirtilerek yapılacak keşif ile taşınmazların ormanla ilişiğinin saptanacağını belirterek davaların reddini savunmuştur.

15. Davalı Hazine vekili; dava konusu taşınmazların devletin hüküm ve tasarrufu altında olan taşınmazlardan olup olmadığının araştırılması gerektiğini belirterek davaların reddini savunmuştur.

16. Davalı ... Köyü Tüzel Kişiliği; usulüne uygun tebligata rağmen cevap dilekçesi sunmadığı gibi duruşmaları da takip etmemiştir.

İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı:

17. ... Asliye Hukuk Mahkemesince; davalar birleştirildikten sonra, davaya konu parseller hakkında kadastro tutanağı düzenlenmiş olması nedeniyle 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 5. ve 27. maddeleri gereğince görevsizlik kararı ile dosya Kadastro Mahkemesine aktarılmıştır.

18. ... Kadastro Mahkemesinin 17.03.2011 tarihli ve 2009/1524 E., 2011/178 K. sayılı kararı ile; davacılar ... ve arkadaşlarının mirasbırakanı ...’a isabet ettiği bildirilen çiftliklerin paylaşma işleminin 21 Haziran 1885 (1301 H) tarihli başvuru ile yapılmasına karşın, başvuru ile ilgili belgelerin bekletilerek 25 yıl sonra 21 Ağustos 1326 tarihinde yapıldığı, 26 Temmuz 1291 tarihinde yürürlüğe giren Nizamname hükümlerine göre bu tarihten sonra vakıflarla ilgili olarak her türlü kayıt ve belgelerin tapu idarelerine devredildiği, her türlü tasarruf işlemlerinin devrin yapıldığı tapu idarelerince yapılması gerektiği, miras paylaşımının 1301 tarihinde yapılması nedeni ile tapu maliki ...nin en geç bu tarihte öldüğünün kabulünün zorunlu olduğu, 1326 tarihine kadar tapu intikalinin yaptırılmayarak beklenildiği ve 1326 da Liva Meclisinde yaptırıldığı; 26 Temmuz 1291 tarihli Nizamname gereği Tapu Memurluğu önünde yapılması gerekirken neden 25 yıl sonra liva meclisinde yaptırıldığının anlaşılamadığı, davacıların dayandıkları bütün tapu kayıtlarının bu kayda dayanan ve bu kayıttan tedavül gören tapu kayıtları olduğu, işlem tarihi itibarı ile uyulması gereken yasal prosedüre uyulmayarak intikal yapılmasının ve bu intikal içinde 25 yıl beklenilmesinin tapunun hukukî kıymetinin kalmadığını gösterdiği, yapıldığı tarihte meri olan yasanın ya da mevzuatın öngördüğü maddi ya da şekli şartları taşımayan işlemlerin hukukî sonuç doğurmasının mümkün olmadığı, bu durumda tapu kaydının hukukî kıymetini kaybettiği, davacı ... ve arkadaşlarının tutunduğu tapu kaydının gayri sabit sınırlı olup, dayanılan kayıtlardaki hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelemesi, bazı hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbirleri ile düz hatlarla birleştirilmesi sonucu oluşan geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dere, dağ, ırmak, tepe, orman, kayalık-taşlık alan gibi yerlerin bulunması, dış hat ya da sınır olarak belirlenen geometrik şeklin tarafları bağlayıcı addedilmesinin olanaksız olduğu, zira tapu kaydını sınırları itibarı ile geçerli bir tapu kaydı saymanın olanaklı olmadığı, tapu kaydının sabit kabul edilebilecek bir sınırı olmadığı için tapu kaydında yazılı miktarın nereden ölçüleceğini tespit etmenin mümkün olmadığı, kadastro çalışması sırasında tespit gören ve özel m...te konu olabilecek nitelikte olan arazilerin çevresi dağ, tepe, orman, taşlık, kayalık ve benzeri arazilerle çevrili küçük sayılabilecek alanlardan oluştuğu, sınırların birleştirilmesi ile oluşan geometrik şeklin içinde kalan arazi yapısı içerisinde miktar itibarı ile uygulama yaparak davacıların tutundukları tapu kapsamında taşınmaz belirlenemeyeceği, tapu kaydının miktarı itibarı ile de uygulanamayacağı, bu açıdan da tapu kaydının hukukî sonuç doğurmasının mümkün olmadığı, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B maddesi uyarınca harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise, kayıt ve belgelerde gösterilen sınırlar esas alınarak tespit yapılacağı, davacının ise, davalı tarafın taşınmazı kendilerine teb’an ve kiracı sıfatıyla kullandığını kanıtlayamadığı, eski tapu kaydının davacıların zilyetliği ile birleşmediği, m...t iktisabı için zilyetliklerinin bulunmadığı, kaldı ki, tapu kayıtlarının miktar itibarı ile geçerli tapu kaydı olduğu varsayılsa bile; tapu kaydında kayden yazılı taşınmaz miktarı, tapu kaydında malik görünen kişi sayısı, kaydın oluşturulduğu ve tedavül gördüğü zamanın tarımsal üretim metot ve tekniği, toprak işlemenin hayvan ve insan gücü ile yapılması, bir insanın da işleyeceği alanın çok kısıtlı olması hususları nazara alındığında davacıların tutundukları tapu kaydında belirtilen miktarı işlemelerinin, aynı şekilde mirasbırakanlarının da işlemesinin mümkün olmadığı, bu boyutta bir arazinin kiracılara verme usulü ile işlenmesi hâlinde bu durumun yöre halkının gözünden kaçmasının, şahit olan insan bulunamamasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı, tapuda malik görünenlerin davaya konu taşınmaza hiçbir zaman zilyet olmadıkları sabit olduğu için lehlerine tapunun hüküm doğurmasının mümkün olmadığı, dava konusu 192 ada 13 parsel sayılı taşınmazın fen bilirkişi raporunda A harfi ile gösterilen kısmın müdahil davacı ... ve B harfi ile gösterilen kısmın müdahil davacı ... ve taşınmazı onlara devredenler tarafından bir insan ömrünü aşan, eski zilyetlerden devralınarak, hiçbir itirazı uğramayan zilyetlikle malik sıfatı ile ekonomik amaca uygun olarak zirai gaye ile kullanıldığı, zilyetliğin öncesi tespit edilemeyen bir zamandan kadastro tespit tarihine ve nihayetinde de keşif tarihine kadar devam ettiği, 3402 sayılı Kanun’un 14. maddesindeki iktisap koşullarının anılan davacılar lehine oluştuğu, iktisabı engelleyen hukukî, fiili ve taşınmaz vasfından kaynaklanan bir hâlin bulunmadığı, anılan davacılar ve taşınmazı onlara devredenlerin Medeni Kanun’un yürürlük tarihinden önceki en az 10 yıllık zilyetliği nedeniyle davacı ... ailesinin tutunduğu tapu kayıtlarının dava konusu taşınmaz bakımından hukukî kıymetini yitirdiği, bu nedenle 192 ada 13 parsel sayılı taşınmazın krokisinde A harfi ile gösterilen kısmın müdahil davacı ..., B harfi ile gösterilen kısmın müdahil davacı ... adına tesciline, diğer davacıların davalarının reddine karar vermek gerektiği, dava konusu 192 ada 8 ve 192 ada(doğrusu 190 ada) 99 parsel sayılı taşınmazlar yönünden; 8 sayılı parselin eylemli orman olduğu, zirai amaçla kullanılan bir alan olmadığı, 99 sayılı parselin ise içinde ve sınırdaş arazilerdeki büyük çam ağaçlarının gölgesinde kaldığı, çam ağaçlarının varlığının taşınmazın evveliyatında orman olduğunu gösterdiği, batısında kalan sınırdaş arazinin devamı niteliğinde olduğu, Kanun Koyucunun hangi nedenle olursa olsun orman içi açıklıklarda özel m...t yolunu kapadığı, bu nedenle dava konusu taşınmazların memleket haritasında açıklık olarak gözükmesinin bu olguyu değiştirmeyeceği, anılan taşınmazların eylemli orman olduğu ve zilyetlikle iktisabının mümkün olmadığı, fen bilirkişi raporunda miktarı ve geometrik şekli gösterilen kısım hakkında kadastro tespit tutanağı düzenlenmediği, 3402 sayılı Kanun’un 26. maddesine göre Kadastro Mahkemesinin görevli olmadığı, görev hususunun kamu düzenine ilişkin olduğu ve re’sen nazara alınacağı gerekçesiyle müdahil davacılar ... ve ... ile Orman idaresinin davalarının kabulüne, diğer davacıların davalarının reddine, dava konusu 192 ada 13 parsel sayılı taşınmazın fen bilirkişi raporunda A harfi ile gösterilen 1112,13 m2’lik kısmın davacı ... adına kadastro tespit tutanağındaki vasıf ile tapuya tesciline, B harfi ile gösterilen 582,70 m2’lik kısmın aynı adada en son parsel numarasından sonra yeni bir parsel numarası verilmek suretiyle davacı ... adına tapuya tesciline, 192 ada 8 ve 192 ada(doğrusu 190 ada) 99 parsel sayılı taşınmazların orman vasfıyla tespit ve Hazine adına tapuya tesciline, dava konusu yapılan ancak tescil harici bırakılan kısımlar yönünden mahkemenin görevsizliğine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:

19. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde muteriz davacılar ... ve arkadaşları vekili, birleştirilen davada davacı ... vekili, müdahil davacı ... vekili (vekâlet ücretine hasren), davalı Hazine vekili ve davalı ... İdaresi vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

20. Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 31.01.2012 tarihli ve 2011/16001 E., 2012/673 K. sayılı kararı ile; ‘’...Bir kısım davacılar vekili Avukat ... tarafından dosyaya eklenmek üzere sunulan belgeler arasında yer alan ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 20.10.2010 gün ve 2010/1028-926 sayılı veraset ilamından, davacılardan ... ...'nin, 14.10.2010 tarihinde öldüğü, mirasçı olarak geride eşi ... kızı 1941 doğumlu ... ile çocukları ... ve ...'ın kaldığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, ...nin adı geçen mirasçıları davadan ve duruşma gününden haberdar edilmeden yargılama sona erdirilerek karar verilmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23.11.2011 gün ve 2011/11-554 -2011/684 sayılı kararında da değinildiği gibi, ...nin öldüğü tarihte yürürlükte bulunan 1086 sayılı H.Y.U.Y'nın 73. (6100 sayılı HMK’nun 27.) maddesinde yasanın gösterdiği istisnalar dışında hakimin tarafları dinlemeden veya iddia ve savunmalarını bildirmeleri için yasaya uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremeyeceği öngörülmüştür. Mahkemece davacı ... ...'nin ölümüyle, mirasçıları davadan ve duruşma gününden haberdar edilip, kanuni şekillere uygun olarak davet edilmedikçe hüküm verilmesi mümkün değildir. Aksi halde iddia ve savunma hakkı kısıtlanmış sayılır.

Açıklanan hususlar gözetilerek, davacılardan ... ...'nin yargılama sırasında öldüğü anlaşıldığından, dava dilekçesi ve duruşma gününün adı geçenin tüm mirasçılarına yöntemince tebliğe edilerek, davacı sıfatıyla davayı takip etmeleri için kendilerine olanak tanınması ve bu şekilde taraf teşkilinin sağlanması gerekirken, yargılamaya devamla işin esası hakkında karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.’’ gerekçesiyle ve bozma nedenine göre diğer yönlerin bu aşamada incelenmesine yer olmadığı belirtilerek hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı:

21. ... Kadastro Mahkemesinin 13.02.2013 tarihli ve 2012/46 E., 2013/57 K. sayılı kararı ile; bozma ilamına uyularak ve ... ... mirasçıları davaya dahil edilerek yapılan yargılama neticesinde aynı gerekçe ile ilk hükümdeki gibi karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:

22. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde muteriz davacılar ... ve arkadaşları vekili, birleştirilen davada davacı ... vekili, davalı Hazine vekili ve davalı ... İdaresi vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

23. Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 04.02.2014 tarihli ve 2013/9729 E., 2014/1470 K. sayılı kararı ile; ‘’…Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, kadastro tesbitine itiraza ilişkindir.

Çekişmeli taşınmazların bulunduğu yerde tespit tarihinden önce 1967 yılında yapılıp Kesinleşen orman kadastrosu ile daha sonra dava tarihinde kesinleşen aplikasyon ve 1744 sayılı Kanun ile değişik 6831 sayılı Kanunun 2. madde uygulaması ve 1988 ilâ 1990 yılları arasında yapılıp 08.07.1991 tarihinde ilân edilerek dava tarihinde kesinleşmemiş olan aplikasyon, sınırlandırması yapılmamış ormanların kadastrosu, 2896 ve 3302 sayılı kanunlar ile değişik 2/B madde uygulaması vardır.

1) Hazine vekili ve Orman Yönetimi vekilinin dava konusu 192 ada 13 parsel sayılı taşınmaza yönelik temyiz itirazlarına ilişkin olarak;

İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye, uzman orman bilirkişi tarafından orman kadastrosu, eski tarihli hava fotoğrafları ve memleket haritasına dayalı olarak yöntemine uygun biçimde yapılan inceleme ve araştırmada çekişmeli taşınmazın orman sayılmayan yerlerden olduğu anlaşıldığına ve (A) bölümüne ilişkin davacı ..., (B) bölümüne yönelik ise davacı ... yararına 3402 sayılı Kanunun 14. maddesinde yazılı kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının oluştuğu belirlendiğinden, dava konusu taşınmaza ilişkin temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2) Davacı ... vekili, Hazine vekili ve davacılar ... ... mirasçıları ve arkadaşları vekilinin dava konusu 192 ada 8 parsel sayılı taşınmaza ilişkin temyiz itirazları yönünden;

İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye ve özellikle keşif sonucu düzenlenen bilirkişi raporunda, taşınmazın eylemli biçimde orman olduğu saptandığına göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile bu parsel yönünden verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğundan onanması gerekmiştir.

3) Hazine vekilinin 192 ada 99, davacılar ... ... mirasçıları ve arkadaşları vekilinin dava konusu 192 ada 13 ve 99 parsel sayılı taşınmazlara ilişkin temyiz itirazlarına gelince;

Mahkemece, 192 ada 13 ve 99 parsel sayılı taşınmazlara ilişkin olarak davacı gerçek kişilerin dayandığı çiftlik tapu kayıtlarının hukuki kıymetini yitirdiği kabul edilerek hüküm kurulmuş ise de, yapılan araştırma ve inceleme hüküm kurmaya yeterli ve elverişli değildir. Şöyle ki; davacılar, kadastro mahkemesine aktarılan davada; çekişmeli taşınmazların Temmuz 1969 tarih 63, 64 ve Şubat 1962 tarih 4 sıra sayılı tapuların kapsamında kaldığını savunmuşlar, yargılama aşamasında başkaca delillere de dayanmalarına rağmen dayanılan tapu kayıtları ve delilleri taşınmazlara denetime elverişli ve yeterli kanaat oluşturacak şekilde uygulanmamıştır.

Ayrıca, davanın tarafları arasında çözülmesi gereken konular, çekişmeli taşınmazın, cinsi, ... Valide Sultan Vakfı olan ..., ... ve ... - ... Çiftlik tapuları kapsamında olup olmadığı, bu tapu kayıtları kapsamında ise, geldisi olan ... Valide Sultan Vakfının mülk araziden tahsis edilen, sahih ve icareteynli vakıf olup olmadığı, Mart 1290 tarih 18, 19 ve 20 numaralı çiftlik tapularından paylaşım ve intikal yoluyla oluşan Ağustos 1326 tarih 2, 3 ve 4 numaralı tapularda malik olarak görülen ... kızı ...'ın kök tapu kaydı maliki ... (...) ...'nin kızı olup olmadığı, tapu kayıtlarının doğru temele dayanıp dayanmadığı ve düzenli şekilde intikallerinin yapılıp yapılmadığı ve yine 1948 yılında ölen ... kızı ...ın davacı kişilerin miras bırakanı olup olmadığı, tapu kayıtlarının sahih esasa dayanıp dayanmadığı, çekişmeli taşınmazın bilinen en eski tarihte kimin tarafından kullanıldığı, kimden kime kaldığı, kadastro mahkemesine aktarılan tescil davasında dayanılan zilyetliğin Medenî Kanunun yürürlüğünden 10 yıl önceye uzanıp uzanmadığı, Arazi Kanunnamesinin 20 ya da 78. madde hükümlerinin yürürlükte olup olmadığı ve somut olayda uygulanıp uygulanamayacağı; davacıların dayandığı tapu kayıtlarının ... (... Çiftliği), ... (... çiftliği) ve ... (... Çifliği) Köylerinde yapılan kadastro işlemlerinde revizyon görüp görmediği, görmüş ise hangi parsellere revizyon gördüğü, hükmen uygulanmış ise hangi parsellere uygulandığı, harita, plan ya da krokisinin bulunup bulunmadığı, değişebilir sınırlar içerip içermediği, sınırları itibariyle ya da miktarı ile çekişmeli parseli kapsayıp kapsamadığı, kayıt fazlasının nereden kaynaklandığı, zilyetlik yoluyla edinilip edinilemeyeceği, zilyetlik yoluyla kazanma iddiasında bulunan kişiler için bu koşulların oluşup oluşmadığı, adlarına tescil kararı verilen kişilerin zilyetliklerinin kiracı sıfatıyla mı yoksa malik sıfatıyla mı olduğu, zilyetlerin, tapu malikleri ve maliki evvellerine kira ya da benzeri bir ödeme yapıp yapmadıkları, çiftlik tapu malikleri ile ... Köyünden 79 kişi arasında görülüp kesinleşen ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 1988/333-51 sayılı kararının ve davacıların sunduğu diğer kararların, davanın tarafları için kesin hüküm niteliğinde bulunup bulunmadığı, çekişmeli taşınmazın bu kararların kapsamında kalıp kalmadığına ilişkin olduğu halde, mahkemece bu sayılan olgular ve taraflarca ileri sürülen deliller gerektiği şekilde irdelenmemiş, hangi delile niçin değer verildiği ya da niçin değer verilmediği, hangisinin diğerine üstün tutulduğu konusunda yeterli açıklama yapılmamış, iddia ve savunmada ileri sürülen hususlar cevaplanmamıştır.

3402 sayılı Kanunun 26 ve devamı maddelerinde kadastro mahkemesinin yargılama usûlü düzenlenmiştir. İstisnalar dışında, kadastro mahkemesi de, genel mahkemelerde olduğu gibi, tarafların iddiaları ve savunmaları ile bağlı olup, aynı yere ilişkin olsa bile, farklı dosyalarda sunulan delillere dayanılarak, hüküm kurulamaz. Başka deyişle, istisnalar dışında, kadastro mahkemesinde de, delillerin taraflarca sunulması ve dosyasının taraflarca oluşturulması ilkesi geçerlidir. Tarafların ileri sürdüğü iddia ve savunmalar ile dayanılan deliller, kesin ya da takdiri delil olmasına göre mahkemece tek tek değerlendirilmelidir.

Mahkemece, çiftlik tapu kaydına tutunan davacı gerçek kişilerin iddiaları ve sundukları deliller, dayandıkları tapu kayıtları yöntemince uygulanmamış, tapu kaydı uygulaması yönünden, Kadastro Mahkemesinin 05.04.2001 gün ve 1996/11-16 sayılı kararı kesin hüküm olarak kabul edilmiş ve bu dosyadaki tapu uygulamasına dayanılmışsa da, bu karar, o davanın tarafı olan tapu malikleri ... ... ve paydaşları yönünden Kadastro Kanunun 34. maddesi gereğince kesin hüküm oluştursa da, Kadastro Mahkemesinin sözü edilen 1996/11 E. sayılı dosyasında taraf olmayan Hazine ve bu dosyanın davacıları olan ve zilyetlikle edinme iddiasında bulunan gerçek kişiler yönünden kesin hüküm oluşturmayacağı gözetilmemiştir.

Çiftlik tapu kaydına dayanan davacıların tapuları hakkında verilen Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 22.11.1978 gün ve 1977/11819-13674 sayılı ve 16. Hukuk Dairesinin 24.04.2001 gün ve 2001/418-2033 sayılı kararlarında açıklandığı gibi, Medenî Kanunun 04 Nisan 1926 tarihinde yayınlanıp 04 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra 29 Mayıs 1926 tarihli ve 864 sayılı Tatbikat (Uygulama) Kanunu'nun 43. maddesinin “Kanunu Medeniye, Borçlar Kanunu ve bu Tatbikat Kanununa aykırı olan hükümler ile “mecelle mülgadır” hükmüyle, Mecelle ve Medenî Kanuna aykırı olan diğer eski mevzuat açıkça yürürlükten kaldırıldığı halde, 1274 (1858) tarihli Arazi Kanunu, kaldırılan bu kanunlar arasında sayılmamıştır.

Medenî Kanunun yayınlandığı tarihten sonra ve fakat yürürlük tarihinden önce, kabul edilen 02.05.1926 tarih 837 sayılı Kanunla, Arazi Kanunnamesinin 68, 69, 70, 71, 74, 76, 84 ve 85. maddeleri yürürlükten kaldırıldığına göre, Arazi Kanunnamesi'nin diğer maddelerinin (özellikle Arazi Kanununun mera, yaylak ve kışlaklarla Medenî Kanuna aykırı olmayan diğer hükümlerinin) yürürlükte olduğunun kabul edilmesi gerektiği, nitekim 28 Şubat 1998 tarihinde yürürlüğe giren 4342 sayılı Mera Kanununun 36. maddesi ile Arazi Kanunnamesi'nin 97, 98, 99, 100, 101, 102 ve 105. maddelerinin yürürlükten kaldırılmış olması ve 27.01.1943 gün ve 5/7 sayılı ve yine 09.02.1944 gün ve 4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararlarında, 1274 (1858) tarihli Arazi Kanunnamesinin 45. maddesinin, Medenî Kanunun 658 ve 659. maddeleriyle zımnen yürürlükten kaldırıldığı, ancak, diğer maddelerinin halen yürürlükte olduğunun kabul edilmesi, yine Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 27.04.1949 gün ve 1948/7-1949/7 sayılı kararıyla da Arazi Kanunnamesinin 78. maddesi hükmüne değer verilmesi nedenleriyle, Arazi Kanunnamesinin Medeni Kanuna aykırı düşmeyen hükümlerinin, bu arada konuyla ilgili 20. ve 78. maddelerinin yürürlükte olduğunun kabulü ile somut olayda anılan kanun hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının araştırılıp tartışılması gerekmektedir.

Mahkemece, tapu kaydının çekişmeli parselleri kapsamadığı, bir an için kapsadığı kabul edilse bile, taşınmazların Medeni Kanunun yürürlüğünden önce tapu malikleri dışındaki kişiler tarafından 10 yıldan fazla süreyle zilyet edilmesi nedeniyle, Arazi Kanunnamesinin 20. ve 78. maddeleri gereğince tapu kaydına değer verilemeyeceği kabul edildiğine göre, dayanılan tapu kayıtlarının çekişmeli taşınmaza uyup uymadığı, başka bir anlatımla dava konusu taşınmazın davacılar ve katılan gerçek kişilere ait tapu kaydı kapsamında kalıp kalmadığı konusunda yapılan uygulamanın yetersiz olması bir yana, zilyetliğe dayanan davacı ve önceki zilyetlerin Medeni Kanunun yürürlüğe girdiği 1926 yılından önce zilyet olup olmadıkları, zilyetlikleri varsa ne zaman ve ne şekilde başladığı, zilyetliğin çekişmesiz, aralıksız, malik sıfatıyla devam edip etmediği konularındaki araştırma ve bu konuda toplanan deliller de hüküm kurmaya yeterli değildir. Çiftlik sahibi tapu kaydı maliklerinin dayandığı kesinleşmiş mahkeme kararları, komisyon kararları, vergi kayıtları, şer’i mahkeme ilâmları, kamulaştırma kararları, Orman Yönetiminin yaptığı incelemeler ve raporlar ile şer’iye defteri örnekleri, bir kısım köylülerin çiftlik arazilerini kira ve icar vererek kullandıklarına dair 1940 yılından sonra noterde verdikleri taahhütnameler ile diğer deliller karşısında, yerel bilirkişi ve tanık sözlerine ne şekilde değer verildiği, çekişmeli taşınmaza önce ya da şimdi zilyet olan gerçek kişiler ile bu deliller arasında bağlantı bulunup bulunmadığı, zilyetliğe esas sözleri hükme esas alınan yerel bilirkişi ve taraf tanıkları ile bir kısım tapu malikleri muteriz davacılar arasında aynı nitelikte davalar olup olmadığı araştırılmamış ve irdelenmemiştir.

Oysa, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 27. maddesinde yer bulan “Hukukî Dinlenilme Hakkı” gereğince, davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukukî dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkeme, iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir.

O halde, mahkemece; aynı tapu kayıtlarına dayanılarak açılan bir çok davanın bulunduğu, bunlardan bir kısmının sonuçlandırılıp bir kısmının halen devam ettiği anlaşıldığından, halen görülmekte olan dava dosyalarının birleştirilmesi, yargılamayı geciktirip, para ve emek sarfına yol açacağı ve yıllardan beri devam eden davaları daha da karmaşık ve içinden çıkılamaz hale getireceği göz önünde bulundurularak; dava dosyaları birleştirilmeden, muteriz davacılar ... ... mirasçıları ve arkadaşlarının dayandığı delillerin eksiksiz olarak toplandığı aynı nitelikteki dava dosyalarından birisi kılavuz dosya seçilerek;

Tapu kayıtlarında geçen ..., ... (...-..., ...), ... (...), ..., ... (...) köylerinin bulunabilecek en eski tarihli idari sınırlarına ait harita ve diğer belgeler, gerektiğinde eski kayıt ve defterler üzerinde inceleme ve araştırma yapabilecek nitelikte konunun uzmanı bilirkişiler tayin edilerek, Cemaziyelahir 1208, Zilhicce 1207 (9 Ocak 1794) Tarihli Mülkname, ... Valide Sultan Vakfıyesine ilişkin 21 Zilhicce 1209 (1795) tarih ( 12 Ramazan 1263 (1847) ) tarih 477 sayılı Temessük, 25 Safer 1291 (1876) tarihli temessük, ... Çiftliği Mart 1290 tarih D.9 V.18 ... (...) Çiftliği Mart 1290 tarih D.9V.19, ... ve ... Çiftliği Mart 1290 tarih D.9V.20 sayılı tapu kayıtları ile bu sicillerden gelen Ağustos 1326 (1910) tarih ve 3 numaralı ... (...) Çiftliği, Ağustos 1326 (1910) tarih ve 2 numaralı ... - ... Çiftliği, Ağustos 1326 (1910) tarih ve 4, ... Çiftliği tapu kayıtları ile bu kayıtların gittileri ve tedavülleri olan diğer tapu kayıtları ve bu kayıtların revizyonları yerel yönetim ve genel müdürlükten getirtilerek bir sıra dahilinde dosya arasına konulmalı,

Bu tapu kayıtlarının revizyon gördüğü ya da hükmen bu tapuların uyduğu belirlenen kadastro parselleri, gerekirse mahkemedeki tüm dosyalar ve tapu sicile devredilmiş tüm dosyalar üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle saptanmalı, bu parsellerin tesbit tutanakları, tesbitleri kesinleşmişse bu yolla oluşan tapu kayıtları, hükmen kesinleşenlerin bilirkişi raporları dosyaya eklenmeli,

Belirlenen revizyon parselleri ile aynı şekilde dava konusu edilen tüm parselleri bir arada gösteren pafta örnekleri getirtilmeli,

Sözü edilen tapu kaydına dayanılarak halen ... Asliye, Sulh ve Kadastro Mahkemelerinde devam eden davaların konusu ve kimler arasında görüldüğü, sonuçlanan davalar varsa bunların konusu ve neticesi hakkında tarafların hazırlayacağı dava listesi kendilerinden alınmalı, esas defterleri üzerinde inceleme yaptırılarak aynı türden uyuşmazlıklar tutanak ile belgelenmeli,

Vakıf Taşınmazları ve Vakıf Hukuku Konusunda uzman bilirkişiler belirlenip, dosyadaki tarafların tutunduğu mülknameden başlanarak tüm kayıtlar ve belgeler incelettirilmeli, ... Valide Sultan Vakfının mülk araziden tahsis suretiyle edinilip edinilmediği, sahih vakıflardan olup olmadığı yönünde rapor düzenlettirilmeli, muteriz davacıların tapu kayıtlarının tesis ve tedavüllerinin nitelikleri ve mevzuat karşısındaki geçerlilikleri konuları üzerine değişik zamanlarda, üniversite öğretim üyelerinden 6100 sayılı H.M.K.'nun 293. maddesi hükmü uyarınca aldıkları bilimsel mütalaalar incelenmeli, gerekirse bu uzman kişiler H.M.K.'nun 293/2. maddesi uyarınca dinlenilmeli,

Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yere ait, en eski tarihlisinden en yeni tarihte düzenlenen memleket haritaları dahil, yöreye ait tüm memleket haritalarının orijinalinden renkli ve onaylı fotokopi örnekleri ile hava fotoğrafları ve amenajman planları, çekişmeli taşınmazın bulunduğu yer ve mevki ismi, varsa yakın kadastro parsel numaraları yazılmak suretiyle, çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerin 2863 sayılı Kanun hükümlerine göre doğal ya da kültürel sit alanı olup olmadığı sorulmalı, ilgili karar ve harita örnekleri getirtilerek dosyasına eklenmeli,

Tapu kayıtlarındaki sınırları ve memleket haritasındaki mevkileri bilecek ve bu davalar ile ilgisi olmayan, olabildiğince yaşlı ve yansız yerel bilirkişiler tesbit edilmeli, gerektiğinde tapu kayıtlarının bilinmeyen sınırlarında yardımcı olacak ve zilyetlik konusunda bilgi verecek tanık isimleri taraflardan istenmeli, önceki keşiflere katılmamış üç orman yüksek mühendisi, üç harita mühendisi, üç jeolog bilirkişi ve üç ziraat uzmanı bilirkişinin ismi yöntemince belirlenmeli, bu bilirkişilere tarafların itirazları olursa değerlendirilerek, gerektiğinde onların yerine başkaları seçilmeli,

Çekişmeli 183 ada 5 parsele ilişkin 3402 sayılı Kanunun 30/2. maddesi uyarınca araştırma yapılması gerektiğinden Hazine ve Orman Yönetimine husumet yaygınlaştırılmalı,

Bilahare kılavuz dosya üzerinden yapılacak keşifte; ... Valide Sultan Vakfiyesi ve 17 Rabiulevvel 1295 tarihli İcmali Hakani sureti: ... sancağında, Ula kazasında vaki bir tarafı Çıtırlılı ve bir tarafı ... ve bir tarafı ... ve ... Hududuna müntehi olup işbu hudut ile mahdut mahal derununda ... Çiftliği denmekle arif bir kıta çiftlik, ... Çiftliği denmekle arif bir kıta çiftlik ve ... çiftliği denmekle arif bir kıta çiftlik sınırları ve ilk tesisi Mart 1290 tarih D.9, V.18 , aynı tarih Varak 19, aynı tarih Varak 20 sayılı tapu kayıtları tüm tesis ve tedavülleri ile, bu kayıtlardan önce oluşturulmuş ise, bu kayıtların, Ağustos 1326 tarihli tarihinde yapılan ifrazlara göre oluşan yeni sınırları itibariyle yerel bilirkişiler yardımıyla yerine uygulanmalı, bu çiftlik sınırları için ayrıca oluşturulan çiftliğe ait tarla ve bina nitelikli tapu kayıtları varsa, onlar dahi uygulanmalı, uygulama sırasında, tutunulan ... ... Çiftliği, ... Çiftliği ve ... Çiftliği tapularında Mezar Gediği, Dikilitaş, ... sınırlarının ortak sınır, ... (...), ...(...) sınırlarının köy ya da çiftlik sınırları olduğu, tapu kayıtlarının eşcar-ı müsmire ve gayr-ı eşcarı müsmireyi müştemil çiftlik kayıtları olup, bu sınırlar içinde devlet ormanları, dereler, taşlık ve kayalık niteliğindeki devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin bulunduğu, sınırlarının mevki ya da nokta sınırlar olduğu, bu sınırların çoğunluğunun devlet ormanı içinde kalması nedeniyle sabit kabul edilemeyeceğinden, 3402 sayılı Kanunun 20/C maddesi gereğince kayıt kapsamının yüzölçümüne değer verilerek saptanacağı, ... Çiftliğine ait tapu kaydının aynı köy 1 ilâ 169 sayılı parselle uygulandığı, ancak bu parseller hakkında tapuya dayanmayan ve zilyetlikle kazanma iddiasında bulunan gerçek kişiler tarafından itiraz edilip, birçok dava açıldığı, ... ... Çiftliği tapusunun ... Köyü 373 ilâ 633 sayılı parsellere uygulandığı gözönünde bulundurularak, tapu kayıtları yerine uygulanmalı; bilinmeyen sınırlar konusunda tarafların gösterecekleri tanıklar dinlenmeli, yerel bilirkişi ve tanık sözleri, komşu parsel kayıtları ve eski tarihli memleket haritaları, köy isimleri ve sınırlarına ilişkin tüm kayıtlarla denetlenmeli, yerel bilirkişi ve tanıklar tarafından tarif edilen ve gösterilen sınırlardaki çelişkilerin yöntemince giderilmeli, revizyon parselleri ile ... (...) ve ... (...) Köyleri (ya da Çiftlikleri) ile memleket haritasında ... Köyü olarak işaretlenmiş bulunan sınırlar gözetilerek sabit sınırların nereler olabileceği değerlendirilerek kayıtlar 3402 sayılı Kanunun 20 ve 21. maddeleri hükmüne göre, sabit sınırlarla bağlantısı kesilmemek suretiyle, bu sınırlardan başlanarak, genel kadastroda revizyon gördüğü, çiftlik tapu sahipleri adına kesinleşen parseller de dikkate alınmak suretiyle uygulanarak, kayıtların yüzölçümüyle kapsadığı alanlar tereddüte yer bırakmayacak biçimde belirlenmeli, harita mühendisi bilirkişi ve fen bilirkişilere tapu kaydının sınırları itibariyle kapsadığı alanı ve yüzölçümüyle geçerli kapsamını ayrı ayrı gösteren ayrı renkli kalemlerle işaretli müşterek imzalı kroki düzenlettirilmeli;

Daha sonra, dosyaya getirtilen en eski tarihli hava fotoğrafları, memleket haritaları, amenajman planları ve orman kadastro haritası ile kadastro paftası ve dayanılan tapu kayıtlarının sınırları ve yüzölçümüyle geçerli kapsamını gösteren bilirkişi krokisi ve haritası, fen ve uzman orman bilirkişiler eliyle yöntemince uygulanarak, tapu kaydının yüzölçümüyle kapsadığı alanlar içinde kalıp 4785 sayılı Kanun hükümlerine göre devletleştirilen orman alanları belirlenmeli, yüzölçümüyle geçerli kapsamı dışında kalan orman alanlarının, 3116 sayılı Kanun hükümlerine göre zaten Devlet Ormanı sayılması nedeniyle, devletleştirmeye ve iadeye konu edilemeyeceği gözetilmeli, devletleşen orman alanları var ise, bu alanlarının yüzölçümü, tapu kayıtlarının yüzölçümünden düşüldükten sonra, artan bölümün tarım alanları ve yerleşim alanları için hüküm ifade edeceği, başka deyişle birbirlerine sınır olduğu ve toplam 14000 dönüm yüzölçümünde olduğu anlaşılan bu üç tapu kaydının yüzölçümüyle kapsadıkları alan içinde kalan ormanların devletleştirme kapsamında olduğu gözönünde bulundurularak, devletleştirilen orman alanının yüzölçümü, tapu kaydı miktarından düşüldükten sonra, kalan miktarın bir bütün halinde çiftliğin tapu kaydı kapsamındaki diğer araziler olabileceği düşünülerek davacıların çiftlik tapu kayıtlarının kapsamı belirlenmeli, orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritasının ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle, aynı yörede dava konusu edilen taşınmazların konumunu çevre taşınmazlarla birlikte bu harita ve fotoğraflar üzerinde bir arada gösterecekleri, çiftlik tapu kayıtlarının sınırlarını, yüzölçümü ile kapsadığı alanları ve devletleştirilen orman alanlarını, tesbite dayanak oluşturan 14.04.1977 tarih 1 sıra sayılı tapu kaydı ile dayanağı tescil dava dosyası getirtilmek ve tescil krokisi dava konusu taşınmazlara uygulanmak suretiyle 3402 sayılı Kanunun 20/A maddesi uyarınca belirlenen kapsamını birlikte gösterir ayrı renklerle işaretli ve bilirkişilerin onayını taşıyan, kroki düzenlettirilmeli ve düzenlenen bu rapor ve krokiler aynı nitelikteki tüm dava dosyalarına konulmalıdır.

Yukarıda anlatılan şekilde yapılacak uygulama ve değerlendirme sonucunda, dava konusu taşınmazın muteriz davacıların dayandığı tapu kaydı kapsamı içinde kaldığı belirlendiği takdirde; kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme iddiasında bulunan davacı gerçek kişi taraf ile çiftlik tapu kaydına tutunan davacı tarafların tanıkları ve yerel bilirkişiler taşınmaz başında dinlenip, zilyetliğin kiracı yada malik sıfatıyla olup olmadığı, Türk Medenî Kanununun yürürlüğünden en az 10 yıl öncesine dayanan zilyetlik olup olmadığı, varsa zilyetliğin başlangıcının ne şekilde hatırlandığı veya kendilerine bu bilgilerin ne şekilde aktarıldığı sorulup, somut olaylara dayalı yeterli ve kesin yanıtlar alınmalı, bir birinin tekrarı niteliğindeki soyut sözlerle yetinilmemeli, tarafların dayandıkları deliller ile özellikle Asliye Hukuk Mahkemesinin 1988/333 E., 1994/51 K., ve Asliye Hukuk Mahkemesinin 1960/104 E. 1961/25 K. sayılı kararları ile 1189/103 Esas sayılı dava dosyası krokileri yerine uygulanmalı, Çiftlik ve tapu sahipleri tarafından sunulan kiralamaya ilişkin 1940 yılından sonra noterde düzenlenen taahhüt senetleri kendilerine okunarak, bu belgelerde söz edilen kişi ve taşınmazlar ile çekişmeli taşınmazın ve taşınmaza zilyet olanın ilgisinin olup olmadığı hususundaki bilgileri sorulmalı, bu deliller karşısında bazı dosyalarda davacı, bazılarında davalı durumunda olan köylülerin zilyetliğinin asli zilyetlik olup olmadığı değerlendirilmeli, Türkiye genelinde 1936-1937 yıllarında arazi ve bina vergi yazımı yapıldığından ..., ... (..., ...), ..., ... (...) Köyleri'nde bu yıllarda vergiye kayıt edilen arazi yada bina olup olmadığı Özel İdare Müdürlüğünden sorularak varsa getirtilip yerine uygulanmalı, bu köyde, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanan gerçek kişiler, bunların bayi ya da murislerinin, o yıllara ait hiç vergi kaydı yoksa bunun nedeni araştırılmalı, 1926 yılından önce asli zilyet olan kişilerin 1936-1938 yıllarında sahip oldukları yerleri vergiye kayıt ettirmemiş olmalarının hayatın olağan akışına uygun olup olmadığı, köylülerin vergi kayıtları olmayıp, çiftlik sahiplerinin vergi kayıtları olması halinde bu durumun köylülerin ... Köyü arazilerine o yıllarda aslî zilyet olmadıklarının karinesi sayılıp sayılmayacağı tartışılıp değerlendirilmeli ve sonucuna bir karar verilmelidir.

Eğer dava konusu taşınmazın muteriz davacıların dayandığı tapu kaydı kapsamı dışında kaldığı belirlendiği veya tapu kayıtlarının zilyedi yararına hukuki kıymetini kaybettiği kabul edildiği takdirde ise, dava konusu 192 ada 99 parsel sayılı taşınmazın eski tarihli hava fotoğrafı ve haritalarda açıklık alanda bulunduğu, seri usulde yapılan orman kadastrosuna bitişik olduğu, üzerinde orman bitki örtüsünün bulunmadığı, orman içi açıklık vasfında olmadığı anlaşıldığından orman niteliğinde olmadığı gözönünde bulundurularak belirlenecek niteliği ile Hazine adına, dava konusu 192 ada 13 parsel sayılı taşınmaza ilişkin olarak 3402 sayılı Kanunun 14, 17 ve 18 maddeleri gereğince yararlarına kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği koşullarının oluştuğu anlaşıldığından, şimdi olduğu üzere davacılar ... ve ... adına tescil kararı verilmelidir’’ gerekçesiyle birinci bentde açıklanan nedenlerle Hazine ve Orman İdaresinin dava konusu 192 ada 13 parsel sayılı taşınmaza yönelik temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentde açıklanan nedenlerle davacı ... vekili, Hazine vekili ile davacılar ... ve arkadaşları vekilinin dava konusu 192 ada 8 parsel sayılı taşınmaza yönelik temyiz itirazlarının reddi ile hükmün onanmasına, üçüncü bentde açıklanan nedenlerle Hazine vekilinin dava konusu 192 ada 99, davacılar ... ve arkadaşlarının dava konusu 192 ada 13 ve 99 parsel sayılı taşınmazlara yönelik temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Direnme Kararı:

24. ... Kadastro Mahkemesinin 04.05.2016 tarihli ve 2015/34 E., 2016/27 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeye ek olarak, muteriz davacılar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ...(...), ... ... ve ...'nun 01/10/2009 havale tarihli dilekçe ile yetkili vekilleri vasıtasıyla davadan feragat ettikleri, feragatin mevcut davanın özelliği gereği kesin hükmün sonuçlarını doğuracak nitelikte olduğu, doğrudan davayı sonlandıran taraf işlemi olduğu, feragat eden davacılardan ... ...'nin 14.10.2010 tarihinde öldüğü, ancak feragat tarihinde sağ olduğu ve mirasçılarının da feragatle bağlı olduğu, bu nedenle feragat eden davacılar yönünden davalarının feragat nedeniyle, feragat etmeyenler yönünden de esastan davalarının reddi gerektiği, ayrıca davacılar ..., ..., ... ve ... tarafından ilk hükmün temyiz edilmediği, verilen hükmün temyiz etmeyen davacılar yönünden kesinleştiği, 190 ada 99 sayılı parsel yönünden; davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabul edilerek anılan taşınmaza yönelik yapılan bozma ilamına uyulmasına, taşınmazın tarım arazisi niteliğinde olmadığı, taşınmazda yakın zamanda tarım yapıldığına dair emare bulunmadığı, sadece sahiplenmek maksadı ile sürdürülen zilyetliğin de taşınmazın ekonomik amacına uygun olmadığı, mahallinde yapılan keşif ve mahalli bilirkişi ve tanık beyanları ile de bu durumun sabit olduğu, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14. maddesinde aranan iktisap koşullarının davaya konu taşınmazda zilyet bulunanlar lehine tahakkuk etmediği, açıklanan ve bozma ilamında belirtilen nedenlerle davaya konu taşınmazın mevcut niteliği ile Hazine adına tespitinin gerektiği, dava konusu 190 ada 99 parsel sayılı taşınmazın ada numarasının kısa kararda sehven 192 olarak yazıldığı, mahkemenin önceki kararlarında ve Yargıtay ilamlarında da sehven 192 ada olarak geçtiği, ancak dosya kapsamı itibariyle davaya konu taşınmazın 190 ada 99 parsel sayılı taşınmaz olduğu, ayrıca 192 adada toplam 16 parselin mevcut olduğu, 99 parsel sayılı taşınmazın mevcut olmadığı, maddi hatanın kararın gerekçesi yazılırken fark edildiği, bu nedenle maddi hatada düzeltme yapılmayıp kararın bu şekilde kaldığı belirtilerek 192 ada 13 parsel sayılı taşınmaz yönünden direnilmesine, 192 ada(doğrusu 190 ada) 99 parsel sayılı taşınmaz yönünden bozma ilamına uyularak anılan taşınmazın kadastro tespit tutanağındaki vasıfla Hazine adına tapuya tesciline karar verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

25. Direnme kararı süresi içinde muteriz davacılar ... ve arkadaşları vekili ile davalı ... İdaresi ve davalı Hazine vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

26. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; muteriz davacıların (... ailesi) tutunduğu tapu kayıtlarının hukuken geçerli kayıtlar olup olmadığı, müdahiller ... ve ... zilyetliğinin 1858 tarihli Arazi Kanunnamesi’nin 20 ve 78. maddeleri gereğince tapu kaydının hukukî kıymetini kaybettirecek nitelikte bulunup bulunmadığı, muteriz davacıların tutunduğu tapu kayıtlarına kapsam tayini gerekip gerekmediği, dava konusu taşınmazın orman sayılan yerlerden olup olmadığı ve taşınmazın niteliğinden kaynaklı olarak zilyetlik yoluyla iktisabını engelleyen bir durumun bulunup bulunmadığı, sonucuna göre de, mahkemece tapu kayıtlarına kapsam tayini yönünden bozma ilamında belirtilen şekilde araştırma ve inceleme yapılmasının gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

1-Dava Konusu 190 Ada 99 Parsel Sayılı Taşınmaz Yönünden:

27. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle; mahkemece dava konusu 190 ada 99 parsel sayılı taşınmaz yönünden verilen kararın gerekçesi ile hüküm kısmı arasında çelişki bulunup bulunmadığı, buradan varılacak sonuca göre direnme kararının usulden bozulmasının gerekip gerekmediği hususu tartışılmıştır.

28. Sorunun çözümünde öncelikle usul hukukunda “hüküm” ile ilişkili kavram ve kuralların kısaca incelenmesi yerinde olacaktır.

29. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 294. maddesinde düzenlendiği üzere; hüküm, yargılamanın sona erdiği duruşmada oluşturulur ve tefhim edilir. Hükmün tefhimi, hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle gerçekleştirilir.

30. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın (Anayasa) 141. maddesi uyarınca yargı kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerekir. Bu husus HMK'nın 297. maddesinde de düzenlenmiştir. Anılan anayasal ve yasal düzenlemeler gereğince yargıcın, tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukukî sebepleri kararda göstermesi zorunludur. Maddi olgularla hüküm fıkrası arasındaki hukukî bağlantı da ancak bu şekilde kurulabilecek, ayrıca yasal unsurları taşıyan bu gerekçe sayesinde, kararların doğruluğunun denetlenebilmesi mümkün olacaktır. Kararın gerekçesi ile hüküm fıkrasının birbirine aykırı olmaması gerekir (Bu ilkeler 10.04.1992 tarihli ve 1991/7 E., 1992/4 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulanmıştır).

31. Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, HMK’nın 298/2. maddesinde de belirtildiği üzere gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı, kararın gerekçesinin sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.

32. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur. Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa’nın 141/3. maddesi ile bu yönde düzenleme içeren HMK hükümleri, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.

33. Somut olay bakımından; mahkemece verilen direnme kararının gerekçesinin 34. ve 35. sayfalarında ‘’…... İli ... ilçesi; ... köyü 190 ada 99 parsel sayılı taşınmazın Asliye Hukuk Mahkemesinde davalı olduğundan bahisle malik hanesinin boş bırakılarak tutanağın kadastro mahkemesine devredildiği, davalı taşınmazların bulunduğu sahada; kadastro tespit tarihinden önce; seri bazda yapılıp ilan edilen ve 1967 tarihinde kesinleşen orman tahdidi olduğu; davaya konu taşınmazın orman tahdit sınırları dışında kaldığı, toprak yapısı bitki örtüsü itibariyle orman vasfında olmadığı ancak taşınmazın tarım arazisi niteliğinde olmadığı, taşınmazda yakın zamanda tarım yapıldığına dair emare bulunmadığı,sadece sahiplenmek maksadı ile sürdürülen zilyetliğinde taşınmazın ekonomik amacına uygun olmadığı;mahallinde yapılan keşif ve mahalli bilirkişi ve tanık beyanları ile de bu durumun sabit olduğu, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14. Maddesinde aranan iktisap koşullarının davaya konu taşınmazda zilyet bulunanlar lehine tahakkuk etmediği, açıklanan nedenlerle Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 2013/9729 Esas 2014/ 1470 Karar sayılı ilamında hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabul edilerek 190 ada 99 parsel sayılı taşınmaza yönelik yapılan bozma ilamına uyulmasına karar verilerek DAVACILARIN DAVALARININ REDDİ İLE DAVAYA KONU TAŞINMAZIN MEVCUT NİTELİĞİ İLE HAZİNE ADINA TESPİT VE TESCİLİNE karar verilmesi gerektiği,’’ ve “…Davaya konu 190 ada 99 parsel sayılı taşınmazın ada numarasının kısa kararda sehven 192 olarak yazıldığı, mahkememizin önceki kararlarında ve yargıtay ilamlarında da sehven 192 ada olarak geçtiği, ancak dosya kapsamı itibariyle davaya konu taşınmazın 190 ada 99 parsel olduğunun sabit olduğu, ayrıca 192 adada toplam 16 parselin mevcut olduğu, 99 parsel sayılı taşınmazın mevcut olmadığı, maddi hatanın kararın gerekçesi yazılırken fark edildiği, bu nedenle maddi hatada düzeltme yapılmayıp kararın bu şekilde kaldığı,…” şeklinde gerekçeye yer verilmesine rağmen, hüküm kısmında ‘’ 3-... İli, ... İlçesi, ... köyü 192 ada 99 parsele yönelik tüm davacıların davalarının REDDİ ile bu parselin kdastro tespit tutanağındaki vasıfla HAZİNE adına tespit ve tapuya tesciline,’’ şeklinde hüküm kurulmuş, başka bir deyişle hükümle uyumlu olmayan gerekçeye dayanılmıştır.

34. Mahkemece bu şekilde, hüküm ile direnme kararının gerekçesi arasında çelişki oluşturulmuştur. Oysa direnme kararı verildikten sonra mahkemece yapılması gereken, HMK'nın 298/2 maddesine uygun olarak hüküm kurmak ve buna uygun gerekçeli karar yazmaktır.

35. Bu nedenle usule uygun bir direnme kararının varlığından bahsedilemez. Hukuk Genel Kurulunca inceleme yapılabilmesi için öncelikle usulüne uygun şekilde tesis edilmiş bir direnme kararının varlığı şart olup bu husus re’sen gözetilebilecek niteliktedir.

36. O hâlde mahkemece yapılacak iş; dava konusu 190 ada 99 parsel sayılı taşınmaz yönünden dosya kapsamı dikkate alınarak taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında belirtildiği, açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı nitelikleri haiz hüküm ile buna uygun gerekçe oluşturulmasıdır.

2-Dava Konusu 192 Ada 13 Parsel Sayılı Taşınmaz Yönünden:

37. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; ... ili ... ilçesi ... köyü ... mevkiinde kain 192 ada 13 parsel sayılı taşınmazın 25.10.2007 tarihinde yapılan kadastro çalışması neticesinde, senetsizden, tarla niteliğinde, 2236,31 m2 olarak, daha evvel 2, 3, 4, 10, 11, 12, 14, 15 ve 16 sayılı parseller ile bir bütün hâlinde ... oğlu ...’ın ceddinden intikalen ve taksimen zilyetliğinde iken ifrazlar neticesinde 13 sayılı parselin A harfi ile gösterilen kısmını 26.01.2007 tarihinde haricen ...’e, B harfi ile gösterilen kısmını 25.01.2007 tarihinde haricen ...’e sattığı, ...’in aldığı yeri ikiye ifraz ederek krokisinde D harfi ile gösterilen kısmını 08.02.2007 tarihinde haricen ...’e, ...’nin de 27.02.2007 tarihinde haricen ...’e sattığı saptanmış ise de, taşınmazın ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 1995/783 Esas sayılı dosyasında davalı olduğu belirtilerek ve ... hanesi boş bırakılarak tespitinin yapıldığı anlaşılmaktadır.

38. Davacılar ... ve arkadaşlarının, ... Valide Sultan Vakfı’na ait olan Mart 1290/Safer 1291 tarih, 18 numaralı (4000 dönüm), 19 numaralı (3000 dönüm) ve 20 numaralı (7000 dönüm) maliki ... adına kayıtlı çiftlik tapu kayıtlarına dayandıkları, anılan tapu kayıtlarının ... (...) kızı ...’a intikal ederek Ağustos 1326 tarih 2, 3 ve 4 numaralı tapulara gittiği, ...’ın da çocukları ..., ..., ... ve ...’e ölünceye dek bakıp gözetmeleri karşılığında verdiği ve Eylül 1340 tarih 3, 4 ve 5 numaralı kayıtların oluştuğu, bu kayıtların da 7.2.1962 tarih 1, 4 ve 5 numaralı tapulara tedavül gördüğü; 18 numaralı kök tapu kaydının 23.05.1969 tarih 10 ve 11 numaralı tapulara, oradan da 21.07.1969 tarih 63 ve 64 numaralı tapulara gittiği, bu kayıtların da ... köyü 1 ilâ 169 numaralı parsellere revizyon gördüğü; 19 numaralı kök tapu kaydının revizyon görmediği; 20 numaralı kök tapu kaydının ise ... köyü 373 ilâ 633 numaralı parsellere revizyon gördüğünün belirtildiği, ancak tespitlere itiraz edildiği; tapu kayıtlarının ... Çiftliğine ait ... köyü 1 ilâ 169 sayılı parsellere revizyon gören sınırlarının; D: Mezar Gediği, B: Dikili Taş, K: ..., G: ... ve bu yerden müfrez çiftlik; ...-... Çiftliğine ait Şubat 1962 tarih 1 sıra numarada 639 hektar 5240 m2 yüzölçümündeki (7000 dönüm) kadastro sırasında ... köyü 373 ilâ 633 sayılı parsellere revizyon gören sınırları; D: Kocalan ve Balan Dağı, B: Taşbük ve ..., K: Çilecik Gediği, G: Gökbel ve Karadağ ve Mezar Gediği ile çevrili olan ve ... (...) Çiftliğine ait Şubat 1962 tarih 4 sıra numarada 275 hektar 7907 m2 (3000 dönüm) yüzölçümündeki ve kadastro sırasında hiç bir parsele revizyon görmeyen sınırları; D: Mezar Gediği, B: İnbükü ve Dikilitaş K. ..., G: ... sınırlı kayıtlar olduğu ve bu kayıtların doğru temele dayanan, intikalleri düzenli yapılan tapu kaydı niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.

39. Öncelikle, davacı ... ve arkadaşlarının dayandığı tapu kayıtları; hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelememesi, bazı hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbiri ile düz hatlarla birleştirilmesi suretiyle meydana gelen geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dağ, dere, orman, ırmak, tepe gibi yerlerin bulunması, diğer bir anlatımla 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/C maddesine göre sınırların değişebilir ve genişletilmeye elverişli olması nedeniyle dayanılan kayıtlar sabit hudutlu tapu kayıtları olmadığından hudutları ile değil, miktarı ile geçerli olan tapu kayıtlarıdır.

40. Diğer yandan, davacı tapu maliklerinin (... ailesi) dayandığı Mart 1290/Safer 1291 tarih 18, 19 ve 20 numaralı kök tapu kayıtları kapsamındaki taşınmazların ... Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas, 2001/16 Karar sayılı dosyasına sunulan 08.03.2000 tarihli ..., ... ve ... tarafından düzenlenen raporda belirtildiği gibi, gayrisahih (tahsisat kabilinden, irsadi ) vakıf taşınmazı olarak ... Valide Sultan Vakfına ait olan ve geliri vakfedilen mirî araziler olduğu ve bu hususun aynı tapu kayıtlarına dayalı olarak açılan ve Yargıtay’dan geçerek kesinleşen bir çok dava sonucunda saptandığı da açıktır.

41. Mirî arazilerde uygulanan 1274 tarihli (1858) Arazi Kanunnamesi’nin 20. ve 78. maddesinin yürürlükte olduğu da tartışmasızdır. Dava konusu edilen taşınmazda/taşınmazlarda da koşulları varsa bu hükümler uygulanacaktır. Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesinin uygulanmasında öncelikle dava konusu taşınmazın zilyet edilebilir nitelikte bir taşınmaz olması gerekir. Diğer iktisap şartları da şöyle sıralanmaktadır:

1) Davacının kesintisiz 10 yıl boyunca araziye malik sıfatıyla zilyet olması

2) Davacının süre boyunca küçük veya gayri mümeyyiz olmaması

3) Davacının araziye kaba güçle el koymuş olmaması

4)Arazinin ulaşması çok uzun sürecek uzak bir yerde olmaması (Sahibinin yaşadığı yer açısından)

5)Davacının araziyi geçerli bir sebep olmaksızın ele geçirip kullandığını süre içinde ikrar ve itiraf etmiş olmaması.

Şu hâlde, 10 yıl boyunca malik sıfatıyla zilyet olma, Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesine göre hak kazanmanın temel şartıdır. 20. maddenin aradığı maddi vakıaların ve kanuni şartların Medeni Kanun’un yürürlük tarihi olan 04.10.1926 tarihine dek tamamlanmış olması gereklidir. Buna göre, mirî arazi niteliğindeki tapulu taşınmaz zilyedi tarafından malik sıfatıyla 04.10.1926 tarihinde yürürlüğe giren Medeni Kanun’dan geriye doğru yani en az 1916 yılından 1926 yılına kadar kullanılıyorsa ve anılan maddedeki diğer koşulların da gerçekleşmesi hâlinde zilyet lehine tescil kararı verilebilecektir. Bunun yanı sıra edinim koşullarının oluşup oluşmadığının, her parsel yönünden ayrı ayrı irdelenmesi, parsel bazında tapu kaydının hukukî kıymetini koruyup korumadığının değerlendirilmesi gerekir. Tapu kaydının dava konusu edilen bir taşınmaz yönünden Arazi Kanunnamesi’nde belirtilen hükümler gözetilerek hukukî kıymetini yitirmiş olması, o tapu kaydının tamamen hukukî kıymetini yitirdiği anlamına gelmeyip, sadece dava konusu edilen ilgili taşınmaz yönünden hukukî kıymetini kaybettiğini göstermektedir. Başka bir taşınmaz yönünden aynı tapu kaydı, Arazi Kanunnamesi’ndeki koşullar oluşmamışsa hukukî kıymetini koruyacaktır.

42. Mahkemece dikkate alınması gereken husus, dava konusu edilen taşınmaz kadim tarım arazisi ise zilyedi lehine 1274 tarihli (1858) Arazi Kanunnamesi’nin 20.maddesinde düzenlenen koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılmasıdır. Taşınmaz kadim tarım arazisi olmayıp, hâli arazi gibi zilyet edilmesi olanaklı bir yer değilse, en az 1916-1926 yılları arası 10 yıl zilyet olma koşulu gerçekleşmiş olmayacağından ve tapu hukukî kıymetini kaybetmeyeceğinden tapu kaydının kapsamının belirlenmesi ve hak sahibi olacak kişinin belirlenen bu kapsamdaki yeri kullanıyor olması gerekir.

43. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Asliye Hukuk Mahkemesi aşamasında 05.07.2003 tarihinde dava konusu taşınmaz başında yapılan keşif sırasında dinlenen 1932 doğumlu mahalli bilirkişi beyanında, dava konusu taşınmazı oldukça yaşlı ... isimli şahsın elinde gördüğünü, ölümü ile oğlu ...’a kaldığını, ...’nin bu yeri ...’den satın aldığını, ... köyünün eski ve kadim bir köy olduğunu, içinde bulunan tarlaların tamamen köylüler tarafından kullanıldığını, köylülere atalarından dedelerinden kaldığını, muteriz davacıları bu köyde hiç görmediğini ifade ettiği, 1932 doğumlu davacı zilyet tanığının da dava konusu taşınmazın evveliyatı ile ilgili mahalli bilirkişi beyanını doğruladığı anlaşılmıştır.

44. Kadastro Mahkemesi aşamasında 25.12.2010 tarihinde dava konusu taşınmaz başında yapılan keşif sırasında dinlenen 1928 doğumlu mahalli bilirkişi beyanında, dava konusu taşınmazın kuzeyindeki ve güneyindeki taşınmazlarla bir bütün hâlinde ... tarafından kullanıldığını, ...’e bir bütün hâlinde Kıbrıs savaşının başlamasından bir iki yıl önce ölen babası ...’den kaldığını, ...’ye de yaşı itibarıyla tanımadığı ancak seferberlikte kaldığını (öldüğü) bildiği babası ...’den intikal ettiğini, ...’nin bu yerleri uzun bir süre arpa, buğday ve mısır ekiminde tarla olarak kullandığını, yirmi yıl kadar önce parçalara ayırarak sattığını, davacılar ... ve arkadaşlarının isimlerini köyde 1970’li yıllarda kadastro çalışmaları sırasında duyduğunu, çok sayıda taşınmaza dava açmışlar ise de hepsini kaybettiklerini, köyde yerleri olduğunu ve bu yerlerini kiraya verdiklerini şimdiye kadar duymadığını ve görmediğini ifade ettiği, 1933 ve 1942 doğumlu davacı zilyet tanıklarının da dava konusu taşınmazın evveli ile ilgili mahalli bilirkişi beyanını tekrarladıkları, mahkeme tarafından yapılan gözlemde; dava konusu taşınmazın ... çayının doğusunda ve batısında, kuzeyden güney batı istikametine doğru uzanan tamamına yakını zirai amaçlı kullanılan büyükçe bir düzlüğün içerisinde yer aldığı, toprağının derin olduğu tespit edilmiştir.

45. Kadastro Mahkemesince yapılan keşif sonrası alınan bilirkişi raporları incelendiğinde; ziraat bilirkişi, dava konusu taşınmazın ... mevkii olarak bilinen düz ve eğimsiz bir konumda yer aldığı, taşınmazdaki toprağın derin bir profile sahip (130-150 cm) killi-tınlı, su tutma kapasitesi yüksek, gevşek, geçirgen ve süzek olduğunu, bu hususların toprağın uzun yıllardır işlendiğini gösterdiğini, taşınmazın zirai manada imar-ihyasının tespitten geriye doğru yaklaşık 30-35 yıl öncesinden tamamlanmış olduğunu (bir başka ifadeyle zilyetliğin tamamlanma tarihinden daha da öncesine dayandığı), uzun yıllardır zirai amaçla kullanıldığını ve kadim ziraat arazisi olduğunu saptamıştır. Orman bilirkişi, dava konusu taşınmazın orman tahdidi dışında kaldığını, toprak yapısı ve bitki örtüsü yönünden orman niteliğinin bulunmadığını, orman içi açıklık olmadığı gibi 6831 sayılı Kanun’un 1744 sayılı Kanun ile değişik 2. madde ve 3302 sayılı Kanun ile değişik 2/B maddesi kapsamında orman dışına çıkarılan yerlerden de olmadığını tespit etmiştir. Jeolog bilirkişi, dava konusu taşınmazda kayalık, taşlık, doğal kumluk, çakıllık, sazlık ve bataklık bir alanın bulunmadığını belirtmiştir.

46. Dosya içeriği, toplanan deliller ve özellikle bilirkişi raporları ile de doğrulanan mahalli bilirkişi ve zilyet tanık beyanlarına göre; ... Kadastro Mahkemesinin 1996/11 E., 2001/16 K. sayılı dosyasına sunulan 08.03.2000 tarihli ..., ... ve ... tarafından düzenlenen raporda da belirtildiği gibi, muteriz davacı tapu maliklerinin (... ailesi) dayandığı Mart 1290/Safer 1291 tarih 18, 19 ve 20 numaralı kök tapu kayıtları kapsamındaki taşınmazların ... Valide Sultan Vakfı’na ait taşınmazlardan geliri vakfedilen (tahsisat kabilinden, irsadi ) mirî arazilerden olduğu, mirî arazilerde uygulanan ve hâlen yürürlükte olan 1858 tarihli Arazi Kanunnamesi’nin 20. ve 78. maddelerinin eldeki davaya uygulanması gerektiği, dava konusu taşınmazın fen bilirkişi krokisinde A ve B harfleri ile gösterilen kısımlarının zilyet edilebilir nitelikte bir taşınmaz olduğu, müdahil davacıların ve önceki zilyetlerin dava konusu taşınmazı bir insan ömrünü aşan zamandan beri malik sıfatıyla ve zirai amaçla kullandığı, bu zilyetliğin Medeni Kanun’un yürürlük tarihi olan 04.10.1926 tarihinden önce en az 10 yıllık süreyi kapsadığı, bir başka ifadeyle en az 1916 yılından 1926 yılına kadar davacı tarafın zilyetliğinin kanıtlandığı, bu durum karşısında davacı ... ailesinin tutunduğu tapu kayıtlarının Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesi gereğince dava konusu taşınmazın krokisinde A ve B harfleri ile gösterilen kısımları bakımından hukukî kıymetini yitirdiği, o hâlde dayanılan tapu kayıtlarına kapsam tayini gerekmediği, öte yandan anılan 20. maddedeki diğer koşulların da müdahil davacı zilyetler lehine gerçekleştiği anlaşılmaktadır.

47. Ne var ki mahkemece, doğru sicil oluşturma ilkesine uygun bir biçimde hüküm kurulduğunu söyleyebilme olanağı yoktur. Şöyle ki; hükme esas alınan fen bilirkişi raporu ve ekli kroki incelendiğinde, dava konusu 192 ada 13 parsel sayılı taşınmazın krokisinde A harfi ile gösterilen 1112,23 m2’lik kısmını ...’in, B harfi ile gösterilen 582,70 m2’lik kısmını ...’in kullandığı, taşınmazın batı kısmında kalan ve C harfi ile gösterilen 541,38 m2’lik kısmının ise orman tahdit sınırları içerisinde kaldığı belirtilmiştir. A, B ve C harfleri ile gösterilen kısımların m2 toplamlarının dava konusu taşınmaz yüzölçümünü kapsadığı, bir başka ifadeyle kadastro paftasına uyduğu ortadadır. Ancak, mahkemece krokisinde A ve B harfleri ile gösterilen kısımlar yönünden hüküm kurulmuş, dava konusu taşınmaz içerisinde kalan ve C harfi ile gösterilen kısım yönünden ise olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulmadığı anlaşılmıştır.

48. O hâlde, dava konusu 192 ada 13 parsel sayılı taşınmazın krokisinde A ve B harfleri ile gösterilen kısımları yönünden müdahil davacı zilyetler lehine tescil kararı veren yerel mahkeme kararı doğru olduğundan muteriz davacılar ... ve arkadaşları ile davalılar Hazine ve Orman İdaresinin anılan kısımlara yönelik temyiz itirazlarının yerinde olmadığı, ancak krokisinde C harfi ile gösterilen kısım yönünden Devletin doğru sicil oluşturma yükümlülüğü bulunduğundan ve kadastro hâkimince bu ilke re’sen gözetileceğinden, bu kısım yönünden sicil oluşturulması gerekmektedir.

49. Hâl böyle olunca, dava konusu 190 ada 99 sayılı parsel bakımından yukarıda (§27-36) açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler çerçevesinde usulünce oluşturulmuş bir direnme kararı bulunmadığından sair yönler incelenmeksizin direnme kararının salt usulî gerekçeyle bozulmasına, dava konusu 192 ada 13 sayılı parsel bakımından yukarıda (§37-48) açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı direnme kararının bozulmasına, karar vermek gerekmiştir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Muteriz davacılar ... ve arkadaşları vekili ile davalı Hazine vekili ve davalı ... İdaresinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 06.12.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.