"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi
1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen “kadastro tespitine itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... Kadastro Mahkemesince davacılar ... ve arkadaşları ile müdahil Global Turizm Yatırımları Anonim Şirketinin davalarının reddine, müdahil davacılar ... ve arkadaşlarının davasının kabulüne, diğer müdahil davacıların davalarının görev yönünden reddine ilişkin olarak verilen karar asıl davada davacılar ... ve arkadaşları ile müdahil davacı ... Ticaret Anonim Şirketi vekili, davalı ... vekili ve davalı Hazine vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı asıl davada davacılar ... ve arkadaşları vekili, davalı ... vekili ve müdahil davacı Öner Bilgin vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Asıl Davada Davacı İstemi:
4. Davacılar ... ve arkadaşları vekili ... Kadastro Mahkemesine sunduğu 11.01.1978 havale tarihli dava dilekçesinde; ... ilçesi ... köyünde kain 120 parsel sayılı taşınmazın kadastro çalışması neticesinde davalı ... adına tespit gördüğünü, ne var ki anılan taşınmazın müvekkilleri ve murisleri adına kayıtlı ilk geldisi 1290 tarih, defter 9, varak 18 ve 19 ile gitti kayıtları kapsamında kaldığını, zilyetlikle iktisabının mümkün olmadığını, dayanılan tapuların ve geldi kayıtlarının icareteynli vakıf olup, ilgili mevzuat gereği müvekkillerinin mülkiyetine geçtiğini, dava konusu taşınmazın da aynı çiftlik hududunda kalan diğer yerler gibi icara verilmek suretiyle kullanıldığını, tapu kayıtlarının muntazam intikal ve tedavül gördüğünü, 1970 yılındaki kadastro işlemleri sırasında tapu malikleri ile çiftlik köylüleri arasında ihtilaflar çıkması üzerine müvekkillerinin tasarruflarına kaba kuvvetle son verildiğini ileri sürerek dava konusu taşınmazın davalı adına tespitine dair tapulama komisyonu kararının iptali ile tapu malikleri adına tespit ve tesciline karar verilmesini istemiştir.
5. Asli müdahiller ... ve ... vekili 21.08.1995 tarihli dilekçesinde; .......’nin murisleri .... ve ... Münir ...’nin vekili ....tarafından ... maa ... ve ... çiftliklerinin tamamının dava dışı ...’a satış vaadi sözleşmesi ile satıldığını, .... tarafından da değişik tarihlerde müvekkillerine satışlar yapıldığını, eldeki davanın kendilerine satılan taşınmazlarla ilgili olduğunu ileri sürerek davacılar yanında asli müdahil olmalarına ve mirasçı..... adına tescil edilecek payın müvekkilleri...ve ...adına tesciline karar verilmesini istemiş, 16.04.1996 tarihli ıslah dilekçesi ile müdahil ...’ın talebinden feragat ettiğini mahkemeye bildirmiş ve sadece müvekkili ... yönünden taleplerinin devam ettiğini beyan etmiştir.
6. Asli müdahil Gayrimenkul Değerler Ticaret A.Ş. vekili tarihsiz dilekçesinde; davacılar ... ..., ..., ..., ..., Aslı ... ve ... ile müvekkil şirket arasında 14.04.1993, 14.04.1994 ve 12.05.1993 tarihli düzenleme şeklinde satış vaadi ve HUMK’nun 186. maddesine göre dava konusunun temlik sözleşmeleri imzalandığını, anılan kişilerin dayanılan çiftlik tapu kayıtlarındaki miras paylarının müvekkil şirkete geçtiğini ileri sürerek miras payları yönünden müvekkili adına tescil kararı verilmesini istemiştir.
7. Asli müdahil Global Turizm Yatırımları ve İşletmeleri A.Ş. vekili 29.04.1998 tarihli dilekçesinde: müvekkilinin, davacılar ... ve arkadaşlarının dayandığı Eylül/1340 tarih ve 3 numaralı sicilden gelen ve muntazam tedavül gören tapu kaydının 27/160 payını 29.01.1996 tarih ve 1 sıra numaralı tapu kaydı ile iktisap ettiğini, bu nedenle davacı tarafından açılan davanın müvekkilinin hukukunu doğrudan ilgilendirdiğini ileri sürerek müvekkilinin asli müdahile talebinin kabulüne ve anılan payın müvekkili adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
8. Asli müdahiller ... ve arkadaşları vekili 07.05.2003 tarihli dilekçesinde; dava konusu 120 parsel sayılı taşınmazın müvekkillerinin murisi ...’a ait iken ölümü ile tüm mirasçılarına intikal ettiğini, kadastro çalışması sırasında taşınmazın haksız olarak davalı ... adına tespit gördüğünü, mirasçıların ...’dan intikal eden malları taksim etmediklerini, tespit sırasında erkek çocukların kalan taşınmazları adlarına tespit ettirerek kızların tespit dışı kalmalarını sağladıklarını, ... köyünde yapılan kadastro çalışmaları neticesinde ...’ın kızları adına tespit gören hiçbir yerin bulunmadığını, mirasçılardan Şakir Tarım’ın açtığı ve Yargıtay incelemesinden geçen ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.11.1979 tarihli ve 1975/262 E., 1979/144 K. sayılı kararı ile mirasçılar arasında geçerli bir taksimin bulunmadığının kesinlik kazandığını, kaldı ki taksim iddiasında bulunanın bu durumu ispat etmesi gerektiğini ileri sürerek davalı ... adına yapılan tespitin iptali ile dava konusu 120 parsel sayılı taşınmazın ... mirasçıları adına müştereken tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.
9. Müdahil ... vekili 14.05.2002 tarihli dilekçesinde; müvekkilinin, ... ilçesi ... köyü Kozakburnu mevkiinde kain doğusu:..., batısı:yol, kuzeyi:.... güneyi:yol ile çevrili yaklaşık 300 m2’lik taşınmaz zilyetliğini ... .... mirasçılarından 05.11.1998 tarihinde satın aldığını, o tarihten beri müvekkilinin zilyet olduğunu ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
10. Müdahil ... vekili 14.05.2002 tarihli dilekçesinde; müvekkilinin, ... ilçesi ... köyü Kozakburnu mevkiinde kain doğusu:... Tarım, batısı:...., kuzeyi:..., güneyi:yol ile çevrili yaklaşık 500 m2’lik taşınmaz zilyetliğini ....dan 26.01.1995 tarihinde satın aldığını, o tarihten beri müvekkilinin zilyet olduğunu ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
11. Müdahil ... vekili 26.07.2002 havale tarihli dilekçesinde; müvekkilinin, ... ilçesi ... köyü Kozakburnu mevkiinde kain doğusu:Nazmi Tarım, batısı:..., kuzeyi:....., güneyi:... taşınmazları ile çevrili yaklaşık 1000 m2’lik taşınmaz zilyetliğini 20.03.1997 tarihinde satın aldığını, davalı ...’ın bu kısım ile ilgisinin kalmadığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
12. Müdahil ... vekili 25.11.2002 tarihli dilekçesinde; müvekkilinin, ... ilçesi ... köyü Kozakburnu mevkiinde kain doğusu:Hayri Ürgüp, batısı:yol, kuzeyi:..., güneyi:.... taşınmazları ile çevrili yaklaşık 450 m2’lik taşınmaz zilyetliğini 14.03.1995 tarihinde satın aldığını, o tarihten beri müvekkili tarafından zilyet edildiğini, davalı ...’ın bu kısım ile ilgisinin kalmadığını ileri sürerek müdahale taleplerinin kabulüne karar verilmesini istemiştir.
13. Müdahil..... vekili 21.04.2009 havale tarihli dilekçesinde; müvekkilinin, dava konusu 120 parsel sayılı taşınmazda ekli zilyetlik devir sözleşmesi ile 500 m2’lik kısmı tespit maliki ...’dan satın aldığını ileri sürerek anılan payın müvekkili adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
14. Müdahil... vekili bozma kararından sonra sunduğu 01.10.2012 tarihli dilekçesinde; müvekkilinin, dava konusu 120 parsel sayılı taşınmazdaki 900 m2’lik kısmı ekte sunduğu 07.11.1996 tarihli zilyetlik devir sözleşmesi ile ..., ... Tarım ve .....tan satın aldığını, bu kısım ile ilgili açtıkları tescil davasının ... 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/357 Esası üzerinden devam ettiğini ileri sürerek çekişmeli taşınmazdaki 900 m2’lik kısmın müvekkili adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
15. Müdahil.... vekili direnme hükmünün temyizi aşamasında sunduğu 09.07.2020 havale tarihli dilekçesinde; müvekkilinin, davalı ...’dan 1386 m2’lik kısmı ekte sunduğu 25.08.1987 tarihli zilyetlik devir sözleşmesi ile satın ve devir aldığını, abonelik kayıtlarının müvekkili adına olduğunu, vergilerinin ödendiğini, eklemeli zilyetlik yoluyla iktisap koşullarının müvekkili lehine oluştuğunu ileri sürerek asli müdahale taleplerinin kabulü ile anılan kısmın müvekkili adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Asıl Davada Davalı Cevabı:
16. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; dava konusu taşınmaz ile davacıların hukukî ve fiili bir ilgisinin bulunmadığını, dayanılan tapu kayıtlarının taşınmazı kapsamadığını, müvekkilinin ... köyü kurulduğundan beri eklemeli zilyetlik ile malik sıfatıyla taşınmaza sahip olduğunu, mülkiyet hakkının müvekkili lehine doğduğunu, davacıların dayandığı tapu kayıtlarının hukukî geçerliliğinin bulunmadığını, düzenli intikal görmediği gibi hudutlarının da sabit olmadığını belirterek davanın reddini savunmuş, müdahil davacılar ... ve arkadaşlarının iddialarına yönelik; tespit sonrası yapılan itiraz üzerine tapulama komisyonu tarafından ... mirasçıları arasındaki rızai taksimin araştırıldığını ve delillerin toplandığını, mirasçılar arasında rızai taksim ve fiili zilyetliğin tespit edildiğini, dava konusu taşınmazın müvekkiline isabet ettiğini, yaklaşık otuz yıl sonra taksim yapılmadığını iddia etmenin mümkün olmadığını belirterek davalarının reddini savunmuştur.
Birleştirilen Davada Davacı İstemi:
17. Davacı ... vekili 26.12.2001 tarihli dava dilekçesinde; ... ilçesi ... köyü Kozakburnu mevkiinde kain doğusu:yol, batısı:..... kuzeyi:.... güneyi:.... taşınmazları ile çevrili yaklaşık 175 m2’lik taşınmazın kırk yıllık zilyetliğinin ... tarafından ....’a, ....tarafından ......’e ve ..... tarafından da 04.03.2000 tarihinde müvekkiline satıldığını, zilyetlikle iktisap koşullarının müvekkili lehine oluştuğunu ileri sürerek sınırlarını belirttiği 175 m2’lik kısmın müvekkili adına tesciline karar verilmesini istemiş, 12.03.2002 tarihli dilekçesiyle; ... Köyü Tüzel Kişiliğinin davaya dahil edilmesini talep etmiş, 06.11.2008 tarihli dilekçesiyle; tescilini istedikleri taşınmazın kadastro tespiti ile sınırlandırılan 157 ada 31 sayılı parsel olduğunu, asıl davaya konu taşınmaz ve davalı ... ile bir ilgisinin bulunmadığını beyan ederek tefrik kararı verilmesini talep etmiştir.
Birleştirilen Davada Davalı Cevabı:
18. Davalı Hazine vekili; dava konusu taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşınmazlardan olup olmadığının araştırılması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
19. Dahili davalı ... Köyü Tüzel Kişiliği; usulüne uygun tebligata rağmen cevap dilekçesi sunmadığı gibi duruşmaları da takip etmemiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
20. ... Kadastro Mahkemesinin 27.04.2009 tarihli ve 1978/72 E., 2009/544 K. sayılı kararı ile; davacıların mirasbırakanı ...’a isabet ettiği bildirilen çiftliklerin paylaşma işleminin 21 Haziran 1885 (1301 H.) tarihli başvuruya rağmen başvuru ile ilgili belgeler bekletilerek 25 yıl sonra 21 Ağustos 1910 (1326 H.) tarihinde yapıldığı, 26 Temmuz 1291 tarihinde yürürlüğe giren Nizamname hükümlerine göre bu tarihten sonra vakıflarla ilgili olarak her türlü kayıt ve belgelerin tapu idarelerine devredildiği, her türlü tasarruf işlemlerinin devrin yapıldığı tapu idarelerince yapılması gerektiği, miras paylaşımının 1301 tarihinde yapılması nedeni ile tapu maliki ... Efendinin en geç bu tarihte öldüğünün kabulünün zorunlu olduğu, 1326 tarihine kadar tapu intikalinin yaptırılmayarak beklenildiği ve 1326 tarihinde Liva Meclisinde yaptırıldığı, 26 Temmuz 1291 tarihli Nizamname gereği tapu idaresi önünde yapılması gerekirken neden 25 yıl sonra liva meclisinde yaptırıldığının anlaşılamadığı, davacıların dayandıkları bütün tapu kayıtlarının bu kayda dayanan ve bu kayıttan tedavül gören tapu kayıtları olduğu, işlem tarihi itibarı ile uyulması gereken yasal prosedüre uyulmayarak intikal yapılmasının ve bu intikal için de 25 yıl beklenilmesinin tapunun hukukî kıymetinin kalmadığını gösterdiği, yapıldığı tarihte merî olan yasanın ya da mevzuatın öngördüğü maddi ya da şekli şartları taşımayan işlemlerin hukukî sonuç doğurmasının mümkün olmadığı, bu durumda tapu kaydının dava konusu taşınmaz bakımından hukukî kıymetini kaybettiği; davacılar ... ve arkadaşlarının tutunduğu tapu kaydının gayri sabit sınırlı olup, dayanılan kayıtlardaki hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelememesi, bazı hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbirleri ile düz hatlarla birleştirilmesi sonucu oluşan geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dere, dağ, ırmak, tepe, orman, kayalık-taşlık alan gibi yerlerin bulunması karşısında dış hat ya da sınır olarak belirlenen geometrik şeklin tarafları bağlayıcı addedilmesinin olanaksız olduğu, dayanılan tapu kaydının bu nedenle sınırları itibarı ile geçerli sayılmasının mümkün olmadığı; tapu kaydında sabit kabul edilebilecek bir sınır olmadığı için kayıtta yazılı miktarın nereden ölçüleceğini tespit etmenin mümkün olmadığı, kadastro çalışması sırasında tespit gören ve özel mülkiyete konu olabilecek nitelikte olan arazilerin çevresi dağ, tepe, orman, taşlık, kayalık ve benzeri arazilerle çevrili küçük sayılabilecek alanlardan oluştuğu, sınırların birleştirilmesi ile oluşan geometrik şeklin içinde kalan arazi yapısı içerisinde miktar itibarı ile uygulama yaparak davacıların tutundukları tapu kapsamında taşınmaz belirlenemeyeceği, tapu kaydının miktarı itibarı ile de araziye uygulanmasının mümkün olmadığı, bu açıdan da tapu kaydının hukukî sonuç doğurmasının mümkün olmadığı; 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B maddesi uyarınca harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise kayıt ve belgelerde gösterilen sınırlar esas alınarak tespit yapılacağı, davacılar ... ve arkadaşlarının ise davalı tarafın (muris ...’ın) taşınmazı kendilerine teb’an ve kiracı sıfatıyla kullandığını kanıtlayamadığı, eski tapu kaydının davacıların zilyetliği ile birleşmediği, mülkiyet iktisabı için zilyetliklerinin bulunmadığı; kaldı ki, ailenin dayandığı tapu kayıtlarının miktar itibarı ile geçerli olduğu varsayılsa bile tapu kaydında yazılı taşınmaz miktarı, tapu kaydında malik görünen kişi sayısı, kaydın oluşturulduğu ve tedavül gördüğü zamanın tarımsal üretim metot ve tekniği, toprak işlemenin hayvan ve insan gücü ile yapılması, bir insanın da işleyeceği alanın çok kısıtlı olması hususları nazara alındığında davacıların ve mirasbırakanlarının tapu kaydında belirtilen miktarı işlemelerinin mümkün olmadığı, eski tapu kayıtlarına tutunan davacıların işçi tutarak, araç gereç temin ederek vb. yollardan kayıtta yazılı miktarı işlediklerini de kanıtlayamadıkları, bu boyutta bir arazinin kiracılara verme usulü ile işlenmesi hâlinde bu durumun yöre halkının gözünden kaçmasının, şahit olan insan bulunamamasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı, tapuda malik görünenlerin davaya konu taşınmaza hiçbir zaman zilyet olmadıkları sabit olduğu için lehlerine tapunun hüküm doğurmasının mümkün olmadığı; hukukî değerini yitiren tapu kayıtlarının tedavül görmesi neticesinde yeni hak iddia edenler ortaya çıkmış ise de hukukî geçerliği olmayan tapu kayıtlarının tedavül görmesi ile yeni hak sahibi olunamayacağı, davacılar ... ve arkadaşlarının tutundukları tapu kayıtlarının dava konusu taşınmazı kapsadığı kabul edilse dâhi davalı ... ve müdahil davacılar ... ve arkadaşlarının murisi ... ve taşınmazı ona devredenlerin 743 sayılı Medeni Kanun’un meriyetinden evvel 10 yılı aşkın bir süre taşınmazda zilyet olduğu, bu zilyetliğin Medeni Kanun’un meriyet kazanmasından sonra da kadastro tespit tarihine kadar malik sıfatıyla nizasız ve fasılasız devam ettiği, davacıların (... ailesi) bu duruma müdahale edip varlığını iddia ettikleri haklarını korumak için herhangi bir çekişme yaratmadıkları, muris ... ve taşınmazı ona devredenlerin bir insan ömrünü aşar zilyetliğinin te’ban ve kiracılık sıfatı ile devam ettiğinin davacılar tarafından kanıtlanamadığı, hâlen yürürlükte olan 1274 (1858) tarihli Arazi Kanunnamesinin 20. ve 78. maddeleri gereğince davacıların tutunduğu tapu kayıtlarının muris ... lehine hukukî kıymetini yitirdiği, muris ... (mirasçılarının) ve taşınmazı ona devredenlerin bir insan ömrünü aşan kullanımlarının hiçbir itiraza uğramadan malik sıfatıyla, ekonomik amaca uygun bir şekilde sürdüğü, zilyetliğin öncesi tespit edilemeyen bir zamandan kadastro tespit tarihine ve nihayetinde de keşif tarihine kadar devam ettiği, ...’ın 1955 yılında ölümü ile mülkiyetin mirasçılarına intikal ettiği, mirasçıların aralarında 3402 sayılı Kanunun 15. maddesine uygun bir taksim yapmadıkları, zilyetliğin davalı tarafından Kanunun amir hükmü gereği bütün mirasçılar adına keşif tarihine kadar devam ettirildiğinin kabulü gerektiği, 3402 sayılı Kanun’un 14. maddesindeki iktisap koşullarının ... mirasçıları lehine oluştuğu, iktisabı engelleyen hukukî, fiili ve taşınmaz vasfından kaynaklanan bir hâlin bulunmadığı, müdahil davacılar ..., ... ve tapu kaydına tutunan diğer müdahillerin davaya konu taşınmaz için kadastro tespit tutanağının tanzim edildiği tarihten sonra doğduğunu iddia ettikleri hakka dayandıkları, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 25. maddesi uyarınca Kadastro Mahkemesinin tespit tarihine kadar olan uyuşmazlıklara bakmakla görevli olduğu, kadastro tespit tarihinden sonra doğan uyuşmazlıklara bakmak görevinin genel mahkemelere ait olduğu, mahkemelerin görevinin kamu düzenine ilişkin olduğu, bu hususun mahkemece re’sen dikkate alınması gerektiği gerekçesiyle davacılar ... ve arkadaşları ile müdahil davacı ... Yatırımları ve İşletmeleri A.Ş’nin davalarının esastan reddine, müdahil davacılar ... ve arkadaşlarının davasının kabulü ile dava konusu 120 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespitinin iptali ile miras payları oranında ... mirasçıları adına tesciline, taşınmazın 1.derece doğal sit alanında kaldığının beyanlar hanesinde gösterilmesine, diğer müdahil davacıların davalarının görev yönünden reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
21. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davacılar ... ve arkadaşları ile müdahil davacı ... Ticaret Anonim Şirketi vekili, davalı ... vekili ve davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
22. Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 05.10.2010 tarihli ve 2010/8998 E., 2010/11838 K. sayılı kararı ile; ‘’…1-İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye ve uzman bilirkişiler tarafından yöntemine uygun biçimde yapılan inceleme ve araştırmada, çekişmeli taşınmazın 1967 yılında yapılıp kesinleşen orman kadastrosu sınırları dışında kaldığı eski tarihli memleket haritası ve hava fotoğraflarının uygulanması sonucu da, orman alanı dışında kaldığı fiilen de orman olmayıp eski tarım alanı olduğu, belirlendiğinden HAZİNE'nin ve ortak miras bırakan ...’nın mirasının tüm mirasçılarının katılımı ile ve yöntemine uygun olarak usulen paylaşıldığı kanıtlanamadığından davalı ... vekilinin, tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
…
Çiftlik tapu sahiplerinin dayandıkları ve bir çoğu 1996/11-16 sayılı dosyanın karara bağlanmasından sonra bulunup ibraz edilen, yukarıda sayılan ve birbirini doğrulayıp tamamlayan yazılı ve aksi kanıtlanamayan belgeler ile tanık beyanları karşısında, aynı köyde bulunan başka taşınmazlarla ilgili davalarda, çiftlik tapu malikleri ile davacı yada davalı konumunda olduğu anlaşılan tanıklarının soyut içerikli beyanlarına değer verilemez.
O halde; dava konusu taşınmazın yukarıda anlatılan niteliği, zilyetliğe dayanan kişilerin zilyetliklerinin malik sıfatıyla olmadığı ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile taşınmaz edinme koşullarının zilyetler yararına oluşmadığı gözönünde bulundurularak çiftlik tapu sahiplerinin davalarının kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu gibi hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır’’ gerekçesiyle birinci bentde açıklanan nedenlerle davalılar ... ve Hazinenin temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentde açıklanan nedenlerle davacılar ... ve arkadaşları ile müdahil davacı ... Ticaret Anonim Şirketi vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulmasına oy çokluğuyla karar verilmiş, müdahil davacılar ... ve arkadaşları vekili, müdahil davacı Öner Bilgin vekili, davalı ... vekili ve davalı Hazine vekilinin karar düzeltme isteminde bulunması üzerine, Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 24.02.2012 tarihli ve 2011/10949 E., 2012/2643 K. sayılı kararı ile; ‘’…1) Karar düzeltme dilekçesinde değinilen hususlar temyiz aşamasında da ileri sürüldüğünden, davalı ...'ın ortak muris ...'ın mirasının paylaşıldığının kabulüyle, parselin tesbitteki gibi sadece kendisi adına tesciline karar verilmesi gereğine değinen, aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan diğer tüm itirazlarının reddi gerekmiştir.
2) Hazine, ... ve paydaşlarının karar düzeltme istemine ve ...'ın birinci bendin kapsamı dışında kalan diğer itirazlarına gelince;
...
J) DOSYA İÇİNDEKİ BİLGİ VE BELGELERİN DEĞERLENDİRİLMESİNDE:
Mahkemece yapılan araştırma ve inceleme yeterli olmadığı gibi, Daire bozma kararında yapılan değerlendirme ve ulaşılan sonuç da dosya kapsamına uygun düşmemektedir.
Şöyle ki; yukarıda 11 bent halinde sayılan olgular ve deliller mahkemece gerektiği şekilde irdelenmediği gibi, hangi delile niçin değer verildiği ya da verilmediği, hangisinin diğerine üstün tutulduğu konusunda yeterli açıklama yapılmamış, iddia ve savunmada ileri sürülen hususlar cevaplanmamıştır.
3402 sayılı Yasanın 26 ve devamı maddelerinde kadastro mahkemesinin yargılama usulü düzenlenmiştir. İstisnalar dışında, kadastro mahkemesi de, genel mahkemelerde olduğu gibi, tarafların iddiaları ve savunmaları ile bağlı olup, aynı yere ilişkin olsa bile, farklı dosyalarda sunulan delillere dayanılarak, hüküm kurulamaz. Başka deyişle, istisnalar dışında, kadastro mahkemesinde de, delillerin taraflarca sunulması ve dosyasının taraflarca oluşturulması ilkesi geçerlidir. Tarafların ileri sürdüğü iddia ve savunmalar ile dayanılan deliller, kesin ya da takdiri delil olmasına göre mahkemece tek tek değerlendirilmelidir. Taraflarca yargılama sırasında sunulmayan delillere, temyiz aşaması ya da karar düzeltme aşamasında dayanılamaz.
Mahkemece, davacı ve katılan şirket ve gerçek kişilerin iddiaları ve sundukları deliller, dayandıkları tapu kayıtları yöntemince uygulanmamış, tapu kaydı uygulaması yönünden, Kadastro Mahkemesinin 05.04.2001 gün ve 1996/11-16 sayılı kararı kesin hüküm olarak kabul edilmiş ve bu dosyadaki tapu uygulamasına dayanılmışsa da, bu karar, o davanın tarafı olan tapu malikleri ... ve paydaşları yönünden Kadastro Yasasının 34. maddesi gereğince kesin hüküm oluştursa da, Kadastro Mahkemesinin sözü edilen 1996/11 E. sayılı dosyasında taraf olmayan Hazine ve bu dosyanın davacıları olan ve zilyetlikle edinme iddiasında bulunan gerçek kişiler yönünden kesin hüküm oluşturmaz.
Tapu kaydına dayanan davacıların tapuları hakkında verilen Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 22.11.1978 gün ve 1977/11819-13674 sayılı ve 16. Hukuk Dairesinin 24.04.2001 gün ve 2001/418-2033 sayılı kararlarında açıklandığı gibi, Medeni Yasanın 04 Nisan 1926 tarihinde yayınlanıp 04 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra 29 Mayıs 1926 tarihli ve 864 sayılı Tatbikat (Uygulama) Yasası’nın 43. maddesinin “Kanunu Medeniye, Borçlar Kanunu ve bu Tatbikat Kanununa aykırı olan hükümler ile “mecelle mülgadır” hükmüyle, Mecelle ve Medeni Yasaya aykırı olan diğer eski mevzuat açıkça yürürlükten kaldırıldığı halde, 1274 (1858) tarihli Arazi Kanunu, kaldırılan bu yasalar arasında sayılmamıştır.
Medeni Yasanın yayınlandığı tarihten sonra ve fakat yürürlük tarihinden önce, kabul edilen 02.05.1926 tarih 837 sayılı Yasayla, Arazi Kanunnamesinin 68, 69, 70, 71, 74, 76, 84 ve 85. maddeleri yürürlükten kaldırıldığına göre, Arazi Kanunnamesi'nin diğer maddelerinin (özellikle Arazi Kanununun mera, yaylak ve kışlaklarla Medeni Yasaya aykırı olmayan diğer hükümlerinin) yürürlükte olduğunun kabul edilmesi gerektiği, nitekim 28 Şubat 1998 tarihinde yürürlüğe giren 4342 sayılı Mera Yasasının 36. maddesi ile Arazi Kanunnamesi'nin 97, 98, 99, 100, 101, 102 ve 105. maddelerinin yürürlükten kaldırılmış olması ve 27.01.1943 gün 5/7 sayılı ve yine 09.02.1944 gün ve 4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararlarında, 1274 (1858) tarihli Arazi Kanunnamesinin 45. maddesinin, Medeni Yasanın 658 ve 659. maddeleriyle zımnen yürürlükten kaldırıldığı ancak, diğer maddelerinin halen yürürlükte olduğunun kabul edilmesi, yine Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 27.04.1949 gün ve 1948/7-1949/7 sayılı kararıyla da Arazi Kanunnamesinin 78. maddesi hükmüne değer verilmesi nedenleriyle, Arazi Kanunnamesinin Medeni Yasaya aykırı düşmeyen hükümlerinin, bu arada konuyla ilgili 20 ve 78. maddelerinin yürürlükte olduğunun kabulü ile somut olayda anılan yasa hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının araştırılıp tartışılması gerekmektedir.
Mahkemece, tapu kaydının çekişmeli parseli kapsamadığı, bir an için kapsadığı kabul edilse bile, taşınmazın Medeni Yasanın yürürlüğünden önce tapu malikleri dışındaki kişiler tarafından 10 yıldan fazla süreyle zilyet edilmesi nedeniyle, Arazi Kanunnamesinin 20 ve 78. maddeleri gereğince tapu kaydına değer verilemeyceği kabul edilmiştir.
Dayanılan tapu kayıtlarının çekişmeli taşınmaza uyup uymadığı, başka bir anlatımla dava konusu taşınmazın davacı ve katılan gerçek kişilere ait tapu kaydı kapsamında kalıp kalmadığı konusunda yapılan uygulama yetersiz olduğu gibi, zilyetliğe dayanan davacı ve önceki zilyetlerin Medeni Yasanın yürürlüğe girdiği 1926 yılından önce zilyet olup olmadıkları, zilyetlikleri varsa ne zaman ve ne şekilde başladığı, zilyetliğin çekişmesiz, aralıksız, malik sıfatıyla devam edip etmediği konularındaki araştırma ve bu konuda toplanan deliller de hüküm kurmaya yeterli değildir. Çiftlik sahibi tapu kaydı maliklerinin dayandığı ve yukarıda sayılan kesinleşmiş mahkeme kararları, komisyon kararları, vergi kayıtları, şer’i mahkeme ilâmları, kamulaştırma kararları, Orman Yönetiminin yaptığı incelemeler ve raporlar ile şer’iye defteri örnekleri, bir kısım köylülerin çiftlik arazilerini kira ve icar vererek kullandıklarına dair 1940 yılından sonra noterde verdikleri taahhütnameler ile yukarıda sözü edilen diğer deliller karşısında, yerel bilirkişi ve tanık sözlerine ne şekilde değer verildiği, çekişmeli taşınmaza önce ya da şimdi zilyet olan gerçek kişiler ile bu deliller arasında bağlantı bulunup bulunmadığı araştırılmamış ve irdelenmemiştir.
Oysa, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 27. maddesinde yer bulan “Hukukî Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukukî dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkeme, iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir.
Kadastro Mahkemesinin 05.04.2001 gün ve 1996/11-16 sayılı kesinleşen kararının Hazineyi ve o dosyada taraf olmayanları bağlamayacağı düşünülmemiş, taşınmazların devletleştirilmeye tâbi devlet ormanı olup olmadığı, ya da devletleştirilen ormanların içinde yer alan orman içi açıklığı olup olmadığı yöntemince araştırılmamış, bilirkişilere yörede 1967 yılında seri bazında yapılan orman tahdit hattı ile irtibatlı kroki düzenlettirilmemiş, dava konusu taşınmazların devletleşen orman alanlarıyla bağlantısı ve konumu gösterilmemiş, seri bazda yapılan tahditte seri dışında kalan taşınmazlarda orman kadastro komisyonlarınca orman incelemesi yapılmadığından, orman sayılan yerlerden olup olmadığı, eski tarihli resmi belge niteliğindeki memleket haritası, hava fotoğrafları incelettirilmemiş olup, bir kısmı tapu malikleri davacılar ile aralarında aynı nitelikte davalar bulunan yerel bilirkişi ve tanıkların sözlerine atıf yapan teknik bilirkişi raporlarına dayanılarak hüküm kurulmuş olması da isabetsizdir.
O halde, mahkemece; aynı tapu kayıtlarına dayanılarak açılan bir çok davanın bulunduğu, bunlardan bir kısmının sonuçlandırılıp bir kısmının halen devam ettiği anlaşıldığından, halen görülmekte olan dava dosyalarının birleştirilmesi, yargılamayı geciktirip, para ve emek sarfına yol açacağı ve yıllardan beri devam eden davaları daha da karmaşık ve içinden çıkılamaz hale getireceği göz önünde bulundurularak; dava dosyaları birleştirilmeden, yukarıda sözü edilen delillerin eksiksiz olarak toplandığı aynı nitelikteki dava dosyalarından birisi kılavuz dosya seçilerek;
a) Tapu kayıtlarında geçen ..., ... (...-..., ...), ... (...), ..., ... (...) köylerinin bulunabilecek en eski tarihli idari sınırlarına ait harita ve diğer belgeler, gerektiğinde eski kayıt ve defterler üzerinde inceleme ve araştırma yapabilecek nitelikte konunun uzmanı bilirkişiler tayin edilerek, ....1208, Zilhicce 1207 (9 Ocak 1794) Tarihli Mülkname, ... Valide Sultan Vakfıyesine ilişkin 21 Zilhicce 1209 (1795) tarih ( 12 Ramazan 1263 (1847) ) tarih 477 sayılı Temessük, 25 Safer 1291 (1876) tarihli temessük, ... Çiftliği Mart 1290 tarih D.9 V.18 ... (...) Çiftliği Mart 1290 tarih D.9V.19, ... ve ... Çiftliği Mart 1290 tarih D.9V.20 sayılı tapu kayıtları ile bu sicillerden gelen Ağustos 1326 (1910) tarih ve 3 numaralı ... (...) Çiftliği, Ağustos 1326 (1910) tarih ve 2 numaralı ... - ... Çiftliği, Ağustos 1326 (1910) tarih ve 4, ... Çiftliği tapu kayıtları ile bu kayıtların gittileri ve tedavülleri olan diğer tapu kayıtları ve bu kayıtların revizyonları yerel yönetim ve genel müdürlükten getirtilerek bir sıra dahilinde dosya arasına konulmalı,
b) Bu tapu kayıtlarının revizyon gördüğü ya da hükmen bu tapuların uyduğu belirlenen kadastro parselleri, gerekirse mahkemedeki tüm dosyalar ve Tapu Sicile devredilmiş tüm dosyalar üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle saptanmalı, bu parsellerin tesbit tutanakları, tesbitleri kesinleşmişse bu yolla oluşan tapu kayıtları, hükmen kesinleşenlerin bilirkişi raporları dosyaya eklenmeli,
c) Belirlenen revizyon parselleri ile aynı şekilde dava konusu edilen tüm parselleri bir arada gösteren pafta örnekleri getirtilmeli,
d) Sözü edilen tapu kaydına dayanılarak halen ... Asliye, Sulh ve Kadastro Mahkemelerinde devam eden davaların konusu ve kimler arasında görüldüğü, sonuçlanan davalar varsa bunların konusu ve neticesi hakkında tarafların hazırlayacağı dava listesi kendilerinden alınmalı, esas defterleri üzerinde inceleme yaptırılarak aynı türden uyuşmazlıklar tutanak ile belgelenmeli,
e) Vakıf Taşınmazları ve Vakıf Hukuku Konusunda uzman bilirkişiler belirlenip, dosyadaki tarafların tutunduğu mülknameden başlanarak tüm kayıtlar ve belgeler incelettirilmeli, ... Valide Sultan Vakfının mülk araziden tahsis suretiyle edinilip edinilmediği, sahih vakıflardan olup olmadığı yönünde rapor düzenlettirilmeli,
f) Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yere ait, en eski tarihlisinden en yeni tarihte düzenlenen memleket haritaları dahil, yöreye ait tüm memleket haritalarının orijinalinden renkli ve onaylı fotokopi örnekleri ile hava fotoğrafları ve amenajman planları, çekişmeli taşınmazın bulunduğu yer ve mevki ismi, varsa yakın kadastro parsel numaraları yazılmak suretiyle, çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerin 2863 sayılı Yasa hükümlerine göre doğal ya da kültürel sit alanı olup olmadığı sorulmalı, ilgili karar ve harita örnekleri getirtilerek dosyasına eklenmeli,
g) Tapu kayıtlarındaki sınırları ve memleket haritasındaki mevkileri bilecek ve bu davalar ile ilgisi olmayan, olabildiğince yaşlı ve yansız yerel bilirkişiler tesbit edilmeli, gerektiğinde tapu kayıtlarının bilinmeyen sınırlarında yardımcı olacak ve zilyetlik konusunda bilgi verecek tanık isimleri taraflardan istenmeli, önceki keşiflere katılmamış üç orman yüksek mühendisi, üç harita mühendisi, üç jeolog bilirkişi ve üç ziraat uzmanı bilirkişinin ismi yöntemince belirlenmeli, bu bilirkişilere tarafların itirazları olursa değerlendirilerek, gerektiğinde onların yerine başkaları seçilmeli,
h) Bilahare kılavuz dosya üzerinden yapılacak keşifte; ... Valide Sultan Vakfiyesi ve 17 Rabiulevvel 1295 tarihli İcmali Hakani sureti: ...... sancağında, Ula kazasında vaki bir tarafı Çıtırlılı ve bir tarafı ... ve bir tarafı ... ve ... Hududuna müntehi olup işbu hudut ile mahdut mahal derununda ... Çiftliği denmekle arif bir kıta çiftlik, ... Çiftliği denmekle arif bir kıta çiftlik ve ... çiftliği denmekle arif bir kıta çiftlik sınırları ve ilk tesisi Mart 1290 tarih D.9, V.18 , aynı tarih Varak 19, aynı tarih Varak 20 sayılı tapu kayıtları tüm tesis ve tedavülleri ile, bu kayıtlardan önce oluşturulmuş ise bu kayıtların, Ağustos 1326 tarihli tedavüllerinde yönlendirilmiş sınırları ve Eylül 1340 tarihli tedavülleri ile Mayıs 1969 tarihinde yapılan ifrazlara göre oluşan yeni sınırları itibariyle yerel bilirkişiler yardımıyla yerine uygulanmalı, bu çiftlik sınırları için ayrıca oluşturulan çiftliğe ait tarla ve bina nitelikli tapu kayıtları varsa, onlar dahi uygulanmalı, uygulama sırasında, tutunulan ... maa ... Çiftliği, ... Çiftliği ve ... Çiftliği tapularında Mezar Gediği, Dikilitaş, ... sınırlarının ortak sınır, ... (...), ...(...) sınırlarının köy ya da çiftlik sınırları olduğu, tapu kayıtlarının eşcar-ı müsmire ve gayr-ı eşcarı müsmireyi müştemil çiftlik kayıtları olup, bu sınırlar içinde devlet ormanları, dereler, taşlık ve kayalık niteliğindeki devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin bulunduğu, sınırlarının mevki ya da nokta sınırlar olduğu, bu sınırların çoğunluğunun devlet ormanı içinde kalması nedeniyle sabit kabul edilemeyeceğinden, 3402 sayılı Yasanın 20/C maddesi gereğince kayıt kapsamının yüzölçümüne değer verilerek saptanacağı, ... Çiftliğine ait tapu kaydının aynı köy 1 ilâ 169 sayılı parselle uygulandığı, ancak bu parseller hakkında tapuya dayanmayan ve zilyetlikle kazanma iddiasında bulunan gerçek kişiler tarafından itiraz edilip, birçok dava açıldığı, ... maa ... Çiftliği tapusunun ... köyü 373 ilâ 633 sayılı parsellere uygulandığı gözönünde bulundurularak, tapu kayıtları yerine uygulanmalı; bilinmeyen sınırlar konusunda tarafların gösterecekleri tanıklar dinlenmeli, yerel bilirkişi ve tanık sözleri, komşu parsel kayıtları ve eski tarihli memleket haritaları, köy isimleri ve sınırlarına ilişkin tüm kayıtlarla denetlenmeli, tapu kayıtları sınırında yazılı ...’ün tapu tesisinde ... Çiftliği olarak gösterilmesi nedeniyle “...”ün nokta halinde mevki ismi olmayıp, ..., ... ve ... ... çiftliklerinin batı sınırını oluşturan geniş bir çiftlik arazisi olabileceği düşünülerek uygulama yapılmalı, yerel bilirkişi ve tanıklar tarafından tarif edilen ve gösterilen sınırlardaki çelişkilerin yöntemince giderilmeli, revizyon parselleri ile ... (...) ve ... (...) köyleri (ya da çiftlikleri) ile memleket haritasında ... köyü olarak işaretlenmiş bulunan sınırlar gözetilerek sabit sınırların nereler olabileceği değerlendirilip, kayıtlar 3402 sayılı Yasanın 20 ve 21. maddeleri hükmüne göre sabit sınırlarla bağlantısı kesilmemek suretiyle, bu sınırlardan başlanarak uygulanıp, kayıtların yüzölçümüyle kapsadığı alanlar tereddüte yer bırakmayacak biçimde belirlenmeli, harita mühendisi bilirkişi ve fen bilirkişilere tapu kaydının sınırları itibariyle kapsadığı alanı ve yüzölçümüyle geçerli kapsamını ayrı ayrı gösteren ayrı renkli kalemlerle işaretli müşterek imzalı kroki düzenlettirilmeli; düzenlenen bu rapor ve krokiler aynı nitelikteki tüm dava dosyalarına konulmalıdır.
ı) Daha sonra, dosyaya getirtilen en eski tarihli memleket haritaları, amenajman planları ve orman kadastro haritası ile kadastro paftası ve dayanılan tapu kayıtlarının sınırları ve yüzölçümüyle geçerli kapsamını gösteren bilirkişi krokisi ve haritası, fen ve uzman orman bilirkişiler eliyle yöntemince uygulanarak, dayanılan tapu kaydının yüzölçümüyle geçerli kapsamındaki taşınmazlar ile çekişmeli parselin bu belgelerde ne şekilde nitelendirildiği ayrı ayrı belirlenmeli, 1967 yılında yapılan orman tahdidi ile belirlenen orman sınır hattına göre konumu saptanmalı, çekişmeli taşınmazın ve geniş çevresinin toprak yapısı, bitki örtüsü ve çevresi incelenmeli, orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritasının ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle, aynı yörede dava konusu edilen taşınmazların konumunu çevre taşınmazlarla birlikte bu harita ve fotoğraflar üzerinde bir arada gösterecekleri, ayrı renklerle işaretli ve bilirkişilerin onayını taşıyan, kroki düzenlettirilmeli,
i) Dayanılan tapu kayıtlarının yüzölçümüyle geçerli kapsamı dışında kalan, orman alanlarının 3116 sayılı Yasa hükümlerine göre zaten devlet ormanı sayılması nedeniyle, devletleştirmeye ve iadeye konu edilemeyeceği, sadece tapu kayıtlarının yüzölçümüyle kapsadığı alanların devletleştirmeye konu edilebileceği, bu nedenle tapu kaydının yüzölçümüyle kapsadığı alanlardan 4785 sayılı Yasa hükümlerine göre devletleştirilen bölümler var ise, bu alanlarının yüzölçümü düşüldükten sonra, artan bölümün tarım alanları ve yerleşim alanları için hüküm ifade edeceği, başka deyişle birbirlerine sınır olduğu ve toplam 14000 dönüm yüzölçümünde olduğu anlaşılan bu üç tapu kaydının yüzölçümüyle kapsadıkları alan içinde kalan ormanların devletleştirme kapsamında olduğu göz önünde bulundurularak, devletleştirilen orman alanının yüzölçümü, tapu kaydı miktarından düşüldükten sonra, kalan miktarın bir bütün halinde Çiftliğin tapu kaydı kapsamındaki diğer araziler olabileceği düşünülmeli,
j) Taşınmazın Devlet ormanı sayılmayan ya da devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olmadığı ve dayanılan tapu kaydının yüzölçümüyle geçerli kapsamı dışında kaldığı belirlendiği taktirde, bu yerler için, zilyetlikle taşınmaz edinme koşullarının oluşup oluşmadığı yöntemince saptanmalıdır. Bu cümleden olarak; çekişmeli taşınmazda ziraat uzmanı bilirkişiler ve jeolog bilirkişilere inceleme yaptırılıp, özellikle yakın tarihli hava fotoğraflarındaki görüntüleri dikkate alınarak çekişmeli taşınmazın imar - ihya görüp görmediği, gördü ise tarihi ve imar ihyanın şekli, ne zaman bittiği, kaç yıl süreyle ne şekilde zilyet edildiği, kimden kime geçtiği, bu kullanımın taşınmazın ekonomik amacına uygun kullanım olup olmadığı konularında bilimsel verileri içeren raporlar düzenlettirilmeli, bu konularda somut olaylara dayalı tanık beyanları alınmalı,
k) Çekişmeli taşınmazın dayanılan tapu kaydının yüzölçümüyle geçerli kapsamı içinde olduğu, devlet ormanı sayılmayan ya da devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olmadığı belirlendiği takdirde, bu yerler için, Medeni Yasanın yürürlüğü olan 1926 yılından en az 10 yıl öncesinden başlayan malik sıfatı ile zilyetliklerinin bulunup bulunmadığı ve tesbit tarihi itibariyle zilyetlikle mülk edinme koşullarının oluşup oluşmadığı yöntemince saptanmalıdır. Zilyetlikle kazanma iddiasında bulunan tarafa, tanık dinletme olanağı verilmeli, yine, ziraat uzmanı bilirkişiler ve jeolog bilirkişilere inceleme yaptırılarak, özellikle en eski tarihli memleket haritası ve hava fotoğraflarındaki görüntüleri dikkate alınarak çekişmeli taşınmazın 1926 yılından en az 10 yıl öncesinden itibaren zilyet edilen yerlerden olup olmadığı yönünde bilimsel ve teknik görüşlerine başvurulmalı, yerel bilirkişi ve taraf tanıklarının, zilyetlikle edinme iddiasında bulunan kişilerin ve önceki maliklerinin bir insan ömrünü aşan zilyetilklerinin bulunup bulunmadığı, zilyetliğin kiracı ya da malik sıfatıyla olup olmadığı, tapu kayıtları kapsamında kalan bölümlerinde, Medeni Yasanın yürürlüğünden en az 10 yıl öncesine dayanan zilyetlik varsa, zilyetliğin başlangıcının ne şekilde hatırlandığı veya kendilerine bu bilgilerin ne şekilde aktarıldığı yönünde somut olgulara dayalı beyanlarına başvurulmalı, birbirinin tekrarı niteliğindeki soyut sözlerle yetinilmemeli, yöreye ait en eski tarihli hava fotoğrafları ve memleket haritası ile daha sonraki yıllarda düzenlenen tüm hava fotoğrafı ve haritalar özel stereoskop aletleriyle incelenip bu belgelerdeki görüntüsüne göre bilirkişi ve tanık beyanlarının doğruluğu denetlenmeli, toplanan bu deliller ile yukarıda detaylı olarak söz edilen diğer deliller birlikte değerlendirilmek ve takdir edilmek suretiyle oluşacak sonucu göre bir karar verilmelidir.
Eksik inceleme ve araştırmaya dayalı yerel mahkeme kararının açıklanan bu nedenlerle bozulması gerekirken, yazılı olduğu biçimde bozulmasına karar verilmesi doğru değildir‘’ gerekçesiyle birinci bentde açıklanan nedenlerle davalı ...’ın ikinci bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentde açıklanan nedenlerle davacılar ... ve arkadaşları, davalı Hazine ve davalı ...’ın karar düzeltme istemlerinin kabulüne, bozma kararının gerekçesiyle birlikte ortadan kaldırılmasına, mahkeme kararının değişik yeni gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar verilmiştir.
Direnme Kararı:
23. ... Kadastro Mahkemesinin 27.11.2013 tarihli ve 2012/52 E., 2013/86 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
24. Direnme kararı süresi içinde davacılar ... ve arkadaşları vekili, davalı ... vekili ve müdahil davacı Öner Bilgin vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
25. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; asıl davada davacıların (... ailesi) tutunduğu tapu kayıtlarının hukuken geçerli kayıtlar olup olmadığı, davalı ... ile müdahil davacılar ... ve arkadaşlarının murisi ... zilyetliğinin 1858 tarihli Arazi Kanunnamesi’nin 20 ve 78. maddeleri gereğince tapu kaydının hukukî kıymetini kaybettirecek nitelikte bulunup bulunmadığı, davacıların tutunduğu tapu kayıtlarına kapsam tayini gerekip gerekmediği, dava konusu taşınmazın orman sayılan yerlerden olup olmadığı ve taşınmazın niteliğinden kaynaklı olarak zilyetlik yoluyla iktisabını engelleyen bir durumun bulunup bulunmadığı, sonucuna göre de, mahkemece tapu kayıtlarına kapsam tayini yönünden bozma ilamında belirtilen şekilde araştırma ve inceleme yapılmasının gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
26. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu ... ili ... ilçesi ... köyü Karahayıt mevkiinde kain 120 parsel sayılı taşınmazın 25.06.1970 tarihinde yapılan kadastro çalışması neticesinde, 8.120 m2’lik tarla niteliğiyle, 21.07.1969 tarihli ve 64 sıra numaralı tapu kaydı uygulanmak suretiyle Güzide Alper ve arkadaşları adına tespit gördüğü, tespite itiraz üzerine Tapulama Komisyonunun 19.10.1977 tarihli kararı ile ...’ın itirazının kabulüne ve 120 sayılı parselin ... adına tespit ve tesciline karar verildiği anlaşılmaktadır.
27. Davacılar ... ve arkadaşlarının, ... Valide Sultan Vakfı’na ait olan Mart 1290/Safer 1291 tarih, 18 numaralı (4000 dönüm), 19 numaralı (3000 dönüm) ve 20 numaralı (7000 dönüm) maliki ... adına kayıtlı çiftlik tapu kayıtlarına dayandıkları, anılan tapu kayıtlarının ... (...) kızı ...’a intikal ederek Ağustos 1326 tarih 2, 3 ve 4 numaralı tapulara gittiği, ...’ın da çocukları ..., ..., ... ve ...’e ölünceye dek bakıp gözetmeleri karşılığında verdiği ve Eylül 1340 tarih 3, 4 ve 5 numaralı kayıtların oluştuğu, bu kayıtların da 7.2.1962 tarih 1, 4 ve 5 numaralı tapulara tedavül gördüğü; 18 numaralı kök tapu kaydının 23.05.1969 tarih 10 ve 11 numaralı tapulara, oradan da 21.07.1969 tarih 63 ve 64 numaralı tapulara gittiği, bu kayıtların da ... köyü 1 ilâ 169 numaralı parsellere revizyon gördüğü; 19 numaralı kök tapu kaydının revizyon görmediği; 20 numaralı kök tapu kaydının ise ... köyü 373 ilâ 633 numaralı parsellere revizyon gördüğünün belirtildiği, ancak tespitlere itiraz edildiği; tapu kayıtlarının ... Çiftliğine ait ... köyü 1 ilâ 169 sayılı parsellere revizyon gören sınırlarının; D: Mezar Gediği, B: Dikili Taş, K: ..., G: ... Beli ve bu yerden müfrez çiftlik; ...-... Çiftliğine ait Şubat 1962 tarih 1 sıra numarada 639 hektar 5240 m2 yüzölçümündeki (7000 dönüm) kadastro sırasında ... köyü 373 ilâ 633 sayılı parsellere revizyon gören sınırları; D: Kocalan ve Balan Dağı, B: Taşbük ve ..., K: Çilecik Gediği, G: Gökbel ve Karadağ ve Mezar Gediği ile çevrili olan ve ... (...) Çiftliğine ait Şubat 1962 tarih 4 sıra numarada 275 hektar 7907 m2 (3000 dönüm) yüzölçümündeki ve kadastro sırasında hiç bir parsele revizyon görmeyen sınırları; D: Mezar Gediği, B: İnbükü ve Dikilitaş K. ..., G: ... Beli sınırlı kayıtlar olduğu ve bu kayıtların doğru temele dayanan, intikalleri düzenli yapılan tapu kaydı niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
28. Öncelikle, davacı ... ve arkadaşlarının dayandığı tapu kayıtları; hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelememesi, bazı hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbiri ile düz hatlarla birleştirilmesi suretiyle meydana gelen geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dağ, dere, orman, ırmak, tepe gibi yerlerin bulunması, diğer bir anlatımla 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/C maddesine göre sınırların değişebilir ve genişletilmeye elverişli olması nedeniyle dayanılan kayıtlar sabit hudutlu tapu kayıtları olmadığından hudutları ile değil, miktarı ile geçerli olan tapu kayıtlarıdır.
29. Diğer yandan, davacı tapu maliklerinin (... ailesi) dayandığı Mart 1290/Safer 1291 tarih 18, 19 ve 20 numaralı kök tapu kayıtları kapsamındaki taşınmazların ... Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas, 2001/16 Karar sayılı dosyasına sunulan 08.03.2000 tarihli ..., ... ve ... tarafından düzenlenen raporda belirtildiği gibi, gayrisahih (tahsisat kabilinden, irsadi ) vakıf taşınmazı olarak ... Valide Sultan Vakfına ait olan ve geliri vakfedilen mirî araziler olduğu ve bu hususun aynı tapu kayıtlarına dayalı olarak açılan ve Yargıtay’dan geçerek kesinleşen bir çok dava sonucunda saptandığı da açıktır.
30. Mirî arazilerde uygulanan 1274 tarihli (1858) Arazi Kanunnamesi’nin 20. ve 78. maddesinin yürürlükte olduğu da tartışmasızdır. Dava konusu edilen taşınmazda/taşınmazlarda da koşulları varsa bu hükümler uygulanacaktır. Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesinin uygulanmasında öncelikle dava konusu taşınmazın zilyet edilebilir nitelikte bir taşınmaz olması gerekir. Diğer iktisap şartları da şöyle sıralanmaktadır:
1) Davacının kesintisiz 10 yıl boyunca araziye malik sıfatıyla zilyet olması
2) Davacının süre boyunca küçük veya gayri mümeyyiz olmaması
3) Davacının araziye kaba güçle el koymuş olmaması
4)Arazinin ulaşması çok uzun sürecek uzak bir yerde olmaması (Sahibinin yaşadığı yer açısından)
5)Davacının araziyi geçerli bir sebep olmaksızın ele geçirip kullandığını süre içinde ikrar ve itiraf etmiş olmaması.
Şu hâlde, 10 yıl boyunca malik sıfatıyla zilyet olma, Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesine göre hak kazanmanın temel şartıdır. 20. maddenin aradığı maddi vakıaların ve kanuni şartların Medeni Kanun’un yürürlük tarihi olan 04.10.1926 tarihine dek tamamlanmış olması gereklidir. Buna göre, mirî arazi niteliğindeki tapulu taşınmaz zilyedi tarafından malik sıfatıyla 04.10.1926 tarihinde yürürlüğe giren Medeni Kanun’dan geriye doğru yani en az 1916 yılından 1926 yılına kadar kullanılıyorsa ve anılan maddedeki diğer koşulların da gerçekleşmesi hâlinde zilyet lehine tescil kararı verilebilecektir. Bunun yanı sıra edinim koşullarının oluşup oluşmadığının, her parsel yönünden ayrı ayrı irdelenmesi, parsel bazında tapu kaydının hukukî kıymetini koruyup korumadığının değerlendirilmesi gerekir. Tapu kaydının dava konusu edilen bir taşınmaz yönünden Arazi Kanunnamesi’nde belirtilen hükümler gözetilerek hukukî kıymetini yitirmiş olması, o tapu kaydının tamamen hukukî kıymetini yitirdiği anlamına gelmeyip, sadece dava konusu edilen ilgili taşınmaz yönünden hukukî kıymetini kaybettiğini göstermektedir. Başka bir taşınmaz yönünden aynı tapu kaydı, Arazi Kanunnamesi’ndeki koşullar oluşmamışsa hukukî kıymetini koruyacaktır.
31. Mahkemece dikkate alınması gereken husus, dava konusu edilen taşınmaz kadim tarım arazisi ise zilyedi lehine 1274 tarihli (1858) Arazi Kanunnamesi’nin 20.maddesinde düzenlenen koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılmasıdır. Taşınmaz kadim tarım arazisi olmayıp, hâli arazi gibi zilyet edilmesi olanaklı bir yer değilse, en az 1916-1926 yılları arası 10 yıl zilyet olma koşulu gerçekleşmiş olmayacağından ve tapu hukukî kıymetini kaybetmeyeceğinden tapu kaydının kapsamının belirlenmesi ve hak sahibi olacak kişinin belirlenen bu kapsamdaki yeri kullanıyor olması gerekir.
32. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; 22.11.2002 tarihinde yapılan keşif sırasında dinlenen 1921 doğumlu zilyet tanığı taşınmazın evveli ile ilgili beyanında, dava konusu taşınmazın öncesinde ...’a ait olduğunu, buğday ekiminde tarla olarak kullandığını, Musa’nın kırk yıldan fazla önce öldüğünü, dava konusu taşınmaz ile köydeki diğer taşınmazların icara verildiğini duymadığını, sadece 1942 yılında ordu için öşür toplandığını ifade etmiştir. 13.03.2009 tarihinde yapılan keşif sırasında dinlenen 1928 doğumlu mahalli bilirkişi, taşınmazın öncesinde ...’a ait olduğunu, Musa’nın 1955’li yıllarda öldüğünü, Musa’nın ölümü ile oğlu Bekir’in kullanmaya başladığını, Bekir’in on yıl kadar önce öldüğünü, ölümü ile eşi Ayfer’in kullanımına geçtiğini, taşınmaz içerisindeki evlerin tanımadığı kişilere ait olduğunu, Bekir ve Ayfer’in kadastro çalışmaları öncesi parça parça bu yeri sattığını beyan ettiği gibi mirasçılar arasındaki taksim olup olmadığına ilişkin bildiklerini de ifade ettiği, 1929 ve 1932 doğumlu zilyet tanıklarının da taşınmazın evveli ile ilgili mahalli bilirkişi beyanlarını tekrarladıkları, mahkeme tarafından yapılan gözlemde; taşınmaz içerisinde betonarme iki adet çok katlı evin ve bir adet ev temelinin bulunduğu, kalan kısmın bahçe olarak kullanıldığı tespit edilmiştir.
33. Ziraat bilirkişi, dava konusu taşınmazın %1-2 eğimli, yapılaşma olan kısımları hariç tarımsal işlenebilirlik özelliğine sahip olduğunu, hâli hazırda yedi parça hâlinde kullanıldığını, taşınmazdaki toprağın derin bir profile sahip (120 cm ve üzeri) killi-tınlı, işlenmesi kolay, ikinci sınıf kuru tarım arazisi olduğunu, muhtelif meyve ağaçları bulunduğunu ve ziraat arazisi olduğunu saptamıştır. Orman bilirkişi, dava konusu taşınmazın orman tahdidi dışında kaldığını, toprak yapısı ve bitki örtüsü yönünden orman niteliğinin bulunmadığını, orman içi açıklık olmadığı gibi 6831 sayılı Kanun’un 1744 sayılı Kanun ile değişik 2.madde ve 3302 sayılı Kanun ile değişik 2/B maddesi kapsamında orman dışına çıkarılan yerlerden de olmadığını tespit etmiştir. Jeolog bilirkişi, dava konusu taşınmazda kayalık, taşlık, doğal kumluk, çakıllık, sazlık ve bataklık bir alanın bulunmadığını belirtmiştir.
34. Dosya içeriği, toplanan deliller ve özellikle bilirkişi raporları ile de doğrulanan mahalli bilirkişi ve zilyet tanık beyanlarına göre; ... Kadastro Mahkemesinin 1996/11 E., 2001/16 K. sayılı dosyasına sunulan 08.03.2000 tarihli ..., ... ve ... tarafından düzenlenen raporda da belirtildiği gibi, davacı tapu maliklerinin (... ailesi) dayandığı Mart 1290/Safer 1291 tarih 18, 19 ve 20 numaralı kök tapu kayıtları kapsamındaki taşınmazların ... Valide Sultan Vakfı’na ait taşınmazlardan geliri vakfedilen (tahsisat kabilinden, irsadi ) mirî arazilerden olduğu, mirî arazilerde uygulanan ve hâlen yürürlükte olan 1858 tarihli Arazi Kanunnamesi’nin 20. ve 78. maddelerinin eldeki davaya uygulanması gerektiği, dava konusu taşınmazın zilyet edilebilir nitelikte bir taşınmaz olduğu, muris ... ve önceki zilyetlerin dava konusu taşınmazı bir insan ömrünü aşan zamandan beri malik sıfatıyla ve zirai amaçla kullandığı, bu zilyetliğin Medeni Kanun’un yürürlük tarihi olan 04.10.1926 tarihinden önce en az 10 yıllık süreyi kapsadığı, bir başka ifadeyle en az 1916 yılından 1926 yılına kadar muris ... zilyetliğinin kanıtlandığı, bu durum karşısında davacı ... ailesinin tutunduğu tapu kayıtlarının Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesi gereğince dava konusu taşınmaz bakımından hukukî kıymetini yitirdiği, o hâlde dayanılan tapu kayıtlarına kapsam tayini gerekmediği, öte yandan anılan 20. maddedeki diğer koşulların da muris ... lehine gerçekleştiği ve muris ... mirasının tüm mirasçıların katılımı ile ve yöntemine uygun olarak usulen paylaşıldığı hususunun ise kanıtlanamadığı anlaşıldığından, muris ...’ın tüm mirasçıları adına tescil kararı veren yerel mahkeme kararının isabetli olduğu anlaşılmaktadır.
35. Hâl böyle olunca, direnme kararı yukarıda açıklanan değişik gerekçeyle yerindedir.
36. Ne var ki, bozma nedenine göre sair yönlere ilişkin temyiz incelemesi yapılmadığı anlaşıldığından, bu yönden inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle direnme uygun bulunduğundan, davacılar ... ve arkadaşlarını vekili, davalı ... vekili ve müdahil davacı Öner Bilgin vekilinin işin esasına ilişkin temyiz itirazlarının reddine, sair temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
Karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemece Hukuk Genel Kurulu kararının taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27.12.2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.