Logo

Hukuk Genel Kurulu2022/188 E. 2022/1886 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davacıların tapu kayıtlarına dayalı mülkiyet iddiası ile davalının zilyetliğe dayalı mülkiyet iddiasının çeliştiği kadastro tespitine itiraz davasında, uyuşmazlık konusu taşınmazların mülkiyetinin kime ait olduğunun tespiti.

Gerekçe ve Sonuç: Davalı ve önceki zilyetlerin, uyuşmazlık konusu 289, 295 ve 308 parsel sayılı taşınmazları Medeni Kanun'un yürürlük tarihinden önce en az 10 yıl süreyle malik sıfatıyla, kesintisiz ve davasız olarak kullandıklarının tespit edilmesi ve davacıların dayandığı tapu kayıtlarının 1858 tarihli Arazi Kanunnamesi'nin 20. maddesi gereğince hukuki değerini kaybettiğinin anlaşılması üzerine, yerel mahkemenin davalı lehine verdiği tescil kararının direnme yoluyla onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi

1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen “kadastro tespitine itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... Kadastro Mahkemesince müdahil davacı ... İdaresinin dava konusu 357 sayılı parsele yönelik davasının kabulüne, diğer davacıların davalarının reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar ... ve arkadaşları vekili, müdahil davacı Hazine vekili, müdahil davacı ... İdaresi vekili ve davalı ... mirasçıları vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacılar ... ve arkadaşları vekili ile müdahil davacılar Orman İdaresi ve Hazine vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Asıl Davada Davacı İstemi:

4. Davacılar ... ve arkadaşları vekili ... Kadastro Mahkemesine sunduğu 02.08.1991 havale tarihli dava dilekçesinde; ... ilçesi ... köyü kadastro çalışmaları neticesinde davalı adına tespit gören dava konusu 289, 295, 308, 357, 420 ve 427 parsel sayılı taşınmazların müvekkilleri ile murislerine ait 07.02.1962 tarihli ve 1, 2 ve 3 numarada kayıtlı kadim ve sahih tapu kayıtları içerisinde kaldığını, bilirkişilerin yalan beyanı ile davalı adına tespit gördüğünü, dayandıkları tapu kayıtları geldisinin icareteynli ... Valide Sultan Vakfından tesis edildiğini, mutasarrıfının da ... ve onun mirasçıları olduğunu, 2762 sayılı Kanun’un ilgili maddeleri gereğince 1961 yılında taviz bedeli ödenerek taşınmazların mülkiyetini kazandıklarını, bu durumun Eylül/1340 tarihli geldi kaydında yazılı olduğunu, icareteynli vakıf taşınmazlarının üçüncü kişiler tarafından kazandırıcı zamanaşımı yoluyla iktisabının mümkün olmadığını, ormanların devletleştirilmesi ve bir kısım yerlerin kamulaştırılması için tapu maliklerine ödeme yapıldığı gibi 1936-1937 yıllarında yapılan tahrirde de taşınmazların tapu malikleri adına kayıt edildiğini ileri sürerek davalı adına yapılan tespitin iptali ile müvekkilleri ve diğer paydaşlar adına tespit ve tescile karar verilmesini istemiş, bilahare sunduğu tarihsiz dilekçesinde; dayandıkları tapunun geldi kayıtlarının 1290/Mart tarih, defter 9 ve varak 18, 19 ve 20’de kayıtlı olduğunu, dava konusu taşınmazların geldi çiftlik tapu kayıtları kapsamında kaldığını beyan etmiştir.

5. Müdahil davacılar ... ve ... vekili 21.08.1995 tarihli dilekçesinde; ... ...’nin murisleri ..., ... ve ... ... ...’nin vekili ... tarafından ... maa ... ve ... çiftliklerinin tamamının dava dışı ...’a satış vaadi sözleşmesi ile satıldığını, ... tarafından da değişik tarihlerde müvekkillerine satışlar yapıldığını, eldeki davanın kendilerine satılan taşınmazlarla ilgili olduğunu ileri sürerek davacılar yanında asli müdahil olmalarına ve mirasçı ... ... adına tescil edilecek payın müvekkilleri ...ve... adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

6. Müdahil Orman İdaresi vekili 26.11.1999 havale tarihli dilekçesinde; mahkemece davanın ihbarı üzerine ... köyünde bulunan 295, 357 ve 420 parsel sayılı taşınmazlarla ilgili davaya davalı yanında fer’î müdahil olarak katılmak istediklerini, yapılacak keşif ve alınacak bilirkişi raporları incelendikten sonra asli müdahillik hususunun düşünüleceğini beyan etmiş, 22.04.2003 harç tarihli dilekçesiyle; keşif neticesinde alınan orman bilirkişi raporunda 420 sayılı parselin dört tarafının orman ile çevrili, eski açma ve orman içi açıklık olduğunun belirtildiğini, orman içi açıklıkların zilyetlikle iktisabının mümkün olmadığını ileri sürerek anılan parsel yönünden asli müdahale taleplerinin kabulü ile 420 sayılı parselin orman olarak Hazine adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

7. Müdahil Hazine vekili 22.04.2005 havale tarihli dilekçesinde; dava konusu 289, 295, 308, 357, 420 ve 427 parsel sayılı taşınmazların orman içi açıklık olduğunu, bu durumun OTS paftaları üzerinden anlaşıldığını, 6831 sayılı Kanun ve yerleşik Yargıtay içtihatları doğrultusunda dört tarafı orman ile çevrili dava konusu taşınmazların özel mülkiyete konu olamayacağını, zilyetlik iddiasının dinlenmeyeceğini ileri sürerek asli müdahale taleplerinin kabulü ile davacının davasının reddine, dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptaline ve orman içi açıklık olarak Hazine adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

Asıl Davada Davalı Cevabı:

8. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; davacıların dayandığı tapu kayıtlarının düzenli intikal görmediğini ve hukuken geçerli olmadığını, tutunulan tapu kayıtlarının kapladığı alanın orman olarak görülen yerler olduğunu, 4785 sayılı Kanun gereğince orman olarak Hazine adına kamulaştırıldığını, davacıların bu bölgedeki taşınmazlarını köylülere satarak teslim ettiklerini, kadastro çalışmaları sırasında taşınmazların köylüler adına tapulu olduğunu, bu tapuların bir kısmının 1323 (Hicri) tarihinden evvel geldiğini, bir kısmının ise tescil davası ile kazanıldığını belirterek davanın reddi ile dava konusu taşınmazların tespit gibi müvekkili adına tescilini istemiş, yargılama sırasında ...’in ölümü üzerine tüm mirasçıları tarafından dava takip edilmiştir.

Birleştirilen Davalarda Davacı İstemi:

9. Davacılar ... ve arkadaşları vekili 16.08.1991 tarihli dava dilekçelerinde; dava konusu 289, 295, 308 ve 357 parsel sayılı taşınmazların davalı adına tespit gördüğünü, davalının müvekkillerinin dayısı olduğunu, dava konusu taşınmazların tarafların atasından geldiğini, aile içerisinde taksim yapılmadığını, müvekkillerinin de hakkı olduğunu ileri sürerek tespitin iptali ile çekişmeli taşınmazların miras payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemiştir.

Birleştirilen Davalarda Davalı Cevabı:

10. Davalı ... vekili cevap dilekçelerinde; müvekkili ile davacıların annesi ...’nin kardeş olduğunu, muris baba ...’ın 1943 yılında, anneleri Ayşe’nin de 1979 yılında öldüğünü, 1940 ve 1950’li yıllarda taşınmazların bulunduğu ... köyünün patika yoldan başka bir yolunun olmadığını, ürünlerinin kaza merkezine ulaştırılamadığını, bu nedenle köylünün kendi ihtiyacı kadar ürün ektiğini, küçük yaşta babasını kaybeden müvekkilinin araziyi imar ve ihya ettiğini, bu arazilerde babalarının hak ve zilyetliğinin olmadığını, arazilerin değerlenmesiyle çıkan nizalar nedeniyle 1962 yılında anneleri Ayşe’nin çocukları arasında mal taksimi yaptığını, anne Ayşe ile davacıların annesi ...’nin tüm taşınmazları müvekkili ile kardeşi...’a bıraktığını, ...’nin de aileye ait kırk civarında büyükbaş ve küçükbaş hayvanı aldığını, taksimin gerçekleştiğini belirterek davaların reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı:

11. ... Kadastro Mahkemesinin 24.05.2007 tarihli ve 1991/358 E., 2007/133 K. sayılı kararı ile; davalı tarafın Medeni Kanun’un yürürlüğe girdiği 1926 tarihinden önce on yıldan fazla süre ile malik sıfatıyla taşınmazlara zilyet olduğu, zilyet olduğu tarihten sonra da zilyetliğin aralıksız ve çekişmesiz olarak kadastro tespitinin yapıldığı güne kadar devam ettiği, yürürlükte bulunan Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesine göre başkasına ait tapulu taşınmazın on yılı aşkın süre ile üçüncü bir kişi tarafından malik sıfatıyla aralıksız ve çekişmesiz olarak kullanılması durumunda tapu kaydının hukuksal değerini yitireceği, zilyedin tapu alabileceği, kayıt malikinin zilyet aleyhine dava açamayacağı, tapu kapsamında kalan dava konusu taşınmazların bir insan ömrünü aşan süredir davalı tarafça malik sıfatıyla kullanıldığı, bu nedenle daha önceden de bu yeri kullandığının kabulü gerekeceği, çünkü insan ömrünü aşan olaya tanık bulmanın zor olacağı, bu süre içerisinde davalı zilyetliğinin hiçbir itiraza uğramadığı, tapu kapsamında kalan dava konusu taşınmazlar üzerinde davalı ve maliki evvellerinin 10 yılı aşkın süre malik sıfatıyla, nizasız, fasılasız devam eden zilyetliklerinin esasen kadimden beri süre geldiği konusunda tam bir vicdani kanı oluştuğu, bu nedenle davalının Medeni Kanun’un yürürlüğe girdiği 1926 tarihinden önce on yıldan fazla süre ile devam eden zilyetliği karşısında dayanılan tapu kayıtlarının hukukî değerini yitirdiği, davacı tarafın davalı ve murislerinin 1952 yılına kadar bu arazilerde %25 hasılat kirası vererek fer’î zilyet sıfatıyla kendilerine te’ban ve kiracılık ilişkisine dayalı ziraat ettikleri iddiasını kanıtlayamadıkları, dosyaların tamamına yakınında davacılar tarafından tanık olarak gösterilen ...’in dava konusu taşınmazlarla ilgili somut bilgiler içermeyen, genel, soyut ifadelerine, davanın mahiyeti gereği itibar edilmesinin olanaklı görülmediği, ayrıca taşınmazın bulunduğu köyün eski bir yerleşim yeri olduğu, dolayısıyla köy halkının, davalı tanığı ve davalının murislerinin eskiden beri bu bölgede yaşadığı dosya kapsamı itibariyle anlaşıldığı, öte yandan birleştirilen 1991/467-469-470 ve 476 Esas sayılı dosyalar yönünden; tarafların murisinin ... ... olduğu, dava konusu 420 sayılı parsel hariç diğer taşınmazların muris ... ...’e atalarından miras kaldığı, ...’ın ölümü üzerine geriye mirasçı olarak eşi Ayşe ile çocukları ..., ... ve davacıların mirasbırakanı ...’nın kaldığı, taşınmazların bir süre birlikte kullanıldığı, daha sonra taraflar arasında yapılan taksim neticesinde 289 sayılı parselin ... ve...’a, diğer parsellerin sadece ...’a bırakıldığı, mirasçılardan ...’ya kendisinin isteği üzerine muris ...’tan kalan hayvanların verildiği, bunun da ...’nın rızası ile olduğu, birleştirilen dosya davacılarının taksim yapılmadığına yönelik iddialarını kanıtlayamadıkları, dava konusu 420 sayılı parsel yönünden; 1962 yılında kesinleşen orman tahdit haritası sınırları içerisinde kaldığı, hava fotoğraflarında orman olarak gözüktüğü, taşınmazın çok eskiden beri ormandan açılmış bir yer olduğu, toprak yapısı itibariyle de orman sayılan yerlerden olduğu gerekçesiyle, müdahil davacı ... idaresinin davasının kabulü ile dava konusu 420 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespitinin iptali ile orman içi açıklık vasfıyla tapuya kayıt ve tesciline, birleştirilen dosya davacılarının davalarının reddi ile dava konusu 289, 295, 308, 357 ve 427 parsel sayılı taşınmazların tespit gibi davalı ... oğlu ... adına tapuya kayıt ve tesciline, müdahil davacılar ... ve ...’ın talepleri kadastro sonrası bir nedene dayandığından davalarının görevsizlik nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:

12. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar ... ve arkadaşları vekili ile davalı ... temyiz isteminde bulunmuştur.

13. Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 25.09.2008 tarihli ve 2008/9645 E., 2008/11917 K. sayılı kararı ile; ‘’…VI: DELİLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;

1) Çekişmeli ... köyü 420 sayılı parsel her ne kadar kesinleşmiş orman kadastrosu sınrıları dışındaysa da, dört yönden devlet ormanı ile çevrili orman içi açıklığı olduğu, taşınmazın Doğu, Batı ve Güney yönlerindeki komşularının 6831 Sayılı Yasanın 2/B maddesi gereğince Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılmasının, taşınmazın bu niteliğini değiştirmeyeceği, 6831 Sayılı Yasanın 17/2 maddesi gereğince orman içi açıklıkların özel mülkiyete konu teşkil edecek şekilde tapuya kayıt edilemeyeceği, bir kısım davacı ve katılan gerçek kişilerin dayandığı tapu kaydı kapsamı, Kadastro Mahkemesinin 05.04.2001 gün ve 1996/11-16 Karar sayılı kesinleşmiş kararı ile belirlenmişse de, bu kararın, o davanın tarafı olan tapu malikleri ... ve paydaşları yönünden Kadastro Yasasının 34. maddesi gereğince kesin hüküm oluşturup, o davanın tarafı olmayan davalı gerçek kişi ve Katılan ... Yönetimi yönünden kesin hüküm oluşturmayacağı gözetilerek bu parsele ilişkin diğer davaların reddine ve bu parselin orman içi açıklığı niteliğiyle Hazine adına tapuya tesciline karar verilmesinde isabetsizlik yoktur.

2) Tapu kaydına dayanan davacıların tapuları hakkında verilen Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 22.11.1978 gün ve 1977/11819-13674 sayılı ve 16. Hukuk Dairesinin 24.04.2001 gün ve 2001/418-2033 sayılı kararlarında açıklandığı gibi, Medeni Yasa’nın 04 Nisan 1926 tarihinde yayınlanıp 04 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra 29 Mayıs 1926 tarih ve 864 sayılı Tatbikat (Uygulama) Yasası’nın 43. maddesinin “Kanunu Medeniye, Borçlar Kanunu ve bu Tatbikat Kanununa aykırı olan hükümler ile “MECELLE MÜLGADIR” hükmüyle ile Mecelle ve Medeni Yasaya aykırı olan diğer eski mevzuat açıkça yürürlükten kaldırıldığı halde, 1274 (1858) tarihli Arazi Kanunu, kaldırılan bu yasalar arasında sayılmıştır.

Medeni Yasanın yayınladığı tarihten sonra ve fakat yürürlük tarihinden önce, kabul edilen 02.05.1926 tarih 837 sayılı Yasayla, Arazi Kanunu’nun 68, 69, 70, 71, 74, 76, 84 ve 85.maddeleri yürürlükten kaldırıldığına göre, arazi Kanunu’nun diğer maddelerinin (özellikle arazi Kanunu’nun mera, yaylak ve kışlaklarla Medeni Yasaya aykırı olmayan diğer hükümlerinin) yürürlükte olduğunun kabul edilmesi gerektiği, nitekim 28 Şubat 1998 tarihinde yürürlüğe giren 4342 sayılı Mer’a Yasası’nın 36. maddesi ile Arazi Kanunu’nun 97, 98, 99, 100, 101, 102 ve 105. maddelerinin yürürlükten kaldırılmış olması ve 27.01.1943 gün 5/7 sayılı ve yine 09.02.1944 gün ve 4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararlarında, 1274 (1858) tarihli Arazi Kanununun 45. maddesinin, Medeni Yasanın 658 ve 659. maddeleriyle zımnen yürürlükten kaldırıldığı ancak, diğer maddelerinin halen yürürlükte olduğunun kabul edilmesi, yine Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 27.04.1949 gün ve 1948/7-1949/7 sayılı kararıyla da Arazi Kanunun 78. maddesi hükmüne değer verilmesi nedenleriyle, Arazi Kanunu’nun Medeni Kanun’a aykırı düşmeyen hükümlerinin, bu arada konuyla ilgili 20 ve 78. maddelerinin yürürlükte olduğunun kabulü ile somut olayda anılan yasa hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının araştırılıp tartışılmasının zorunlu olduğuna” işaret edildiğinden, tapu maliki davacıların bu konuya ilişkin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

3) Ancak, dayanılan tapu kayıtlarının çekişmeli taşınmazlara uyup uymadığı, başka bir anlatımla dava konusu taşınmazların davacı ve katılan gerçek kişilere ait tapu kaydı kapsamında kalıp kalmadığı konusunda yapılan uygulama yetersiz olduğu gibi, zilyetliğe dayanan davacı ve önceki zilyetlerin Medeni Yasasının yürürlüğe girdiği 1926 yılından önce çekişmeli araziye kaç yıl zilyet olduğu ve zilyetliğin çekişmesiz, aralıksız, malik gibi devam edip etmediği konularındaki araştırma ve bu konuda toplanan delillerinde hüküm kurmaya yeterli değildir. Kadastro Mahkemesinin 1996/11 sayılı dosyasında verilen karar taraflar arasında kesin hüküm oluşturmadığı halde, bu kararın dayanağı keşif ve bilirkişi raporları esas alınarak hüküm kurulamayacağı gibi, 1926 tarihinden önceki zilyetliği bilecek yaşta olmayan hata bu tarihte yada daha sonra doğan ve aynı zamanda tapu maliki davacılar ile aralarında aynı nitelikte davalar bulunan yerel bilirkişiler ile zilyet tanıklarının beyanına değer verilemez. Kaldı ki; bunların zilyetlik konusundaki beyanları da birbiriyle aynı ve soyut içeriklidir. yukarıda deliller bölümünde, özellikle III/10 numaralı bendde diğer deliller olarak sayılan mahkeme kararları, vergi kayıtları, kamulaştırma kararları, Orman Yönetiminin yaptığı incelemeler ve raporlar ile şer iye defteri örnekleri, bir kısım köylülerin çiftlik arazilerini kira ve icar vererek kullandıklarına dair 1940 yılından sonra noterde verdikleri taahhütnameler karşısında, yerel bilirkişi ve tanık sözlerine ne şekilde değer verildiği, çekişmeli taşınmaza önce yada şimdi zilyet olan gerçek kişiler ile bu deliller arasında bağlantı bulunup bulunmadığı araştırılmamıştır.

VII: MAHKEMECE YAPILMASI GEREKER İŞLEMLER

1) Dava dosyasının keşfe hazırlanması.bakımından;

a) Tapu kayıtlarında geçen ..., ...(...-..., ...), ... (...), ..., ... (...) köylerinin bulunabilecek en eski tarihli idari sınırlarına ait harita ve diğer belgeler, gerektiğinde eski kayıt ve defterler üzerinde inceleme ve araştırma yapabilecek nitelikte konunun uzmanı bilirkişiler tayin edilerek, ... Çiftliğine ait tapu kaydı, tapu kaydının geldilerinde sözü edilen 17 parça çiftlik içindeki tapu kayıtları ile ..., ... ve ... köyleriyle, (..., ...-..., ... köylerini dıştan çevreleyen) diğer komşu köylere ilişkin çiftlik ve diğer tapu kayıtları,

b) Yukarıda III. Parağrafta deliller ve diğer deliller bölümünde sözü edilen ancak dosyada bulunmayan belge ve mahkeme kararları ile bunların eki olan bilirkişi rapor ve krokileri, dayanılan tapu kayıtlarının uygulandığı parsellerin dosyada bulunmayan kadastro tesbit tutanakları ile bu taşınmazları çevreleyen parsellerin kadastro tesbitine esas alınan tapu kayıtları ve kadastro paftaları,

c) Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yere ait, en eski tarihlisinden en yenisine kadar tüm memleket haritalarının orijinalinden renkli ve onaylı fotokopi örnekleri ile hava fotoğrafları ve Amenajman planları,

d) Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yer ve mevki ismi varsa yakın kadastro parsel numaraları yazılarak bu yere ait 2863 Sayılı Yasa hükümlerine göre doğal yada kültürel sit alanı ile ilgili karar ve harita örnekleri,

bulundukları yerlerden getirtilmeli,

e) Sözü edilen tapu kaydına dayanılarak halen ... Asliye, Sulh ve Kadastro Mahkemelerinde devam eden davaların konusu ve kimler arasında görüldüğü, sonuçlanan davalar varsa bunların konusu ve neticesi hakkında tarafların hazırlayacağı dava listesinin kendilerinden alınmalı,

2) Aynı tapu kayıtlarına dayanılarak açılan bir çok davanın bulunduğu, bunlardan bir kısmının sonuçlandırılıp bir kısmının halen devam ettiği anlaşıldığından, halen görülmekte olan dava dosyalarının birleştirilmesi, yargılamayı geciktirip, para ve emek sarfına yol açacağı ve yıllardan beri devam eden davaları daha da karmaşık ve içinden çıkılamaz hale getireceği göz önünde bulundurularak; dava dosyaları birleştirilmeden, yukarıda sözü edilen delillerin eksiksiz olarak toplandığı aynı nitelikteki dava dosyalarından birisi kılavuz dosya seçilerek, tapu kayıtlarındaki sınırları ve memleket haritasındaki mevkileri bilecek ve bu davalar ile ilgisi olmayan olabildiğince yaşlı ve yansız yerel bilirkişiler tesbit edilmeli, gerektiğinde tapu kayıtlarının bilinmeyen sınırlarında yardımcı olacak ve zilyetlik konusunda bilgi verecek tanık isimleri taraflardan istenmeli, önceki keşiflere katılmamış üç Orman Yüksek mühendisi , üç Harita Mühendisi, üç ziraat uzmanı bilirkişinin ismi yöntemince belirlenmeli, bu bilirkişilere tarafların itirazları olursa değerlendirilerek, gerektiğinde onların yerine başkaları seçilmeli,

3) a) Bundan sonra belirlenecek bir kılavuz dosyada yapılacak keşifte; ... Valide Sultan Vakfından gelen ilk tesisi Mart 1290 tarih D.9, V.!8 , aynı tarih Varak 19, aynı tarih Varak 20 sayılı tapu kayıtları ile bu kayıtlardan önce oluşturulmuş Vakıfnamedeki sınırları, 17 Rabiulevvel 1295 tarihli İcmali Hakani sureti: ...... sancağında, Ula kazasında vaki bir tarafı Çıtırlılı ve bir tarafı ... ve bir tarafı ... ve ... Hududuna müntehi olup işbu hudut ile mahdut mahal derununda ... Çiftliği denmekle arif bir kıta çiftlik, ... Çiftliği denmekle arif bir kıta çiftlik ve ... çiftliği denmekle arif bir kıta çiftlik sınırları ile bu kayıtların Ağustos 1326 tarihli tedavüllerinde yönlendirilmiş sınırları, Eylül 1340 tarihli tedavülleri ile Mayıs 1969 tarihinde yapılan ifrazlara göre oluşan sınırları yerel bilirkişiler yardımıyla yerine uygulanmalı, bu çiftlik sınırları için ayrıca oluşturulan çiftliğe ait tarla ve bina nitelikli tapu kayıtları varsa, onlar dahi uygulanmalı, uygulama sırasında, tutunulan ... maa ... Çiftliği, ... Çiftliği ve ... Çiftliği tapularında Mezar Gediği, Dikilitaş, ... sınırlarının ortak sınır, ... (...), ...(...) sınırlarının köy yada çiftlik sınırları olduğu, tapu kayıtlarının eşçar-ı müsmire ve gayr-ı eşçarı müsmireyi müştemil çiftlik kayıtları olup, bu sınırlar içinde devlet ormanları, dereler, taşlık ve kayalık niteliğindeki devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin bulunduğu, sınırlarının mevkii yada nokta sınırlar olduğu, bu sınırların çoğunluğunun devlet ormanı içinde kalması nedeniyle sabit kabul edilemeyeceğinden, 3402 Sayılı Yasanın 20/C maddesi gereğince kayıt kapsamının yüzölçümüne değer verilerek saptanacağı, ... Çiftliğine ait tapu kaydının aynı köy 1 ila 169 sayılı parselle uygulandığı, ancak bu parseller hakkında tapuya dayanmayan ve zilyetlikle kazanma iddiasında bulunan gerçek kişiler tarafından itiraz edilip birçok dava açıldığı, ... maa ... Çiftliği tapusunun ... köyü 373 ila 633 sayılı parsellere uygulandığı, tapu kapsamı ile ilgili devletleştirme bedelinin artırılması istemiyle açılan davanın halen devam ettiği gözönünde bulundurularak tapu kayıtları yerine uygulanmalı; bilinmeyen sınırlar konusunda tarafların gösterecekleri tanıklar dinlenmeli, yerel bilirkişi ve tanık sözleri, komşu parsel kayıtları ve eski tarihli memleket haritaları, köy isimleri ve sınırlarına ilişkin tüm kayıtlarla denetlenmeli, tapu kayıtları sınırında yazılı ...’ün tapu tesisinde ... Çiftliği olarak gösterilmesi nedeniyle “...”ün nokta halinde mevki ismi olmayıp, ..., ... ve ... ... çiftliklerinin batı sınırını oluşturan geniş bir çiftlik arazisi olabileceği düşünülerek uygulama buna göre yapılmalı, çelişkiler yöntemince giderilmeli, ... (...) ve ... (...) köyleri (yada çitlikleri) ile memleket haritasında ... köyü olarak işaretlenmiş bulunan sınırlar gözetilerek sabit sınırların nereler olabileceği değerlendirilip, sabit sınırlarla bağlantısı kesilmemek suretiyle, bu sınırlardan başlanarak tapu kayıtları uygulanıp, kayıtların yüzölçümüyle kapsadığı alan belirlenmeli, tapu kayıtlarındaki sınırları itibariyle değil, ancak yüzölçümüyle geçerli kapsamının 4785 Sayılı Yasa hükümlerine göre devletleştirmeye konu edilebileceği, tapu kayıtlarının yüzölçümüyle geçerli kapsamı dışındaki, orman alanlarının 3116 Sayılı Yasa hükümlerine göre devlet ormanı sayıldığından, bu bölümlerin eskiden beri Devlet Ormanı olması nedeniyle tapu kaydı kapsamında kaldığı düşüncesiyle devletleştirmeye konu edilemeyeceği, tapu kayıtlarının yüzölçümüyle kapsadığı alanlardan, devletleştirilen orman alanlarının yüzölçümü düşüldükten sonra, tapu kaydının yüzölçümü ile kapsadığı alandan kalan miktar varsa, tapu kaydının tarım alanları ve yerleşim alanları için hüküm ifade edeceği, başka deyişle bir birlerine sınır olduğu ve toplam 14000 dönüm yüzölçümünde olduğu anlaşılan bu üç tapu kaydının yüzölçümüyle kapsadıkları alan içinde kalan ormanların devletleştirme kapsamında olduğu göz önünde bulundurularak, devletleştirilen orman alanının yüzölçümü, tapu kaydı miktarından düşüldükten sonra, kalan bölümlerin Çiftliğin diğer arazileri olabileceği düşünülerek harita mühendisi bilirkişilere tapu uygulamasını, tapu kayıtlarının sınırları ve yüzölçümüyle kapsadığı alanları memleket haritası ve arazi kadastro paftaları üzerinde gösterecek şekilde ayrıntılı ve keşfi izleme olanağı sağlayan birleşik krokili rapor alınmalı,

Orman Bilirkişiler ve harita mühendisi bilirkişiler ile fen bilirkişiler vasıtasıyla, yöreye ilişkin en eskisinden en yenisine kadar, tüm memleket haritaları, hava fotoğrafları ve amenajman planları, yörede yapılan tüm orman kadastro işlemlerine ilişkin tutanak ve haritalar, yörede yapılan genel kadastro ve afet kadastrolarına ilişkin arazi kadastro paftaları ile Orman Yönetiminin yukarıda deliller kısmında söz edilen raporları uygulanarak, dava konusu edilen taşınmazların, bu belgelerde ne şekilde nitelendirildikleri, 3116, 4785 ve 5658 Sayılı Yasalar karşısındaki durumu saptanmalı; tapu ve zilyedlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 Sayılı Yasanın 45. maddesinin ilgili fıkraları, Anayasa Mahkemesinin 01.06.1988 gün ve 31/13 E.K.; 14.03.1989 gün ve 35/13 E.K. ve 13.06.1989 gün ve 7/25 E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 03.03.2005 gününde yürürlüğe giren 5304 Sayılı Yasanın 14. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olduğundan, bu yollarla ormandan yer kazanılamayacağı, öncesi orman olan bir yerin üzerindeki orman bitki örtüsü yok edilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeli; toprak yapısı, bitki örtüsü ve çevresi incelenmeli; fen ve uzman orman bilirkişiler eliyle yerine uygulanacak orman kadastro haritası ile irtibatlı, uyuşmazlık konusu taşınmazların konumunu gösteren orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritasının ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine ablike edilmek suretiyle, aynı yörede dava konusu edilen taşınmazların konumunu çevre taşınmazlarla birlikte haritalar üzerinde bir arada gösterecekleri ayrı renklerle işaretli ve bilirkişilerin onayını taşıyan, duraksamaya yer vermeyecek nitelikte ayrı renkli kalemlerle işaretli kroki düzenlettirilmeli, tapu kaydı sınırları içinde kalmayan ve eski tarihli haritalarda ve orman kadastrosunda orman sayılmayan alan olarak nitelenen ancak orman içi açıklığı olan bölümler varsa bu yerler kesinleşen orman kadastrosu sınırları dışında kalsa bile 6831 Sayılı Yasanın 17/2. maddesi gereğince zilyetlikle kazanılamayacağı düşünülerek bu bölümler düzenlenecek haritada gösterilmeli, bilirkişilere müşterek imzalı tapu uygulamasını, orman kadastro haritasını, memleket haritası ve amenajman planlarının uygulamasını gösteren, krokilerin ölçekleri denkleştirilmek suretiyle birbiri üzerine aplike edilerek tüm uygulamayı bir arada gösteren ayrı renkli kalemlerle işaretli, bilimsel verileri bulunan ayrıntılı kroki düzenlettirilmeli, bu rapor ve krokilerin onanmış örnekleri aynı yerde, aynı sav ve savunmaya dayalı olarak görülmekte olan dava dosyaları içine konulmalı, keşif giderleri, raporların içine konulduğu dosyalara pay edilmelidir.

b) Daha sonra, bir orman mühendisi, bir harita mühendisi, bir fen elemanı bilirkişi, üç ziraat uzmanı bilirkişi, bir arkeolog ve bir jeolog bilirkişi vasıtasıyla her dosyada davaya konu olan taşınmaz başında ayrı ayrı yeniden keşif yapılarak, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme iddiasında bulunan taraf ile tapu kaydına tutunan tarafların ve Hazine ile Orman Yönetiminin tanıkları ve yerel bilirkişiler taşınmaz başında dinlenip, zilyetliğin nasıl ve ne zaman başladığı; kaç yıl süre ile ne şekilde devam ettiği, zilyetliğin kiracı yada malik sıfatıyla olup olmadığı, tapu kayıtları kapsamında kalan bölümlerinde, Medeni Yasanın yürürlüğünden en az 10 yıl öncesine dayanan zilyetlik varsa, zilyetliğin başlangıcının ne şekilde hatırlandığı veya kendilerine bu bilgilerin ne şekilde aktarıldığı sorulup, somut olaylara dayalı yeterli ve kesin yanıtlar alınarak, bir birinin tekrarı niteliğindeki soyut sözlerle yetinilmemeli, yöreye ait en eski tarihli hava fotoğrafları ve memleket haritası ile daha sonraki yıllarda düzenlenen tüm hava fotoğrafı ve haritalar özel straskop aletleriyle incelenip dava konusu taşınmazın bu belgelerle ne olarak göründüğü, özellikle kullanılan tarım razisi olarak görünüp görünmediği belirlenerek bilirkişi ve tanık beyanlarının doğruluğu denetlenmeli, hava fotoğraflarının düzenlendiği tarihlerde tarım arazisi olarak kullanılmayan yerlerle ilgili bilirkişi ve tanık sözlerine değer verilemeyeceği nazara alınmalı, yukarıda sayılan deliller ve diğer deliller ile özellikle Asliye Hukuk Mahkemesinin 1988/333 E., 1994/51 K., ve Asliye Hukuk Mahkemesinin 1960/104 E. 1961/25 K. Sayılı kararları ile 1189/103 Esas sayılı dava dosyası krokileri yerine uygulanmalı, Çiftlik ve tapu sahipleri tarafından sunulan kiralamaya ilişkin 1940 yılından sonra noterde düzenlenen taahüt senetleri kendilerine okunarak, bu belgelerde söz edilen kişi ve taşınmazlar ile çekişmeli taşınmazın ve taşınmaza zilyet olanın ilgisinin olup olmadığı hususundaki bilgileri sorulmalı, bu deliller karşısında bazı dosyalarda davacı, bazılarında davalı durumunda olan köylülerin zilyetliğinin asli zilyetlik olup olmadığı değerlendirilmeli, Türkiye genelinde 1936-1937 yıllarında arazi ve bina vergi yazımı yapıldığından ... Köyünde bu yıllarda vergiye kayıt edilen arazi yada bina olup olmadığı Özel İdare Müdürlüğünden sorularak varsa getirtilip yerine uygulanmalı, bu köyde, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanan gerçek kişiler, bunların bayi yada murislerinin, o yıllara ait hiç vergi kaydı yoksa bunun nedeni araştırılmalı, 1926 yılından önce asli zilyet olan kişilerin 1936-1938 yıllarında sahip oldukları yerleri vergiye kayıt ettirmemiş olmalarının hayatın olağan akışına uygun olup olmadığı, köylülerin vergi kayıtları olmayıp, çiftlik sahiplerinin vergi kayıtları olması halinde bu durumun köylülerin ... Köyü arazilerine o yıllarda aslî zilyet olmadıklarının karinesi sayılıp sayılmayacağı tartışılıp değerlendirilmeli,

Taşınmazlar 1970 yılında yapılan genel kadastro sırasında tapulama dışı bırakılmışsa, tapulama paftası ile komşu parsellerin tümünün tutanak ve dayanakları getirtilip uygulanarak, ne sebeple tapulama dışı kaldığı araştırılıp, zilyetlik yolu ile kazanılabilecek yerlerden olup olmadığı belirlenmeli,

Toprak bilgisine sahip tarım uzman bilirkişiler ile jeolog bilirkişi görevlendirilip, taşınmazdan muhtelif toprak numuneleri alınarak, ilgili kurumda incelettirilip, tarım toprağı olup olmadığı ve tarım toprağı ise, kaç yıldır, ne şekilde kullanıldığı saptanıp; bu konuda bilirkişilere bilimsel verilere dayalı kapsamlı rapor düzenlettirilmeli,

c) Orman kadastrosunun kesinleştiği yerlerde bir yerin orman sayılan yerlerden olup olmadığının kesinleşmiş orman kadastro tutanak ve haritalarının yöntemince uygulanması ile saptanacağı, ancak, somut olayda yörede ilk orman kadastrosunun ... Ormanları ile ... ve ... Ormanlarında seri usulde yapıldığı, bu seriler dışında, bu köylerin idari sınırları içinde kalan diğer ormanların kadastrosunun yapılmadığı, bu nedenle 1967 yılında yapılan orman kadastrosunun uygulanması suretiyle taşınmazların orman sayılan yerlerden olup olmadığının saptanamayacağı, sınırlandırılması yapılmayan veya sınırlandırılmanın ilk olarak yapıldığı yerlerde, bir yerin orman niteliğinin ve hukuki durumunun 3116, 4785 ve 5658 Sayılı Yasa hükümlerine göre çözümlenmesi gerekeceği ve 3116 Sayılı Yasa ile sadece devlet Ormanları belirlendiği, 13.07.1945 tarihinde yürürlüğe giren 4785 Sayılı Yasanın 1. maddesi gereğince 2. maddesinde sayılan istisnalar dışında bütün ormanların devletleştirildiği, devletleştirilen ve iadeye tabi olmayan ormanlara ait tapu kayıtlarının hukuki değerlerini yitireceği, Orman Yönetiminin katılımı olmaksızın oluşan tapu kayıtlarının Yönetimi bağlamayacağı, 6831 Sayılı Yasanın 3373 Sayılı Yasa ile değişik 1/F maddesinin, öncesi orman olmayan taşınmazlar bakımından söz konusu olacağı, Tapu kayıtları bu kayıtlara dayananların yararına olduğu kadar, aleyhine de delil oluşturacağı, 3402 Sayılı Yasanın 20/C maddesi gereğince değişebilir nitelikteki tapu kayıtlarının kapsamının yüzölçümüne değer verilerek saptanacağı, kaydın yüzölçümü ile geçerli asıl kapsamı orman değil ise kayıt fazlasının ormandan açılmış olduğunun kabul edileceği, kesinleşmiş orman kadastrosu sınırları dışında bile olsa, orman içi açıklıkların kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla edinilemeyeceği, yine doğal ve kültürel sit alanları ile bunların koruma alanlarının zilyetlik yoluyla edinilemeyeceği düşünülerek taşınmazın niteliği belirlenmeli,

Mahkemenin açılan davalar ile bağlı olacağı, davadan başkasına karar verilemeyeceği gözetilerek toplanan deliller birlikte değerlendirilip oluşacak sonuca göre bir karar verilmelidir’’ gerekçesiyle VI. bentde açıklanan nedenlerle tarafların temyiz itirazlarının reddi ile dava konusu 420 sayılı parsel yönünden hükmün onanmasına, diğer nedenlerle davacılar ... ve arkadaşlarının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı:

14. ... Kadastro Mahkemesinin 21.03.2011 tarihli ve 2009/1649 E., 2011/187 K. sayılı kararı ile; dava konusu 427 parsel sayılı taşınmaz yönünden tefrik kararı sonrasında bozma ilamına uyularak mahallinde yeniden yapılan keşif ve alınan bilirkişi raporları neticesinde, davacılar ... ve arkadaşlarının mirasbırakanı ...’a isabet ettiği bildirilen çiftliklerin paylaşma işleminin 21 Haziran 1885 (1301 H) tarihli başvuru ile yapılmasına karşın, başvuru ile ilgili belgelerin bekletilerek 25 yıl sonra 21 Ağustos 1326 tarihinde yapıldığı, 26 Temmuz 1291 tarihinde yürürlüğe giren Nizamname hükümlerine göre bu tarihten sonra vakıflarla ilgili olarak her türlü kayıt ve belgelerin tapu idarelerine devredildiği, her türlü tasarruf işlemlerinin devrin yapıldığı tapu idarelerince yapılması gerektiği, miras paylaşımının 1301 tarihinde yapılması nedeni ile tapu maliki ... Efendinin en geç bu tarihte öldüğünün kabulünün zorunlu olduğu, 1326 tarihine kadar tapu intikalinin yaptırılmayarak beklenildiği ve 1326 da Liva Meclisinde yaptırıldığı; 26 Temmuz 1291 tarihli Nizamname gereği Tapu Memurluğu önünde yapılması gerekirken neden 25 yıl sonra liva meclisinde yaptırıldığının anlaşılamadığı, davacıların dayandıkları bütün tapu kayıtlarının bu kayda dayanan ve bu kayıttan tedavül gören tapu kayıtları olduğu, işlem tarihi itibarı ile uyulması gereken yasal prosedüre uyulmayarak intikal yapılmasının ve bu intikal içinde 25 yıl beklenilmesinin tapunun hukukî kıymetinin kalmadığını gösterdiği, yapıldığı tarihte meri olan Kanunun ya da mevzuatın öngördüğü maddi ya da şekli şartları taşımayan işlemlerin hukukî sonuç doğurmasının mümkün olmadığı, bu durumda tapu kaydının hukukî kıymetini kaybettiği, davacı ... ve arkadaşlarının tutunduğu tapu kaydının gayri sabit sınırlı olup, dayanılan kayıtlardaki hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelemesi, bazı hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbirleri ile düz hatlarla birleştirilmesi sonucu oluşan geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dere, dağ, ırmak, tepe, orman, kayalık ve taşlık alan gibi yerlerin bulunması, dış hat ya da sınır olarak belirlenen geometrik şeklin tarafları bağlayıcı addedilmesinin olanaksız olduğu, zira tapu kaydını sınırları itibarı ile geçerli bir tapu kaydı saymanın olanaklı olmadığı, tapu kaydının sabit kabul edilebilecek bir sınırı olmadığı için tapu kaydında yazılı miktarın nereden ölçüleceğini tespit etmenin mümkün olmadığı, kadastro çalışması sırasında tespit gören ve özel mülkiyete konu olabilecek nitelikte olan arazilerin çevresi dağ, tepe, orman, taşlık kayalık ve benzeri arazilerle çevrili küçük sayılabilecek alanlardan oluştuğu, sınırların birleştirilmesi ile oluşan geometrik şeklin içinde kalan arazi yapısı içerisinde miktar itibarı ile uygulama yaparak davacıların tutundukları tapu kapsamında taşınmaz belirlenemeyeceği, tapu kaydının miktarı itibarı ile de uygulanamayacağı, bu açıdan da tapu kaydının hukukî sonuç doğurmasının mümkün olmadığı, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B maddesi uyarınca harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise, kayıt ve belgelerde gösterilen sınırlar esas alınarak tespit yapılacağı, davacının ise, davalı tarafın taşınmazı kendilerine teb’an ve kiracı sıfatıyla kullandığını kanıtlayamadığı, eski tapu kaydının davacıların zilyetliği ile birleşmediği, mülkiyet iktisabı için zilyetliklerinin bulunmadığı, kaldı ki, tapu kayıtlarının miktar itibarı ile geçerli tapu kaydı olduğu varsayılsa bile; tapu kaydında kayden yazılı taşınmaz miktarı, tapu kaydında malik görünen kişi sayısı, kaydın oluşturulduğu ve tedavül gördüğü zamanın tarımsal üretim metot ve tekniği, toprak işlemenin hayvan ve insan gücü ile yapılması, bir insanın da işleyeceği alanın çok kısıtlı olması hususları nazara alındığında davacıların tutundukları tapu kaydında belirtilen miktarı işlemelerinin, aynı şekilde mirasbırakanlarının da işlemesinin mümkün olmadığı, bu boyutta bir arazinin kiracılara verme usulü ile işlenmesi hâlinde bu durumun yöre halkının gözünden kaçmasının, şahit olan insan bulunamamasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı, tapuda malik görünenlerin davaya konu taşınmaza hiçbir zaman zilyet olmadıkları sabit olduğu için lehlerine tapunun hüküm doğurmasının mümkün olmadığı, bu nedenle davacılar ... ve arkadaşlarının davasının reddi gerektiği, müdahil davacılar ... ve ...’ın kadastro tespit tutanağından sonra doğduğunu iddia ettikleri hakka dayandıkları, 3402 sayılı Kanun’un 25. maddesi uyarınca Kadastro Mahkemesinin tespit tarihinden sonraki uyuşmazlıklara bakmakla görevli olduğu, bu nedenle anılan müdahillerin davalarına Kadastro Mahkemesince bakılamayacağı, davalarının görev yönünden reddine karar vermek gerektiği, tarafların ortak mirasbırakanı ...’ın 1943 yılında öldüğü, davaya konu taşınmazlarda davalının uzun süreli (bir insan ömrüne ulaşan ya da aşan) zilyetliği davalı lehine taksimin yapıldığı yönde karine oluşturduğu, davalının bu karineye dayanması hâlinde ispat külfetinin yer değiştirdiği, taksimin yapılmadığını iddia eden tarafın bunu kanıtlaması, yani karinenin aksini ispat etmesi gerektiği, aynı şekilde toplumun yazılı sözleşmelere eğilimli olmaması hususu nazara alındığında mirasçılar arasında uzun süreli hiçbir itiraza uğramayan eylemli kullanımın varlığı ve bu eylemli kullanıma diğer mirasçıların ses çıkarmaması hâlinde teyit eden başkaca deliller de varsa taksimin yapıldığını kabul etmek gerektiği, davacı Ahmet Kocayiğit (doğrusu ...) ve arkadaşlarının annelerinin 1968 yılında öldüğü, mirasbırakanın ölümü ile dava tarihi arasında bir insan ömrüne yakın zaman nazara alındığında, davacı ... ve arkadaşlarının taksimin yapılmadığını ispat etmeleri gerektiği ancak ispat edemedikleri, bu nedenle davalarının reddi gerektiği, dava konusu 308 sayılı parsel yönünden; davalının tutunduğu tapu kaydının ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.06.1975 tarih ve 1975/73 E. 1975/98 K. sayılı kararına istinaden oluştuğu, tescil tapu kaydının 308 parsel sayılı taşınmaza sınırları ve miktarı itibarı ile uyduğu, keşif sırasında yapılan uygulama ile bu durumun saptandığı, bir an için davalının tutunduğu tapu kaydının olmadığı varsayılsa bile yukarıda açıklanan nedenlerle 308 parsel sayılı taşınmazda bir insan ömrünü aşan eklemeli zilyetliğe dayalı iktisap koşullarının davalı lehine gerçekleştiği, kesinleşen tescil davasında Hazine, köy tüzel kişiliği ve orman idaresinin davalı olarak gösterildiği, bu nedenle tescil davasının davalı lehine ve müdahil davacı Hazine ve orman idaresi aleyhine kesin hüküm oluşturduğu, dava konusu ... Köyü 289 ve 295 parsel sayılı taşınmazlar yönünden; davalı tarafından bir insan ömrünü aşan eski zilyetlerden devralınarak, hiçbir itirazı uğramayan zilyetlikle ve malik sıfatı ile ekonomik amaca uygun olarak zirai gaye ile kullanıldığı, zilyetliğin öncesi tespit edilemeyen bir zamandan kadastro tespit tarihine ve nihayetinde de keşif tarihine kadar devam ettiği, 3402 sayılı Kanun’un 14. maddesinde aranan iktisap şartlarının davalı lehine kadastro tespit tarihinden önce tahakkuk ettiği, iktisabı engelleyen hukukî, fiili ve taşınmaz vasfından kaynaklanan bir hâlin bulunmadığı, sonuç olarak kadastro tespitinden önce zilyetlikle mülk edinme koşullarının davalı lehine oluştuğu, bu nedenle anılan taşınmazların davalı adına tesciline karar vermek gerektiği, dava konusu 357 parsel sayılı taşınmaz yönünden; kadastro çalışması sırasında tarla vasfı ile davalı adına tespit gördüğü, müdahil davacı ... idaresinin taşınmazın orman niteliğinde olduğundan bahisle orman vasfı ile hazine adına tapuya tescili istemi ile dava açtığı, dava konusu taşınmazın bulunduğu sahada kadastro tespit tarihinden önce seri bazda yapılıp ilan edilen ve 1967 tarihinde kesinleşen orman tahdidi olduğu, eski tarihli memleket haritası, amenajman planı ve hava fotoğrafı ile orman kadastro tutanak ve haritalarının uygulanmasına dayalı araştırma, inceleme ve keşif sonucu davaya konu taşınmazın orman sınırlaması dışında kaldığı, ancak davaya konu taşınmazın kuzey doğudan güney batı istikametine doğru akan kuru bir dere yatağının doğu kısmında yer aldığı, zemin yapısı ve ekolojisi itibarı ile doğuda kalan sınırdaş ormanlık arazinin devamı gibi göründüğü, amenajman planında bozuk kızılçam baltalığı olarak gösterildiği, doğusunda kalan eylemli çam ormanın devamı niteliğinde olduğu, devlet ormanlarındaki zilyetliğe hukuken değer verilemeyeceği, hangi nedenle olursa olsun orman içi açıklıkların özel mülkiyete konu olamayacağı, davaya konu taşınmazın da orman kadastrosu dışında kalmakla birlikte, bitki örtüsü ve toprak karakteri bakımından orman vasfında olduğu, kadastro çalışması öncesi alınmış herhangi bir tapu kaydının da bulunmadığı, bu nedenle orman idaresinin davasının bu taşınmaz yönünden kabulü gerektiği gerekçesiyle, müdahil orman idaresinin dava konusu 357 parsel sayılı taşınmaza yönelik davasının kabulüne, diğer parsellere yönelik davasının reddine, diğer davacıların davalarının reddine, 357 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespit tutanağındaki tespitinin iptali ile orman vasfıyla hazine adına tesciline, dava konusu 289, 295 ve 308 parsel sayılı taşınmazların kadastro tespit tutanağındaki tespit gibi davalı adına tesciline, müdahil davacılar ... ve ...’ın davasının görev yönünden reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:

15. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar ... ve arkadaşları vekili, müdahil davacılar Hazine ve Orman İdaresi vekilleri ve davalı ... mirasçıları vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

16. Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 31.01.2012 tarihli ve 2011/16096 E., 2012/597 K. sayılı kararı ile; ‘’...Bir kısım davacılar vekili Avukat ... tarafından dosyaya eklenmek üzere sunulan belgeler arasında yer alan ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 20.10.2010 gün ve 2010/1028-926 sayılı veraset ilamından, davacılardan ... ... ...'nin, 14.10.2010 tarihinde öldüğü, mirasçı olarak geride eşi ... kızı 1941 doğumlu ... ile çocukları ... ve Hande Ünal'ın kaldığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, ... ...Şereflinin adı geçen mirasçıları davadan ve duruşma gününden haberdar edilmeden yargılama sona erdirilerek karar verilmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23.11.2011 gün ve 2011/11-554 -2011/684 sayılı kararında da değinildiği gibi, ... ...Şereflinin öldüğü tarihte yürürlükte bulunan 1086 sayılı H.Y.U.Y'nın 73. (6100 sayılı HMK’nun 27.) maddesinde yasanın gösterdiği istisnalar dışında hakimin tarafları dinlemeden veya iddia ve savunmalarını bildirmeleri için yasaya uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremeyeceği öngörülmüştür. Mahkemece davacı ... ... ...'nin ölümüyle, mirasçıları davadan ve duruşma gününden haberdar edilip, kanuni şekillere uygun olarak davet edilmedikçe hüküm verilmesi mümkün değildir. Aksi halde iddia ve savunma hakkı kısıtlanmış sayılır.

Açıklanan hususlar gözetilerek, davacılardan ... ... ...'nin yargılama sırasında öldüğü anlaşıldığından, dava dilekçesi ve duruşma gününün adı geçenin tüm mirasçılarına yöntemince tebliğe edilerek, davacı sıfatıyla davayı takip etmeleri için kendilerine olanak tanınması ve bu şekilde taraf teşkilinin sağlanması gerekirken, yargılamaya devamla işin esası hakkında karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.’’ gerekçesiyle ve bozma nedenine göre diğer yönlerin bu aşamada incelenmesine yer olmadığı belirtilerek hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesinin Üçüncü Kararı:

17. ... Kadastro Mahkemesinin 20.02.2013 tarihli ve 2012/50 E., 2013/67 K. sayılı kararı ile; bozma ilamına uyularak ve ... ... ... mirasçıları davaya dahil edilerek yapılan yargılama neticesinde aynı gerekçe ile ilk hükümdeki gibi karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:

18. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar ... ve arkadaşları vekili, müdahil davacılar Hazine ve Orman İdaresi vekilleri ve davalı ... mirasçıları vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

19. Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 24.12.2013 tarihli ve 2013/8979 E., 2013/12154 K. sayılı kararı ile; ‘’…Orman Yönetimi vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi sonucunda; Orman Yönetimi vekilince 26.11.1999 tarihli dilekçesi ile, 420, 295 ve 357 parsel sayılı taşınmazlara ilişkin olarak davalı yanında harcını yatırmak suretiyle fer'i müdahil olarak katılma isteminde bulunulmuş, daha sonra 22.04.2003 tarihli dilekçesi ile de, dava konusu 420 parsel sayılı taşınmazın dört tarafının orman olduğundan, bu parsele ilişkin olarak harcını yatırdıkları fer'i müdahale dilekçesinin, asli katılma istemi olarak kabulünü istemiştir.

Mahkemece, 420 parsel sayılı taşınmazın orman içi açıklık niteliğinde bulunduğu gerekçesiyle orman olarak tesciline ilişkin verilen 24.05.2007 gün ve 1991/358-133 sayılı hüküm, Yargıtay 20. Hukuk Dairesi tarafından 25.09.2008 gün ve 2008/9645-11917 sayılı karar ile onandığına ve karar düzeltme istemi de 26.06.2009 gün ve 2009/9767-10840 sayılı kararı ile reddedilerek kesinleşmiş olduğuna, Orman Yönetiminin dava konusu 289, 295, 308, 357 ve 427 parsel sayılı taşınmazlara ilişkin usûlüne uygun aslî müdahil sıfatı ile bir katılımı veya açılmış bir davasının bulunmadığı, fer'i müdahil olarak davalı yanında katıldıkları 295 parsel sayılı taşınmaza ilişkin olarak da davalı gerçek kişinin temyizinin bulunmadığı, fer'i müdahilin tek başına hükmü temyiz etmesinin mümkün olmadığından temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Davalılar vekilinin 357 sayılı parsele ilişkin temyiz itirazları ile, dava konusu taşınmazın eski tarihli memleket haritası ve hava fotoğraflarına göre orman sayılan yerlerden olduğu anlaşıldığından temyiz itirazları yerinde değildir.

Hazine vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi sonucunda; Hazine tarafından dava konusu taşınmazların orman içi açıklık niteliğinde olduğu iddiasıyla tesbitlerinin iptalinin talep edildiği ve mahkemece diğer davacıların davasının reddine şeklinde hüküm kurulmak suretiyle Hazine tarafından asli müdahale suretiyle açılan dava hakkında da karar verildiğinin anlaşıldığı, çekişmeli 289, 295 ve 308 parsel sayılı taşınmazların eski tarihli memleket haritası ve hava fotoğrafları ile kesinleşen orman kadastrosuna göre orman sayılmayan yerlerden olduğu anlaşıldığından bu parsellere ilişkin temyiz itirazlarının yerinde değildir.

Çekişmeli 357 parsel sayılı taşınmaza yönelik ise, eski tarihli memleket haritası ve hava fotoğraflarında orman sayılan yerlerden olduğu, her ne kadar orman kadastrosu dışında bırakılmış ise de, 6831 sayılı Kanunun 7. maddesi ve 20.11.2012 tarih 28473 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Orman Kadastrosu ve 2/B Uygulama Yönetmeliğinin 16. maddesi uyarınca sınırlandırma sırasında orman olduğu halde orman sınırları dışında kalmış ormanların kadastrosunun yeniden yapılabileceğinden bu parsele yönelik Hazinenin davasının kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.

Davacılar ... ... ... mirasçıları ve arkadaşları vekili ve davalılar vekilinin temyiz itirazlarına gelince; mahkemece, bozma kararına uyulmasına rağmen gerekleri tam olarak yerine getirilmemiştir. Şöyle ki; Daire bozma kararında çekişmeli 289, 295 ve 308 parsel sayılı taşınmazlara ilişkin olarak çiftlik tapu kaydına dayanan davacıların delillerinin ve tapu kayıtlarının usulünce taşınmazlara uygulanması, 3402 sayılı Kanunun 20/C maddesine göre tapu kayıtlarının kapsamının belirlenmesi, yerel bilirkişi ve tarafların göstereceği tanıklar aracılığıyla ve resmî belgelere göre zilyetlik araştırması yapılması, zilyetliğin Türk Medenî Kanununun yürürlüğünden en az 10 yıl öncesine dayanıp dayanmadığı, zilyetliğin asli zilyetlip olup olmadığının araştırılması gereğine değinildiği halde mahkemece bozma kararının gerekleri tam olarak yerine getirilmeden hüküm kurulmuştur. Bozma kararına uyulmakla, yararına bozulan taraf yönünden usûlü müktesep hak oluşmaktadır.

Bu nedenle, mahkemece; hükmüne uyulan bozma kararında belirtilen şekilde, davacılar ... ... ... mirasçıları ve arkadaşlarının dayandığı tapu kaydı ve delilleri çekişmeli taşınmazlara uygulanmalı, 3402 sayılı Kanunun 20/C maddesi uyarınca kapsamı belirlenmeli, çekişmeli 289, 295, 308 ve 357 parsel sayılı taşınmazların, dayanılan çiftlik tapu kayıtları kapsamında kalması halinde, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyl taşınmaz edinme iddiasında bulunan davalı ile çiftlik tapu kaydına tutunan tarafların tanıkları ve yerel bilirkişiler taşınmazlar başında dinlenip, zilyetliğin nasıl ve ne zaman başladığı; kaç yıl süre ile ne şekilde devam ettiği, zilyetliğin kiracı ya da malik sıfatıyla olup olmadığı, tapu kayıtları kapsamında kalan bölümlerinde, Türk Medenî Kanunun yürürlüğünden en az 10 yıl öncesine dayanan zilyetlik varsa, zilyetliğin başlangıcının ne şekilde hatırlandığı veya kendilerine bu bilgilerin ne şekilde aktarıldığı sorulup, somut olaylara dayalı yeterli ve kesin yanıtlar alınarak, birbirinin tekrarı niteliğindeki soyut sözlerle yetinilmesi, yöreye ait en eski tarihli hava fotoğrafları ve memleket haritası ile daha sonraki yıllarda düzenlenen tüm hava fotoğrafı ve haritalar özel stereoskop aletleriyle incelenip dava konusu taşınmazların bu belgelerle ne olarak göründüğü, özellikle kullanılan tarım arazisi olarak görünüp görünmediği belirlenerek bilirkişi ve tanık beyanlarının doğruluğu denetlenmesi, hava fotoğraflarının düzenlendiği tarihlerde tarım arazisi olarak kullanılmayan yerlerle ilgili bilirkişi ve tanık sözlerine değer verilemeyeceği nazara alınması, yukarıda sayılan deliller ve diğer deliller ile özellikle Asliye Hukuk Mahkemesinin 1988/333 E., 1994/51 K. ve Asliye Hukuk Mahkemesinin 1960/104 E. 1961/25 K. sayılı kararları ile 1189/103 Esas sayılı dava dosyası krokilerinin yerine uygulanmalı, çiftlik ve tapu sahipleri tarafından sunulan kiralamaya ilişkin 1940 yılından sonra noterde düzenlenen taahüt senetleri kendilerine okunarak, bu belgelerde söz edilen kişi ve taşınmazlar ile çekişmeli taşınmazların ve taşınmazlara zilyet olanın ilgisinin olup olmadığı hususundaki bilgileri sorulması, bu deliller karşısında bazı dosyalarda davacı, bazılarında davalı durumunda olan köylülerin zilyetliğinin asli zilyetlik olup olmadığı değerlendirilmesi, Türkiye genelinde 1936-1937 yıllarında arazi ve bina vergi yazımı yapıldığından ... Köyünde bu yıllarda vergiye kayıt edilen arazi ya da bina olup olmadığı Özel İdare Müdürlüğünden sorularak varsa getirtilip yerine uygulanması, bu köyde, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanan gerçek kişiler, bunların bayii ya da murislerinin, o yıllara ait hiç vergi kaydı yoksa bunun nedeni araştırılması, 1926 yılından önce asli zilyet olan kişilerin 1936-1938 yıllarında sahip oldukları yerleri vergiye kayıt ettirmemiş olmalarının hayatın olağan akışına uygun olup olmadığı, köylülerin vergi kayıtları olmayıp, çiftlik sahiplerinin vergi kayıtları olması halinde bu durumun köylülerin ... Köyü arazilerine o yıllarda aslî zilyet olmadıklarının karinesi sayılıp sayılmayacağı tartışılıp değerlendirilmeli, çekişmeli 308 parsele ilişkin olarak tesbite dayanak alınan Ekim 1975 tarih ve 25 sıra sayılı tapu kaydı ve dayanağı Asliye Hukuk Mahkemesinin 1975/73-98 sayılı dava dosyası ve tescil krokisi taşınmazlara uygulanmalı, bu tapu kaydının mükerrer tapu kaydı niteliğinde olup olmadığı değerlendirilmeli,

Çekişmeli 289, 295 ve 308 parsel sayılı taşınmazların, dayanılan çiftlik tapu kayıtları kapsamı dışında kalması halinde ise, 3402 sayılı Kanunun 14, 17 ve 18. maddeleri uyarınca kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğinin davalı yararına oluştuğundan çekişmeli taşınmazların davalı adına tesciline karar verilmelidir’’ gerekçesiyle Hazine ve Orman İdaresinin dava konusu 289, 295 ve 308 sayılı parsellere, davacılar ... ve arkadaşlarının dava konusu 357 sayılı parsele ilişkin temyiz itirazlarının reddine, Hazine vekilinin dava konusu 357 sayılı parsele ve davacılar ... ve arkadaşlarının dava konusu 289, 295 ve 308 sayılı parsellere yönelik temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Direnme Kararı:

20. ... Kadastro Mahkemesinin 15.06.2016 tarihli ve 2015/32 E., 2016/39 K. sayılı kararı ile; davacılar ... ve arkadaşlarının 289, 295 ve 308 parsel sayılı taşınmazlara yönelik davaları yönünden önceki gerekçeyle direnilmesine, davacılar ... ve arkadaşlarının davalarının reddine dair mahkemece verilen hüküm ile müdahil davacılar ... ve ...'ın davalarının görev yönünden reddine ilişkin hüküm kesinleştiğinden yeniden karar verilmesine yer olmadığına, bozma ilamında müdahil davacı Hazine vekilinin 289, 295 ve 308 sayılı parsellere, davacılar ... ve arkadaşları vekilinin 357 sayılı parsele ilişkin temyiz itirazlarının yerinde olmadığından reddine karar verildiği ve aleyhlerine verilen hükmün kesinleştiği, bu nedenle müdahil davacı Hazine'nin 289, 295 ve 308 sayılı parsellere yönelik, davacı ... ve arkadaşlarının 357 sayılı parsele yönelik davaları yönünden yeniden karar verilmesine yer olmadığına, 420 sayılı parsele yönelik daha önce verilen hükmün onanarak kesinleştiği gerekçesiyle anılan taşınmaz yönünden yeniden karar verilmesine yer olmadığına, dava konusu 357 sayılı parsel yönünden Hazine’nin temyiz itirazlarının kabulüne yönelik bozma ilamına uyulmasına, anılan taşınmazın davalı adına tarla vasfıyla tespit gördüğü, 357 parsel sayılı taşınmazın bulunduğu sahada kadastro tespit tarihinden önce seri bazda yapılıp ilan edilen ve 1967 tarihinde kesinleşen orman tahdidi olduğu, yapılan keşif ve alınan bilirkişi raporlarına göre anılan taşınmazın orman sınırlaması dışında kaldığı, ancak 1959 ve 1996 tarihli memleket haritası, amenajman planı ve 1939 tarihli hava fotoğrafında orman sayılan yerlerden olduğunun sabit olduğu, her ne kadar orman kadastrosu dışında bırakılmış ise de 6831 sayılı Kanunun 7. maddesi ve 20.11.2012 tarih 28473 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Orman Kadastrosu ve 2/B Uygulama Yönetmeliğinin 16. maddesi uyarınca sınırlandırma sırasında orman olduğu hâlde orman sınırları dışında kalmış ormanların kadastrosunun yeniden yapılabileceği, bu nedenle bu parsele yönelik Hazine’nin davasının kabulüne karar verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

21. Direnme kararı süresi içinde davacılar ... ve arkadaşları vekili ile müdahil davacılar Hazine ve Orman İdaresi vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

22. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacıların (... ailesi) tutunduğu tapu kayıtlarının hukuken geçerli kayıtlar olup olmadığı, davalı ... zilyetliğinin 1858 tarihli Arazi Kanunnamesi’nin 20 ve 78. maddeleri gereğince tapu kaydının hukukî kıymetini kaybettirecek nitelikte bulunup bulunmadığı, davacıların tutunduğu tapu kayıtlarına kapsam tayini gerekip gerekmediği, dava konusu taşınmazların orman sayılan yerlerden olup olmadığı ve taşınmazların niteliğinden kaynaklı olarak zilyetlik yoluyla iktisabını engelleyen bir durumun bulunup bulunmadığı, sonucuna göre de, mahkemece tapu kayıtlarına kapsam tayini yönünden bozma ilamında belirtilen şekilde araştırma ve inceleme yapılmasının gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

A- Dava Konusu 289, 295 ve 308 Parsel Sayılı Taşınmazlar Yönünden:

23. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; ... ili ... ilçesi ... köyü ... mevkiinde kain 289 ve 295 parsel sayılı taşınmazların 1988 yılında yapılan kadastro çalışması neticesinde, senetsizden, sırasıyla 674,12 m2’lik tarla ve 1312,56 m2’lik bağ niteliğinde, ... oğlu ...’in ceddinden intikalen ve taksimen zilyetliğinde olduğu saptanarak ... adına; aynı mevkide kain 308 parsel sayılı taşınmazın ise aynı yıl yapılan kadastro çalışması neticesinde, 5757,10 m2’lik tarla niteliğiyle, 15.10.1975 tarih ve 25 sıra numaralı tapu kaydı (6784 m2’lik tarla) uygulanmak suretiyle ... adına tespitlerinin yapıldığı, 15.10.1975 tarih ve 25 sıra numaralı tapu kaydının ... tarafından açılan kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı tescil davası neticesinde ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.06.1975 tarihli ve 1975/73 E., 1975/98 K. sayılı ilamı ile oluştuğu anlaşılmaktadır.

24. Davacılar ... ve arkadaşlarının, ... Valide Sultan Vakfı’na ait olan Mart 1290/Safer 1291 tarih, 18 numaralı (4000 dönüm), 19 numaralı (3000 dönüm) ve 20 numaralı (7000 dönüm) maliki ... adına kayıtlı çiftlik tapu kayıtlarına dayandıkları, anılan tapu kayıtlarının ... (...) kızı ...’a intikal ederek Ağustos 1326 tarih 2, 3 ve 4 numaralı tapulara gittiği, ...’ın da çocukları ..., ..., ... ve ...’e ölünceye dek bakıp gözetmeleri karşılığında verdiği ve Eylül 1340 tarih 3, 4 ve 5 numaralı kayıtların oluştuğu, bu kayıtların da 7.2.1962 tarih 1, 4 ve 5 numaralı tapulara tedavül gördüğü; 18 numaralı kök tapu kaydının 23.05.1969 tarih 10 ve 11 numaralı tapulara, oradan da 21.07.1969 tarih 63 ve 64 numaralı tapulara gittiği, bu kayıtların da ... köyü 1 ilâ 169 numaralı parsellere revizyon gördüğü; 19 numaralı kök tapu kaydının revizyon görmediği; 20 numaralı kök tapu kaydının ise ... köyü 373 ilâ 633 numaralı parsellere revizyon gördüğünün belirtildiği, ancak tespitlere itiraz edildiği; tapu kayıtlarının ... Çiftliğine ait ... köyü 1 ilâ 169 sayılı parsellere revizyon gören sınırlarının; D: Mezar Gediği, B: Dikili Taş, K: ..., G: ... Beli ve bu yerden müfrez çiftlik; ...-... Çiftliğine ait Şubat 1962 tarih 1 sıra numarada 639 hektar 5240 m2 yüzölçümündeki (7000 dönüm) kadastro sırasında ... köyü 373 ilâ 633 sayılı parsellere revizyon gören sınırları; D: ... ve Balan Dağı, B: Taşbük ve ..., K: Çilecik Gediği, G: Gökbel ve Karadağ ve Mezar Gediği ile çevrili olan ve ... (...) Çiftliğine ait Şubat 1962 tarih 4 sıra numarada 275 hektar 7907 m2 (3000 dönüm) yüzölçümündeki ve kadastro sırasında hiç bir parsele revizyon görmeyen sınırları; D: Mezar Gediği, B: İnbükü ve Dikilitaş K. ..., G: ... Beli sınırlı kayıtlar olduğu ve bu kayıtların doğru temele dayanan, intikalleri düzenli yapılan tapu kaydı niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.

25. Öncelikle, davacı ... ve arkadaşlarının dayandığı tapu kayıtları; hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelememesi, bazı hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbiri ile düz hatlarla birleştirilmesi suretiyle meydana gelen geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dağ, dere, orman, ırmak, tepe gibi yerlerin bulunması, diğer bir anlatımla 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/C maddesine göre sınırların değişebilir ve genişletilmeye elverişli olması nedeniyle dayanılan kayıtlar sabit hudutlu tapu kayıtları olmadığından hudutları ile değil, miktarı ile geçerli olan tapu kayıtlarıdır.

26. Diğer yandan, davacı tapu maliklerinin (... ailesi) dayandığı Mart 1290/Safer 1291 tarih 18, 19 ve 20 numaralı kök tapu kayıtları kapsamındaki taşınmazların ... Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas, 2001/16 Karar sayılı dosyasına sunulan 08.03.2000 tarihli ..., ... ve ... tarafından düzenlenen raporda belirtildiği gibi, gayrisahih (tahsisat kabilinden, irsadi ) vakıf taşınmazı olarak ... Valide Sultan Vakfına ait olan ve geliri vakfedilen mirî araziler olduğu ve bu hususun aynı tapu kayıtlarına dayalı olarak açılan ve Yargıtay’dan geçerek kesinleşen bir çok dava sonucunda saptandığı da açıktır.

27. Mirî arazilerde uygulanan 1274 tarihli (1858) Arazi Kanunnamesi’nin 20. ve 78. maddesinin yürürlükte olduğu da tartışmasızdır. Dava konusu edilen taşınmazda/taşınmazlarda da koşulları varsa bu hükümler uygulanacaktır. Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesinin uygulanmasında öncelikle dava konusu taşınmazın zilyet edilebilir nitelikte bir taşınmaz olması gerekir. Diğer iktisap şartları da şöyle sıralanmaktadır:

1) Davacının kesintisiz 10 yıl boyunca araziye malik sıfatıyla zilyet olması

2) Davacının süre boyunca küçük veya gayri mümeyyiz olmaması

3) Davacının araziye kaba güçle el koymuş olmaması

4)Arazinin ulaşması çok uzun sürecek uzak bir yerde olmaması (Sahibinin yaşadığı yer açısından)

5)Davacının araziyi geçerli bir sebep olmaksızın ele geçirip kullandığını süre içinde ikrar ve itiraf etmiş olmaması.

Şu hâlde, 10 yıl boyunca malik sıfatıyla zilyet olma, Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesine göre hak kazanmanın temel şartıdır. 20. maddenin aradığı maddi vakıaların ve kanuni şartların Medeni Kanun’un yürürlük tarihi olan 04.10.1926 tarihine dek tamamlanmış olması gereklidir. Buna göre, mirî arazi niteliğindeki tapulu taşınmaz zilyedi tarafından malik sıfatıyla 04.10.1926 tarihinde yürürlüğe giren Medeni Kanun’dan geriye doğru yani en az 1916 yılından 1926 yılına kadar kullanılıyorsa ve anılan maddedeki diğer koşulların da gerçekleşmesi hâlinde zilyet lehine tescil kararı verilebilecektir. Bunun yanı sıra edinim koşullarının oluşup oluşmadığının, her parsel yönünden ayrı ayrı irdelenmesi, parsel bazında tapu kaydının hukukî kıymetini koruyup korumadığının değerlendirilmesi gerekir. Tapu kaydının dava konusu edilen bir taşınmaz yönünden Arazi Kanunnamesi’nde belirtilen hükümler gözetilerek hukukî kıymetini yitirmiş olması, o tapu kaydının tamamen hukukî kıymetini yitirdiği anlamına gelmeyip, sadece dava konusu edilen ilgili taşınmaz yönünden hukukî kıymetini kaybettiğini göstermektedir. Başka bir taşınmaz yönünden aynı tapu kaydı, Arazi Kanunnamesi’ndeki koşullar oluşmamışsa hukukî kıymetini koruyacaktır.

28. Mahkemece dikkate alınması gereken husus, dava konusu edilen taşınmaz kadim tarım arazisi ise zilyedi lehine 1274 tarihli (1858) Arazi Kanunnamesi’nin 20.maddesinde düzenlenen koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılmasıdır. Taşınmaz kadim tarım arazisi olmayıp, hâli arazi gibi zilyet edilmesi olanaklı bir yer değilse, en az 1916-1926 yılları arası 10 yıl zilyet olma koşulu gerçekleşmiş olmayacağından ve tapu hukukî kıymetini kaybetmeyeceğinden tapu kaydının kapsamının belirlenmesi ve hak sahibi olacak kişinin belirlenen bu kapsamdaki yeri kullanıyor olması gerekir.

29. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; 08.01.2003 tarihinde yapılan keşif sırasında dinlenen 1924 ve 1932 doğumlu davalı tanıkları beyanında, dava konusu taşınmazların öncesinde ...’ın babası ... ...’e ait olduğunu, ...’a da atalarından kaldığını, uzun yıllar ...’ın taşınmazları tarım amacıyla kullandığını ifade etmişlerdir.

30. Bozma kararı sonrası 04.02.2011 tarihinde yapılan keşifte ise; 1934 doğumlu mahalli bilirkişi, dava konusu taşınmazların ... tarafından kullanıldığını, ...’a bu yerlerin ikinci dünya savaşı yıllarında ölen babası ...’tan kaldığını, ...’a kimden kaldığını bilmediğini, taşınmazların kendisini bildi bileli tarla olarak ekilip biçildiğini, davacılar ... ... ... ve arkadaşlarını şahsen tanımadığını, 1990’lı yıllarda köyde kadastro çalışması bitirildiğinde bu şahısların davalar açtığını, şimdiye kadar kazandıkları bir dava duymadığını, bu kişilerin köyde bir yerleri olması hâlinde mutlaka bilineceğini, kullandıkları bir yer olmadığını, bu kişilerden satın alınan ya da kamulaştırılan bir yer de bulunmadığını beyan etmiştir. 1941 doğumlu davalı tanıkları da dava konusu taşınmazların evveliyatı ile ilgili mahalli bilirkişi ile aynı yönde beyanda bulunmuşlardır. Keşif sırasında mahkeme tarafından yapılan gözlemde; dava konusu taşınmazların tamamı zirai amaçla kullanılan ve toprağı derin bir düzlük içerisinde yer aldıkları, 308 sayılı parselin içinde tek katlı prefabrik bir evin olduğu, muhtelif meyve ağaçlarının bulunduğu, 289 ve 295 sayılı parsellerin çevre araziler ile birlikte bağ olarak kullanıldığı tespit edilmiştir.

31. Ziraat bilirkişi, dava konusu taşınmazlardaki toprağın derin bir profile sahip (100-120 cm) killi-tınlı, su tutma kapasitesi iyi, gevşek, geçirgen ve süzek olduğunu, bu hususların toprağın uzun yıllardır işlendiğini gösterdiğini, taşınmazların zirai manada imar-ihyasının tespitten geriye doğru yaklaşık 40-45 yıl öncesinden tamamlanmış olduğunu (bir başka ifadeyle zilyetliğin tamamlanma tarihinden daha da öncesine dayandığı), uzun yıllardır zirai amaçla kullanıldıklarını ve kadim ziraat arazisi olduklarını saptamıştır. Orman bilirkişi, dava konusu taşınmazların orman tahdidi dışında kaldığını, toprak yapısı ve bitki örtüsü yönünden orman niteliklerinin bulunmadığını, orman içi açıklık olmadıkları gibi 6831 sayılı Kanun’un 1744 sayılı Kanun ile değişik 2. madde ve 3302 sayılı Kanun ile değişik 2/B maddesi kapsamında orman dışına çıkarılan yerlerden de olmadıklarını tespit etmiştir. Jeolog bilirkişi, dava konusu taşınmazlarda kayalık, taşlık, doğal kumluk, çakıllık, sazlık ve bataklık bir alanın bulunmadığını belirtmiştir.

32. Dosya içeriği, toplanan deliller ve özellikle bilirkişi raporları ile de doğrulanan mahalli bilirkişi ve zilyet tanık beyanlarına göre; ... Kadastro Mahkemesinin 1996/11 E., 2001/16 K. sayılı dosyasına sunulan 08.03.2000 tarihli ..., ... ve ... tarafından düzenlenen raporda da belirtildiği gibi, davacı tapu maliklerinin (... ailesi) dayandığı Mart 1290/Safer 1291 tarih 18, 19 ve 20 numaralı kök tapu kayıtları kapsamındaki taşınmazların ... Valide Sultan Vakfı’na ait taşınmazlardan geliri vakfedilen (tahsisat kabilinden, irsadi ) mirî arazilerden olduğu, mirî arazilerde uygulanan ve hâlen yürürlükte olan 1858 tarihli Arazi Kanunnamesi’nin 20. ve 78. maddelerinin eldeki davaya uygulanması gerektiği, dava konusu taşınmazların zilyet edilebilir nitelikte bir taşınmaz olduğu, davalı ... ve önceki zilyetlerin dava konusu taşınmazları bir insan ömrünü aşan zamandan beri malik sıfatıyla ve zirai amaçla kullandığı, bu zilyetliğin Medeni Kanun’un yürürlük tarihi olan 04.10.1926 tarihinden önce en az 10 yıllık süreyi kapsadığı, bir başka ifadeyle en az 1916 yılından 1926 yılına kadar davalı tarafın zilyetliğinin kanıtlandığı, bu durum karşısında davacı ... ailesinin tutunduğu tapu kayıtlarının Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesi gereğince dava konusu taşınmazlar bakımından hukukî kıymetini yitirdiği, o hâlde dayanılan tapu kayıtlarına kapsam tayini gerekmediği, öte yandan anılan 20. maddedeki diğer koşulların davalı zilyet lehine gerçekleştiği, ayrıca davalı zilyedin tutunduğu 15.10.1975 tarih ve 25 sıra numaralı tapu kaydı ve tescil krokisinin miktar ve şeklen dava konusu 308 parsel sayılı taşınmaza uyduğu da keşfen saptandığı anlaşıldığından, davalı zilyet ... lehine tesciline ilişkin yerel mahkeme kararının isabetli olduğu anlaşılmaktadır.

33. Hâl böyle olunca, direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçeyle onanması gerekmiştir.

B- Dava Konusu 357 Parsel Sayılı Taşınmaz Yönünden:

34. Bilindiği üzere; Hukuk Genel Kurulunun görevi, direnme kararlarının temyizen incelenmesidir. Mahkemece, bozma ilamına uyulması suretiyle verilen kararlar direnme niteliğinde olmayıp, açık biçimde yeni hüküm teşkil etmektedir. Bu kararları temyizen inceleme görevi Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye aittir.

35. Somut olayda, mahkemenin üçüncü kararında (direnmeye esas teşkil eden) dava konusu 357 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespit tutanağındaki tespitin iptali ile orman vasfıyla Hazine adına tesciline karar verildiği, temyiz üzerine Özel Dairenin 24.12.2013 tarihli ve 2013/8979 E., 2013/12154 K. sayılı kararı ile 357 sayılı parsel yönünden Hazine’nin davasının kabulüne karar verilmesi gereğine değinilerek hükmün bozulduğu, mahkemece 15.06.2016 tarihli oturumda; ‘’Yargıtay 20. Hukuk Dairesi'nin 2013/8979-12154 sayılı ilamında Hazine vekilinin 357 parsel sayılı taşınmaza ilişkin temyiz itirazlarının kabul edilerek yapılan bozma ilamına uyularak açık yargılamaya devam olundu‘’ şeklinde ara karar kurulduğu ve neticesinde müdahil davacı Hazine’nin dava konusu 357 parsel sayılı taşınmaza yönelik davasının kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır.

36. O hâlde, yukarıda açıklanan nedenlerle dava konusu 357 sayılı parsel yönünden bozma ilamına uyularak oluşturulan yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Davacılar ... ve arkadaşları vekili ile müdahil davacılar Hazine ve Orman İdaresi vekillerinin temyiz itirazlarının reddi ile dava konusu 289, 295 ve 308 parsel sayılı taşınmazlara yönelik direnme kararının yukarıda (§23-33) açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

2- B bendinde (§34-36) açıklanan nedenlerle davacılar ... ve arkadaşları vekilinin dava konusu 357 sayılı parsel yönünden oluşturulan yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

Ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince Hukuk Genel Kurulu kararının taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise dava konusu 357 sayılı parselin temyiz incelemesi yönünden mahkemesince doğrudan YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27.12.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.