"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi
1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen “kadastro tespitine itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Marmaris Kadastro Mahkemesince davacıların ve müdahil davacıların davasının reddine, birleştirilen 1991/450 Esas sayılı davanın reddine ve Orman İdaresinin istemi yönünden karar verilmesine yer olmadığına ilişkin olarak verilen karar davacılar ... ve arkadaşları vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, davalı ...’un karar düzeltme istemi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozma kararı kaldırılmış ve hüküm değişik gerekçeyle bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacılar ... ve arkadaşları vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Asıl Davada Davacı İstemi:
4. Davacılar ... ve arkadaşları vekili Marmaris Kadastro Mahkemesine sunduğu 01.08.1991 havale tarihli dava dilekçesinde; Marmaris ilçesi Karaca köyü kadastro çalışmaları neticesinde davalı adına tespit gören dava konusu 260 ve 263 parsel sayılı taşınmazların müvekkilleri ile murislerine ait 07.02.1962 tarihli ve 1, 2 ve 3 numarada kayıtlı kadim ve sahih tapu kayıtları içerisinde kaldığını, bilirkişilerin yalan beyanı ile davalı adına tespit gördüğünü, dayandıkları tapu kayıtları geldisinin ... Valide Sultan Vakfından tesis edildiğini, icareteynli bir vakıf olduğunu, mutasarrıfının da Hacı ... Efendi ve onun mirasçıları olduğunu, 2762 sayılı Kanun’un ilgili maddeleri gereğince 1961 yılında taviz bedeli ödenerek taşınmazların mülkiyetini kazandıklarını, bu durumun Eylül/1340 tarihli geldi kaydında yazılı olduğunu, icareteynli vakıf taşınmazların üçüncü kişilerce kazandırıcı zamanaşımı yoluyla iktisabının mümkün olmadığını, ormanların devleştirilmesi ve bir kısım yerlerin kamulaştırılması için tapu maliklerine ödeme yapıldığı gibi 1936-1937 yıllarında yapılan tahrirde de taşınmazların tapu malikleri adına kayıt edildiğini ileri sürerek davalı adına yapılan tespitin iptali ile müvekkilleri ve diğer paydaşlar adına tespit ve tesciline karar verilmesini istemiş, bilahare sunduğu tarihsiz dilekçesinde; dayandıkları tapunun geldi kayıtlarının 1290/Mart tarihli, defter 9 ve varak 18, 19 ve 20’de kayıtlı olduğunu, dava konusu taşınmazların geldi çiftlik tapu kayıtları kapsamında kaldığını beyan etmiştir.
5. Asli müdahiller ... ve ... vekili harçlandırdığı 21.08.1995 tarihli dilekçesinde; ...’nin murisleri .... ve ..., ....nin vekili .... tarafından Gelibolu maa Söğüt ve Ergöz çiftliklerinin tamamının dava dışı ...’a satış vaadi sözleşmesi ile satıldığını, Mustafa tarafından da değişik tarihlerde müvekkillerine satışlar yapıldığını, eldeki davanın kendilerine satılan taşınmazlarla ilgili olduğunu ileri sürerek davacılar yanında asli müdahil olmalarına ve mirasçı ... ...adına tescil edilecek payın müvekkilleri Ali ve Hamza adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Birleştirilen Davalarda Davacı İstemi:
6. Davacılar ..., ... ve ... Marmaris Kadastro Mahkemesine ortak sundukları 16.08.1991 tarihli dilekçelerinde; Marmaris ilçesi Karacasöğüt köyü Bayır mevkiinde kain zilyedi 1974 yılında ölen ortak mirasbırakanları ... olan 16.226,74 m2 ve 17.475,06 m2’lik tarlaların sırasıyla 260 ve 263 sayılı parseller olarak davalı ... adına tespit gördüğünü, mirasbırakan ...’un ölümü ile geriye mirasçı olarak eşi ...ile çocukları ..., ... ve ...’nın kaldığını, terekenin taksim edilmediğini, kadastro tespitinin hatalı olduğunu ileri sürerek tespitin iptali ile miras payları oranında mirasçılar adına tescile karar verilmesini istemişlerdir.
Asıl ve Birleştirilen Davalarda Davalı Cevabı:
7. Davalı ...; dava dilekçesi usulüne uygun tebliğ edilmesine rağmen cevap dilekçesi sunmamış, 18.11.1991 tarihli celsede; dava konusu taşınmazların atalarından kaldığını, davacılar ... ve müşterekleri ile ilgisinin olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
8. Fer’î müdahil Orman İdaresi vekili 10.11.1999 tarihli dilekçesinde; Karaca köyü 260, 262 ve 263 parsel sayılı taşınmazlarla ilgili davaya davalı yanında fer’î müdahil olarak katılmak istediklerini, yapılacak keşif ve alınacak bilirkişi raporlarına göre asli müdahillik durumunun düşünüleceğini beyan etmiş, mahkemece 12.11.1999 tarihli oturumda müdahale talebinin kabulüne karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
9. Marmaris Kadastro Mahkemesinin 20.05.2004 tarihli ve 1991/162 E., 2004/29 K. sayılı kararı ile; davacılar ... ve arkadaşlarının tutunduğu geldisi Mart 1290 ve sonrasında Eylül 1340 tarihli tapu kaydının Marmaris ilçesi Karacasöğüt köyü, Hisarönü köyü, Çamlı köyü ve İçmeler köyünde kain binlerce taşınmazı kapsadığının iddia edildiği, aynı mahiyette açılan yaklaşık üç bin civarı dosyada aynı yönde inceleme yapılması gerektiği, derdest dosyalar içerisinde seçilen ve neticesi beklenen 1996/11 esas sayılı davada bilirkişi kurulunun vakıf konusunda taşınmazların miri arazi hükmünde olduğunu ve zilyetlikle iktisap edilebileceğini beyan ettikleri, itiraza uğramayan, hukukî ve teknik açıdan hüküm kurmaya yeterli bir rapor olduğu, 1996/11 esas sayılı dosyanın yargılaması neticesinde davacıların davasının reddine karar verildiği, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 11.12.2001 tarihli ve 2001/8221 E., 2001/9432 K. sayılı ilamıyla değişik gerekçeyle hükmün onandığı ve akabinde kesinleştiği, bu ve benzeri dosyalarda ayrı bir tapu uygulamasına ihtiyaç duyulmadığı, söz konusu kararın onama gerekçesinin benzer mahiyetteki davalar yönünden Yargıtay 1. Hukuk Dairesi tarafından da benimsendiği, bu nedenle davalının ve maliki evvelinin dava konusu taşınmazlardaki zilyetliğinin saptanması gerektiği, keşif sırasında dinlenen davalı tanığının beyanı nazara alındığında, Medeni Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten önce mer’i olan Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesi uyarınca; tapu kapsamında kalan dava konusu taşınmazlar üzerinde davalı ve maliki evvellerinin 10 yılı aşkın süre malik sıfatıyla, nizasız, fasılasız devam eden zilyetliklerinin esasen kadimden beri süre geldiği konusunda tam bir vicdani kanı oluştuğu, dosyaların tamamına yakınında davacılar tarafından tanık olarak gösterilen Mestan Sönmez’in dava konusu taşınmazlarla ilgili somut bilgiler içermeyen, genel, soyut ifadelerine, davanın mahiyeti gereği itibar edilmesinin olanaklı görülmediği, ayrıca taşınmazın bulunduğu köyün eski bir yerleşim yeri olduğu, dolayısıyla köy halkının, davalı tanığı ve davalının murislerinin eskiden beri bu bölgede yaşadığı dosya kapsamı itibariyle anlaşıldığından davacılar ... ve arkadaşlarının dayandığı tapu kayıtlarının zilyet yararına hukuksal değerini yitirdiği, asıl davanın reddi gerektiği, davalı tanık beyanı uyarınca dava konusu taşınmazların taksimen davalıya düştüğü, bu nedenle de birleşen dosyalara konu davaların reddi gerektiği, öte yandan yargılama sırasında gerekli olmadığı hâlde yapılan ihbar neticesinde orman idaresince verilen dilekçenin müdahale dilekçesi olarak kabul edilemeyeceği, ayrıca kadastrodan sonraki hukukî sebeplere dayanan müdahil davacıların davasında görevli olunmadığı gerekçesiyle davacıların ve müdahil davacıların davasının esastan reddine, bu dosya ile birleşen 1991/450 esas sayılı dosyadaki davanın esastan reddine, orman idaresi tarafından usulüne uygun şekilde davaya müdahale edilmediğinden istemi yönünden inceleme yapılmasına ve karar verilmesine yer olmadığına, dava konusu 260 ve 263 parsel sayılı taşınmazların tespit gibi davalı Durmuş oğlu 1946 d’lu ... adına ayrı ayrı tapuya kayıt ve tesciline, müdahil davacılar ... ve ...’ın tespitten sonraki haklara dayandıkları anlaşıldığından istemlerinin görevsizlik nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi davacılar ... ve arkadaşları vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
11. Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 02.12.2010 tarihli ve 2010/8287 E., 2010/15029 K. sayılı kararı ile; "…Çiftlik tapu sahiplerinin dayandıkları ve bir çoğu 1996/11-16 sayılı dosyanın karara bağlanmasından sonra bulunup ibraz edilen yukarıda sayılan ve birbirini doğrulayıp tamamlayan yazılı ve aksi kanıtlanamayan belgeler ve tanık beyanları karşısında, aynı köyde bulunan başka arazilerde çiftlik tapu malikleri ile davacı yada davalı konumunda olduğu anlaşılan ve sadece zilyetliğe dayanan tarafın tanıklarının soyut içerikli beyanlarına değer verilemeyeceği gibi beyanları da yetersizdir.
Dosyadaki delillere göre tapu kayıtlarının uygulaması yetersiz olduğu gibi, çiftlik sahiplerinin vergi kayıtları da hiç uygulanmamıştır. Adına tescil kararı verilen zilyetlerin ve miras bırakanlarının yada akdi haleflerinin resmi belge niteliğindeki yukarıda sözü edilen evraklardaki imzalı beyanlarının olup olmadığı, bu beyanlarının dava konusu taşınmazın vakfa ait olduğunu kabul anlamına gelip gelmeyeceği ve "malik sıfatıyla" kullanıp kullanmadığı konularında aleyhlerine delil teşkil edip etmeyeceği ve yine Hisarönü Köyünden Oğuz Yılmaz ve 78 arkadaşı tarafından, çiftlik tapu malikleri aleyhine 03.10.1988 tarihinde Asliye Hukuk Mahkemesinin 1988/333 sayısında açtıkları 28.01.1994 gün 1988/333-51 sayı ile karara bağlanan ve kesinleşen "çiftliğe ait tapu kaydının iptali davasının reddine" ilişkin davada taraf olanların, zilyetliğe dayanan kişinin akdi yada irsi halefi olup olmadığı araştırılıp tartışılmamıştır.
Çiftlik tapu sahiplerinin dayandıkları ve bir çoğu klavuz-pilot dosya olarak seçilen 1974/9-30 (halen 2004/6) ve 1996/11-16 sayılı dosyalarını karara bağlanmasından sonra bulunup ibraz edilen, yukarıda sayılan ve birbirini doğrulayıp tamamlayan yazılı ve aksi kanıtlanamayan belgeler ile tanık beyanları karşısında, aynı köyde bulunan başka taşınmazlarla ilgili davalarda, çiftlik tapu malikleri ile davacı yada davalı konumunda olduğu anlaşılan tanıklarının soyut içerikli beyanlarına değer verilemeyeceği düşünülmemiştir.
73) O halde; ... Valide Sultan Vakfının yukarıda belirtilen niteliği gözönünde bulundurularak; bir orman, üç harita mühendisi ve davada yarar ilişkisi bulunmayan olabildiğince yaşlı ve yansız kişiler arasından seçilecek yerel bilirkişiler huzuruyla taşınmaz başında yeniden keşif yapılmalı, bu keşiflerde mahkemece daha önce kılavuz (pilot) dosya olarak yargılaması yapılan Hisarönü Köyü 74 sayılı parsele ait 1996/11 ve Çamlı (Gelibolu) Köyü 804 sayılı parsele ait 1974/9 (Bozma kararından sonra 2004/6) sayılı dosyaya verilen ve yukarıda (7). bendde yazılı Müh. Alb. .... ve arkadaşlarının düzenlediği 04.03.1999 tarihli rapor ile eki haritalar, Harita Mühendisi .... ve arkadaşlarının düzenlediği 19.02.1999 tarihli rapor ile eki haritalar ve Prof. Dr. ... ve arkadaşlarının düzenlediği rapor ile eki haritalar ve Prof. Dr. Hayrettin Gürbüz’ün bölgeye ait 1328 (1912) yılından beri günümüze kadar bir çok kere düzenlenen askeri haritaları yerine uygulayarak verdiği 14.04.1999 tarihli rapor ve eki olan haritalardan ve diğer raporlar ile yukarıda (14) bentte yazılı Ahmet Hamdi tarafından düzenlenen 11.09.1308 (1892) tarihli rapor (16). bendde yazılı Dahiliye Nezaretinin emri üzerine bir heyet tarafından hazırlanan 9 Kasım (T.Sani) 1325 (1909) tarihli rapor, davalının akdi yada irsi ilişkisi bulunan kişinin imzası bulunan “Tapu Tatbikat Zaptı" ve Asliye Hukuk Mahkemesinin 1988/333-51 sayılı dava dosyalarındaki delillerden yararlanılarak çiftliklere ait tapu kayıtları yerine uygulanıp, Çamlı Köyü 804 sayılı parsel hakkındaki 7. Hukuk Dairesinin 12.04.2004 gün 2002/320-1411 sayılı bozma kararında belirtildiği gibi “... harita mühendislerinin 20.02.2001 tarihli raporları ve ekinde düzenlenen geometrik şekli ile davacıların dayandığı tapu kaydına bir sınır çizildiği, bu sınırlar içerisinde bulunan kadim kültür (çiftlik) arazilerinin tapu kaydı kapsamında, ancak bu sınırlar içinde bulunduğu halde kimsenin tasarrufunda bulunmayan arazilerin ise tapu kapsamı dışında kalacağı” nazara alınarak uygulama yapılmalı, Hacettepe Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi Jeoloji ve Fotogrametri Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hayrettin Gürbüz tarafından verilen 14.04.1999 tarihli 9 sayfalık raporun sonuç bölümünde aynen "istenilmesi durumunda tapu kayıtlarında sözü edilen tüm sınır noktalarının konumları, uydulardan yararlanılarak nokta belirleme yöntemi (GPS) ile ölçülerek haritalara konabileceğini ve bu noktaların mevcut ya da yapılacak haritalar üzerine oturtularak çiftliklerin hudutlarının, arazi üzerindeki hangi parselleri içine aldığı ya almadığını gösterebileceğini" bildirmiş olduğundan 1328 (1912), 1944, 1959 ve 1969 tarihli askeri haritalar, 1967 tarihli orman kadastro haritaları ile fotogametri yoluyla düzenlenen arazi kadastrosu pafta örnekleri 1/5000 ve 1/25000 ölçeğinde birleştirilerek tapu ve vergi kayıtlarında geçen mevkii ve sınır yerleri işaretlenip tapu kapsamı belirlenmeli, dava konusu parsel ile komşu parsellerin ve Hisarönü, Çamlı (Gelibolu), Karacaköy (Karacasöğüt) Köyündeki tüm parsellerin konumu ve yukarıda 3-4-5-7. bentlerde yazılı kesin hüküm konusu taşınmazlar ile 20-21-22-23-29-30-34-36-37-38-39-40-42. bentlerde yazılı kamulaştırmaya ve diğer işlemlere konu olan taşınmazların tümü birleşik haritalar üzerinde gösterilmeli ve düzenlenecek raporlar da açıklanmalı, yine bu haritalar üzerinde yukarıda yazılı çiftlik tapu sahipleri adına tescil edilen ve kesinleşen parsellerde ayrı bir renk kalemle boyanıp gösterilmeli ve zilyetliğe dayanan davalının tanık dışında başka bir yazılı delili olmadığı gözönünde bulundurularak deliller değerlendirilmeli, kadastro müdürlüğünün yazısından aynı parseller hakkında mahkemenin1991/448 ve 450 sayılı dosyalarında dava bulunduğundan bu dosya ile birleştirilmeli, Karaca Köyü 260-263 sayılı parsele komşu olan ve özellikle bu parsellerle öncesi bir bütün olduğu anlaşılan 261-262 sayılı parsellere ait dava dosyaları da bulunduğu yerden getirtilip incelenmeli, bundan sonra toplanmış ve toplanacak delillerin tümü birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir’’ gerekçesiyle hükmün bozulmasına oy çokluğu ile karar verilmiştir.
12. Davalı ... tarafından karar düzeltme isteminde bulunulması üzerine, Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 24.02.2012 tarihli ve 2011/16363 E., 2012/2636 K. sayılı kararı ile; "Mahkemece yapılan araştırma ve inceleme yeterli olmadığı gibi, Daire bozma kararında yapılan değerlendirme ve ulaşılan sonuç da dosya kapsamına uygun düşmemektedir.
Şöyle ki; yukarıda 11 bent halinde sayılan olgular ve deliller mahkemece gerektiği şekilde irdelenmediği gibi, hangi delile niçin değer verildiği ya da verilmediği, hangisinin diğerine üstün tutulduğu konusunda yeterli açıklama yapılmamış, iddia ve savunmada ileri sürülen hususlar cevaplanmamıştır.
3402 sayılı Yasanın 26 ve devamı maddelerinde kadastro mahkemesinin yargılama usulü düzenlenmiştir. İstisnalar dışında, kadastro mahkemesi de, genel mahkemelerde olduğu gibi, tarafların iddiaları ve savunmaları ile bağlı olup, aynı yere ilişkin olsa bile, farklı dosyalarda sunulan delillere dayanılarak, hüküm kurulamaz. Başka deyişle, istisnalar dışında, kadastro mahkemesinde de, delillerin taraflarca sunulması ve dosyasının taraflarca oluşturulması ilkesi geçerlidir. Tarafların ileri sürdüğü iddia ve savunmalar ile dayanılan deliller, kesin ya da takdiri delil olmasına göre mahkemece tek tek değerlendirilmelidir. Taraflarca yargılama sırasında sunulmayan delillere, temyiz aşaması ya da karar düzeltme aşamasında dayanılamaz.
Mahkemece, davacı ve katılan şirket ve gerçek kişilerin iddiaları ve sundukları deliller, dayandıkları tapu kayıtları yöntemince uygulanmamış, tapu kaydı uygulaması yönünden, Kadastro Mahkemesinin 05.04.2001 gün ve 1996/11-16 sayılı kararı kesin hüküm olarak kabul edilmiş ve bu dosyadaki tapu uygulamasına dayanılmışsa da, bu karar, o davanın tarafı olan tapu malikleri ... ve paydaşları yönünden Kadastro Yasasının 34. maddesi gereğince kesin hüküm oluştursa da, Kadastro Mahkemesinin sözü edilen 1996/11 E. sayılı dosyasında taraf olmayan Hazine ve bu dosyanın davacıları olan ve zilyetlikle edinme iddiasında bulunan gerçek kişiler yönünden kesin hüküm oluşturmaz.
Tapu kaydına dayanan davacıların tapuları hakkında verilen Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 22.11.1978 gün ve 1977/11819-13674 sayılı ve 16. Hukuk Dairesinin 24.04.2001 gün ve 2001/418-2033 sayılı kararlarında açıklandığı gibi, Medeni Yasanın 04 Nisan 1926 tarihinde yayınlanıp 04 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra 29 Mayıs 1926 tarihli ve 864 sayılı Tatbikat (Uygulama) Yasası’nın 43. maddesinin “Kanunu Medeniye, Borçlar Kanunu ve bu Tatbikat Kanununa aykırı olan hükümler ile “mecelle mülgadır” hükmüyle, Mecelle ve Medeni Yasaya aykırı olan diğer eski mevzuat açıkça yürürlükten kaldırıldığı halde, 1274 (1858) tarihli Arazi Kanunu, kaldırılan bu yasalar arasında sayılmamıştır.
Medeni Yasanın yayınlandığı tarihten sonra ve fakat yürürlük tarihinden önce, kabul edilen 02.05.1926 tarih 837 sayılı Yasayla, Arazi Kanunnamesinin 68, 69, 70, 71, 74, 76, 84 ve 85. maddeleri yürürlükten kaldırıldığına göre, Arazi Kanunnamesi'nin diğer maddelerinin (özellikle Arazi Kanununun mera, yaylak ve kışlaklarla Medeni Yasaya aykırı olmayan diğer hükümlerinin) yürürlükte olduğunun kabul edilmesi gerektiği, nitekim 28 Şubat 1998 tarihinde yürürlüğe giren 4342 sayılı Mera Yasasının 36. maddesi ile Arazi Kanunnamesi'nin 97, 98, 99, 100, 101, 102 ve 105. maddelerinin yürürlükten kaldırılmış olması ve 27.01.1943 gün 5/7 sayılı ve yine 09.02.1944 gün ve 4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararlarında, 1274 (1858) tarihli Arazi Kanunnamesinin 45. maddesinin, Medeni Yasanın 658 ve 659. maddeleriyle zımnen yürürlükten kaldırıldığı ancak, diğer maddelerinin halen yürürlükte olduğunun kabul edilmesi, yine Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 27.04.1949 gün ve 1948/7-1949/7 sayılı kararıyla da Arazi Kanunnamesinin 78. maddesi hükmüne değer verilmesi nedenleriyle, Arazi Kanunnamesinin Medeni Yasaya aykırı düşmeyen hükümlerinin, bu arada konuyla ilgili 20 ve 78. maddelerinin yürürlükte olduğunun kabulü ile somut olayda anılan yasa hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının araştırılıp tartışılması gerekmektedir.
Mahkemece, tapu kaydının çekişmeli parselleri kapsamadığı, bir an için kapsadığı kabul edilse bile, taşınmazın Medeni Yasanın yürürlüğünden önce tapu malikleri dışındaki kişiler tarafından 10 yıldan fazla süreyle zilyet edilmesi nedeniyle, Arazi Kanunnamesinin 20 ve 78. maddeleri gereğince tapu kaydına değer verilemeyceği kabul edilmiştir.
Dayanılan tapu kayıtlarının çekişmeli taşınmazlara uyup uymadığı, başka bir anlatımla dava konusu taşınmazların davacı ve katılan gerçek kişilere ait tapu kaydı kapsamında kalıp kalmadığı konusunda yapılan uygulama yetersiz olduğu gibi, çiftlik tapusu maliklerinin dayandığı ve yukarıda sayılan kesinleşmiş mahkeme kararları, komisyon kararları, vergi kayıtları, şer’î mahkeme ilâmları, kamulaştırma kararları, Orman Yönetiminin yaptığı incelemeler ve raporlar ile şer’îye defteri örnekleri, bir kısım köylülerin çiftlik arazilerini kira ve icar vererek kullandıklarına dair 1940 yılından sonra noterde verdikleri taahhütnameler ile yukarıda sözü edilen diğer deliller karşısında, yerel bilirkişi ve tanık sözlerine ne şekilde değer verildiği, çekişmeli taşınmazlara önce ya da şimdi zilyet olan gerçek kişiler ile bu deliller arasında bağlantı bulunup bulunmadığı araştırılmamış ve irdelenmemiştir.
Oysa, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 27. maddesinde yer bulan “Hukukî Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukukî dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkeme, iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir.
Kadastro Mahkemesinin 05.04.2001 gün ve 1996/11-16 sayılı kesinleşen kararının o dosyada taraf olmayanları bağlamayacağı düşünülmemiş, bir kısım tapu malikleri davacılar ile aralarında aynı nitelikte davalar bulunan yerel bilirkişi ve tanıkların sözlerine atıf yapan teknik bilirkişi raporlarına dayanılarak hüküm kurulmuştur.
O halde, mahkemece; aynı tapu kayıtlarına dayanılarak açılan bir çok davanın bulunduğu, bunlardan bir kısmının sonuçlandırılıp bir kısmının halen devam ettiği anlaşıldığından, halen görülmekte olan dava dosyalarının birleştirilmesi, yargılamayı geciktirip, para ve emek sarfına yol açacağı ve yıllardan beri devam eden davaları daha da karmaşık ve içinden çıkılamaz hale getireceği göz önünde bulundurularak; dava dosyaları birleştirilmeden, yukarıda sözü edilen delillerin eksiksiz olarak toplandığı aynı nitelikteki dava dosyalarından birisi kılavuz dosya seçilerek;
a) Tapu kayıtlarında geçen Hisarönü, Gelibolu (Karaca-Söğüt, Çamlı), Kırvasil (Orhaniye), Löngöz, Gölenya (İçmeler) köylerinin bulunabilecek en eski tarihli idari sınırlarına ait harita ve diğer belgeler, gerektiğinde eski kayıt ve defterler üzerinde inceleme ve araştırma yapabilecek nitelikte konunun uzmanı bilirkişiler tayin edilerek, Cemaziyelahir 1208, Zilhicce 1207 (9 Ocak 1794) Tarihli Mülkname, ... Valide Sultan Vakfıyesine ilişkin 21 Zilhicce 1209 (1795) tarih ( 12 Ramazan 1263 (1847) ) tarih 477 sayılı Temessük, 25 Safer 1291 (1876) tarihli temessük, Hisarönü Çiftliği Mart 1290 tarih D.9 V.18 Örköz (Ergöz) Çiftliği Mart 1290 tarih D.9V.19, Gelibolu ve Söğüt Çiftliği Mart 1290 tarih D.9V.20 sayılı tapu kayıtları ile bu sicillerden gelen Ağustos 1326 (1910) tarih ve 3 numaralı Örköz (Örgöz) Çiftliği, Ağustos 1326 (1910) tarih ve 2 numaralı Gelibolu - Söğüt Çiftliği, Ağustos 1326 (1910) tarih ve 4, Hisarönü Çiftliği tapu kayıtları ile bu kayıtların gittileri ve tedavülleri olan diğer tapu kayıtları ve bu kayıtların revizyonları yerel yönetim ve genel müdürlükten getirtilerek bir sıra dahilinde dosya arasına konulmalı,
b) Bu tapu kayıtlarının revizyon gördüğü ya da hükmen bu tapuların uyduğu belirlenen kadastro parselleri, gerekirse mahkemedeki tüm dosyalar ve Tapu Sicile devredilmiş tüm dosyalar üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle saptanmalı, bu parsellerin tesbit tutanakları, tesbitleri kesinleşmişse bu yolla oluşan tapu kayıtları, hükmen kesinleşenlerin bilirkişi raporları dosyaya eklenmeli,
c) Belirlenen revizyon parselleri ile aynı şekilde dava konusu edilen tüm parselleri bir arada gösteren pafta örnekleri getirtilmeli,
d) Sözü edilen tapu kaydına dayanılarak halen Marmaris Asliye, Sulh ve Kadastro Mahkemelerinde devam eden davaların konusu ve kimler arasında görüldüğü, sonuçlanan davalar varsa bunların konusu ve neticesi hakkında tarafların hazırlayacağı dava listesi kendilerinden alınmalı, esas defterleri üzerinde inceleme yaptırılarak aynı türden uyuşmazlıklar tutanak ile belgelenmeli,
e) Vakıf Taşınmazları ve Vakıf Hukuku Konusunda uzman bilirkişiler belirlenip, dosyadaki tarafların tutunduğu mülknameden başlanarak tüm kayıtlar ve belgeler incelettirilmeli, ... Valide Sultan Vakfının mülk araziden tahsis suretiyle edinilip edinilmediği, sahih vakıflardan olup olmadığı yönünde rapor düzenlettirilmeli,
f) Çekişmeli taşınmazların bulunduğu yere ait, en eski tarihlisinden en yeni tarihte düzenlenen memleket haritaları dahil, yöreye ait tüm memleket haritalarının orijinalinden renkli ve onaylı fotokopi örnekleri ile hava fotoğrafları ve amenajman planları, çekişmeli taşınmazın bulunduğu yer ve mevki ismi, varsa yakın kadastro parsel numaraları yazılmak suretiyle, çekişmeli taşınmazların bulunduğu yerin 2863 sayılı Yasa hükümlerine göre doğal ya da kültürel sit alanı olup olmadığı sorulmalı, ilgili karar ve harita örnekleri getirtilerek dosyasına eklenmeli,
g) Tapu kayıtlarındaki sınırları ve memleket haritasındaki mevkileri bilecek ve bu davalar ile ilgisi olmayan, olabildiğince yaşlı ve yansız yerel bilirkişiler tesbit edilmeli, gerektiğinde tapu kayıtlarının bilinmeyen sınırlarında yardımcı olacak ve zilyetlik konusunda bilgi verecek tanık isimleri taraflardan istenmeli, önceki keşiflere katılmamış üç harita mühendisi, üç jeolog bilirkişi ve üç ziraat uzmanı bilirkişinin ismi yöntemince belirlenmeli, bu bilirkişilere tarafların itirazları olursa değerlendirilerek, gerektiğinde onların yerine başkaları seçilmeli,
h) Bilahare kılavuz dosya üzerinden yapılacak keşifte; ... Valide Sultan Vakfiyesi ve 17 Rabiulevvel 1295 tarihli İcmali Hakani sureti: ...Menteşe sancağında, Ula kazasında vaki bir tarafı Çıtırlılı ve bir tarafı .... ve bir tarafı Karavasil Beli ve Mermeran Hududuna müntehi olup işbu hudut ile mahdut mahal derununda Hisarönü Çiftliği denmekle arif bir kıta çiftlik, Örköz Çiftliği denmekle arif bir kıta çiftlik ve Gelibolu çiftliği denmekle arif bir kıta çiftlik sınırları ve ilk tesisi Mart 1290 tarih D.9, V.18 , aynı tarih Varak 19, aynı tarih Varak 20 sayılı tapu kayıtları tüm tesis ve tedavülleri ile, bu kayıtlardan önce oluşturulmuş ise bu kayıtların, Ağustos 1326 tarihli tedavüllerinde yönlendirilmiş sınırları ve Eylül 1340 tarihli tedavülleri ile Mayıs 1969 tarihinde yapılan ifrazlara göre oluşan yeni sınırları itibariyle yerel bilirkişiler yardımıyla yerine uygulanmalı, bu çiftlik sınırları için ayrıca oluşturulan çiftliğe ait tarla ve bina nitelikli tapu kayıtları varsa, onlar dahi uygulanmalı, uygulama sırasında, tutunulan Gelibolu maa Söğüt Çiftliği, Hisarönü Çiftliği ve Örköz Çiftliği tapularında Mezar Gediği, Dikilitaş, Löngöz sınırlarının ortak sınır, Kırvasil (Orhaniye), Gölenya(içmeler) sınırlarının köy ya da çiftlik sınırları olduğu, tapu kayıtlarının eşcar-ı müsmire ve gayr-ı eşcarı müsmireyi müştemil çiftlik kayıtları olup, bu sınırlar içinde devlet ormanları, dereler, taşlık ve kayalık niteliğindeki devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin bulunduğu, sınırlarının mevki ya da nokta sınırlar olduğu, bu sınırların çoğunluğunun devlet ormanı içinde kalması nedeniyle sabit kabul edilemeyeceğinden, 3402 sayılı Yasanın 20/C maddesi gereğince kayıt kapsamının yüzölçümüne değer verilerek saptanacağı, Hisarönü Çiftliğine ait tapu kaydının aynı köy 1 ilâ 169 sayılı parselle uygulandığı, ancak bu parseller hakkında tapuya dayanmayan ve zilyetlikle kazanma iddiasında bulunan gerçek kişiler tarafından itiraz edilip, birçok dava açıldığı, Gelibolu maa Söğüt Çiftliği tapusunun Çamlı köyü 373 ilâ 633 sayılı parsellere uygulandığı gözönünde bulundurularak, tapu kayıtları yerine uygulanmalı; bilinmeyen sınırlar konusunda tarafların gösterecekleri tanıklar dinlenmeli, yerel bilirkişi ve tanık sözleri, komşu parsel kayıtları ve eski tarihli memleket haritaları, köy isimleri ve sınırlarına ilişkin tüm kayıtlarla denetlenmeli, tapu kayıtları sınırında yazılı Langöz’ün tapu tesisinde Langöz Çiftliği olarak gösterilmesi nedeniyle “Langöz”ün nokta halinde mevki ismi olmayıp, Hisarönü, Ergöz ve Gelibolu Söğüt çiftliklerinin batı sınırını oluşturan geniş bir çiftlik arazisi olabileceği düşünülerek uygulama yapılmalı, yerel bilirkişi ve tanıklar tarafından tarif edilen ve gösterilen sınırlardaki çelişkilerin yöntemince giderilmeli, revizyon parselleri ile Kırvasil (Orhaniye) ve Gölenya (İçmeler) köyleri (ya da çiftlikleri) ile memleket haritasında Löngöz köyü olarak işaretlenmiş bulunan sınırlar gözetilerek sabit sınırların nereler olabileceği değerlendirilip, kayıtlar 3402 sayılı Yasanın 20 ve 21. maddeleri hükmüne göre sabit sınırlarla bağlantısı kesilmemek suretiyle, bu sınırlardan başlanarak uygulanıp, kayıtların yüzölçümüyle kapsadığı alanlar tereddüte yer bırakmayacak biçimde belirlenmeli, harita mühendisi bilirkişi ve fen bilirkişilere tapu kaydının sınırları itibariyle kapsadığı alanı ve yüzölçümüyle geçerli kapsamını ayrı ayrı gösteren ayrı renkli kalemlerle işaretli müşterek imzalı kroki düzenlettirilmeli; düzenlenen bu rapor ve krokiler aynı nitelikteki tüm dava dosyalarına konulmalıdır.
ı) Daha sonra, dosyaya getirtilen en eski tarihli memleket haritaları, kadastro paftası ve dayanılan tapu kayıtlarının sınırları ve yüzölçümüyle geçerli kapsamını gösteren bilirkişi krokisi ve haritası, bilirkişiler eliyle yöntemince uygulanarak, tapu sınırlarınnın bu haritalarda gösterilip gösterilmediği de açıklanmak suretiyle tapu sınırları bu belgelerde işretlettirilmeli, orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritasının ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle, aynı yörede dava konusu edilen taşınmazların konumunu çevre taşınmazlarla birlikte bu harita ve fotoğraflar üzerinde bir arada gösterecekleri, ayrı renklerle işaretli ve bilirkişilerin onayını taşıyan, kroki düzenlettirilmeli,
j) Taşınmazların Devlet ormanı sayılmayan ya da devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olmadığı ve dayanılan tapu kaydının yüzölçümüyle geçerli kapsamı dışında kaldığı belirlendiği taktirde davanın reddine karar verilmeli,
k) Çekişmeli taşınmazların dayanılan tapu kaydının yüzölçümüyle geçerli kapsamı içinde olduğu belirlendiği takdirde, bu yerler için, Medeni Yasanın yürürlüğü olan 1926 yılından en az 10 yıl öncesinden başlayan malik sıfatı ile zilyetliklerinin bulunup bulunmadığı ve tesbit tarihi itibariyle zilyetlikle mülk edinme koşullarının oluşup oluşmadığı yöntemince saptanmalıdır. Zilyetlikle kazanma iddiasında bulunan tarafa, tanık dinletme olanağı verilmeli, yine, ziraat uzmanı bilirkişiler ve jeolog bilirkişilere inceleme yaptırılarak, özellikle en eski tarihli memleket haritası ve hava fotoğraflarındaki görüntüleri dikkate alınarak çekişmeli taşınmazların 1926 yılından en az 10 yıl öncesinden itibaren zilyet edilen yerlerden olup olmadığı yönünde bilimsel ve teknik görüşlerine başvurulmalı, yerel bilirkişi ve taraf tanıklarının, zilyetlikle edinme iddiasında bulunan kişilerin ve önceki maliklerinin bir insan ömrünü aşan zilyetilklerinin bulunup bulunmadığı, zilyetliğin kiracı ya da malik sıfatıyla olup olmadığı, tapu kayıtları kapsamında kalan bölümlerinde, Medeni Yasanın yürürlüğünden en az 10 yıl öncesine dayanan zilyetlik varsa, zilyetliğin başlangıcının ne şekilde hatırlandığı veya kendilerine bu bilgilerin ne şekilde aktarıldığı yönünde somut olgulara dayalı beyanlarına başvurulmalı, birbirinin tekrarı niteliğindeki soyut sözlerle yetinilmemeli, yöreye ait en eski tarihli hava fotoğrafları ve memleket haritası ile daha sonraki yıllarda düzenlenen tüm hava fotoğrafı ve haritalar özel stereoskop aletleriyle incelenip bu belgelerdeki görüntüsüne göre bilirkişi ve tanık beyanlarının doğruluğu denetlenmeli, toplanan bu deliller ile yukarıda detaylı olarak söz edilen diğer deliller birlikte değerlendirilmek ve takdir edilmek suretiyle oluşacak sonucu göre bir karar verilmelidir.
Eksik inceleme ve araştırmaya dayalı yerel mahkeme kararının açıklanan bu nedenlerle bozulması gerekirken, yazılı olduğu biçimde bozulmasına karar verilmesi doğru değildir" gerekçesiyle karar düzeltme isteminin kabulüne, bozma kararının gerekçesiyle birlikte ortadan kaldırılmasına, mahkeme kararının değişik yeni gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar verilmiştir.
Direnme Kararı:
13. Marmaris Kadastro Mahkemesinin 18.03.2015 tarihli ve 2012/66 E., 2015/47 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeye ek olarak, davacıların mirasbırakanı Habibe Hanım’a isabet ettiği bildirilen çiftliklerin paylaşma işleminin 21 Haziran 1885 (1301 H) tarihli başvuru ile yapılmasına karşın, başvuru ile ilgili belgelerin bekletilerek 25 yıl sonra 21 Ağustos 1326 tarihinde yapıldığı, 26 Temmuz 1291 tarihinde yürürlüğe giren Nizamname hükümlerine göre bu tarihten sonra vakıflarla ilgili olarak her türlü kayıt ve belgelerin tapu idarelerine devredildiği, her türlü tasarruf işlemlerinin devrin yapıldığı tapu idarelerince yapılması gerektiği, miras paylaşımının 1301 tarihinde yapılması nedeni ile tapu maliki Hacı ... Efendinin en geç bu tarihte öldüğünün kabulünün zorunlu olduğu, 1326 tarihine kadar tapu intikalinin yaptırılmayarak beklenildiği ve 1326 da Liva Meclisinde yaptırıldığı; 26 Temmuz 1291 tarihli Nizamname gereği Tapu Memurluğu önünde yapılması gerekirken neden 25 yıl sonra liva meclisinde yaptırıldığının anlaşılamadığı, davacıların dayandıkları bütün tapu kayıtlarının bu kayda dayanan ve bu kayıttan tedavül gören tapu kayıtları olduğu, işlem tarihi itibarı ile uyulması gereken yasal prosedüre uyulmayarak intikal yapılmasının ve bu intikal içinde 25 yıl beklenilmesinin tapunun hukukî kıymetinin kalmadığını gösterdiği, yapıldığı tarihte meri olan yasanın ya da mevzuatın öngördüğü maddi ya da şekli şartları taşımayan işlemlerin hukukî sonuç doğurmasının mümkün olmadığı, bu durumda tapu kaydının hukukî kıymetini kaybettiği, davacı ... ve arkadaşlarının tutunduğu tapu kaydının gayri sabit sınırlı olup, dayanılan kayıtlardaki hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelemesi, bazı hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbirleri ile düz hatlarla birleştirilmesi sonucu oluşan geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dere, dağ, ırmak, tepe, orman, kayalık-taşlık alan gibi yerlerin bulunması, dış hat ya da sınır olarak belirlenen geometrik şeklin tarafları bağlayıcı addedilmesinin olanaksız olduğu, zira tapu kaydını sınırları itibarı ile geçerli bir tapu kaydı saymanın olanaklı olmadığı, tapu kaydının sabit kabul edilebilecek bir sınırı olmadığı için tapu kaydında yazılı miktarın nereden ölçüleceğini tespit etmenin mümkün olmadığı, kadastro çalışması sırasında tespit gören ve özel mülkiyete konu olabilecek nitelikte olan arazilerin çevresi dağ, tepe, orman, taşlık, kayalık ve benzeri arazilerle çevrili küçük sayılabilecek alanlardan oluştuğu, sınırların birleştirilmesi ile oluşan geometrik şeklin içinde kalan arazi yapısı içerisinde miktar itibarı ile uygulama yaparak davacıların tutundukları tapu kapsamında taşınmaz belirlenemeyeceği, tapu kaydının miktarı itibarı ile de uygulanamayacağı, bu açıdan da tapu kaydının hukukî sonuç doğurmasının mümkün olmadığı, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B maddesi uyarınca harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise, kayıt ve belgelerde gösterilen sınırlar esas alınarak tespit yapılacağı, davacının ise, davalı tarafın taşınmazı kendilerine teb’an ve kiracı sıfatıyla kullandığını kanıtlayamadığı, eski tapu kaydının davacıların zilyetliği ile birleşmediği, mülkiyet iktisabı için zilyetliklerinin bulunmadığı, kaldı ki, tapu kayıtlarının miktar itibarı ile geçerli tapu kaydı olduğu varsayılsa bile; tapu kaydında kayden yazılı taşınmaz miktarı, tapu kaydında malik görünen kişi sayısı, kaydın oluşturulduğu ve tedavül gördüğü zamanın tarımsal üretim metot ve tekniği, toprak işlemenin hayvan ve insan gücü ile yapılması, bir insanın da işleyeceği alanın çok kısıtlı olması hususları nazara alındığında davacıların tutundukları tapu kaydında belirtilen miktarı işlemelerinin, aynı şekilde miras bırakanlarının da işlemesinin mümkün olmadığı, bu boyutta bir arazinin kiracılara verme usulü ile işlenmesi hâlinde bu durumun yöre halkının gözünden kaçmasının, şahit olan insan bulunamamasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı, tapuda malik görünenlerin davaya konu taşınmaza hiçbir zaman zilyet olmadıkları sabit olduğu için lehlerine tapunun hüküm doğurmasının mümkün olmadığı; hukukî değerini yitiren tapu kayıtlarının tedavül görmesi neticesinde yeni hak iddia edenler ortaya çıkmış ise de hukukî geçerliği olmayan tapu kayıtlarının tedavül görmesi ile yeni hak sahibi olunamayacağı, davacılar ... ve arkadaşlarının iddialarının dinlenme olanağı bulunmadığı; davacıların tutundukları tapu kayıtlarının dava konusu taşınmazı kapsadığı kabul edilse dahi davalı tarafın 743 sayılı Medeni Kanun’un meriyetinden evvel 10 yılı aşkın bir süre taşınmazda zilyet olduğu, bu zilyetliğin Medeni Kanun’un meriyet kazanmasından sonra kadastro işlemlerine kadar malik sıfatıyla nizasız ve fasılasız devam ettiği, davacıların bu duruma müdahale edip herhangi bir çekişme yaratmadıkları, davalı tarafın bir insan ömrünü aşar zilyetliğinin te’ban ve kiracılık sıfatı ile devam ettiğinin davacılar tarafından kanıtlanamadığı, hâlen yürürlükte olan 1274 (1858) tarihli Arazi Kanunnamesinin 20. ve 78. maddeleri gereğince davacıların tutunduğu tapu kayıtlarının dava konusu taşınmazlar bakımından hukukî kıymetini yitirdiği, dava konusu taşınmazların davalı tarafından bir insan ömrünü aşan kullanımının hiçbir itiraza uğramadan malik sıfatıyla, ekonomik amaca uygun bir şekilde sürdüğü, zilyetliğin öncesi tespit edilemeyen bir zamandan kadastro tespit tarihine ve nihayetinde de keşif tarihine kadar devam ettiği, iktisabı engelleyen hukukî, fiili veya taşınmaz vasfından kaynaklanan bir hâlin bulunmadığı 3402 sayılı Kanun’un 14. maddesindeki iktisap koşullarının davalı ... lehine oluştuğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
14. Direnme kararı süresi içinde davacılar ...ve arkadaşları vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
15. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacıların (...ailesi) tutunduğu tapu kayıtlarının hukuken geçerli kayıtlar olup olmadığı, davalı ... zilyetliğinin 1858 tarihli Arazi Kanunnamesi’nin 20 ve 78. maddeleri gereğince tapu kaydının hukukî kıymetini kaybettirecek nitelikte bulunup bulunmadığı, davacıların tutunduğu tapu kayıtlarına kapsam tayini gerekip gerekmediği, dava konusu taşınmazın orman sayılan yerlerden olup olmadığı ve taşınmazın niteliğinden kaynaklı olarak zilyetlik yoluyla iktisabını engelleyen bir durumun bulunup bulunmadığı, sonucuna göre de, mahkemece tapu kayıtlarına kapsam tayini yönünden bozma ilamında belirtilen şekilde araştırma ve inceleme yapılmasının gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
16. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; Muğla ili Marmaris ilçesi Karaca köyü Bayır mevkiinde kain 260 parsel sayılı taşınmazın 07.06.1988 tarihinde yapılan kadastro çalışması neticesinde, senetsizden, 16.226,74 m2’lik tarla niteliğiyle, evvelinde 261 sayılı parsel ile bir bütün hâlinde ...oğlu ...’un ceddinden intikalen ve taksimen zilyetliğinde iken 1970 yılında ikiye ifraz ederek 260 sayılı parseli oğlu ...’a bağışladığı saptanarak ... oğlu ... adına tespit edildiği, Muğla ili Marmaris ilçesi Karaca köyü Bayır mevkiinde kain 263 parsel sayılı taşınmazın 07.06.1988 tarihinde yapılan kadastro çalışması neticesinde, senetsizden, 17.475,06 m2’lik iki kargir ev iki kargir ahır ve tarla niteliğiyle, evvelinde 262 sayılı parsel ile bir bütün hâlinde .... oğlu ....’un ceddinden intikalen ve taksimen zilyetliğinde iken 1971 yılında ikiye ifraz ederek 263 sayılı parseli oğlu ...’a bağışladığı saptanarak Durmuş oğlu ... adına tespit edildiği, ...ailesinin anılan taşınmazlara yönelik itiraz dilekçesinin Kadastro Komisyonunun 30.04.1991 tarihli kararı ile reddedildiği anlaşılmıştır.
17. Davacılar ...ve arkadaşlarının, .... Valide Sultan Vakfı’na ait olan Mart 1290/Safer 1291 tarih, 18 numaralı (4000 dönüm), 19 numaralı (3000 dönüm) ve 20 numaralı (7000 dönüm) maliki Hacı ... Efendi adına kayıtlı çiftlik tapu kayıtlarına dayandıkları, anılan tapu kayıtlarının Mustafa ... (Hacı ...) kızı ... Hanım’a intikal ederek Ağustos 1326 tarih 2, 3 ve 4 numaralı tapulara gittiği, Habibe Hanım’ın da çocukları ... ve Necip’e ölünceye dek bakıp gözetmeleri karşılığında verdiği ve Eylül 1340 tarih 3, 4 ve 5 numaralı kayıtların oluştuğu, bu kayıtların da 7.2.1962 tarih 1, 4 ve 5 numaralı tapulara tedavül gördüğü; 18 numaralı kök tapu kaydının 23.05.1969 tarih 10 ve 11 numaralı tapulara, oradan da 21.07.1969 tarih 63 ve 64 numaralı tapulara gittiği, bu kayıtların da Hisarönü köyü 1 ilâ 169 numaralı parsellere revizyon gördüğü; 19 numaralı kök tapu kaydının revizyon görmediği; 20 numaralı kök tapu kaydının ise Çamlı köyü 373 ilâ 633 numaralı parsellere revizyon gördüğünün belirtildiği, ancak tespitlere itiraz edildiği; tapu kayıtlarının Hisarönü Çiftliğine ait Hisarönü köyü 1 ilâ 169 sayılı parsellere revizyon gören sınırlarının; D: Mezar Gediği, B: Dikili Taş, K: Löngöz, G: Kırvasil Beli ve bu yerden müfrez çiftlik; Gelibolu-Söğüt Çiftliğine ait Şubat 1962 tarih 1 sıra numarada 639 hektar 5240 m2 yüzölçümündeki (7000 dönüm) kadastro sırasında Çamlı köyü 373 ilâ 633 sayılı parsellere revizyon gören sınırları; D: Kocalan ve Balan Dağı, B: Taşbük ve Löngöz, K: Çilecik Gediği, G: Gökbel ve Karadağ ve Mezar Gediği ile çevrili olan ve Örköz (Ergöz) Çiftliğine ait Şubat 1962 tarih 4 sıra numarada 275 hektar 7907 m2 (3000 dönüm) yüzölçümündeki ve kadastro sırasında hiç bir parsele revizyon görmeyen sınırları; D: Mezar Gediği, B: İnbükü ve Dikilitaş K. Löngöz, G: Gölenya Beli sınırlı kayıtlar olduğu ve bu kayıtların doğru temele dayanan, intikalleri düzenli yapılan tapu kaydı niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
18. Öncelikle, davacı ... ve arkadaşlarının dayandığı tapu kayıtları; hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelememesi, bazı hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbiri ile düz hatlarla birleştirilmesi suretiyle meydana gelen geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dağ, dere, orman, ırmak, tepe gibi yerlerin bulunması, diğer bir anlatımla 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/C maddesine göre sınırların değişebilir ve genişletilmeye elverişli olması nedeniyle dayanılan kayıtlar sabit hudutlu tapu kayıtları olmadığından hudutları ile değil, miktarı ile geçerli olan tapu kayıtlarıdır.
19. Diğer yandan, davacı tapu maliklerinin (...ailesi) dayandığı Mart 1290/Safer 1291 tarih 18, 19 ve 20 numaralı kök tapu kayıtları kapsamındaki taşınmazların Marmaris Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas, 2001/16 Karar sayılı dosyasına sunulan 08.03.2000 tarihli İsmet Sungurbey, Hüseyin Hatemi ve Nejla Giritlioğlu tarafından düzenlenen raporda belirtildiği gibi, gayrisahih (tahsisat kabilinden, irsadi ) vakıf taşınmazı olarak ... Valide Sultan Vakfına ait olan ve geliri vakfedilen mirî araziler olduğu ve bu hususun aynı tapu kayıtlarına dayalı olarak açılan ve Yargıtay’dan geçerek kesinleşen bir çok dava sonucunda saptandığı da açıktır.
20. Mirî arazilerde uygulanan 1274 tarihli (1858) Arazi Kanunnamesi’nin 20. ve 78.maddesinin yürürlükte olduğu da tartışmasızdır. Dava konusu edilen taşınmazda/taşınmazlarda da koşulları varsa bu hükümler uygulanacaktır. Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesinin uygulanmasında öncelikle dava konusu taşınmazın zilyet edilebilir nitelikte bir taşınmaz olması gerekir. Diğer iktisap şartları da şöyle sıralanmaktadır:
1) Davacının kesintisiz 10 yıl boyunca araziye malik sıfatıyla zilyet olması
2) Davacının süre boyunca küçük veya gayri mümeyyiz olmaması
3) Davacının araziye kaba güçle el koymuş olmaması
4)Arazinin ulaşması çok uzun sürecek uzak bir yerde olmaması (Sahibinin yaşadığı yer açısından)
5)Davacının araziyi geçerli bir sebep olmaksızın ele geçirip kullandığını süre içinde ikrar ve itiraf etmiş olmaması.
Şu hâlde, 10 yıl boyunca malik sıfatıyla zilyet olma, Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesine göre hak kazanmanın temel şartıdır. 20. maddenin aradığı maddi vakıaların ve kanuni şartların Medeni Kanun’un yürürlük tarihi olan 04.10.1926 tarihine dek tamamlanmış olması gereklidir. Buna göre, mirî arazi niteliğindeki tapulu taşınmaz zilyedi tarafından malik sıfatıyla 04.10.1926 tarihinde yürürlüğe giren Medeni Kanun’dan geriye doğru yani en az 1916 yılından 1926 yılına kadar kullanılıyorsa ve anılan maddedeki diğer koşulların da gerçekleşmesi hâlinde zilyet lehine tescil kararı verilebilecektir. Bunun yanı sıra edinim koşullarının oluşup oluşmadığının, her parsel yönünden ayrı ayrı irdelenmesi, parsel bazında tapu kaydının hukukî kıymetini koruyup korumadığının değerlendirilmesi gerekir. Tapu kaydının dava konusu edilen bir taşınmaz yönünden Arazi Kanunnamesi’nde belirtilen hükümler gözetilerek hukukî kıymetini yitirmiş olması, o tapu kaydının tamamen hukukî kıymetini yitirdiği anlamına gelmeyip, sadece dava konusu edilen ilgili taşınmaz yönünden hukukî kıymetini kaybettiğini göstermektedir. Başka bir taşınmaz yönünden aynı tapu kaydı, Arazi Kanunnamesi’ndeki koşullar oluşmamışsa hukukî kıymetini koruyacaktır.
21. Mahkemece dikkate alınması gereken husus, dava konusu edilen taşınmaz kadim tarım arazisi ise zilyedi lehine 1274 tarihli (1858) Arazi Kanunnamesi’nin 20.maddesinde düzenlenen koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılmasıdır. Taşınmaz kadim tarım arazisi olmayıp, hâli arazi gibi zilyet edilmesi olanaklı bir yer değilse, en az 1916-1926 yılları arası 10 yıl zilyet olma koşulu gerçekleşmiş olmayacağından ve tapu hukukî kıymetini kaybetmeyeceğinden tapu kaydının kapsamının belirlenmesi ve hak sahibi olacak kişinin belirlenen bu kapsamdaki yeri kullanıyor olması gerekir.
22. Hemen belirtilmelidir ki, yukarıda açıklandığı üzere öncelikle dava konusu taşınmazların zilyet edilebilir nitelikte taşınmazlardan olup olmadığı, davalı zilyet ... ve taşınmazları ona devredenlerin zilyetliğinin Medeni Kanun’un yürürlük tarihi olan 04.10.1926 tarihinden önce en az 10 yıllık süreyi kapsayıp kapsamadığı, bir başka ifadeyle en az 1916 yılından 1926 yılına kadar ...’un eklemeli zilyetliğinin kanıtlanıp kanıtlanmadığı tespit edilmelidir.
23. Ne var ki, bu kapsamda yapılan araştırma ve incelemenin hüküm kurmaya yeterli olduğunu söyleyebilme olanağı bulunmamaktadır. Şöyle ki; mahkemece 30.11.2002 tarihinde dava konusu taşınmazlar başında fen ve orman bilirkişileri marifetiyle keşif icra edilmiş, taraf tanıkları dinlenerek keşif neticelendirilmiştir. Keşif sırasında mahalli bilirkişi dinlenmediği gibi ziraat ve jeolog bilirkişilerin katılımı sağlanmamış ve onlardan rapor alınmamıştır. Taraf tanık beyanlarının uyuşmazlığı aydınlatıcı nitelikte olmadığı görülmüştür.
24. O hâlde, mahallinde yaşlı, tarafsız, yöreyi iyi bilen, davada yararı bulunmayan şahıslar arasından seçilecek yerel bilirkişiler, taraf tanıkları, fen, ziraat, orman ve jeolog bilirkişilerinden oluşturulacak kurul huzuruyla yeniden keşif yapılmalıdır. Keşif sırasında davalı ... ve önceki zilyetlerin dava konusu taşınmazları bir insan ömrünü aşan zamandan beri malik sıfatıyla ve zirai amaçla kullanıp kullanmadığı mahalli bilirkişiler ve taraf tanıklarına sorulmak suretiyle tespit edilmeye çalışılmalıdır. Ziraat bilirkişiden, taşınmazların toprak yapısı, eğimi, bitki desenini açıklayan, taşınmazların imar-ihyasının tamamlanıp tamamlanmadığı, tamamlanmış ise ne zaman tamamlandığı ve kadim ziraat arazisi olup olmadığının belirtildiği; jeolog bilirkişiden, dava konusu taşınmazlarda devletin hüküm ve tasarrufu altında olan kumluk, çakıllık, sazlık, bataklık, taşlık, kayalık vb. bir alanın bulunup bulunmadığı yönünde; orman bilirkişiden, dava konusu taşınmazların orman tahdit haritası ile en eski ve yeni memleket haritaları ve haritaların oluşturulmasında kullanılan hava fotoğrafları karşısındaki durumunun incelendiği ve zilyetliğin tespitine yarar bilgi ve görüntülerin yer aldığı ayrıntılı raporlar alınmalıdır. Yine, orman tahdit haritasının tespitine esas teşkil eden çalışma tutanakları ilgili kurumdan celp edilmeli, bu tutanaklarda dava konusu taşınmazların zilyedinin kim olduğuna ilişkin bir açıklama bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır. Bundan sonra tüm deliller değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir.
25. Hâl böyle olunca, direnme kararının Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenler ve yukarıda açıklanan ilave gerekçelerle bozulması gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacılar ... ve arkadaşları vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilave gerekçe ve nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20.12.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.