Logo

Hukuk Genel Kurulu2022/216 E. 2022/1790 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kooperatif üyeliğinden ihraç kararının iptali davalarında, ihraç kararına dayanak oluşturan ihtarnamelerde yer alan borç miktarının gerçek borç miktarını yansıtıp yansıtmadığı ve ihtarnamelerin geçerliliğinin TBK'nın yürürlüğe girmesinden sonraki faiz hükümlerine göre değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususunda yaşanan hukuki anlaşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Yerel mahkemenin, Yargıtay'ın ilk bozma kararına uyarak aldığı bilirkişi raporunda ihtarnamelerde belirtilen borç miktarı ile gerçek borç miktarı arasında fark olduğu tespit edilmiş ve bu farkın ihtarnamelerin geçerliliğini etkileyecek boyutta olduğu gözetilerek, Yargıtay’ın usulüne uygun bulunan bozma ilamına uyulması gerektiği gerekçesiyle yerel mahkemenin direnme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen “kooperatif üyeliğinden ihraç kararının iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bodrum 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen asıl ve birleşen davanın reddine ilişkin karar asıl ve birleşen davada taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı asıl ve birleşen davada davacı ... vekili ile birleşen davada davacı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Asıl Davada Davacı İstemi:

4. Asıl davada davacı ... dava dilekçesinde; davalı kooperatifin ortağı olduğunu, kendisine kooperatif tarafından Beyoğlu 1. Noterliğinin 18.09.2009 tarihli 14190 yevmiye nolu birinci ihtarnamesi ile 04.11.2009 tarihli 16092 yevmiye nolu ikinci ihtarnamesinin gönderildiğini, kooperatif yönetim kurulunun 18.12.2009 tarihli 81 nolu kararı ile kooperatif ortaklığından ihracına karar verildiğini ve bu kararın Bodrum 5. Noterliğinin 04.01.2010 tarihli 29 yevmiye nolu ihtarnamesi ile kendisine tebliğ edildiğini, yönetim kurulu kararı alınmadan ve ekine yönetim kurulunun ihraç kararı eklenmeden gönderilen ihtarnamelerin geçersiz olduğunu, Kooperatifler Kanunu’nun 27. maddesine göre ihraç edilecek üyeye bir aylık süre verilmesi gerekirken, ikinci ihtarnamede Kanun’a aykırı şekilde otuz gün süre verildiğini, geçersiz ihtarnamelere dayanan ortaklıktan ihraç kararının da hukuka aykırı olup iptal edilmesi gerektiğini, ortağı olduğu dava dışı ... İnşaat San. Turizm ve Tic. Ltd. Şti.’nin davalı kooperatifin yüklenicisi olarak tüm inşaatları yaptığını, kooperatifin 10.08.2004 tarihli protokolle yüklenici şirkete olan 130.000TL borcu için kendisine dört adet konut üyeliği verdiğini, ihraç kararı verilen altı nolu kooperatif üyeliğinin de yüklenici firmaya olan borca karşılık kooperatif tarafından verilen üyeliklerden birisi olduğunu, sahibi ve ortağı olduğu yüklenici şirkete büyük miktarda borçlu olan davalı kooperatifin kötü niyetle ve haksız şekilde ihraç kararı verdiğini ileri sürerek ortaklıktan ihraç kararının iptali ile kooperatif üyeliğinin tespitine karar verilmesini talep etmiştir.

Asıl Davada Davalı Cevabı:

5. Asıl davada davalı kooperatif vekili cevap dilekçesinde; müvekkili kooperatif tarafından usulüne uygun şekilde gönderilen ihtarnamelere rağmen davacının parasal yükümlülüklerini yerine getirmediğini, müvekkilinin Bodrum 2. İcra Müdürlüğünün 2008/5534 E. sayılı dosyasında başlattığı icra takibi ve ihtarlara rağmen borcunu ödemeyen davacının, hem kooperatifi hem de yükümlülüklerini düzenli olarak yerine getiren diğer üyeleri mağdur ettiğini, davacının ortağı olduğu yüklenici şirketin kooperatiften kesinleşmiş bir alacağı bulunmadığını, aksine davacının müvekkili kooperatife borçlu olduğunun Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/682 E. sayılı dava dosyasında yaptırılan bilirkişi incelemesi ile saptandığını, ihraç prosedürü ve kooperatif üyeliğinden ihraç kararının yasaya, ana sözleşmeye ve hukuka uygun olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Birleşen Davada Davacı İstemi:

6. Birleşen Bodrum 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/134 E. sayılı davasında davacı ... kendi adına asaleten, davacı ...’in de vekili olarak sunduğu dava dilekçesinde; kendisinin davalı kooperatifteki beş nolu konut hissesini 03.03.2006 tarihinde diğer davacı ...’e devir ve temlik ettiğini, anılan hisse devir sözleşmesine göre devir tarihinden önceki ve sonraki tüm kooperatif ödemelerini yapması gerektiğinden, 31.12.2007 tarihine kadar ...’e ait hissenin tüm borcunu ödediğini, bundan sonra ...’in 05.01.2008 tarihli hisse devir sözleşmesiyle aynı konut hissesini bu kez tekrar kendisine devir ve temlik ettiğini, hisse devrinden kaynaklanan tüm ödemeleri gerçekleştirdiğini ve kooperatif üyeliğinde gerçek hak sahibi olduğunu, sahibi olduğu yüklenici ... İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin davalı kooperatifte bulunan alacaklarını tahsil edemediğini, bu nedenle kooperatife olan ödemelerini durdurduğunu, bu arada kooperatifin başka bir şirketle anlaşarak işlerini ona yaptırdığını ve yolsuzluklara karıştığını, bu yolsuzluklara ortak olmamak için de ödemelere devam etmediğini, davalı kooperatifin müvekkili ...’e gönderdiği ihtarnamelerin usulsüz, kooperatif yönetim kurulunun 18.12.2009 tarihli 84 nolu ortaklıktan ihraç kararının da hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek davalı kooperatifin müvekkili ... hakkında verdiği ihraç kararının iptali ile kendisinin kooperatif üyeliğinin tespitine karar verilmesini talep etmiştir.

Birleşen Davada Davalı Cevabı:

7. Birleşen davada davalı kooperatif vekili cevap dilekçesinde; davada davacılardan ...’in taraf sıfatının bulunmadığını, davacı ...’in, kooperatif üyesi olan yakınları ile kendisiyle birlikte hareket eden bazı üyelerin kooperatife aidat ödememelerini sağlayarak kooperatifi zor durumda bırakmaya çalıştığını, kendisiyle menfaat birliği yapacak kişileri kooperatif yönetimine getirmek istediğini, müvekkili kooperatif ortağının diğer davacı ... olduğunu, ...’in hissesini ...’e devrettiğine dair dava dilekçesinin ekinde sunulan 05.01.2008 tarihli el yazılı belgenin gerçek olmadığını ve bu davayı sürüncemede bırakmak amacıyla yeni üretilen bir belge olduğunu, kooperatif ana sözleşmesinin “ortaklığın devri” başlıklı 17. maddesine uygun şekilde yönetim kuruluna yazılı olarak yapılan herhangi bir devir bildiriminin bulunmadığını, davada ileri sürülen talepler arasında zıtlık ve taraflar arasında menfaat çatışması olduğunu, ...’in kooperatif üyeliğinden ihraç kararının iptali ile ...’in kooperatif üyesi olduğunun tespiti taleplerinin aynı davada ileri sürülmesinin hukuka aykırı olduğunu, üyelikten ihraç kararının yasaya, ana sözleşmeye ve usule uygun olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı:

8. Bodrum 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 23.09.2014 tarihli ve 2010/109 E., 2014/319 K. sayılı kararı ile; alınan bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre davalı kooperatif yönetim kurulunun verdiği üyelikten ihraç kararlarının yasa ve ana sözleşmeye aykırı olmadığı, ihraç kararlarının dayanağı ihtarnamelerin usulüne uygun olduğu, birleşen davada davacı ...’in taraf sıfatının bulunmadığı gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:

9. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada davacı ... ile birleşen davada davacı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

10. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 20.04.2015 tarihli ve 2015/3 E., 2015/2753 K. sayılı kararı ile;

“…1- Asıl davada dava, kooperatif üyeliğinden ihraç kararının iptali istemine ilişkin olup ihraç kararına dayanak yapılan ihtarnamelerin gerçek borç miktarını yansıtması gerekir. 6101 sayılı yasanın 7. maddesi uyarınca somut olayda uygulanması zorunlu olan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 120/2. maddesindeki "sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık temerrüt faiz oranı, birinci fıkrada belirlenen yıllık faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamaz" hükmüde dikkate alınarak; ihtarnamelerin davacının gerçek ve kişisel borç miktarını yansıtıp yansıtmadığını belirleyen, açıklamalı, gerekçeli ve denetime elverişli ek rapor alınarak, oluşacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.

2- Birleşen davada davacı ...'ın, kooperatif hissesini birleşen dosya davacısı ...'e devrettiği ancak devir işleminin kooperatifçe işleme alınmadığı iddiası ile dava açılmış olması karşısında, davacı ... 'de ...'ın ihraç kararının iptalini istemekte hukuki yararı vardır. Ayrıca ... tarafından devirler sonrasında kooperatif ortağı olduğunun tespiti talep edilmiş olmasına rağmen bu konuda yapılan araştırma hüküm kurmaya yeterli görülmemiştir. Bu nedenle gerek bilirkişiden kooperatif kayıtlarında devir ile ilgili inceleme yapılıp, birleşen dosyanın her iki davacısının 5 nolu konutla ilgili ortaklık ödemeleri dikkate alınarak ihraç kararının yerinde olup olmadığı ve ...'ın üyeliği ile hususlarında rapor alınıp oluşacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı gerekçe ile karar verilmesi doğru olmamıştır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı:

11. Bodrum 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 11.01.2019 tarihli ve 2017/393 E., 2019/15 K. sayılı kararı ile; Özel Dairenin bozma kararına uyulduktan sonra bozma kararı doğrultusunda bilirkişiden alınan ek raporda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 120/2. maddesi gözetilerek hesaplama yapıldığı, ihtarname tarihi itibariyle ana paranın 10.700TL, gecikme cezasının 1.294,50TL olduğu, ihtarnamede belirtilen gecikme cezasının 2.263TL olup, arada 969TL fark bulunduğu, gecikme cezası bakımından küçük bir fark oluştuğu, ihtarnamelerde belirtilen borç tutarının gerçek borcu yansıttığı, davacı ... ile diğer davacı ... arasında devir sözleşmesinin yapıldığı, ancak devir işleminin kooperatif kayıtlarına intikal ettirilmediği ve üyelik kaydının yapılmadığı, dolayısıyla ...’in üye olarak görünmediği, davacı ...’in kendi beyanı ile de devir işlemini kooperatif nezdinde yapmadığını ikrar ettiği, böylece dava tarihi itibariyle adı geçen davacının kooperatif üyesi olmadığının tespit edildiği, ihraç kararlarına dayanak yapılan ihtarnamelerin yasa ve ana sözleşme hükümlerine uygun olarak gönderildiği, bu durumda ihraç kararlarının da yerinde olduğu gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:

12. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

13. Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin 28.06.2021 tarihli ve 2021/1105 E., 2021/2997 K. sayılı kararı ile;

“…1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı kooperatif vekilinin tüm, asıl ve birleşen davada davacı ... vekili ve birleşen davada davacı ... vekilinin birleşen dava yönünden aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2-Asıl dava; davacı ...’ın 6 no’lu konuta ilişkin üyelik yönünden kooperatiften ihraç kararının iptali, birleşen dava; davacı ...’ın 5 no’lu konuta ilişkin üyelik yönünden ihraç kararının iptali ve 5 no’lu üyeliğin devir nedeniyle davacı ...’a ait olduğunun tespiti istemine ilişkindir. Dosya kapsamında bozma ilamına uyularak alınan ek raporda, asıl ve birleşen dava yönünden kooperatif tarafından davacılara gönderilen ihtarnamelerdeki asıl alacak miktarlarının gerçek miktarı yansıttığı, ancak 6098 sayılı TBK’nın 120/2 maddesi gereği asıl borca ilişkin hesaplanan faiz miktarının ihtarnamede bildirilen miktardan fazla (doğrusu az) olduğu tespit edildiği halde mahkemece gecikme cezası bakımından tespit edilen bu farkın küçük bir fark olduğunun kabulü ile gerçek borcu yansıttığı sonucuna varılmış ise de, ihtarnamelerde istenilen borç miktarı ile gerçek borç miktarı arasındaki 900,00 TL civarında olan fark, mahkeme kabulünün aksine ihtarların geçerliliğini etkileyecek seviyededir. Bu miktarlara bağlı olarak gerçek borcu yansıtmayan ihtarnamelere dayalı olarak verilen kooperatif üyeliğinden ihraç kararları hatalıdır. O halde, mahkemece asıl ve birleşen dava yönünden verilen ihraç kararının iptaline karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile reddine kararı verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

14. Bodrum 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 18.11.2021 tarihli ve 2021/405 E., 2021/733 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi yanında ihraç kararlarına dayanak yapılan ihtarnamelerin 2009 yılında gönderildiği, henüz TBK’nın yürürlüğe girmediği tarihte gönderilen ihtarnamelerin yasa ve ana sözleşme hükümlerine uygun olduğu, yeni yasanın yürürlüğe girmesinden sonra faize ilişkin kanun maddesinin devam eden davalara uygulanması hususunun davaya dayanak yapılan ihtarnameleri yasaya aykırı hâle getirmeyeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

15. Direnme kararı süresi içinde asıl ve birleşen davada davacı ... vekili ile birleşen davada davacı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

16. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, ihtarnamelerdeki asıl alacak miktarlarının asıl ve birleşen davanın davacısı ... ile birleşen davada davacı ...’in gerçek ve kişisel borç miktarını yansıtıp yansıtmadığı, gecikme cezası bakımından ihtarnamelerde istenilen borç ile ek raporda tespit edilen gerçek borç tutarı arasındaki farkın, küçük bir fark olarak kabul edilip edilmeyeceği ve ihtarnamelerin geçerliliğini etkileyecek seviyede olup olmadığı, TBK’nın yürürlüğe girmesinden sonra faize ilişkin 120. maddesinin 6101 sayılı Kanun’un 7. maddesi gereğince devam eden davalara uygulanmasına ilişkin hükmün, Kanun’un henüz yürürlüğe girmediği 2009 yılında gönderilen ihtarnameleri yasaya aykırı hâle getirip getirmeyeceği, buradan varılacak sonuca göre ihtarnamelere dayalı olarak verilen kooperatif üyeliğinden ihraç kararlarının kanuna ve ana sözleşmeye uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

17. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “usulî kazanılmış hak” konusu irdelenmelidir.

18. Usule ait kazanılmış hak müessesi, Usul Hukukunun dayandığı ana esaslardandır ve kamu düzeni ile de ilgilidir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) ve mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (HUMK) “usulî kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır.

19. Usulî kazanılmış hak kurumu, davaların uzamasını ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek, hukukî alanda istikrar sağlamak amacıyla Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine, dolayısıyla diğeri aleyhine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir. Örneğin mahkemenin Yargıtay bozma kararına uymasıyla bozma kararı lehine olan taraf bakımından kazanılmış hak doğar. Türk Hukuk Lûgatında da “kazanılmış hak” daha önce yürürlükte olan hükümlere göre bir kişi yararına kazanılmış olan hak şeklinde ifade edilmiştir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 676).

20. “Bir mahkemenin Temyiz Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda belirtilen hukukî esaslar gereğince karar verme mükellefiyeti meydana gelir ve bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen esaslara aykırı bulunması, usule uygun sayılamaz ve bozma sebebidir, meğer ki bu aykırılık sadece bozma kararında gösterilen bir usul kaidesine ilişkin bulunsun ve son kararın neticesini değiştirecek bir mahiyet arz etmesin. Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen bozma gereğince muamele yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisi lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usuli müktesep hak yahut usule ait müktesep hak denilmektedir. Usul Kanunumuzda bu şekildeki Usule ait müktesep hakka ilişkin açık bir hüküm konulmuş değilse de Temyizin bozma kararının hakka ve usule uygun karar verilmesini sağlamaktan ibaret olan gayesi ve muhakeme usulünün hakka varma ve hakkı bulma maksadıyla kabul edilmiş olması yanında hukukî alanda istikrar gayesine dahi ermek üzere kabul edilmiş bulunması bakımından usule ait müktesep hak müessesesi; usul kanununun dayandığı ana esaslardandır ve amme intizamıyla da ilgilidir.

Gerçekten, mahkemenin doğru bularak uyduğu ve yahut kanun gereğince uymak zorunda olduğu bozma kararı ile dava, usul ve kanuna uygun bir çığıra sokulmuş demektir. Buna aykırı karar verilmesi, usul ve kanuna uygunluktan uzaklaşılması manasına gelir ki, böyle bir netice asla kabul edilemez” (09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı).

21. Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usulî kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır:

a) Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili yeni bir kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma kararına uyulmuş olmakla oluşan usulî kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır.

b) Benzer şekilde uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.

c) Bu sayılanların dışında ayrıca görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı ve harç gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usulî kazanılmış haktan söz edilemez.

d) Ayrıca Yargıtay bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî kazanılmış hak kuralı, usul hukukunun ana esaslarından olmakla ve Yargıtayca titizlikle gözetilmekle birlikte bu kuralın açık bir maddî hata hâlinde dahi katı bir biçimde uygulanması bazı Yargıtay kararlarında adalet duygusuyla, maddî olgularla bağdaşmaz bulunmuş ve dolayısıyla giderek uygulamada uyulan bozma kararının her türlü hukukî değerlendirme veya delil takdiri dışında maddî bir hataya dayanması hâlinde usulî kazanılmış hak kuralının hukukî sonuç doğurmayacağı esası benimsenmiştir.

22. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 15.06.2021 tarihli ve 2019/(22)9-489 E., 2021/752 K.; 08.02.2022 tarihli ve 2021/(15)6-843 E., 2022/80 K.; 15.02.2022 tarihli ve 2019/(15)6-797 E., 2022/128 K.; 21.06.2022 tarihli ve 2020/(15)6-610 E., 2022/976 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.

23. Şu hâlde; usulî kazanılmış hakkın hukukî sonuç doğurabilmesi için bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir.

24. Yukarıda açıklanan maddi ve hukukî olgular çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece birinci bozma kararına uyulmakla asıl ve birleşen davada davacı ... ile birleşen davada davacı ... lehine usulî kazanılmış hak oluştuğu gibi usulî kazanılmış hakkın gerçekleşmesine engel olacak istisnaî bir durum da bulunmamaktadır.

25. Bu durumda mahkemece Özel Dairenin birinci bozma kararına uyulduktan sonra bilirkişiden alınan 03.09.2018 tarihli (10.09.2018 havale tarihli) ek raporda, bozma kararı doğrultusunda TBK’nın 120/2. maddesine göre asıl borca ilişkin hesaplanan faiz miktarının ihtarnamelerde bildirilen tutardan daha az bulunduğu ve aradaki farkın ihtarnamelerin geçerliliğini etkileyecek nitelikte olduğu, dolayısıyla gerçek borç tutarını yansıtmayan ihtarnamelere dayalı olarak verilen kooperatif üyeliğinden ihraç kararlarının kanuna ve ana sözleşmeye uygun olmadığı gözetilmek suretiyle asıl ve birleşen davada ihraç kararlarının iptaline karar verilmelidir.

26. Hâl böyle olunca; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi doğru olmamıştır.

27. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Asıl ve birleşen davada davacı ... vekili ile birleşen davada davacı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harçlarının yatıranlara geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20.12.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.