Logo

Hukuk Genel Kurulu2022/24 E. 2022/1787 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Basit yargılama usulüne tabi işçilik alacakları davasında, dava dilekçesinde delil olarak gösterilen ancak ön inceleme aşamasında sunulmayan iş sözleşmesinin, yargılama sırasında sunulması halinde HMK m. 145 kapsamında yeni delil olarak kabul edilip edilemeyeceği.

Gerekçe ve Sonuç: Davacı vekilinin, dava dilekçesinde 28.04.2014 tarihli iş sözleşmesine dayandığı ve ekinde sunduğunu belirtmesine rağmen mahkemenin HMK'nın 140/5. maddesi uyarınca belgenin ibrazı için süre vermemesi ve belgenin dava dilekçesinde belirtilmiş olması sebebiyle sonradan sunulan delil olarak nitelendirilemeyeceği gözetilerek direnme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi

1. Taraflar arasındaki “İşçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kayseri 4. İş Mahkemesinin davanın kısmen kabulüne ilişkin kararına yönelik davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi tarafından verilen karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü.

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalıya ait işyerinde 28.04.2014 tarihinde imzalanan belirsiz süreli iş sözleşmesi ile 30.04.2014 tarihinde satış ve pazarlama dış ticaret müdürü olarak çalışmaya başladığını, sözleşmeye göre aylık ücretinin net 5.500TL olduğunu, sözleşmenin 8. maddesinde ise satış işleminin yapıldığı tarih itibariyle aylık dış ticaret cirosunun dâhil olduğu aya göre %2'sinin sonraki ayın ücreti ile birlikte ödeneceğinin kararlaştırılmasına rağmen prim alacaklarının düzensiz ve eksik ödendiğini, davalı işverene gönderilen ihtarnameye cevap verilmediği gibi herhangi bir ödeme de yapılmadığını, müvekkilinin 31.03.2016 tarihli noter ihtarı ile alacakları ödenmediğinden iş sözleşmesini haklı nedenle feshettiğini ileri sürerek prim alacağı ve kıdem tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacı ile müvekkili arasında geçerli 30.04.2014 tarihli belirsiz süreli iş sözleşmesi ve bu sözleşmeye ek olarak 19.06.2015 tarihinde imzalanan ek sözleşmeye göre davacının ücretinin brüt 5.500TL olduğunu, iddia edilenin aksine prim ödeneceğine dair hüküm bulunmadığını, ücretlerinin eksiksiz ödendiğini, davacının başka bir şirketten iş ve ortaklık teklifi aldığını, işyerinde çalışan diğer işçilere işten ayrılmaları yönünde telkinde bulunduğunu, bunun işveren tarafından öğrenilmesi üzerine önce yıllık izne ayrıldığını, ardından da sağlık raporu alarak iznini uzattığını, rapor süresi bitmesine rağmen işe gelmeyerek devamsızlık yapan davacının iş sözleşmesinin haklı olarak feshedildiğini belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Kayseri 4. İş Mahkemesinin 27.02.2018 tarihli ve 2016/426 E., 2018/191 K. sayılı kararı ile; taraflar arasındaki 28.04.2014 düzenleme ve 30.04.2014 başlangıç tarihli iş sözleşmesinde aylık ücretin net 5.500TL olarak belirlendiği, prime ilişkin düzenleme bulunduğu, ilgili sözleşmenin başlığında işverenin Hasan Küçük olarak gösterildiği, imza kısmında ise Hasan Küçük’ün adının yanı sıra davalı ... Ltd. Şti.'nin kaşesinin yer aldığı, 30.04.2014 düzenleme ve başlangıç tarihli sözleşme ile 19.06.2015 tarihli ek sözleşmede ise prime ilişkin düzenleme mevcut olmadığı, işyeri kayıtlarından davacının davalı işverenin işçisi olduğu tespiti nedeniyle sözleşmede Hasan Küçük yazmasının sonucu değiştirmeyeceği, sözleşmedeki işveren kaşesi de gözetildiğinde sözleşmenin tarafının davalı şirket olduğunun kabulü gerektiği, dosyaya sunulan elektronik posta çıktılarından da prim uygulaması olduğunun anlaşıldığı, bu itibarla 28.04.2014 düzenleme tarihli iş sözleşmesinin prime ilişkin hükmünün geçerli olduğu, davalı işverene ait defter ve kayıtlar üzerinde bilirkişiye inceleme yetkisi verilmesine rağmen davalı işverence incelemeye izin verilmemesi nedeniyle defter ve kayıtlar üzerinde inceleme yapılamadığı, dosya kapsamı ve bilirkişi raporunun değerlendirmesi sonucu davacının %2 oranı üzerinden prim alacağı alması gerektiği ve buna bağlı olarak feshin haklı nedene dayandığından kıdem tazminatına hak kazandığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

7. Kayseri 4. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.

8. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin 15.10.2019 tarihli ve 2018/2019 E., 2019/2359 K. sayılı kararı ile; basit yargılama usulü uygulanan iş mahkemelerinde Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 316 vd maddelerinin, hüküm bulunmayan hâllerde ise yazılı yargılamaya ilişkin hükümlerin uygulanacağı belirtilip ilgili yasal düzenlemelere ve teorik açıklamalara yer verildikten sonra, davacının 28.04.2014 tarihli sözleşmenin 8. maddesinde aylık cironun %2'sinin kendisine prim olarak ödeneceğinin kararlaştırıldığını iddia ettiği, davalının ise taraflar arasındaki geçerli sözleşmenin 30.04.2014 ve bunun eki olan 19.06.2015 tarihli sözleşmeler olduğunu ve davacıya prim ödeneceğine dair bir düzenleme yer almadığını savunduğu, davacının ileri sürdüğü deliller arasında elektronik postların bulunmadığı, delilleri arasında yer alan 28.04.2014 tarihli sözleşmenin de duruşmada taraflara dilekçelerinde gösterdikleri delilleri mahkemeye sunmaları konusunda ihtaratlı kesin süre verilmesine rağmen yaklaşık 1,5 yıl sonra 02.10.2017 tarihinde sunulduğu, dava dilekçesi ekleri arasında sayılmasına rağmen ekler arasında söz konusu delilin yer almadığı ve taranarak UYAP’a kaydedilen taranan evrak arasında da bulunmadığı, gerek HMK’daki gerekse de Bölge Adliye Ve Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Cumhuriyet Başsavcılıkları İdarî Ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin 197. maddesindeki düzenlemeler karşısında kesin süre içinde 28.04.2014 tarihli sözleşmeyi mahkemeye sunmadığı, dava dilekçesiyle sunulduğu belirtilmiş ise de dava dilekçesi ve ekleri arasında fiziki olarak sözleşmeye dosya arasında rastlanılmadığı gibi UYAP ortamında da rastlanılmadığı, dava dilekçesine ekli bütün belgelerin elektronik ortama aktarılmasının zorunlu olup aksilik olması durumunda tutanakla tespit edilmesi gerektiğinden davacı vekilinin beyanlarına itibar edilmediği, davacının artık bu delile dayanamayacağı, prim hakkı ve alacağı olduğunu 28.04.2014 tarihli sözleşme hükümlerine dayanarak talep ettiğinden usul ve yöntemince prim hakkı ve alacağı olduğunu ve buna bağlı olarak haklı fesih nedenini de ispatlayamadığı gerekçesiyle davalının istinaf başvurusunun kabulüyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılıp düzeltilerek yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

9. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

10. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 02.03.2021 tarihli ve 2020/2594 E., 2021/5364 K. sayılı kararı ile; “…6100 sayılı Kanun’un sonradan delil gösterilmesini düzenleyen 145'inci maddesinde, tarafların, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremeyecekleri kural olarak kabul edilmiş, bu kuralın istisnası olarak da bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, Mahkemece o delilin sonradan gösterilmesine izin verebileceği hüküm altına alınmıştır.

Davacı davalı işyerinde dış ticaret müdürü olarak çalıştığını,iş sözleşmesinin 8. maddesinde aylık dış ticret cirosunun satış işleminin yapıldığı tarih itibariyle dahil olduğu aya göre %2 sinin işçiye sonraki ayın maaşı ile birlikte ödeneceğinin düzenlendiğini, bu prim alacaklarının eksik ödendiğini ileri sürmüştür. Bölge Adliye Mahkemesince davacı vekilinin verilen kesin süre içinde 28.04.2014 tarihli sözleşmeyi mahkemeye sunmadığı, davacının bu delile dayanamayacağı, prim hakkı ve alacağı olduğunu 28.04.2014 tarihli sözleşme hükümlerine dayanarak talep ettiğinden prim hakkı ve alacağını ispat edemediği, davacının iş sözleşmesini prim alacaklarının eksik ödenmesi nedeniyle haklı neden iddiasıyla feshettiğinden, prim alacağının olduğunu ispatlayamadığından davacının kıdem tazminatı talebininde reddi gerektiği gerekçesi ile İlk Derece Mahkemesince verilen karar ortadan kaldırılarak davanın reddine karar verilmiş ise de; Bölge Adliye Mahkemesince davacı tarafın iş sözleşmesini süresinde ibraz etmemesinin kusurundan kaynaklandığını veya dürüstlük kuralına aykırı olduğunu ortaya koyan somut bir saptaması bulunmamaktadır. Bu nedenle davacı tarafından sunulan 28.04.2014 tarihli iş sözleşmesi dikkate alınarak davacının prim alacağının bulunup bulunmadığı ve sonucuna göre iş sözleşmesini feshinin haklı nedene dayanıp dayanmadığının değerlendirilmesi gerekli iken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

11. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin 15.09.2021 tarihli ve 2021/1529 E., 2021/2228 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeye ilaveten taraflarca getirilme, dürüst davranma ve usul ekonomisi ilkelerinin hakim olduğu özel hukuk yargılamasında davacının davasının dayanağı olan ve dava dilekçesinde deliller arasında sayılan sözleşmeyi sunmasının HMK’nın 140. maddesinin 5. fıkrası gereğince ihtar edilmesine rağmen yaklaşık 1,5 yıl sonra sunmuş olduğu, bu gecikmenin kanuni sonucunun delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılma olacağından bu delilin HMK’nın 145. maddesi anlamında yeni delil olarak nitelendirilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle direnme kararı vermiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; basit yargılama usulüne tabi eldeki davada, dava dilekçesinde delilleri arasında sayılan ve dava dilekçesinin eki olarak belirtilen ancak verilen kesin süreye rağmen dosyaya sunulmayıp yargılama sırasında 02.10.2017 tarihinde mahkemeye ibraz edilen 28.04.2014 tarihli iş sözleşmesinin Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 145. maddesi kapsamında delil olarak kabul edilip hükme esas alınmasının mümkün olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre 28.04.2014 tarihli iş sözleşmesinin mahkemece değerlendirilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

14. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuyla ilgili kavram ve yasal düzenlemelere kısaca değinilmelidir.

A. Basit Yargılama Usulü ve Delil Gösterme

15. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda iki temel yargılama usulü düzenlenmiştir. Bunlar; yazılı (m. 118-186) ve basit (m. 316-322) yargılama usulleridir. Davanın açıldığı mahkemeye veya uyuşmazlığın niteliğine göre uygulanacak yargılama usulü farklılık göstermektedir.

16. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Basit yargılama usulüne tabi dava ve işler” başlıklı 316. maddesinin (g) bendi; “Diğer kanunlarda yer alan ve yazılı yargılama usulü dışındaki yargılama usullerinin uygulanacağı belirtilen dava ve işler” şeklindeki düzenleme ile hangi dava ve işlerin basit yargılama usulüne tabi olduğunu açıklamıştır.

17. Mülga 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7. maddesinde iş mahkemelerinde şifahi yargılama usulü uygulanacağı; 15. maddesinde ise bu Kanunda açıklık olmayan hâllerde 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Ancak 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren ve 450. maddesi ile 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nu (HUMK) yürürlükten kaldıran HMK’nın 447/1. maddesi uyarınca diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama usulüne atıf yaptığı hâllerde bu Kanun’daki basit yargılama usulü ile ilgili hükümlerin uygulanacağını düzenlemiş, aynı Kanun’un 316 vd maddeleri gereğince iş mahkemelerinde basit yargılama usulü benimsenmiştir.

18. Bu usul, daha çabuk sonuçlandırılması gereken, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş basit ve seri bir yargılama usulüdür.

19. Bu yargılama usulünde, dava ve davaya cevap verilmesi yazılı yargılama usulünde olduğu gibi dilekçe ile olur (m.317/1). Cevap süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır. Ancak mahkeme duruma göre bu sürede cevap dilekçesi verilmesi zor ise bu süre içinde başvurulmak kaydıyla davalıya bir defaya mahsus olarak ve iki haftayı geçmeyecek ek bir süre verebilir (m.317/2). Belirtmek gerekir ki, 28.07.2020 tarihli ve 31199 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un (7251 sayılı Kanun) 31. maddesi ile bu fıkrada yer alan “davalıya, bir defaya mahsus” ibaresi “davalıya, cevap süresinin bitiminden itibaren işlemeye başlamak, bir defaya mahsus olmak” şeklinde değiştirilmiştir.

20. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 317. maddesinin 3. fıkrası uyarınca basit yargılama usulünde dava ve cevap dilekçesi dışında cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi verilemez. Bu çerçevede taraflar dilekçeleriyle birlikte tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek, ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayacak bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorundadırlar (m. 318). Dilekçe sayısı, bu usulde görülecek işlerin basit olması ve kısa sürede karara bağlanmasını sağlamak amacıyla sınırlandırıldığından birer defa dilekçe vermek durumunda olan tarafların daha dikkatli davranmaları gerekmektedir.

21. Basit yargılama usulünde iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı, yazılı yargılama usulünden farklı olarak dava açılmasıyla ve cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlar (m. 319).

22. Bu noktada kısaca ön inceleme aşamasından bahsetmek yararlı olacaktır.

23. Yargılamanın gereksiz yere uzamasının engellenmesi, mahkemenin ve tarafların yargılamada gereken hazırlığı davanın başında yapmasının sağlanması bakımından Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile dilekçelerin verilmesinden sonra ancak tahkikat aşamasından önce gelmek üzere “ön inceleme” adıyla yeni bir yargılama aşaması kabul edilmiştir.

24. Ön inceleme aşaması (m. 140), yargılamada özel bir öneme sahiptir. Bu aşamanın başarısı, esasen bu duruşmaya doğru bir şekilde hazırlanılması ve yapılması gereken işlemlerin mahkemece ve taraflarca doğru bir şekilde yapılmasına bağlıdır (Yılmaz, Ejder: Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, 4. Baskı, Ankara 2021, s.2994 vd.).

25. Ön inceleme, dilekçeler aşaması ile tahkikat aşaması arasında ayrı ve bağımsız bir aşama olacak şekilde beş yargılama aşamasından biri olarak öngörülmüştür. Bu aşamada ilk itirazlar ve dava şartları yönünden dosyanın incelemeye tabi tutulması ve tarafların uyuşmazlık içerisinde olduğu konular ile anlaştıkları konuların ayrılarak delillerin toplandığı ve değerlendirildiği tahkikat aşamasına eksiksiz ve hazır bir şekilde geçilmesi amaçlanmıştır.

26. Bu çerçevede ön inceleme duruşmasında tahkikat işlemleri değil, tahkikata götüren hazırlık işlemleri yapılır. Tahkikat aşamasından farklı olarak ön inceleme aşamasında işin esasına girilmeyeceğinden kural olarak delillerin incelenmesi söz konusu olmayacaktır. Bu aşamada delillerin toplanması için hazırlık işlemleri yapılacak ve bu sayede dosyanın tekemmül etmesi sağlanacaktır.

27. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Ön inceleme duruşmasına davet” başlıklı 139. maddesi, yargılama sırasında tamamlanmış işler bakımından uygulanması gereken ve 7251 sayılı Kanunun 13. maddesiyle yapılan değişiklikten önceki hâliyle; “(1) Mahkeme, dilekçelerin karşılıklı verilmesinden ve yukarıdaki maddelerde belirtilen incelemeyi tamamladıktan sonra, ön inceleme için bir duruşma günü tespit ederek taraflara bildirir. Çıkarılacak davetiyede, duruşma davetiyesine ve sonuçlarına ilişkin diğer hususlar yanında, taraflara sulh için gerekli hazırlığı yapmaları, duruşmaya sadece taraflardan birinin gelmesi ve yargılamaya devam etmek istemesi durumunda, gelmeyen tarafın yokluğunda yapılan işlemlere itiraz edemeyeceği ve diğer tarafın, onun muvafakati olmadan iddia ve savunmasını genişletebileceği yahut değiştirebileceği ayrıca ihtar edilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

28. 7251 sayılı Kanun’un 13. maddesiyle yapılan değişiklikle birlikte anılan madde; “(1) Mahkeme, dilekçelerin karşılıklı verilmesinden ve yukarıdaki maddelerde belirtilen incelemeyi tamamladıktan sonra, ön inceleme için bir duruşma günü tespit ederek taraflara bildirir. (Değişik cümle:22/7/2020-7251/13 md.) Çıkarılacak davetiyede aşağıdaki hususlar ihtar edilir:

a) Duruşma davetiyesine ve sonuçlarına ilişkin diğer hususlar.

b) Tarafların sulh için gerekli hazırlığı yapmaları.

c) Duruşmaya sadece taraflardan birinin gelmesi ve yargılamaya devam etmek istemesi durumunda gelmeyen tarafın yokluğunda yapılan işlemlere itiraz edemeyeceği.

ç) Davetiyenin tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içinde tarafların dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları, bu hususların verilen süre içinde yerine getirilmemesi hâlinde o delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacaklarına karar verileceği.” şeklinde düzenlenmiştir.

29. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 139. maddesinin yeni düzenlemesine bakıldığında, dilekçelerin teatisi aşamasının tamamlanması ve tarafların ön inceleme duruşmasına davet edilmesi yine iki farklı aşama olarak korunmaya devam edilmiştir. Fakat değişiklikle birlikte eksik delillerin sunulması ve başka yerden getirtilecek delillere ilişkin açıklama yapılması ihtarının artık ön inceleme duruşması davetiyesi ile birlikte yapılacağı düzenlenmiştir.

30. Ön inceleme aşamasına ilişkin genel açıklamalardan sonra basit yargılama usulünde HMK’nın “Ön inceleme ve tahkikat” başlıklı 320. maddesinin;

“(1) Mahkeme, mümkün olan hâllerde tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar verir.

(2) Daha önce karar verilemeyen hâllerde mahkeme, ilk duruşmada dava şartları ve ilk itirazlarla hak düşürücü süre ve zamanaşımı hakkında tarafları dinler; daha sonra tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder. Uyuşmazlık konularının tespitinden sonra hâkim, tarafları sulhe veya arabuluculuğa teşvik eder. Tarafların sulh olup olmadıkları, sulh olmadıkları takdirde anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanağa yazılır; tutanağın altı hazır bulunan taraflarca imzalanır. Tahkikat bu tutanak esas alınmak suretiyle yürütülür.

(3) Mahkeme, tarafların dinlenmesi, delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemlerinin yapılmasını yukarıdaki fıkrada belirtilen duruşma hariç, iki duruşmada tamamlar. Duruşmalar arasındaki süre bir aydan daha uzun olamaz. İşin niteliği gereği bilirkişi incelemesinin uzaması, istinabe yoluyla tahkikat işlemlerinin yürütülmesi gibi zorunlu hâllerde, hâkim gerekçesini belirterek bir aydan sonrası için de duruşma günü belirleyebilir ve ikiden fazla duruşma yapabilir.

(4) Basit yargılama usulüne tabi davalarda, işlemden kaldırılmasına karar verilmiş olan dosya, yenilenmesinden sonra takipsiz bırakılırsa, dava açılmamış sayılır” şeklinde düzenlendiğini belirtmek gerekmektedir.

31. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 322. maddesindeki atıf nedeniyle basit yargılama usulünde de uygulama alanı bulan HMK’nın “Ön İnceleme duruşması” başlıklı 140. maddesinin 7251 sayılı Kanunun 14. maddesi ile değiştirilmeden önceki 5. fıkrasına göre ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verilir. Bu hususların verilen kesin süre içinde tam olarak yerine getirilmemesi hâlinde, o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına karar verilir. Yapılan değişiklikle ise 5. fıkra; “139 uncu madde uyarınca yapılan ihtara rağmen dilekçelerinde gösterdikleri belgeleri sunmayan veya belgelerin getirtilmesi için gerekli açıklamayı yapmayan tarafın bu delillere dayanmaktan vazgeçmiş sayılmasına karar verilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

32. Burada vurgulanması gereken husus özellikle 140. maddede “dilekçelerinde gösterdikleri” ibaresinin kullanılmış olmasıdır. HMK’nın 140. maddesinin gerekçesinde belirtildiği üzere taraflar, delil olarak dayandıkları belgeleri dilekçelerine ekleyerek vermek ya da başka yerden getirilecekse bunu belirtmek zorundadırlar. Şayet taraflar, bu konuda yapmaları gereken işlemleri eksik bırakmışlarsa tahkikata başlamadan önce taraflara son kez kısa bir süre verilerek bu eksiklikleri tamamlamaları düşünülmüştür. Taraflar bu şanslarını da doğru kullanamazlarsa artık tahkikat mevcut delillerle yürütülecek ve tarafların o delile dayanmaktan vazgeçtikleri kabul edilecektir.

33. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 140/5. maddesi, ön inceleme duruşmasında dâhi dava ve cevap dilekçesinde gösterilmiş olmayan belgenin ikamesine izin vermemiştir. Zira şekli gerçeği arayan özel hukuk yargılamasında, ilişkinin maddi gerçekliği değil özel hukukun biçtiği kalıplara uygunluğu incelenecektir. Bu kalıbı ispat eden belgeyi delil olarak zikretmeyen tarafın, hak arama özgürlüğünü doğru biçimde kullandığından söz edilemez. Hakkını etkin biçimde kullanma çabasını başlangıçta göstermeyen tarafın, sonradan belgeyi delil olarak kullanmak istemesi, uyuşmazlığın netleşmesini de çözümünü de geciktirecektir. Üstelik böyle bir belgeden dava veya cevap dilekçesinde söz edilmiş olması, uzlaşmayı kolaylaştırabilecekken bu imkân da kaybedilmiş olacaktır. Böyle olunca, uyuşmazlığın süratle çözümlenmesinden beklenen kamu yararı da zarar görecektir. O hâlde, dava ve cevap dilekçelerinde gösterilmemiş olan belge mahiyetindeki delillerin ön inceleme duruşması da dâhil olmak üzere sonradan ikame edilmesi ancak 145. maddede belirtilen şartların mevcudiyeti hâlinde mümkündür.

34. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun sisteminde, uyuşmazlık döneminde yürürlükte bulunan HMK’nın 140/5. maddesi dikkate alındığında ön inceleme duruşmasında tayin edilen kesin süreye uyulmaması, vazgeçme yaptırımına bağlanarak davayı uzatıcı bu kötüniyetli davranışlar engellenmeye çalışılmıştır. Zira dilekçelere eklenip sunulmamış, daha sonra ön incelemede ek olarak bildirilen süre içinde de verilmemiş delillere, tahkikat içinde kural olarak dayanılamaz. Tahkikatın amacı, kural olarak delil toplamak değil delilleri incelemek ve değerlendirmektir; aksi hâlde tahkikat tamamlanamaz ve yargılama uzar.

35. Ancak istisnaen belirli koşulların gerçekleşmesi kaydıyla taraflar gerek ön inceleme gerekse tahkikat aşamasında yeni delil gösterebilme olanağına sahiptirler. Nitekim bu husus, HMK’nın “Sonradan delil gösterilmesi” başlığını taşıyan 145. maddesinde “(1) Taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir.” şeklindedir.

36. Tarafların Kanun’da belirtilen süreden sonra delil gösteremeyeceklerine ilişkin kurala getirilen istisnanın, dava ve cevap dilekçelerinde hiç delil bildirmeyen, ön inceleme aşamasında veya çıkarılacak davetiye üzerine delillerini sunmayan veya toplanması için gerekli işlemleri yapmayan tarafın tahkikat aşamasında delil bildirme haklarının olduğu şeklinde anlaşılması mümkün değildir.

37. Bu kapsamda delilin sonradan sunulması, o delile daha önceden ulaşılamamasına ya da o delilin varlığı hakkında mazur görülebilir bir bilgisizliğe, bir engellemeye vs. dayanıyorsa mümkündür. Tarafın salt ihmalkârlığı, yeterince araştırmaması, davayı uzatma amacı, davayı önemsememesi, kötü niyeti gibi hususlarla o delili sunmaması hâlinde sonradan delil sunulması kabul edilemez, artık o delilden vazgeçmiş sayılır (Atalay, Oğuz; Pekcanıtez Usul Medeni Usul Hukuku, Cilt II, 15. Bası, ... 2017, s.1760).

38. Yukarıda belirtilen hükümlerden de anlaşılacağı üzere gerek davacı gerekse davalı bakımından delil gösterme ile delil sunma ayrı kavramlardır. Dava ve cevap dilekçelerinde iddia edilen vakıaların hangi delillerle ispatlanacağının belirtilmesi zorunlu olmakla eldeki belgelerin de dilekçelere eklenmesi, elde olmayan belgeler için ise nereden getirtileceği konusunda mahkemeye bilgi verilmesi gerekmektedir. Öte yandan kanun koyucu tarafların belirli bir süreden sonra delil göstermelerini emredici hükümle yasakladıktan sonra belirli şartlar altında sunulan yeni delilin sonradan gösterilmesine HMK’nın 145. maddesinde istisnai olarak izin vermiştir. Sözü edilen maddede yer verilen istisnai düzenleme dosyaya sonradan delil sunulmasına ilişkin olup tarafların dilekçelerine ekledikleri veya dilekçelerinde belirttikleri deliller yönünden uygulanması mümkün değildir. Zirâ, gösterilen bir delilin sonradan delil olarak sunulduğunu değerlendirmek hatalıdır.

39. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 31. maddesi gereğince hâkim davayı aydınlatma ödevi kapsamında maddi ya da hukukî açıdan belirsiz gördüğü hususlar açısından ihtiyaç duyduğu takdirde taraftan yeni delil göstermesini isteyebilir.

40. Görüldüğü üzere HMK’nın sistematiği içinde tahkikat aşamasına geçilmezden evvel tarafların uyuşmazlık konularının ve bu uyuşmazlıkların çözümü için ileri sürdükleri delillerin daha işin en başında belirlenerek tahkikatın etkin bir şekilde yapılmasının hedeflendiği anlaşılmaktadır.

41. Ön inceleme aşamasında tarafların anlaşıp anlaşamadıkları konuları belirleyen ve hangi vakıaların uyuşmazlık konusu olduğunu tespit eden ve bunu tutanağa geçiren mahkemenin, tahkikat aşamasında yapacağı faaliyet (iş), uyuşmazlık konusu olayları incelemek, bunlar hakkında tarafların gösterdiği delilleri, ileride vereceği hükme esas almak üzere ispat hukuku kurallarına göre değerlendirmektir (Yılmaz, s. 901).

42. Taraflar, tahkikat aşamasında kural olarak iddia ve savunmalarını genişletip değiştiremezler; yani yeni vakıa ileri süremezler ve eski vakıaların yerine yeni vakıalar ikame edemezler. Bunun yapılabilmesi ancak karşı tarafın açık muvafakati, bunun mümkün olmaması durumunda da ıslah suretiyle mümkündür.

43. Kanun koyucunun, belli şartların varlığı hâlinde taraflara yargılamanın daha sonraki aşamalarında delil ileri sürebilmeleri için istisnai bir düzenleme getirmesinin gerekçesi, adil yargılanma hakkının bir unsurunu oluşturan “hukukî dinlenilme hakkı”dır (Yılmaz, s.3032).

44. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 322. maddesindeki atıf nedeniyle uygulanması mümkün olan aynı Kanun’un 145. maddesindeki koşulların bulunması hâlinde basit yargılama usulünde de sonradan gösterilen delillerin incelenmesi mümkündür.

B. İspat ve Belge Delili

45. Dava konusu edilen bir hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların (olguların) var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemine ispat denir. İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümüne etkili olabilecek vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir (HMK m. 187/1).

46. Vakıa (olgu), kendisine hukukî sonuç bağlanmış olaylardır (03.03.2017 tarihli ve 2015/2 E., 2017/1 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı).

47. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 189. maddesinin 1. fıkrasında da belirtildiği üzere “Taraflar, kanunda belirtilen süre ve usule uygun olarak ispat hakkına sahiptir.”. Madde gerekçesine göre de, “...ispat hakkı kavramı, kanunî sınırları belirtilmek suretiyle, bir davanın her iki tarafına da tanınmış olmaktadır. Böylece ispat, bu maddede taraflar bakımından sadece bir yük olmanın ötesinde aynı zamanda kanunî bir hak olarak düzenlenmiştir”.

48. Belirtmek gerekir ki, sadece taraflarca ileri sürülen ve dayanılan vakıalar, ispatın konusunu oluşturur. Taraflarca getirilen vakıaların hukukî nitelendirmesini yapmak hâkime ait ise de kural olarak taraflarca ileri sürülmeyen vakıaları hâkim araştıramaz ve bunların ispatını da isteyemez. Usul hukukumuza hâkim olan ve HMK'nın 25. maddesinde düzenlenen "Taraflarca getirilme ilkesi" uyarınca kanunda öngörülen istisnalar dışında hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz.

49. Nitekim bu ilkeye uygun olarak HMK'nın "Dava dilekçesinin içeriği" başlıklı 119. maddesinin 1. fıkrasının (e) bendinde "Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri"nin gösterilmesi gerektiği düzenlendiği gibi, "Cevap dilekçesinin içeriği" başlıklı 129. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendinde de "Davalının savunmasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri"nin bulunması gerektiği hüküm altına alınmıştır. Görüldüğü üzere davacı dava dilekçesinde talep sonucunu haklı göstermeye yarayan yani davanın temelini oluşturan maddi vakıaları yazmak zorundadır. Aynı ilke uyarınca davalı da cevap dilekçesinde savunmasının dayanağını oluşturan vakıaları sunmak zorundadır. Böylece davacı iddiasını, davalı da savunmasını somutlaştırmış olacaktır.

50. Uygulamada genel geçer ifadelerle somut vakıalara dayanmadan davaların açılıp yürütülmesinin önüne geçmek amacıyla HMK'da yeni bir düzenleme yapılmış ve 194. maddenin 1. fıkrasında "Taraflar, dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdırlar." hükmüne yer verilmiştir. Aynı maddenin 2. fıkrasında ise somutlaştırma yükünün delillerle ilişkisi ortaya konulmuş ve tarafların, dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmek zorunda oldukları düzenlenmiştir (HMK m. 194/2).

51. Bu aşamada belge delili üzerinde de kısaca durmak yararlı olacaktır.

52. Türk Hukuk Lûgatında belge “Bir gerçeği doğrulayan yazı, fotoğraf, resim, film vb. (Kanıt)” olarak tanımlanmıştır (Türk Hukuk Lûgatı Türkçe-Türkçe Cilt I, Ankara 2021, s. 147).

53. Öncelikle belirtmek gerekir ki, mülga HUMK’da yer almayan “belge” kavramı ilk kez HMK’nın “İspat ve Deliller” başlıklı Dördüncü Kısmının “Belge ve Senet” başlıklı İkinci Bölümünde düzenlenmiştir. HMK’nın “Belge” başlıklı 199. maddesi “Uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcıları bu Kanuna göre belgedir.” şeklindedir.

54. “Belge” bir üst kavram olarak senet kavramını da içermektedir. Buna göre, ilişkin olduğu vakıaları ispata elverişli her türlü bilgi taşıyıcısı belge olarak nitelendirilir (Atalı, Murat/Ermenek, İbrahim/Erdoğan, Ersin: Medeni Usul Hukuku, 4. Baskı, Ankara 2021, s.520). Kanun koyucunun belgeyi tanımlamasının sebebi senet ile diğer belgelerin birbirine karıştırılmasının önüne geçmektir. HMK’nın 199. maddesinde belgeler sayılırken bunların en tipik (rastlanır) olanlarına yer verilmiştir. Burada sınırlı bir sayımdan kaçınılmasının sebebi, bu konuda olası gelişmelere engel olmamaktır (Görgün, Şanal/ Börü, Levent/Kodakoğlu, Mehmet: Medenî Usul Hukuku, 10. Baskı, Ankara 2021, s. 485).

55. Bir kimsenin vücuda getirdiği, bir hukukî işlemi ya da vakıayı konu alan ve kendi aleyhine delil teşkil eden yazılı belgeye ise “senet” denir (Tanrıver, Süha: Medeni Usûl Hukuku Cilt I, Ankara 2021, s.914). Bu noktada, senetle belge arasındaki ayırıma da dikkat çekmek gerekir. Özellikle iradenin dış âlemde varlık kazanmasını sağlayan şey, çok genel anlamıyla belge olarak kabul edilebilir; ancak her belge kanun anlamında belge sayılmaz. Örneğin; fotokopi, faks metinleri birer belgedir, ancak senet sayılmaz. Buna karşılık HMK’nın 200. maddesinde sayılan unsurları içeren senet, aynı zamanda bir belgedir. Demek ki, belge 199. maddede sayılanlar yanında senedi de kapsayan bir üst kavramdır (Erdönmez, Güray; Pekcanıtez Usûl Medeni Usûl Hukuku, Cilt II, 15. Bası, ... 2017, s.1772).

56. Bir tarafın delil olarak dayandığı belgeyi mahkemeye ibraz etmesi, hem ispat hakkının (delil gösterme ve delile ulaşma hakkının) bir parçası hem de delil gösterme yükünün bir sonucudur. HMK, yargılamanın farklı aşamalarında dayanılan belgelerin mahkemeye ibraz ile ilgili hükümler sevk etmiştir. Yukarıda da açıklandığı üzere dilekçeler aşamasında 121. maddede; ön inceleme aşamasında 140. maddenin 5. fıkrasında; tahkikat aşamasında ise 145. maddede belgelerin ibrazı ile ilgili düzenlemeler mevcuttur.

C. Somut Olayın Değerlendirilmesi

57. Somut uyuşmazlıkta davacı vekili, müvekkilinin 28.04.2014 tarihinde davalı şirket ile imzaladığı belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalışmaya başladığını, sözleşme gereği ödenmesi gereken prim alacakları ödenmediğinden iş sözleşmesini haklı nedenle feshettiğini ileri sürmüş, davalı vekili ise davacı ile müvekkili şirket arasında davacının kendi el yazısı ile yazdığı 30.04.2014 tarihli belirsiz süreli iş sözleşmesi imzalandığını, bu sözleşmede de prime ilişkin düzenleme bulunmadığını, iş sözleşmesinin devamsızlık haklı nedenine dayalı olarak müvekkili şirket tarafından feshedildiğini savunmuştur.

58. Davacı vekili dava dilekçesinde delil olarak 28.04.2014 tarihli iş sözleşmesine dayandığını belirterek dava dilekçesinin ekinde iş sözleşmesi örneğini dosyaya sunduğunu ifade etmiştir.

59. Davalı vekilince cevap dilekçesinde davacının dayandığı 28.04.2014 tarihli iş sözleşmesine karşı bir savunmada bulunulmaksızın davacı ile müvekkili şirket arasında geçerli iş sözleşmesinin 30.04.2014 tarihli belirsiz süreli iş sözleşmesi olduğu ve sözleşmede de prim düzenlemesi bulunmadığı ileri sürülmüştür.

60. İlk Derece Mahkemesince 19.04.2016 tarihli tensip tutanağında taraflara dilekçeleri ile birlikte tüm delillerini açıkça ve hangi vakanın delili olduğunu belirterek bildirmek, ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayan bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorunda oldukları; ayrıca bu hususların yerine getirilmemesi hâlinde HMK’nın 140. maddesi gereğince ön incelemede bu konudaki eksiklikleri tamamlayabilecekleri aksi taktirde vazgeçmiş sayılacakları ihtar edilmiştir.

61. 28.06.2016 tarihli ön inceleme duruşmasında taraflar sulhe davet edilmiş, uzlaşma sağlanamayınca tahkikata geçilmiş, 28.06.2016 tarihli ara karar ile “HMK 140/5 maddesi gereğince taraflara dilekçelerinde gösterdikleri ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkememize sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için 2 haftalık kesin süre verilmesine, bu hususların kesin süre içerisinde yerine getirilmediğinde tarafların o delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacağına karar verileceğinin ihtarına (ihtar edildi).” şeklinde karar verilmiş, ardından devam eden duruşmalarda tanıklar dinlendikten sonra davalı işyerine ilişkin muhasebe kayıtları istenmiş ancak dosyaya sunulmaması üzerine bilirkişilere muhasebe kayıtlarını işyerinde inceleme yetkisi verilerek dosya bilirkişiye tevdii edilmiştir.

62. Davacı vekili dosyanın bilirkişiye tevdii edildiği sırada 03.10.2017 havale tarihli dilekçesi ile delil listesinde belirtilen ve dava dilekçesi ekinde de sunmuş oldukları 28.04.2014 tarihli sözleşmenin dosya içerisinde mevcut olmadığını gördüklerini ileri sürerek sözleşme örneğini tekrar dosya içerisine ibraz ettiğini belirtmiş, sunulan sözleşme bilirkişilerce değerlendirilerek rapor hazırlanmıştır.

63. Sağlıklı bir tahkikat yapılabilmesi için kanuna ve amacına uygun bir şekilde ön inceleme aşamasının tamamlanması gerekmektedir. Davada ileri sürülen vakıalar taraflarca dayanılan deliller dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bunun için de 7251 sayılı Kanun ile değişiklik öncesi hâliyle HMK’nın 140/5. maddesi gereği mahkemece davacı tarafından dosyaya dava dilekçesi ekinde dosyaya sunulduğu belirtilen 28.04.2014 tarihli iş sözleşmesinin dosya arasında bulunup bulunmadığı belirlenerek bulunmadığının tespiti hâlinde bu sözleşmenin iki haftalık kesin süre içerisinde sunulması veya başka yerden getirtilecek ise getirtilmesi için gereken açıklamayı yapması, bu hususların verilen süre içinde yerine getirilmemesi hâlinde o delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacağının ihtar edilmesi gerekmektedir. Bu ihtara rağmen dilekçesinde gösterdiği sözleşmeyi sunmayan veya getirtilmesi için gerekli açıklamayı yapmayan davacının bu delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılmasına karar verilebilir. Mahkemece, anılan bu düzenlemelere uygun şekilde sözleşmenin sunulması için kesin süre verilmeden 28.04.2014 tarihli iş sözleşmesinin sunulduğu görülmekle belgenin süresinde dosya içerisine girdiği anlaşılmaktadır.

64. Öte yandan Özel Dairece HMK’nın 145. maddesinde düzenlenen kanuni süreden sonra delil gösterilemeyeceği ve bu kuralın istisnası kapsamında davacının 28.04.2014 tarihli iş sözleşmesini sonradan delil olarak gösterdiği belirtilerek karar bozulmuş ise de dosyaya bilirkişi incelemesi aşamasında ibraz edilen iş sözleşmesi davacı vekilince dava dilekçesinde deliller arasında sayılmış ve dava dilekçesinin ekinde belirtilmiştir. Bu kapsamda sonradan delil olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp davacının dilekçesinde gösterdiği delilin mahkemeye sunulması niteliğinde olup Özel Dairenin HMK’nın 145. maddesi kapsamında yaptığı bozma hatalıdır.

65. Sonuç olarak, davacı vekili tarafından dava dilekçesinde 28.04.2014 tarihli iş sözleşmesine dayanıldığı ve ekinde de dosyaya sunulduğu belirtildiğinden, mahkemece HMK’nın değişiklik öncesi 140. maddesinin 5. fıkrasındaki düzenleme kapsamında usulüne uygun ihtar içeren ara karar ile davacıya dayandığı bu delilini sunması için süre vermediği dikkate alınarak davacının prim alacağının bulunup bulunmadığı ve sonucuna göre iş sözleşmesini feshinin haklı nedene dayanıp dayanmadığının davacı tarafından sunulan 28.04.2014 tarihli iş sözleşmesi dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir.

66. Hâl böyle olunca direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekmiştir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine 20.12.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.