Logo

Hukuk Genel Kurulu2023/728 E. 2023/1103 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: 2510 sayılı İskân Kanunu'na göre hak sahibi olup, sonradan hak sahipliği iptal edilen kişilerin, 5543 sayılı İskân Kanunu'nun geçici 7/3. maddesi kapsamında hak sahipliklerinin devam edip etmediği ve davalıların tapu iptali ve tescil davasının reddinin gerekip gerekmediği hususunda yaşanan uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: 5543 sayılı İskân Kanunu'nun geçici 7/3. maddesinin, hak sahipliği daha önce iptal edilmiş kişileri kapsamadığı, davalıların hak sahipliğinin iptal edilmesiyle tescilin dayanağının ortadan kalktığı, ancak 2510 sayılı İskân Kanunu'na göre hak sahipliğinin iptali halinde taşınmazın bedelinin tahsil edileceğinin öngörüldüğü gözetilerek, tapu iptali ve tescil davasının reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı, bozma kararı üzerine direnme yoluyla Hatay 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 24.06.2021 tarihli ve 2021/119 Esas, 2021/218 Karar sayılı kararın, onanmasına ilişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 01.03.2023 tarihli ve 2021/(14)7-845 Esas, 2023/165 Karar sayılı kararının, karar düzeltme yoluyla incelenmesi davacı vekili tarafından verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla, Hukuk Genel Kurulunca dilekçe, düzeltilmesi istenen karar ve dosyadaki ilgili bütün belgeler okunduktan sonra gereği düşünüldü:

Hukuk Genel Kurulunun kararında yer alan açıklamalara göre, 6217 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440 ıncı maddesinde sayılan sebeplerden hiçbirisine uygun olmayan karar düzeltme isteminin REDDİNE,

Aynı Kanunun 442/3 üncü ve 4421 sayılı Kanunun 4/b-1 maddeleri gereğince takdiren 1.470,00 TL para cezasının karar düzeltme isteyenden alınarak Hazineye gelir kaydedilmesine,

15.11.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

''K A R Ş I O Y''

Davalıların 2510 sayılı Kanunun yürürlükte olduğu dönemde 12.08.1992 tarihinde Mahalli İskân Komisyonu kararıyla hak sahibi sayıldıkları, davaya konu olan taşınmazın davalılara tahsisinin hak sahipliğine bağlı olarak yapıldığı, 27.04.2012 tarihinde ise hak sahipliğinin iptaline karar verildiği, hak sahipliğini iptal eden idari işleme karşı idari yargıda açılmış bir iptal davası bulunmadığı uyuşmazlık konusu değildir.

Davalıların hak sahibi sayılması ve buna bağlı taşınmaz tahsisi yapılması 5543 sayılı İskân Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce gerçekleşmiştir. Bu durumda davalıların tahsise ilişkin hak ve yükümlülüklerin kapsamı da kural olarak tahsisin yapıldığı tarihte yürürlükte olan 2510 İskân Kanunu hükümlerine göre saptanacaktır.

Kural olarak böyle olsa da aksine bir düzenleme bulunması hâlinde kurala istisna getiren özel düzenlemenin uygulanması gerekecektir. Nitekim 5543 sayılı İskân Kanununda 2510 sayılı İskân Kanunu kapsamında hak sahibi olanlar için getirilmiş istisna düzenlemeler de bulunmaktadır. Geçici 2, 7 ve 10 uncu madde hükümleri bu kapsamda yapılmış düzenlemelerdir.

5543 sayılı İskân Kanununa 6495 sayılı Kanunla eklenen ve 02.08.2013 tarihinde yürürlüğe giren geçici 7/3 üncü maddede; “mülga 2510 sayılı Kanuna göre hak sahibi olanların hak sahiplikleri herhangi bir koşul aranmaksızın bu Kanuna göre devam eder.” hükmü getirilmiştir. Bu hükmün eldeki uyuşmazlığa uygulanıp uygulanamayacağı noktasında özel daire ile mahkeme arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.

Geçici 7/3 üncü madde düzenlemesi çok açık olup, bu hüküm ile hak sahipliği önceden iptal edilmiş olanlar için yeni bir hak sahipliği statüsü yaratılmamış ve bu kişiler yeniden hak sahibi yapılmamıştır. Ayrıca burada hak sahibi statüsüne sahip olan yani bunu koruyan kişilerin bu statülerini hangi kapsamda sürdüreceklerine ilişkin düzenleme yapmakla yetinilmiştir. Olmayan iptal edilen bir şeyin devam ettirilmesinden söz edilemeyeceğine gore yasa koyucunun devam ettirilmesi ibaresi ile düzenlemek istediği hususun da hak sahibi statüsünü koruyanların durumu olduğu çok açıktır.

Bu hükmün hak sahibi statüsünü korumayanları da kapsadığı sonucuna varılması hâlinde bu çok açık biçimde kapsamlı bir af kanunu niteliğini taşıyacak, yıllar önce hak sahipliği iptal edilmiş olanlar bile öncesinde bir kez edindikleri hak sahipliklerine dayanarak bu hüküm ile kendilerine yeni haklar verildiği iddiasında bulunabileceklerdir.

Böyle bir durum ise İskân Kanunu amaçlarıyla bağdaşmadığı kadar fiziki imkânsızlıkları da beraberinde getirecektir. Zira 2510 sayılı İskân Kanunun yürürlükte kaldığı 1934 ilâ 2006 yılları arasında geçen süre 72 yıl olup bu süre içinde meşruluğunu ve hukukiliğini kaybetmiş tüm hak sahibi sayılma statülerinin yeniden geri verildiği ve kişilerin tekrar hak sahibi sayılacağını kabul etmek; aynı taşınmazlar bakımından çakışan hak sahiplikleri ortaya çıkarabilecek, hak sahipliğine uygun taşınmaz verilememesi nedeniyle devletin tazminat sorumluluğunu ortaya çıkarabilecek ve ortaya çıkacak mali yükün de halktan toplanan vergilerle karşılanması gerekebilecektir.

Ayrıca yasa koyucunun çok açık bir hüküm getirmedikçe hukuka aykırılıkları belirlenmek suretiyle iptal edilmiş ve aşamalardan geçerek kesinleşmiş bir statüyü yeniden ihdas edip kurmayı, bunlara yeniden hukukilik meşruluk kazandırmayı amaçlayan bir düzenleme yapmış olabileceği de düşünülemez. Böyle bir yorum hukuk devleti olmanın ilkelerine de aykırı bir değerlendirme olacaktır.

Somut olayda davalıların hak sahipliği geçici 7/3 üncü maddenin yürürlüğünden önce idare işlemi ile iptal edilmiş ve idari yargıda açılan iptal davası de redle sonuçlanmış ve temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir. Bu durumda geçici 7/3 üncü maddenin yürürlüğe girdiği tarihte davalıların hak sahipliği statüsü sona ermiş olduğundan bu maddeye göre devamı gereken bir hak sahipliğinin varlığından söz edilemez.

Açıklanan nedenlerle sözü edilen geçici madde hükmünden yararlanma olanağı bulunmayan davalıların durumunun 2510 sayılı İskân Kanunu hükümlerine gore değerlendirilerek uyuşmazlığın çözümlenmesi gerekir.

2510 sayılı İskân Kanununda hak sahiplerine tahsis edilen taşınmazlarla ilgili olarak; verilen arazinin askerlik ve belgelendirilmiş uzun hastalık gibi makbul bir özür olmaksızın üst üste üç yıl işletilmediğinin tespiti hâlinde Köy İşleri Bakanlığınca, iskân edilene verilen taşınmaz malların geriye alınması mahkemeden istenebileceği (ek 27/1), Hükümetçe iskân edilenlere borçlu veya borçsuz olarak iskân yoluyla verilen gayrimenkullerin on yıl süre ile hiç bir suretle satılamayacağı, bağışlanamayacağı, terhin edilemeyeceği, haciz olunamayacağı, tapularına o yolda kayıt düşürüleceği (30/1) hükümlerine yer verilmiş ise de hak sahipliğinin iptali hâlinde verilen taşınmazların geri alınmasına dair açık bir düzenleme yapılmamıştır.

Tapu siciline tescilde illilik prensibinin geçerli olduğu, tescile esas illiyetin ortadan kalkması hâlinde tescilin yolsuz hâle geleceği ve tapu iptalinin istenebileceği temel ilkesine dayalı olarak tapu iptali istenebilmesi mümkündür. Tescil dayanağının idari işlem olduğu ve idari işlemin iptal edildiği hâllerde bu durum ortaya çıkacaktır. Somut olayda da tescil dayanağı tahsisin yapılmasına esas olan hak sahibi sayılma işlemi iptal edilmiştir.

Bu genel ilkeden hareketle tapu iptali istenebileceği düşünülebilir ise de 2510 sayılı İskân Kanununda borçlandırma yoluyla da taşınmaz verilmesine ilişkin hükümler bulunmaktadır. Hak sahipliği talebiyle ilgili olarak hak sahipleri adına ...’ten alınan taahhütnamede; tahsis olunacak gayrimenkullerden dolayı borçlanacağı bedelleri ödeyeceği, borçlanma sözleşmesi imzalayarak şartlarına uyacağı, hak sahibi olmadığının sonradan anlaşılması ve hak sahipliğinin iptal edilmesi hâlinde iskân dolayısıyla yapılan gayrimenkullerin bedelleri ile yapılan masraflardan hissesine düşen masrafları defaten ve başka bir hükme hacet kalmadan ödeyeceği belirtilmiştir.

İdarenin alma gereği gördüğü bu taahhütname içeriğine göre hak sahipliğinin iptali hâlinde taşınmazın geri alınacağı değil, taşınmazın bedelinin alınacağı belirtilmiş olduğundan idarenin yaptığı tahsisi de bu şartlarla yaptığı anlaşılmaktadır. Bu durumda hak sahipliğinin iptal edilmesine bağlanması gereken sonucun bu olduğu, tapu iptali ve tescil isteme koşulları bulunmadığının kabulü gerektiğinden bu gerekçeyle davanın reddine karar vermek gerekirken davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle karar düzeltme talebi kabul edilerek değişik bozma yapılması gerektiği görüşünde olduğumdan karar düzeltme talebinin reddi yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.