"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş, olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan babaları ...’ın 193 ada 4 ve 12 parsel sayılı taşınmazlarını mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla dava dışı 2.eşi ... ...’a temlik ettiğini, ...’nin de anılan taşınmazları ...’e, ...’in ...’e, ...’in de ...’in eşi olan davalı ...’e devrettiğini, temliklerin muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, taşınmazları eşi ...’in satın aldığını ve ihtiyaç nedeni ile ...’e sattığını, taşınmazların ... tarafından satılığa çıkarıldığını duyunca taşınmazları bedeli karşılığı satın aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddiaların ispatlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1923 doğumlu mirasbırakan ... ...’ın 30.05.2012 tarihinde ölümüyle geride mirasçı olarak ilk eşi ...’dan olma davacı çocukları ..., ..., ... ve ... ile, ilk eşi ...’dan olma dava dışı çocukları ... ..., ..., ... ve dava dışı ikinci eşi ... ile ...’den olma çocukları Dilek ve ... ...’yi bıraktığı, mirasbırakan ... ...’ın maliki olduğu 193 ada 4 ve 12 parsel sayılı taşınmazlarını 17.02.2003 tarihinde ikinci eşi olan dava dışı ... ...’a satış suretiyle temlik ettiği, ...’nin de her iki taşınmazın ½ ‘şer payını üzerinde bırakarak, kalan ½ paylarını 15.09.2009 tarihinde davalının eşi olan dava dışı ...’a satış suretiyle devrettiği, ... ve ...’in taşınmazlardaki paylarını 04.05.2012 tarih ve 583 yevmiye nolu akitle dava dışı ...’e satış suretiyle devrettikleri, ...’in taşınmazların tamamını 20.12.2012 tarihinde davalı ...’a satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu'nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, ... ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda HMK’nun 190. maddesi ve TMK’nun 6. maddesi gereğince herkes iddiasını ispatla mükelleftir.
Somut olayda, dinlenen davacı tanıkları mirasbırakanın taşınmazları satmak istediğini, sonradan taşınmazların ...’a satıldığını duyduklarını, diğer devirlerden bilgileri olmadıklarını, ... tarafından taşınmaz temlik alındıktan sonra kayısı ağaçları dikilip, sondaj kuyusu ve havuz yapıldığını bildirmişler, tanık ... mirasbırakanın kendisine taşınmazı satmayı teklif ettiğini beyan etmiştir. Öte yandan ara ...’in de kayıt maliki ve taraflarla tanışıklığı, ya da akrabalığının olduğu taraflar arasındaki durumu bilebilecek konumda olduğu hususu da ispat edilememiştir.
Bu somut olgular yukarıdaki ilkeler ışığında değerlendirildiğinde; davacıların muvazaa iddiasının ispatlandığını söyleyebilme olanağı yoktur. Temliklerin gerçek satış olduğu sonucuna varılmaktadır.
Hâl böyle olunca; davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması isabetsizdir.
Davalı vekilinin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 15/10/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.