Logo

1. Hukuk Dairesi2020/3100 E. 2021/8088 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Mirasbırakanın sağlığında davalıya yaptığı taşınmaz temliklerinin muris muvazaası içerip içermediği.

Gerekçe ve Sonuç: Mirasbırakanın mal kaçırma kastıyla hareket ettiğinin dosya kapsamından anlaşılması ve Hukuk Genel Kurulu'nun 01.07.2021 tarihli 2017/1-2654 Esas, 2021/886 Karar sayılı içtihadı gözetildiğinde muvazaanın varlığının açık olması halinde davanın ispatı için tanık delilinin şart olmaması gerekçeleriyle, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : BURSA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ

DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali-tescil, olmazsa tazminat davası sonunda ilk derece mahkemesince davanın kabulüne dair verilen kararın davalı vekili tarafından istinafı üzerine Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, hüküm ortadan kaldırılarak davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 21/12/2021 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Avukat ... ile temyiz edilen davalı vekili Avukat ... geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuki nedenline dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tazminat isteğine ilişkindir.

Davacı, mirasbırakan babası ...’nün 5268 ada 4 parseldeki 1, 2, 3, 4 ve 5 nolu bağımsız bölümler ve 153 parsel (yeni 7125 ada 1 ve 7126 ada 6-7-8 parsel) sayılı taşınmazını davalı oğluna satış suretiyle temlik ettiğini, tüm işlemlerin mirastan mal kaçırma amaçlı, bedelsiz ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile miras payı oranında adına tescilini olmazsa tazminata karar verilmesini istemiştir.

Davalı, dava konusu taşınmazları bedelini ödeyerek satın aldığını, mirasbırakanın yurtdışında yaşayan davacı kızına da yıllarca dolar göndererek yardım ettiğini, davacının gönderilen bu paralar ile yurtdışından ev aldığını ve şirket kurduğunu, ayrıca murisin ölümünden sonra davacıyla aralarında imzaladıkları 06.10.2009 tarihli protokol ile davacının hiç bir hak ve alacağı kalmadığına ilişkin kendisini ibra ettiği halde, kötüniyetli olarak dava açtığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesince, mirasbırakanın davacıya gönderdiği paraların değeri ile çekişmeli taşınmazların değeri karşılaştırıldığında taşınmazların değerinin çok daha yüksek olduğu, temliklerden sonra mal varlığında artış görülmediği, mirasbırakanın mal kaçırma kastıyla hareket ettiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, davalı vekilinin istinafı üzerine, Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, taraflar arasında imzalanan 06.10.2009 tarihli protokol ile davacının davalıyı ibra ettiği, davacının tanık da göstermediği, mevcut delillerle muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesiyle 6100 sayılı HMK’nin 353/1.b.2 maddesi gereğince istinaf başvurusunun kabulü ile hüküm ortadan kaldırılarak davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden, 1923 doğumlu mirasbırakan ...’nün 18.12.2008 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak davacı kızı Dilek ile davalı oğlu Tamer ve ikinci eşinden olma dava dışı kızı ...’ın kaldığı, mirasbırakan Hasan’ın maliki olduğu dava konusu 5268 ada 4 parseldeki 1, 3, 4 ve 5 nolu bağımsız bölümlerin intifa hakkını uhdesinde tutup çıplak mülkiyetini 31.12.2003 tarihinde, aynı yerdeki 2 nolu bağımsız bölüm ile 153 parsel sayılı taşınmazını ise 17.04.2008 tarihinde davalı oğluna satış suretiyle temlik ettiği, 153 parselin imar ve ifraz işlemleri sonucu 7125 ada 1 ve 7126 ada 6, 7 ve 8 parsel sayılı taşınmazların oluştuğu, taraflar arasında dava konusu olmayan taşınmazlar ve şirket hisselerinin devri yönünden 06.10.2009 tarihli protokol düzenlendiği anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanununun 706., Türk Borçlar Kanununun 237. (Borçlar Kanununun 213.) ve Tapu Kanununun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Somut olaya gelince, taraflar arasında imzalanan 06.10.2009 tarihli protokolde dava konusu taşınmazlardan bahsedilmediği, dolayısıyla protokolün dava konusu taşınmazları kapsamadığı, mirasbırakanın davalı oğluna yazdığı 31.10.2008 tarihli mektupta, oğlunun içini ferah tutmasını ve rahatlamasını, davalının üzerindeki taşınmazlarla ilgili davacı kızının ileride zorluk çıkarmayacağını ve bir talebinin olmayacağını belirttiği, mirasbırakanın terekesinden satış bedelinin çıkmadığı, dava konusu taşınmazların kıymetinin oldukça yüksek olduğu, davacı her ne kadar tanık göstermemiş ise de; Hukuk Genel Kurulunun 01.07.2021 tarihli 2017/1-2654 Esas, 2021/886 Karar sayılı içtihadı gözetildiğinde dosya kapsamından muvazaanın varlığı açıksa, davanın ispatı için tanık delilinin şart olmadığı, açıklanan bu olgular yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu sonuç ve kanaatine varılmaktadır.

Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.

Davacı vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK'nin 371/1-a maddesi gereğince Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, HMK'nin 373/2. maddesi gereğince dosyanın kararı veren Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 20.11.2021 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davacı vekili için 3.815.00 TL duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilen davalıdan alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.12.2021 tarihinde kesin olmak üzere oy çokluğuyla karar verildi.

(Muhalif)

-MUHALEFET ŞERHİ-

Dava muris muvazaası hukuki nedenine dayalı tapu iptali-tescil, olmazsa tazminat isteğine ilişkindir.

İlk Derece Mahkemesince temliklerin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne ilişkin verilen karar, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından kaldırılarak muvazaa iddiasının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, davalının temyizi üzerine Dairenin sayın çoğunluğu tarafından, devirlerin mal kaçırma amacıyla yapıldığının anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği belirtilerek hüküm bozulmuştur.

Sayın çoğunluk ile aramızdaki uyuşmazlık, mirasbırakanın dava konusu taşınmazları temlikinde mal kaçırma kastıyla hareket edip etmediği ve bu olgunun ispatı hususundadır.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 2008 yılında ölen mirasbırakanın ilk eşinden olan davacı ve davalı dışında, ikinci eşinden olan dava dışı bir çocuğunun daha bulunduğu, ekonomik durumun çok iyi olduğu, dava konusu temliklerin 2003 ve 2008 yıllarında yapıldığı, davacının tanık deliline başvurmadığı anlaşılmaktadır.

Hemen belirtilmelidir ki, TMK'nın 6. maddesi ile HMK'nın 190. maddesi gereğince herkes iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Bu anlamda davacı, dava konusu temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla ve muvazaalı yapıldığını yöntemince ispat etmelidir.

Somut olayda, mirasbırakan tarafından davacıya da zaman içinde önemli ölçüde kazandırmalarda bulunulmuş, pek çok mal varlığı bulunan ve muhtemel mirasçılarıyla beşeri ilişkileri hakkında olumsuz bir açıklama yapılmayan mirasbırakanın, mal kaçırmasını gerektiren somut bir olgu ortaya konulamamıştır. Davacı, işlemlerdeki kastın bu yönde olduğu hususunu ispat etmek için tanık deliline de dayanmamıştır. Öte yandan, dosyaya sunulan ve mirasbırakanın ölümünden sonra düzenlenen 06.10.2009 tarihli protokolde davacı; davalıdan hiç bir alacağı ve talebinin kalmadığını belirterek davalıyı ibra ettiğini bildirmiştir. Anılan protokolde ihtirazi kayıt veya ayrık bir hüküm yer almadığına göre, bu ibranın dava konusu taşınmazları kapsamadığını söylemek mümkün değildir. Sayın çoğunluk tarafından, mirasbırakanın geride bıraktığı mektuptaki açıklamalara değer verildiğine göre; temliklerin davacı tarafından bilindiği ve bundan sonra protokol düzenlenerek davalının ibra edildiği göz ardı edilmemelidir. Esasen, mirasbırakanın mektupta davalı oğluna hitaben devredilen taşınmazlarla ilgili davacı kızının ileride zorluk çıkarmayacağına ilişkin açıklamaları da muvazaanın varlığını ispat edebilecek nitelikte değildir.

Açıklanan nedenlerle, Bölge Adliye Mahkemesinin delilleri tartışarak temlikin muvazaalı olduğu iddiası ispatlanamadığı için davanın reddi yönünde verdiği karar dosya içeriğine uygun bulunduğundan, hükmün onanması gerektiği kanaatiyle sayın çoğunluğun aksi yöndeki bozma kararına katılmıyorum.