"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ADANA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil-tazminat davası sonunda, yerel Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun da Adana Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi tarafından 6100 sayılı HMK’nin 353/1.b.1 maddesi gereğince esastan reddedine ilişkin olarak verilen karar, davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, ilk temlik yönünden ehliyetsizlik ve hile, ikinci temlik yönünden ise taraf muvazaası nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı ..., okuma yazma bilmemesinden ve saflığından istifade eden davalı oğlu ...’in hileli hareketleri neticesinde, maliki olduğu dava konusu 1282 ada 45 parsel sayılı taşınmazı davalı ...’e satış yoluyla devrettiğini, ne var ki yapılan işlemi bilmediği gibi herhangi bir bedel de almadığını, uzun yıllardır oturduğu taşınmazı devretmesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığını, yine işlem tarihinde fiil ehliyetinin de bulunmadığını, davalı ...’in açılacak davalardan kurtulmak maksadıyla çekişmeli taşınmazı muvazaalı olarak emlakçılık yapan ve tarafları tanıyan diğer davalı ...’e devrettiğini ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile adına tescilini, mümkün olmazsa taşınmaz bedelinin tahsilini istemiş, yargılama sırasında davacı ...’in ölümü üzerine tüm mirasçılar tarafından dava takip edilmiştir.
Davalı ..., hilenin nasıl gerçekleştirildiğinin açıklanmadığını, 4721 sayılı TMK’nin 1023. maddesi uyarınca taşınmazı iyiniyetli olarak satın aldığını, baba-oğul arasındaki muvazaanın kendisini ilgilendirmediğini bildirip, hakkındaki davanın reddini savunmuştur.
Diğer davalı ..., davanın haksız olduğunu bildirip, davanın reddini savunmuş, yargılama sırasında ise, babası ...’in çekişmeli payı kardeşlerinden mal kaçırmak amacıyla kendisine devrettiğini, davalı ...’e devri de emaneten para almadan yaptığını, devre konu payın mirasçılara iadesi gerektiğini beyan etmiştir.
Mahkemece, temlik tarihinde ...’ın fiil ehliyetini haiz olduğunun Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulunun raporu ile sabit olduğu, hile iddiasının ise kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, davacılar vekilinin istinaf başvurusu da Adana Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi tarafından 6100 sayılı HMK’nin 353/1.b.1 maddesi gereğince esastan reddedilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu 3.811 m2’lik tarla niteliğindeki 1282 ada 45 parsel sayılı taşınmazdaki 375/3811 pay ( fiili olarak 375 m2’ye isabet eden ve üzerinde 102 m2’lik iki katlı yapı bulunan ) 1943 doğumlu davacı ... adına kayıtlı iken, ...’in bizzat anılan payın tamamını 18/10/2014 tarih ve 18422 yevmiye numaralı akitle davalı oğlu ...’a ( 1984 d’lu ) 19.200,00 TL üzerinden satış yoluyla temlik ettiği, davalı ...’in de çekişmeli payı 02/09/2015 tarihli ve 16896 yevmiye numaralı akitle diğer davalı ...’a 136.000,00 TL bedelle sattığı, davacı ...’ın yargılama sırasında 13/04/2016 tarihinde öldüğü, dava dışı mirasçılarının davaya dahil edilerek taraf teşkili sağlandıktan sonra yargılamaya devam edildiği anlaşılmıştır.
Hemen belirtilmelidir ki, Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulunun 14/08/2017 tarihli ve 3650 karar sayılı raporu uyarınca temlik tarihinde davacı ...’ın fiil ehliyetini haiz olduğu belirlenmek suretiyle hukuki ehliyetsizlik nedeni yönünden davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur.
Ne var ki, ehliyetsizlik nedeni yanında aldatma ( hile ) hukuki nedenine de dayanılmıştır. Aldatma iddiası yönünden yapılan incelemede,
Dosya içeriğine, toplanan delillere ve özellikle; temlik tarihinde davacı ...’in yaşlı ve tanık beyanları uyarınca kolay kandırılabilir bir kişiliğe sahip olduğu, okuma yazma bilmediği, davalı ...’in bu durumdan yararlandığı, yapılan keşif ile çekişmeli pay değerinin 113.870,00 TL olarak saptandığı, keşfen saptanan değer ile 18/10/2014 tarihli akitte gösterilen değer arasında fahiş fark bulunduğu gibi değerler arasındaki farkın davacıya ödendiğinin de davalı ... tarafından usulünce kanıtlanamadığı, eldeki dava özelinde davacının ikamet ettiği konutu satmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı ve taşınmazın devredildiğinin komşular tarafından dahi bilinmemesi hususu birlikte değerlendirildiğinde davacının iradesinin sakatlanması neticesinde temliki gerçekleştirdiği anlaşılmıştır.
Öte yandan, dava konusu pay davalı ... tarafından diğer davalı ...’e devredildiğine göre, ikinci el konumundaki davalı ...’in iyiniyetli edinen olup olmadığı, bir başka ifade ile davalı ...’in ediniminin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1023. maddesi koruyuculuğundan yararlanıp yararlanmayacağı aydınlatılmalıdır.
Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alışverişte bulunmaları, satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 2. maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.
Öte yandan, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK'nin 1023. maddesinde aynen "Tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1. fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.
Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve Yasa Koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Nitekim bu görüşten hareketle, "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 8.11.1991 tarihli l990/4 Esas l99l/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşler de aynı doğrultuda gelişmiştir.
Hal böyle olunca, son kayıt maliki davalı ...’in TMK’nın 1023. maddesinden istifade edip etmeyeceğinin toplanan ve toplanacak deliller ile ortaya çıkarılması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.
Davacılar vekilinin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 373/1. maddesi uyarınca Adana Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 sayılı HMK’nın 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Osmaniye 1. Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin Adana Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03/11/2021 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.