"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil davasında bozmaya uyularak verilen davanın kabulüne ilişkin karar, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
Kadastro sonucu Düzce Merkez Nasırlı Köyü çalışma alanında bulunan 159 ada 77 parsel sayılı 3.498,97 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz irsen intikal, taksim ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle davalı ... adına tespit ve tescil edilmiştir.
I. DAVA
Davacı ..., çekişmeli taşınmazın yaklaşık 2.000 metrekare yüzölçümündeki bölümünün kendisine ait olduğunu, bu yer hakkında Düzce Asliye Hukuk Mahkemesinin 1998/681 Esas sayılı dosyası ile davalı aleyhine müdahalenin meni davası açtığını, Mahkemece davanın kabulüne karar verildiğini ve bu kararın Yargıtay tarafından onanarak kesinleştiğini, ancak 2007 yılında yapılan kadastro tespiti sırasında belirtilen bölümün haksız olarak davalı adına tespit gördüğünü ileri sürerek, çekişmeli taşınmaz bölümünün tapusunun iptali ile adına tescilini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı ..., davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesini ve çekişmeli taşınmaz üzerinde zilyetlikle iktisap şartlarının lehine oluştuğunu savunarak davanın reddini talep etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 18.02.2016 tarihli ve 2015/134 Esas, 2016/118 Karar sayılı kararıyla, davacının çekişmeli taşınmaz üzerinde zilyetliğinin bulunmadığı, 20 yılı aşkın bir zamandır davalının zilyetliğinde bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Bozma Kararı
Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesince karar “Davaya konu taşınmaz üzerinde yeniden keşif yapılarak, uzman fen bilirkişi kurulundan Düzce Asliye Hukuk Mahkemesinin 1998/681 Esas, 2000/228 Karar sayılı dava dosyasındaki fen bilirkişi rapor ve eki olan kroki ile kadastro paftası haritası ölçeklerinin eşitlenip çakıştırılmak suretiyle uygulama yapılmasının istenilmesi, bu hususta denetime elverişli rapor alınması, bu şekilde çekişmeli taşınmazın Asliye Hukuk Mahkemesinde dava konusu olan bölüm ile aynı yer olup olmadığı ve Düzce Asliye Hukuk Mahkemesinin 1998/681 Esas, 2000/228 Karar sayılı dosyasının taraflar arasında kesin hüküm oluşturup oluşturmadığının kesin olarak belirlenmesi” gereğine değinilerek bozulmuştur.
3. İlk Derece Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
İlk Derece Mahkemesinin 16.07.2021 tarihli ve 2020/175 E., 2021/210 K. sayılı kararıyla, dava konusu taşınmazın Düzce Asliye Hukuk Mahkemesinin 1998/681 E., 2000/228 K. sayılı kararına konu alan içerisinde kaldığı, bu itibarla dava konusu alan açısından Düzce Asliye Hukuk Mahkemesinin 1998/681 E., 2000/228 K. sayılı kararının kesin hüküm teşkil ettiği gerekçesiyle davanın kabulüne, 28.04.2021 havale tarihli fen bilirkişi raporunda (A) harfi ile gösterilen 2.730,00 metrekarelik kısmın davacı ... adına tapuya tesciline karar verilmiştir.
4. Bozma Sonrası İlk Derece Mahkemesi Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
5. Temyiz Nedenleri
Davalı vekili temyiz dilekçesinde, çekişmeli taşınmaz bölümünün müvekkile mirasen intikal ettiği ve uzun yıllardır müvekkili tarafından sınırları değişmeksizin kullanıldığını, teknik bilirkişilerin ölçümleri hatalı şekilde yaptığını, davacının çekişmeli taşınmazlar üzerinde zilyetliğinin olmadığını belirterek, kararın bozulmasını talep etmiştir.
6. Gerekçe
6.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil davasıdır.
6.2. İlgili Hukuk
6.2.1. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 6. maddesinde, "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür."
6.2.2. İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir (HMK m.187/1). Kanunda açık şekilde bir ayrım yapılmamasına rağmen, hukukumuzda deliller; kesin ve takdiri delil ayrımı esas alınarak incelenmektedir. Kesin delil terimi takdiri delil teriminin karşıtıdır. Takdiri deliller; tanık (HMK m. 240-265), bilirkişi (HMK m. 266-287), keşif (HMK m. 288-292), senet dışındaki belgeler (HMK m. 199) ve kanunda düzenlenmemiş (HMK m. 192) deliller olup; bu deliller, koşullarını ve hükümlerini kanunun tayin etmediği, hâkimi bağlamayan, hâkimin üzerinde serbestçe takdir hakkını kullanabildiği delillerdir. Kesin delil kavramı ise; şartlarını, hükümlerini ve sonuçlarını kanunun belirlediği ve bu şartların mevcut olması hâlinde hâkimin bağlı olduğu ve takdir yetkisine sahip olmadığı delillerdir. Kesin delile HMK'nın gerekçesinde yazdığı şekilde kanuni delil de denmektedir. İddia edilen vakıanın ispatı için kanunda kesin delil öngörülmüşse, hâkim başka delil inceleyemeyeceği gibi iddia edilen vakıa kesin delille ispatlandığı takdirde hâkim o vakıanın doğruluğunu kabul etmek ve uygun karar vermek zorundadır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İlamların ve resmi senetlerin ispat gücü" başlıklı 204/1 maddesinin "İlamlar ile düzenleme şeklindeki noter senetleri, sahteliği ispat olunmadıkça kesin delil sayılırlar" hükmüyle, mahkeme ilamlarının sahte olduğu ispat olununcaya kadar kesin delil oluşturacağı açıkça kabul edilmiştir. Kesin deliller; ikrar (HMK m. 188), senet (HMK m. 200 vd), yemin (HMK m. 225 vd) ve kesin hüküm (HMK m. 303 ve 204/1) olmak üzere dört tane olduğu hususu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 24.12.2014 tarihli ve 2014/17-1656 E., 2014/1099 K. sayılı kararında yaptığı tartışmada "....Bu bağlamda kesin delil ise, yanları ve hakimi bağlayan, bu tip delillerle kanıtlanan olayın hukuksal doğru olarak kabul edilmesi gereken delillerdir. Hakimin kesin delilleri takdir yetkisi yoktur. Bu biçimde ispatlanan hususu doğru kabul etmek zorundadır. Hukukumuzda kesin deliller sınırlı olup bunlar, ikrar, senet, yemin ve kesin hükümdür,..." şeklindeki gerekçeyle kabul edilmiştir.
6.2.3. Kesin hüküm adli gerçeği ifade eder. Kesin hükümle amaçlanan ise; aynı kişiler arasında, aynı dava konusu uyuşmazlık hakkında mahkemelerin sınırsız şekilde meşgul edilmesini engellemektir. Bu şekilde hem kişiler, hem de Devlet için hukuki güvenlik sağlamaktır.
6.2.4. HMK'nın 303. maddesine göre kesin hüküm hakkında; "1- Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir. 2- Bir hüküm, davada veya karşılık davada ileri sürülen taleplerden, sadece hükme bağlanmış olanlar hakkında kesin hüküm teşkil eder,..." şeklindeki düzenlemeyle, şekli anlamda kesinlik (yani o hükme karşı artık başvurulabilecek bir olağan kanun yolunun kalmaması ya da baştan beri hiç olmaması), maddi anlamda kesinliğin ön şartı olarak kabul edilmiştir. Maddenin devamında ise; bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesini, her iki davanın da taraflarının, dava sebeplerinin ve son olarak dava konularının aynı olması şeklinde belirlenen üç şarta bağlamıştır. Kesin hüküm, öncelikle hükmü veren mahkeme de dahil olmak üzere bütün mahkemeleri bağlar. Bir hüküm maddi anlamda kesinleştikten ve hangi tarafın ne yönde haklı olduğu tespiti yapıldıktan sonra artık tüm mahkemeler, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanılarak, aynı dava konusu hakkında verilmiş bulunan kesin hüküm ile bağlıdırlar. Bunun sonucunda; aynı dava yeniden incelenemeyeceği (kesin hüküm itirazı) gibi, aynı konuya ilişkin yeni dava, önceki davada verilmiş olan kesin hüküm ile bağlıdır (kesin delil). Nitekim, aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 24.12.2014 tarihli ve 2014/17-1656 E., 2014/1099 K. ve 04.12.2013 tarihli ve 2013/20-300 E., 2013/1629 K. sayılı kararları ile de benimsenmiştir.
6.2.5. Kesin hükmün kesin delil teşkil etmesi ise; yine başka bir olayda Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.06.2010 tarihli ve 2010/19-287 E., 2010/305 K. sayılı kararında tartışılmış ve anılan kararda "...Taraf ve maddi sebep birliği olan ilk davadaki, iki davanın da temelini oluşturan aynı hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığı yönündeki tespit kısmı, sonraki davada kesin delil oluşturur. Bu tespit, maddi olay bakımından kesinleşmiş olur. Bu hususun bir daha incelenmesi HUMK'un 237. madde hükmü karşısında olanaklı değildir (Aynı yönde Prof Dr. Baki Kuru age. c. V, s. 5067 vd; YHGK 19.06.2002 gün ve 2002/2-484 E., 2002/544 K. sayılı ilamı)" şeklinde gerekçeyle, bir davada verilmiş olan hüküm, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak ve aynı konuya ilişkin olarak açılan ikinci bir davada birinci davada kesin hükme bağlanmış olan talep (HMK m.303/2) hakkında, kesin delil teşkil edeceği açıklanmıştır. Kararın içeriğinde atıf yapılan kararla da "...aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak ve aynı hukuki ilişki hakkında açılan ikinci davanın konusu birinci davadakinden farklı olsa bile, birinci davada verilmiş olan kesin hüküm iki davanın da temelini oluşturan aynı hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığı hakkında ikinci davada kesin delil teşkil edeceği" açıklanmıştır.
6.2.6. Aynı taraflar arasında, aynı hukuki ilişkinin temelini oluşturan sebebe dayalı olarak açılan ve sonuçlanan "kesin hüküm nedeniyle oluşan kesin delilin" tarafları ve hâkimi bağladığı, artık kesin delil ile kanıtlanan olayların hukuksal açıdan doğru olarak kabul edilmesinin zorunlu olduğu, hâkimin kesin delilleri takdir yetkisinin bulunmadığı, bu şekilde ispatlanan hususu doğru kabul etmek zorunda olduğu" belirtilmiştir.
6.3. Değerlendirme
6.3.1. Bu açıklamalar ışığında, davacıya ait 61 parsel sayılı taşınmazın evvelinde 14 parsel olarak davalı ve kardeşine ait iken DSİ tarafından baraj inşaatı için toprak almak maksadıyla kamulaştırıldığı, sonrasında 1990’lı yıllarda Rasi Oktay isimli bir şahsa satıldığı, davacı ...'nın taşınmazı 1994 yılında Rasi isimli şahıstan tapulu olarak satın aldığı, davacının dayanmış olduğu 1998/681 Esas sayılı müdahalenin meni dosyasında davacının, dosyamız davacısı ..., davalının ise dosyamız davalısı ... olduğu, yapılan keşif neticesinde krokide belirtilen bölüme yönelik davalı ...'in müdahalesinin menine karar verildiği, davalının temyiz talebinde bulunduğu ancak 1. Hukuk Dairesi tarafından süresinde temyiz talebinde bulunulmaması nedeniyle temyiz talebinin reddedildiği ve mahkeme kararının bu şekilde kesinleştiği anlaşılmıştır.
6.3.2. Bozma öncesi yapılan yargılamada; keşifte taraflar arasında kesin delil oluşturacak olan müdahalenin meni dosyası incelenmemiş, buradaki kroki getirilip yerinde uygulanmamış, bu nedenle verilen bozma kararından sonra 3 kişilik fen bilirkişi kurulu katılımı ile yapılan keşifte 1998/681 Esaslı dosyadaki fen bilirkişisinin krokisi eldeki dava konusu taşınmaz ile çakıştırılmış, Düzce 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin kesinleşen 1998/681 E., 2000/228 K. sayılı kararının dava konusu taşınmaza ait olduğu ve bu kararın taraflar için kesin delil niteliğinde olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
6.4. Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın (IV-3) numaralı bendinde yer verilen Yerel Mahkeme kararının gerekçesinde belirtilen yasal ve hukuksal gerekçeye göre, yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
VI. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle; davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı 2.400,08 TL bakiye onama harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 07/03/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.