"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin kararın, davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine dair verilen karar, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı, 2 parsel sayılı taşınmazdaki 14 no.lu bağımsız bölümü satışa çıkardığını, alıcı olan ...n’ın kendisine kredi çıkmadığını belirttiğinden taşınmazı bu kişinin akrabası olan davalı ...' a satış suretiyle devrettiğini, davalı ...’in taşınmazı ipotek ettirip kredi çekerek satış bedelini ödeyeceğini, bu durumu banka yetkililerinin de bildiğini, buna rağmen kredi bedelinin alıcıya ödendiğini, kendisinin taşınmaz karşılığı para almadığını, taşınmazında kredi borcunun ödenmemesi nedeniyle satıldığını, bu sebeple devrin yolsuz olduğunu, tapu iptali ile adına tesciline olmadığı takdirde bedelinin ödenmesine karar verilmesini istemiş, yargılama sırasında taşınmazın el değiştirmesi nedeniyle davacı 6100 sayılı HMK’nın 125. maddesi uyarınca seçimlik hakkını davalıya karşı tazminat olarak kullanmıştır.
II. CEVAP
1. Davalı ..., şahsen tanımadığı davacıyla eniştesi aracılığı ile tanıştığını, davacı, eniştesi ve ...diye bir şahısın kredi çekemedikleri için taşınmaz adına devredilerek kredi çekmesini istediklerini, bu yöndeki ricalarını kabul ettiğini, 55.000,00 TL kredi çekerek bedeli davacıya verdiğini, krediyi ödemedikleri için banka tarafından taşınmazın satıldığını, olayda asıl mağdur olanın kendisi olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.
2. Davalı ... A.Ş, kredi karşılığında taşınmazı ipotek ettiğini, kredi bedelinin kredi çekene ödeneceğini, alım-satım akdinin tarafı olmadığından kendisine husumet yöneltilemeyeceğini ve zamanaşımı süresinin dolduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.
3. Davalı Girişim Varlık, temlik alacaklısı olduğunu, olaylarla ilgisi olmadığını, kendisine husumet yöneltilemeyeceğini ve zamanaşımı süresinin dolduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, davalı ...'ın, davacı, dava dışı ...n ve ...'ın nakit ihtiyacını karşılamak için davalı bankadan kredi kullandığı, davacının üzerine kayıtlı olan evi krediye teminat amacıyla rızası dahilinde davalı ...'a devrettiği, devrin sebebinin taraflarca bilindiği, davalı ... ve davalı bankanın herhangi bir sorumluluğunun olmadığı, davacının satış bedelini alamadıktan makul süre sonra dava açması gerektiği, kredi borcunun ödenemeyip ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatıldıktan sonra, dava konusu taşınmazın satış sürecinin uzaması amacıyla ihalenin feshi davası açmak için davalı ...'dan vekaletname alıp ihalenin feshi davası açtırdığı, bu davanın reddedilip 24.04.2014 tarihinde kesinleştiği, taşınmazın devir tarihinden yaklaşık 9 yıl sonra 14.05.2014 tarihinde, ihalenin feshi davasının ise kesinleşmesinden kısa bir süre iş bu davayı açmasının hayatın olağan akışına ters düştüğü gerekçesiyle tapu iptali ve tescil talebi yönünden karar verilmesine yer olmadığına, tazminat (bedel) talebinin ise reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesi kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
2. İstinaf Nedenleri
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle, kullanılan kredi konut kredisi olmasına rağmen mahkemece tüketici kredisi olarak değerlendirildiğini, konut kredisinde alıcı adına çıkan kredinin satıcıya ödenmesi gerektiği, bankanın bu yükümlülüğü yerine getirmediğini, aslı sunulmayan fotokopi belge esas alınarak tanık dinlenemeyeceğini, krediye dair belgelerin ilgili banka tarafından gönderilmesinden kaçınıldığını,bu durumun bedelin alıcıya ödendiğini kanıtı olduğunu, hükme esas alınan raporların yetersiz olduğunu, her ne kadar satıştan 9 yıl sonra dava açılması, alıcıya sonradan vekalet verilmesi, alıcının çektiği kredilere kefil olunması hayatın olağan akışına aykırı görülmüşse de taşınmazını devralabilmek için davalı ile iletişimi kesmediğini ileri sürerek kararın kaldırılmasını istemiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 24.11.2021 tarihli ve 2021/1247 E., 2021/1508 K. sayılı kararıyla; yolsuz tescil iddiasının ispat edilemediği gerekçesiyle tapu iptali ve tescil talebi yönünden karar verilmesine yer olmadığına, tazminat talebinin ise reddine karar verilmesinde isabetsizlik olmadığı anlaşıldığından davacı vekinin istinaf talebinin 6100 sayılı HMK'nın 353/1-b.1. maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesi kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle, kullanılan kredi konut kredisi olmasına rağmen mahkemece tüketici kredisi olarak değerlendirildiğini, konut kredisinde alıcı adına çıkan kredinin satıcıya ödenmesi gerektiğini, bankanın bu yükümlülüğü yerine getirmediğini, aslı sunulmayan fotokopi belge esas alınarak tanık dinlenemeyeceğini, krediye dair belgelerin ilgili banka tarafından gönderilmesinden kaçınıldığını, bu durumun bedelin alıcıya ödendiğini kanıtı olduğunu, hükme esas alınan raporların yetersiz olduğunu, her ne kadar satıştan 9 yıl sonra dava açılması, alıcıya sonradan vekalet verilmesi, alıcının çektiği kredilere kefil olunması hayatın olağan akışına aykırı görülmüşse de, taşınmazını devralabilmek için davalı ile iletişimi kesmediğini ileri sürerek, hükmün bozulmasını istemiştir.
3.Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, inançlı işlem ve hile hukuksal nedenlerine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. Hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hatada yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunu’nun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
3.2.2. Hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
3.3.3. Bilindiği üzere; inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir.
Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.
Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar. Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.
Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.
İnanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir. (818 s. Borçlar Kanunu 818 s. Borçlar Kanununun (BK). m.; 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 97. m.) Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de TBK'nin 26 ve 27. maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır.
Uygulamada mesele, 05.02.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir. İçtihadı Birleştirme kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların veya inanılanın imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme kararının kapsamının genişletilmesi, hemde taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.
05.02.1947 tarihli 20/6 sayılı İnançları Birleştirme kararı uyarınca, inançlı işleme dayalı iddianın, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği kuşkusuzdur. Şayet, ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Şayet, delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu da şüphesizdir.
3.3. Değerlendirme
3.3.1. Dosya içeriği ve toplanan delilerden; davacının çekişme konusu 2 parsel sayılı taşınmazdaki 14 no.lu bağımsız bölümü 12.10.2005 tarihinde satış suretiyle davalı ...’e temlik ettiği, davalı ...’in de taşınmazı teminat göstermek suretiyle 17.10.2005 tarihinde davalı ...’dan kredi kullandığı, aynı gün taşınmaz üzerinde ipotek tesis edildiği, anılan krediye davacının da kefil olduğu, kredi taksitlerinin ödenmemesi üzerine bankaca hem asıl borçlu hem kefillere karşı Ereğli 1. İcra Müdürlüğünün 2007/4875 sayılı icra dosyası ile ilamsız takip başlatıldığı, davalı ... ile davalı Girişim Varlık arasında 2008 yılında yapılan alacağın temliki sözleşmesi ile davalı Girişim Varlık’ın temlik alacaklısı haline geldiği, ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile başlattığı takipte alacağına mahsuben taşınmazı cebri icra yolu ile devraldığı ve taşınmazı 29.04.2015 tarihinde dava dışı Fidan Aksoy’a satış suretiyle devrettiği, yargılama sırasında taşınmazın el değiştirmesi nedeniyle davacının 6100 sayılı HMK’nın 125. maddesi uyarınca seçimlik hakkını davalıya karşı tazminat olarak kullandığı anlaşılmaktadır.
3.3.2. Her ne kadar İlk Derece Mahkemesince davanın hukuki sebebi yolsuz tescil nedeniyle hukuki işlemin geçersizliği olarak nitelenmiş ise de; iddianın ileri sürülüş biçimi, taraf anlatımları ve dosya kapsamı itibariyle dava, inançlı işlem ve hile hukuksal nedenlerine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
3.3.3. Davacı, inançlı işleme ilişkin yazılı delil ya da delil başlangıcı sunmadığı gibi dava dilekçesinde yemin deliline de dayanmadığı gözetildiğinde, davacının iddiasını ispat edemediği açıktır.
3.3.4. Davacının hile iddiası yönünden ise, taşınmazın 12.10.2005 tarihinde davalı ...’e temlik edildiği, davanın 14.05.2014 tarihinde açıldığı, dinlenen tanık beyanlarından da davacının hileye düşürüldüğünü satıştan birkaç ay sonra öğrendiği ancak öğrenme tarihinden itibaren bir yıl içerisinde sözleşmeden dönme iradesini karşı tarafa ilettiğine ilişkin delil bulunmadığı anlaşılmakla; davanın TBK'nın 39. maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı görülmektedir.
3.3.5. Hal böyle olunca, davanın bu gerekçeyle reddine karar verilmesi gerekirken sonucu itibariyle doğru olduğundan, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinin değiştirilmesi suretiyle hükmün onanması gerekmiştir.
VI. SONUÇ
Açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddine, re'sen yapılan inceleme sonucu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 373/1. maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, (V/3.3) numaralı paragrafta belirtilen gerekçelerle İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesi değiştirilmek suretiyle 6100 sayılı HMK’nin 370/2. maddesi uyarınca DÜZELTİLEREK ONANMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 23/03/2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.