"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 2. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE
MAHKEMESİ : İSTANBUL 15. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL - GAİPLİK
Taraflar arasında görülen gaiplik-tapu iptali ve tescil istekli dava sonunda İstanbul 15. Asliye Hukuk Mahkemesinin 19/01/2021 tarihli ve 2019/153 Esas, 2021/5 Karar sayılı kararı ile davanın kabulüne dair verilen kararın davalı kayyım vekili tarafından istinafı üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 09/11/2021 tarihli ve 2021/623 Esas, 2021/1675 Karar sayılı kararı ile istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin olarak verilen karar yasal süre içerisinde davalı kayyım vekili tarafından temyiz edilmiş olmakla; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı, 2458 ada 10 parsel sayılı 30,60 m2 yüzölçümlü “Kazasker Bursalızade Mustafa Efendi Mülhakatından Lütfü Efendi Vakfından” arsa vasıflı taşınmazın ½ hissesinin ..., ½ hissesinin ...adlarına 13 Eylül 1328 tarih sayfa 1, sıra 1468 no.lu kayda istinaden 28/07/1958 tarihli kadastro tespiti ile kayıtlı olduğunu, Fatih 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2003/716 Esas, 2003/907 Karar sayılı ilamı ile bu kişilere İstanbul Defterdarının kayyım olarak tayin edildiğini, taşınmazın uzun zamandan beri sahipsiz kaldığını, taşınmaz maliklerinin gaip olduğunu, 5737 Sayılı Vakıflar Kanunu’nun 17. maddesine göre taşınmazın Vakfına dönmesi gerektiğini ileri sürerek, gaiplik kararı verilmek suretiyle; dava konusu 2458 ada 10 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile Kazasker Bursalızade Mustafa Efendi Mülhakatından Lütfü Efendi Vakfı adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı, gaye ve maksadı zail olan vakfın, vakıf olma özelliğini kaybedeceğini, fiili durumun keşfen belirlenmesi gerektiğini, gaye zail olmuş ise taşınmazın mülkiyetinin vakfedene değil, Hazineye ait olacağını, taşınmazın kaydında vakıf olarak görünmesinin bir önemi olmayacağını, kayyımın yasal hasım olması nedeniyle vekalet ücreti ve yargılama giderlerinden sorumlu tutulamayacağını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Dava konusu taşınmazın kayıt malikleri ile ilgili yapılan araştırmada kim olduklarının ve mirasçılarının saptanamadığı, gaip kişilerden olmaları nedeniyle kayyım atandığı, eldeki davada kayıt malikleri ile ilgili olarak iki kez gaiplik ilanı yapıldığı halde herhangi bir başvuru yapılmadığı, dava konusu taşınmazın vakıf taşınmazı olup, Bursalızade Mustafa Efendi Mülhakatından Lütfü Efendi Vakfından icareli olduğunun anlaşıldığı, çekişmeli taşınmazın 5737 Sayılı Vakıflar Kanunu'nun 17. maddesi gereği mahlulen vakfına intikal etmesi gerektiği, davacı yararına tescil koşullarının oluştuğu gerekçesiyle, davanın kabulü ile gaiplik kararı verilmek suretiyle Vakfı adına tescile karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı kayyım vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2.İstinaf Nedenleri
Vakıf türünün araştırılmadığını, vakfiyesinin getirtilmediğini, vakfın icareli veya mukataalı olup olmadığının araştırılması gerektiğini, gaye ve maksadın zail olması halinde vakıf niteliğini kaybedeceğini, fiili durumun keşifle belirlenmesi gerektiğini, dava konusu taşınmazın 5737 sayılı Yasa'nın 17. maddesine göre davacı adına tescil edilebilmesi için kayıt malikinin mirasçılarının bulunmaması gerektiğini belirterek ve re’sen sebeplerle kararın kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 09/11/2021 tarihli ve 2021/623 Esas, 2021/1675 Karar sayılı kararıyla; taşınmazın mutasarrıfı olan kayıt malikleri hakkında gerekli araştırma ve ilanların yapıldığı, taşınmazın öncesinin vakıf malı olup, vakıf icareli olan dava konusu taşınmazın mutasarrıfı olan maliklerin gaip olduğu nazara alındığında 5737 Sayılı Kanun’un 17. maddesinin şartlarının gerçekleştiği anlaşılmakla, yazılı şekilde karar verilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı gerekçesiyle, HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davalı Kayyım vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı kayyım vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
İstinaf itirazlarının cevapsız bırakıldığını, davanın kabulünün usul ve yasaya aykırı olduğunu, TMK’nın 588. maddesine göre gaibin mirasının Devlete geçeceğini, bu nedenle Vakıflar Kanunu’nun 17. maddesinin uygulama yeri bulunmadığını, istinaf dilekçesinde açıklanan sebeplerle İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesi gerektiğini belirterek, kararın bozulmasını istemiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, 5737 Sayılı Vakıflar Kanunu’nun 17. maddesi uyarınca gaiplik kararı verilmek suretiyle tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
Bilindiği üzere; Vakıf Hukukumuzda, İcareteynli ve mukataalı vakıfların kuru mülkiyeti (rekabesi) vakfa, kullanma (tasarruf) hakkı ise mutasarrıfa ait bulunmakta, mutasarrıfın ölmesi üzerine bu hakkı mirasçılarına intikal etmekteydi. Mutasarrıfın mirasçısının bulunmaması halinde ise vakıf mal mahlulen vakfına dönmekteydi. Ne var ki, Medeni Kanun'un kabulünden sonra aynı taşınmaz üzerinde kuru mülkiyet (rekabe) hakkı ile mirasçılara kalan, nesilden nesile geçen tasarruf hakkı gibi iki hakkın varlığı getirilen yeni mülkiyet kuralları ile bağdaşır görülmemiş, vaki vakıf hukukumuzu yeniden düzenleme, Medeni Kanun'un kabul ettiği mülkiyet rejimine uyarlama zorunluluğu doğmuştur. Bu amaçla 2762 sayılı Vakıflar Yasası 5.6.l935 tarihinde kabul edilmiş, 13.6.1935 tarihinde yayınlanmış, 6 ay sonra 13.12.1935 tarihinde yürürlüğe konulmuştur. Söz konusu Kanun ile vakıf taşınmazların icareteyn ve mukataya bağlanması yasaklanmış, daha önce kurulmuş bu tür vakıfların tasfiyesi yoluna gidilmiştir. Söz konusu Yasa'nın özellikle 27, 29 ve 30 maddelerinde özetle (.. mukataalı toprakların ve icareteynli taşınmazların mülkiyetinin yirmi misli bir taviz karşılığında mutasarrıfına geçirileceği, on yıl içerisinde taviz vermek yoluyla icareteyn veya mukataa kayıtları terkin edilmemiş olanların mülkiyetinin ise on yıl sonunda kendiliğinden mutasarrıfına geçeceği ve vakfın hakkının ivaza dönüşeceği) hükme bağlanmıştır. Görülen lüzum üzerine 13.6.1945 tarihli ve 4755 sayılı Yasa ile bu süre 13.12.1955 tarihine kadar on yıl daha
uzatılmıştır. Anılan bu vakıf yasalarının hükümlerine göre taviz bedeli ödendikten veya taviz bedeli ödenmese dahi öngörülen yirmi yıllık süre geçtikten sonra vakıf taşınmazların tam mülkiyeti mutasarrıfa geçmiş, diğer bir söyleyişle vakıf taşınmaz özel mülk, mutasarrıf malik olmuştur. Mutasarrıf iken malik olan kişilerin mirasçı bırakmadan ölmeleri üzerine taşınmazları 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 501. (eski 448.md.) maddesi uyarınca son mirasçı sıfatıyla Hazineye kalmıştır. Ancak, Yasa Koyucu öncesi vakıf olan taşınmazların vakfına (aslına) dönmesini daha uygun görmüş, bazı ayrıcalıklar dışında, Hazineye intikal yolunu kapatmak istemiştir. İşte bu nedenle 22.9.1983 tarihli ve 2888 sayılı Yasa'nın 2. maddesiyle 2762 sayılı Yasa'nın 29. maddesini değiştirip ayrıca ikinci bir fıkra ekleyerek 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 501. maddesinin Hazinenin mirasçı olacağı yönündeki genel hükmünden ayrılmış " mülkiyeti mutasarrıfa geçmiş olan taşınmazlarda maliklerin bu Yasa'nın yürürlük tarihine kadar ölmeleri üzerine son mirasçı sıfatıyla Hazineye intikal edipte bu husus tapu kaydına bağlanmış bulunanlar ayrık bırakılarak işlenmemiş olan taşınmazların mahlulen vakfına rücu edeceği " kuralını getirmiştir. Yukarıda belirtilen Yasa hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, 2888 sayılı Yasa'nın yürürlük tarihi 24.9.1983 tarihinden sonra aslı vakıf olan taşınmazların Hazineye geçmesine yasal olanağın kalmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Öte yandan, daha önce Hazine üzerine oluşan tapu kayıtlarının iptal edilememesi için de; taşınmazın önce mutasarrıfına geçip özel mülk haline gelmesi, mal sahibinin mirasçı bırakmadan ölmesi ve 2888 sayılı Yasa'nın yürürlüğünden önce tapuda Hazine üzerine yazılması gibi üç koşulun gerçekleşmesi gerekmektedir. Vakıflar Yasası'nın tasfiye hükümlerinin işlemesinden önce vakıf malın kuru mülkiyetinin mutasarrıfa geçtiğinden, mutasarrıfın tam malik sıfatını kazandığından söz edilemez. Anılan Yasa'nın 29. maddesinde açıklanan koşullar gerçekleşmeden, mirasçı bırakmaksızın ölen kişi malik olamayacağı gibi tasarruf hakkı dahi sona ereceğinden taşınmazın mülkiyetinin Hazineye geçtiği ileri sürülemez. Aynı şekilde mutasarrıfı kaçak ve yitik kişi durumuna düşen taşınmazların mülkiyetinin de metruken vakfına dönmesi asıl olup hiçbir surette Hazineye geçmesine yasal olanak yoktur.
Hemen belirtilmelidir ki; bütün bu yasal düzenlemeleri içeren 2762 Sayılı Vakıflar Kanunu 27.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5737 Sayılı Yasa'nın 80. maddesi ile iptal edilmiş ve yeni 5737 Sayılı Yasa'nın 17.maddesi ile “ Tasarruf edenlerin veya maliklerin mirasçı bırakmadan ölümleri, kaybolmaları, terk ve mübadil gibi durumlara düşmeleri halinde icareteynli ve mukataalı taşınmaz malların mülkiyeti vakfı adına tescil edilir.” düzenlemesine yer verilmek suretiyle taşınmazların Hazineye intikal yolunu kapatmış bulunmaktadır. Esasen, anılan bu hükmün kamu düzeniyle ilgili kazanılmış hakları bertaraf etmeyeceği tartışmasız olup, çekişmelerde bu hususun gözardı edilemeyeceği de kuşkusuzdur.
3.3. Değerlendirme
(III) ve (IV.3.) numaralı paragraflardaki gerekçeler yerinde bulunmakla; dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur.
VI. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle, davalı kayyım vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 11.933,71 TL onama harcının davalıdan alınmasına, 16/03/2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.