"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL - ALACAK
Taraflar arasındaki tapu iptali-tescil, alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın reddi kararına karşı davacı tarafından yapılan istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesince verilen başvurunun esastan reddine ilişkin karar, süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmekle; duruşma günü olarak saptanan 08/02/2022 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Avukat ... ile temyiz edilen davalı ... vekili Avukat ... geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalı ... ... gelmedi. Yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
I. DAVA
Davacı, dava konusu 12 numaralı bağımsız bölümünü satması için davalı ... ...′e vekaletname verdiğini ancak vekilin taşınmazı bilgisi dışında diğer davalı ...′a devrettiğini, kendisine bir ödeme de yapılmadığını, vekalet yetkisinin kötüye kullanıldığını ileri sürerek, tapu iptali-tescile, aksi takdirde taşınmaz bedelinin davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalılar, taşınmazın temlikinin geçerli olduğunu, vekalet yetkisi çerçevesinde hareket edildiğini, bedelin de ödendiğini belirtip, davanın reddini savunmuşlardır.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 26/04/2019 tarihli ve 2016/527 Esas, 2019/338 Karar sayılı kararıyla; ileri sürülen iddiaların kanıtlanamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
2. İstinaf Nedenleri
Davacı taraf, davada ileri sürdüğü iddialarını tekrarlayarak İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 24/11/2020 tarihli ve 2020/44 Esas, 2020/1253 Karar sayılı kararında; tapu iptal ve tescil davalarının kayıt malikine karşı açılabileceği, eldeki davada davalı sıfatıyla yer alan kişiler kayıt maliki olmadığından tapu iptal ve tescil davasının dinlenme olanağının bulunmadığı, bedele yönelik terditli talep yönünden ise vekalet görevinin kötüye kullanıldığının davacı tarafından kanıtlanamadığı gerekçe gösterilerek, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
2. Temyiz nedenleri
Davacı taraf, davada ileri sürdüğü iddialarını tekrarlayarak Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasını istemiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil, olmazsa alacak isteğine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
Bilindiği üzere, Türk Borçlar Kanunu'nun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nda (TBK) sadakat ve özen borcu vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 sayılı Borçlar Kanunu′nun 390. maddesi) aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nın 504/1). Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil, değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu′nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması TMK'nın 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu Yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (re'sen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötüniyeti teşvik etmek, en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötüniyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Diğer taraftan, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 125/1. maddesinde, "Davanın açılmasından sonra, davalı taraf, dava konusunu üçüncü bir kişiye devrederse, davacı aşağıdaki yetkilerden birini kullanabilir:
a) İsterse, devreden tarafla olan davasından vazgeçerek, dava konusunu devralmış olan kişiye karşı davaya devam eder. Bu takdirde davacı davayı kazanırsa, dava konusunu devreden ve devralan yargılama giderlerinden müteselsilen sorumlu olur.
b) İsterse, davasını devreden taraf hakkında tazminat davasına dönüştürür." düzenlemesine yer verilmiştir.
3.3. Değerlendirme
Getirtilen kayıtlardan, dava konusu 12 no.lu bağımsız bölümün davacı adına kayıtlı iken vekil kıldığı davalı ... tarafından 29.11.2016 tarihinde diğer davalı ...′a satış yoluyla temlik edildiği; taşınmazın dava açıldıktan sonra da 19.12.2016 tarihinde davalı ... tarafından dava dışı ... ...′na kayden satıldığı anlaşılmaktadır.
Yukarıda açıklanan HMK′nın 125/1. maddesindeki yasal düzenleme kendiliğinden (re'sen) gözetilmesi zorunlu bir usul kuralı olup, Mahkemece davacı tarafa seçimlik hakkı hatırlatılarak davayı ne şekilde sürdüreceğinin sorulması ve sonucuna göre işlem yapılması gerektiği kuşkusuzdur.
Somut olayda, dava konusu taşınmaz dava açıldıktan sonra davalı ... tarafından dava dışı ... ...′na temlik edilmiş olduğu halde, 6100 sayılı HMK'nın 125/1. maddesi göz ardı edilerek gerekli usuli işlemler yerine getirilmeden işin esası hakkında bir karar verilmesi doğru değildir.
VI. SONUÇ
Açıklanan nedenden ötürü davacı tarafın yerinde görülen temyiz itirazının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371/1. maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesi kararının ortadan kaldırılmasına, İlk Derece Mahkemesi kararının HMK'nın 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, aynı Kanun′un 373/1. maddesi uyarınca dosyanın kararı veren Büyükçekmece 5. Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine, gönderilmesine; 20/11/2021 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca gelen temyiz eden davacı vekili için 3.815,00 TL duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilen davalılardan tahsiline; alınan peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine; 08/02/2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.