"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 2. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ-TESCİL-TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen tapu iptali- tescil ve tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davacılar ... ve ... yönünden davanın reddine, kısıtlı davacı ... yönünden ise davanın kısmen kabulüne dair verilen kararın taraf vekillerinin istinaf talebi üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin olarak verilen karar, taraf vekillerince yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan 18.01.2022 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacılar vekili Avukat ... ile diğer temyiz eden davalı vekili Avukat ...... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar ..., ... ve ... (davacılardan ... kendi adına asaleten, diğer davacı ... adına vasi sıfatı ile); mirasbırakanlarından kalan taşınmazlarla ilgili intikal işlemlerinin yapılması amacıyla bir kısım davacıların murisi ... ve kısıtlı davacı ...’nın dava dışı ... ...’ya vekaletname verdiklerini, ancak vekil tarafından vekalet görevi kötüye kullanılarak bilgi ve rızaları dışında, dava konusu 151, 3517, 3798, 3327, 3337, 437, 3486 ve 2753 parsel ile 135 ada 7 parsel sayılı taşınmazlarda intikal eden payların ve ayrıca davacı kısıtlı ...’nın tamamına malik olduğu 2757, 3560, 3485, 3307, 418, 1155, 3108 ve 3109 parsel sayılı taşınmazların kardeşleri olan davalı ...’e satış suretiyle temlik edildiğini, çekişmeli 3798, 3486 ve 3485 parsellerin daha sonra davalı ... tarafından dava dışı üçüncü kişilere devredildiğini, ayrıca mirasbırakanlarından kalan ... plakalı ... ve ... plaka sayılı otomobilin de davalı ... adına tescil edildiğini, kısıtlı davacı ...’nın vekaletname ve akit tarihlerinde fiil ehliyetini haiz olmadığını ileri sürerek halen davalı adına olan taşınmazlar yönünden tapu kayıtlarının iptali ile payları oranında adlarına tescilini, üçüncü kişilere devredilen 3798, 3486 ve 3485 parsel sayılı taşınmazlar yönünden tazminata karar verilmesini, ayrıca ... plaka sayılı ... ve ... plaka sayılı otomobil yönünden de bedellerinin davalıdan tahsilini istemişlerdir.
II. CEVAP
Davalı, iddiaların doğru olmadığını, kısıtlı ...’nın akit tarihinde akli dengesinin yerinde olduğunu, davacıların iradesi doğrultusunda işlem yapıldığını, dava konusu taşınmazları bedelini ödeyerek satın aldığını, satış bedellerinin ödendiğine ve davacıların başka hak ve alacaklarının olmadığına dair bir kısım davacıların murisi ...’ten ve kısıtlı ...’dan 15.03.2001 ve 08.05.2001 tarihli taahhütname aldığını, davacıların devir tarihinden 15 yıl sonra kötüniyetli olarak dava açıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesince, davacılar ... ve ... yönünden; 15.03.2001 ve 08.05.2001 tarihli taahhütnameler ile çekişmeli taşınmazların bedeli karşılığında satıldığı ve hiç bir alacağın kalmadığına ilişkin davacıların murisi ...’in davalıyı ibra ettiği, dinlenen tanıkların da bu yönde beyanda bulundukları, dava konusu ... plakalı ... ve ... plakalı otomobil yönünden ise anılan davacıların murisi ...’in araçlardaki payını bizzat 3. kişiye sattığı gerekçesiyle davacılar ... ve ... yönünden davanın tümden reddine; diğer davacı kısıtlı ... yönünden ise, vekaletname ve akit tarihlerinde kısıtlının fiil ehliyetini haiz olmadığının Adli Tıp Kurumu Genel Kurulunun raporu ile saptandığı gerekçesiyle halen davalı adına kayıtlı bulunun taşınmazlar yönünden tapu iptali ve tescile, 3. kişilere devredilen 3798, 3486 ve 3485 parsel sayılı taşınmazlar yönünden tazminat isteğinin kabulüne, dava tarihinden önce 3. kişiye devredilen 3517 ve 3337 parsel sayılı taşınmazlar yönünden iptal- tescil isteğinin dinlenemeyeceği, tazminat isteği de bulunmadığından anılan taşınmazlar yönünden davanın reddine, dava konusu ... plakalı traktörün kısıtlı ...’ya vekaleten davalı ... tarafından 3. kişiye satıldığı, vekaletname tarihinde kısıtlının ehliyetsiz olduğu, satış bedelinin vekil ... tarafından alındığı gerekçesiyle ... yönünden tazminat isteğinin kabulüne, ... plakalı otomobilin ise davacı ... tarafından bizzat 3. kişiye satıldığı gerekçesiyle otomobil yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili ve davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2.İstinaf Nedenleri
Davacılar vekili, kısıtlı davacı ... yönünden kabulle sonuçlanan kısımlar yönünden bir itirazlarının bulunmadığını, ancak dava konusu 3517 ve 3337 parsel yönünden tazminat isteği bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddinin doğru olmadığını, anılan taşınmazların muvazaalı olarak dava dışı 3. kişiye devredildiğini ve hala davalının kullanımında olduğunu, ... plakalı otomobil yönünden de davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini, satış bedelinin 3. kişi tarafından davalı ...’e ödendiğini, davacılar ... ve ... yönünden de davanın tümden reddinin doğru olmadığını, davalının satış bedellerini murisleri ...’e ödediğini ispatlayamadığını, yıllarca kendilerini oyaladığını belirterek, İlk Derece Mahkemesi hükmünün kaldırılmasını istemiştir.
Davalı vekili, temlik tarihinden 15 yıl sonra açılan davada hak düşürücü ve zamanaşımı sürelerinin geçtiğini, davacı ...’nın ehliyetli olduğunu, Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulunun raporunda kısıtlı ...’nın ehliyetli olduğu belirtildiği halde yerel mahkemece Adli Tıp Kurumu Genel Kurulunun raporunu esas almasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, davacı ... yönünden de davanın tümden reddedilmesi gerektiğini, ayrıca harç, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin yanlış hesaplandığını belirterek, İlk Derece Mahkemesi hükmünün kaldırılmasını istemiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 01.12.2020 tarihli ve 2020/430 E., 2020/1381 K. sayılı kararıyla; davacılar ... ve ... yönünden, 15.03.2001 ve 08.05.2001 tarihli taahhütnameler ile çekişmeli taşınmazların satış bedellerinin ödendiği konusunda anılan davacıların murisi ...’in davalı ...’i ibra ettiği, satışın iradi olduğu, tazminat talep edilen ... ve ... araçlar yönünden de davanın reddinin doğru olduğu kaldı ki talep edilen miktara göre verilen kararın kesin nitelikte olduğu; kısıtlı davacı ... yönünden ise; Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu’nun raporuyla kısıtlının vekaletname ve akit tarihinlerinde fiil ehliyetini haiz olmadığının saptandığı, halen davalı adına kayıtlı bulunun taşınmazlar ve 3. kişilere devredilen 3798, 3486 ve 3485 parsel sayılı taşınmazlar yönünden davanın kabulünün doğru olduğu, dava tarihinden önce dava dışı 3. kişiye devredilen 3517 ve 3337 parsel sayılı taşınmazlar yönünden ise iptal-tescil isteğinin kayıt malikine yöneltilebileceği, dava dilekçesinde tazminat isteği de bulunmadığı, ... plakalı araçtaki payının kısıtlı ... tarafından bizzat dava dışı 3. kişiye satıldığı, her ne kadar davacı ...’nın devir tarihinde ehliyetsiz olduğu anlaşılmakta ise de hissesine düşen bedelin davalı ... tarafından tahsil edildiğinin ispatlanamadığı, ... plakalı araç yönünden ise kısıtlıya vekaleten payının davalı ... tarafından dava dışı 3. kişiye satıldığı, davalı vekilin satış bedelini ödediğine ilişkin delil sunamadığı, kabul ve reddedilen miktarlara göre karar tarihi itibariyle hüküm altına alınan vekâlet ücretlerinde, harç ve yargılama giderlerinde de isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle taraf vekillerinin istinaf başvurularının 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1.b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili ve davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davacılar vekili, kısıtlı davacı ... yönünden kabulle sonuçlanan kısımlar yönünden bir itirazlarının bulunmadığını, ancak dava konusu 3517 ve 3337 parsel yönünden ise tazminat isteği bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddinin doğru olmadığını, anılan taşınmazların davalı tarafından muvazaalı olarak dava dışı 3. kişiye devredildiğini ve hala davalının kullanımında olduğunu, ... plakalı otomobil yönünden satış bedelinin 3. kişi tarafından davalı ...’e ödendiğini bu nedenle bu araç yönünden de davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini, davacılar ... ve ... yönünden ise, davalının satış bedellerini murisleri ...’e ödediğini ispatlayamadığını, yıllarca kendilerini oyaladığını, vekalet görevinin kötüye kullanıldığını belirterek, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasını istemiştir.
Davalı vekili, temlik tarihinden 15 yıl sonra açılan davada hak düşürücü ve zamanaşımı sürelerinin geçtiğini, davacı ...’nın akit ve vekaletname tarihlerinde ehliyetli olduğunu, kısıtlı ...’nın 2016 yılırda vesayet altına alındığını, Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulunun raporunda kısıtlı ...’nın ehliyetli olduğu belirtildiği halde yerel mahkemece raporlar arasında çelişki bulunduğu gerekçesiyle Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan rapor alınarak sonuca gidilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, imzalanan taahhütnameler gereğince satış bedellerini davacı ...’ya ödediğinin açık olduğunu, davanın tümden reddedilmesi gerektiğini belirterek, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasını istemiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, ehliyetsizlik ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenlerine dayalı tapu iptali-tescil ve tazminat isteğine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. Maddesi, şahsın hak elde edebilmesini, borç (yükümlülük) altına girebilmesini, fiil ehliyetine bağlanmış, 10. maddesi de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, TMK'nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.6.1941 tarihli ve 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar.
3.2.2. Öte yandan bilindiği üzere, Borçlar Kanunu'nun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanunu'nun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
3.3. Değerlendirme
Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın (IV./3.) nolu bendinde yer verilen Bölge Adliye Mahkemesi kararının gerekçesine ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
VI. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin ve davalı vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, 20/11/2021 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden taraf vekilleri için 3.815.00 TL duruşma vekâlet ücretinin karşılıklı olarak alınıp birbirlerine verilmesine, aşağıda yazılı 26,30 TL bakiye onama harcının temyiz eden davacılardan, 58.187,88 TL bakiye onama harcının da temyiz eden davalıdan alınmasına, 18/01/2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.