"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 12. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen dava tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı vekili, Kadastro tespiti sırasında 134 ada 20 parselin 1/2 payının davacının miras bırakan babası ..., 1/2 payının ise davalıların miras bırakanı olan ... adına, dava konusu 19 parselin tamamının ise yine davalıların murisi ... adına tespit ve tescil edildiğini, ancak ...'in 20 parseldeki payı ile 19 parselini Azdavay Noterliği'nin 23.10.1968 tarih ve 1171 yevmiye numaralı zilyetliğin devri senedi, 28.12.1987 tarihli zilyetliğin devri ve hibe senedi ve 16.06.1975 tarihli mukavele senediyle davacı ve miras bırakan babası ...'e devrettiğini, o tarihten sonra her iki taşınmazın tamamına davacı ve murisi zilyet olduğu halde, kadastroda hatalı olarak davalıların murisi paydaş ve malik kılınacak şekilde tespit ve tescil yapıldığını açıklayarak, 134 ada 19 ve 20 parsellerin keşifte gösterilecek bölümlerine ait tapu kaydının iptali ile ...'in tek mirasçısı olan davacı adına tesciline karar verilmesini istemiş, yargılama sırasında, keşif sonrası teknik bilirkişi raporları dosya arasına alındıktan sonra, harcını da tamamladığı 13.07.2016 tarihli ıslah dilekçesinde, yaşlı olan müvekkilinin krokiden anlayamadığını, keşifte 134 ada 20 parselin tamamının dava konusu olduğunun anlaşıldığını açıklayarak, 134 ada 20 parselin tamamı ile 134 ada 19 parselin bilirkişinin krokisinde (A) harfi ile gösterilen 139,64 m² kısmına ait tapu kaydının iptal edilerek, davacı adına tesciline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Davalı ..., miras bırakan babası ...'in 20 parselde bulunan evdeki hissesinin yarısını, yani iki odanın bir odasını 23.10.1968 tarihli noter senedi ile sattığını, arsa ve evin altındaki ahırın müşterek olduğunu, babası adına evin bir odasında köylerinden ...'in 7 yıl, daha sonrasında ise evi yanan ...'in ölene kadar oturduğunu, 19 parselin ise dedesine ait olup, diğer mirasçılarla yapılan paylaşım neticesi babasına kaldığını, ölünceye kadar taşınmaza zilyet olup, ölümünden sonra da kendilerine kaldığını, taşınmazın 16.06.1975 tarihli senet ile takas edilen taşınmaz olmadığından anılan senedin hükümsüz bulunduğunu açıklayarak, davanın reddini savunmuştur.
Davalı ..., kimlik tespitinin yapıldığı 16.09.2015 tarihli dilekçesinde, davacının haklı şekilde dava açtığını belirtmiştir.
Kadastro sonucunda, 134 ada 19 parsel sayılı taşınmaz 18.02.2008 tarihinde Başakçay Köyü Tüzel Kişiliği adına 213,37 metrekare yüzölçümlü olarak arsa niteliğinde tespit edilmiş, tespite ...'in itiraz etmesi üzerine, kadastro komisyonu tarafından yapılan değerlendirme sonucu, 03.06.2008 tarihinde itiraz kabul edilerek, anılan taşınmaz ... oğlu ...'in malı olup, 20 yılı aşkın bir zamandan beri nizasız ve fasılasız malik sıfatı ile zilyet olduğu, ...'in 04.08.2007 tarihinde dul olarak öldüğü ve geride mirasçı olarak çocukları ..., ... ..., ... ..., ... ... ve ... ...'in kaldığı açıklanarak, bu kişiler adına iştiraken malik olarak tespit ve tescil edilmiş edilmiş; 134 ada 20 parsel ise 20 yılı aşkın süre ile ...'in zilyetliğinde bulunduğu açıklanarak, 18.02.2008 tarihinde ... adına 5.010,61 metrekare yüzölçümlü tespit edilmiş, yine ...'in itirazı üzerine komisyonun yaptığı inceleme sonucu 03.06.2008 tarihinde, itiraz kabul edilerek 20 parsel ... oğlu ... ile ... oğlu ...'in malı olduğu, onların zilyetliğinden bulunduğu, ...'in ölümü ile taşınmazın mirasçılarına intikal ettiği belirtilerek, 1/2 payının ... 1/2 payının ise ... mirasçıları adına elbirliği halinde tespitine karar verilmiş anılan taşınmazla ilgili dava dışı ... oğlu ... tarafından Azdavay Kadastro Mahkemesinde açılan tespite itiraz davasında davacının feragat etmesi üzerine, Azdavay Kadastro Mahkemesi'nin 13.05.2009 tarih 20018/118 esas, 2009/22 sayılı kararı ile 134 ada 20 parselin tespit gibi tesciline karar verilmiş, anılan karar temyiz edilmeksizn kesinleşerek taşınmazın 1/2 payı ..., 1/2 payı ise davalı mirasçılar adına elbirliği halinde tapuya tescil edilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince; kök muris ......'ten iki evladı ... ve ...'e 1/2'şer hisse ile miras olarak kaldığı, sonrasında da ... ve ...'in ölümüyle ...'in çocukları ve ...'in torunu ...'in tereke malı olarak bu zilyetliği devam ettirdiği, dava konusu yerlerde tüm mirasçıların bir araya gelerek herhangi bir taksim yapmadıklarının, sunulan zilyetlik devir senetlerinden evin olduğu 19 parselde ... oğlu ...'in ve ... oğlu ... ...'in bu parsel üzerindeki haklarını ... oğlu ...'e devrettiklerinin, aynı şekilde 20 parselde de ... oğlu ...'in 1975 tarihli senet ile buradaki miras hakkını başka bir arazi ile takas yoluyla ... oğlu ...'e devrettiğinin anlaşıldığı, bundan dolayı dava konusu yerlerin ...çocukları ... ve ...'in 1/2'şer payları olduğu , gerekçesiyle davacının davasının kısmen kabul, kısmen reddine, 134 ada 19 parsele ait tapu kaydının iptali ile 28.03.2016 havale tarihli fen bilirkişi raporunda (A) harfi ile gösterilen kısmın çıkartılıp, ayrı bir parsel numarası verilerek, 1/2'si ...'in kabul edilerek, davacı ...'in Azdavay Sulh Hukuk Mahkemesinin 2017/144 esas sayılı veraset ilamındaki payı oranında tapuya kayıt ve tesciline, geriye kalan 1/2 hissenin ise, ...'in kabul edilerek Azdavay Sulh Hukuk Mahkemesinin 2017/145 esas sayılı veraset ilamındaki ... ..., ..., ..., ...'in payları davacı ...'e yazılarak, geriye kalacak olan payların, mevcut tespit maliki adına tapuya kayıt ve tesciline, 134 ada 20 parselin tapu kaydının iptali ile 1/2'si ...'in kabul edilerek, davacı ...'in Azdavay Sulh Hukuk Mahkemesinin 2017/144 Esas sayılı veraset ilamındaki payı oranında tapuya kayıt ve tesciline, geriye kalan 1/2 hissenin ise ...'in kabul edilerek Azdavay Sulh Hukuk Mahkemesinin 2017/145 Esas sayılı veraset ilamındaki ......'ın payları davacı ...'e yazılarak, geriye kalacak olan payların mevcut tespit maliki adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş, Davacı ... ... vekilinin istinaf başvurusu üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 12.Hukuk Dairesince, Azdavay Asliye Hukuk Mahkemesinin 24.05.2017 tarih 2015/89 Esas, 2017/49 karar sayılı kararının kaldırılmasına, “Davacı ... vekilinin açmış olduğu tapu iptali ve tescil davasının kabulüne, a-) Kastamonu ili Azdavay ilçesi Başakçay köyü 134 ada 20 parselin, davalılar ..., ... ..., ..., ... ve ... adına, elbirliği halinde kayıtlı olan 1/2 payına ait tapu kaydının iptali ile davacı ... adına tapuya tesciline, b-) Kastamonu ili Azdavay ilçesi Başakçay köyü 134 ada 19 parselin, dosya arasında bulunan teknik bilirkişiler ... tarafından düzenlenen 28.03.2016 tarihli raporda ve ekindeki krokide (A) harfi ile gösterilen 139,64 m² miktarındaki bölümün ifraz edilerek, arsa vasfı ile aynı ada son parsel numarası verilmek suretiyle davacı ... adına tapuya teciline, bakiye kısmın aynı ada ve parsel numarası ile (134 ada 19 parsel) aynen ipkasına,” kesin olarak karar verilmiş, kararın davalı ... tarafından temyizi üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 12.Hukuk Dairesince HMK'nun 362/1-a ve 366. maddesi yollamasıyla 346.maddesi gereğince temyiz başvurusunun reddine ilişkin olarak verilen 11.06.2018 tarihli ek karar süresi içerisinde temyiz edilmiştir.
Hemen belirtmek gerekir ki, Anayasa’nın 36. madddesinin 1. fıkrası uyarınca herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı yahut davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkında sahiptir; yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde de herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını mahkeme huzuruna taşınma ... teminat altına alınmıştır. Mahkeme kararlarına karşı kanun yoluna başvuru ... adil yargılanma hakkının saç ayaklarındandır. Bu anlamda mahkemeye erişim ... kapsamında uyuşmazlığın etkin şekilde sonuçlandırılması ancak kanun yolu denetimi ile mümkündür. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararlarının denetim mekanizmasını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar, erişim hakkını ihlal edebilir.
Nitekim 28.07.2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 22.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesi ile ‘’ Kadastro Mahkemesinin veya askı ilan süresinden sonra, kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar ile orman kadastrosuna ilişkin davalarda bu mahkemelerce verilen kararlara karşı, miktar ve değere bakılmaksızın 12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyi kanun yoluna başvurulabilir.’’ hükmü getirilmiştir. Hükmün gerekçesinde de açıkça belirlendiği üzere, bu madde ile mevzu davaların mülkiyet hakkına doğrudan tesirinden ötürü ehemmiyeti gereği miktar ve değerine bakılmaksızın kanun yolu incelemesine tabi tutulması suretiyle etkin denetim mekanizması oluşturulması amaçlanmıştır.
Hal böyle olunca, Anayasa ve AİHS ile güvence altına alınan adil yargılama ... kapsamında mahkeme kararlarına karşı kanun yolu başvurusunda bulunma ..., hukuki belirlilik ilkesi, etkin denetim mekanizmasının oluşturulması gayesi ve 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesinin düzenleme amacı bir arada değerlendirildiğinde, tereddüte yol açan usul hükümlerinin aşırı şekilci olarak uygulanması neticesinde yasanın denetim yollarının kullanımını önemli ölçüde etkileneceğinden, kanun yolu başvuru aşamalarının süren usul işlemlerinden olduğu, hükmün kesinleşinceye kadar geçirdiği derecatın bir bütünü oluşturduğu hususları da göz önüne alındığında, 3402 sayılı yasanın Ek 6. maddesinin henüz kanun yolu aşamasında olan dava dosyalarına, yürürlük tarihinden bağımsız olarak sirayet edeceği hususunun tereddütsüz olduğu anlaşılmakla, temyiz talebinin reddine ilişkin ek karar yerinde olmadığından, davalı ...’in ek karara karşı temyiz taleplerinin kabulü ile Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi’nin 11.06.2018 tarihli ek kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
Davalı ...’in diğer temyiz itirazlarına gelince; dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye göre yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından davalı ...’in yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı 23,40 TL bakiye temyiz karar harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, 01/11/2021 tarihinde kesin olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi.
(Muhalif)
-MUHALEFET ŞERHİ-
Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı asliye hukuk mahkemesinde açılmış tapu iptal-tescil davasıdır.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Temyize ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK da düzenlendiğine göre aynı yasanın 448. Maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “ Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” Demektedir.
Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temiz kanun yoluna başvurulabilir.” Şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı Yasanın 53. maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020 tarihidir.
6100 sayılı HMK’nın geçici 3. Maddesi ise “ Bölge adliye mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2.maddesi ise “ miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” Demek suretiyle gayrımenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.
HMK’nın temyiz edilemeyen kararlar başlıklı 362. maddesinin 1-a bendi ise “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.” Demek suretiyle temyiz sınırını belirlemiştir. Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.
Bölge adliye mahkemeleri ise bilindiği üzere 20.07 2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.
Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07. 2016 ile Kadastro Yasasının Ek 6. maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07. 2020 tarihi arasında hüküm altına alınan uyuşmazlıklar açısından ek 6. maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.
Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. Maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı yasada temyiz sınırı için gayrımenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.
3402 sayılı Yasanın Ek 6. maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de yapılmamıştır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.
Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe bulunmamaktadır. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK 448.maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun ek 6. maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli ilkelerinden biridir.
Prof. Dr. Baki KURU “Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981.sayfasında “ Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir.
Somut uyuşmazlığa gelince, keşfen belirlenen dava konusu taşınmaz değerinin (14.683.TL) karar tarihi itibariyle temyiz kesinlik sınırının (47.530 TL) altında kaldığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle Bölge Adliye Mahkemesince temyiz talebi değerden reddedilmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından temyiz dilekçesinin değerden REDDİNE ilişkin ek kararın yukarıda açıklanan gerekçelerle onanması gerekirken işin esasına girilerek temyiz incelemesi yapılmasının doğru olmadığı düşüncesiyle sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.