Logo

1. Hukuk Dairesi2021/3292 E. 2022/322 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil davasında, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesinde öngörülen on yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle davanın reddine ilişkin kararın temyiz incelemesine konu edilmesi.

Gerekçe ve Sonuç: Çekişmeli taşınmazların kadastro tutanağının kesinleştiği tarih ile davanın açıldığı tarih arasında 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesinde belirlenen on yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olması gözetilerek, mahkeme kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İZMİR BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 16. HUKUK DAİRESİ

DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasındaki kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescili istemine ilişkin açılan davadan dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin kararın, davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; davacı davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince esastan reddine dair verilen karar, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü

Kadastro sonucu Aliağa İlçesi, Samurlu Mahallesi çalışma alanında bulunan 170, 493, 494 ve 2018 parsel sayılı sırasıyla 20.500,00; 94.500,00; 1.393.800,00 ve 102.793,74 metrakere yüzölçümündeki taşınmazlar, mera vasfıyla sınırlandırılarak özel siciline kaydedilmiştir.

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; ... Vakfına ait İzmir İli, Aliağa İlçesi, Samurlu Köyü hudutları için kalan ...... Çiftliği diye bilinen mera, gayri mera ve ziraata elverişli arazilerden müteşekkil arazinin, 1700'lü yıllar ve sonrasındaki yıllar boyunca koyun otlağı ve ağıllar bölgesi olarak kullanıldığı ve kiraya verildiğini, bu bölgede icara verilen meraların gelirinin 1733 yıllarından sonra İstanbul'daki vakıf mallarının bakımı, talebelerin okutulması, çeşme, camı, hamamların, mekteplerin bakımı ve diğer hayır işleri için kullanıldığını, Vakfın Cemazilahir 1153 tarihli Vakfiyesinde Menemen ve Aliağa Nahiyesinde Vakıf adına kayıtlı gayrimenkullerin tadat edilip Menemen Voyvodası Halil Bey Başkanlığındaki bir komisyon tarafından çiftliğin sınırlarının tespit edildiğini, dava konusu taşınmazların Aliağa Sulh Hukuk Mahkemesinin 2016/12 Değişik İş sayılı dosyası ile belirlenen vakfiye sınırları içerisinde ve davacı Vakfa ait olduğunun tespitinin yapıldığını, müvekkili Vakfa ait mera vasfında olan arazilerin Cumhuriyetten sonra kurulan Samurlu Köyü Tüzel Kişiliği adına tescil ettirilmiş olduğunu, dolayısıyla kadimden beri mera olarak Vakfa ait olan arazinin yeterli incelemeler yapılmadan ... adına tescil edildiğini, dava konusu taşınmazların mera vasfında vakıf malı olduğundan hak düşürücü sürenin geçerli olmayacağını belirterek; İzmir İli, Aliağa İlçesi, Samurlu Köyü sınırları içinde bulunan 170, 493, 494 ve 2018 sayılı parsellerin sicil kayıtlarının iptali ile müvekkili vakıf adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı Hazine, çekişmeli taşınmazların kadastro tutanaklarının kesinleştiği ve aradan 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

Aliağa 2. Asliye Hukuk Mahkemesi 2016/107 Esas, 2017/156 Karar sayılı kararında, çekişmeli taşınmazlara ilişkin 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar

Yerel Mahkeme kararına karşı yasal süresi içerisinde davacı vekili tarafından istinaf isteminde bulunulmuştur.

2.İstinaf Nedenleri

Davacı ... Vakfı vekili istinaf dilekçesinde özetle, dava konusu taşınmazların niteliklerinin mera olması nedeniyle, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'na göre değil, 4342 sayılı Mera Kanunu'na göre karar verilmesi gerektiği, davada zaman aşımının olmadığını ve esas alınan Büyük Genel Kurul Kararının mera niteliği dışındaki taşınmazlarla ilgili olduğunu, mera niteliğindeki taşınmazlar hakkındaki davaların süreyle sınırlı olmaksızın her zaman açılabileceğini, yasalarda mülhak vakıfların istisna tutulduğuna ilişkin bir düzenleme olmadığını, dava konusu taşınmazların 1153 tarihli vakfiyede sayılan çiftlik sınırları içinde kaldığını, kararın eksik inceleme ile verildiğini bildirerek, istinaf isteminde bulunmuştur.

3. Gerekçe ve Sonuç

İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2017/531 E. 2017/572 K. Karar sayılı kararında, davanın açıldığı tarih itibariyle, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3.maddesinde düzenlenen hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/(1)-b/1. maddesi uyarınca davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair karar vermiştir.

V. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi’nin yukarıda sözü edilen kararına karşı yasal süresi içerisinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Temyiz Nedenleri

Davacı vekili, temyiz dilekçesinde özetle, delillerin takdiri ve olaya uygulamasında hataya düşüldüğünü, vakıf arazilerinin mera olması durumunda hak düşürücü sürenin işlemeyeceğini belirterek İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2017/531 E. 2017/572 K Karar sayılı kararının bozulmasını talep etmiştir.

3. Gerekçe

3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, dava dilekçesindeki açıklamalar ve iddianın ileri sürülüş biçimine göre, kadastro öncesi tanzim edilmiş tapu kaydına dayalı tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir.

3.2. İlgili Hukuk

3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesi

3.3. Değerlendirme

3.3.1. 3402 sayılı Yasa’nın 12/3. maddesinde, kadastro tutanaklarında belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanılarak itiraz olunamayacağı ve dava açılamayacağı belirtilerek, mülkiyete ilişkin talepler yönünden hak düşürücü süre öngörülmüş olup, söz konusu yasa maddesindeki hak düşürücü süre, dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilecektir.

3.3.2 Somut olayda çekişmeli taşınmazların kadastro tutanağının kesinleştiği tarihler ile davanın açıldığı 07.12.2017 tarihi arasında 3402 sayılı yasanın 12/3. maddesinde belirlenen hak düşürücü sürenin geçtiği kuşkusuzdur.

VI. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle; dosya içeriği ve kararın dayandığı gerektirici nedenlere göre delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının HMK’nın 370. maddesi uyarınca ONANMASINA, aşağıda yazılı 44,80 TL bakiye onama harcının temyiz edenden alınmasına 17.01.2022 tarihinde kesin olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi.

(Muhalif)

-MUHALEFET ŞERHİ-

Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı asliye hukuk mahkemesinde açılmış tapu iptal -tescil davasıdır.

Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı, diğer yandan mahkemece resen değer belirlemesinin yapılması gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Temyize ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK da düzenlendiğine göre aynı yasanın 448. Maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “ Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” Demektedir.

Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.” Şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı yasanın 53. Maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020 tarihidir.

6100 sayılı HMK’nın geçici 3. Maddesi ise “ Bölge adliye mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2.maddesi ise “ miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” Demek suretiyle gayrımenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.

HMK’nın Temyiz edilemeyen kararlar başlıklı 362. Maddesinin 1-a bendi ise “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.” Demek suretiyle temyiz sınırını belirlemiştir. Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.

Bölge adliye mahkemeleri bilindiği üzere 20.07 2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.

Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07. 2016 ile Kadastro Yasasının ek 6. Maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07. 2020 tarihi arasında hüküm altına alınan uyuşmazlıklar açısından ek 6. Maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.

Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı, yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. Maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı yasada temyiz sınırı için gayrımenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.

3402 sayılı yasanın ek 6. Maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de yapılmamıştır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.

Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe bulunmamaktadır. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik, yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm, verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK 448.maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun ek 6. Maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli, en temel ilkelerinden biridir.

Prof. Dr. Baki KURU “ Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981.sayfasında “ Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir. Bu nedenlerle sayın çoğunluğun değere bakılmaksızın kanun yolu denetimi yapılması gerektiği yönündeki görüşüne katılmıyorum. Diğer yandan,

Somut uyuşmazlığa gelince, taşınmazın değerinin davacı tarafından hiç gösterilmediği, keşfen bir değerin belirlenmediği, davanın reddine karar verildiği, Bölge Adliye Mahkemesince de istinaf başvurusunun esastan reddedildiği dosya kapsamıyla sabittir.

Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 16. maddesi uyarınca, gayrimenkulün aynına taalluk eden davalarda dava değerinin gayrimenkulün değerine göre belirleneceği ve dava dilekçesinde dava değerinin gösterilmesinin mecburi olduğu, gösterilmemesi halinde davacıya tespit ettirileceği, tespitten kaçınılması halinde dava dilekçesinin işleme konulmayacağı açıkça hüküm altına alınmıştır. Dava değerinin belirlenmesinde taşınmazın dava tarihindeki keşfen saptanacak gerçek değerinin esas alınacağı kuşkusuzdur. Anayasa Mahkemesinin 2018/36896 başvuru numaralı kararı da aynı yöndedir.

Aynı Yasanın 30. maddesi ise “Muhakeme sırasında tespit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılıyorsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 409. maddesinde (HMK 150) gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır.” şeklinde, 32. maddesi ise; “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır.” şeklinde düzenlenmiştir. (Örn: 1.H.D. 2020/3743E, 2021/4867K )

Harçlar Kanununun uygulanması ( kamu düzenini ilgilendirmesi nedeniyle ) hakim tarafından re’sen gözetilmesi gereken bir husustur.

Hal böyle olunca, taşınmaz başında keşif yapılarak Harçlar Kanunu 16. madde uyarınca taşınmazın dava tarihindeki değerinin belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik ve hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından öncelikle gerçek dava değeri usulünce belirlenmeli, taşınmazın değeri istinaf sınırının üzerinde ise öncelikle istinaf incelemesi yapılmalı, ondan sonra temyiz kesinlik sınırının üzerinde ise temyiz incelemesi yapılmalı, değeri temyiz sınırının altında ise yukarıda açıklanan gerekçelerle temyiz dilekçesinin değerden REDDİNE karar verilmelidir, ne var ki bu aşamada taşınmazın gerçek değeri mahkemece belirlenmediği için bu gerekçeyle kararın bozulması gerekirken değere bakılmaksızın temyiz incelemesi yapılarak kararın onanması yönündeki sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.