"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ERZURUM BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 2. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen dava, kadastro öncesi nedenlere dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı Hazine, Karayazı İlçesi Kazbel Mahallesinde yapılan kadastro sonucu 127 ada 124 parsel sayılı 16.399.96 metrekare yüzölçümündeki taşınmazın 4753 sayılı Kanun uyarınca 1965 yılında yapılan toprak tevzi komisyonunca oluşturulan 17.10.1967 tarih 236 nolu tapu kaydı uyarınca ve hibe nedeniyle tarla vasfıyla davalı ... ve ... adlarına tespit ve tescil edildiğini ancak yapılan tespitin hatalı olduğunu taşınmazın askı cetvelindeki ismin ... ..., kadastro tutanağındaki ve tevzi parselindeki ismin ... olduğunu bu sebeple kimin hak sahibi olduğunun belirlenemediğini ve böyle durumlarda tespitin Hazine adına yapılması gerektiğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ile Hazine adına tescilini istemiştir.
Davalı ... ve ..., davacı idarenin iddialarının asılsız olduğunu, dava konusu taşınmazı 80 yıldır tarla olarak kullandıklarını, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 16. maddesinde belirtilen yerlerden olmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonunda davacı taraf iddiasını ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; davacı Hazine vekilinin istinaf başvurusu üzerine Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2.Hukuk Dairesince istinaf talebinin 6100 sayılı HMK’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
Davacı Hazine vekilinin temyiz talebi üzerine Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince verilen ek karar ile kararın dava değeri itibarı ile kesin olduğu gerekçesiyle temyiz talebinin reddine karar verilmiştir
İş bu ek karar davacı Hazine vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği görüşüldü.
Mahkemenin red kararı üzerine her ne kadar Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince istinaf başvurusu; davacı Hazinenin istinaf talepleri ile kamu düzeni açısından incelenerek istinaf talebinin esastan reddine kesin olarak 31.12.2018 tarihinde karar verilmiş ise de, hüküm tarihinden sonra 28.07.2020 tarih ve 31199 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren ve 7251 sayılı Kanunun 53. maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Kanununa eklenen Ek- 6. maddesi “Kadastro mahkemesinin veya otuz günlük askı ilan süresinden sonra, kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar ile orman kadastrosuna ilişkin davalarda bu mahkemelerce verilen kararlara karşı, miktar veya değere bakılmaksızın 12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir'' hükmünü içermekte olup, 7251 sayılı Kanunun 63. maddesinde ise bu kanunun yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği ifade edilmiştir.
Aksine bir düzenleme de bulunmadığı da göz önünde bulundurulduğunda, usule ilişkin hükümlerin derhal yürürlüğe gireceğine ilişkin kural uyarınca, 7251 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. 3402 sayılı Kanuna eklenen Ek-6. madde ile getirilen yasal düzenlemeye göre, ilk derece mahkemesince verilen hükmün miktar veya değerine bakılmaksızın istinaf ve temyiz incelemesine tabi olacağından bu gerekçeyle davacı tarafın temyiz isteğinin reddine ilişkin ek karar verilmesi doğru değildir.
Hal böyle olunca; Bölge Adliye Mahkemesinin 24.01.2019 tarihli ek kararının ortadan kaldırılarak temyiz incelenmesine geçildi.
Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; davacı Hazine vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun değişik 13. maddesinin j. bendi gereğince Hazineden harç alınmasına yer olmadığına, 24/11/2021 tarihinde kesin olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi.
(Muhalif)
-MUHALEFET ŞERHİ-
Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı asliye hukuk mahkemesinde açılmış tapi iptal tescil davasıdır.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı, diğer yandan mahkemece resen değer belirlemesinin yapılması gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Temyize ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK da düzenlendiğine göre aynı yasanın 448. Maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “ Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” demektedir. Burada da belirtildiği üzere usulü işlem tamamlanmışsa bundan sonra yürürlüğe giren bir kanunun tamamlanmış işleme uygulanması mümkün değildir. Usul hükümlerinin derhal uygulanacağına ilişkin hükmü bu şekilde anlamak gerekir. Aksi halde uzun yıllar önce kesinleşmiş kararları dahi yasa yolu denetimine açmak söz konusu olur ki bunun kabulü mümkün değildir.
Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temiz kanun yoluna başvurulabilir.” Şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı yasanın 53. Maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020 tarihidir.
6100 sayılı HMK’nın geçece 3. maddesi ise “ Bölge adliye mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2. maddesi ise “ miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” Demek suretiyle gayrımenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.
HMK’nın temyiz edilemeyen kararlar başlıklı 362. maddesinin 1-a bendi ise “Miktar veya değeri Kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.” Demek suretiyle temyiz sınırını belirlemiştir. Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.
Bölge adliye mahkemeleri ise bilindiği üzere 20.07 2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.
Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07. 2016 ile Kadastro Yasasının ek 6. maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07. 2020 tarihi arasında hüküm altına alınan uyuşmazlıklar açısından ek 6. maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.
Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı Yasada temyiz sınırı için gayrımenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.
3402 sayılı Yasanın Ek 6. maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de yapılmamıştır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır. Usul hükümlerinin derhal sonuç doğuracağı ve uygulanacağı ilkesinin nasıl anlaşılması gerektiği yukarıda izah edilmiştir.
Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe bulunmamaktadır. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK 448.maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun ek 6. maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli ilkelerinden biridir.
Prof. Dr. Baki Kuru “Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981.sayfasında “ Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir. Sayın çoğunluğun değere bakılmaksızın kanun yolu denetimi yapılması gerektiği yönündeki görüşüne katılmıyorum. Diğer yandan,
Somut uyuşmazlığa gelince, taşınmazın değerinin davacı tarafından hiç gösterilmediği, keşfen değerin 36.900 TL olarak belirlendiği, davanın reddine karar verildiği, Bölge Adliye Mahkemesince de istinaf başvurusunun esastan kesin olarak reddedildiği, bu kararın temyiz talebinin de kararın değer itibariyle temyiz kesinlik sınırının altında kaldığı gerekçesiyle ek karar ile reddedildiği dosya kapsamıyla sabittir.
Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 16. maddesi uyarınca, gayrimenkulün aynına taalluk eden davalarda dava değerinin gayrimenkulün değerine göre belirleneceği öngörülmüştür. Dava değerinin belirlenmesinde taşınmazın dava tarihindeki keşfen saptanacak gerçek değerinin esas alınacağı kuşkusuzdur.
Aynı Yasanın 30. maddesi ise “Muhakeme sırasında tespit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılıyorsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 409. maddesinde (HMK 150) gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır.” şeklinde, 32. maddesi ise; “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Harçlar Kanununun uygulaması kamu düzenini ilgilendirmesi nedeniyle hakim tarafından re’sen gözetilmesi gereken bir husustur.
Hal böyle olunca, taşınmazın keşfen belirlenen değeri dava değeri olup bu değer üzerinden temyiz talebinin reddine karar verilmesi isabetlidir. Anayasa Mahkemesinin 2018/36896 Başvuru nolu kararı da bu yöndedir. Bölge Adliye Mahkemesinin yerinde olan ek kararının kaldırılarak esasa ilişkin kararın onanması suretiyle Mahkemenin ısrar hakkının elinden alınması da doğru olmamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından Bölge Adliye Mahkemesince verilen ek kararın onanması gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.