Logo

1. Hukuk Dairesi2021/3445 E. 2021/7659 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastro öncesi nedenlere dayalı tapu iptali ve tescil davasında, Bölge Adliye Mahkemesi'nin temyiz incelemesini reddeden ek kararının hukuka uygun olup olmadığı.

Gerekçe ve Sonuç: 7251 sayılı Kanun'un 53. maddesiyle 3402 sayılı Kadastro Kanunu'na eklenen Ek-6. madde uyarınca kadastro öncesi nedenlere dayalı davalarda verilen kararlara karşı miktar veya değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olması gözetilerek, Bölge Adliye Mahkemesi'nin temyiz talebini reddeden ek kararı ortadan kaldırılarak temyiz incelemesi yapılmış ve ilk derece mahkemesi kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 12. HUKUK DAİRESİ

DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen dava; kadastro öncesi nedenlere dayalı tapu iptali ve tescili istemine ilişkindir.

Davacı ..., Göynük İlçesi Gerişler Köyü'nde yapılan kadastro çalışmaları sonucu 129 ada 17 parsel sayılı 358.15 metrekare yüzölçümündeki taşınmazın belgesizden kardeşi davalı ... adına tespit ve tescil edildiğini, ancak yapılan tespitin hatalı olduğunu, kadastro sırasında hazır bulunmadığını, taşınmazın babası ... ...’e ait olduğunu ve babası vefat ettikten sonra terekesinin taksim edilmediğini ileri sürerek taşınmaz üzerindeki evden hak talep etmediğini sadece arazi üzerindeki miras payını istediğini belirterek taşınmazın tapu kaydının iptali ile miras payı oranında adına tescilini istemiştir.

Davalı ..., çekişmeli taşınmazın babaları ... ...’ten geldiği hususunun doğru olduğunu ancak babası vefat ettikten sonra tüm mirasçılar bir araya gelerek terekesinin taksim edildiğini, taksim sonucu kendisine kaldığını, üzerindeki evi restore ederek kullanmaya başladığını ve zilyet olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesince davalının dava konusu taşınmazı uzun süre kullanımının taksimin varlığına karine teşkil edeceği kabul edilerek davanın reddine karar verilmiş; davacı vekilinin istinaf başvurusu üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesince istinaf talebinin HMK’nun 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan kesin olarak reddine karar verilmiştir.

Davacı vekilinin temyiz talebi üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesince verilen ek karar ile kararın dava değeri itibarı ile kesin olduğu gerekçesiyle temyiz talebinin reddine karar verilmiştir

İş bu ek karar davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği görüşüldü.

Mahkemenin red kararı üzerine her ne kadar Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesince istinaf başvurusu; davacının istinaf talepleri ile kamu düzeni açısından incelenerek istinaf talebinin esastan reddine kesin olarak 08.02.2018 tarihinde karar verilmiş ise de, hüküm tarihinden sonra 28.07.2020 tarih ve 31199 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren ve 7251 sayılı Kanunun 53. maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Kanununa eklenen Ek- 6. maddesi “Kadastro mahkemesinin veya otuz günlük askı ilan süresinden sonra, kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar ile orman kadastrosuna ilişkin davalarda bu mahkemelerce verilen kararlara karşı, miktar veya değere bakılmaksızın 12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir'' hükmünü içermekte olup, 7251 sayılı Kanunun 63. maddesinde ise bu kanunun yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği ifade edilmiştir.

Aksine bir düzenleme de bulunmadığı da göz önünde bulundurulduğunda, usule ilişkin hükümlerin derhal yürürlüğe gireceğine ilişkin kural uyarınca, 7251 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. 3402 sayılı Kanuna eklenen Ek-6. madde ile getirilen yasal düzenlemeye göre, ilk derece mahkemesince verilen hükmün miktar veya değerine bakılmaksızın istinaf ve temyiz incelemesine tabi olacağından bu gerekçeyle davacı tarafın temyiz isteğinin reddine ilişkin ek karar verilmesi doğru değildir.

Hal böyle olunca; Bölge Adliye Mahkemesinin 08.10.2018 tarihli ek kararı ORTADAN KALDIRILARAK temyiz incelenmesine geçildi.

Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; davacı vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı 23,40 TL bakiye onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 08/12/2021 tarihinde kesin olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi.

(Muhalif)

-KARŞI OY-

Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı asliye hukuk mahkemesinde açılmış tapu iptal tescil davasıdır.

Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı, diğer yandan mahkemece resen değer belirlemesinin yapılması gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Temyize ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK da düzenlendiğine göre aynı yasanın 448. Maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” demektedir.

Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temiz kanun yoluna başvurulabilir.” Şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı yasanın 53. Maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020 tarihidir.

6100 sayılı HMK’nın geçece 3. Maddesi ise “Bölge adliye mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2.maddesi ise “ miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” Demek suretiyle gayrımenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.

HMK’nın temyiz edilemeyen kararlar başlıklı 362. maddesinin 1-a bendi ise “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.” Demek suretiyle temyiz sınırını belirlemiştir. Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.

Bölge Adliye Mahkemeleri ise bilindiği üzere 20.07.2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.

Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07.2016 ile Kadastro Yasası'nın ek 6. maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07.2020 tarihi arasında hüküm altına alınan uyuşmazlıklar açısından ek 6. maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.

Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı yasada temyiz sınırı için gayrımenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.

3402 sayılı Yasa'nın ek 6. maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de yapılmamıştır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.

Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe bulunmamaktadır. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK 448. maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun ek 6. maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli ilkelerinden biridir.

Prof. Dr. Baki KURU “ Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981.sayfasında “ Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir. Sayın çoğunluğun değere bakılmaksızın kanun yolu denetimi yapılması gerektiği yönündeki görüşüne katılmıyorum. Diğer yandan,

Somut uyuşmazlığa gelince, taşınmazın değerinin davacı tarafından 1.000 TL olarak gösterildiği, keşfen değerin 4.851 TL olarak belirlendiği, davanın reddine karar verildiği, Bölge Adliye Mahkemesince de istinaf başvurusunun esastan kesin olarak reddedildiği, bu kararın temyiz talebinin de kararın değer itibariyle temyiz kesinlik sınırının altında kaldığı gerekçesiyle ek karar ile reddedildiği dosya kapsamıyla sabittir.

Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 16. maddesi uyarınca, gayrimenkulün aynına taalluk eden davalarda dava değerinin gayrimenkulün değerine göre belirleneceği öngörülmüştür. Dava değerinin belirlenmesinde taşınmazın dava tarihindeki keşfen saptanacak gerçek değerinin esas alınacağı kuşkusuzdur.

Aynı Yasa'nın 30. maddesi ise “Muhakeme sırasında tespit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılıyorsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 409. maddesinde (HMK 150) gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır.” şeklinde, 32. maddesi ise; “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır.” şeklinde düzenlenmiştir.

Harçlar Kanununun uygulaması kamu düzenini ilgilendirmesi nedeniyle hakim tarafından re’sen gözetilmesi gereken bir husustur.

Hal böyle olunca, taşınmazın keşfen belirlenen değeri dava değeri olup bu değer üzerinden temyiz talebinin reddine karar verilmesi isabetlidir. Anayasa Mahkemesinin 2018/36896 Başvuru nolu kararı da bu yöndedir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından Bölge Adliye Mahkemesince verilen ek kararın onanması gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.